-
51.
+1Kutuyu alıp, meraklı bakışları eşliğinde, yarağımı ve taşaklarımı ıslak mendille temizledim, Boxerimi çektim, pantolonumu giydim. Mendil kutusunu uzatıp, “istersen sen de temizlen!” dedim. “Yok, ben evde banyo yaparım!” dedi.
Arabaya bindik. Bir sigara yaktım ve Meryem’e baktım. Heyecanla gözlerimin içine bakarak alt dudağını ısırıyordu. Yüz ifadesi, sınıfta hocanın sınav sonuçlarını açıklayacağı andaki öğrencilerin yüz ifadesiyle benzeşiyordu. Uzandım, dudaklarını öptüm ve “Çok güzel gibişiyorsun! Harika bir zütün var, şu ana kadar gibtiğim en güzel züt seninki!” dedim, çekildim. Anında yüzünde güller açtı, çok sevinmişti bu söylediklerime. Koltukta oturuşu bile değişmişti, kendine güvenle oturuyordu şimdi. Kontağı çevirip çalıştırdım arabayı, az ilerleyip, aşağıdan kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra, tepeden aşağı doğru sürdüm arabayı.
Tepeyi inerken elimi dizine koyup, “Bu yaptığımızın aramızda sır olarak kalması gerektiğini biliyorsun, değil mi?” dediğimde, biraz bozulmuştu sanki. Birkaç saniye cevap vermedi, ardından, “Sadece bir kişiye anlatsam?” diye sordu. Frene basıp arabayı durdurdum ve “Olmaz, kimseye anlatmayacaksın!” dedim. Keyfim kaçmıştı, ama sakin olmalıydım. Bir sigara daha yaktım. Bir iki fırt çektikten sonra, “Kime anlatmak istiyorsun?” diye sordum. Heyecanla, “Zahide’ye… Zahide’yi sen de biliyorsun, hani arabadan en son inen kız vardı ya, o işte! Zahide benim en yakın arkadaşım… sırdaşız… birbirimizin bütün sırlarını biliriz! Valla billa başka kimseye anlatmam! Zahide de anlatmaz!” dedi, adeta yalvaran gözlerle bakıyordu.
Biliyordum ki, ben nekadar anlatma desem de, ilk fırsatta gidip Zahide’ye anlatacaktı, bu belli olmuştu artık. “Peki, Zahide de kendi gibiştiğini sana anlattı mı?” diye sordum. Heyecanla, “Anlattı tabii! Sırdaşız dedim ya, birbirimizin herşeyini biliriz!” dedi. “Başka ne sırlarını biliyorsun Zahide’nin? Mesela, sadece zütten mi veriyor, yoksa amdan da gibtiriyor mu? Kiminle gibiştiğini de biliyormusun?” dedim. -
52.
+1Hem amdan, hem zütten! Amcasının oğlu Recep’le gibişiyor! Hatta Recep…” dedi sustu. “Evet, hatta Recep?” dedim. “Şeyy… Recep Zahide’ye söylemiş… işte benimle de gibişmek istiyormuş… ama ben Recep’ten hoşlanmıyorum, gıcığın teki… onun için istemedim!” dedi.
“Peki tamam, anlatabilirsin, ama bir şartım var!” dedim. Daha şartımın ne olduğunu dinlemeden sevinçle boynuma sarıldı. “Dur biraz, şartımı dinle!” dedim. Geri çekilip, “Tamam, söyle!” dedi. “Zahide’ye anlatacaklarını benim yanımda anlatacaksın, tamam mı?” dediğimde, sevinçle, “Tamam! Hem o zaman hemen inanır!” dedi. Suratında yine o sinsi gülümseme belirmişti. Telefonumu çıkarıp, “Zahide’ye bu resimleri de gösteririz!” dedim ve yarağım zütündeyken çektiğim resimleri gösterdim. Meryem resmen aptallaşmış bir halde resimlere baktı. Telefonu geri gömleğimin cebine koyup, yola devam ettim. Orman yolundan geçip köye girdik.
Arabayı yine evlerine 100 metre kala durdurdum. Meryem inip evlerine yürürken, ben de Zahide’yi gibme planları yaparak, Vedat’ların evine doğru devam ettim. -
53.
+3Yarın devam beyler iyi geceler
-
-
1.
0Hay ananı sjketim devam et pjç
-
2.
0Buda parmak amk
-
3.
0DevAM
diğerleri 1 -
1.
-
54.
+4 -1Beyler yarın başlıyorum sabırlı olun 3 part birden gelcek söz veriyorum burda olduğunuzu belli edin yeter
-
-
1.
0Yeter aq
-
1.
-
55.
+1Vedat’ların evinin önünde, birisi Ankara plakalı, diğeri de Alman plakalı olmak üzere iki araba vardı. Alman plakalı olan araç, hani bizim Almancı Türklerle özdeşleşmiş bir marka idi. Çok kızıyordum bu tiplere. Elbette Almancıların hepsi öyle değildi, aralarında çok kültürlü ve özünü kaybetmemiş insanlar vardı. Ama kızdığım tipler köyden amele olarak gidiyorlardı Almanya’ya, orda imanları gevreyene kadar, Almanların beğenmediği işlerde çalışıyorlar, sırf son model bir Merce*** araba ile köye hava atmaya gelmek için, orda senelerce züt kadar evlerde balık istifi yaşayıp, kuru fasulye ve makarnaya talim ederek para biriktiriyorlardı. Tatile gelince de kendi köylüsüne yüksekten bakıyorlardı. Almanya’da Kral gibi yaşadıklarını anlatmaları da işin cabası, sanki orda para ağaçtan toplanıyordu. Bu zırvaları dinleyen garibanlar da, Almanya’ya kapağı atma hayaline kapılıyordu.
Ben bunun böyle olmadığını çok iyi biliyordum. ingilizce ve Almanca dillerini iyi bildiğimden, okuduğum Üniversitenin de teşvikiyle, bilimsel bir projenin araştırmasını yapmaya Almanya’ya gönderilmiştim. Hamburg, Köln ve Berlin gibi şehirlerde bir süre kalıp, Türklerin Almanya’ya Entegrasyon sorununu inceledim. Almanya’ya giden ilk nesilden tutun da, 2. ve 3. nesil Türklerin ordaki hertürlü sorunları hakkında herşeyi biliyordum. Hele 3. nesil Türklerin Türklükle nerdeyse alakaları yoktu, iyice Dejenere olmuşlar ve Almanlaşmışlardı… -
56.
0Arabayı kapının önüne parkettiğimde, Vedat beni karşılamaya çıktı. Sarılıp kucaklaştık, ayaküstü hal hatır sorduk birbirimize. içeri girmeden önce birer sigara içelim dedik. Vedat’a misafirleri sorduğumda, “Aşağı mahalleden Almancı Ramazan çavuş vardı ya, onlar işte, bizde kalıyorlar. Kendi evlerini bu sene yıktırdı, apartman mı ne dikecekmiş oraya. Öbürleri de Ankara’daki Şaban eniştemler!” dedi. Sigaramız bitince, içeri girdik.
Vedat, halamın mutfakta olduğunu söyleyince, salona geçmeden önce mutfağa uğrayıp, halamın elini öptüm. Mutfakta misafirlerin karıları ve birkaç da küçük kız vardı. Halam, kadınlara benim kim olduğumu söyledi. O zaman kadınlar da ellerini uzattılar öpmem için. Almancı Ramazan çavuşun karısı olduğunu düşündüğüm kadının giysileri pahalı ve kaliteliydi, ama kadına hiç yakışmamıştı. ipek bir eşarp vardı başında. Boynundaki ve kollarındaki altınlarla küçük bir kuyumcu dükkanı açılabilirdi. Kadın sürekli kolundaki bileziklerini düzeltip, hepsinin kolunda yan yana intizamlı durmasını sağlamaya çalışıyordu.
Ben salona gitmek üzere çıkarken, tam mutfağın kapısında donup kaldım. Karşımda, uzun boylu, düzgün fizikli, çok değişik tarzda kesilmiş sarı saçlarının boyama olduğu hemen anlaşılan, makyajlı yüzü bakımlı, gözleri mavi (ki muhtemelen Lens takıyordu), dıbını tüm ayrıntısıyla belli eden daracık kot pantolonlu, göğüslerini çatalına kadar gösteren askılı tişörtlü, kolunda küçük bir dövme olan, yüksek topuklu ayakkabı giymiş, 19-20 yaşlarında bir kız vardı. O da beni görünce, ıslak elleriyle öylece dondu kaldı. Bu birkaç saniye süren donmada, o da beni tepeden tırnağa incelemiş ve en son gözleri gözlerime takılmıştı. O anda kız elektriğe çarpılmış gibiydi. Benimse o anda aklımdan geçen tek şey, (Bu kızı mutlaka gibmeliyim!) oldu. -
57.
0Sonra ikimiz aynı anda, “Pardon!” deyip hafif yanlara adım attık. Ben, “Buyrun siz geçin!” diyerek geri mutfağa doğru çekildim. Kız yanımdan geçerken sanki parfümeri dükkanı taşınıyormuş gibi hissettim. Bu kız kesinlikle Almancı Ramazan çavuşun kızı olmalıydı. Muhtemelen Lavabodan geliyordu, onun için elleri ıslaktı. Ki annesi, “Al kızım, ellerini kurula!” diyerek çantasından kağıtmendil çıkarıp verdi. Lavabodaki havluyu kullanmadığına göre, temizlik konusunda çok titiz bir kız olmalıydı. Ben mutfaktan çıkarken kız annesine Almanca, “Mama, er ist so süss!” (Anne, o çok tatlı!) dedi. Annesinin de, “Kızım şşşt!” dediğini duydum.
Salona girerken içerdeki herkese toptan selam verdim. Eniştem misafirlere beni taktim etti, izmir’de Üniversitede okuduğumu söyledi. O sırada Almancı Ramazan çavuş, “Öp bakayım elimi kerata!” diyerek elini uzattı. Parmağında Kehribar taşlı, gümüşten, büyükçe bir yüzük vardı. Emrivaki yapmasına sinirlenmiştim, hiç sevmezdim böyle şeyleri. Yine de öptüm elini. Ondan sonra da diğer büyüklerin ellerini öptüm. Salonda birkaç tane de ufak oğlan çocuğu vardı, öptürmek istemediğim halde onlar da benim elimi öptüler. Ben Vedat’ın yanına oturacakken, Ramazan çavuş, “Gel şöyle yanıma otur Haruncuğum, sohbet ederiz!” dedi. Bu hareketine de sinir olmuştum. Ama kızını gibmek istiyorsam, onun bu davranışlarına katlanmak zorundaydım.
Küçük kızların birisi tepsi dolusu çayla geldi içeriye. Çaylarımızı aldık, içerken, bir başka küçük kız da bana Kolonya ve Akide şekeri ikram etmek istedi. Elime çok ama çok az Kolonya dökmesine izin verdim, sürdüğüm parfümle hiç uyuşmayacaktı. Ayıp olmasın diye bir tane de Akide şekeri alacaktım ki, Ramazan çavuş elimi tutup mutfağa doğru seslendi, “Nurcan kızım, Almanya’dan getirdiğimiz çikolatalardan getir, annenin valizinde olacaktı!” diye. Yine yapmıştı yapacağını. -
58.
0Kızı salona girdiğinde, bunun deminki kız olduğunu gördüm. Demek ki ismi Nurcan idi. Gözümü bir saniye bile ayırmadan, yürüyüşünü, fiziğini, vücudunun tüm kıvrımlarını işledim beynime. Ve birkez daha onayladım ilk teşhisimi, bu kızı mutlaka gibmeliydim. Nurcan getirdiği çukulotaları babasına uzattı, babası da, “Kızım böyle görgüsüzlük olmaz, bir tabağa koyup ikram etsene!” dedi. Nurcan, “Aber Papa!” (Fakat baba!) diyerek sinirli bir şekilde gitti. Giderken arkasından baktım, zütü de müthiş güzel görünüyordu. Az sonra tabağa koymuş getirdi, ikram etti herkese. Ama giderken babasının kulağına birşeyler fısıldadı. Nurcan gittikten sonra Ramazan çavuş beni soru yağmuruna tuttu, birden hakkımda herşeyi öğrenmek istiyordu.
Sorularına kısa kısa cevaplar verdim, hiç sevmemiştim bu adamı. Önce bir geriye yaslandı, sonra da elini dizime koyup, yarım saat kızını övdü bana. Yok işte, kızının ehliyeti olduğunu ve arabayı Kapıkule’ye kadar kızının kullandığını, kızının Almanya’da kendine ait Kuaför salonu olduğunu, kızını Almanya’da çok isteyenlerin olduğunu, fakat kendisinin kızını Türkiye’den, tahsilli, sağlam karakterli biriyle evlendirmek istediğini vs. vs. anlatıp durdu. Ramazan çavuş yarım saat içerisinde resmen beni damat adayı olarak görmeye başlamıştı.
Benim olaya Sazan gibi balıklama atlamadığımı görünce de, başka konuyla sürdürdü konuşmasını. Aşağı mahalledeki evini yıktırdığını, oraya 4 katlı apartman dikeceğini, bir katında kendi oturacağını, katın birini Almanya’daki oğluna, birini yine Almanya’daki diğer kızına, bir katını da Nurcan’a vereceğini, ilerde müstakbel gelin ve damatlarını aynı çatı altında görmek istediğini falan anlattı. Apartmanın projesini Alman bir Mimara çizdirdiğini söylemeyi de ihmal etmedi. Sanki Türkiye’de proje çizecek hiç Mimar yokmuş gibi böbürleniyordu, “Bir ara sana projeyi göstereyim, bak bakalım hiç öyle bir şey gördün mü! Tamam mı?” dedi. Geçiştirmek için, “Tamam, olur!” dedim. -
59.
0Çaylarımız tazelenirken anlattıklarına ara vermek zorunda kaldı. Ben de o sırada diğer misafirlerin hallerini hatırlarını şöyle bir sordum, biraz onlarla sohbet ettim. Aslında buraya Vedat’ı görmeye, onunla sohbet etmeye gelmiştim, ama pek konuşamamıştık. Vedat bir ara salondan çıktı ve koridordan bana (Dışarda sigara içelim!) işareti yaptı. Ben de içerdekilerden müsade isteyip, 5 dakikalığına hava almak için dışarı çıkacağımı söyledim, kalktım. Ramazan çavuş ne için çıkacağımızı anlamış olmalıydı ki, “Ben de bir sigara içeyim dışarda!” diyerek peşimizden geldi.
Kapının önüne çıktığımızda Vedat’la bana sigara ikram etti. Biz tabii, “Biz içmiyoruz!” dedik. “Gençlerrr, ben sizin ananız babanız gibi geri kafalı değilim, ben Alamanya görmüş adamım, yanımda içebilirsiniz, benim kızım bile yanımda içiyor!” dedi, zorla tutuşturdu elimize birer sigara ve yaktı. Biz de içmek zorunda kaldık. Sigaralarımızı içerken de çenesi durmadı, bu sefer arabasından bahsetti, Merce***’in son modeli olduğunu, AMG özel sipariş olduğunu, içinin dışının ‘Full’ olduğunu, 129.000 Euro peşin para saydığını, Almanların bile bu arabaya binemediklerini anlattı. “Kısmet olur da Nurcan Türkiye’den biriyle evlenirse, damadıma bu arabayı düğün hediyesi olarak vereceğim!” dedi. Vedat bu muhabbetten sıkılmıştı, “Siz konuşun, ben Selim’in yanına bir uğrayacağım!” dedi ve motoruna atlayıp gitti.
Ben de sıkılmıştım açıkcası. Ramazan çavuş ardı arkası gelmeyen övünmelerini sürdürürken, ben Nurcan’ı nasıl giberim hesabı yapıyordum. Sanki Nurcan telepati yoluyla düşüncelerimi okumuş gibi geldi yanımıza. Babasının gömlek cebinden sigara paketini çıkarıp bir tane kendine aldı, bize de ikram etti. Biz de yeni söndürdüğümüzü söyledik. Nurcan sigarasını içerken, babasına Almanca birşeyler söyledi. Nurcan’ın ne dediğini anladım, ama belli etmedim. Nurcan Babasına, (Bu çocuk çok tatlı, işte beni bununla evlendirirsen evlenirim!) demişti. Babası da ona Almanca, (Tamam kızım, halledeceğim!) dedi, sonra bana, “Haruncuğum kusura bakma, Nurcan’ın Türkçesi pek iyi değil de ondan benimle Almanca konuşuyor! Köyde sıkılmış, biraz gezip dolaşmak istiyormuş, onu söyledi demin!” dedi. -
60.
0Niyetlerini anlamıştım, ama bu arada bana da Nurcan’ı gibmek için bir fırsat çıkmıştı. “Ben gezdirebilirim Nurcan’ı, tabii sizin de müsadeniz olursa?” dedim. Ramazan çavuş da kızına sormadan, “Tabii tabii evladım, gidin gezin dolaşın eğlenin, konuşun, hem birbirinizi tanımış olursunuz!” deyip, arabasının anahtarlarını uzattı Nurcan’a. Nurcan da babasının yanağına öpücük kondurup, melez bir Türkçeyle, “Aslan Papa!” deyip anahtarları aldı ve “Al, sen kullan!” diyerek bana verdi. Arabanın başına vardığımızda, “Bak buraya basacaksın!” diyerek elimdeki anahtarın kumandasına bastı, kapıların kilidini açtı. Nurcan sağ tarafa geçip arabaya binerken, babası, “Haruncuğum bir saniye gelsene, az kalsın unutuyordum!” dedi. Yanına vardığımda, cüzdanından 5-6 tane 100 Euroluk banknot çıkarıp, banknotları dürdü büktü gömleğimin cebine soktu, “Kızım nereye istiyorsa zütür gezdir, para problem değil!” dedi. Bozulduğumu belli etmemeye çalışarak, teşekkür ettim.
Arabaya bindiğimde bu sefer de Nurcan başladı, “Bak kontak yeri burası, el freni burda, Airco bu, Camları burdan açıyorsun, Radio burdan açılır, aynaları burdan ayarlıyorsun…” gibi şeyler söylemeye. Gösterdiği şeylere bakmıyordum bile, gözlerim cömert dekoltesinden görünen iri göğüslerindeydi. Göğüs çatalından biraz fazlasını görebilmek umuduyla, emniyet kemerimi bir iki kez çektim ve “Kemer takıldı galiba, gelmiyor!” dedim. Hemen benden tarafa uzandı, kemeri çekti. Ozaman dantelli sutyenine kadar gördüm. Galiba göğüslerine de parfüm sürmüştü. Bir iki saniyeliğine de olsa içime çektim kokusunu. Bu bile yarağımın sertleşmesi için yeterli olmuştu.
Nereye gideceğimi bilmeden Çevre yoluna doğru sürdüm arabayı. Nurcan halen konuşuyordu, kendinden bahsediyordu, Almanya’da sahibi olduğu Kuaför salonundan falan bahsediyordu. Belli ki konuşmayı çok seven bir kızdı ve köyde konuşacağı kafasına göre kimseyi bulamamıştı. Heyecanlı heyecanlı anlatıyordu birşeyler. Sonradan farkettim, Nurcan’ın sadece vücudu ve parfümü değil, o Alman aksanlı Türkçesi de acaip tahrik ediyordu beni. O konuşurken, sanki birisi yarağımı okşuyor gibi geliyordu bana. -
61.
0Otoyola çıkmıştık. O sırada Nurcan’ın telefonu çaldı. Anladığım kadarıyla Almanya’dan bir kız arkadaşı arıyordu. Almanca konuşuyorlardı. Nurcan benim Almanca bildiğimi bilmiyordu, telefondaki kıza beni anlattıkça anlatıyordu, çok tatlı olduğumu, bana ilk görüşte aşık olduğunu falan anlatıyordu. Hakkımda neler düşündüğünü bilmek işime geliyordu tabii. Konuşmalarında bir ara, “Yok daha öpüşmedik bile… Şimdi arabadayız, galiba sevişeceğimiz bir yere gideceğiz… Yok, daha o konuyu anlatmadım, ama anlatacağım…” diye ilginç bir şey geçti. Rahat bir yarım saat konuştular kızla. Telefonu kapatınca, “Benim Kuaför salonunda çalışan kızlardan biriydi arayan, işlerle ilgili konuştuk!” dedi. Aklı sıra beni kandırmaya çalışıyordu, ben de, “Bir sorun mu varmış işlerle ilgili?” dedim. “Yok yok, herşey yolundaymış! dedi.Tümünü Göster
Otoyolda epey yol gitmiştik, nereye gideceğimi bilmediğim için, yol üzerinde ilk gördüğüm dinlenme tesisine girdim. Arabayı sakin bir yere çekip, “Nereye gidelim, nereyi gezmek istersin, ne yapmak istersin?” diye sordum. “Şeyy… Aslında banyo yapabileceğim temiz bir yere gitmek isterim! Misafir kaldığımız evin banyosu hiç Hijyenik değil! En son dün sabah köye gelmeden önce otelde banyo yaptım, o otelin banyosu temizdi!” dedi. Bu kız safmıydı, yoksa çok mu kurnazdı anlayamadım, ama işime geliyordu. “Tamam ozaman, o otele gidelim! Otelin adını, yerini hatırlıyormusun?” dedim. “Navigasyonda kayıtlı oması lazım!” deyip, Radyonun LCD ekranına dokundu. Ekranda Navigasyon belirdi. Kırmızı Bayrakla işaretleniş yerlerden birkaçına sırayla dokundu ve otelin yerini buldu. Oteli yeni hedef olarak verdi Navigasyona. Cihaz hemen başladı (Almanca) konuşmaya, “Mümkün olan ilk yerden U-Dönüşü yapınız! Hedefiniz 8 Kilometre uzaklıktadır!” diye. Nurcan heyecanla tercüme etti…
Az ilerden geri döndüm, Cihaz bize otelin önüne varana kadar kılavuzluk etti ve “Hedefe ulaşılmıştır!” diyerek susutu. Lüks ve Turistik bir oteldi. Arabayı park edince yine elimdeki kumandaya bastı, arka bagaj kapağı açıldı. Bagajdan küçük bir seyahat çantası aldı ve girdik otele. Nurcan Pasaportunu ve kredi kartını resepsiyona verdi ve bir oda isteyip, odaya bir şişe şampanya göndermelerini rica etti. Alman Pasaportuydu, yani Nurcan Alman vatandaşıydı. Anahtarı alıp odaya çıktık. Bizden hemen sonra da şampanya geldi. Garsona açtırıp bardaklara doldurttuktan sonra, 20 Euro bahşiş verip gönderdi, kapıyı kilitledi. -
62.
0“Prost!” diyerek tokuşturup yudumladı şampanyasını. Ben de, “Prost!” diyerek içmeye başladım. Nurcan bardağını yarım bırakıp, “Ben önce bir duş alayım! Sen keyfine bak!” dedi. Ve yatağa oturup soyunmaya başladı. Sutyen külotla kalınca, o küçük seyahat çantasından temiz iççamaşırı alıp banyoya girdi. Arkasından biçimli zütüne baka kaldım, Tanga külodunun ipi zütünün yanakları arasında kaybolmuştu. Ayrıca zütünün sağ yanağında da küçük bir dövme vardı. Bu manzara yarağımı kazık gibi yapmıştı. Nurcan banyonun kapısını açık bırakmıştı, ama oturduğum yerden birşey göremiyordum. Bir sigara yaktım ve şampanyamı içmeye devam ettim.
Duşunu alıp banyodan çıktı, yeni sutyen külodu vardı üzerinde. Eski sutyen külodunu seyahat çantasına koyup, küçük havluyla saçlarını kurularken, “istersen sen de bir duş al, buranın banyosu çok Hijyen!” dedi. Ben de, “Tamam!” deyip, onun yaptığı gibi odada Boxerime kadar soyundum. Beni inceliyordu ben soyunurken. Girdim banyoya, Boxerimi çıkarıp duşun altına girdim. Yıkanırken, yeniden kalkan yarağımı şampuanlayıp biraz sıvazladım suyun altında. Bir ara döndüğümde, Nurcan banyo kapısına dikilmiş, beni seyrediyordu. Gülümsedim. O da gülümseyip odaya geçti tekrar. Yıkandıktan sonra, banyoda kurulanıp, Boxerimi giyip çıktım.
Nurcan yatağa uzanmış, sigarayla şampanya içiyordu. Yanına uzandım, ben de bir sigara yaktım. O anda benim yerimde bir başkası olsaydı, herhalde ilk işi anında kızı gibmek olurdu. Bunu ben de çok istiyordum, ama bunu belli etmek istemiyordum ona. Gayet serinkanlı davranıyordum. Ben böyle davrandıkça, kendisinin üstüme atlayacağını umuyordum. Sigarası bitince “Sana sormam gereken şeyler var…” dedi. Yüzünde biraz endişe vardı. “istediğini sorabilirsin!” dedim. “Şeyy… Senin için bir kızda Bakirelik önemli mi? Yani sen de diğer Türkler gibi mi düşünüyorsun Bakirelik konusunda? Yani mesela, kızın Bakire olmadığını bilsen, yine evlenirmisin onunla?” dedi. -
63.
0Nurcan ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Anladığım kadarıyla Bakire değildi ve bu da benim ekmeğime tereyağ sürüyordu. Tek derdim Nurcan’ı gibmek olduğundan, “Yok, tabii ki önemli değil kızın Bakire olup olmaması!” dedim. “Hmmm, anladım!” dedi. Ama Nurcan’ın yüzündeki endişe kaybolması gerektiği yerde, daha da arttı. Acaba verdiğim cevap hoşuna gitmedi mi diye düşünmeye başalmıştım ki, o sırada beni şok eden bir başka soru geldi. “Peki ya… Mesela kızın başından daha önce bir evlilik geçmişse? Mesela 3 aylık bir evlilik?” dedi. Bunu beklemiyordum doğrusu! Ayrıca bu kızın kurnaz değil, çok saf olduğuna kanaat getirmiştim.Tümünü Göster
“Bunlar önemli şeyler değil, evleneceğim kızda başka değerlere önem veririm, dürüstlük, açıksözlülük ve karakter gibi!” dedim. işte o an rahatlamıştı, sevinçle dudaklarımı öptü ve “Senin farklı olduğunu daha ilk gördüğümde anlamıştım, ama emin olmak istedim!” dedi. Ve ben birşey sormadan anlattı. Babasının karşı çıkmasına rağmen, Jürgen isminde bir Almanla evlenmiş. Fakat evlilikleri yürümemiş, 3 ay içerisinde boşanmışlar. 7 ay olmuş boşanalı. Şimdi de babası (Bu sefer seni Türkiye’den, benim bulacağım biriyle evlendireceğim!) diye tutturmuş. Aslında Nurcan bu tatilde köye gelmeyi hiç istememiş, ama babası zorlamış. Zaten 20 yıldır bu 2. gelişiymiş köye. Köyü sevmediğini, köyde sıkıldığını söylüyordu.
Kızı biran önce gibmek istiyordum, ama kendimi de ağırdan satmaya çalışıyordum. “Çok açıksözlü ve dürüstsün! Ayrıca çok sexysin!” deyip, dudağına bir öpücük kondurdum. “Gerçekten beğendin mi beni?” dedi. “Şu ana kadar gördüklerimi çok beğendim! Ama gerisini bilemem!” dedim. “Mmmmh, anladım!” dedi ve doğrulup, sutyenini ve küldonunu bir çırpıda çıkardı ve “Ee, gördün işte, nasılım? Göğüslerim yeterince büyük olmuş mu, yoksa biraz daha büyüttürmem lazım mı?” diye sordu. Demek ki göğüsleri Silikonluydu. Amında da Piercing vardı. “Özür dilerim, onu demek istemedim, nasıl seviştiğini bilmiyorum demek istemiştim!” dedim.
“Haa, anladım!” diyerek üstüme çıktı, dudaklarımdan başlayıp, vücudumun üst kısmını öperek Boxerime kadar indi. Yarağım zaten çadırı kurmuş halde zonkluyordu. Boxerimi indirip çıkardı ve “Mmmmh!” diyerek yarağıma yumuldu. Şu ana kadar gibtiğim kızların içerisinde en güzel saksoyu Nurcan çekiyordu. Yarağıma tükürüp başını sıvazlıyor, sonra tekrar ağzına alıyor, emiyor yalıyordu. Bunları yaparken de bir eli taşaklarımı avuçluyordu. Fakat fazla dayanamayacağımı anladım ve “Geliyorum!” dedim. Nurcan hiç istifini bozmadan emmeye devam etti. Ve ağzına patladım. Bukadar çabuk boşaldığıma inanamıyordum. Döllerimin hepsini yalayıp yuttuktan sonra, gülümseyerek, “Aynı Jürgen gibisin, o da fazla dayanamazdı!” dedi. Söylenecek lafmıydı bu şimdi! Bu kız saf değil, resmen salaktı. Moralim bozulmuştu ve normalde boşaldıktan sonra kazık gibi duran yarağım anında inmişti. -
64.
0Bir sigara yaktım, şampanya doldurdum kendime. Nurcan da banyoya gitti ağzını yıkadı geldi. Sokuldu yanıma. Vücudumun üst kısımlarını öperken, elini de küçülmüş yarağıma attı. Zevzek zevzek konuşmasına devam ediyor, “Ay bu haliyle çok sevimli duruyor Penisin! Şuna baksana nekadar tatlı!” diyerek, sanki kedi yavrusu severmiş gibi hareketler yapıyordu. Gülümseyerek, “Biliyormusun, Jürgenin penisi inikken bile kocamandı, ama seninki tam avucuma sığıyor, bak çok şirin!” dediğinde, artık ben sinirden çıldıracaktım. Bu kız salak değil, salağın önde gideniydi. içimden (Senin de, Jürgen’in de anasını bacısını gibeyim!) diye küfür ediyordum.Tümünü Göster
Neden sonra benim suratımın asık olduğunu farketti ve “Schatzi, sen üzgün müsün? Eğer erken geldiğine üzülüyorsan, ben o konuda çok anlayışlıyım, sana kızmadım! Her erkeğin başına gelebilir! Merak etme, ben şimdi onu yeniden kaldırırım!” diyerek yumuldu yarağıma. inik yarağımı komple ağzına alıyor, taşaklarımı okşuyordu. Bir iki dakika emip yalıyor, sonra parmaklarıyla yokluyordu sertleşiyor mu diye. Ama sertleşmiyordu ve yeniden emmeye devam ediyordu. Bu gidişle sertleşmeyecekti de, çünkü kafam Jürgen bini ile meşguldu.
Jürgen’i kafamdan atmam için başka şeyler düşünmeye başladım. Fidan’ı, Zeynebi, Rabia’yı, Meryem’i nasıl gibtiğimi gözümün önüne getirdim. Zahide’yi nasıl gibeceğimi düşündüm. Çektiğim resimleri canlandırdım kafamda. Resimler gözümün önünden geçerken yarağımın kıpırdadığını hissettim. O anda Nurcana, “Senin çıplak resimlerini çekmek istiyorum, çekebilirmiyim?” diye sordum. “Haa, anladım Schatzi, sen Fantazi yapmak istiyorsun! Tamam, nasıl poz vereyim?” dedi. Kalktım telefonumu aldım, her çektiğim pozda yarağım biraz daha sertleşiyordu. En son yatakta dörtayak domaltıp, arkadan görüntüsünü çektiğimde, yarağım da tavan yapmış, kazık gibi olmuştu. “Hiç bozma pozisyonunu!” deyip, telefonu yatağa bıraktım ve arkasına yanaşıp, pürüzsüz kaymak gibi dıbını yalamaya başladım. Galiba dıbına Epilasyon yaptırmıştı, kıl tüy ndıbına en ufak birşey yoktu. Amı çok güzel kokuyordu, sadece göğüslerine değil, dıbına da parfüm sürmüştü.
dıbını iyice kıvama getirene kadar yalayıp inlettikten sonra züt deliğini de yaladım. Belli ki zütten de gibtirmişti, züt deliği açılıp kapanıyordu dilimi değdirdiğimde. Buna sevinmiştim, çünkü onu zütten de gibmek istiyordum. Sırayla dilimi bir züt deliğine, bir dıbına sokuyordum. Ara sıra da poposuna tokat atıyordum. Nurcan’ın inlemeleri artmıştı. Yalamayı bırakıp, yarağımı yavaşça dıbına kökledim ve gidip gelmeye başladım. işte şimdi olmuştu, Ben yeniden Ben olmuştum. Belinden kavrayıp, vurdura vurdura gibiyordum dıbını. Nurcan da Türkçe gibişmeye alışık olmadığından Almanca konuşuyor, durmadan, “Jaa, schön, super, fick mich Schatzi! Schneller, ohh jaa!” diyordu. En sonunda, “Jaa, ich komme, ich komme!” diye diye ilk orgazmını olup boşaldı. -
65.
+1Dikkatimi yoğunlaştırıp, hırsla gibmeye devam ediyordum. dıbına hızlı hızlı pompalarken, içimden de (Jürgen’in kabuklu yarağına benzemez benimki!) diyordum. Çok geçmeden Nurcan, “Ohh mein Gott, ich komme wieder, ich komme!” diyerek bir kez daha orgazm oldu. Ama durmadım, 3. kez orgazm etmeyi kafaya koymuştum. Birkaç dakika sonra yine, “Ohh mein gott, das gibt’s nicht!” demeye başladığında, amından çıkıp zütüne kökledim bir seferde ve hiç beklemeden pompalamaya başladım. züt giberken herzaman yaptığım şeyi yaptım sonra da, elimi alttan dıbına attım ve klitorisini okşadım. Klitorisini öyle bir ayarlı uyarıyordum ki, orgazm olacağı zaman elimi çekiyordum. Sonunda ben de boşalmak üzereyken, klitorisini okşamayı hızlandırdım. Ve Nurcan’ın, “Ich komme, ich komme!” çığlıkları eşliğinde zütünü doldurdum döllerimle. Aynı anda boşalmıştık. Yarağım zütündeyken birkaç resim çektim.
Nurcan’ın hali kalmamıştı, yüzüstü yapıştı yatağa. Ben de onunla birlikte, onun üzerine yapıştım. Yarağım zütünün içinde kaldım bir süre. içtiğim şampanyadan olsa gerek, işeme ihtiyacı hissettim. zütünden çıkmak istediğimde, elini arkaya atıp belime koydu ve “Nolursun çıkma, kal içimde!” dedi. Dayanabildiğim kadar daha kaldım içinde, sonra çıktım zütünden ve tuvalete koştum. işeyince müthiş rahatlamıştım. Duşun altına girip yarağımı yıkarken, Nurcan da geldi banyoya. Önce o da işedi, sonra birlikte duş aldık.
Kurulanıp yatağa geçtik, bir süre öpüşüp elleştik, birer sigara yaktık. Nurcan’ın yüzünde halen şaşkınlık vardı, “Anlamadım, nasıl oldu böyle, arka arkaya tam 3 sefer orgazm oldum, ilk defa yaşadım bunu! Olamaz böyle birşey! Jürgen’le ciks yaparken hep bir seferde kalırdım!” dedi. (içimden yine Jürgen’in anasını bacısını kalayladım) “Sigaramız bitince gidelim, merak ederler!” dedim. “Tamam Schatzi, sen nasıl istersen!” dedi ve sigarasını söndürüp, giyindi. Ben de giyindim. Çantasını aldı ve el ele çıktık otelden. Geri köyün yolunu tuttuk. -
66.
0Nurcan arabada da elimi bırakmadı. Elimi, sadece vites değiştireceğim zaman bırakıp, hemen yeniden tutuyordu. Liseli aşık kızlar gibiydi. Halen çözememiştim bu kızı, bazen çok saf diye düşünüyordum, bazen çok salak, bazen de çok kurnaz. Belki de iki kültür, iki dil arasında bocaladığı için, sorduğu sorular veya anlattıkları, benim onun hakkında böyle düşünmemi sağlıyordu. Belki de son derece harbi bir kızdı, düşündüğünü pat diye söylüyordu sadece. Doğrusu biraz üzülüyordum kızın haline, benim amacım onu sadece gibmekti. Ve gibmiştim de. Kızcağız ise çoktan evlilik hayallerine kapılmıştı. içimi suçluluk duygusu kaplamıştı. Kendimi sanki pazarda, almayacağım halde, alacakmışım gibi yapıp Çileklerin tadına bakmışım gibi görüyordum.
Köye 8-10 kilometre kala, “Ee Schtazi, benimle evlenecek misin? Ben çok istiyorum seninle evlenmeyi!” dedi. Er yada geç bu soru gelecekti, biliyordum. Hadi babasını gibtir et, şimdi ben bu kıza ne diyecektim? Kızı üzmek istemiyordum. Ama kendimi ve ailemi de düşünmek zorundaydım. Biliyordum ki, ‘Evet’ dersem, babası apar topar nişan düğün yapmaya kalkışacak ve Oldu Bitti’ye getirecekti olayı. Adamın niyeti en baştan belliydi, yok çukulotayla, yok cebime 5-6 yüz Euro koymakla, yok arabasını verme vaadiyle, yok apartman katı vaadiyle gözümü boyayıp, kaşla göz arasında (Bir Almanla evlenip boşanmış) kızını bana kakalamaktı amacı. Üstelik adam anasının gözü birine benziyordu, birkaçyüz Euro verebilirdi, ama 129.000 Euro’luk arabayı ve apartman katını vereceğinden emin değildim. Almancı Ramazan çavuş anasının gözüyse, ben de bunlara kanacak kadar saf değildim!
Nurcan’a Diplomatik bir cevap vermeliydim. Onun için arabayı otoyolun kenarında müsait bir yere çektim. Kontağı kapattım ve “Şimdi lafımı bölmeden dinlemeni istiyorum! Tamam mı?” dedim. “Tamam Schatzi!” deyince konuşmaya başladım: -
67.
0“Güzel bir kızsın, harika bir vücudun var, çok sexysin, çok ta güzel ciks yapıyorsun, seni çok beğendim. Ama evlilik konusunu konuşmak için daha çok erken! Tamam, seninle ciks yaptık, ama tanışalı birkaç saat anca oldu, seni ve aileni nerdeyse hiç tanımıyorum. Sen de beni ve benimkileri daha tanımıyorsun. Huyumu, suyumu, karakterimi, geçmişimi bilmiyorsun daha. içkim, kumarım, karı kız olayım, çapkınlığım, berduşluğum, ipsizliğim, sapsızlığım, sapkınlığım, üçkağıtçılığım, dolandırıcılığım, yalancılığım, dayağım, küfürüm, Sadistliğim vs. var mı bilmiyorsun. Hobilerim, zevklerim, dinlediğim müzik, okuduğum kitaplar, sevdiğim filimler, mizah anlayışım, hayallerim, inancım, siyasi düşüncem, ileriye dönük planlarım vs. nelerdir bilmiyorsun. Belki de beni yakından tanıyınca benimle evlenmek bile istemeyeceksin. Böyle şeyler zaman ister. Ayrıca çok önemli bir şey daha var, benim daha okulum bitmedi. Diplomamı, mesleğimi elime almadan, kendi paramı kendim kazanmaya başlamadan, para diye ailemin eline bakarak evlenmek istemiyorum! Kusura bakma, hızlı konuştum galiba? Söylediklerimin hepsini anlayabildin mi, açıklamamı istediğin bir şey var mı?” dedim.Tümünü Göster
Nurcan, “Yok, hepsini anladım. Türkçeyi belki çok iyi konuşamıyorum, ama hepsini anlıyorum! Şimdi senin beni dinlemeni istiyorum!” dedi ve beni şok eden şeyler anlatmaya başladı:
“Sana hak verdim, ama bunların hiçbiri benim için sorun değil! Çünkü ben sana ilk görüşte aşık oldum! Sana aşık olmasam, evlenip boşandığımı söylemezdim. Türkiye’ye gelirken babam, evlenip boşandığını kimseye anlatma, evleneceğin adama bile söyleme demişti. Ama ben sana anlattım. Annem de, nikah olmadan kimseyle ciks yapmayacaksın diye tembihlemişti. Ama ben seninle yaptım. Eğer konu içki, kumar, kadın kız falan ise, bunları bütün erkekler yapıyor, bunu Jürgen de yapardı, hatta babam bile yapıyor. Eğer konu okulun ise, okulun bitene kadar beklerim…
Eğer konu para ise, para hiç sorun değil. Jürgen çok zengin birisi, nekadar parası var kendisi bile bilmiyor. Çok büyük bir inşaat ve emlak Firması var, eski binaları çok ucuza satın alıp, restore ediyor, sonra da ya kiraya veriyor, yada çok paraya satıyor. Milyonlar kazanıyor. Zaten onunla iş konusunda tanışmıştım, Kuaför salonu açmak istediğim dükkanın ve dükkanın üstündeki evlerin de komple sahibiydi. Ben dükkanı kiralamak istiyordum. Ama Jürgen bana aşık olduğunu söyledi ve evlenirsek, dükkanın tapusunu adıma yapacağını söyledi. Ben kendi işyerimi açmayı çok istiyordum. Babama tapu konusunu söylemedim, Jürgen’i çok sevdiğim için evlenmek istediğimi söyledim. Babam karşı çıktı evlenmemize, ama Jürgen babamı parayla ikna etti, babama 300.000 Euro verdi. Yani babam bu altımızdaki arabayı Jürgen’in verdiği parayla aldı. Annemin kolundaki altınlar da öyle. Köye yapılacak apartman da o paradan yapılacak… -
68.
0Jürgen diyordum, onunla evlendikten 2 ay geçmeden karıya kıza gitmeye başladı, günlerce eve uğramaz oldu. Zaten benden önce de öyleymiş. Benden önce 3 kere evlenip boşanmış, evliliklerinin hepsi de kısa sürmüş. Bir süre sonra da benim en yakın kız arkadaşıma aşık olduğunu söyleyip, boşanalım dedi. Ama ben ilk başta boşanmak istemedim. Kendi isteğimle boşanayım diye bana 500.000 Euro para verdi, ben de ozaman boşanmayı kabul ettim. Ailemin bu paradan da haberi yok, Jürgen kocalık görevini yerine getirmiyor diye boşandığımı biliyorlar. Ama aptallık etmişim, boşandıktan sonra bir Avukat arkadaşım söyledi, eğer kendi isteğimle değil de, mahkemeyle boşansaymışım, Jürgen’in en az 1-2 Milyonunu alabilirmişim. Neyse, bunlar artık önemli değil. Şu anda tek önemli şey sana olan aşkım! Eğer sorun gerçekten paraysa, yeterince param var yani. Ayrıca Kuaför salonum da çok iyi çalışıyor, her ay ortalama 5.000 Euro neto kazanıyorum. Bu parayla rahat geçiniriz!” dedi.Tümünü Göster
Nurcan’ın anlattıklarının şoku altındaydım. Bizim Ramazan çavuş para için, kızını resmen bir Almana satmış oluyordu. içimden (Vay dıbına koduğumun pekekenti!) diye küfür ettim, demek para veren olsa karısını da gibtirecekti bu vicdansız gavat. Utanmadan bir de altındaki arabayla, köye yaptıracağı apartmanla hava atıyordu şerefsiz! Peki ya karısına ne demeli? Karısı olacak o huur da az değildi, hava atmak için nerdeyse kolundaki bilezikleri milletin gözüne sokacaktı! Millet tabii paranın nerden geldiğini bilmiyor. içimden Ramazan çavuşun karısını da bir güzel kalayladım! Nurcan’ın haline üzülmüştüm şimdi. Kızın hakkındaki teşhisimi bir kez daha değiştirdim, bu kız çok saf ve dürüst idi. Bu kızın yalan söyleyebileceğine inanmıyordum. Harbi bir kızdı.
Kafamdan bunlar geçerken, Nurcan kolumu dürttü ve “Ee, birşey demiyecekmisin?” dedi. Ona, “iyi güzel söylüyorsun da, ben karı parası yiyecek adama benziyormuyum?” dedim. “Ama evlenirsek, benim param otomatikman senin paran olacak! Öyle değil mi?” dedi. “Yok öyle değil, sanki seninle paran için evlenmiş gibi hissederim kendimi!” dedim. Nurcan durdu durdu, “Hesap numaranı ver, 500.000 Euro’nun hepsini şimdi senin hesabına göndereyim! istersen Almanya’ya dönünce Kuaför salonumun olduğu dükkanı da satarım, oranın parasını da sana veririm! Yaklaşık 700.000 Euro da orası eder!” dedi. Elimde olmadan güldüm ve “Aklın sıra beni mi deniyorsun, yoksa şaka mı yapıyorsun?” dedim. “Hayır, yemin ederim çok ciddiyim! Ver hesap numaranı, hadi!” dedi. Blöf yapıyor diye düşündüm, çünkü bu devirde kim kime okadar parayı senetsiz sepetsiz pat diye verirdi? -
69.
0Hesap numaramı verdim, gerçekten okadar parayı gözünü kırpmadan benim hesabıma aktaracakmıydı, bunu öğrenmek istiyordum. Tablet bilgisayarını çıkardı, Almanya’daki bankanın sitesine girdi, hesabını bana gösterdi. Dediği kadar para vardı hesabında. Sonra benim hesap numarama havale edilmek üzere rakamın hepsini yazdı. Tam, ‘işlemi tamamla’ butonuna basacağı zaman elini tuttum ve “Peki, ya para hesabıma geçtikten sonra senle evlenmezsem?” dedim. “Bunu benimle evlen diye yapmıyorum ki, istersen evlenme! Bunu sana aşkımı ıspatlamak için yapıyorum!” deyip, ‘işlemi tamamla’ butonuna bastı! Sonra da paranın hesabıma aktarıldığı onayını gösterip, “Sana aşık olduğuma şimdi inandın mı?” dedi.Tümünü Göster
Halen inanamıyordum bunu yaptığına. Bir insan nasıl bukadar saf olabilirdi. Sanki oyun oynarken, elindeki Misketini arkadaşına verir gibi, hesabıma aktarmıştı okadar parayı. Bu kız sevmeyi de, sevilmeyi de hak ediyordu. Ayrıca şimdi Nurcan’ı sevmek için fazladan 500.000 tane sebebim daha olmuştu. Eğriye eğri, doğruya doğru demek lazım, zaten kızın fiziğine, boyuna posuna, güzelliğine ve ciksapeline ilk görüşte hasta olmuştum. Sadece kızın konuşmalarındaki patavatsızlığı ve babasının davranışları biraz canımı sıkıyordu. Onun dışında, Nurcan’ı koluma takıp, göğsümü gere gere yanımda gezdirecek kadar yakıştırıyordum kendime. Nurcan güzellik olarak, bizim Üniversitedeki kızların çoğuna 5 basardı. Hatta biraz Mankenlik ve Zerafet eğitimi almış olsa, Nurcan’ı görenler kesin Manken zannederdi.
Ona, “Bunu yapmana gerek yoktu, bana aşık olduğunu başından beri biliyordum!” deyip uzandım, dudaklarından öptüm ve arabayı çalıştırıp geri otoyola çıktım. Nurcan yine elimi tutuyordu ve yaptığından çok mutlu olmuş görünüyordu. Köye girerken, “Şimdi babamlar kesin soracak, ne oldu, ne yaptınız diye, onlara ne demeliyim?” dedi. “Onlara, gezdik, eğlendik, konuştuk, birbirimizi tanımaya çalışıyoruz, şimdilik iyi gidiyor dersin, başka birşey anlatmana gerek yok, tamam mı?” dedim. “Tamam Schatzi, sen nasıl istersen!” dedi. “Bana birdaha ‘Schatzi’ deme! Aşkım de, Canım de, Hayatım de, ama o kelimeyi birdaha kullanma! Tamam mı aşkım?” dedim. “Tamam aşkım!” dedi. Ona ‘Aşkım’ dediğime çok sevinmişti, ama ‘Schatzi’ lafına neden gıcık olduğumu anlamadığı belli oluyordu. O kelimenin karşılığı da, bizdeki Aşkım, Canım, Hayatım anldıbına geliyordu, ama ‘Schatzi’ lafını duyduğum zaman aklıma hemen Jürgen denen huur çocuğu geliyordu. Bu da canımı sıkıyordu. -
70.
0Evin önüne geldiğimizde, arabanın sesine, Nurcan’ın babası ve eniştem dışarı çıkmışlardı. Kontağı kapattım ve anahtarı verdim Nurcana. indik arabadan. Ramazan çavuş kızına sorar gözlerle bakarken, eniştemin bakışlarında, Nurcan’la benim gezmeye gitmemize anlam veremediğini gördüm. Nurcan babasının yanağına öpücük kondurup, arabanın anahtarını verdi ve bana gülümseyip el sallayarak içeriye girdi. Ramazan çavuşun bana birşey sormasına fırsat vermeden, “Araban çok güzelmiş, uçak gibi gidiyor! Kalıp sohbet etmek isterdim, ama eve gitmem lazım, bekliyorlardır. Sonra görüşürüz!” dedim. Enişteme de Vedat’ı sonra göreceğimi söyledim. Kendi arabama yürürken, Ramazan çavuş arkamdan, “Dur bekle, birşeyler vereceğim!” diye seslendi ve içeri girdi. Az sonra elinde bir poşetle geldi, “Karton senin, diğerlerini annene babana verirsin. Onlarla en kısa zamanda görüşmek istediğimi söyle!” dedi. Verdiklerine teşekkür edip, “Tamam, söylerim!” dedim, arabayı çalıştırıp uzaklaştım ordan. Poşette, benim için 1 karton Marlb*** sigara ve bizimkiler için birkaç paket çukulota vardı.Tümünü Göster
Doğru söylemek gerekirse, Ramazan çavuşun son model Merce***’inden sonra, bizim yerli araba odun gibi gelmişti. Kendimi, At’tan inip, Eşeğe binmiş gibi hissettim. Eve varana kadar Nurcan’ı düşündüm, hesabıma aktardığı parayı düşündüm, içimde sebebini anlamadığım bir suçluluk duygusu vardı. Evin önüne parkedip, bahçe kapısını açtığımda, Meryem’le Zahide verandada oturuyorlardı. Meryem heyecanla, “Evde kimse yok, herkes düğün evine gitmiş! Biz de gideceğiz… Belki seni görürüz diye bakmaya gelmiştik… Hani senin yanında Zahide’ye birşey anlatacaktım ya, onun için getirdim Zahide’yi! Şimdi anlatayım mı?” dedi. “Yok daha değil, siz inin aşağıya, ben geliyorum hemen!” dedim, bodrumun anahtarını verdim Meryem’e. Onlar bodruma inerken, ben de eve girdim, sigarayı çantama koydum, sonra çukulotaları poşetten çıkarıp mutfağa bıratım. Mutfaktan da koca bir tutam peçete alıp çukulotaların boşalan poşetine koydum ve yanıma alarak bodruma indim.
Ben bodruma girerken, Zahide Meryem’i sıkıştırıyordu, “Ne anlatacaksın kız, çatlatma beni, hadi söyle?” diye, kızın kolunu çimdikliyordu. Kapıyı kilitledim, “Gelin şöyle, oturun!” diyerek geçtim yatağın üzerine oturdum, peçetelerin olduğu poşeti yastığımın yanına bıraktım. Geldiler yanıma oturdular. Zahide, bukadar esrarengiz davranan Meryem’in ne anlatacağının merakıyla kudurmuştu. Meryem de bir an önce anlatmak için yerinde duramıyordu. Gözlerime sabırsızca bakarak, “Anlatayım mı?” dedi. “Önce Zahide’yle konuşmak istediğim bir şey var, ondan sonra anlatabilirsin!” dedim. Meryem heyecanla, “Tamam!” dedi. Zahide bu sefer benim kendisiyle ne konuşacağımı merak etmişti. Zahide’ye, “Meryem sana şimdi bir sırrını anlatacak. Ama onun sırrı direkt benimle ilgili. Benim de sana güvenmem gerekiyor. Bunun için senden bazı isteklerim olacak, onları yerine getirmeye söz verirsen, anlatmasına izin veriyorum. Bak ama, Meryem sana anlattıktan sonra üçümüz sırdaş olacağız, ayrıca burada olacaklar burada kalacak! Ne diyorsun, anlatsın mı? Söz veriyormusun dediklerimi yapacağına?” dedim.
başlık yok! burası bom boş!