0
ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olup; bedensel ve ruhsal bir değişim sürecidir. ergenlik döneminin sonunda fiziksel, ruhsal ve cinsel gelişim tamamlanır. ergenlik dönemindeki pgibolojik değişim ile birey, öncelikle yeni bir kimliğe bürünür. bu kimlik bireyin gelecekte toplumda üstleneceği rolün belirlenmesi açısından oldukça önemlidir. bluğ çağı, diğer bir deyişle pubertede vücutta gözle görünür ergenlik belirtileri ortaya çıkar. puberte kız çocuklarında 9-10, erkeklerde 11-12 yaşlarında başlar. cinsiyet özellikleri belirginleşir. pubertenin ortaya çıkışında genetik özellikler, sosyo-ekonomik düzey ve beslenme rol oynar.
ergenliğin ilk döneminde vücutta fiziksel ve cinsel gelişim ön plandadır. bu fizyolojik değişiklikler sırasında ergenin ilgisi kendi bedenine yöneliktir. birey bedenine ve o güne kadar taşıdığı kişisel role karşı yabancılaşma hisseder. bu süreçte hırçınlık, sebepsiz öfke patlamaları, durup dururken ağlamalar, sinirlilik halleri sık görülen durumlardır.
ergenliğin orta döneminde fiziksel büyüme devam eder. kişi kendi bedenindeki fizyolojik değişikliklere uyum sağlar. bu dönemde özerklik ön plandadır. yani anne ve babadan bağımsız olarak kendi başına karar verebilme yeteneği gelişir. özerklik döneminde bireyin kendi başına karar verebilmesi için özgüvenin gelişmesi gerekmektedir. bu da anne ve babanın desteğiyle gerçekleşir. bir sonraki aşama, kimlik oluşturmadır. ergen kişi kendini tanımlar. “ben neyim?” sorusuna cevap arar. çocukluktan itibaren kendisini ailenin bir ferdi olarak kabul eden birey toplumdaki yeni yerini aramaya başlar. bu dönemde arkadaş gruplarının önemi artar. özerkliği iyi gelişmiş birey grup üyelerinden herhangi birinin etkisi altında kalmaz. birey hem aileden uzaklaşma ve kendi bireyselliğini ispatlama çabası içindedir hem de anne ve babanın sevgi ve desteğine ihtiyaç duyar. bu çelişkili duygular içinde ergen kişi anne ve baba ile çatışmaya girer. eğlence ile sorumlulukları arasında çelişki yaşar. okuldaki başarısı düşebilir. bu durum aile ile çatışmayı arttırır.
geç ergenlik döneminde fiziksel gelişim tamamlanır. aile ile olan ilişkilerde çatışmalar azalır. kişisel olgunluk artar. bu dönemde bireyin toplumsal hayatta alacağı rol belirlenir.
ergenlik döneminde görülen pgibiatrik bozukluklar
• dikkat ekgibliği ve hiperaktivite bozukluğunun geç dönem belirtileri
• davranış bozuklukları (zıtlaşma, suç eğilimleri)
• duygulanım bozuklukları (manik depresif hastalık ve depresyon)
• anksiyete
obsesif kompulsif bozukluklar - “takıntılar”
fobiler
panik ataklar
• uyum bozuklukları (çevre, aile ve okul)
• yeme bozuklukları (anoreksiya nervoza)
• tik bozuklukları
• uyuşturucu madde ve alkol kullanımı
• okuma ve öğrenme bozuklukları
• kişilik bozuklukları
toplumu oluşturan bireylerin gelişimi çocukluk ve ergenlik döneminden başlayarak ergen ve yaşlılık olarak devam etmektedir. kişilerde ileriki dönemlerde görülen pgibiatrik bozuklukların temelinde çocukluk çağı ve ergenlik döneminde yaşanılan travmalar yatmaktadır. ergenlik döneminde sağlıklı bedensel, ruhsal ve cinsel gelişim göstermeyen bireyler ileride şiddet olaylarına karışmaktadır. suç işleyenler arasında yapılan bir araştırmada bu bireylerin çoğunda çocukluk döneminde hiperaktivite ve dikkat ekgibliği olduğu saptanmıştır.
çocukluk çağında cinsel tacize veya kötü davranışlara maruz kalan bireyler ileri yaşlarda benzeri davranışları kendileri gösterirler. burada bilinçaltında yatan gerçek, bireyin çocukluk döneminde kendisine tacizde bulunan kişi gibi güçlü olma arzusudur. temelde yatan “saldırganla özdeşleşme” düşüncesidir. kişi saldırgan gibi güçlü olma içgüdüsüyle kendine kurban arar. toplumumuzda rapor edilmeyen çok sayıda çocukluk çağı aile içi cinsel taciz vakaları bulunmaktadır. bunun etkileri erişkin çağda özellikle kadınlarda çeşitli dönemlerde görülen depresyon durumudur. çocukluk çağında kişinin ruhsal yapısında meydana gelen zedelenmeler ileride o birey tarafından bir başkasına uygulanan bir davranış bozukluğu şeklinde karşımıza çıkar. şöyle ki; çocukluk çağında tacize uğrayan bir birey erişkin dönemde kendisi taciz eden kişi rolünü üstlenir.
anoreksiya nervoza; bir yeme bozukluğudur. genellikle ergenlik çağında meydana gelir. hastaların %90’ı kadındır. çoğunlukla birkaç kilo verme isteğiyle başlar, fakat daha sonra gıda alımı giderek kısıtlanır. kişi fiziksel görüntüsünü takıntı haline getirir ve gerçekten şişman olmasa bile sürekli olarak şişman olduğunu düşünür. altta yatan sebep tamamen pgibolojiktir. aşırı şekilde perhiz yapmak ergin kişinin kendi hayatı üzerinde kontrol kurma isteğini gösterme şekli de olabilir. sadece vücudun görüntüsünü şekillendirmek değil aynı zamanda büyümeyi ve cinsel gelişimi geciktirmek de istiyor olabilir. anoreksiya hastalarının yarısında istemli olarak başlatılan kusma alışkanlığı vardır. bir oturuşta çok fazla miktarda yemek yenir ve bunu takiben istemli olarak kusulur. daha çok hayat standartları yüksek ailelerin çocuklarında ve hayatının her alanında mükemmeliyetçi kişiliklerde görülür.
ergenlik döneminde ki genç doğumundan itibaren bağımlı olduğu anne ve babasından özerk hale gelirken arkadaş grubuna sıkıca bağlanır. grup etkileşimi özerkliği iyi gelişmemiş gençlerin üzerinde bir baskı oluşturur. öyle ki; grupta sigara, alkol veya herhangi bir uyuşturucu kullanılıyorsa, o genç gruptaki yerini kaybetme korkusu ya da alay edilme endişesi ile bu maddeleri kullanmaya başlar. bazen de sırf kendisini farklı bir birey olarak ortaya koyabilmek amacıyla sigara, alkol vb. kullanmaya başlar. gençlerde alkolizmin en güçlü belirleyicisi sigaradır. alkolik gençler arasında sigara bağımlısı olmayan yok gibidir. madde kullanımı genellikle sigara ile başlar. ardından alkol, daha sonra da esrar ya da uçucular (bally, tiner) gelir. madde kullanımı ilk olarak deneme amacıyla olur. bunda özenti önemli rol oynar. daha sonra genç, zevk için bu maddeyi zaman zaman kullanmaya başlar. düzenli kullanmaya başladıkça tolerans gelişir. maddeyi zaman zaman zevk için kullanan kişi bir sıkıntı veya üzüntü yaşadığında uyuşturucu maddeye sığınır, üzüntüsünü azaltmak için düzenli olarak kullanmaya başlar ve zamanla bağımlılığa kayar.
bağımlılıkla ilgili risk faktörleri
• ebeveynlerden herhangi birinin madde kullanımı
• ebeveynlerin çocuğa ilgisizliği
• stresli yaşam (maddi güçlükler)
• madde kullanan arkadaş grupları içersinde yer almak
• düşük sosyo-ekonomik düzey
• cinsel tacize maruz kalma
• kendine güvenin az olması
• kendine zarar verici davranışlarda bulunan bireyler (vücutta sigara söndürme, jiletle kesme)
• etraftan kolay etkilenme
• agresif kişilik
• davranış bozuklukları
tüm bu risk faktörlerine karşılık duygusal olarak destekleyici anne ve babanın varlığı; genç ile anne ve baba arasındaki iyi etkileşim madde bağımlılığına karşı önleyici faktörlerdir.
son yıllarda depresyon gençler arasında giderek yaygınlaşmaktadır. erkeklerde kızlara oranla daha fazla görülmektedir depresyonda en önemli yatkınlık nedeni kalıtımdır. yapılan araştırmalar depresyon geçiren gençlerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü göstermektedir. depresyona yatkın bireylerde ortak bazı kişilik özellikleri dikkat çekmektedir. kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye çalışırlar. bunlar genellikle aşırı duyarlı, titiz, sorumluluk duygusu yüksek kişilerdir. sürekli mükemmeli arayıp ulaştıkları başarıları yetersiz görürler. fazla gururlu olup, öfkelerini genellikle belli etmez sıkıntılarını içlerine atarlar. depresyon hangi nedene bağlı olursa olsun bir beyin hastalığıdır. beyinde en sık rastlanan bulgu sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kavşaklardaki tıkanıklıktır. geçişten sorumlu maddelerin üretimindeki ya da karşı tarafa iletilmesindeki bir bozukluğun depresyona yol açabileceği ileri sürülmektedir.
mani, depresyonun zıttıdır. aşırı neşe ya da taşkınlık hali olarak tanımlanır. içini kaplayan taşkın duygular bireyi sürekli konuşmaya ve hareket etmeye zorlar. günlük uyku süresi azalır. maniye giren birey aşırı bir güven duygusu içindedir. manik atak geçiren bireylerin çoğunluğu daha sonra bir depresyon geçirir. mani ve depresyon aynı ruhsal bozukluğun iki farklı evresi olarak kabul edilmektedir. mani ve depresyon arası normal dönemler olabilir.
depresyonun en dramatik sonuçlarından biri intihardır. depresyon geçiren bireylerin %15’i yaşamlarını intiharla noktalarlar
Tümünü Göster