-
1.
+1şuanda bu yazıları size yazan kişi ben değilim, yada ben olduğumu kabul etmek istemiyorum...
bir insan ne kadar değerlidir, buna neye göre karar veririz, zekasına göre mi , yeteneklerine göre mi, parasına göre mi?
şimdiye kadar duyduğum en doğru tanım
insan düşüncelerinin toplamı kadardır
işte bu yüzden bu yazıları ben yazmıyorum, en fazla ne düşünebilirim ki bu hayatta , kurşun kalemle ne kadar uğraşırsan uğraş sonsuz tane renkten bir tanesini bile gösteremezsin, hepsini adın gibi bilsen tanısan bile,
sonsuzluğu kimse bilemez , öğrenemez, düşünemez..
ama sana birşeyler yardım edebilir, ne olduğunu bilmesende hayallerini şekillendiren, ziyaret etmediğin odalar olduğunu haber veren, bunun farkına vardıran birşeyler. gözlerini ne kadar çok açarsan görmen o kadar zorlaşır. daha dikkatli ve mantıklı biri olmak hayal gücünü köreltir. sonsuz tane oda varken bir tanesini kurşun kalemle boyamak gibi, yada şuan yaptığım şeyin ta kendisi.
o odalar dan birinde bu dünyada yaşayan her insan sınıfından bir temsilci vardı, dünya.
ama bahsettiğim bir oda dan daha büyük
-
2.
+1ve bu dünya ile bağlantısı olsada bu dünyadan değil, yada o kadar çok görmemezlikten gelinmişki bu dünyadan olduğunu gözünde canlandıramıyorsunuz
rahanın ilk günüydü , tecavüzcüler, katiller, zenginler, açlıktan ölmek üzere olan fakir yetimler, dünyanın en güzel kadınları ve erkekleri, siyahlar, albinolar, dahiler , asalaklar... sınıfa girdiğimde onlarca insan aynı anda bana bakıyorlardı, beyinim o kadar hızlı çalışıyordu ki her birini ilk kez görmeme rağmen birbirilerinden ayırt edebiliyor hatta bazılarına kanım ısınıyor bazılarına tarif edemeyeceğim kadar nefret duyuyordum, en dikkat çekicilerinden en sıradanlarına kadar. sıramı bulup oturdum, 2b sınıfı sağ taraf 17.
ne yapmam gerekiyordu bu hiç tanımadığım insanlar hayatlarımız bu sınıfta kesişmişti, bazıları için bu hayatının en önemli anı iken bazıları içinse nerede, ne zaman kaza yapacağı belli olmayan bir otobüse binmek gibiydi, inanılmaz bir uğultu hakimdi, sonsuz tane sınıfın uğultusuna rağmen en çok önümde oturan başının iki tarafından beline kadar biri yeşil biri kırmızı örgülerle upuzun saçları örülmüş kızın mırıltıları kulaklarıma gelen sonsuz tane sesten frekansı en yüksek olanıydı, konuşmasından ve hareketlerinden anladığım kadarıyla dünyanın en zengin , güzel ,zeki kısacası her yönden şanslı doğmuş ve üstüne koyarak ilerlemiş azimli birisiydi, insanoğlunun sahip olmak istediği tüm sıfatlar onda buluşmuşlardı, sürekli anlam veremediğim cümleler kuruyordu sanki bilmediğim bir dilden konuşuyor gibiydi ama onu çok iyi anlıyordum, sanki seçtiği kelimeleri niçin seçtiğini ve onun hayatından bu kelimelerin niçin diğerlerine baskın bir hale geldiğini anlayacak kadar , çocukluğundan bu zamana kadar yaşadığı herşey en ince ayrıntısına kadar her gün izlediğim bir film karesi gibi gözlerimin önüne geliyordu. aklıma okula başladığım ilk gün geldi, olabilecek herşey son noktasına kadar bambaşkayken bile niçin aklıma bu görüntü gelmişti, şuanda bulunduğum durum bana okulumun ilk gününü 7 yaşımdaki halimi hatırlatmıştı ,işte tam bunları düşünürken doktorların ki gibi beyaz önlüklü benden 5-6 cm kadar daha uzun, elli yaşlarında, kel kafalı, belli belirsiz bir topsakalı olan(çoğu beyazlardan oluşuyordu) biri oturdu, -
3.
+1sordu adın ne mustafa dedim doktor oturduğu yerden tiksindirici bır bakış fırlattı bana mahcup olmuştum utanmıştım ancak utanmamı gerektircek hiç bır durum yoktu ortada bıkaç sanıye bana öylece baktı. gözlüğünü çıkardı üstüne sildi sonra pencereye doğru tutarak iz kalmış mı dıye kontrol etti kalbim hızlı atıyordu kafese konulmuş küçük bir kuştum oysa ki uçmaya gereksinim duyuyordum. mavi bır kuştu belkı sonsuzluk onun yok oluşunu izlemek nereye gıttiğine dahil hayaller üretmekti en büyük tutkum ama ben hiç hayatımda mavi bır kuş görmedim onu kendi hayallerimde yaşatmış ve büyütmüştüm. o heryere uçardı sorugusuz sualsız gerı dönerdi ama bana hep .. sonra bu kuşu kafese kapatmaya çalıştılar celladı oldular ama buna izin veremezdim bişeyler yapmalıydım hayallerimi öldürdüğüm zaman buna mani olamazsam yaşamamın ne anlamı kalırdı kı durdum düşündüm tuvalete gittim ve işedim aslında sıçmak istiyordum doyasıya sıçmak bır ara içimizdeki keşke sıçarak dışarı çıkarabılsek dedim ve sıçmanın önemini kavradım sıçmak bır anda değerlenmişti benim için.. onun bıle önemi vardı şu hayatta çünkü sıçamazsanız ölürsünüz.. işedikten sonra odaya geri döndüm doktora baktım bana tekrar küstahça baktı top sakalı vardı top musun lan sen dedım anlayamadım dedi gömleğinin cebınde sıgara duruyordu yaklaştım bıkaç adım attım ani bır hareketle sıgarayı çektim ve içinden bı tane cıkarıp ateş var mı dıye sordum sen naptığını sanıyorsun dıye bır soru yöneltti bana ateş var mı dıye yıneledim sorumu çıkarttı verdi sşgarayı yaktım bır duman çektim içime teşekkür ederim doktor bey dedim masasına paketı ve çakmağı koydum kapıya doğru yürüdüm sonra bı adımda durdum arkama baktım mavi kuşu asla öldüremeyeçeksiniz dedim kapıyı açtım ve koşarak sıçmaya gittim ..
-
4.
0@3 akfajlfjla "... çünkü sıçamazsanız ölürsünüz... "
sen devam et panpa
+ takipteyiz.