/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +5
    Evde biraz daha oyalanıp, tekrar düğüne giderim diye düşünmüştüm, çünkü daha halalarımın ve amcalarımın oğullarıyla görüşmemiştim. Ama sonra gitmekten vazgeçtim, nasıl olsa düğün 3-4 gün sürecekti. Evde kalıp kafamı dinledim. Vakit geceyarısını geçtiğinde, düğün evinden taa bizim eve duyulan ekolu müzik sesleri de kesilmişti. Galiba yavaş yavaş bu geceki eğlence bitiyordu. Az sonra da babam beni aradı ve birazdan eve geleceklerini, yanlarında yatılı misafirler olacağını, ev incinsa şöyle bir toparlamamı söyleyip kapattı telefonu. Hasgibtir, nerden çıktı lan şimdi bu? Tanımadığım bir sürü akrabanın eve doluşacağı düşüncesi canımı sıkmıştı. Mutlaka benim odaya da 3-4 kişi vereceklerdi yatmaları için. Katlanamazdım ben bu işe. Aklıma bizim evin bodrumu geldi…

    Evimizin bodrumu sanki benim çocukluk anılarımın müzesi gibidir. ilk sigaramı orda içmiştim. ilk ferre dergisine orda bakmıştım. ilk 31’imi orda çekmiştim. Halamın oğlu Vedat’ın gizlice dayısından yürüttüğü, benim de Vedat’tan ödünç aldığım (Fırıncı Kızı Lükres’in Günahları) isimli ciks kitabını da orda okumuştum. Kitap okadar azdırıcıydı ki, okurken yarağım patlayacak gibi olurdu. Hatta birkaç kez küloduma bile boşalmıştım. Sırf o kitabı bir an önce okuyup bitirmek istediğimden, ailemi zorlayıp bodrumdaki kullanılmayan büyük tahta sedirin üzerine yorgan döşek indirtmiştim. Ve orda yatmıştım birkaç gece. Kitap bitene kadar kaç kez 31 çektiğimi hatırlamıyorum. Zamanla orası artık benim ikinci odam olmuştu, haftada bir iki gece orda yatardım. Annem her seferinde bana çok kızar ve yukarıda kendi odam varken niye bodrumda yatmak istediğime anlam veremezdi. Ama babam, “Hanım bırak nerde istiyorsa orda yatsın, oğlumuz artık erkek oluyor!” demişti bir keresinde.

    Yıllar olmuştu bodrumda yatmayalı. Şimdi de bodrumda yatacaktım. Bizimkiler misafirlerle gelmeden yorganı döşeği, eşofmanlarımı ve Laptopumu indirdim bodruma. Tahta sedire hazırladım yatağımı. Çıktım yukarı, babamları beklemeye başladım.
    ···
  2. 52.
    +1 -1
    Tahta sedire hazırladım yatağımı. Çıktım yukarı, babamları beklemeye başladım. Babam, kimin nerede yatacağının düzenlemesini yapmak için önden gelmişti. Misafirler annemle birlikte geleceklermiş. Babama bodrumda yatacağımı söylediğimde, “iyi, iyi! O zaman problemi çözdük! Şimdi kızların 3-4 tanesini de senin odanda yatırabiliriz!” dedi. Şaşırmıştım, “Kızlar mı? Kimler geliyor ki?” dedim. “Valla bilmiyorum, ben ordayken halaların, kim kimin evinde yatacak diye konuşuyorlardı, bir sürü yatılı misafir varmış. Annen de halalarının evlerinde yatacak yer açılsın diye, kızların bizim evde yatabileceğini söyledi. Gelirler birazdan!” dedi.

    Şansa bak be! Ben, yaşlı başlı, sıkıcı akrabalar gelecek diye düşünürken, babam kızların geleceğini söylüyordu. Bodrumda yatacağımı söylediğime köpekler gibi pişman olmuştum. Ama şimdi kıvıramazdım, mecburen bodrumda yatacaktım. Kahretsin, belki de acaip bir fırsatı kaçırmıştım. Bir an için, evin içinde 8-10 tane kızın gecelikle pijamayla dolaştığını, banyoya tuvalete o halde girip çıktıklarını, sonra da ikişer üçer kızın aynı yatakta birbirlerine sarılarak yatacaklarını gözümün önünde canlandırdım. Sonra da Zeynebin, köydeki karıların kızların hakkında söylediklerini düşündüm. Yarağım kıpırdamaya başlamıştı, babamın yanında çadırı kurmamak için, elimi cebime sokup, yarağımın isyanını bastırdım.

    Karanlık bahçede kızların neşeli sesleri yaklaşıyordu. Az sonra verandanın bahçeye vuran ışığında göründüler. Ellerinde çantalar, bazılarında poşetler vardı, ki içlerinde geceliklerinin olduğunu tahmin ediyordum. Öndeki grupta, 16-17 yaşlarında 4 kız, ikişer ikişer kol kola girmişler, birbirlerine birşeyler söyleyip kıkırdaşıyorlardı. Arkadaki grupta 5 kız vardı, onlar yaşça bir iki yaş daha büyük ve biraz daha ağırbaşlıydılar. Ama onlar da kol kola girmişler ve neşeliydiler. Gelen kızların hiç birini tanımıyordum. Ama muhtemelen çoğu, yada hepsi halalarımın kızlarıydı ve onların hepsi beni tanıyorlardı.
    ···
  3. 53.
    +1
    Gelen kızların hiç birini tanımıyordum. Ama muhtemelen çoğu, yada hepsi halalarımın kızlarıydı ve onların hepsi beni tanıyorlardı. Bizim köyden tek üniversitede okuyan bendim ve bu da köyde parmakla gösterilmemi sağlıyordu. Ama annemin işgüzarlığına da anlam verememiştim. Yoksa beni evlendirmek için kız mı seçmeye çalışıyordu? Çünkü annemde son zamanlarda gelin adayı bulmak gibi bir takıntı ortaya çıkmıştı.

    Annem henüz gelmemişti. Kızlar içeriye girerlerken, kapıda hepsine tek tek, “Hoş geldin!” deyip, tokalaştım. Tokalaşırken kızlardan bir sinyal alabilirmiyim umuduyla, en ufacık detayları dahi kaçırmamaya çalışıyordum. Bir iki tanesi sanki elimi hiç bırakmayacak gibi tokalaşmıştı. Ben elimi çekmesem onlar da çekmeyecekti. Öyle tokalaşanların gözlerine biraz daha içten baktım. Ve aynı içten karşılığı aldım. O anda tek düşüncem, acaba bunlardan birini gibebilirmiyim idi.

    Çok geçmeden annemin sesi duyuldu karanlık bahçeden, galiba birileri daha vardı yanında, onlarla konuşuyordu. Az sonra onlar da verandanın önünde göründüler. Annemin bir koluna Zeynep, diğer koluna da Fidan girmişti. Doğrusu onların geleceğini hiç beklemiyordum, tam sürpriz oldu bu. Onlara da, “Hoş geldin!” deyip, tokalaştım. Tokalaşırken Fidan elimi kuş gibi hafif tuttu ve hemen çekti elini. Gözlerime de bakmamıştı. “Hoş bulduk Harun abi!” demesi ise beni daha çok şaşırtmıştı. Annemin herşeyi anlamasından korkuyor gibi bir hali vardı sanki. Yada aklı sıra, anneme, ne kadar ağırbaşlı, nekadar hanım hanımcık bir kız olduğu imajını vermeye çalışıyordu kurnaz şey! Hem ne diye annemin koluna girmişlerdi ki? Belki de akılları sıra, onları birdaha gibmeyeyim, veya resimleri kimseye göstermeyim diye anneme sığınmışlardı? Zeynep’le tokalaşırken, orta parmağımla avucunun içini birkaç kez kaşıdım. Zeynep hemen bakışlarını yere dikerek elini çekti ve “Hoşbulduk Harun!” diyerek içeri geçti.
    ···
  4. 54.
    +1
    Bizim köyde, hala oğulları, amca oğulları ve arkadaşlar arasında (Tokalaşırken avuç içi kaşıma) hareketinin anlamı çocukluktan beri bilinir. Bu hareket (Seninle gibişmek istiyorum!) anldıbına gelir. Orta okuldayken bir keresinde halamın oğlu Vedat yapmıştı bu hareketi bana. Ben de, “gibtir dıbına koduğumun çocuğu! Senin ananı bacını giberim, ben muallak miyim lan!” diyerek yumruğu yapıştırmıştım. Vedat ise, “Şaka yapıyorum oğlum, valla da billa da şakaydı!” diyerek kıvırmaya çalışmıştı. Şaka olduğunu yememiştim tabii. Çünkü Vedat’la daha önce bizim bodrumda ferre dergilere bakıp 31 çekerken, bir keresinde sormuştu, “Birbirimizi gibelim mi?” diye. Ozaman yumruk atmasam da, lafla terslemiştim. Daha sonraları da kulağıma bir söylenti gelmişti, Vedat teyzesinin oğluyla gibişiyor diye…

    Zeynebin benden kaçarcasına içeriye girmesine canım sıkılmıştı. Annem babam dahil, herkes salonda toplanmıştı. Salonun kapısından herkese toptan iyi geceler dileyip, anneme bodruma yatmaya gittiğimi söyleyip ayrıldım ordan. indim bodruma. Eşofmanlarımı giyip bir sigara içtim. Sonra Laptopu açtım, resimlere defalarca kez baktım. Resimler yarağımı kaldırmıştı. O anda Zeynebi gibmek için içimde müthiş bir arzu vardı. Elimi eşofmanımın içine daldırdım ve yarağımı sıvazlamaya başladım. Ama kesinlikle 31 çekip boşalmayacaktım. içimde çok az da olsa Zeynebin mesajımı aldığı ve yanıma geleceği umudu vardı.

    Yukardaki odaların ışıkları bahçeye vuruyordu. Birbuçuk saatten fazla sürdü ışıkların tamamen sönmesi. Nihayet yukardakiler yatmışlardı. Sadece bodrumda benim ışığım yanıyordu şimdi. Zeynebin gelip gelmeyeceğini bilmeden beklemek strese sokmuştu beni. Bodrumun kapısını açtım ve kapının önünde bir sigara daha yaktım. Gözlerim sürekli evin girişindeki merdivenlerdeydi, Zeynep çıkacak mı diye bakıyordum. Derken girişte iki tane kız belirdi, karanlıkta ayakkabılarını giyiyorlardı. Zeyneple Fidan geliyor diye müthiş heyecanlanmıştım. Kızlar az sonra sessizce merdivenleri inmeye başladılar.
    ···
  5. 55.
    +1
    Biraz daha yaklaştıklarında seçebildim. Biri Zeynepti, ama yanındaki kız Fidan değildi. Yanıma geldiklerinde, Zeynep elindeki tek dal sigarayı gösterip, “Rabia ile sigara içmeye kaçtık…” dedi. Zeynebin yalnız gelmediğine ve madem biriyle gelecekti, neden Fidan’la gelmediğine canım sıkılmıştı. “iyi etmişsiniz, başka sigaranız yok galiba, Rabia’ya da vereyim mi benim sigaradan bir tane?” dedim. Zeynep, “Yok, o içmiyor…” dedi ve sigarayı dudaklarına yerleştirip yakmamı bekledi. Sigarasını yaktım. Zeynep bir fırt çekip dumanı üfledi ve bana göz kırparak, “Rabia senle görüşmeye geldi… Hani sana bahsetmiştim ya… Anladın mı?” dedi. “Evet, anladım!” dedim. Rabia’yı tepeden tırnağa alıcı gözüyle süzdüm.

    Zeynep sigarasından bir fırt daha çekip, “Ne dikiliyorsunuz daha? Hadi girin içeriye, görüşün! Ben burda gözcülük ederim!” dedi. Hemen Rabia’yı içeri buyur ettim. Biz girince Zeynep dışardan kapıyı çekti, ama tam kapatmadı, hafif aralık kaldı. Rabia ile geçtik benim yatağın üzerine oturduk. Rabia yeni gelin gibi elleri dizinde oturuyordu yanımda. Başını öne eğmişti, gözlerime bakmıyordu. Oysa ilk geldiklerinde tokalaşırken (Daha isminin Rabia olduğunu bilmiyordum) Rabia elimi sımsıkı tutup, gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Belli ki şimdi utanıyordu. Doğrusu ben de nerden başlayacağımı bilmiyordum. Şimdi karşımda Üniversiteli kızlardan biri olsaydı, ne yapacağımı bilirdim elbette. Ama bu çok farklı bir durumdu. Köylü kızına ne denirdi, nerden başlanırdı, bunları bilmiyordum.

    Rabia’nın, “Ee, böyle oturacakmıyız?” lafıyla kendime geldim. “Yok, oturmayacağız tabii!” dedim ve dudaklarına yumuldum. Ve ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık. Vaktimiz kısıtlıydı, bunu biliyordum. Ama ben yine de iki dakikada gibip göndermek istemiyordum. Rahat bir 5 dakika falan öpüştüm. Öpüşürken omuzlarını, sırtını belini okşadım hırkasının üzerinden. Pembe çiçekli penye pijamasının üzerine yeşil bir hırka giymişti. Hırkayı kendisi çıkardı öpüşürken. Ben acele etmesem de, o acele ediyordu.
    ···
  6. 56.
    +3
    Galiba köyde gibiştiği erkekler, hemen ‘indir donu, sok gibi, iki git gel, boşal!’ yapıyorlardı ve Rabia ona alışıktı. Oysa ben, Üniversiteli erkeklerin bu işi daha iyi yaptığını kanıtlamaya çalışıyordum adeta.

    Birini giberken hep uyguladığım ve başarılı olduğum altın kuralı uygulayacaktım Rabia’ya da. dıbını yalamadan gibmeyecektim. Dudaklarından sonra boynunu boğazını öpüp yalayarak çıkardım pijamasının üstünü. Sütyen takmamıştı. Göğüsleri Zeynebinkiler kadar abartılı olmasa da büyüktüler. Ve koyu kahve rengi uçları sivrilmişti. Pamuk gibi Bembeyazdı güneş görmemiş göğüsleri. Sanırım hiç emilmemişlerdi de. Körpe ve dimdik duruyorlardı. iki göğsünü iki elime alıp, nazikçe okşadım. Sonra tek tek ağzıma alıp, uçlarını emdim. Rabia yerinde duramıyordu, kafamı memelerine bastırıyor, kısa kısa, kegib kegib nefes alıp veriyordu.

    Göğüslerinden sonra sırtüstü uzatıp, göbeğine indim. Göbeğini de bir süre öpüp yaladıktan sonra, pijamasının altını çıkardım, nazikçe. O da beyaz bir külot giymişti. Külodundan, dıbının yarığına denk gelen yeri, incecik bir çizgi gibi belli oluyordu. Külodunu çıkarmadan, küloduyla birlikte dıbını komple ağzıma aldım. Amı ağzıma tümden sığmıştı. Biraz öyle emer gibi yaptım. Arada kafamı hafif kaldırıp suratına bakıyordum, dudaklarını ısırıyordu ve beni dikkatli bir şekilde izliyordu. Külodunu yanlardan tutup biraz sıyırdığımda, kalanını da doğrulup kendisi çıkardı. Külodunu yerdeki hırkasının üzerine attı ve yeniden sırtüstü uzandı, bacaklarını hafifçe araladı. Bir iki gün öncesinden traş edilmişti amcığı. Başparmağımla dıbının dudaklarını yukardan aşağıya bir iki kez okşadım. Rabia utandığından olsa gerek, kafasını yan çevirmişti, duvara bakıyordu şimdi.
    ···
  7. 57.
    +1
    Yalamaya başladım. Amcık yalamayı seviyordum, yine de şimdi kendimden çok Rabia’ya zevk vermek için yalıyordum. Rabia’nın kıvranmaları artmış, inlemeleri yükselmişti. Öylesine ki, Zeynep kapıdan kafasını uzatıp, “Şşşt sessiz olun, sesiniz ta dışarıya geliyor, milleti uyandıracaksınız!” dedi. Bunun üzerine Rabia’nın sesi kesildi. Ama Zeynep halen kapının ağzından bize bakmaya devam ediyordu. Konsantrasyonum dağılmıştı, Rabia’nın dıbını yalamayı bıraktım ve Zeynebe, “Ne dikiliyorsun orda öyle, gir içeri ve kapıyı kapa!” dedim. Zeynep de sanki bunu dememi bekliyormuş gibi, girdi içeri, kapıyı da kapadı. Ama yine dikiliyordu orda.

    “Dikilme orda, gel buraya, şu telefonumu ver!” dedim telefonumun yerini göstererek. Zeynep hemen Laptopumun yanında duran telefonumu aldı, getirdi verdi bana. Rabia daha telefonla ne yapacağımı anlamadan, birkaç resmini çektim Rabia’nın. Amcığının da birkaç Close-Up resimlerini çektim. Rabia resim çektiğimin farkına varınca telaşlandı, toparlanmaya çalıştı. “Sakin ol, korkacak birşey yok, Zeynebin de böyle resimlerini çektim!” dedim. Rabia hemen Zeynebe baktı, doğru mu gibisinden. Zeynep hemen onayladı, “Hı hı, bizim de çekti!” diyerek. Ama anında pot kırdığını farkedip düzeltmeye çalıştı, “Yani Harun’la beraber çekindik!” dedi. Zeynebin Rabia’ya neler anlattığını bilmiyordum, ama demek ki Fidan’dan bahsetmemişti. Değilse son söylediği cümleye gerek yoktu.

    Rabia resim çekmemden huzursuz olmuş gibiydi, belki gibtirmekten vaz geçebilirdi. Yatıştırabilirim umuduyla çektiğim resimleri Rabia’nın gözü önünde silmeyi düşündüm. Ama bunu yapmama gerek kalmadı, Zeynep Rabia’nın yanına oturdu ve “Hadi ikimizin resimlerini çek!” dedi. Rabia’ya sarılıp, poz verdi çekmem için. Kaçırırmıyım, çektim hemen ikisini birlikte. Zeynebin hoşuna gidiyordu poz vermek ve resim çektirmek. “Çok güzel, şimdi yavaş yavaş soyun!” dedim. Zeynep dediğimi yaptı, hırkasını çıkarıp attı ve Rabia’ya yeniden sarılıp poz verdi. Sonra pijamasının üstünü çıkardı.
    ···
  8. 58.
    +1
    Sonra pijamasının üstünü çıkardı. Bu sefer o da sutyen takmamıştı ve göğüs uçları uyarılmıştı. Fidan’la resimlerini çektiğimde verdirdiğim pozları unutmamıştı, ben birşey demeden Rabia’nın elini tutup kendi göğüslerine zütürdü. Kendi elini de Rabia’nın dıbına koydu, yanak yanağa, dudak dudağa poz verdi.

    Öyle de birkaç resim çektim ve “dıbını aç şimdi!” dedim. Zeynep pijamasının altını ve külodunu da çıkardı. Şimdi ikisi de çırılçıplaktı. Birkaç poz da öyle çektim ikisini ve Rabia’ya, “Bak gördün mü, bunda çekinecek birşey yok!” dedim. Rabia resmen afallamıştı Zeynebin bu davranışı karşısında, telaşı biraz daha artmış ve yüzü kıpkırmızı olmuştu, ama birşey demiyordu, diyemiyordu. işi uzatmanın anlamı yoktu artık, telefonu Zeynebe verdim ve hangi tuşa basacağını göstererek, kalkıp resim çekmesini söyledim.

    Zeynep kalkınca, ben de aceleyle soyundum, Rabia’nın bacakları arasına yerleşip, üzerine uzandım. Yarağım dıbının dudakları arasına yerleşmişti, ama içine sokmuyordum. O şekilde biraz daha dudaklarını, boynunu boğazını öpüp gevşemesini sağladım. Artık Rabia da kollarını belime dolamış ve bacaklarını iyice ayırmıştı içine girmem için. Yarağımı biraz biraz dıbına sokup çekiyordum. Bunu yaparken de göğüslerini okşuyordum. Rabia şimdi altımda kıvranıyor, inliyor, içine tamamen girmem için çabalıyordu. Ama onu o pozisyonda gibmek istemiyordum.

    Üzerinden kalktım ve yüzüstü çevirdim. Arkasına geçip, iki elimi kasıklarına atıp kıçını biraz kaldırdım ve “Dizlerinin ve ellerinin üzerinde dur!” dedim, ama Rabia ne demek istediğimi anlamadı, dizlerinin üzerine doğruldu. O sırada Zeynep müdahale etti, “Kızım köpek gibi dursana!” dedi. Şimdi anlamıştı, dörtayak oldu. zütünün yanaklarını yoğurup yanlara ayırarak, dıbını biraz daha yaladım. Arasıra züt deliğine de değdiriyordum dilimi. Amı iyice sulanmıştı şimdi. Yarağımın başını tükürükle ıslatıp, arkadan dıbına yavaşça girdim. Kasıklarım kaba etlerine yapıştığında Rabia’dan kısık ama uzun bir, “Ohhhhh!” çıktı.
    ···
  9. 59.
    +1
     iki elimle belinden kavrayıp, dıbına pompalamaya başladım. Rabia’nın birçok kez gibiştiği belliydi, ama galiba bu pozisyonda ilk defa gibiliyordu. 4-5 dakika hızlı hızlı pompladım. Rabia benden önce orgazm olup boşalmış, başını arkaya çevirmeye çalışarak, “içime boşalma, içime boşalma!” diye kısık kısık inliyordu.

    Ben de gelmek üzereydim. Birkaç hızlı darbeden sonra yarağımı amından çektim ve tam züt deliğinin üzerine nişan alıp fışkırttım döllerimi. Birazı züt deliğinin çukuruna isabet ederken, çoğu beline ve sırtına fışkırmıştı. Elimi Zeynebe uzatıp, “Telefonu ver!” dedim. Birkaç resim çekerek o müthiş görüntüyü ölümsüzleştirdim. Döller züt deliğinden dıbına doğru süzülüyordu. Yerden Rabia’nın külodunu alıp, dıbına akan dölleri ve züt deliğindeki dölleri sildim. Sonra da külodu içe katlayıp, külodun kuru kısmıyla belini ve sırtını sildim. Benim yarağımın ucunda da biraz döl birikmişti. Yatağa damlamasın diye, vıcık vıcık döl olmuş külotla yarağımın başını da sildim. Nasıl olsa o külodu o haliyle giyemeyecekti, benim eski ortaokul kitaplarından birini aldım ve arasına koydum külodu. Kitabı yine diğer kitapların arasına yerleştirdim, sonra bir ara yok edecektim.

    Bu arada Zeynep pijamalarını giyinmişti. Rabia da kalktı ve giyinmeye başladı. Ben halen çıplaktım ve demin boşaldığım halde yarağım kazık gibi duruyordu. Zeynebi kolundan çekip dudaklarına yapıştım. Zeynep karşılık verdi, ayakta öpüştük. Kısa ama yoğun bir öpüşme oldu. Zeynebi de gibmeden göndermeyecektim, çok kısa bir gibiş bile olsa. Ellerini yatağa koyarak domalmasını sağladım. Hemen pijamasının altını küloduyla birlikte dizlerine indirdim, yarağımı direkt soktum dıbına ve şiddetli şekilde pompalamaya başladım. O anda Zeynebin bu gibişten zevk alıp almaması benim için önemli değildi. içimdeki Zeynebi gibme arzusunu gidermek için gibiyordum. Niyetim 2 dakikada işmi halledip çekilmekti. Ama öyle olmadı, 15 dakikaya yakındır gibiyordum ve bende boşalmanın belirtisi yoktu.
    ···
  10. 60.
    0
    Üstelik Zeynep bir kere orgazm olup boşalmıştı.

    Baktım böyle boşalamayacağım, amından çıkarıp yarağımı zütüne sokmaya çalıştım. Zeynep hemen “Dur!” diyerek elini arkaya attı. Yarağımı tutup, kendi eliyle yerleştirdi züt deliğine. Bana sadece içine sokmak kaldı. Demek ki Zeynep zütten gibilmeye de alışıktı. Ben zütüne pompalarken, biryandan da Zeynebin dıbını zütünü benden önce kimin gibtiğini düşünüyordum. iyiden iyiye merak ediyordum bu konuyu, ama şimdi bunu sormanın sırası değildi. Dikkatimi geri Zeynebin zütünü gibmeye yoğunlaştırdım ve çok geçmeden üzerine abanarak boşaldım. zütünün içinden hemen çıkmadım. O sırada Rabia’ya baktım ne yapıyor diye. Rabia da dikilmiş merakla bizi izlerken, sağ elinin tırnaklarını kemiriyordu. Kimbilir kafasından o anda neler geçiyordu.

    Yarağım Zeynebin zütünün içinde küçülmeye başlayınca çekildim. Boxerimle eşofmanlarımı giydim. Zeynep de bu arada pijamasını ve külodunu çekmiş, üstünü başını toparlamıştı. “Biz gidelim artık!” dedi Zeynep. Rabia ile kol kola girmişlerdi. “Tamam!” dedim, kapıya kadar eşlik ettim. Onları içerde bekletip kapıyı açtım, dışarıyı kontrol ettim. Kimse yoktu görünürde. Önce Zeynebin dudaklarını öptüm. Sonra da Rabia’nın dudaklarını öpüp, “ikiniz de çok güzel gibişiyorsunuz! Kimseye yakalanmadan gidin şimdi, sonra görüşürüz!” dedim. Tam çıkacaklarken, Rabia, “Haa, Vedat abim seni soruyordu, düğünde görememiş seni!” dedi. “iyi tamam, yarın görürüm onu!” dedim. Ve geldikleri gibi sessizce gittiler.

    Demek ki Rabia, Fikriye halamın kızıydı. Yani bizim muallak Vedat’ın bacısını gibmiştim!

    Devamı geliyor.
    ···
  11. 61.
    +2
    Ertesi sabah bodrumun demir kapısının vurulmasıyla uyandım. Yatakta gerinirken kapı tekrar vuruldu ve “Harun abii, harun abii!” diye seslenildi. Bir kız sesiydi, ama kime ait olduğunu çıkaramadım. Hemen fırladım kapıyı açtım kim olduğunu görmek için. Dün gece bizde yatan kızlardan biriydi. “Harun abi yukarı gelecekmişin, kahvaltı… hazır…” dedi. Kızın bakışları eşofmanımın önüne kaymıştı. Baktığı yere ben de baktım. Her sabah uyandığımda olduğu gibi yarağım yine çadırı kurmuştu. Kızın yüzü birden kıpkırmızı olmuş, heyecanlanmıştı. Güzelce bir kızdı. Boyu diğer kızlara nazaran biraz daha kısaydı. Beline kadar uzun siyah saçları atkuyruğu örülmüştü. Giydiği şalvara rağmen arkaya çıkık zütü çok ciksi duruyordu. Beyaz bluzundan da içine taktığı sutyeninin hatları belli oluyordu. Sutyenin boyutlarına bakılırsa göğüsleri de fazla büyük değildi.

    Elimi eşofmanımın cebine sokup yarağımı tutup yan yatırdım ve “Kusura bakma uyku sersemiyim, senin adın neydi hatırlamayamadım?” dedim. O sırada bakışlarını gözlerime kaldırıp, heyecanlı bir şekilde, “Meryem!” dedi. Bizim sülalede okadar çok Meryem, Hatice, Ayşe, Fadime vs. vardı ki. Sadece bizim sülalede değil, bizim köyün her hanesinde ikişer üçer vardı bu isimlerden. “Sen Mevlüt amcamın kızı Meryem misin?” dedim. “Yok, ben ismail’in kızıyım!” dedi. ismail, Mustafa, Hacıali, Durmuş, Ahmet, Mehmet vs. isimlerden de zibil gibi vardı köyde. “Kusura bakma tanıyamadım, hangi ismail?” dedim. “Topal ismail’in kızıyım… Selim abimi hatırlarsın, ortaokulu beraber okumuşsunuz!” dedi. “Haa, tamam, şimdi tanıdım! Kız sen ne kadar da büyümüşsün böyle, hemde güzelleşmişsin! Nerdeyse gelinlik kız olmuşsun! Köyün bütün delikanlıları peşinde dolanıyordur!” deyip yanağından makas aldım.
    ···
  12. 62.
    +1
    Öyle deyince utandı, “Ben çıkayım yukarıya…” dedi. “Dur bekle, üzerimi değişeyim, beraber çıkarız!” dedim. “Tamam!” dedi. Üzerimi değiştirirken bana (daha doğrusu çadır kurmuş yarağıma) baksın diye, “Ee, Selim napıyor? iyi mi?” diye sordum. Eşofmanlarımı çıkarıp, çadırı kurmuş boxerla pantolumu gömleğimi alırken, Meryem gözlerini boxerimin önünden ayırmadan soruma cevap vermeye çalıştı. Özellikle önce gömleğimi giydim, düğmeleri iliklerken ağırdan aldım. Meryem’in heycanı daha da artmıştı, basit bir soru sorduğum halde yutkunarak ve kekeleyerek cevap vermişti. Eğer daha uygun bir zaman ve ortamda olsaydık, Meyem’i gibmek benim için çocuk oyuncağıydı. Ama şimdi gibmek için herhangi bir girişimde bulunmam doğru değildi. Beynimin bir kenarına ‘gibilebilir!’ diye not ettim sadece. Giyindim ve Meryem’i önüme kattım, şalvarının içinde zütünü sağa sola kıvırışını seyrede seyrede yukarı çıktık. Bıngıl bıngıl titriyordu zütü. Bu arada Meryem’in abisi Selim, Vedat’ın teyzesinin oğluydu. Yani Vedat’ın gibiştiği söylentisinde geçen kahraman.

    Kahvaltı masasında sadece 4 kişilik yer olduğundan, ayrıca yere de iki tane sofra kurulmuştu. Babam, annem, Zeynep ve ben masada yedik. Diğer kızların hepsi yer sofrasında yaptılar kahvaltılarını. Kahvaltı boyunca (Herhalde en çömezleri olduğundan olsa gerek, yada bu işe gönüllü olduğundan) tüm hizmetleri Meryem yaptı. Kızcağız millete hizmet edeceğim diye kendi kahvaltısını da doğru dürüst yapamadı. Bardaklarımızdaki çaylar daha bitmeden ok gibi fırlayıp kalkıyor, çaylarımızı dolduruyordu. Bir ara annemin babama, “Baksana ne kadar hamarat! Nazar değmesin, çok ta güzel bir kız!” demesini Meryem de duymuş, sürekli mutfakla salon arasında mekik dokuyor, birşeyler zütürüp getiriyor, tabaklarda eksilen zeytin, peynir, domates, salatalık gibi şeyleri takviye ediyordu. Meryem’in yürürken zütünü kıvırmasına hasta olmuştum, mutfağa gidişlerinde çaktırmadan arkasından bakıyordum. Yarağım çoktan kazık gibi olmuştu.
    ···
  13. 63.
    +2
    Meryem’in o çıkık zütünü gibme düşüncesiyle nerdeyse küloduma boşalacaktım. Boşalmamak için düşüncelerimi dağıtmam gerekiyordu. Zeynebe baktım, hiç konuşmadan karşımda oturuyor, kahvaltısını yapıyordu. Yer sofrasındakilere göz gezdirdim, Rabia ve Fidan da süt dökmüş kedi gibi sessizce ve ciddiyetle kahvaltılarını yapıyor, hiç kafalarını kaldırıp bana bakmıyorlardı. Ama diğer kızlar neşeliydiler, fısıldaşarak birbirilerine birşeyler anlatıp, kıkırdaşıyorlardı. Kaçamak bakışlarla da olsa, arasıra göz göze geliyordum kızların bazılarıyla.

    Kahvaltımı erken bitirip kalktım, babamlar kahvaltılarını bitirmeden verandada çabucak bir sigara içecektim. Sigaramı yaktım, bir dakika geçmeden Meryem bir bardak çayla geldi. Bana gülümseyerek, “Babam kahvaltıdan sonra sigara içerken yanında hep keyif çayı ister…” deyip uzattı bardağı. Alıp teşekkür ettim ve “Bizimkilere sigara içtiğimi söylemezsin değil mi? Bak bu sırrımı birtek sen biliyorsun!” deyip göz kırptım. Meryem de bana göz kırpıp gülümseyerek, “Söylemem tabii, ben çocuk değilim, 18 yaşına girdim!” dedi. “Biliyorum çocuk değilsin, üstelik çokta tatlısın!” deyince sevinçten havalanacaktı sanki. Yanakları yine kıpkırmızı oldu ve beni o hasta eden zütünü kıvırta kıvırta içeri gitti.
    ···
  14. 64.
    0
    Yolla pampam
    ···
  15. 65.
    +2
    Sigaram ve çayım bitmişti. Verandada otururken babam da kahvaltısını bitirmiş yanıma gelmişti. Babama, Vedat’ın yanına gideceğimi, arabaya ihtiyacı olup olmadığını sordum. “Alabilirsin, hem kahveye kadar beni de zütürürsün, eski arkadaşlardan göremediklerim var!” dedi. “Tamam!” dedim, kalktık. Babam koridordan içeriye seslendi, “Hanım biz çıkıyoruz. Harun Vedat’ın yanına gidecekmiş, beni de kahveye bırakacak!” diye. Annem de içerden seslendi, “iyi tamam!” diye. Ama biz merdivenleri inerken annem verandaya çıktı ve “Bekleyin biraz, kızlardan da o tarafa gidecekler varmış, geçerken onları da bırakın!” dedi.

    Babamla arabaya binmiş bekliyorduk. Az sonra 4 kız geldi. Bunlardan birisi Meryem idi, diğer üçünün ismini bilmiyordum. Uzanıp içerden açtım arka kapıyı. Arkada anca 3 kişi rahat oturabilirdi, Meryem’i kucağına almak zorunda kaldı kızın biri. Önce babamı bıraktım kahvehanenin yakınında. Babam inerken, “Kızım arkada sıkışmayın, geçin biriniz öne!” dedi. Meryem hemen fırladı, arkadan inip öne bindi. Vedat’ların evine doğru sürerken arabayı, kızlara sordum, kim nerde oturuyor diye. Meryem hemen atıldı ve tek tek tarif etti. Evi en yakın olanından başlayarak kızları evlerine bırakmaya başladık. Son kız arabadan inerken Meryem’in kolunu çimdiklemişti, ne anlama geliyorsa artık. Meryem arabada tek kalınca oturuşunu değiştirmiş, ön koltukta şimdi hafif yan oturarak, yönünü bana dönmüştü. Kendi evlerinin yerini tarif etti. O tarafa doğru sürmeye başladım arabayı.
    ···
  16. 66.
    0
    Yokuşu aşınca, 100 metre ileride görünen ve önünde (Yatılı misafirlerine ait olduğunu düşündüğüm) arabaların durduğu evi işaret edip, “işte orası… Ben burda insem iyi olacak…” dedi. Durdurdum arabayı. Meryem sanki bu kısa yolculuğun bittiğine üzülmüş gibiydi. Doğrusu ben de üzülmüştüm, “Eve hemen gitmen gerekiyor mu? istersen bir yarım saat falan şöyle köyün dışına doğru bir yerlere gidelim?” diye sordum. Meryem’in gözleri parladı ve heyecanla, “Tamam, olur! Aşıklar tepesine gidelim! Şurdan sağa sap, orman yoluna doğru sür!” dedi.

    Dediği yeri biliyordum, eskiden halalarımın oğullarıyla ve arkadaşlarla şarap içmeye giderdik oraya. Ama tepenin asıl şöhreti, sevişecek yer bulamayan çiftlerin oraya gitmesinden kaynaklanıyordu. Bir keresinde amcamın oğlu Halil bana anlatmıştı, Muhtarın kızını orda nasıl gibtiğini. Gerizekalı bunu sadece bana anlatmakla kalmayıp, övünmek için birkaç kişiye daha anlatınca, Muhtarın da haberi olmuş ve Halil’i vurmaya kalkışmıştı. Halil de akşamdan sabaha köyü terketmişti.

    Arabayı Aşıklar tepesine doğru sürerken, Meryem’e sordum, “Hiç gittin mi oraya?” diye. Meryem heyecanla, “Hı hı, hemde çok gittim!” dedi. Şaşırmıştım, “Kiminle gittin peki?” diye sordum. “Ablamla, nişanlısı da vardı! Babam onları yalnız bir yere göndermezdi, gezmek istediklerinde beni de verirdi yanlarına. ilkin kasabaya pastaneye falan giderdik, ama sonradan Aşıklar tepesine gitmeye başladık. Oraya varınca bana para verirlerdi arabada beklemem için. Kendileri de çalıların arkasına geçerlerdi özel konuşmak için!” dedi. Bunları anlattığında yüzünde sinsi bir tebessüm belirmişti, sanki bana anlattığından daha fazlasını biliyor gibiydi.

    Bu arada orman yolunu geride bırakmış ve Aşıklar tepesine çıkan yola girmiştik. Bu tepenin stratejik bir özelliği vardı. Sadece bir taraftan çıkılırdı buraya, diğer tarafları uçurumdu, ne yürüyerek, nede araçla çıkılabilirdi. Tepeden bakıldığında ise, aşağıdan yaklaşan her insan ve araç gayet net görülebiliyordu.
    ···
  17. 67.
    0
    Bu da toparlanmak için tepedekilere vakit kazandırıyordu. Ben Meryem’den daha iyi biliyordum bu tepenin en sota yerlerini. Arabayı en uygun yere çekip, kontağı kapattım. Gömleğimin cebinden cep telefonumu çıkardım ve “Hatıra olarak bir resmini çekebilirmiyim?” diye sordum. Meryem gülümseyerek, “Hı hı!” dedi. Birkaç resmini çektim ve kendisine gösterdim. “Artist gibi çıkmışsın!” dediğimde çok sevindi. Telefonu yine gömleğimin cebine koydum.

    Sonra da elimi Meryem’in dizine koyup, “Ee, ablanla nişanlısı çalıların arkasında sadece konuşurlarmıydı peki?” diye sordum. Meryemin suratındaki deminki sinsi tebessüm yine belirdi ve “Ne konuşması yaa? Resmen şey yaparlardı!” dedi. Dizini hafiften okşayarak elimi bacağına zütürdüm ve “Anlamadım, ne yaparlardı?” dedim. Elimin bacağında olması onu biraz daha heyecanlandırmıştı, “Anla işte… bildiğin şey yaparlardı!” dedi. Ben bacağını okşarken, Meryem alt dudağını ısırıyordu. “Yani gibişirlermiydi?” dediğimde yüzü kıpkırmızı oldu ve sadece başını sallayıp onayladı. “Onları gibişirken gizlice izledin mi hiç?” dediğimde, yine başıyla onayladı.
    ···
  18. 68.
    +1
    Bacağını okşayan elimi beline zütürüp Meryem’i kendime çekerken, ben de ona yaklaşıp ve dudaklarını öpmeye başladım. Çok istekliydi, ama öpüşmeyi bilmiyordu, gözlerini kapamış, dudaklarını hafif aralayıp öpmem için uzatıyordu sadece. Birkaç dakika sonra öpüşmemiz birşeye benzemeye başlamış ve yarağım kazık gibi olmuştu. Gözleri halen yumuluydu. Dudağımı çektiğimde, gözlerini açtı ve (Ne oldu?) der gibi baktı. “inelim mi arabadan?” dediğimde, yine kafasını sallayıp onayladı. indik. Arka koltuk kirlenmesin diye babamın üstüne serdiği kilimi aldım. Çalıların arkasına geçtik, serdik kilimi, üzerine oturduk. Şimdi daha rahat öpüşebiliyorduk ve elimi buluzunun altından içeri sokup, sutyeninin üzerinden göğüslerini okşayabiliyordum. Vaktimiz az olduğu için sutyenini çıkarmakla uğraşmadım, göğüsleriyle fazla ilgilenemeyecektim çünkü.

    Meryem’i sırtüstü uzatıp, elimi direkt şalvarının içine soktum. Önce külodunun üstünden dıbını biraz okşayıp, sonra da elimi külodunun içine soktum. Amı ıslanmış ve dıbının kılları yapış yapış olmuştu. Orta parmağımı dıbının dudakları arasında yukarı aşağı biraz gezdirdim. Parmağımı ilk boğumuna kadar sokup, dıbının deliğini biraz parmakladım. Arada bir de klitorisini okşuyordum. Meryem yine gözlerini yummuş, kısık sesle inliyordu. Boynunu öpüp, kulağına fısıltıyla, “Seni zütten gibmek istiyorum. gibmemi istermisin?” dedim. Meryem gözlerini açmadan, “Hı hı!” diyerek, bir çırpıda şalvarını ve külodunu dizlerine kadar sıyırıp, yüzüstü döndü ve kıçını yükseltip, zütünü dikti havaya. Bunu benim birşey demeden kendiliğinden yapmasına şaşırmıştım. Demek ki ablası öyle gibtirirken izlemişti onları.

    Arkasına geçtim. Meryemin zütü müthiş azdırıcı duruyordu o haliyle. Birşey demeden telefonumu çıkarıp birkaç görüntü aldım, geri koydum gömleğimin cebine. Sonra o bıngıl bıngıl zütünün yanaklarını ayırıp, önce dıbını yaladım. Dilimi dıbının deliğine sokup çıkarıyordum. Dilimle gibiyordum dıbını.
    ···
  19. 69.
    +1
    Kasılmaları artınca durdum, çünkü henüz orgazm olmasını istemiyordum. Sonra zütüne yoğunlaştım, zütünün deliğini yalayıp, dilimi içine sokmaya çalışıyordum. Ama dilim bile zorla giriyordu o Mercimek gibi küçücük zütdeliğine. Orta parmağımı sokmayı denedim. Parmağım girdiğinde Meryem’den küçük bir, “Iıhhh!” çıktı. zütünü biraz parmaklayarak, “Acıyor mu?” diye sordum. “Çok az!” dedi. zütünü alıştırmadan gibemeyecektim, onun için işaret parmağımı da soktum ve iki parmağımı birden burgu gibi sağa sola çevirerek sokup çıkarmaya başladım. Meryem’den arasıra, “Ufff, uff!” diye sesler çıkıyordu, ama olacaktı okadar.

    Bir süre çift parmakla çalıştıktan sonra züt deliği epey bir genişlemişti. Bunun yeterli olacağını düşünüp, tepeye çıkan yolu kontrol ettim, kimsecikler yoktu. Pantolonumu ve Boxerimi indirdim. Meryem’in zütdeliğini tükürükleyip, yanaştım arkasına, yarağımın başını züt deliğine dayadım ve “Şimdi deminkinden daha çok acıyabilir, tamam mı?” dedim. “Hı hı, biliyorum!” dedi. “Nerden biliyorsun?” diye sormadan edemedim. “Ablamdan… ilk başlarda inek gibi böğürürdü hep! Hem arkadaşlarımın çoğu da ilk seferinde çok acıdığını anlatmışlardı!” dedi. “Sen yinede çok fazla acırsa söyle, hemen bırakırız! Tamam mı?” dedim. “Tamam!” deyince, yüklenmeye başladım.
    ···
  20. 70.
    +2
    Meryem’in canını mümkün olduğunca yakmamaya çalışarak, alıştıra alıştıra ve büyük bir sabırla soktum yarağımı zütüne. Yarağım köküne kadar girince beline yapıştım ve bekledim bir süre. Meryem ufak tefek bir kızdı ve zütü ilk defa gibiliyordu. Ama beni şaşırtmıştı, bağırıp ortalığı yıkacak diye düşünürken, birkaç, “Ufff!” dışında gıkı bile çıkmamıştı. Gerçi ben de çok özen göstermiştim acıtmamak için, ama yine de ilk defa zütten gibilirken bağırmamak her kızın harcı değildi.

    Bir süre içinde hareketsiz bekledikten sonra, yarağımı hafif hafif çekip, sokmaya başladım. 4-5 dakika sonra artık yarağımı başına kadar çekip, geri sokuyordum. Yavaş yavaş hızlanmaya başladım. Meryem’in inlemeleri de aynı oranda hızlanıyordu. Zevkten mi acıdan mı inlediğini bilmiyordum, ama ben çok zevk alıyordum Meryem’in zütünü giberken. Artık zütü iyice alışmıştı, daha da hızla pompalarken, bir elimi alttan dıbına attım. Klitorisini okşuyordum, şimdi orgazm olmasını istiyordum. Çok geçmeden inlemeleri küçük çığlıklara dönüştü. Evet orgazm olmak üzereydi. Klitorisini okşamayı hızlandırdım. Ve Meryem inleye inleye orgazm olurken, ben de kendimi tutmayı bırakıp, döllerimi fışkırttım zütünün içine. ikimiz de aynı anda boşalmıştık.

    Orgazm sonrasının zevkini bölmemek için bir iki dakika daha kaldım zütünde. Sonra yavaşça çektim yarağımı başına kadar, o halde de birkaç resim çekip, tamamen çıktım zütünden. Yarağımın ucunda birikmiş birkaç damla dölü parmağımla alıp, zütünün yanaklarına sürdüm. Sonra hemen Meryem’in külodunu çektim, zütünden süzülen döller kilime akmasın diye. Şalvarını da çekmeye uğraşırken, Meryem pozisyonunu bozdu ve dönüp kendisi çekti şalvarını. Bu arada henüz sertliğini kaybetmemiş yarağıma bakıyordu. Besbelli bu kadar yakından ilk defa bir yarak görüyordu.

    Tepeye çıkan yolu birdaha kontrol edip, “Arabanın torpido gözünde ıslak mendil kutusu var, getirsene!” dedim. “Tamam!” deyip, bir koşu aldı geldi.
    ···