1. 9.
    0
    bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan. bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne tak varsa? hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı. sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu huur çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma. dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagor a kegibmiş. zagor da kaftiden içerde o sıra. bi gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik sağmalcılar a ; benim içimde bi sıkıntı. işi anladım tabii: zagor u ziyarete gidiyo. bi tuhaf oldum, bini de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk; kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi; kayıp. hep rüyalarıma girerdi huur. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle... önce öldü dediler zagor a, sonra komalık. ankara da oluyor bunnar. bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornaya değmiş gibi oldu. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat. ama bu sefer başka güzel huur. oranın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor a avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya bizde, nasıl? diye sormuş bulunduk. huurluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bişey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak... işte o gün bu günden beri bu huuryla tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki bin! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyo. huur da peşinden. sonunda dayanamadım: ben de onun peşinden. önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu durmuyo hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyo milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor a bakarız: yok. kancık köpek gibi izini sürüyo itin. naptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi. bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, oh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyo. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyo başka bişe demiyo. sinop ta oluyo bunnar. ben de döndüm istanbul a. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyo gene; o haliyle kalk git sen diyarbakır a, üç gün ortadan kaybol... herif kafayı yiyo tabii. dönünce bi dayak buna: eşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyo. uzun zaman anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyo herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır a, zagor un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyo da şikayet etmiyo. ben o ara istanbul da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyo. bi daa açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır a geldik diyo. baktım, sahiden diyarbakır dayım. bi soruşturma. kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bişe demedik. o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 8.
    0
    @1 subhanallah ibret aldım lan çok iyiymiş. şuku
    ···
  3. 7.
    0
    Fingirdeme lan burda
    ···
  4. 6.
    0
    amlı rezerved
    ···
  5. 5.
    0
    yazar rezervlerimi zenginleştiriyorum
    ···
  6. 4.
    -1
    uzak ülkelerden birinde kralın on iki oğlu varmış. Kral evlatlarını
    çok sever, onların kendi gibi mutlu olmasını istermiş.
    Çocukları büyüyünce, kral her birine birer at vermiş ve
    onları kendilerine eş aramak için dünyanın dört bucağına göndermiş.
    Ama kral prenslerin sıradan kızlarla evlenmelerine karşıymış.
    O, oğullarının becerikli kızları kendilerine eş olarak seçmelerini dilermiş.
    “Evleneceğiniz kız, bir gün içinde kendi dokuduğu
    kumaştan sizin için gömlek dikebilmeli. Böylesini bulabilirseniz getirin. Yoksa başka
    kızı sarayımda gelin olarak kabul etmem” demiş.
    Kardeşler yola çıkmışlar. En küçük kardeş en çelimsizleriymiş.
    Onunla alay etmişler ve:
    “Sen zaten kendine bakamıyorsun, öyle dünya beceriklisi bir kızı nereden
    bulacaksın? Git başımızdan ve ne halin varsa gör” diyerek kovalamışlar.
    Küçük kardeş onlara yalvarmış. Terk etmemeleri için diller dökmüş.
    Ama onu kimse dinlememiş. Sonunda çaresiz geri dönmüş.
    Saraya da gidememiş. Ormanları, çayırları dolaşarak ne yapacağını
    düşünmeye başlamış. Bir ara bir vadiye ulaşmış. Atından inip biraz
    dinlenmek istemiş. Birden ayaklarının dibinde birşeylerin kımıldadığını
    hissetmiş. Eğilip bakmış ki ne görsün: Minicik bir kız, ufacık bir koltukta
    oturuyor. Arkasındaki kutu kadar bir yükseltinin de sanki pencereleri ve
    kapısı varmış. Oğlan gözlerine inanamamış. Kız bir de su şırıltısı gibi bir
    sesle ona seslenince daha da şaşırmış:
    “Niye böyle kederlisin güzel çocuk” demiş kız.
    Kralın en küçük oğlu başına gelenleri birbir anlatmış. Minik kız
    dikkatle dinlemiş sonra da :
    “Üzülme” demiş, “herşeyin bir çaresi bulunur. Eğer beni sözlün olarak
    kabul edersen, sana şimdi hemen bir gömlek dokur ve dikerim. Hem de
    öyle güzel dikerim ki, titiz baban tek bir hata bile bulamaz!”
    Delikanlı çok sevinmiş:”Elbette” demiş, “kabul etmez olur muyum!”
    Küçük kız ellerini çırpmış. Arkasındaki minicik kulübeden
    kendinden de küçük üç hizmetçi çıkmış. Ellerindeki çıkrıkları, dokuma
    tezgahını, dikiş makinesini çimenlerin üzerine koymuşlar. Minik kız ise
    çalışmaya başlamış, ama ne çalışma! Küçük prens kızın hızla çalışan
    ellerini gözleriyle takip etmekte güçlük çekiyormuş. Göz açıp
    kapayınca kadar gömlek hazır olmuş. Oğlan gömleği katlayıp cebine
    koymuş. Bir yandan da, bu fındık faresinin kuyruğundan da küçük olan
    gömleği babasına nasıl vereceğini düşünüyor, biraz utanıyormuş.
    Ama sonuçta babasına gömleği vermiş. Gerçekten de babası gömleği
    çok beğenmiş ve oğlunun o kızla evlenmesine razı olmuş.
    Kralın oğlu heyecanla çayıra koşmuş. Minik kızı atına alıp saraya
    zütürmek istemiş. Ama kız kendi arabasıyla yolculuk etmek istiyormuş.
    Arabası da, önüne dört beyaz fare koşulmuş küçük bir gümüş kaşıkmış.
    Delikanlı, atının ayağı minik kızın arabasına değecek diye çok
    korkuyormuş. Gerçekten de korktuğu başına gelmiş. Hem de tam
    köprüden geçerken. Dar köprüde atın ayağı gümüş kaşığa çarptığı gibi,
    minik kızla beraber suya itivermiş. Kralın oğlu çok üzülmüş.
    Fakat birden sular kabarmış, köpüklerin arasından sarı saçlı, dünya güzeli
    bir kız çıkmış. Yüzü minik kızın yüzüymüş.
    “Sevgili prensim” demiş, “büyüyü bozdun, beni kurtardın. Bir ömür
    boyu mutlu olacağız.” Sonra ikisi birden, prensesin muhteşem arabasına
    binerek saraya gitmişler.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 3.
    0
    h.g harun abi
    ···
  8. 2.
    0
    eyw pampa beynim pelte gibi oldu
    ···
  9. 1.
    -1
    hayırlı olsun

    Sabah namazının fazileti o kadar çok büyükmüş ki, tarifi yokmuş..Ve bu mukafatı alan ve hiç sabah namazını kaçırmayan bir âlime şeytan musallat oluyor.
    Âlim her zaman kıldığı sabah namazını bir sabah kılamıyor, uyandığında güneş doğmuş. Aman Allahım nasıl uyurum nasıl gaflete dalarım nasıl kalkamadım diye hüngür hüngür ağlıyor.O kadar ağlıyor ki Allahu Teala meleklere emrediyor.
    Saf tutun sabah namazı kılın diyor. O mübareğin o üzüntüsü sebebi ile sabah namazını melekler yeniden kılıyor.Âlimin durumdan haberi yok.
    Ertesi gün sabah namazı vakti simsiyah bir adam kılığında şeytan geliyor Âlimi dürtüyor. hadi kalk sabah namazı vakti diyor.
    Alim bi bakıyor simsiyah birisi, sen şeytansın diyor. Şeytan da evet ben şeytanım diyor.Âlim iyide sen neden kaldırıyorsun beni diyor.
    Şeytan diyor ki; dün seni uyandırmadım, o sabah melekler saf tutup sabah namazı kıldı, bu seferde öyle olmasın diye kaldırdım seni diyor..Âlim seviniyor tabi bu haberi alınca. Allahu Teala şeytanın şerrinden bizleri korusun
    ···