-
26.
0Ama inşallah alırız
-
27.
+3" Mustafa Kemal'in karargâhı Rayak'da, von Sanders'inki ise Baalbek'deydi. Anladığına göre buralardaki asker topluluktan, sadece birliklerini kaybetmiş, moralleri iyice bozulmuş birtakım incin gruplardan başka bir şey değillerdi. Mustafa Kemal güvendiği subayları, bu askerleri toplayıp birlik şeklinde örgütlemekle görevlendirdi. Birkaç yüksek rütbeli subayın at sırtında kuzeye doğru geçmiş olduklarını öğrendi. Şam'ı savunmakla görevlendirilen general şehirden ayrılmış; kolordu komutanlarından biri de askerlerini düşmana teslim ederek Beyrut'a kaçmıştı.
O akşam Mustafa Kemal artık hiçbir cephede ve hiçbir birlikte otorite diye bir şey kalmamış olduğunu anladı. Durumu kendi eline almanın zamanı gelmişti. Yine yetkilerini aşarak bütün kuvvetlerine kuzeye doğru yollanmak emri verdi. Bunlar Şam bölgesinde ismet'in, Baalbek bölgesinde de Ali Fuat'ın komutası altında bulunan birliklerdi. Humus'taki von Sanders'e de bildirdiği bu emir yüzünden ağır eleştirilere uğrayabilirdi. Çünkü, artık bir daha geri dönemeyecek şekilde geniş ölçüde bir gerilemeye girişmişti. Ama Mustafa Kemal kendi görüşüne güveniyor ve bu davranışını savunabileceğini biliyordu. " -
28.
+1" Von Sanders, Rayak'ın boşaltılması için emir vermişti. ingilizler Şam'ın kuzeyindeki yoldan ilerlemeye başladıklarına göre Rayak'ı elde tutmak artık olanaksızdı. Mustafa Kemal, şehir halkının açtığı ateşe karşın tren istasyonunu ateşe verdi, makine ve su tesislerini yok etti. Bütün askerleri topladıktan sonra da Baalbek'e doğru yola çıktı. Burada emrini Ali Fuat'a tekrarlayarak geceleyin trenle Humus'a gitti. Liman von Sanders'i görerek, aldığı kararın bu koşulların altında alınabilecek tek karar olduğunu ısrarlı bir ifadeyle anlattı.
Von Sonders ona hak verdi. 'Dedikleriniz çok doğru. Ama ben ne olsa bir yabancıyım. Böyle bir karar alamam. Bunu ancak ülkenin sahipleri yapabilirler,' Von Sanders bu kararın, önemli Suriye eyaletinin hemen hemen tümünü düşmana bırakmak anldıbına geleceğini biliyordu.
Mustafa Kemal en etkili tavrıyla cevap verdi. 'Öyleyse karar uygulanacaktır.'
ikisi bir arada, hasta yatan Türk kurmay başkanını görmeye gittiler. O da Mustafa Kemal'e hak verdi. Ellerinde kalan kuvvetlerin hepsini 200 kilometre kadar kuzeydeki Haleb'e, yani Suriye'nin en uç köşesine gönderecek ve orada toplayarak yeni bir karar alacaklardı. Son emri veren von Sanders oldu, ama artık gerçek komuta Mustafa Kemal'in elindeydi. Kaderin garip bir cilvesi olarak, başlangıçta istediği şey, yani üç ordunun aynı komuta altında toplanması en sonunda gerçekleşmişti ama, ordular hemen hemen yok olduktan sonra. " -
29.
+2 -1" Böylece Allenby'nin tam anlamda bir 'Yıldırım harekâtı' olan saldırısı bir süre için duraklamış oldu. Allenby, cürretkar bir karar vererek asıl kuvvetinin izleyemeyeceği ufak bir öncü kuvvetiyle yürüyüşünü sürdürdü. Ama düşmanla arasını hayli açmış olan Mustafa Kemal incin kuvvetlerini toplayıp Türk topraklanın savunmak için hazırlığa girişecek kadar zaman kazanabilmişti. Halep, bunaltıcı bir sıcak altında cansız bir şehir gibi görünüyor, askeri araçlar geçtikçe havalanan sarı renkli kalın toz bulutları sokakları kaplıyordu. Mustafa Kemal, kolordu komutanları ismet ve Ali Fuat'ın başkanlığında reorganizasyon komiteleri kurmuştu. Yavaş yavaş iki yeni tümen meydana getirdiler. Bunlardan biri Katina'da mevzi aldı. Kuzey ve batıda iskenderun limanına doğru inen dağ yollarını kontrol altında tutuyordu. Von Sanders maiyetinin büyük kısmını limanın gerisindeki Adana şehrine göndermişti. Bir süre sonra kendi de onları izledi ve böylece hemen hemen savaş sahnesinden çekilmiş oldu. "
not : Savaş sahnesinden çekilmiş oldu diyerek kast ettiğim kişi Liman von sanders'tır -
30.
0Okuylrum devam et
-
31.
+5" Gerileme harekâtı sırasında yakasını bırakmamış olan böbrek sancıları, Halep'e varışından az sonra Mustafa Kemal'i yine yatağa düşürdü. Hastaneye yattı. Hasta bakıcıların oturma odasında yerli idareciler ve generallerle toplantılar yapıyor ve hastalığa karşı gösterdiği dayanıklılık doktorları şaşırtıyordu. Bu arada ingilizlerin zırhlı araçlardan kurulu bir ileri birliği Türk artçılarıyla küçük bir çarpışmadan sonra şehre yaklaşmış ve Türklere teslim olmaları için haber göndermişti. Türkler teslimi kabul etmediler. ingilizler, takviye birlikleri gelinceye kadar iki gün beklediler ve bu arada şehrin savunma tesislerini keşfe çalıştılar. Bir ara Araplar şehrin kalesiyle hükümet konağını ellerine geçirdiler. Mustafa Kemal şimdi otelde kalıyordu. Sancıları geçmemişti. Odasında yatarken sokaktan ateş sesleri duydu ve balkona çıkıp baktı. Aşağıda büyük bir kargaşalık vardı. Bir sürü Arap, paniğe kapılmış olan Türk askerlerini yarıp geçerek, onu ve subaylarını ele geçirmek için otele girmeye çalışıyorlardı. Mustafa Kemal aşağı indi ve kamçısını sallayarak Arapları dışarı kovdu. Bu sırada garnizon komutanı, korkusundan okuyamadığı bir raporu onun eline tutuşturdu. Mustafa Kemal sükûnetle okudu. Rapor, şehrin düşman hücumuna uğradığını bildiriyordu. "
-
32.
+4" Arkadan Mustafa Kemal'in, sırtında kusursuz üniforması, ağzında sigarası kurşuni gözlerinde emin bakışı ile, dimdik, otelin taraçasına çıktığı görüldü. Sakin, telâşsız birkaç emir verdi. Sonra sokağa çıkıp ağır ağır yürümeye başladı. Savunmaya çalıştığı Halep halkından bazılarının damlardan başına el bombaları attığını içinden acı acı gülerek görüyordu. Tedbirli davranarak yakınlara yerleştirmiş olduğu askerler süratle yetiştiler, derhal yayılarak makineli ateşiyle Arapları dağıttılar. Cesetler kaldırımlara serilip kalmıştı. şehirde düzen kısa zamanda sağlandı. Ama, Halep'i boşaltma zamanı gelmişti. Allenby'nin yaklaşan saldırından başka, geriden iskenderun'a bir çıkarma tehlikesi de vardı. Mustafa Kemal otomobiline binerek şehri dolaştı ve gereken emirleri verdi. Sonra oteline döndü. O gece ordunun artçıları, harekete tam bir çekilme süsü vererek şehrin güneyini boşalttılar. Aslında ana kuvvet şehrin kuzey-batı varoşlarına çekilmişti. "
-
33.
+7" Mustafa Kemal'in bir süre önce yattığı hastanede bütün savaş boyunca kalan iki ingiliz hemşiresinden biri, bundan sonraki 'ana baba günü'nü şöyle anlatır:
'Sabahın saat altısında silah sesleri şehrin her yanını sarmıştı. Gökten sanki kurşun yağıyordu. Değil sokağa, balkona bile çıkmaya olanak yoktu. Araplar sokakları tutmuş, rastgele ateş ediyorlardı. Evlerin çoğunu yağma eden Araplar kap kacağa kadar ne bulurlarsa alıp zütürüyorlardı. Karşımızdaki bir eve saldırıp girdiklerini ve ele geçirdikleri yatak, yastık gibi her türlü eşyayı atlarına yükleyip zütürdüklerini gözümüzle gördük. Saat sekiz olunca bizim ordunun önünden gelen Hicazlı Arap birlikleri bağırıp şarkılar söyleyerek şehre girdiler. Atlarını dörtnala sürüyor ve tüfeklerini, kılıçlarını, bayraklarını havada sallıyorlardı. ingilizlerin de uzakta olmadığını biliyorduk. Saat dokuzda başı miğferli askerlerimizin zırhlı arabalarla şehre girişlerini görerek sevindik. şükran duygularımız içimizden taşıyordu. Dışarıdakilerin alkışları ve yaşa sesleri arasında kendi bayrağımızı çektik. Hastanemizin karşısına düşen tepelerden siyah bir çizginin gitgide yaklaşmakta olduğu görülüyordu. En sonunda atlılarımız da şehre girdi. Yarım saatlik bir moladan sonra mevzi almak üzere şehrin kuzeyine geçtiler. Yazık ki Türkler orada pusuya yatmışlardı. Birden hücuma kalkınca askerlerimizden bir kısmı can verdi ve birçoğu da yaralandı.' " -
34.
+10" Bunu izleyen bir sürü artçı harekâtı sırasında Mustafa Kemal'in ordusu üst üste hücuma uğradığı halde hiçbir zaman yenilmeden Şehrin arkasındaki tepelere kadar çekildi. ingilizler Şam'dan takviye getirtmek zorunda kaldılar. Türkler şimdi ilk kez olarak Arap topraklarını değil, kendi vatanlarının toprağını savunuyorlardı, çünkü burası Türkiye'nin doğal sınırıydı.
Ama, Mustafa Kemal, her şeyin sona ermek üzere olduğunu çok iyi biliyordu. Osmanlı imparatorluğu imparatorluk olmaktan çıkmıştı artık. Balkan Savaşları, imparatorluğu Avrupa'daki topraklarından etmiş, Dünya Savaşı da bütün Arap eyaletlerini elinden almıştı. Bu yenilgi kendisine acı gelmekle beraber, Mustafa Kemal bu toprakların (arap topraklarının) kaybına o kadar üzülmüyordu ; bir bakıma bunun böyle olacağını öteden beri görmüştü. Bu onun, kanserli dış organlarını kesip atmış, atalarının bereketli toprağında yoğun ve sağlam bir beden halinde tekrar hayata kavuşmuş yeni bir Türkiye hayalini daha da elle tutulur hale getirmişti. Yabancı toprağı olan Suriye elden gitmişti. Ama Türk anayurdu Anadolu henüz yaşıyordu, yaşaması da gerekliydi. Ülkenin geçmişi ve geleceği, işte burada, şu sıradağların ardında yatıyordu. "
Beyler bitti okuyan bütün herkese teşekkürler. -
-
1.
+1iyiydi
-
2.
0Bitmeseydi keşke
-
3.
0Şuku olmamasına rağmen yazan adam gibi adam
diğerleri 1 -
1.
-
35.
0Rezervazisuon
-
36.
0Prezervatif
-
37.
0Atayı suçlayanın anasını giberim. Nokta
-
38.
0SUÇU VAR DiYEN ORUL ORUL ORROSPU ÇOCUĞUDUR
-
39.
0eyvallah
-
40.
0Okurum bunu sonra
-
41.
0Çomarlara sovmesende iyiydi onlarinda az cok ogrenmesi lazim neyse şuku
-
42.
0Rezz pampa
-
43.
0Bize bi hocamız anlattı Atam zamanında kazım karabekire söylüyor suriyeye gir diye ama kazım karabekir Atatürk e karşı kurulan çomarist partinin bir destekçisi askerle millet vekilini ayiran Atam her ne kadar suriyeyi almak istesede bu kazım karabekirin suçudur yoksa şuan orta dogudaki petrol bizim elimizde olucakti. Bu yüzden Atam'ıza laf atmaktadirlar laikliği getirdigi icin şeyh isyanlari oldugu icin Atam'ıza ateist derler . ben burda yine çomar suçlamaktayim beyler edit : kazım karabekir her ne kadar güzel bir komutan olsada oda sonradan yanlış fikirlere kapilip çomar olmuştur
-
44.
0Rezervasyon