-
103.
0Rezervasyon
-
102.
0Rezervasyon
-
101.
0Rezervasyon
-
100.
0Ah be panpa çok güzel gidiyordu keşke devam etseydin
-
99.
0Sonunu anlayan özet geçsin amk
Edit: Herif sebepsiz yere mi intihar ediyor bağlayamamışsın amk -
-
1.
0Adam intahar edio amk
-
1.
-
98.
+1bir insanın kaderinde yaratmak olamaz... bulunduğum dünyanın düzenini bile anlayamazken bu dünyaya can vermem nasıl mümkün olabilir...
"biz bu dünyaya ait değiliz marie... ve sürgün edildiğimiz diğer dünyaya da ait değildik... "
saçların bir çınar gibi omuzlarından yerlere dek uzanıyor... gözlerin gökyüzü gibi mavi ve neşeyle bakıyor... ruhun cennetin suları kadar temiz ve berrak... tenin bulutlar kadar narin ve yumuşak...
sesin nazlı bir yaz meltemi gibi... bedenin yorgun masum ve yanlız... kaderin üzücü belirsiz ve acınası... beni affet kadınım... lütfen bütün günahların affolsun... gözlerini kapadığın an ruhun cennette belirsin... beni asla hatırlama... asla arama denizin dibine batmış cansız bedenimi...
ateşin en sıcak tonudur mavi... ve ölümün en saf rengi... denizin en karanlıklarında biten bu hikayenin sonu mutlu bir sonla bitmemeli...
kendine iyi bak marie... öğrendiklerimizi unutma sakın... bu dünyada kurallar alışkın olduğun dünyanın tam tersi...
mavinin sıcaklığında... gökyüzünün serinliğinde... kelebeklerin kanat çırpışında... ve aldığın her nefeste...
kendine iyi bak marie...
bazen ne kadar parlak olsa da güneş bir o kadar da karanlıktır hayatın gerçekleri... ne kadar çabalarsan yüzmeye o kadar derine çeker okyanusun cazibesi seni... kafa tutarsan hayatın gücüne yenilir ve batarsın... kaçmaya çalışırsan omzundaki yüklerden yavaş yavaş çamura batarsın... her hikayenin içinde bir kelebek kanat çırpar ve beyaz kanatlı kuşlar uçar... kanatları cennetin kapısı ve özgürce uçuşu kimseye ait olamayışının bedeli... her hikayenin sonu mutlu satırlarla bitmemeli...
cennetin kapılarında gülümseyen bir çift göz... avucuna konmuş bembeyaz bir güvercin...
sevginin ne olduğunu asla unutmayan ama sevdiği adamı asla hatırlayamayan marie ann'in hikayesi ... -
97.
+1bildiklerimin aksine gidiyor bu dünyada herşey...
...
tam düşündüğüm gibi kumlar soğuk... tıpkı ayakları yakan sıcak kadar rahatsız edici ve kaçılası... alışması zor... peki ya deniz...
...
sanki kazanda ısıtılmış bir su gibi bunaltıcı şekilde sıcak...
etrafta hiç kulübe yok... hayattan bile eser yok aslında... küçükken heyecanla koştuğum o deniz aynı sadece... kendimi bırakıp üzerinde bir dal parçası gibi süzüldüğüm mavi sular...
bu dünyayı anlamam mümkün değil gibi... ikimizden başka kimse var mı o bile belli değil...
yanlız bir kadın ve bir adamdan koca bir ırk doğabilir mi? kaderimiz bu dünyaya insan ırkını bahşetmek olabilir miydi? ... -
96.
+1avcı ve av yer değiştirmiş olabilir ama yaşanan döngü hala aynı... avlan ve hayatta kal... koştukça daha belirgin oluyor dünyanın renkleri... ne kadar hızlanırsam o kadar net görebiliyorum uzaktakileri...
normalinden biraz büyük bu dünyanın çiçekleri... ve kokuları kilometrelerce uzaktan duyulabiliyor sanki... doğanın bir parçası oldukça iniyor yabancılık perdesi... bir kaç kuş ve uçan rengarenk kelebekler... vadiyi indikçe denizin maviliği beliriyor uzaklarda... bir çarşaf kadar düz ve ateşin en parlak hali kadar mavi... yaklaştıkça daha da belirginleşiyor her şey... plaj... kıyıya vuran dalgalar...
acaba kumlar ayaklarımı yakar mı tıpkı küçüklüğümdeki gibi? ... acaba suları soğuk mu bu uçsuz bucaksız denizin... -
95.
0Amerika gibiş filmi gibiş gibiş filmi amerika gibiş filmi.
-
94.
0Rezervered
-
93.
0Rezimi alam
-
92.
+2derin bir nefes çek içine...
şimdi bırak...
tekrar...
ve bırak...
bugüne kadar hep kuşlar kadar özgür kelebekler kadar huzurlu olmak isterdin marie... şimdi bir kuş gibi uçma zamanı... bir kelebek misali rüzgara kapılma zamanı... koşabildiğin kadar hızlı koş... basabildiğin kadar güçlü bas adımlarını... ayakların altında nefes alıp veren bu yeni dünyayı hisset... sanki renkleri hissedip kokuların tadını alabilir bedenim... rüzgarda kanat çırpabilecek kadar güçlü en hırçın dalgalarda batmayacak kadar güçlü bir yaratık gibiyim... çocukluğumun geçmişimin deniz kokusu... bedenimi çeken o hafif rüzgarı takip etmeliyim... attığım her adımda daha da alışıyor ayaklarım toprağa... koştukça yorulmak yerine dinleniyorum... daha mutlu daha mantıklı düşünmeye başlıyorum...
"hadi şu yeşil bozkırlardan aşağılara doğru inelim marie... "
uzun ve yeşil çimler... aralara serpiştirilmiş rengarenk mis kokulu çiçekler... hava geceden daha soğuk... ama ruhum hiç olmadığı kadar huzurlu ve sıcak... yanından hızla geçtiğimiz koyu yeşil devasa bir orman... sanki ağaçların sıklığından içine girmek imkansız gibi... sanki ağaçlar omuz omuza vermişte bir sırrı saklıyor gibi ... avının peşinden koşan vahşi bir ceylan... ve yaşamak uğruna kaçan çaresiz bir kaplan... -
91.
0rezerve
-
90.
0Ksbdhkahavwjd
-
89.
0Rezervasyon mood
-
88.
0Anlat rez
-
87.
+4yola koyulma vakti... bu yeşil bozkırların ardındaki koca dünyayı keşfetme vakti...
küçükken her yaz ziyarete giderdik büyükanne ve büyükbabamı... denize oldukça yakın minik 3 odalı bir kulübeleri vardı... son tepeyide aşıp mavilik göründüğü an... arabamızın içini kaplardı denizin hoş kokusu ve neşeli sesi... arabadan iner inmez büyükanne ve büyükbabama sarılır sonra var gücümle denize koşardım... ayaklarımın kuma ilk değdiği an biraz canım yanardı ama alışırdım çok geçmeden... suya ilk değdiği an bedenim titrer ve hemen geri çıkardım... sonra birkaç cesur deneme birkaç adım geriliş... var gücümle koşar ve serin sulara atlardım...
aynı koku... aynı ses... sanki tepeleri aşarsak büyükanne ve büyükbabamın yazlığına varacakmışız gibi bir his kapladı içimi... kuralları farklı olsa da düzeni aynı olabilir miydi? ... -
86.
+2doya doya yemeliyiz... enerji toplamak için buna ihtiyacımız var... ve hala içebilecek su bulamamışken her lokmada yutulan et suyu düzgün bir kaynak bulana kadar susuzluğumuzu giderebilir...
koca bir pumanın yarısını yemiştik ve ikimizde tıka basa doymuştuk... mutluyduk ve huzurluyduk... gecenin sakinliği çöktüğünde bozkırlara beyaz minik ışıltılar uçmaya başlar ve gün doğana dek ateşkes emri yayılırdı gezegenin topraklarına...
"hadi artık uyuyalım marie... yarın yeni dünyamızda daha uzaklara yürüyüp daha büyük keşifler yapmalıyız... "
...
kendi dünyamda tatmadığım kadar asil ve dinlendirici bir uyku...
günün ışıkları yavaş yavaş süzülüyor dalların arasından... ayaklarımızdan bedenimize doğru tırmanıyordu doğdukça...
güzeller güzeli biricik karım... nazlı ipek saçlı marie... kendimi bile nasıl koruyacağımı bilmediğim bu yabancı dünyada seni nasıl koruyup kollayabilirim ki ben... kurallarını yeni öğrendiğimiz bir dünya... ya yanlış bir adım atarda kaybedersek birbirimizi... ben sensiz ne yaparım marie...
"uyan bakalım marie... güneş tepeye varmadan yola çıkmalıyız ki olabildiğince çok kullanalım gün ışığını... "
"hayatımda tattığım en güzel uykuydu... sanki doğduğumdan beri buraya aitmişim de başka bir gezegene sürgüne gönderilmişim gibi.. mutluyum... çünkü yanımda sen varsın... kocaman elli kocaman bakışlı koruyucu şövalyem güneşim ve gölgem... en sevdiğim ve tek sevdiğim dev adam... "
yanağımdan ve dudağımdan masum bir öpücük aldı ve sanki o ana dek hiç öpüşmemişiz gibi... dünyanın en güzel hissiydi... -
85.
+1bedenindeki tüm tüyler yanıp kaybolmuştu... fakat ne duman ne de koku çıkıyordu pumanın bedeninden... hızlı bir şekilde karardı ve sanki yemeye uygun görünüyordu... yavaşça ateşin üzerinden aldım ve yere bıraktım pişmiş koca bir bedeni...
"gerçekten bunu mu yiyeceğiz?... "
"başka çaremiz yok marie... önce ben deneyebilirim istersen... "
tamamen pişmiş yenmeye hazır bir beden... ön kolundan biraz et kopardım ve baktım... sıradan bir et gibi sulu ve kahverengiydi... bu yaptığım hiç doğru gelmiyor bana... ama yemeliyim... yılardır vahşi olarak bildiğim heybetli bir avcının etini yemeliyim...
hadi... bunu yapabilirsin... yanlızca küçük bir lokma...
...
çilek ve elma? ...
daha önce hiç tatmadığım bol şekerli ve sulu bir meyve...
etten meyve tadı mı aldım ben az önce?
"ne oldu iyi misin neden durdun? niye yutmuyorsun lokmanı?"
"sadece bir lokma al şundan marie ... çabuk... "
...
"çilek ve el... "
"ve elma evet ... ve adını bilmediğimiz sulu bir meyvenin tadı... "
yüzümü istemsiz bir gülümseme almıştı ve marieyle attığımız kahkahalar tüm mağarayı sarmıştı...
mutluyduk ve heyecanlıydık... bilinmeyen bir şeyi ilk defa keşfetme hissi... bu garip gezegenin kurallarından bir diğeri...
etin tadı meyve gibi... -
84.
0Park ettim
başlık yok! burası bom boş!