1. 9.
    0
    nato koruması altında olan ve srebrenitsa bölgesinin hollanda kontrolünde olmasına rağmen;

    sınırı geçip katliama, tecavüze VE soykırıma başlayan sırpları görmemezlikten gelip kılını bile kıpırdatmayan NATONUNDA HOLLANDANINDA ...
    ···
  2. 8.
    0
    Soykırımdan sonra çocuk ferresi
    Eski Yugoslavya'nın dağılmasıyla birlikte Bosna halkı soykırımı yaşadı. Bosnalı kadınların ve çocukların dramı ise hala devam ediyor. Sırp erkeklerin tecavüzüne uğrayan Bosnalı kadınların terk ettiği çocuklar şimdi Avrupa'daki çocuk ferresinda en acımasız şekilde kullanılıyor.

    Bosna Savaşı 16 yıl önce bitti. Savaşlar bitse bile izleri bir anda silinir mi? Bu düşünceyle gittim Bosna Hersek’e. Birçok öyküyle karşılaştım, ülkenin politik sisteminin açmazları karşısında şaşırdım ama beni en çok etkileyen Bosna’nın “nefret çocukları” oldu.

    Savaş sırasında büyüyen, yıkımı gören çocuklardan öte bir “savaş suçu” neticesinde doğan ve her an her saniye bir savaş yaşayan çocuklarla konuşma fırsatım oldu Bosna’da.

    1992-1995 yılları arasındaki Bosna Savaşı'nda yaklaşık 110 bin kişi hayatını kaybetti. 2 milyon kişi ise evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yaşları 11-60 arasında değişen 20 ile 50 bin kadın ise, birçoğu toplama kamplarında olmak üzere düzenli bir şekilde tecavüze uğradı.

    Özellikle bazı radikal Sırpların Boşnak kadınlarına tecavüz etmesinin nedeni onları hamile bırakarak Boşnak neslini yok etmek. Bu mahkeme kararlarına bile yansımış bir gerçek. Ne acı ki, sadece “12” kişi tecavüz suçundan yargılandı verilen en büyük ceza ise 34 yıl ile sınırlı kaldı. Tecavüze uğrayan kadınların bazıları öldürüldü, birçoğu intihar etti, bir o kadarı hala pgibolojik destek almaya devam ediyor.

    Yaşanan travmaların da neticesinde, tecavüz sonucu doğan “savaş çocukları”nın çoğu da daha bebekken öldü ya da öldürüldü. Hayatta kalanların büyük bir bölümü ise anneleri tarafından kaderlerine terk edildi.

    “NEFRET ÇOCUKLARI”: ALEN VE MAJA
    Serbest gazetecilik yapan Boşnak arkadaşım Azra’ya Bosna Hersek’e gitmeden önce hayatta kalan bu çocuklarla konuşmak istediğimi söylemiştim. Azra, bu çocukların çoğunun ya yetimhanelere gönderildiğini ya da evlatlık verildiğini söyledi. Özellikle Saraybosna’nın arka sokaklarında bu çocuklar üzerinden ciddi bir “ciks ticareti” yürütüldüğünü de sözlerine ekledi.

    Yağmurlu ve çok soğuk bir Saraybosna günü, bir isimden diğerine sorarak ve şehir merkezinden uzaklaştım. Saatler sonra kenar mahalle olarak tabir edilen bölgede bir DVD dükkânında buldum kendimi. Dükkânı işleten Amor’u uzun süren ikna çabalarının ardından ve konuştuğum kişilerin isimlerini açıklamayacağıma dair yeminler ettikten sonra tanıştım iki savaş çocuğu, 18 yaşındaki Alen ve 16 yaşındaki Maja ile. (Burada verilen isimler gençlerin gerçek isimleri değil, görünmesini istedikleri isimler)

    Tuzla’da bir yetimhaneye bırakıldığını anlattı Aden. 14 yaşına geldiğinde ise aşırı kalabalık yetimhaneden kaçarak Saraybosna’ya daha önce yerleşen “yetim ve öksüz” ağabeylerinin yanına gelmiş. Kaçak DVD ve kitap üreterek satan bir ekiple birlikte çalışıyor.

    Aden hissettiklerini, "Ne annemi ne babamı tanıdım, elbette adı baba olarak geçen kişiye daha çok, ama her ikisine de çok öfkeliyim. Daha 15 günlükken yetimhaneye getirilmişim. Anneme de kızgınım, belki onun hayatı mahvoldu ama o da beni bırakarak bir hayatım olmasını engelledi bir anda" cümleleriyle anlatıyor.

    Geleceğe dair çok fazla bir umudu yok, kendini ne Boşnak ne de Sırp olarak tanımlıyor, en büyük hayali ise biraz para biriktirerek Avustralya’ya gidip yerleşmek. Avustralya diyince kocaman gülümsüyor. "Bir filmde izledim orayı, havası daha sıcakmış hayat da çok daha kolaymış" diyor.

    'ANNEM TECAVÜZ YÜZÜNDEN TERK ETTi AMA... '
    ciks işçiliği yapan Maja’nın öyküsü ise daha trajik. Maja, benimle yalnız görüşmek istiyor ancak onun ingilizcesi benim de Boşnakçam olmadığı için yarım saatlik bir uğraşın ardından ingilizce bilen bir arkadaşını bularak konuşmayı başarıyoruz. Daha 16 yaşında ama sanki 40 -50 yılın ağırlığını taşıyor. Ne iş yaptığını soruyorum. "Benim annem tecavüze uğradığı için beni terk etmiş, ben her gün tecavüze uğruyorum” diye cevaplıyor.

    Öyküsünü anlatmasını istiyorum. “Tahmin edebileceğin gibi bir öykü” diyor Maja: "Geçen yıl yaşım büyüdüğü yetimhane de çok kalabalık olduğu için artık gitmemiz gerektiğini söylediler. Bana başka para kazandıracak bir şey bulamadım. Burada 6 arkadaşımla bir evde kalıyoruz. Onlar da benim gibi kimliksiz kızlar. Fırsat buldukça da sizin Türk dizilerini en çok da Binbir Gece’yi izleyip hayal kuruyoruz. Olmayacak hayaller."

    Maja’ya arkadaşlarının yaşadıklarını da soruyorum. Cevabı insanın kanını dondurur cinsten: “Ben istemedim ama birçok arkadaşım ferre filmlerde oynadı, onun getirisi daha iyi. Bosna’da ciddi bir ferre pazarı var, Almanya’dan ispanya’ya birçok ülkeye buradan filmler servis ediliyor. Kameramanından montajcısına ferre kendi pazarını yarattı burada. Bizlerin çok fazla bir seçeneği yok hayat karşısında. Boşnaklar da Sırplar da kendi cemaatlerini düşünüyor, savaş suçluları yargılanıyor da kimse bizi düşünmüyor. Herkesin unutmak istediği ama var olan bir azınlığız biz.”

    'EVDEN KAÇMAK ZORUNDAYDIM'
    Maja ile konuşurken çeviri yapan Şehrazat ise (kendisinden Binbir Gece dizisine olan hayranlığından ötürü böyle bahsetmemi istedi): “Beni ailem yetimhaneye terk etmedi ama 'Sırp tohumu' olduğum o kadar yüzüme vuruldu ve annem diğer çocuklarını benden o kadar fazla sevdi ki, evden kaçmaktan başka çarem yoktu.” diyor. Ondan da kendi öyküsünü anlatmasını istiyorum ama kendini bunu dile getirebilecek kadar güçlü hissetmediğini söylüyor.

    Maja, yanlarından giderken bana bakıyor. “Sen gerçekten şanslısın, kıymetini bil” diyor. Cevap veremiyorum. Gülümseyerek beni teselli ediyor: “Hadi ama üzülme, yaşadığım hayattan nefret ediyorum ama ölmek de istemiyorum o zaman bir şekilde yaşayacağım. Hayat bu. Hem belki beyaz atlı bir Onur buluverir beni.” (Onur, Bin bir Gece dizisindeki başkarakterin adıymış)

    Bosna’nın yeraltı dünyasında belki de binlerce “nefret çocuğu” ya yasadışı işler ya da ciks işçiliği yapmak zorunda kalıyor. Beni Aden ve Maja ile tanıştıran Amor, “Bu dünyanın gerçeği bu, savaş sadece Baş Çarşı’da bitti” diyor. Amor, Bosna Hersek’de çocuk ferresinun ve ciks ticaretinin de çok yaygın olduğunu söylüyor. “Biz de satıyoruz, hayatımızı kazanmak zorundayız” diyor.

    ÇOCUK ferreSUNUN ÜRETiM(!) VE GEÇiŞ NOKTASI
    Bosna’da daha Mart ayında gerçekleştirilen bir operasyonda 2 milyondan fazla çocuk ferresi fotoğrafı ve 7 bin video ele geçirildi, onlarca kişi gözaltına alındı. Öte yandan Mostar’da şehir merkezinde bir büfenin bir camı boyunca bile boydan boya satılan ferre CD’leri görünce, 'Operasyon çok da başarılı olmamış' diye içinizden geçiriyorsunuz.

    Hemen hemen her işinizi rüşvet ile halledebildiğiniz bölge kendi üretimini(!) yapmanın yanı sıra ülkeler arası çocuk ferresi trafiğinde de bir geçiş noktası oluşturuyor.

    Şu an yaşları 15-19 arasında olan “nefret çocukları” artık giderek yetişkin bireyler olurken hala etnik gerginlikler yaşayan ülkede bu soruna eğilen proje sayısı ise yok denecek kadar az. Gazeteci arkadaşım Azra, bu konuyla ilgili bir ingiliz ve Norveç derneğinin çalıştığını ama onların yaptıklarının da genellikle raporlama olduğunu anlatıyor.

    “Ben bir annenin utancının ürünüyüm” diye kendini anlatan çocuklarla konuştukça ise “Savaş gerçekten bitti mi? Ya da hangi yargılama savaşın izlerini silebilir” diye öfkeyle kendinize soruyorsunuz.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 7.
    0
    yaşasın bosna yaşasın türkiye kahrolsun faşist zalim sırplarrr
    ···
  4. 6.
    0
    ırkını, avradını gibtiğiminin sırpları. neyse, faşistliğin lüzumu yok, en azından hepsi suçlu değil. ama yapanların kötüne tırpan soksun zebaniler.

    soykırım kötü bişeydir panpalar.

    kahrolsun faşizm.
    ···
  5. 5.
    0
    upupupu
    ···
  6. 4.
    0
    kara gündür kara gün
    ···
  7. 3.
    0
    up up belki gelir bi liseli okur ibret alır
    ···
  8. 2.
    0
    up amk up
    ···
  9. 1.
    0
    -beyler sözlükte gerçekten düşünen insanlar var onun için yazıyorum-

    Avrupa'da belgelenmiş ilk soykırım olmasına rağmen;ermenilerin savunduğu "sözde soykırım" kadar konuşulmuyor nedense dünyada veya ülkemizde , yanlış mıyım amk 11 temmuz bugün yinede yeteri kadar gündemde değil.

    tam 11 Temmuz 1995'te Srebrenica'da 8372 erkek katledildi, 20bin kadına tecavüz edildi. tecavüz lan 20 bin !!! insanlık mı bu. öyle uzak bi tarihte değil 17 sene öncesi. nerdeydi o zaman o avrupa büyükleri avrupanın orta yerinde yapılan katliamda

    https://p.twimg.com/Axfus59CEAAabFo.jpg:large

    şöyle bir not daha düşiyim . avrupada 2. dünya savaşından sonra yapılmış en büyük insan kıyımıdır bu ve belgelenmiş soykırımdır.

    abim bi sene saraybosnada okudu. diyo ki binaların üzerinde hala kurşun izleri var. çoğu halk hala atlatamamış bu olayı.

    şunu da eklemek istiyorum “Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk.” büyüksün Aliya izzetbegoviç.

    http://a8.sphotos.ak.fbcd...340720948_432667735_n.jpg

    özet : #DontForgetSrebrenica
    ···