1. 8.
    0
    senin sülaleni gibim bin okudum hiçbşey anlamadım amk
    ···
  2. 7.
    0
    insan okuyacak bunu dıbına kodumun sığırı
    ···
  3. 6.
    0
    @1 karl marx beyler
    ···
  4. 5.
    0
    kopizm akımına mı kapıldın lan ?

    http://www.marxist.com/la...yalektik_materyalizm.html
    ···
  5. 4.
    0
    başlığı görünce kesin liseli gomünüzün hayalidir dedim. okudum liseli kısmını attım sadece hayal diyorum konan bey son kararım
    ···
  6. 3.
    0
    ebenin amı
    ···
  7. 2.
    0
    güncel yerel politik tartışmalardan bıkan entelektüel yazarların okuması gereken yazı.
    ···
  8. 1.
    0
    kapitalizmin aldığı şekil ve çıkmazlar neticesinde teorik ve pratik olarak gözlemlenen dünya determizmi ve modelsel ekonomik biçem bize kesinlikle kapitalizmin ömrünün bittiğini gösteriyor arkadaşlar. daha detaylı bir bilgi için metni okuyun lütfen.

    günümüzde dünyanın Marksizm ile yöntemini tartışırken, işçi hareketi içindeki eylemlerimize, katıldığımız tartışmalarda ileri sürdüğümüz argümanlara ve yazdığımız makalelere temel oluşturan fikirleri ele almaktayız. Genel olarak Marksizmin üç ana kaynaktan biçimlendiği kabul edilir. Kaynaklardan biri, Marx’ın, Fransız politikasına, özellikle de Fransa’daki 1790’ların burjuva devrimi ve onu takip eden 19. yüzyılın ilk dönemlerinin sınıf mücadelesine ilişkin analizini geliştirmesidir. Marksizmin kaynaklarından bir diğeri “ingiliz ekonomi politiği” denilen şeydir, yani Marx’ın ingiltere’de geliştiği şekliyle kapitalist sistemi analiz etmesidir. Marksizmin aynı zamanda tarihsel olarak başlangıç noktası olan diğer kaynağının da “Alman felsefesi” olduğu söylenir ve benim burada üzerinde durmak istediğim de onun bu yönüdür.

    Öncelikle söylemeliyiz ki, Marksizmin temeli materyalizmdir. Yani Marksizm tüm gerçekliğin özünün madde olduğu, bilincin maddeyi değil maddenin bilinci yarattığı fikrinden hareket eder. Başka bir deyişle, düşünce ve düşünce kaynaklı olduğu söylenen herşey –sanatsal fikirler, bilimsel fikirler, hukuka, politikaya, ahlâka, vs. ilişkin fikirler– tüm bunlar gerçekte maddi dünyadan kaynaklanmaktadır. “Bilinç”, yani düşünce ve düşünce süreçleri, beynin bir ürünüdür; ve beynin kendisi de, dolayısıyla fikirler de, canlı maddenin gelişmesinin belli bir aşamasında ortaya çıkmıştır. Yani o da maddi dünyanın bir ürünüdür.

    Dolayısıyla insan bilincinin ve toplumunun gerçek doğasını anlamak için, Marx’ın da ortaya koyduğu gibi mesele “insanların söylediklerinden, hayal ettiklerinden, tasavvur ettiklerinden … değil, gerçek ve faal insandan hareket edip, gerçek yaşam süreçlerini temel alarak bunların ideolojik yansımalarının ve yankılarının gelişimini göstermek suretiyle elle tutulur canlı insana varmaktır. insan zihninde oluşan inanılmaz hayaller bile ampirik olarak gösterilebilen ve maddi temellere dayanan maddi yaşam süreçlerinin doğurduğu imgeler olmak durumundadır. Böylelikle, ahlâk, din, metafizik ve her çeşit ideoloji ve de bunlara tekabül eden bilinç şekilleri bağımsız görünümlerini kaybederler. Bunların tarihleri yoktur, gelişimleri yoktur; ancak insanlar maddi üretimlerini ve maddi ilişkilerini geliştirerek kendi öz gerçeklikleriyle birlikte, düşüncelerini ve düşüncelerinin ürünlerini değiştirirler. Yaşamı belirleyen bilinç değildir; bilinci belirleyen yaşamdır. Birinci yöntemde hareket noktası, yaşayan birey olarak görülen bilinçtir; gerçek yaşama uygun düşen ikinci yöntemde ise, bu hareket noktası bizzat gerçek yaşayan bireylerdir, ve bilinç sadece onların bilinci olarak ele alınır.”

    Dolayısıyla bir materyalist sadece fikirler için değil, maddi olguların kendileri için de açıklama arar ve tanrılar ve benzeri doğaötesi müdahale odaklarına değil maddi sebeplere bakar. Bu Marksizmin çok önemli bir yönü olup, onu kapitalist toplumda yerleşmiş bulunan diğer düşünme yöntemlerinden ve mantıklardan ayırır.

    17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa ülkelerinde bilimsel düşüncenin gelişimi gerçekten de çelişkili bir nitelik sergiledi ve bu hâlâ burjuva teorisyenlerin tipik yaklaşım biçimidir. Bir yandan materyalist yönteme doğru bir gelişme vardı. Bilimciler nedenleri arıyordu. Doğal olgulara Tanrı takdiri mucizeler olarak bakmakla yetinmiyor, onlara bir açıklama arıyorlardı. Ama aynı zamanda bu bilimcilerin henüz tutarlı veya üzerinde çalışılmış bir materyalist anlayışları yoktu; genellikle de doğal olgulara getirdikleri açıklamaların ardında, zincirin sonunda Tanrının elini işbaşında görüyorlardı.

    Böyle bir yaklaşım, içinde yaşadığımız maddi dünyanın temelde kendi dışındaki güçlerce belirlendiğini ve gerçek dünyadan bağımsız varolabildikleri için bilincin veya fikirlerin önde geldiğini kabul etmek veya en azından buna açık kapı bırakmak anldıbına gelir. Materyalizmin felsefi karşıtı olan bu anlayışa “idealizm” diyoruz.

    Bu yaklaşıma göre insanlığın ve toplumun –ve de sanatın, bilimin, vs.– gelişimini belirleyen maddi süreçler değil fikirlerin gelişimi, insan düşüncesinin mükemmelleşmesi veya yozlaşmasıdır. Ve bu genel yaklaşımın, itiraf edilsin ya da edilmesin, kapitalizmin her türlü felsefesini kapsaması tesadüf değildir.

    Burjuva filozoflar ve tarihçiler genel olarak varolan sistemi veri alırlar. Kapitalizmin, yeni ve daha üstün bir sisteme yerini bırakması mümkün olmayan nihai ve tam bir sistem olduğunu kabul ederler. Ve tüm geçmiş tarihi, zavallı fanilerin kapitalizmin gerçekleştirdiğine ya da gerçekleştirebileceğine inandıkları bir tür “mükemmel topluma” ulaşma gayretleri olarak sunarlar.

    Bu yüzden, geçmişin hatta bugünün en büyük burjuva bilimcilerinin ve düşünürlerinin eserlerine baktığımızda materyalist ve idealist fikirleri nasıl kafalarında karmakarışık ettiklerini görebiliriz. Örneğin mekaniğin yasalarını ve gezegenlerle gök cisimlerinin hareket yasalarını incelemiş olan Isaac Newton, bu hareketlerin zihin veya düşünceyle belirlendiğini düşünmüyordu. Ama tüm maddeye bir ilk itiş verildiğini, bu ilk itkinin de bir tür doğaüstü güç tarafından, Tanrı tarafından verildiğine inanıyordu.

    Aynı şekilde, bugün birçok biyolog için bitki ve hayvan türlerinin bir türden diğerine evrildiğini ve insanoğlunun kendisinin de önceki türlerin gelişiminden ibaret olduğunu kabul etmek kolaydır. Ama yine de bunların pek çoğu, insan aklıyla hayvan aklı arasında, ölümden sonra insan vücudunu terk eden “ebedi ruh”tan ibaret bir fark olduğu fikrine sıkı sıkıya sarılırlar. En yetenekli bilimcilerden bazıları dahi bilimsel olarak gerçekten geri olan ve bilimden ziyade büyü ve batıl inanca yakın duran bu tür idealist fikirlerle materyalist yöntemi harmanlamış durumdadır.

    Bu yüzden Marksizm, her türlü idealizmle kökten bir kopuşu ve onun yerine gerçekten olup bitenin materyalist bir kavrayışını temsil eder. Bu anlamda materyalizm, Marksizmin temel hareket noktalarından birini oluşturur. Diğer temel kalkış noktası da diyalektiktir.
    Diyalektik kısaca hareketin mantığı veya hareket içindeki eylemciler için sağduyu mantığıdır. Hepimiz biliriz ki nesneler hareketsiz kalmazlar, değişirler. Ama diyalektikle çelişkili olan ve kapitalist toplumun bağrına gömülü “formel mantık” adlı bir başka mantık daha vardır. Belki de bu yöntemin içeriğini tarif etmekle başlamak gerekli.
    Tümünü Göster
    ···