aslında. gözlerim doldu niyeyse. anlatayım bunu.
dinlenmesi gereken
http://www.youtube.com/watch?v=H4j0Q0iGkdY
o zamanlar volkan diye bir arkadaşım vardı. vardı. bütün gün sokakta bilye oynardık. onunla ortaktık hemde çok büyük bir ortalık 4 dondurma kutusu kadar bilyemiz vardı onunla. birde bir ayakkabı kutusunun içi dolusu tasolarımız vardı. pokemon tasoları. mahallenin bütün çocuklarını üterdik. hep biz kazanırdık.
günler günleri takip etti. ve bu bilyelerimiz gerçekten çok fazla oldu. dondurma kutusundan ayakkabı kutularına doldurmaya başladık bilyelerimizi. 7-8 ayakkabı kutumuz vardı. hepside çeşit çeşit bilye doluydu. birde gaflikler vardı. büyük bilyeler. onlar özeldi sadece en özel bilyeler için bu kozumuzu ortaya koyardık. sonra biz bu bilye işini genişletince ve mahallede hiç bir çocukta bilye kalmayınca öbür mahallelere gitmeye başladık. söyle bir sistem kurduk volkanla. bizim mahalleden tanıdık çocuklara bilye vericektik mesela 20 bilye. sonra onun bilye sayısını 40 yapınca. o bize 30 bilye vericekti 10 bilyede onun olacaktı. zaten bizde o 10 bilyeyi onlardan her türlü üterdik. her türlü biz karlıydık yani . alt mahallenin çocukları daha zengin ev çocuklarıydı. çok sokağa çıkmadıkları için kısa zamanda hepsinin bilyeleri bizim oldu.
kendimi kral gibi hissediyordum. bilyelerin kralı. sonra işi daha geliştirdik. bilyelerimizi yiyecekler karşılığı takas etmeye bile başladık. 20 bilye veriyorduk. bize annesinin yaptığı sıcak poğaçalardan getiriyordu biri. diğeri börek getiriyordu, diğeri pasta derken. her şeye sahip olmuştuk volkanla.
bir gün volkanla çok büyük bir kumar oynadık. dedi ki senin 50 benim 50 bilyem olsun. kim kimi bitirirse geriye kalan bütün bilyeler onundur dedi. kendime çok güveniyordum yenilmem imkansızdı.
oynadık. günlerce. bitmiyordu. bir ben yeniliyordum bir o. sonu gelmeyen bir maç gibiydi. 4 gün sürdü. 4 günün sonunda...
gökyüzü ateş gibiydi. kızıldı resmen güneş attı batıcak ama hala yakan sıcağını hissedebiliyordum ama rüzgar beni okşuyordu. anlımdan süzülen terler.. o bekleyiş. 4 bilyem kalmıştı. hala bir umut var mıydı? her şey bitmiş miydi ki? -kaybetmiş miydim? ...
son 1 bilyem kaldı. hava artık kararmıştı. güneşin batmasıyla. sadece ürperten rüzgarı hissedebiliyordum. ve kaybettim.
bütün bilyelerimi kaybetmiştim. volkan'ın olmuştu. gözlerimden üzüldüğüm anlaşılabiliyordu. ağlamadım. öyle bir ifadeydi ki o. ağlamayan ama gözleri hafif dolmuş sarı saçlı bir çocuktum. gözümü ovuşturdum biraz ama hala ağlamıyordum. ağlamamak için gözlerimi daha çok açıyor ve hareket ettiriyordum. tamam iyiydim. volkan gördü beni tamam dedi. öylesine bir şeydi bu yine ortağız deyip içten ve uzun bir gülümseme attı bana. kalbimi ısıtmıştı. yoldaştık sonuçta. bu yola çıkmadan önce 20 kara bilyemiz vardı onunla şimdi nereden nereye geldik.
yenilen ben olmuştum. kendimi yetim gibi hissediyordum. hiç bir şeye sahip olmayan biri. ilk defa o zaman tatmıştım bu duyguyu. o içinde ki boşluk. kalbin atıyor ya, ama sanki orda böyle bir boşluk var. yani içi boş. bir şey yok onun içinde. derin bir boşluk. büyüyen bir boşluk...
bunu yaşadıktan sonra eve gittim. annem kızmıştı ezan okundu ve eve geç geldim diye. o da ceza verdi. 1 gün sokağa çıkma yasağı. o gün sokağa çıkamadım ve bütün karizmam gitti sokakta. yenildiğim için sokağa çıkmadığımı çocuklardan dilden dile yaydı. birde ağlıyormuş evde diye yalan şeyler söylediler.
o günden sonra beni dışladılar sokaktan. ağlak oldu adım, oyunlardan mızmız yaparım diye almadılar.
sonra bir gün yine tek başımayken. kaldırımın üstünde güneşin batışını izlerken. biri oturdu yanıma.
volkandı. özür diledi her şey için. o teklif etmişti aramızda maç yapmayı ve sonuçlarının böyle olacağını bilmiyordu. buna benzer bir şekilde özür diledi. bende kabul ettim. böyle bir şey bekliyordum. kalbimdeki boşluk biraz doldu. ama bir yarısı boştu hala. unutmaya çalıştım. eski günlerde ki gibi olduk volkanla...
yine herkesi üttük. ve daha gün bitimine çok vardı öbür mahallere gittik. orda biraz daha varoş çocuklar vardı. bizden daha çakaldılar. bize yenilince pislik çıkartıp kavga çıkartmaya başladılar. volkanı sıkıştırmışlardı çöp kutularının kenarında. bilyeleri ver diyordu çocuklar. volkan vermem diyordu. volkan kavga edip dalıcaktı. ama nedense korkuyordu. ürkmüştü. gözlerinden anlaşılıyordu korkusu. cesurdu ama bir o kadarda korkak... onu sıkıştıran çocuklara arkadan koşup onları yere düşürdüm. volkana kaçç volkan kaç bekleme beni diye bağırdım tüm gücümle. o da kaçtı. arkasına bile bakmadan. aslında bende kaçabilirdim. ama kaçmadım. ödemem gereken bir bedel vardı. düşen çocuklar üstüme atladılar. karnıma vurup durdular. acımıyordu. bir bedel ödüyordum çünkü. kaybetmemin bedelini. gökyüzüne karşı baktım. hafif bir tebessüm vardı yüzümde. yerden kalkmaya çalışırken çocuğun biri beni itince çöp kutularının demirine kafamı vurdum ve kanamaya başladı. durduk yere kafam yarılmıştı. çocuklar görünce kaçtılar. apartmanımızda oturan bir teyze grubu beni görmüştü pazarlarından dönerken. beni eve ulaştırdılar. anneme kanayan yaraya ne yapılması gerektiğini bilmiyordu. kafamı suya soktu çok büyük bir acı yaşadım. kafam yanıyordu. hemen hastaneye zütürdüler beni. direk yatırdılar beni soğuk demir masaya. beni bayıltmadılar. gözlerim açıktı. hemen kafama yeşil bir örtü örttüler ama tepesi açık. kanayan yerdeki saçlarımı kestiler. iğneler yapıldı. uyuşturdu o beni. çenemi bile düzgün hissetmiyordum. sonra kırt kırt sesler gelmeye başladı. kafam habire oynuyordu. dikmeye başlamıştı doktor. her dikişinde gelen ses korkutucuydu. etimin gıcırtısı geliyordu. canım yanmıyordu ama acıyor gibi hissediyordum.
aslında, mutluydum. tebessüm ettim. bedelimi ödemiştim. artık volkan'ın yanında yetimmiş gibi durmayacaktım... bedelimi ödemiştim ve gözlerimi kapattım rahat bir şekilde, artık bir şey düşünmeyerek...