/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    Şimdi nasıl bir uygulama var bilmiyorum ama o dönem örnek verdiğimiz Garanti Bankası dediyse bana kartının ilk dört hanesi VISA ise 4043, MASTER ise 5200 ile başlardı. Bu ilk dört haneden sonra gelen ilk iki rakam ise classic, gold veya platinium olduğunu belli ederdi. işte bu yüzden ben konuşmaya şu şekilde devam ederdim;
    “Mehmet bey kredi kartınızı elinize alın ve lütfen ilk 4 hanesini kapatın. ilk dört hanesini kapatıp kimse ile paylaşmayınız lütfen. Şimdi bana ilk dört haneyi söylemeden diğer 12 numarayı sırayla okuyunuz lütfen”
    Mehmet bey çok akıllı ya bana muhtemelen şu cevabı verirdi;
    “Ama Bulut bey, ben size kart numaramı neden okuyayım?”
    La oğlum sen kiminle aşık atmaca?
    Durur muyum ben?
    “Mehmet bey ben sizden kart numaranızı istemiyorum. Sisteme ekranımda adınıza hediyenizi kazandıran kredi kartınızın asıl sahibi olup olmadıınızı kontrol ediyorum. Sizin verdiğiniz bilgiler zaten tarafımızda mevcut. Ancak bu bilgileri teyit etmeden, kartın gerçek sahibi olduğunuzu anlamadan bu hediyeyi sizin hattınıza tanımlamam kanunen mümkün değil”
    “Kusura bakmayın. Sizinle kart numaramı paylaşmayacağım”
    Ve sihirli BIN numarası manevrasıyla karşınızdayım…
    “Mehmet bey zaten az önce belirttiğim gibi ben sistem üzerinde 4043 ile başlayan Garanti Bonus VISA kredi kartınızın numaralarını görmekteyim. Eğer teyit etmeme izin vermiyorsanız hediyenizi yüklemeyeceğim.
    Bizi aradığınız için teşekkür eder, iyi günler dileriz…” dnilir ve beklenir…
    Mehmet beyin kafasında “Oha dıbına koyayım! Adam harbiden kart numaramı biliyo lan! Gidiyo 100 dakika bağıra bağıra…” temalı düşünceler…
    “Bulut bey… okuyorum kart numaramı… 1520 3020 5050”
    Zokayı yuttu bir kere…
    “kontrol ediyorum Mehmet bey…”
    Bir iki saniyelik boşluk…
    “Son kullanma tarihini gün ve ay olarak okuyun Mehmet bey”
    Mehmet “zaten bunu biliyo herif” pgibolojisine az önce girdiğinden onu da okurdu bir çırpıda…
    “07… 19”
    “Kontrol ediyorum Mehmet bey…”
    Kontrol montrol yok tabii ki…
    Ben o ara bizim web sitesinden internet alışverişi butonuna basıp bunun kart bilgilerini giriyorum.
    ···
  2. 27.
    +1
    Kart numarasının ilk dört harfi gibi bir numaramız da CVC (ingilizcesi card verification code, Türkçesi kart koruma kodu) , yani kartlarınızın arkasında beyaz bant üzerinde bulunan 7 haneli sayının son üç hanesi, için vardı.
    Çoğu kişi bu sayının 7 haneli olduğundan bihaberdir. 3 haneli yazar.
    Ve bu 7 haneli sayının ilk dört hanesi kartın ön yüzünde yer alan son dört hanenin aynısınıdır. Örneklemek gerekirse yukarıda Mehmet’in kart numarasına 4043 1520 3020 5050 demiştik, kartın CVC’si de 5050 ile başlayan yedi haneli bir sayı olmak zorundadır. 5050 123 gibi.
    Bu yüzden devam eden cümlemiz şu şekilde idi;
    “Mehmet bey kartın arka yüzünü çevirdiğinizde 7 haneli bir sayı göreceksiniz. ilk 4 hanesini ben size sistemimizde görüntülemekte olduğum bilgileriniz üzerinden aktaracağım. Son 3 hanesini de sizin söylemenizle birlikte teyit işlemi tamamlanmış olacak. ilk 4 haneyi okuyorum lütfen son 3 haneyi siz de bana aktarınız… 5050”
    “Anam bunu da biliyo” diyen Mehmet bey;
    “1 2 3”
    “Kontrol ediyorum Mehmet bey…”
    Şimdi artık tüm kredi kartı bilgileri alınmış Mehmet beye daha büyük bir fırsatın sahibi olduğunu haber verme sırası…
    “Mehmet bey gerekli kontrolü gerçekleştirdiğimde kartınıza sadece bugüne özel olarak bir adet internete giren, ayrıca tüm oyunları oynayabileceğiniz ve GooglePlay üzerinden tüm uygulamaları çalıştırabilen dokunmatik tablet bilgisayar, bir adet gram altın ve görüşmemizin başında da bahsettiğiniz 1000 dakika her yöne konuşmanın tanımlandığını görmekteyim. Öncelikle sizi tebrik ediyorum. Sadece bugüne özel sizin kredi kartınıza tanımlanmış olan piyasa değeri 3000 TL olan fırsat paketi bu kampanyaya özel 900 TL’ye siz değerli bonus kart kullanıcılarına sunuluyor. Paketiniz 3 iş günü içerisinde size ulaştırılacak ve elektronik ürününüz kargoyu teslim almanızdan itibaren 2 yıl süreyle siz değerli bonus kart kullanıcısı için özel garanti kapsamında olacaktır. Kargonuz iş adresinize mi yoksa ev adresinize mi teslim edilsin?”
    Yukarıdakileri nefes almadan söylemek çok önemliydi. Maalesef Mehmet bey 3000 TL’lik bu harika(!) fırsatı kaçırmamak için az önceki paragrafımın son cümlesindeki soruya “ulan çok temiz gibtiler he helal olsun…” tonunda içe kaçmış kısık bir ses ile “eve gelsin madem” der genellikle.
    Teslimat adresini de aldıktan sonra kilit soru “900 lira karşılığında kampanya dahilinde bugüne özel fırsat paketinizi adınıza tanımlıyorum. Onaylıyor musunuz Mehmet bey?” sorulur ve akabinde “Onaylıyorum” cevabı alındıktan sonra satış gerçekleşirdi. Ee tabii ki görüşme sonlandırılırken de “nasıl geçirdik ama…” anlamında “Klex ailesine hoş geldiniz Mehmet bey. Birazdan teslimat bilgilerini teyit için tarafımızdan aranacaksınız” der ve kapatırdık telefonu.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    +1
    Tamam, ben de gurur duymuyorum şu an yaptığım şeyden ama o dönem “banane zorla mı satıyoruz sanki” diye düşündüğümden açıkçası pek de giblemiyordum Mehmet ve Mehmet gibilerin durumunu. Hem sonuçta Mehmet de uyanıklık yapıp 3000 liralık malın üstüne 900 lira verip yatmaya çalışmıyor muydu?
    Sülün Osman hesabı…
    Zamanının büyük dolandırıcı Sülün Osman’ı tanıyanlarınız vardır içinizde.
    Sülün Osman Boğaz Köprüsü’nü, Taksim Meydanı’nı, Galata Kulesi’ni dahi “burası benim” diye yutturarak satmış meşhur bir dolandırıcıdır.
    Kendisi ile yapılan bir röportajda vicdanının hiç sızlayıp sızlamadığı sorulunca şu harika cevabı vermiştir;
    “Ben beni dolandırmak istemeyen hiç kimseyi dolandırmadım.
    Gecenin bir yarısında hastane acilinde elimde sahte bileziklerle kuyumcu sorduğum insanlara karımın ya da çocuğumun ilaçlarını ve hastane masraflarını ödemek için pahası ne ise yarısına satmaya razı olduğum bilezikleri gösterdiğimde dolandırdığımı iddia ettiğiniz o insanlar ağızlarından akan salyalarla o bilezikleri hem de eşi veya çocuğu hasta olan ihtiyaç sahibi birinden yarı fiyatına alarak beni dolandırmak istediğinde onların vicdanı sızlamazken neden benim sızlasın ki?
    Ben beni dolandırmak istemeyen hiç kimseyi dolandırmadım!”
    Sanırım bu yüzden en basit tabiri ile kazıkladığımız o insanlara acımıyordum.
    ···
  4. 29.
    +1
    ikna kabiliyetimin yüksek olduğunu söylerlerdi de pek inanmazdım. Sanırım haklıymışlar.
    10-15 gün sonra günde yaklaşık 4-5 satış yapar, kazık atar olmuştum. Bu da maaşımın haricinde haftalık olarak yaklaşık 800 ila 1000 lira arası bir kazanca tekabül ediyordu ki benim için süper bir miktardı o dönem.
    Satışlar iyiyse patronla da iyisindir.
    ilk ayın sonunda işe 10.00 yerine bazen 12.00’de gidiyor bazen ise boğazım ağrıyor yalanı ile hiç gitmiyordum.
    En çok satış yapan personel olunca böyle ufak tefek şımarıklıklarım mazur görüldüğü gibi ikinci ayımda takım lideri olmuştum. Hatta Ümit beyin yoğun olduğu dönemlerde yeni işe alınan personellere satış ve ikna üzerine eğitimleri ben veriyordum.
    Harika bir dolandırıcı olabilirdim aslında.
    Dayım olmasaydı yani.
    ···
  5. 30.
    +1
    Yine standart bir iş gününde yeni pozisyonum gereği boşta olduğum anlarda çağrı alan arkadaşların zorlandığını gördüğüm zaman onlara yardımcı oluyordum.
    ismini tam hatırlayamadığım bir kız elini kolunu sallayarak, bu bizim aramızda “takunu yiyem Bulut abi bana yardım et” demekti, beni yanına çağırdı.
    Karşısına geçerek tiyatro oyuncusuna sufle veren bir suflör gibi yardımcı oldum kendisine. Söylemesi gereken ama heyecandan unuttuğu cümleleri ona hatırlatarak akıcı konuşmasını ve karşı tarafa aslında bu konuda uzman olduğunu düşündürmemiz gerekiyordu. Nitekim öyle de oldu. Başarılı bir satıştı. Çağrıyı sonlandırınca boynuma sarılıp “çok saaoll yaaa” bile dedi. Karizmatik hallere bürünmek isterken “ömenli diyıl” dedim “önemli değil” demek isteyerek.
    Daha sonra son bir sistem ekranı kontrolü yapıp müşteri bilgilerini hatasız alıp almadığını kontrol ettiğimde bir de baktım ki az önce dayımın gibilmesine sufle vermişim.
    Ekranda kocaman harflerle dayımın ev adresi, cep telefon numarası, isim soyismi yazılıydı.
    “Lan” dedim “bu benim dayım!”
    Hemen siparişin iptali için patronla konuştum.
    Böyle bir şeyin söz konusu olamayacağı bizim için satış yapılan kişinin bunu talep etmesi gerektiğini söyledi.
    Prensipmiş…
    La gibeyim prensibini!
    Ben sana günde 4-5 tane 900 kazandırıyorum. Dayımı da bir zahmet kazıklamayın.
    Allem edip kallem etsem de, kasıtlı olarak satışlarımı düşürsem de sonuç değişmedi.
    Dayıma da kilitlediler…
    Belki bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılıktı yaptığım ama o günden sonra yaptığımız şeyin yanlış olduğunu anladım.
    Dayım maddi durumu pek de iyi olmayan biriydi ve belki de yeğenime normalde alamayacağı o tablet bilgisayarı bu kadar ucuza alabildiği için çok da mutluydu. Sonuçta 2000-2500 lira civarı bir ürün sanıyordu kazıklandığı 300 liralık dandik çin malı tableti…
    ···
  6. 31.
    +1
    Ümit beyin tüm ısrar ve teşviklerine rağmen ertesi hafta ailevi sebeplerden dolayı işten ayrılmak istediğimi bildirerek içeride kalan paramı talep edip istifa ettim.
    Patron durumun farkında olduğundan paramı biraz kırpsa da hiç gibime takmadan iş arkadaşlarımla vedalaşıp ayrıldım oradan.
    2 ayda yaklaşık 6000 lira para biriktirmiştim.
    Bu parayı düzgün bir şekilde değerlendirmem gerektiğinin farkında ve bilincindeydim.
    Yağmur’dan ayrıldıktan, daha doğrusu o benden ayrıldıktan sonra, sanırım değişmiştim biraz.
    Hayata daha farklı bakıyor, ergen gibi tüm paramı içkiye, ota ve eğlence mekanlarına harcamıyordum.
    Farkında olmadan büyümüştüm sanırım.
    Yağmurun ağaçları büyüttüğü gibi, Yağmur’suzluk da benim gibi bir odunu olgunlaştırmıştı sanırım.
    Ya da…
    Olgunlaştırmamış mıydı yoksa?
    ···
  7. 32.
    +1
    işten ayrıldıktan sonra iki üç gün kadar evde takıldım.

    Benim için endişelenen ebeveynlerime endişelenmelerine gerek olmadığını göstermek içindi sanırım bu mecburi ev tatilim.

    O ara kafamdaki tek plan ayrı eve çıkmaktı.

    Ailemden yana hiçbir sıkıntım yoktu, onların da benim azıcık daha mutlu olmam haricinde maddi ya da manevi bir beklentisi yoktu. Gül gibi geçiniyorduk yani. Ama işte ben kendimi bir an önce kendi kurallarımın, daha doğrusu kuralsızlığımın olduğu bir çatı altına atmak istiyordum.

    Çerkezim ben.

    Babaların yanında sigara, içki falan içmek hoş karşılanmaz biz de.

    Yani babam iyi bir rakı arkadaşı olabilecek seviyede kral bir abiniz olsa dahi ben ve babamın ellerimizde kadehlerle bir içki masasında buluşması en az ben ve babamın ellerimizle kadehlerle bir içki masasında buluşması kadar imkansızdı. Bu yüzde kendime bir ev tutmam gerekiyordu. Yapmak istediklerinizi kaçak yaptığınız veya ayıplandığınız bir yeri ev diye benimseyemezdiniz ki.

    Ama bunu gerçekleştirebilmem için elimdeki 6.000 lira yetmezdi.
    ···
  8. 33.
    +1
    Kiralık bir ev bulup muhtemel 1500 TL civarı depozito vermem, evi bulunca muhtemelen emlakçının isteyeceği 1-2 kira pahası komisyonu ödemem, eşya almam ve hemen bir iş bulamasam da beni biraz idare edecek parayı kenara koyuş olmam gerekli idi.

    Ne yapsam, nasıl etsem diye düşünürken o akşam beynimde saçma salak bir şekilde “ulan var ya 2.00 oranlı 3 maç bulsam… 6.000 civarı param var. 5.000 bassam… ilk oynayışta 10.000, ikincide 20.000, üçüncüde 40.000 lira…” fikri belirdi.

    En az sevdiğin insanın seni sevmesi, en az farklı fikirlerin bir arada sorunsuz var olabilmesi ve en az sevdiğiniz işi yapmak kadar imkânsız olan bu fikre nasıl ve neden kapıldığımı/kapıldığımızı anlayamadım asla.

    Her bahisçinin ütopyasıdır bu…

    Ufacık oranlı ama kesin tutacak maçları iddaa bülteninde bulup mevcut kasanızı sürekli katlamak…
    ···
  9. 34.
    +1
    Oynamaya başladığım ilk hafta içi milli maçlar vardı. Dedim “Bu maçlara güven olmaz. En iyisi hafta sonunu beklemek”.

    Öyle ya, cumartesi ve pazarı kapsayan bir kupon yapar paramı ikiye katlardım. Böylece hedeflediğim 3 “kasa katlama kuponu” hedefimi de hafta sonu oynanacak liglerde saçma salak skorlar almayacak takımlar üzerine kurmaya karar verdim.

    Perşembe gecesi iddia bülteninin açıklanması ile daha bir kere derslerine bu ciddiyetle çalışmamış bendeniz adeta bir erasmus için not kasacak öğrenci moduna girmiştim.

    ilk yarılar, maç sonuçları, alt üst yüzdeleri…

    Bütün istatistikleri ayrı ayrı inceliyordum.

    Kafamda bir yandan “bu sefer başaracağım” sesi yankılanırken, bir yandan da “olum senden bi gibim olmaz… hani akıllanmıştın la?” diyen bir yavşağın sesi yankılanıyordu.

    Sanki ben kumarın müptelasıydım la…
    ···
  10. 35.
    +1
    Bugün ayakları üzerinde durabilen arkadaş çevreniz var ya hani…

    Onların yüzde 99’u karton maketler.

    zütlerini ailelerinin verdiği destek çubuklarına yaslamışlar, biz önden veya uzaktan bakınca “vay beee… adama/kıza bak… bu yaşta ayakları üzerinde durabiliyor…” diyoruz.

    Dolan bakayım arkasına…

    O zaman görüyorsun iki boyutlu o maket siluetin zütüne giren destek çubuğunu…

    Sorsan arabasını, evini, işini ve hatta ilişkisini rayına oturtmuş o yaşta…

    ilk arabasını kim almış?

    Evini kim döşemiş?

    işini rahatça seçebilmesi için onu hayat şartlarından izole eden maddi gücü veya iş yerine verilen referansları kim sağlamış?

    Kendi başına rayına oturttuğu o “mikimmil” ilişkiye gelirsek, yukarıda saydıklarım olmasa o ilişki raya değil karaya oturmaz mıydı?

    “Oturmazdı” diyen arkadaşlar okumayı burada kesebilir.

    Bundan sonrası 12 yaş üzeri zekaya hitaben yazılacak…
    ···
  11. 36.
    +1
    Bulut diye tanıdığınız zat-ı alimin öyle bir durumu ve o kadar gurursuzluğu olmadığından bu sayılanları bulabilmesinin tek çaresi kumardı tabii ki…

    Kumar dediğim de iddaa…

    Yani o zamanlar bir tek iddaa’ydı.

    Neyse efendim hafta sonu için harika kupon yapılmıştı;

    Chelsea - Cardiff-City; ilk yarı 1. Oran 1,35.

    Aston Villa – Tottenham ; 02 çifte şans. Oran 1,15.

    Hamburg – Stuttgart ; 2,5 üst. Oran 1,30.

    Toplam oran: 2,01

    O zamana kadar kenarda evimin ve arabamın olmamasının beni bundan daha çok üzdüğü tek durum belki de bunların yokluğundan Yağmur ile evlenemek idi. Tam “ev araba basmalık” kupondu çünkü.

    Gittim iddaa bayiine, 3 maçın kodlarını yazıp kasaya gittim.
    ···
  12. 37.
    +1
    Kuponu makineye attı makinanın başında oturan tıfıl.

    Sonra bana çevirdi baygın bakışlarını ve “Kardeş misliyi işaretlememişsin” ters ters bakarak.

    Ukala ukala “evet nasıl işaretlendiğini bilmiyorum” dedim.

    “Abi nasılı mı var kaç paralık oynayacaksan şu alttaki kutulardan karalayacaksın işte” dedi kuponun altında misli yazan yerin altında “2, 3, 5, 10…” diye sıralanmış kutucukları göstererek.

    Kasaya doğru hafiften eğilerek, “breymın, bana orada 5000 yazan kutucuğu bul ben de orayı karalayım o zaman” dedim artist artist.

    Anlamadı başta.

    “5000 liralık oynayacam. Ona göre sen neresi işaretleniyorsa işaretle kardeşim” dedim.

    “Abi bir kerede 5000 liralık oynanmaz ki iddaa’da dur bekle ben senin işini halledecem” dedi ve makinanın başındaki sandalyesinden ayağa kalkıp telefon elinde hem bir numarayı arayıp hem de bakışlarıyla etrafı taradı. Az gerimizde birileri ile sohbet eden 40-45 yaşlarında mahalleden yıllardır gelip geçerken gördüğüm ama ismen tanımadığım birisi çalan telefonda kasadaki çocuğun adını görünce hemen bize doğru döndü eliyle “hayırdır?” anldıbına gelen işaretler yaparak.

    Kasadaki keko ile adam konuşmadan gözleriyle anlaşabiliyordu.

    Bizim keko da adama “yok abi sıkıntı ama bi gelsene buraya” manasında mimikli bi bakış yollayıvermişti. “Nasıl bir şey lan o?” demeyin, var öyle bir bakış, gözlerimle gördüm.
    ···
  13. 38.
    +1
    yanıma gelen adam elinde teşbihi, “buyur kardeş” diyerek yanıma geldi.

    “iddaa oynayacaktım da arkadaş sizi çağırdı. Misliyi ayarlayamadı heralde” dedim.

    “Kaç misli kardeşim?” diye sorunca “5.000 liralık” cevabı verdim.

    Ben salak gibi sanıyorum ki adam makinada çocuğun yazamadığı misli yerini yazacak… meğer mevzu bambaşkaymış.

    “Kardeş gel bi çay içelim. Maçlar hemen başlamıyo di mi?” diyen adama “gibmeseler bari” bakışımla karışık “yok, yarın başlıyo” dedim.

    “Abinle bize çay gönder” deyip yandaki masadaki boş sandalyeyi göstererek oturdu.

    Ben hala mevzuyu anlayamamış kek halimle oturdum masaya. Başta beni çarpacaklar sanarken etrafın kalabalık olması sebebi ile güvendim sanırım. Ama bir yandan da bir bahane ile kalkıp kuponumu başka yerde oynamanın peşindeydim tabii.

    Çaylar masaya gelince bu başladı konuşmaya.
    ···
  14. 39.
    +1
    ismini söyledi, ismimi söyledim.

    “Kardeş, az önce de üstünkörü tanıştık ama bi daha tanıtayım kendimi ben sana. Benim adım Nurettin. Biz buranın ilk ganyan bayiisiyiz. Kime sorsan tanır. Ama şöyle de bir durum var, devletin verdiği komisyon ancak kiraya stopaja, ıvır zıvıra yetiyor”

    Ben her türk gibi iş güçten bahseden kişiyi dinlerken yapılması elzem “haklısın, bilmez miyim” anlamında kafamı sallarken o devam etti.

    “Bu yüzden 5 senedir büyük oynayan müşterilerimize kendimiz bahis oynatıyoruz. Aracı olduğumuz siteden kupon başına yüzde 5 komisyon alıyorum. Sen ikramiye kazanırsan da sana ödenen paranın yüzde beşi kadar ben de onlara ödeme yapıyorum. Yani bi çeşit kâr zarar ortaklığı. Parayı bana yatırıyosun, ben anlaşmalı olduğumuz bahis şirketinin sitesinden sana kuponunu oynuyorum. Sen de tutarsa salı günü gelip benden paranı alıyosun”
    ···
  15. 40.
    +1
    Ben bitse de gitsek bakışları atarken, “biliyorum sen şimdi bu adama neden güvenecem falan diye kafanda kuruyosun ama bizi herkes tanır bu semtte. Buralarda yaşıyosan zaten dükkânı görmüşsündür yıllardır burayı ben işletirim. Yandaki kahve de 30 senedir bende. Tanınırız yani. O yönden endişen olmasın. Hem de kazandığın zaman daha çok kazanırsın. Yurtdışında oranlar daha yüksek olur” dedi.

    Adamı tanıyordum. Gerçekten de çocukluğumdan beri o kahve vardı ve bu adam da yıllardır burayı çalıştırırdı. Bir de oran falan deyince, yani hedefe daha kolay ulaşma fırsatı…

    “Benim kupon 5.000’e 10.000 veriyo iddaa’da. Senin sitede kaç veriyo?” diye sordum son kararımı vermek için.

    “Gel kardeş, yazıhaneye geçelim bilgisayardan bakalım” dedi.
    ···
  16. 41.
    +1
    Geçtik yazıhane dediği köşedeki masasına. Tarayıcıdan bir web sitesi açtı. Benim oynadığım maçları sordu ve o bahisleri sitede bulup kuponumun aynısını orada oluşturdu.

    “Bulut kardeş, senin kupon iddaa’da 5.000’e 10.000 veriyodu demiştin. Yani oran 2 idi, doğru mu?”

    “Evet” anlamında başımı salladım.

    “Bizim sitede oranı 3,20. Yani 5.000’e….” derken bi eliyle hesap makinesinin tuşlara bastı ve devam etti.

    “… 16.000 TL verir”

    Gözlerim açıldı.

    6.000 lira fazla kazanç.
    ···
  17. 42.
    +1
    “Ama şöyle de bi durum var. Kazanırsan yüzde 10 ben alıyorum. Biliyosun kazandığında ben zarara da ortak olduğumdan kazandığının yüzde 5’i benden kesiliyo. E biz de ekmeğimizdeyiz kardeş. Yani kazanırsan alacağın para…”

    Yine eli hesap makinesindeydi. Devam etti hesapları bitince.

    “… 14.400 TL oluyo. Zaten yüzde beşi benden kesiliyor. O da ediyo 800, bana kalıyo senden alacağım 800. E bizim de sakalımız olsun o kadar kardeş di mi?”

    “Parayı alır mıyım? Üstüne yatarlar mı?” diye düşünürken “kardeş madem maçlar yarın. Sen bi düşün istersen devletten oynarız 5’e 10 alırsın. Kafana yatarsa da bizden oynarsın 5’e 14,5 alırsın. 4,5 lira iyi para… bi otur düşün akşam uğrarsın. Hem nasıl istersen kuponunu oynarız hem de bi çayımızı içersin. Gece saat 12’ye kadar buradayım ben” dedi.

    “Eyvallah abi, ben bi düşüneyim” deyip çıktım dışarı.

    4.500 lira lan!

    Fazladan!

    Ama ya paramın üstüne yatarsa?

    Kupon tutar da “Sıkıntı oldu sistem oynatmadı al kardeş ana paran 5.000” diye benim tutmuş kuponun üstüne yatarsa?

    Hem devlet diyanete para aktarmazsa benim kumar paramdan… nasıl ödenirdi onca gereksiz imamın maaşı?

    Ne yapmalıydı?

    Nasıl etmeliydi?
    ···
  18. 43.
    +1
    Çok düşünmedim.
    Zaten ben Yağmur’dan sonra çok düşünmeyi bırakmıştım.
    Hani bir filmde bir replik vardı;
    “Abi sen neden hiç konuşmuyorsun?” diyen birine “Zamanında çok konuştum ama hiç bir faydasını görmedim” gibi bir cevap veriyordu adam.
    Benimki de o hesap…
    Film repliği demişken bence dünyanın en güzel film repliği Kemal Sunal’ın Yedi Bela Hüsnü filmindeki “Ben seni koşarken de seviyorum Hüsniye”sidir. Tartışmam bile…
    izlemek isteyenler için;
    https://www.youtube.com/watch?v=F3VjdGJgHWA
    ···
  19. 44.
    +1
    Konumuza dönersek, az düşünüp ani bir kararla Nurettin abinin teklifi kabul etmeye karar verdim.
    Bahislerimi onun yurtdışı zımbırtısı kanalı ile oynayacak, kazancımın da yüzde 10’unu ona komisyon olarak vermeye razı olacaktım.
    Gittim bunun mekana.
    Kapıdan şöyle bir sağa sola bakınca fark ettim hemen onu.
    Bir önceki geldiğimde oturduğu masada oturup telefonla konuşuyordu.
    Masasına doğru yürürken o da beni fark etti.
    Eliyle karşısındaki sandalyeyi gösterdi. Bir eliyle de ocakta her 5 saniyede bir kendisine bakan ocakçıya boşta olan elinin işaret parmağını yere doğru çevirerek çay getirmesini söyledi.
    ···
  20. 45.
    +1
    Çaylar geldiğinde Nurettin abi de telefonu kapamış bana doğru hafiften eğilmiş, “sendeyim anlat yavrum” tavrını almıştı.
    “Eee kardeş karar verdin mi?” diye lafı o açtı.
    Çok işi olan insanlarla o zamanki ben gibi boş insanların farkıdır sohbete giriş süresinin kısalığı.
    Boş adamın vakti bol olduğundan eveler, geveler…
    Meşgul adam direkt konuya girer.
    “Evet abi, ben senin siteden oynamaya karar verdim” dedim.
    Arkasına yaslandı. Bir ufak “gel kucağa gel…” bakışı sezmedim değil.
    “O zaman kardeş ben sana anlatayım durumu.
    isim neydi senin? Kusura bakma unutuyorum isimlerini yeni tanıştığım insanların”
    “Bulut abi” dedim.
    “Bak şimdi bulut kardeş, sen bana paranı verirsin ben sana o kadarlık kredi açarım.
    Misal sen dedin ya 5.000 diye…”
    O an gavatın adımı unuttuğunu ama paramı unutmadığını fark ettim.
    Garip gelebilir ama güvenim arttı. Hesap bilen adamlara saçma salak bir güvenim vardır.
    ···