-
1.
+46 -6anlatayım mı ? ...
edit: bu hikayemizde bitti beyler bayanlar ... iyi sözlükler dilerim ... -
2.
+17 -2Yaratıcılarımız ona sepultra derler... evimiz... dünyamız... geçmişimiz ve geleceğimiz... avcıların av meleklerin şeytan olduğu, gecelerin huzurlu gündüzlerin ölüm kalım savaşına döndüğü ultraların son gezegeni...
sepultraya hoşgeldiniz...
alıştığınız ve bildiğiniz tüm değerler yıkıldı... güneş artık parlak değil... gündüzler aydınlık ve huzurlu geceler karanlık ve tehlikeli değil... bu gezegende güneş doğduğunda av vakti başlar... güneş battığında korkutucu bir ölüm sessizliği çöker tüm gezegene...
yeşilliklerin ardından su kenarına inen genç bir ceylan... yüzünde ve boynunda kan izleri var... bir saldırıdan başarıyla çıkmış... biraz geride yarısı yenmiş ölü bir kurt... kanla sulanan bu vadinin topraklarında ceylanlar gündüzleri var gücüyle koşup kurt avlar... -
-
1.
0Vay amk bu gezegende bi terslik var
-
1.
-
3.
+10kuralların nedir sepultra? seni kim yarattı? ...
günlerdir ateş yakamıyorum... sopaları birbirine sürtmek işe yaramıyor... taşlar birbirine vurulduğunda sadece buz parçaları düşüyor... ateş olmazsa uzun süre hayatta kalamayız... gündüzleri oldukça soğuk ama geceleri daha sıcak ve rahat uyuyorum... ne avlayacak bir hayvan ne de silah yapabilecek bir şey bulamadım... tek silahım ellerim... belki vahşi bir hayvan bulursam onu boğarak öldürebilirim... -
4.
+10mevsimler ve takvim kavramı uzun yıllar önce kayboldu... yeteri kadar kurban kanı akıtılmazsa kış ve soğuk başlar... yeteri kadar hızlı dönmezse dünya merkezinden ısınıp toprakları lav misali kaynamaya başlar... yemek yersen hayatta kalırsın... korkarsan av olur saldırmaya kalktığın an avlanırsın...
"kış günden güne yaklaşıyor hazırlık yapmalıyız marie... nasıl geldiğimizi hatırlamıyorum ama tek şansımız ömrümüzün geri kalanı boyunca bu dünyanın kurallarını öğrenip hayatta kalmak... "
"çok korkuyorum ya dışarı çıktığımızda ölürsek? "
"korkmak bizi asla güvende tutmaz... alıştığım gibi bildiğim gibi saldırmalıyım... ne olursa olsun bir şeyler avlamalıyım... yoksa açlıktan ölürüz... "
toprakları henüz kazılmamış madenleri keşfedilmemiş taze bir dünya... ne bir silah var ne de teknoloji...
sopalar birbirine sürttükçe daha da soğuyor... durdukça yoruluyorum ve koştukça ruhum dinlenip huzur buluyor... -
5.
+9"marie... marie uyan... avlanmalıyız... "
hiçbir silahım yok... neredeyiz ne yapıyoruz bilmiyorum... nereden başlamam gerektiğine dair en ufak bir fikrim yok... etrafta hiç ses yok... beni izleyen gözler olduğunun farkındayım... ama neredeler?... çalıların arkasında mı?... ağaçların arasında mı?... daha iyi bir sığınak bulana dek yürümeliyiz... bu ağaç kovuğu bizi uzun süre koruyamaz...
"marie yavaş... "
"ne old.."
"şşşşşşşşş"
bak işte bir geyik... aynı bizim dünyamızdaki gibi...
"ama silahsız nasıl yakalarız?"
koşmalıyım... her adımda enerjim daha da yükseliyor... ondan daha atik daha akıllı olmalıyım ...
çimenler neden bu kadar sert ve keskin... doğada kurallar tersine yazılmış gibi... bildiğimiz bütün kötüler iyi ve bütün iyiler aslında kötü... acaba o dikenli çalılar koşmak için daha mı rahat?...
"neden durdun?"
"aradığımız o geyik değil marie... yapmamız gereken bu değil"
bizim dünyamızda avlar kaçar ve avcılar kovalar... ve burada...
"avcılar kaçar avlar kovalar marie... "
işte avımız şu puma... 3 dediğimde... bedenin rüzgardan toz olup uçarcasına koş...
1...
2...
kooooooşşşş... -
6.
+7"şuraya bak marie... görüyo musun... "
"ne var... nerede hani... "
"işte bak küçük taşlar var ileride marie şu mağaranın önündeler... "
yıllarca dinlediğimiz ilk insan hikayeleri gibi... cennetten kovulup dünyaya gönderilen ademle havva gibi... bildiğim birçok şey varken sahip olduğum hiçbir şey yok... teknoloji... ev... dostlar... sanki gezegende bizden başka hiç bir canlı yok gibi... sanki bir şeyleri görmek istediğinde kayboluyor ve bakmadığın an hepsi bir anda beliriyor gibi... gündüzler ve geceler farklı... av ve avcılar rol değiştirmiş... teknolojiye sığınıp acizce davranmak pek işe yaramayacak gibi...
eğer keskin bir kaç taş bulursam ağaca vurarak dallarını kesebilirim belki... ve mağaramızı güvende tutabilecek bir kapı yapabiliriz... ateşimiz olmadığı için geceleri karanlık oluyor ama gündüzlerden daha sıcak sakin ve huzurlu...
"hadi sen mağaranın içini keşfet ve temizlemeye çalış biraz... bende biraz dal kırmaya çalışayım marie... "
yerde bir sürü taş var... fakat hepsi tıpkı deniz taşları gibi yuvarlak ve güvenli... belki birbirine vurarak keskin bir taş elde edebilirim...
...
"lanet olsun bu nasıl olur... "
nasıl bu kadar sağlam görünen iki taş birbirine vurunca birden toz olur... eğer bir baltam olmazsa dalları nasıl kesebilirim... yerlerde tek bir dal parçası bile yok...
peşinden koşup var gücümle omuz mu atmalıyım... ama ağaç bu puma değil ki... dalları ne kadar da yumuşak ve canlı... son derece kalın olmasına rağmen... sanki narin bir papatyanın gövdesi gibi...
acaba kırmayı denesem...
nasıl yani?...
az önce yumuşacık olan dal nasıl böyle bir anda sertleşti... yoksa ağaçlar kutsal ve onlara zarar vermek yasak olabilir miydi?...
ama doğanın kanunu budur... hayatta kalmak için avlan... daha güçlü olmak için yok et...
ne yapmalıyım... nereye ulaşmalıyım... acaba bu yaşadıklarım hayal mi gerçek mi...
üzgünüm yüce ağaç... seni incitmeye çalıştığım için beni affet...
"oda ne... "
nasıl yani... bütün dalları döküldü ve aniden yenileri belirdi... zarar vermek yerine rica etmek mi?
gerçekten ihtiyacın olan bir şeyi gönülden arzulamak mı işin sırrı?... -
-
1.
0reyiz neden marie ? neden haydar abi değil neden ayşe değil
-
-
1.
0hikaye yerli değil be oğlum bi ara yerlisini de yazarız ayıpsın :D ...
-
2.
0ahahaha tm reyiz .D
-
1.
-
1.
-
7.
+5her adımda daha da hızlanıyorduk ve her adımda yorulmak yerine daha da güçleniyordu bedenlerimiz... yürürken hissettiğim yorgunluk ve bunaltıdan eser kalmıyordu... bildiğimiz masum hayvanlar aslında günahkar ve en tehlikeli yırtıcılar masum birer avmış bu dünyada...
nasıl bir insan bir pumadan daha hızlı koşabilir... hiç bir silah olmadan bir hayvan nasıl avlanabilir...
"hazır ol marie... kuyruğunu tuttuğumda son gücünle omuz at ona... "
"şimdiiiiii... "
dev bir kedi... yırtıcı göründüğü kadar masum... heybetli göründüğü kadar bitkin... yediği darbenin etkisiyle taklalar atıp kanlar içinde yerde kalmış bir av...
peki bir puma yenebilir mi...
doğru olan bu mu...
"güzel işti marie... hadi onu alıp şu ilerideki mağaranın içine gidelim... "
"seni seviyorum... iyiki yanımdasın... "
omuzlarımda koca ölü bir kedi... yüreğimde daha önce hiç tatmadığım garip bir duygu... insanlara ait bir his değil... tarif etmesi neredeyse imkansız... tıpkı var gücünle bir hayvanın peşinden koşup onu bir hamlede yakalamanın verdiği avlanma hissi gibi... korkutucu... sınırları aşma zamanı artık... bildiğimiz kuralları yıkma zamanı... yeni bir dünyanın topraklarında yeni bir hayata yeniden doğma zamanı... -
8.
+4yola koyulma vakti... bu yeşil bozkırların ardındaki koca dünyayı keşfetme vakti...
küçükken her yaz ziyarete giderdik büyükanne ve büyükbabamı... denize oldukça yakın minik 3 odalı bir kulübeleri vardı... son tepeyide aşıp mavilik göründüğü an... arabamızın içini kaplardı denizin hoş kokusu ve neşeli sesi... arabadan iner inmez büyükanne ve büyükbabama sarılır sonra var gücümle denize koşardım... ayaklarımın kuma ilk değdiği an biraz canım yanardı ama alışırdım çok geçmeden... suya ilk değdiği an bedenim titrer ve hemen geri çıkardım... sonra birkaç cesur deneme birkaç adım geriliş... var gücümle koşar ve serin sulara atlardım...
aynı koku... aynı ses... sanki tepeleri aşarsak büyükanne ve büyükbabamın yazlığına varacakmışız gibi bir his kapladı içimi... kuralları farklı olsa da düzeni aynı olabilir miydi? ... -
9.
+2doya doya yemeliyiz... enerji toplamak için buna ihtiyacımız var... ve hala içebilecek su bulamamışken her lokmada yutulan et suyu düzgün bir kaynak bulana kadar susuzluğumuzu giderebilir...
koca bir pumanın yarısını yemiştik ve ikimizde tıka basa doymuştuk... mutluyduk ve huzurluyduk... gecenin sakinliği çöktüğünde bozkırlara beyaz minik ışıltılar uçmaya başlar ve gün doğana dek ateşkes emri yayılırdı gezegenin topraklarına...
"hadi artık uyuyalım marie... yarın yeni dünyamızda daha uzaklara yürüyüp daha büyük keşifler yapmalıyız... "
...
kendi dünyamda tatmadığım kadar asil ve dinlendirici bir uyku...
günün ışıkları yavaş yavaş süzülüyor dalların arasından... ayaklarımızdan bedenimize doğru tırmanıyordu doğdukça...
güzeller güzeli biricik karım... nazlı ipek saçlı marie... kendimi bile nasıl koruyacağımı bilmediğim bu yabancı dünyada seni nasıl koruyup kollayabilirim ki ben... kurallarını yeni öğrendiğimiz bir dünya... ya yanlış bir adım atarda kaybedersek birbirimizi... ben sensiz ne yaparım marie...
"uyan bakalım marie... güneş tepeye varmadan yola çıkmalıyız ki olabildiğince çok kullanalım gün ışığını... "
"hayatımda tattığım en güzel uykuydu... sanki doğduğumdan beri buraya aitmişim de başka bir gezegene sürgüne gönderilmişim gibi.. mutluyum... çünkü yanımda sen varsın... kocaman elli kocaman bakışlı koruyucu şövalyem güneşim ve gölgem... en sevdiğim ve tek sevdiğim dev adam... "
yanağımdan ve dudağımdan masum bir öpücük aldı ve sanki o ana dek hiç öpüşmemişiz gibi... dünyanın en güzel hissiydi... -
10.
+2"marie... gelip yardım eder misin?... "
dalları mağaranın girişine dizip geçici bir kapı yapmaktı tek çaremiz... çaresizliğimi uysallığımı sakinliğimi gören dallar sanki bana acır gibi bir anda yere yığılmıştı... uçları aşarı kökleri yukarı gelecek şekilde dizmeye başladım... yağmur suları içeri giremeden akıp gitsin diye... yapraklarından da 2 kişinin sığabileceği basit bir yatak...
"ateşe ihtiyacımız var marie... ama nasıl yakacağımı bilmiyorum... "
"eğer gündüzle gece avla avcı silahla telepatinin yer değiştirdiği bir dünyadaysak ... "
...
"sen bir dahisin marie... seni seviyorum... "
birkaç odun parçasını aynı kamp ateşi yapar gibi bir çukurun içine dizdim önce... ve oturup neler olacağını izlemeye başladım...
ufak mavi bir ışık belirdi odunların arasından... gitgide artıyordu parlaklığı... birkaç dakika içinde bütün odunlar masmavi olmuştu... sanki kristalden yapılmaydılar... güzelliğine dayanamayıp dokunmak geldi içimden... ve hiç beklemezdim mavi renkli buz görünümlü odunların canımı acıtacağı... belki onlar adına ateş demiyorlar... ama bu gezegende ateş donuk ve maviydi... tıpkı bildiğimiz bir şömine gibi tüm mağarayı ısıtan mavi bir alev yükselmeye başladı odunlardan... gecenin sıcaklığına daha da sıcaklık kattı...
parçalama ya da temizleme şansımız yok... tek çare öylece ateşe atıp beklemek olacaktı... -
11.
+2derin bir nefes çek içine...
şimdi bırak...
tekrar...
ve bırak...
bugüne kadar hep kuşlar kadar özgür kelebekler kadar huzurlu olmak isterdin marie... şimdi bir kuş gibi uçma zamanı... bir kelebek misali rüzgara kapılma zamanı... koşabildiğin kadar hızlı koş... basabildiğin kadar güçlü bas adımlarını... ayakların altında nefes alıp veren bu yeni dünyayı hisset... sanki renkleri hissedip kokuların tadını alabilir bedenim... rüzgarda kanat çırpabilecek kadar güçlü en hırçın dalgalarda batmayacak kadar güçlü bir yaratık gibiyim... çocukluğumun geçmişimin deniz kokusu... bedenimi çeken o hafif rüzgarı takip etmeliyim... attığım her adımda daha da alışıyor ayaklarım toprağa... koştukça yorulmak yerine dinleniyorum... daha mutlu daha mantıklı düşünmeye başlıyorum...
"hadi şu yeşil bozkırlardan aşağılara doğru inelim marie... "
uzun ve yeşil çimler... aralara serpiştirilmiş rengarenk mis kokulu çiçekler... hava geceden daha soğuk... ama ruhum hiç olmadığı kadar huzurlu ve sıcak... yanından hızla geçtiğimiz koyu yeşil devasa bir orman... sanki ağaçların sıklığından içine girmek imkansız gibi... sanki ağaçlar omuz omuza vermişte bir sırrı saklıyor gibi ... avının peşinden koşan vahşi bir ceylan... ve yaşamak uğruna kaçan çaresiz bir kaplan... -
12.
+1avcı ve av yer değiştirmiş olabilir ama yaşanan döngü hala aynı... avlan ve hayatta kal... koştukça daha belirgin oluyor dünyanın renkleri... ne kadar hızlanırsam o kadar net görebiliyorum uzaktakileri...
normalinden biraz büyük bu dünyanın çiçekleri... ve kokuları kilometrelerce uzaktan duyulabiliyor sanki... doğanın bir parçası oldukça iniyor yabancılık perdesi... bir kaç kuş ve uçan rengarenk kelebekler... vadiyi indikçe denizin maviliği beliriyor uzaklarda... bir çarşaf kadar düz ve ateşin en parlak hali kadar mavi... yaklaştıkça daha da belirginleşiyor her şey... plaj... kıyıya vuran dalgalar...
acaba kumlar ayaklarımı yakar mı tıpkı küçüklüğümdeki gibi? ... acaba suları soğuk mu bu uçsuz bucaksız denizin... -
13.
+1Sen mükemmel bir yazarsın 8
-
14.
+1bedenindeki tüm tüyler yanıp kaybolmuştu... fakat ne duman ne de koku çıkıyordu pumanın bedeninden... hızlı bir şekilde karardı ve sanki yemeye uygun görünüyordu... yavaşça ateşin üzerinden aldım ve yere bıraktım pişmiş koca bir bedeni...
"gerçekten bunu mu yiyeceğiz?... "
"başka çaremiz yok marie... önce ben deneyebilirim istersen... "
tamamen pişmiş yenmeye hazır bir beden... ön kolundan biraz et kopardım ve baktım... sıradan bir et gibi sulu ve kahverengiydi... bu yaptığım hiç doğru gelmiyor bana... ama yemeliyim... yılardır vahşi olarak bildiğim heybetli bir avcının etini yemeliyim...
hadi... bunu yapabilirsin... yanlızca küçük bir lokma...
...
çilek ve elma? ...
daha önce hiç tatmadığım bol şekerli ve sulu bir meyve...
etten meyve tadı mı aldım ben az önce?
"ne oldu iyi misin neden durdun? niye yutmuyorsun lokmanı?"
"sadece bir lokma al şundan marie ... çabuk... "
...
"çilek ve el... "
"ve elma evet ... ve adını bilmediğimiz sulu bir meyvenin tadı... "
yüzümü istemsiz bir gülümseme almıştı ve marieyle attığımız kahkahalar tüm mağarayı sarmıştı...
mutluyduk ve heyecanlıydık... bilinmeyen bir şeyi ilk defa keşfetme hissi... bu garip gezegenin kurallarından bir diğeri...
etin tadı meyve gibi... -
15.
+1bir insanın kaderinde yaratmak olamaz... bulunduğum dünyanın düzenini bile anlayamazken bu dünyaya can vermem nasıl mümkün olabilir...
"biz bu dünyaya ait değiliz marie... ve sürgün edildiğimiz diğer dünyaya da ait değildik... "
saçların bir çınar gibi omuzlarından yerlere dek uzanıyor... gözlerin gökyüzü gibi mavi ve neşeyle bakıyor... ruhun cennetin suları kadar temiz ve berrak... tenin bulutlar kadar narin ve yumuşak...
sesin nazlı bir yaz meltemi gibi... bedenin yorgun masum ve yanlız... kaderin üzücü belirsiz ve acınası... beni affet kadınım... lütfen bütün günahların affolsun... gözlerini kapadığın an ruhun cennette belirsin... beni asla hatırlama... asla arama denizin dibine batmış cansız bedenimi...
ateşin en sıcak tonudur mavi... ve ölümün en saf rengi... denizin en karanlıklarında biten bu hikayenin sonu mutlu bir sonla bitmemeli...
kendine iyi bak marie... öğrendiklerimizi unutma sakın... bu dünyada kurallar alışkın olduğun dünyanın tam tersi...
mavinin sıcaklığında... gökyüzünün serinliğinde... kelebeklerin kanat çırpışında... ve aldığın her nefeste...
kendine iyi bak marie...
bazen ne kadar parlak olsa da güneş bir o kadar da karanlıktır hayatın gerçekleri... ne kadar çabalarsan yüzmeye o kadar derine çeker okyanusun cazibesi seni... kafa tutarsan hayatın gücüne yenilir ve batarsın... kaçmaya çalışırsan omzundaki yüklerden yavaş yavaş çamura batarsın... her hikayenin içinde bir kelebek kanat çırpar ve beyaz kanatlı kuşlar uçar... kanatları cennetin kapısı ve özgürce uçuşu kimseye ait olamayışının bedeli... her hikayenin sonu mutlu satırlarla bitmemeli...
cennetin kapılarında gülümseyen bir çift göz... avucuna konmuş bembeyaz bir güvercin...
sevginin ne olduğunu asla unutmayan ama sevdiği adamı asla hatırlayamayan marie ann'in hikayesi ... -
16.
+1Beğendim pnp devam et
-
17.
+1bildiklerimin aksine gidiyor bu dünyada herşey...
...
tam düşündüğüm gibi kumlar soğuk... tıpkı ayakları yakan sıcak kadar rahatsız edici ve kaçılası... alışması zor... peki ya deniz...
...
sanki kazanda ısıtılmış bir su gibi bunaltıcı şekilde sıcak...
etrafta hiç kulübe yok... hayattan bile eser yok aslında... küçükken heyecanla koştuğum o deniz aynı sadece... kendimi bırakıp üzerinde bir dal parçası gibi süzüldüğüm mavi sular...
bu dünyayı anlamam mümkün değil gibi... ikimizden başka kimse var mı o bile belli değil...
yanlız bir kadın ve bir adamdan koca bir ırk doğabilir mi? kaderimiz bu dünyaya insan ırkını bahşetmek olabilir miydi? ... -
18.
0REZZZZZZZZ
-
19.
0rezerved
-
20.
0Rezervasyon
başlık yok! burası bom boş!