1. 314.
    0
    ne o beni kandırmıştı. ne ben onu baştan çıkarmıştım. ikimiz de bildiklerimizin ötesine, bulduklarımızın üstüne çıkmak istemiştik. bir noksanlığı var sanıyorduk bütün olanların belki. ama aslında bütünlüklerimize bahaneydik.

    verda penso
    ···
  2. 313.
    0
    ya çok yanlış zamanda karşılaştık ya da hiç karşılaşmaması gereken iki insandık. biz neydik bilmiyorum. sevgili desem değil, aşık desem değil, bildiğin rastlantıydık işte, ondan öte gidemedik.

    turabi
    ···
  3. 312.
    0
    ve cellat uyandı yatağında bir gece. "tanrım dedi, bu ne zor bilmece. öldükçe çoğalıyor adamlar, ben tükenmekteyim öldürdükçe.

    sisi
    ···
  4. 311.
    0
    köpekler yediği yemeğe bakar. sahibinin çalarak getirmesi köpeklerin umurunda değildir ve onlar yine sahibini korumaya devam eder.

    bir züt kılı
    ···
  5. 310.
    0
    iç hesaplaşmaları hep kötü biter.
    o yüzden, muhasebesini yapmayacaksın yaşadıklarının.
    ders aldın mı?
    öğrendin mi doğruyu, yanlışı? tamamdır..
    uzatmayacaksın…
    her hesaplaşma düello ile biter uzatırsan..
    ve kendine karşı şansı yoktur hiç kimsenin.!
    en iyi sen bilirsin çünkü, kendini nerden vuracağını…
    iç hesaplaşmaları hep kötü biter.
    kaybedersin.

    nansur yavaş
    ···
  6. 309.
    0
    her gün mektuplaşıyorduk. hiç yazmaya vakit yoksa, boş koyardık kağıdı zarfa,
    bu 'seni seviyorum' demekti.

    frederick kanoute
    ···
  7. 308.
    0
    bir hanımefendi ile fahişe arasındaki fark nasıl davrandıkları değil, onlara karşı nasıl davranıldığıdır.

    şivan perwer
    ···
  8. 307.
    0
    değer taşıyan tek hikaye; bedelini ödediğinizdir.

    rezza zarrab
    ···
  9. 306.
    0
    ben sevişmek değil, çırılçıplak konuşmak istiyorum. alabildiğine edepsiz, varabildiğine şiirsel...

    kenan sofuoğlu
    ···
  10. 305.
    0
    gitti beyler paşalar, kellelere kaldı köşeler.

    sinan engin
    ···
  11. 304.
    0
    büyümek yalnızlaşmaktır aslında. düşünsene, doğmak için iki kişiye ihtiyacın varken, ölmek için kimseye ihtiyacın yoktur...

    bedri baykam
    ···
  12. 303.
    0
    ''saçları uzun kadınları çok sevin azizim.
    her telinde bir şiir yatar o saçların.

    uzun saçlarını kesen kadınları daha çok sevin.
    her telinde bir acı yatar o saçların.

    hele ki bir kadını saçlarını kestirecek kadar yıktı iseniz...
    siz bi zahmet kadınları sevmeyin azizim!!!

    aziz yıldırım
    ···
  13. 302.
    0
    bir gün bir derviş,
    bir kucak dolusu elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rastlamış. .
    bozkırın sıcağında yorgunluktan al almış kızın yanakları. .
    “nereye gidersin? ne doldurdun kucağına?”
    diye sormuş derviş.
    uzak bir tarlayı işaret etmiş kız:
    “sevdiğim çalışıyor orada, ona elma zütürüyorum.”
    “kaç tane” diye soruvermiş derviş.
    kız şaşkın:
    “insan sevdiğine zütürdüğü şeyi sayar mı hiç?” deyivermiş. .
    ve usulca koparıvermiş dervişin elindeki tespihin ipini!..
    ···
  14. 301.
    0
    Katranı kaynatsam olur mu şeker cinsini gibtigim cinsine çeker

    Haddori Hanzo
    ···
  15. 300.
    0
    "çünkü ellerinin bittiği yerde, ellerim vardı. sonrası; hiçlik."

    "benim söylemek için çırpındığım gecelerde, siz yoktunuz."

    "mavinin her tonu güzeldir, siyahın ise sadece koyusu."

    "herkes birini bekliyorsa, beni kim bekliyor?"

    vladimir putin
    ···
  16. 299.
    0
    hayatta hiç bir zaman bir başkasına tüm benliğinle güvenme,

    çünkü hiç kimse sana tüm benliğiyle görünmez.

    behram behrirer : )
    ···
  17. 298.
    0
    bazen her şeyi kazanmak için, her şeyi kaybetmeyi göze almak gerekir... endülüs, gemilerini yakanlarındır...

    kutadgu bilig
    ···
  18. 297.
    0
    hem bana öyle geliyor ki en kaba söz,
    en kaba mektup bile susmaktan daha iyi bir iyi yüreklice,
    daha bir dürüstçedir.
    susanlar, hemen her zaman, içten gelen incelikten,
    nezaketten yoksundurlar;
    bir itirazdır susku;
    yutmak zorunlu olarak kötü kılar kişiyi,
    –mideyi bile bozar,
    susanların hepsi de sindirim bozukluğu çekerler.

    rafael nadal
    ···
  19. 296.
    0
    “keşke bir gemide olsak” dedi. “nereye gittiğimizi bilmeden denizin sonsuz maviliğinde kaybolsak. başbaşa..” “peki gemiyi kim kullanacak? ne yiyip ne içeceğiz? bu geminin mazotu hiç mi bitmeyecek?” gibi mantık dışı sorularla kafasını kucalamak istemedim. gemiye binmekten pek hoşlandığım söylenemezdi, ama gemiye binmemeyi seviyorum da diyemezdim. bir süre kelime aradım. sonra ‘keşke’ dedim. çok sevdim keşkeyi, yalan söylemiş olmazsın keşke dediğinde. söylememiş de olmazsın. hatta bir şey söylemiş bile olmazsın. ama söylemişsindir de bir taraftan. baştan savar bir temenniyle ağır başlı bir istek arasında nazlı nazlı salınan sihirli bir sözcük gibiydi keşke. “gibeyim gemisini, gel şurada birer oralet içip hiç konuşmadan gelip geçen insanlara bakalım” dedim sonra. demez olaydım. benimle hayal kurulmazmış. o an karar verdim, artık keşkeden başka laf etmeyecektim. “ben gidiyorum” dedi. “keşke” dedim. kalsaydı yine keşke diyecektim. anlamlı olup olmaması umurumda değildi. çünkü anlamıştım, karşımızdaki insanlar, hatta en sevgililerimiz bile hayallerine yancı arıyorlardı sadece. gemide de oralet içebiliriz deyip kalbimi fethedebilirdi isteseydi. aklına bile gelmedi. gelseydi. keşke...

    Bilic
    ···
  20. 295.
    0
    reserved
    ···