/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 51.
    +8
    Sınavı erkenden bitirdim. Kimya tarihinin en basit sınavı olduğu su zütürmez bir gerçekti. En azından benim için. Bizim diğer inekler hala sorularla cebelleşiyorlardı. Fizik hocamız sınıftaydı. Kendisini severdim. O da beni severdi gerçi. Hocaya dışarı çıkıp çıkamayacağımı sordum. Müdürün ses olmaması için izin vermediğini söyledi. Hafiften suratımı asıp, "Hocam ama hastayım ailem de biliyor. Lütfen gideyim ya" dedim. "iyi hadi bakalım" dedikten sonra kulağıma yanaşıp "Ders çalışmaya gittiğini biliyorum, ama geçen sınavdan düşük alırsan sözlünden kırarım haberin olsun" deyip gülümsedi. Seviyordum bu adamı. Kelinden öpesim geldi. Bazen beni şaşırtan zekice hareketleri olsa da çok saf bir adamdı. Müdür yardımcısına gidip, midemin bulandığını falan söyledim. "Babamın haberi vardı zaten kötü durumdaydım, sınavım bitince hocam da git en iyisi bir izin al dedi" dedim. Önce bir bana baktı. Sonra iyi bakalım git hadi deyip bir kağıt verdi. Teşekkür edip, hasta olmadığım anlaşılmasın diye küçük adımlarla kapıya kadar gelip kağıdı görevliye verdim. Kapı açıldı. Kendimi, hapishaneden kaçmış gibi hissediyor, adeta gökten bir mission complete yazısı inmesini bekliyordum. Ancak bir önümde "quest" daha vardı.
    ···
  2. 52.
    +9
    Otobüse binip, eskiden damlanın ailesinin oturduğu sarı eve tekrardan gittim. O yaşlı teyze ile evin biraz ilerisinde tekrardan karşılaştım. Elini öpüp başıma koyduktan sonra, postanede bir işim olduğunu söyledim. Biz Türk insanını bilirsiniz. Yön duygusu diye bir şey yoktur. Teyzeden aldığım tariften sonra 3,4 kişiye daha sordum. Hepsi farklı yerleri tarif ediyordu. Bu olay sinirlerimi bozsa da, merakım sayesinde sakinliğimi koruyabiliyordum. Sonunda postaneyi hepsinin tarif ettiği yerden farklı bir yerde buldum. Ama sonuçta bulmuştum ve yarına bir fizik sınavım vardı, velhasıl-ı kelam kaybedecek pek zamanım yoktu. içeri girdim ve Damla'nın abisinin adına posta olup olmadığını sordum. Kadın bir kontrol ettikten sonra içeri gitti ve elinde 2 mektupla döndü. Daha sonra bana kimlik sorduğunda kendi kimliğimi uzattım. Bu şekilde postayı veremeyeceğini postanın sahibinin gelmesi gerektiğini söyledi. "Peki ya aynı soyadda bir akrabası alabilir mi ? " diye sordum. Evet manasında kafasını salladı. Teşekkür edip dışarı çıktım. Baltayı taşa vurmuştum. Olayı derinlemesine öğrenebilmem için almam gereken 2 mektubu alma imkanım Damla olmadan yoktu. Ya ona açıklayacak ya da sonsuza kadar saklayacaktım.
    ···
  3. 53.
    +7
    Eve girdiğimde babamın eve geliş saatine kadar bütün mektupları baştan okudum. Mektupların kitabın içine rastgele konmadığını farkettim o yüzden aldığım gibi düzenledim. Üzerinde sayılar vardı. En üstte bulunduğu sayfa yazılıydı. Bunu mektubu aldığım sayfa ile üzerinde yazanın aynı olmasından farketmiştim. Abisi duygusal biri olmalıydı. Herhalde çıkarıp arada bir Damla'dan gizli okuyordu. Altta ise iki tane küçük numara vardı. Genelde küçük rakamlardı. Satır sırası ve kelime sırası olduğunu farkettim. Ancak hangisinin önde olduğunu bilmediğim için ikisine göre de baştan numara sırasına göre yazdım. Önüme karmakarışık bir kelimeler bütünü çıkmıştı. Onlar ile cebelleşirken kapı açıldı. Masama fizik kitaplarnı koyup açtıktan sonra, kağıtları toparlamaya başladım. babam gelip nasıl olduğumu sordu. Kağıtları toparlarken, "iyi işte ya fizik çalışıyorum, ne olsun" dedim. Ve gerçekten fizik çalışmaya başladım. Ne de olsa acelem yoktu.
    ···
    1. 1.
      0
      Pnp hizli yaz fena sardi
      ···
  4. 54.
    +7
    Gece fizik çalışmam bitince, Damla'yı aradım. 10-15 dakika konuştuktan sonra telefonu kapattık. Onun da edebiyat sınavı varmış ona çalışıyormuş, tamam dedim. Tam yatmak üzereyken bir şeyi farkedip hasgibtir dedim. Hemen bilgisayarı açıp kağıtları önüme koydum ve baktım. Almanca, Berlindeki bir ruh hastalıkları kliniğinin adı yazılıydı. Daha doğrusu nöroloji ve pgibiyatri olarak geçiyordu. Ancak Berlin'in ilk harfi yoktu ve klinik yazısı da tam değildi. Olayı sonradan farketmiştim. Damla'nın ilk defa geldiğinde neden geldiği gibi o kitaba baktığını da. Kodlamayı abisi değil annesi yapıyordu. Ve ilk mektup kodlamanın nasıl yapıldığını anlatıyor olmalıydı. Kısaca hapishaneden kaçış gibi bir olaydı. içerideki dışarıdakilere bir kişi aracılığı ile mesaj verir ve dışarıdaki kişi içeridekini kurtarır. Böyle olmalıydı. Peki madem kadın hastanede olduğunu biliyordu da, neden kendini hapishane de sanıyordu ? Gerçi sonuçta kadın hastaydı. Kafam çok karışmıştı. Peki ya kadın orada o kitaba nasıl sahip olmuştu. Sabaha kadar bunları düşündüm. Gün aydınlanırken bir cevap bulamamıştım, bu seferlik kahvaltıyı kendim hazırlamayı tercih ettim kendimi bir şeye verdiğimde daha iyi düşünebiliyordum.
    ···
  5. 55.
    +11
    Ne yapsam diye düşünmeye başladım. Çünkü tam iki ucu taklu değnekti. Biraz daha kendime saklayacak daha sonra Damla'ya olanları anlatacaktım.

    Aradan zaman geçmiş sınavlar bitmiş, şehrimdeki taks şampiyonasına katılmış ve şampiyon olmuştum. Dediğim gibi bu da başka bir hikayedir. Pınar ile olan hikayemden önce ara hikaye olarak anlatmamı isteyen varsa anlatırım sabri ile yaşadıklarımı da.
    Damla o sıralar gitgide durgunlaşmış, sürekli ağlar olmuştu. Yalnız bırakamaz hale gelmiştim. Bir gece, Damla'nın mesajına uyandım. Uzun bir mesajdı. Ailesinin yanına gideceğini, hiç görmediği annesini göreceğinden falan bahsediyordu. Neyden bahsediyordu bu kız şimdi ? Hayır izin veremezdim. Bir daha olmayacaktı. Evden dışarı çıktım. Mesajı atalı 5 dakika olmuştu. Babam arıyordu. Şimdi zamanı değildi. Kapattım. Gözlerim dolmuştu. Koştum. Dış kapıları açıktı. Merdivenleri 3 er 3 er çıkmıştım. Kapıyı çaldım. Açmadı. Omuz attım. Bir daha ve bir daha... Açılmadı o kapı. Omuzlarım ağrımıştı. Bağırıyordum "Damla" diye. Ses yoktu. Bir kez daha omuz attım kapıya. Kilit kaymıştı. Bir kez daha. Ve açılmıştı. Çok geç kalmaktan korktum. Ağlıyordum beyler. Onu gördüm. Odasında karanlıkta köşede oturmuştu. Önünde bir şarap elinde de bir bıçak vardı. "Yapamadım" diyordu kendi kendine. Sarıldım ona. Ağladık birlikte. Birlikte uyuduk o gece telefonumu da kapattım. Kimse bizi rahatsız edemezdi.

    Onunla son birlikte yatışımdı. Bundan sonra uzatmanın herkese zarar vereceğini farketmiştim artık.
    ···
  6. 56.
    +13
    Karne gününe kadar bekledim. Daha sonra dayısının bankaya her seferinde ödeme açıklaması olarak gönderdiği e posta adresi ile konuşup durumu anlattım. Her şeyi bildiğimi falan. Damla'nın sizin yanınıza gelmesini istiyorum dedim. ilk defa kendimi düşünmeden bir şey yapacaktım. Uçak bileti alınmıştı. Dayısı daha sonraları halası ile de konuşup velayeti üstüne aldırmıştı. Kadın üstüne bir de para istemiş. Damla'm gözümün önünden kayıp gidiyordu. Ben ise onu kaybedeceğini bildiğim için her gün daha sıkı sarılıyordum.
    Günü gelmişti. Karşıma aldım onu. Tüm mektupları gösterdim ona. Her sözümde , daha da çok gözleri doluyordu. Onu öyle görmek beni harap ediyordu. Anlattım ona tüm olanları, dayınla da konuştum pazartesiye uçak biletin var dedim. Bir de unutmadan,2 tane daha mektup var imiş. Gitmeden onları da oku istersen dedim. "Peki ya sen" dedi. "Ne olmuş bana" dedim. "Sen ne yapacaksın". Bunun bir ayrılık olduğunu farketmişti. Bir şey demedim. Ayağa kalktım. Son bir kez öptüm onu. Sonra kalkıp gittim. Bir daha uğramayacaktım yanına. Aklını karıştırmak istemiyordum çünkü.

    Eve gittim babam bile mutsuz olduğumu farketmişti. Sorular sormaya başladı. ilk defa bu kadar üzerime geliyordu. Sert görünmeye çalışmaktan, hiçbir şey olmamış gibi davranmaktan bıkmıştım. Başkaları için yaşamaktan bıkmıştım. Gözlerim doldu. Babam gelip sarıldı bana o gün. Belki ilk defa bu kadar içten sarılmıştı bana. Sahi kaç kere sarılmıştı ki bana ? 3 mü 4 mü ? Hatırlamıyorum. "Geçecek" dedi, sırtıma yavaşça vururken "Geçecek"...

    2 gün boyunca, Damla'dan mesaj bekledim. Gitmiyorum demesini bekledim. Seninleyim demesini. Sabri'de farketmiş ve istersen salona gelme 1,2 gün demişti. Yapacak bir şeyim yoktu. Yine yalnız kalmıştım.
    Elime kalemi alıp yazmaya başladım. öyle seviyordum ki onu,o kadar güzeldi ki, onu anlatmak için kurduğum kelimelerin hepsi çamurdan gökyüzünün resmini çizmek gibi bir şeydi. Kelimeler hiç o kadar güzel olmamıştı ki zaten. Bir sigara yaktım,iyi bir şair değildim. Ama en azından ona onu sevdiğimi anlatacak bir şeyler yazmalıydım.
    ···
  7. 57.
    +10
    Keşke filmlerdeki gibi olsaydı beyler. Keşke yanına gittiğim de uçağa gitmek yerine koşarak üstüme atlasaydı kollarını boynuma dolasaydı. Ama olmadı. Havaalanına gittim uçağın kalkışından 2 saat önce. Beklemek sorun değildi. Oturdum. Elimdeki kağıda baktım. Ne kadar acizceydi. Onu ne kadar sevdiğimi tutup kolundan benimle kalmanı istiyorum demek varken, 1 kağıda sığdırmaya çalışmıştım. Aradan 45 dakika geçmişti. Uzaktan onu gördüm. Ağlamaktan ela gözlerinin altı şişmişti. Bir şey yemediği de belliydi, teni her zamankinden daha soluktu. Adeta beyaz tenine dünyanın en güzel isyanını çıkaran siyah saçları, hırçın bir denizin sert kayaları dövdüğü asi dalgalar gibi kıvrım kıvrımdı. Ekgib gibiydi bu genç kız. Doğarken verilen bir emanet geri alınmıştı ondan. Gülmüyordu artık Damla'm. Her gece düşündüğümde kalbimin içinde büyüklü küçüklü savaşlar yaşatan o dudaklar gülümsemesi olmadan mağlubiyetin ardından ateşkes emri verilmiş hissi yaşatıyordu. Kağıdı uzattım ona. Gidemedim sonra. Ayaklarım çivilenmişti yere resmen. Göğsüme bir bıçak saplanmış nefes almamı zorlaştırıyordu. Sarıldı bana. Öptü. Karşı durmadım ama bir şey de yapamadım. Sanki biliyordum tek bir hareketimde tekrar alevleneceğini o savaşın. Durdum öyle. Kendine iyi bak dedim titrek bir sesle. "Beni unutma" diye fısıldadım. Yürümeye başladım. Arkama bakmadım. Varsın kaybeden ben olayım diye düşündüm. Ona bir şey olmasında...

    .
    ···
  8. 58.
    +7
    Daha sonra Almanya'ya taşındı. Okuluna orada devam etti. Çok ironik ama pgiboloji okudu. O mektuplarda ne olduğuna gelince. Ben arkamı dönüp giderken arkamdan ağlayarak bağırıyordu "Hatırlıyormuş" "Beni hatırlıyormuş" diye. Bildiğim bu kadar daha sonra da çok görüşmedim zaten. Kendimi alkole vurdum, taksu da bıraktım o sıra. Yine ben eski ben olmuştum.

    Akşam kağıtta yazanları atarım beyler, birazdan dışarı çıkıyorum da.

    Beyler bu entry altına yazın Sabri ile yaşadığım olayları mı yoksa Pınar'ı mı anlatayım ?
    ···
    1. 1.
      0
      Hüzünlendirdin aga yav Pınar nerden çıktı ?
      ···
    2. 2.
      +1
      Pinari gibtiysen anlat gitmediysen sabri reyizi anlat
      ···
    3. 3.
      0
      Uzme yine amk
      ···
    4. 4.
      0
      SABRI YAZ
      ···
    5. diğerleri 2
  9. 59.
    +2
    Kağıtta yazanlar şunlardı.

    "Damlam, sevgilim, seni daha fazla üzmemek için bunları giderken okumanı istedim. Yüzüne bakamaz isem, elinden tutamazsam bir daha, ne olursun küsme bana. Çünkü bırakamam o elleri bir kere daha tutarsam. Seni kaybetmek kadar senden vazgeçememek de korkutuyor beni, yine birini kaybetmenin ihtimali ile yaşamak...

    Düşünüyordum da, seni hiç yeterince sevemedim derdim ben kendi kendime. Seni sevmek kozadan yeni çıkmış bir kelebeği sevmek gibiydi. incineceğini, kanatlarının kırılacağını bildiğinden gösteremediğim sevgi içten içe beni yiyor bitiriyordu. Bir taraftan o kelebeği kaybetmekten korkuyordum bir taraftan da ona çok bağlanmaktan.Ama bilmeliydim. Bir kelebek kimsenin değildir,onu bir kavanoza koymak ona acı çektirmekten başka bir şey olmayacaktı. Belki benimle olmayacak, ama her zamanki gibi güzel olacaksın o kavanozun dışında. Eğer bunu okurken, gözlerinden o bir damlası için dünyayı yakacağım yaşlardan biri süzüldüyse, silme bırak o yaşın o güzel yanaklarına akarken bırakacağı her su tanesi bir daha ağlamayacağının teminatı olsun. Şu küçük yaşımıza rağmen hayatın ne kadar kısa olduğunu senden daha iyi bilen biri olacağını sanmıyorum.O yüzden hele benim gibi biri için asla üzme kendini...

    Bir daha kimse için o gözlerinden akmaması dileğiyle, yaşattığın her şey için çok teşekkürler."
    ···
    1. 1.
      0
      Adam gibi sevmek helal olsun
      ···