-
37.
0ilk ondört gün anne ve babası Gregor'un odasına girmeyi bir türlü göze alamadı. Şimdiye dek kendisine biraz miskin bir kız gözüyle bakarak ikide bir içerleyip durdukları kızkardeşinin gördüğü işi, anne ve babasının bundan böyle nasıl takdir le karşıladığının farkındaydı, Gregor. Bundan böyle kızkardeşi odasını derleyip toplarken annesiyle babası kapının önünde bekliyor ve kızkardeşi daha odadan çıkar çıkmaz, içerisinin ne durumda bulunduğunu, Gregor'un ne yiyip içti ğini, bu kez nasıl davrandığını, az da olsa halinde bir iyileş menin sezilip sezilmediğini kendisinden bir bir anlatmasını istiyorlardı. Beri yandan annesi, bir an önce Gregor'u görüp onunla konuşmak istediğini söylüyor, ama babasıyla kızkardeşi, Gregor'un içerden can kulağıyla dinleyip tümüyle onay ladığı akla uygun nedenler öne sürerek şimdilik kendisini bundan alıkoyuyorlardı. Ancak sonraları, annesine engel ola bilmek için her seferinde çaresiz zora başvurdular. Annesi: «N'olur, bırakın beni, Gregor'a gideyim! Bahtı kara oğlum Gregor'a! Onu görmem gerekiyor, anlamıyor musunuz ha, anlamıyor musunuz?» diye bağırdıkça, Gregor, belki anne sini içeri koyvermekle iyi edeceklerini, her gün değil kuşku suz, haftada bir gün bunu pekâlâ yapabileceklerini geçiriyor du içinden. Annesi, bütün cesaretine karşın ne de olsa bir çocuk gözüyle bakılması gereken, belki Gregor'a hizmet gibi çetin bir ödevi aslında çocuksu bir düşüncesizlikten üstlenen kızkardeşine kıyasla, her şeyi çok daha iyi anlardı kuşkusuz.Tümünü Göster
Gregor'un, annesini görme isteği çok geçmeden gerçekleşti. En başta annesi ve babasını kollamak isteyen Gregor, gün düzün pencereye yaklaşmaktan çekiniyor, ayrıca birkaç met re karelik döşeme üzerinde sağa sola pek sürünemiyor, kı mıldamadan öylece yatıp kalmaya gece vakti bile zor katlanıyordu. Çok sürmemiş, yemek yemekten de en ufak bir zevk almamaya başlamıştı. Oyalanmak için duvarlarla tavan üze rinde ordan oraya tırmanıp gezinmek gibi bir alışkanlık edin mişti. Özellikle tavandan sarkmak çok hoşuna gidiyordu; dö şeme üzerinde yatmaktan bambaşka bir şeydi bu; tavanda daha bir özgür soluyabiliyor, hafif bir titreme vücudunu sarı yordu. Tavandaki bu nerdeyse kendisini mutlu kılan oyalan malar sırasında bazen öyle oluyordu ki, Gregor kendini koyverip pat diye yere düşüyor, buna kendisi de şaşıyordu. Ama vücudunu kuşkusuz eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde dene tim altında tutabiliyor, sert bir düşüşte bile hiçbir yeri örsele nip zedelenmiyordu. Kızkardeşine gelince, Gregor'un oya lanmak için başvurduğu bu yeni uğraşı hemen farketmişti, çünkü Gregor sağda solda sürünüp dururken de vücudun daki yapışkan madde yer yer izler bırakıyordu; sürünme işini Gregor için elden geldiğince kolaylaştırmak isteyen kızkardeşi, bunu engelleyen eşyaları, yani en başka sandıkla yazı masasını ortadan kaldırmayı kafasına koymuştu. Ama bunu tek başına yapabilecek durumda değildi; babasından yardım istemeyi de göze alamıyordu; hizmetçininse yardıma gelme yeceği kuşkusuzdu; çünkü evden ayrılıp gitmiş eski hizmetçi nin yerini alan ve yılmadan işini gören yaklaşık onaltı yaşın daki bu kız mutfak kapısını sürekli kilitli tutup, onu ancak özel çağrılar üzerine açmak için aileden izin koparmıştı. Böylece bir gün, babası evde yokken, kızkardeşi annesinden yardım ister istemez, annesi duyduğu taşkın sevinçten çığlık lar atarak çıkıp geldi hemen, ama Gregor'un kapısının önün de birden sustu, ilkin kuşkusuz kızkardeşi odaya girip her şeyin yerli yerinde olup olmadığına baktı, ancak daha sonra annesinin içeri girmesine izin verdi. Gregor, yatak çarşafını apar topar daha aşağılara çekmiş, onun daha çok katlar ve kıvrımlar yapmasını sağlamıştı; doğrusu şimdi çarşaf bütü nüyle gelişigüzel kanepe üzerine atılmış izlenimini uyandırı yordu. Ama Gregor, bu kez çarşafın altından çevreyi kolaçan etmeye kalkmadı; annesini henüz bu ilk defasında görmek ten alıkoydu kendini, sonunda onun gelmiş olmasına sevin mekle yetindi. «Gel, gel! Ortalarda yoktur o!» dediğini işitti kızkardeşinin; kızkardeşi, herhalde annesini elinden tutmuş odadan içeri sokuyordu. Derken Gregor iki güçsüz kadının, ne de olsa ağır eski sandığı yerinden oynattıklarını, kendisini fazla zorlamasından korkan annesinin uyarılarına aldırmayan kızkardeşinin hep işin en zor bölümüne sahip çıkmak istedi ğini duydu. Pek uzun sürdü çalışma. Yaklaşık bir çeyrek saat süren uğraşmadan sonra annesi en iyisi sandığı odada bırak mak olduğunu söyledi, çünkü bir kez babası eve gelmeden işi bitiremeyecekler ve sandığı odanın ortasında bırakırlarsa Gregor'un gelip geçeceği bütün yolu tıkayacaklardı; ikincisi: Adı geçen eşyaları odadan uzaklaştırmakla Gregor'un hoşu na gidecek bir şey yapacakları hiç de kesin değildi. Hattâ tersi sözkonusuydu bunun; boş duvarın manzarası insanın adeta yüreğini sızlatıyordu; aynı duyguyu neden Gregor da duymasındı içinde, nihayet odadaki eşyalara hanidir alışmıştı, boş odada kendini öksüz hissedecekti. «Öyle olmayacak mı yani?» diye sordu annesi, konuşmasına son vererek, usulca cık; nerede bulunduğunu kestiremediği Gregor'un sesinin tonunu bile işitmesini önlemek ister gibi nerdeyse fısıltıyla konuşuyordu, çünkü Gregor'un konuşulan sözleri anlamadı ğından emindi. «Öyle değil mi hani? Eşyaları odadan uzak laştırmakla adeta iyileşmesinden büsbütün umudu kestiğimi zi ve hoyrat davranıp onu kendi başına bıraktığımızı Gregor'a göstermiş olmayacak mıyız? Sanırım en iyisi odaya hiç dokunmayıp nasılsa öyle bırakmak, ilerde yine aramıza dön düğünde Gregor'un hiçbir şeyi değişmemiş bulmasını ve ara da geçen zamanı daha kolay unutmasını sağlamaktır.» -
36.
0salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk ya
-
35.
0Gregor kızkardeşiyle konuşup kendisi için katlandığı zah metlerden ötürü teşekkür edebilse, onun kendisi için yaptık larına daha kolay katlanabilirdi; ama şimdiki durumda eza duyuyordu bunlardan. Gerçi kızkardeşi durumun sıkıcılığını elden geldiğince gidermeye uğraşıyor ve zaman geçtikçe işin daha iyi üstesinden geliyordu; ancak, Gregor da zamanla her şeyin içyüzünü daha bir ekgibsiz görmeye başlamıştı. Bir kez odasına kızkardeşinin ayak atması Gregor için korkunç bir şeydi; genellikle Gregor'un odasının manzarasıyla karşılaş maktan evde herkesi esirgemeye pek dikkat etmesine karşın, kızkardeşi odasına girer girmez kapıyı kapayayım demeksizin doğru pencereye seğirtiyor, nerdeyse boğulacakmış gibi aceleci ellerle pencereyi açıyor, hava istediği kadar soğuk olsun, kısa süre pencerenin önünde dikilip derin derin solumadan yapamıyordu. Bu koşuşma ve gürültülerle her gün iki kez ür kütüyordu Gregor'u. Gregor bütün zaman kanepenin altın da titreyip duruyor, pencere kapalıyken kendisiyle bir odada kalmaya katlanabilse, kızkardeşinin kuşkusuz onu bu gürültü ve patırtıyı işitmekten esirgeyeceğini çok iyi biliyordu.Tümünü Göster
Birinde - Gregor'un dönüşümünden bu yana bir ayı geçmiş, kızkardeşi için Gregor'un görünüşünün pek şaşırtıcı yanı kalmamıştı - her zamankinden biraz önce çıkageldi kızkardeşi, Gregor'u hareketsiz ve korkutucu biçimde pencerenin önünde dikilmiş dışarı bakarken buldu. Hani kızkardeşinin odaya girmekten vazgeçmesi, Gregor için beklenmedik bir şey sayılmazdı, çünkü sözkonusu durumda kızkardeşinin he men pencereyi açması olanaksızdı. Ama kızkardeşi içeri gir mediği gibi, gerisin geri fırlayıp kapıyı kapamıştı. Yabancı bi ri görse, Gregor kızkardeşini pusuda beklemiş de, üzerine saldırıp ısırmaya yeltenmiş diye düşünebilirdi pekâlâ. Gre gor, tabii hemen kanepenin altına girip saklandı; ama ancak öğleye kadar bekledikten sonra kızkardeşi çıkıp geldi yeni den, her zamankinden çok tedirgin bir hali vardı. Gregor, kızkardeşinin kendisini görmeye hâlâ katlanamadığını ve ile ride de katlanamayacağını, vücudunun kanepenin altından dışarı fırlayacak ufak bir parçasını bile görüp soluğu kaçmak ta almamak için kızkardeşinin kendini enikonu zorlaması ge rektiğini anlıyordu. Dolayısıyla, vücudunun bu bir parçasını bile görmekten kızkardeşini esirgemek için, günün birinde yatak çarşafını sırtlanarak kanepeye taşıdı, dört saat harcadı bu iş için, çarşafı tüm vücudunu örtecek gibi kanepenin üze rine yerleştirdi; kızkardeşi kanepenin altına eğilip baksa bile kendisini artık göremezdi. Kızkardeşi gerekli bulmuyor mu, yine uzaklaştırabilirdi çarşafı; çünkü Gregor'un, keyfinden böyle büsbütün saklanıp gizlenmediği açıktı; ama kızkardeşi çarşafa dokunmadı, hattâ Gregor birinde yeni düzeni nasıl karşıladığını görmek için başıyla çarşafı biraz araladığı za man, kızkardeşinin bakışlarında bir şükran ifadesi sezer gibi oldu. -
34.
0Derken Gregor, vaktiyle geçirilen bütün felakete karşın, pek küçük olmakla beraber bir servetin hâlâ ailenin elinde bu lunduğunu, şimdiye dek dokunulmayan faizlerinse aradan geçen zaman içinde biraz kabardığını yeterince açık seçik öğrenmişti; çünkü babası, biraz kendisi çoktandır bu gibi şeylere uğraşmadığından, biraz da annesi söylenilenleri he men ilk seferinde kavrayamadığından, açıklamalarında sık sık tekrarlara kaçmıştı. Beri yandan, Gregor'un her ay eve getirdiği paranın da - hani Gregor maaşından yalnızca bir kaç gulden ayırıyordu kendisine - hepsi harcanmayarak bi razı biriktirilmiş ve zamanla bu para ufak bir yekûn oluştur muştu. Kapının arkasında dikilen Gregor hızlı hızlı başını sallıyor, bu beklenmedik ileri görüşlülük ve tutumluluktan dolayı sevincini açığa vuruyordu. Gerçi biriktirilen parayla şimdiye kadar babasının patrona borcundan birazını daha ödeyebilir ve firmadaki işi üzerinden sıyırıp atabileceği gün daha da yaklaşırdı; ama babasının böyle davranması daha iyi olmuştu kuşkusuz. Gelgelelim, eldeki para ailenin örneğin faizlerle yaşamasına hiç de yetecek gibi değildi; belki bir, bi lemedin iki yıl ailenin ayakta kalmasını sağlardı ancak. Yani gerçekte ilişilmemesi, darda kalınca kullanılmak üzere bir kenara kaldırılması gereken bir servetti bu ve ailenin geçimi ni sağlayacak paranın aslında çalışılarak kazanılması gereki yordu. Ne var ki, babası sağlıklı olmakla beraber yaşlı bir adamdı, beş yıl asla bir iş yapmamıştı, en azından kendisin den fazla bir şey beklenecek gibi değildi. Onca zahmetlere karşılık semeresiz kalmış bir ömrün ilk tatili olan bu son beş yılda fazla yağ bağlayıp şişmanlamış, pek hantallaşmıştı. Peki ama, kim kazanacaktı parayı? Evde bile bir yerden bir yere güçlükle kımıldanabilen, her iki günden birini nefes darlığı dolayısıyla kanepe üzerinde, açık pencerenin önünde geçi ren annesi mi? Yoksa henüz on yedi yaşındaki bir çocuk olup güzel giyinmek, bol bol uyumak, ev işlerine yardım et mek; küçük çapta kimi eğlencelere katılmak ve -en başta ke man çalmaktan oluşan yaşamı kendisine hiç de çok görülme yecek kızkardeşi mi? Söz dönüp dolaşıp para kazanma zorunluluğuna üzerine geldi mi, ilkin Gregor kapıyı bırakıp çekiliyor ve kendini oracıktaki serin deri kanepenin üzerine atı yor, çünkü utanç ve üzüntüden vücudunu ateş basıyordu.Tümünü Göster
Çokluk bütün gece sabaha kadar burada kalıyor, bir an gö züne uyku girmiyor, saatlerce kanepenin üzerinde dönüp duruyordu. Ya da, ne kadar zahmetli bir iş olursa olsun, bir sandalyeyi ite kaka pencereye yaklaştırıyor, sonra tırmanıp pervaza çıkıyor, sandalyeye dayanarak pencereye ulaşıyor, eskiden bu davranışının üzerindeki ferahlatıcı etkisini nasılsa anımsayarak pencereden dışarı bakıyordu; çünkü az ilerdeki nesneleri bile günden güne daha bulanık görmeye başlamış tı. Eskiden sık sık dikkatine çarpan ve çirkin görünümünden ötürü lanetler savurduğu hastaneyi asla seçemiyordu artık. Sessiz, ama tamamen kent havası esen Charlotte Sokağı'nda oturduğunu çok iyi bilmese, pencereden gördüğü yerin, gri renkteki gökle gri toprağın ayırt edilmeyecek gibi birbiriyle kavuştuğu bir çöl parçası olduğuna inanabilecekti. Gözün den hiçbir şey kaçmayan kızkardeşi, yalnız iki kez Gregor'un sandalyesinin pencere önünde durduğunu görmüş, bundan böyle odayı her derleyip toplayışında sandalyeyi itip yine penceredeki eski yerine yerleştirmeye, hattâ pencerenin iç kanadını açık bırakmaya başlamıştı. -
33.
0Daha ilk gün babası, ailenin elindeki maddî olanakları hem annesi, hem de kızkardeşine bir bir açıklamıştı. Babası sık sık masadan kalkıyor, beş yıl önceki işinde uğradığı iflastan kurtarılmış Wertheim marka kasayı açarak bir belgeyi ya da bir not defterini alıp geliyordu. Babasının şifreli kilidi açışını ve aradığını içinden alıp kasayı yeniden kapayışını işitiyordu, Gregor. Babasının yaptığı açıklamalar, odadaki tutukluluk yaşdıbının başlamasından bu yana işittiği ilk sevindirici söz lerdi. Şimdiye dek babasının eski işinden geriye beş para bile kalmadığını düşünmüştü hep, hiç değilse babası kendisine bunun tersini kanıtlayan bir söz söylememişti. Ancak, Gre gor da babasına bu konuya ilişkin bir şey sormamış, tek dü şüncesi, hepsini katıksız bir umutsuzluğa sürükleyen iflas felâketini ailenin elden geldiğince çabuk unutmasını sağla mak olmuştu. Dolayısıyla, olağanüstü bir çalışmaya koyul muş, göz açıp kapayacak kadar kısa sürede firmadaki yar dımcılık görevinden pazarlamacılığa yükselmişti. Para kazan ma bakımından bir pazarlamacının kuşkusuz bambaşka ola naklar vardı elinde; iş konusunda gösterilen başarılar hemen prim üzerinden hesaplanarak nakit paraya çevrilip eve getirilebiliyor, şaşırmış mutlu ailenin gözü önünde masanın üze rine konabiliyordu. Ne güzel günlerdi bunlar! Ve sözkonusu günler, hiç değilse aynı parlaklıkla bir daha yinelenmemişti sonradan; oysa Gregor öylesine çok para kazanmıştı ki, bü tün ailenin geçim yükünü taşıyabilecek duruma gelmiş ve ta şımıştı. Ne var ki günün birinde gerek aile bireyleri, gerek Gregor alışmıştı duruma; Gregor'un verdiği para evden şük ranla alınıp kabul ediliyor, Gregor da seve seve bu parayı veriyordu. Ama evdeki içtenlik dolu o pek sıcak hava za manla kaybolmuştu. Hani Gregor'a yakınlığını hep korumuş bir kişi varsa, o da kızkardeşiydi; kendisinin tersine müziğe bayılan ve harikulade keman çalan kızkardeşini gelecek yıl, bunun doğuracağı büyük masrafa aldırmaksızın konservatuara göndermek, Gregor'un gizlice kafasında yaşattığı bir plandı. Sözkonusu masrafı, çalışıp bir başka yoldan çıkara caktı. iş gezilerine çıkmadığı kısa sürelerde kızkardeşiyle söyleşilerinde sık sık konservatuarın sözü ediliyor, ama her vakit buna gerçekleşmesi düşünülemeyecek bir düş gözüyle bakılıyordu. Anne ve babası bu konuya ilişkin masum ko nuşmaları bile asla hoş karşılamıyorlardı; ancak, Gregor böy le bir şeyi kesin olarak kafasında yaşatıyor ve Noel gecesi bunu resmen ailesine açıklamaya niyetleniyordu.Tümünü Göster
işte Gregor dimdik kapıya yapışmış dışarıya kulak kabartır ken, bulunduğu durumda hiç işine yaramayacak böylesi dü şünceler geçiriyordu kafasından. Bazen vücudunda genel bir yorgunluk duyarak dışarıya kulak vermekten vazgeçiyor, kendi haline koyverilmiş başı kapıya vuruyor, her seferinde başını yine sımsıkı yakalıyordu hemen; çünkü en küçük bir gürültü bitişik salondan işitilip, oradakilerin susmasına yol açıyordu. Bir süre sonra babası, herhalde yüzü kapıya dö nük: «Gene ne yapıyor Gregor öyle?» diye söyleniyor ve sa londaki yarıda kesilmiş konuşma ancak bunun üzerine yavaş yavaş yeniden sürdürülmeye başlanıyordu. -
32.
0Bundan böyle her gün bu şekilde yemeğini yedi Gregor; bir öğün sabahleyin, anne ve babasıyla hizmetçi henüz uyurken; ikinci öğün genel öğle yemeğinden sonra; çünkü öğle ye meği yenir yenmez anne ve babası kısa bir süre kestiriyor, hizmetçi ise kızkardeşi tarafından bir şey alıp gelmesi için çarşıya yollanıyordu. Onların da Gregor'un açlıktan ölmesini istedikleri yoktu elbet: Ama belki Gregor'un yemek soru nuna ilişkin kulaktan işittiklerinden öte bilgi sahibi olmaları kazanamayacakları bir şeydi; ama belki kızkardeşi küçük de olsa bir üzüntüden esirgemek istiyordu kendilerini; çünkü Allah biliyor ya, zaten yeterince acı çekiyorlardı.Tümünü Göster
O ilk günün öğle öncesi, doktorla çilingirin ne gibi bir bahaneye başvurulup evden yine uzaklaştırıldığını Gregor bir tür lü öğrenemedi; çünkü kendini anlayamadıklarından, onun da başkalarını anlayabileceğini, kızkardeşi de aralarında olmak üzere hiç kimse düşünmüyordu. Dolayısıyla, kızkardeşi odasındayken, onun yer yer göğüs geçirip ermişlere yakarışlarını işitmekle yetinmesi gerekiyordu Gregor'un. Ancak ilerde, kızkardeşi duruma biraz alışınca - tam bir alışma tabii asla sözkonusu olamazdı - arada bir tatlı bir söz çalınmaya baş ladı Gregor'un kulağına. Örneğin, getirilen yemekler arasın da şöyle adamakıllı bir temizliğe girişti mi: «Yemeği beğen miş bugün anlaşılan», diyordu kızkardeşi. Giderek seyrekleştiği görülen karşıt durumlarda ise, adeta üzülmüş şöyle söy lüyordu: «Gene hiç e! sürmeden bırakmış hepsini.»
Gregor, olup biten yeni olayları doğrudan haber alamıyorsa da, bitişik odalara kulak kabartarak kimi şeyler öğrenebili yordu. Bitişik odaların birinde bir ses işitmesin, hemen seğir tip kapıya yapıştırıyordu bütün vücudunu. Özellikle ilk za manlar evde üstü kapalı da olsa, kendisini ilgilendirmeyen hiçbir konuşma yapılmıyordu. ilk gün boyunca bütün yemek lerde, bundan böyle ailenin nasıl davranması gerektiği konu su görüşülmüştü; ama yemek dışındaki zamanlarda yine aynı şey üzerinde konuşuyorlardı, çünkü anlaşılan kimse Gregor'la yalnız kalmaya yanaşmadığından ve ev de asla boş bırakıl mak istenmediğinden, her vakit aile bireylerinden en az ikisi evde bulunuyordu. Ayrıca, hizmetçi daha ilk gün - olup bi tenlerden neyi ve ne kadarım bildiği pek belli değildi - he men işi bırakmasına müsaade etmesini ayaklarına kapanarak annesinden rica etmiş ve bir çeyrek saat sonra veda edip giderken, kendisine karşı alabildiğine büyük bir lütuf gösteril miş gibi sözkonusu müsaadeye gözünde yaşlar akarak teşek kürde bulunmuş, kimseye olay konusunda bir şey çıtlatmaya cağına kendiliğinden yemini bulan etmişti.
Bu durumda kızkardeşi annesiyle beraber yemeği pişirme ödevini de üstlenmişti; ancak pek zahmetli bir iş değildi bu; çünkü evde hemen hiçbir şey yendiği yoktu. Boyuna Gregor evdekilerin birbirlerini boş yere yemeğe buyur ettiğini işiti yor, ama kimsenin de karşıdakinden «Teşekkür ederim, ye dim yiyeceğim kadar», ya da benzeri sözlerden başka bir ce vap alamadığını görüyordu. Hattâ belki bir şey içildiği de yoktu evde. ikide bir kızkardeşi babasına bira isteyip isteme diğini soruyor, birayı kendisi alıp gelmek için can atıyor, ama babasının sustuğunu görünce, onun bu konudaki duraksama sını gidermek için kapıcının karısını da bira almaya yollayabi leceğini söylüyordu. Ama derken babasının ağzından kesin bir hayır sözcüğü çıkınca, artık biranın lafı edilmez oluyordu. -
31.
0Bütün gece kanepenin altında kaldı; biraz yarı uykuda geçir di zamanı, açlığın etkisiyle ikide bir korkuyla sıçrayıp uyandı; biraz da kaygı ve tasalarla belirsiz umutlara kaptırdı kendini; ama bütün bunlar şimdilik serinkanlı davranması, sabretmesi ve ailesini alabildiğine kollayıp, içerisinde bulunduğu durum da istemeyerek yol açtığı üzüntüleri onlar için katlanılır hale sokması gerektiğini gösteriyordu. Daha sabahın erken saa tinde, aldığı yeni kararların gücünü sınama fırsatını buldu; çünkü hol tarafından gelen kızkardeşi, nerdeyse tamamen giyinik, kapıyı açıp bir göz attı içeri. ilk anda Gregor'u bula madı, ama derken onu kanepenin altında ele geçirince -Hay Allah, bir yerde olacaktı şu Gregor, odadan uçup gitme mişti ya - öylesine korktu ki, kendini toparlamaya fırsat bu lamadan, dışardan vurup kapadı kapıyı. Ama sonra böyle yaptığına pişmanlık duymuş gibi kapıyı yine açtı hemen. San ki odada bir ağır hasta, hattâ yabancı biri varmış gibi parmak uçlarına basarak içeri girdi. Gregor başını ancak kanepenin kenarına kadar uzatmış, kızkardeşini izliyordu. Acaba kız-kardeşi süte el sürmediğini ve bunu da asla aç olmadığı için yapmadığını anlayacak mıydı? Kendisine daha uygun bir baş ka yiyecek getirecek miydi sonra? Doğrusu kanepenin altından fırlayıp çıkarak kızkardeşinin ayaklarına kapanmak ve ondan yiyebileceği iyi şeyler getirmesini rica etmek için ala bildiğine güçlü bir istek duyuyordu; ancak kızkardeşi kendili ğinden böyle davranmadı mı, onun dikkatini bu nokta üze rine çekmektense açlıktan ölürdü, daha iyi. Ama kızkardeşi bir anda süt kâsesini görerek hayrete kapılmıştı; dolu duru yordu kâse, yalnızca birazcık süt dört bir yanından yere dö külmüştü. Kızkardeşi elleriyle değil de, bir bezle tutarak kâ seyi yerden kaldırdı ve alıp dışan çıkardı. Gregor süt yerine kızkardeşinin ne getireceğini enikonu merak ediyor, kafasın dan bununla ilgili çeşitli düşünceler geçiriyordu. Ama kızkar deşinin o iyi yürekliliğiyle yaptığı şeyi dünyada önceden sezinleyemezdi; kendisinin neden hoşlandığını anlamak üzere bir sürü yiyeceği eski bir gazetenin üzerine yayarak alıp gel mişti kızkardeşi; pişeli hayli zaman olup yarı kokuşmuş seb ze, donmuş beyaz bir salçanın ortasında akşam yemeğinden kalmış kemikler, biraz çekirdeksiz üzüm ve badem, Gregor'un iki gün önce yenilecek gibi olmadığını söylediği bir pey nir, bir parça yavan ekmek, üzerine yağ sürülmüş bir dilim ekmek, sonra yine yağ sürülüp tuz ekilmiş ikinci bir dilim ek mek. Hepsinin yanına da, galiba bundan böyle kesinlikle Gregor'a ayrılmış su dolu bir çanak konmuştu. Kendisi var ken yemeğe el sürmeyeceğini bilen kızkardeşi incelik göste rerek hemen odadan çıkıp gitmiş, hattâ dilediği gibi rahat hareket edebileceğini Gregor'a sezdirmek üzere anahtarı çe virip kapıyı kilitlemişti. Yemek sözkonusu olunca, titremeye başlamıştı Gregor'un bacakçıkları. Hem vücudundaki yaralar da tamamen iyileşmişe benziyordu. Döşemenin üzerinde ha reket etmesini engelleyen bir şey hissetmiyordu artık; buna hayret etti ve bir aydan fazla zaman önce parmağını birazcık kesmesine karşın, bu yaranın önceki gün kendisine yeteri kadar acı çektirdiğini düşündü. Yoksa kabalaşıp duygusuzlaştım mı eskisine göre? diye geçirdi içinden. Bütün yiyecek ler arasında peynire karşı o saat şiddetli bir istek duydu, hırsla peyniri emmeye başladı. Çabuk çabuk, keyfinden gözleri yaşararak peyniri, sebzeyi ve salçayı birbiri ardından yiyip yuttu. Gelgelelim, taze yiyeceklerin tadını alamadı pek, ko kularına bile katlanamadı; hattâ yiyeceği şeyleri seçip seçip biraz uzağa taşıdı bunlardan. Kızkardeşi tekrar saklanıp giz lenmesi için bir işaret olarak usulca anahtarı çevirdiğinde, Gregor çoktan yiyeceğini yemiş, tembel tembel olduğu yerde yatıyordu. Anahtar sesi üzerine, nerdeyse uyuklar durumuna karşın korkuyla fırladı ve seğirterek yine kanepenin altına girdi. Ama yalnızca kızkardeşinin odada bulunduğu kısa süre için bile kanepenin altında kalmak büyük bir çabayı gerekti riyordu, çünkü çok yemekten karnı biraz şişmişti, kanepenin altındaki daracık yerde güç bela soluk alıyordu. Küçük çapta boğulma nöbetleri geçirerek, biraz dışarı fırlamış gözlerle kızkardeşini izledi; kızkardeşi, hiçbir şeyden habersiz, yalnız kalıntıları değil, Gregor'un asla elini sürmediği yiyecekleri de, sanki bundan böyle bir işe yaramayacaklarmış gibi, sü pürgeyle bir araya topladı ilkin, sonra hepsini acele bir kova nın içerisine boşalttı, bir tahta kapakla ağzını kapadığı ko vayı alıp dışarı zütürdü. Kızkardeşi arkasına döner dönmez, Gregor kanepenin altından çıktı, uzanıp gerindi ve yellendi.Tümünü Göster
-
30.
0Gregor'un kapı aralığından gördüğüne göre, salonda gaz lambası yakılmıştı; ama her vakit günün bu saatinde babası, ikindi üzeri çıkan gazeteyi annesine ve bazen de kızkardeşine yüksek sesle okurken, şimdi ses seda işitilmiyordu. Belki kızkardeşinin her vakit anlattığı ve kendisine yazdığı mek tuplarda sözünü ettiği bu gazete okumaların arkası kesilmiş ti. Ama ev kuşkusuz boş değildi, öyleyken enikonu bir ses sizliğe gömülmüştü. «Şu bizim aile ne sakin bir hayat yaşı yor», diye söylendi Gregor kendi kendine, gözlerini dikip önü sıra karanlığa bakıp dururken, anne ve babasıyla kızkardeşine, böyle güzelim bir evde böyle bir hayat yaşama olana ğını sağlayabildiğinden ötürü büyük bir gurur duydu. Ama ya şimdi bütün bu huzur, bu rahatlık, bu memnun yaşayıp git meler fecî bir şekilde sona ererse? Derken böylesi düşünce lerle oyalanmayı bırakarak biraz hareket etmeyi uygun gör dü, odada aşağı yukarı gezinmeye başladı.Tümünü Göster
Uzun akşam süresince bir kez yan kapılardan biri, bir kez de öbürü hafifçe aralanıp, sonra hemen kapatıldı; herhalde biri içeri girmek gereksinimini duymuş, ancak bundan enikonu sakınmıştı. Gregor, salon kapısının hemen yanına gelip dur du; odaya girmekten çekinen ziyaretçinin ne yapıp yapıp içe ri girmesini sağlamak ya da hiç değilse kim olduğunu öğren mek istiyordu. Ne var ki, kapı bir daha açılmadı ve Gregor da boş yere bekledi. Sabahleyin kapılar kilitliyken yanına gelmek istemişti herkes; oysa şimdi kendisi bir kapıyı açmış, öbür kapılar da galiba gündüz açılmışken hiç kimse yanına uğramıyordu; üstelik anahtarlar da şimdi dışardan kilitte so kulu durmaktaydı. Ancak gece geç vakit salondaki ışık sön dürüldü, anne ve babasıyla kızkardeşinin bu vakte kadar uyanık beklediklerini anlamak güç değildi; çünkü Gregor'un çok iyi işittiğine göre, her üçü de parmak uçlarına basarak salondan uzaklaşıyordu. Artık sabaha kadar kimse Gre gor'un yanına uğramayacak demekti, yani şimdi bol zamanı vardı Gregor'un, bundan sonraki yaşdıbına nasıl bir çeki dü zen vermesi gerektiğini kimse tarafından rahatsız edilmeksi zin düşünüp kararlaştırabilirdi. Ama zemini üzerinde yam yassı bir durumda yattığı yüksek tavanlı geniş oda onu ürkü tüyor, bu ürküntünün nedenini de bir türlü kestiremiyordu; çünkü beş yıldan beri yatıp kalktığı kendi odasıydı burası. Yarı bilinçli bir dönüşle, beri yandan hafif bir utanç duygu suyla seğirtip kanepenin altına girdi; sırtının biraz sıkışması na ve başını yukarı kaldıramamasına karşın, o saat kendini pek rahat hissetti burada; üzüldüğü bir şey varsa, fazla geniş bedenini tümüyle kanepe altına yerleştirememesiydi. -
29.
0II
Ancak akşamın alacakaranlığında baygınlığa benzer derin uykusundan uyandı, Gregor. Kuşkusuz dışarıdan gelen gü rültü olmadan da az sonra uyanacaktı, çünkü kendisini yete rince dinlenmiş ve uykusunu almış hissediyordu; ama öyle sanıyordu ki, hemen belirip kaybolan bir ayak sesi ve hole açılan kapının sakınarak kapatılması onu uyandırmıştı. So kaktaki elektrik fenerlerinin ışığı yer yer odanın tavanına ve mobilyaların üst kısımlarına vurmuştu; ama aşağısı, Gregor' un bulunduğu yer karanlıktı. Gregor, ancak şimdi değerini anladığı duyargalarıyla, henüz beceriksiz ve sağı solu yoklayarak, ağır ağır kapıya doğru sürüklendi; kapının ardında ne ler olup bittiğini görmek istiyordu. Sol tarafı tatsız bir geri lim içinde bulunan bir tek uzun yaradan oluşuyordu sanki; iki dizi bacak üzerinde, hayli topallayarak yürümesi gereki yordu. Üstelik bacakçıklanndan biri, öğleden önceki olaylar da ağır bir yara almıştı - hani bir tek bacağının yaralanması mucizeydi - ve bu bacakçık cansız sürüklenip arkadan geli yordu.
Gregor ancak kapıya varınca, kendisini oraya çeken şeyin ne olduğunu anladı; bir yiyecek kokuşuydu bu; küçük kapının eşiğinde süt dolu bir kâse duruyor, sütün içinde ufak ufak doğranmış francala parçalan yüzüyordu. Nerdeyse sevincin den kahkaha atacaktı Gregor, çünkü sabahkine kıyasla açlığı daha da büyümüştü; hemen başını kâseye daldırdı, başı nere deyse gözlerinin üstüne kadar sütün içerisine gömüldü. Ama çok geçmeden, düş kırıklığına uğramış, kendini geriye çekti; hani yalnızca o incinmiş sol böğründen ötürü bir şey yemek te güçlük çektiği için yapmamıştı bunu - ancak bütün vücuduyla sesli sesli soluyarak yemek yiyebiliyordu -, genellikle en sevdiği yiyecek sayılıp kızkardeşinin kuşkusuz bu yüzden odasına getirip koyduğu sütün hiç tadına varamamıştı; hattâ nerdeyse tiksinerek kâseden çevirdi yüzünü, geri dönüp sü rüne sürüne odanın ortasına geldi. -
28.
0Gregor, annesine bakarak: «Anne! Anne!» diye seslendi usulca, Müdür Bey bir an için tamamen aklından çıkmıştı; ama akan kahveyi görünce çeneleriyle birkaç kez boşluğa doğru hamle yapmadan duramadı. Bunun üzerine yeniden bağırmaya başladı annesi; masayı bırakıp kaçtı, karşıdan se ğirtip gelen babasının kollarına bıraktı kendini. Ama Gregor'un o anda anne ve babasına ayıracak vakti yoktu; merdi venden inmeye koyulan Müdür Bey, çenesini korkuluğun üzerine dayayarak son bir kez dönüp arkasına baktı. Müdür Bey'e yetişmek isteyen Gregor, ileriye atıldı hemen. Müdür Bey anlaşılan bir şeyler sezinlemiş olacaktı, birkaç basamağı birden inmeye başladı. «Vay canına!» diye haykırdı evden çı kıp gitmek üzereyken ve ses bütün merdivenlerde çınladı. Ne yazık ki, Müdür Bey'in gidişi şimdiye dek serinkanlılığını pek yitirmemiş babasını da hayli şaşırtmışa benziyordu; çün kü Müdür Bey'in arkasından koşması ya da hiç değilse Gre gor'u onun peşine düşmekten alıkoymaması gerekirken, sağ eliyle Müdür Bey'in şapka ve pardösüsüyle bir sandalyenin üzerinde bıraktığı bastonunu kapıp sol eliyle masadan büyük bir gazete aldı, ayaklarını yere vurup baston ve gazeteyi ha vada sallayarak Gregor'u odasından içeri tıkmaya çalıştı. Gregor'un yalvarıp yakarmalarının hiçbiri para etmedi ve hiçbiri de anlaşılmadı. Gregor başını istediği kadar süklüm püklüm döndürsün, babası ayaklarıyla giderek daha hoyrat yeri dövüyordu. Karşıda annesi serin havaya aldırmayarak bir pencere açıp dışarı sarktı, pencereden hayli ilerde tut tuğu yüzünü ellerine gömdü. Bunun sonucu olarak sokakla merdiven arasında güçlü bir hava akımı başgösterdi, perdeler uçuşmaya başladı, masanın üzerindeki gazeteler hışırdayıp gazete yapraklarından kimisi esintiyle yerde sürüklenmeye koyuldu. Babası aman vermeksizin Gregor'u sıkıştırıyor, bu arada vahşi bir insan gibi sesler çıkarıyordu. Ne var ki, geri geri gitme konusunda Gregor'un hiç egzersizi yoktu ve ger çekten pek yavaş yürüyordu bu iş. Gregor bir arkasına dönebilse, o saat odasında alabilirdi soluğu; ama fazla zaman iste yen dönme girişimiyle babasını sabırsızlandırmadan çekini yordu; üstelik her an babasının elindeki bastondan sırtına ya da başına öldürücü bir darbenin inmesi işten değildi. Ancak, sonunda Gregor için başka yapacak şey kalmadı; çünkü geri geri giderken gidiş yönünü bile koruyamadığını dehşetle farketmişti. Dolayısıyla, bir yandan göz ucuyla sürekli babasına bakarak elden geldiğince hızlı, ama gerçekte pek yavaş, dön me eylemine girişti. Herhalde babası iyi niyetini sezmişti ki, dönüş sırasında Gregor'a ilişmedi, tersine bastonunun ucuyla uzaktan onun bu girişimini yönetmeye çalıştı. Ne olurdu san ki, babası ağzından o katlanılmaz ıslıklı sesleri çıkarmasaydı! Bu sesler, Gregor'un aklım başından alıyordu. Nerdeyse ta mamen arkasına dönmüştü ki, kulakları boyuna ıslık sesle rinde, şaşırarak yine biraz gerisin geri çarketti. Ama sonunda çok şükür başıyla kapının önüne geldi, gövdesinin kapıdan kolay geçemeyecek kadar geniş olduğunu gördü. içinde bu lunduğu ruh durumundan ötürü, kapının öbür kanadını da açıp Gregor'a geçebileceği gibi bir yer sağlamayı hiç düşün medi babası; aklına taktığı tek şey varsa, Gregor'u bir an ön ce odasına tıkmaktı. Gregor'un doğrulup kalkarak, kapıdan geçmek için gerekli uzun boylu hazırlıklara girişmesine de asla izin verecek gibi görünmüyor, kendine özgü bir takım sesler çıkararak, sanki önünde hiçbir engel yokmuşçasına onu ileri doğru sürüp zütürmeye uğraşıyordu; Gregor'un pe şinden gelen ses, bundan böyle hiç de bir tek babanın sesi gibi çıkmamaktaydı. Ve gerçekten, işin şakaya gelir yanı kal mamıştı artık. Gregor, ne olursa olsun, ıkına sıkma kapıdan geçmeye çalıştı, yere sürtünmekten böğürlerinden biri baş tan aşağı yara bere içinde kalmıştı, beyaz kapıda iğrenç leke ler bırakıyordu. Olduğu yere çivilenip kalan Gregor bazen tek başına kıpırdayacak gücü bulamıyor, bir tarafındaki bacakçıklar boşlukta habire çırpınırken, yere bastırılmış öbür taraftakiler sızlayıp duruyordu. Ansızın babası arkadan, Gre gor'u gerçekten esenliğe kavuşturan bir tekme savurdu. Bu nun üzerine havada uçtu Gregor, orası burası şiddetle kanayarak soluğu odanın hayli içerlerinde aldı. Derken bastonla itilerek kapatıldı kapı ve sonunda ortalık yatıştı.Tümünü Göster
-
27.
0Müdür Bey'in alıkonulması, yatıştırılması, ikna edilmesi ve nihayet gönlünün kazanılması gerekiyor, Gregor'la ailesinin geleceği buna bakıyordu. Keşke kızkardeşi şimdi salonda bu lunsaydı! Zeki bir kızdı hani; daha Gregor sırtüstü rahat ra hat yatarken o ağlamıştı. Ve Müdür Bey'in, bu kadınlara düşkün adamın kızkardeşine karşı dayanamayıp onun dedi ğini yapacağı kuşkusuzdu. Şimdi kızkardeşi olsa dairenin ka pısını kapar ve holde konuşacağı sözlerle Müdür Bey'i korkularından kurtarırdı. Gelgelelim kızkardeşi evde değildi, dolayısıyla Gregor'un kendisi harekete geçmek zorundaydı. Şu anda üstesinden gelebileceği devinimlerin neler olduğunu henüz bilmiyordu; bunu umursamaksızın, ayrıca demin ko nuştuklarının yine yanlış anlaşılabileceğini, belki de yanlış anlaşıldığını düşünmeksizin kapı kanadından ayrıldı; aradaki boşluktan vücudunu ite kaka geçirmeye çalıştı. O sırada so fanın korkuluğuna iki eliyle gülünç denecek biçimde yapışan Müdür Bey'in yanına gidecekti. Ama hemen tutunacak bir yer arayarak, ufak bir çığlıkla bir sürü bacakçığın üzerine yı ğılıp kaldı. O saat, bu sabah ilk kez vücudunda bir rahatlık duydu; bacakçıkları sağlam bir zemine kavuşmuştu. Bacakçıklarına tamamen söz geçirebildiğini görerek sevindi; hattâ istediği yere kendisini taşıyıp zütürmek için çaba bile harcı yorlardı. Artık tüm rahatsızlığının sona ermek üzere oldu ğuna inanmaya başladı, Gregor. Başka türlü hareket edeme diğinden sağa sola sallanıyor, annesine hiç de uzak bulunma yan bir yerde, tam onun karşısında döşeme üzerinde yatıyor du ki, tamamen kendi içine gömülmüşe benzeyen annesi bir den fırlayıp kalktı ayağa, kollarını iyice ileriye uzatıp par maklarını gererek: «imdat! Aman Yarabbi! imdat!» diye ba ğırmaya koyuldu. Gregor'u daha iyi görmek ister gibi başını yana eğmişti; ama derken, buna karşıt bir davranışla geri ge ri seğirtmek gibi bir saçmalığa kalkıştı; arkasında kurulu kahvaltı masasının bulunduğunu unutmuştu; masanın yanma ge lir gelmez, adeta dalgınlığından hemen üzerine oturuverdi; yanıbaşında devrilen kocaman kahvedenlikten kahvenin sel gibi aktığını farketmemişe benziyordu.
-
26.
0«Evet!» dedi Gregor; evde serinkanlılığını yitirmeyen tek kişi kuşkusuz kendisiydi, bunu biliyordu. «Şimdi giyiniyorum. Koleksiyonu toparlayıp yola çıkacağım hemen. Yola çık mama izin, izin verecek misiniz? Evet, Müdür Bey! Görü yorsunuz dikkafalı değilim; çalışmaktan zevk duyarım. Şu ge ziler zahmetli bir iş, ama onlarsız da yaşayamam doğrusu. Peki ama, nereye gidiyorsunuz Müdür Bey? Firmaya mı? Firmaya, öyle mi? Burada geçenleri olduğu gibi rapor ede cek misiniz? Hani bir an oluyor, insan çalışacak gücü bula mıyor kendinde. Ama böylesi anlar, geçmişte yapılan işleri anımsamak ve ileride, engel ortadan kalktıktan sonra daha büyük bir şevk ve gayretle işe sarılmayı düşünmek için biçil miş kaftandır. Nihayet Sayın Patron'a çok şey borçluyum, siz de pek iyi biliyorsunuz bunu. Öte yandan, anne ve babamla kızkardeşimin geçim yükü de benim omuzlarımda. Şu anda durumum nazik, ama bu durumdan yine kendimi sıyırıp kur taracağım. Güç bir iş, bari siz daha da güçleştirmeyin. Mağa zada benim tarafımı tutun. Pazarlamacıları sevmezler, biliyo rum. Tonla para kazanır, gel keyfîm gel yaşarlar diye düşü nürler. Bu önyargıyı daha bir dikkatle gözden geçirmek için, öyle zorlayıcı bir neden de çıkmaz insanın karşısına. Ama siz Müdür Bey, siz öbür personelden daha derli toplu görebilir siniz durumu. Hani tamamen söz aramızda, Sayın Patron'un kendisinden bile daha derli toplu görebilirsiniz. Çünkü Pat ron bir iş adamı olduğundan, vereceği yargılarda kolay etki altında kalıp hizmetinde çalıştırdığı bir memurun aleyhinde bir tavır takınabilir örneğin. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, yı lın hemen bütününü mağaza dışında geçiren bir pazarlamacı dedikodulara, rastlantılara ve nedensiz şikâyetlere kolayca kurban gidebilir, bunlara karşı asla savunamaz kendini, çün kü çokluk bunlardan haberi olmaz; olsa da, ancak bir geziyi bitkin sona erdirip firmaya döndüğü ve nedenleri artık bir türlü kestirilemeyen kötü sonuçların etkilerini öz varlığı üze rinde hissettiği zaman olur. Müdür Bey, gitmeyin böyle rica ederim. Bana birazcık hak verdiğinizi gösteren bir tek söz söyleyin hiç değilse.»Tümünü Göster
Ama Müdür Bey daha Gregor'un ilk sözleri üzerine arkasına dönmüştü, yalnızca titreyen omuzlan üzerinden dudaklarını iyice aralayarak Gregor'a bakıyordu; Gregor konuşurken bir an bile boş durmamış, ondan gözünü ayırmaksızm kapıya doğru sokulmuş, ama salondan çıkmasını önleyen gizli bir yasak varmış gibi bunu pek ağırdan yapmıştı. Derken hole geldi; ayağım birden salondan çekip alışına bakılırsa, öyle sanılabilirdi ki, sanki ateş üzerine basmıştı. Ama holde sağ eli ni uzatabildiği kadar ileriye, merdivene doğru uzattı; orada kendisini tanrısal bir kurtuluş bekliyordu adeta. Gregor, ma ğazadaki konumunun iyice sarsılmasını istemiyorsa, Müdür Bey'in böyle bir ruh durumu içinde çekip gitmesine asla izin vermemesi gerektiğini seziyordu. Anne ve babası bu gibi şey leri doğru dürüst kavrayabilecek yetenekten yoksundu; bun ca yıl içinde firmadaki işini Gregor'un ömür boyu elinde tutacağı kanısını edinmiş ve şu anda kendilerini üzüntüye öyle sine kaptırmışlardı ki, birazcık olsun ileriyi görecek durumda değillerdi. -
25.
0Müdür Bey'in odada bulunmasına aldırmayan annesi, gece den kalma incin ve dimdik saçlarla oracıkta dikiliyordu; Gregor'u görünce, ilkin ellerini kenetleyerek babasına baktı, sonra Gregor'a doğru iki adım atarak, giysisinin çepçevre açılıp yayılan etekleriyle yere yıkıldı; yüzü göğsüne düşmüş, adeta bütünüyle ortadan silinip kaybolmuştu. Babası, halin de düşmanca bir ifade, yumruğunu sıktı; Gregor'u gerisin ge ri sürüp odasından içeri tıkmak ister gibiydi; bir ara güvensiz gözlerle çevresine bakındı, ardından elleriyle gözlerini kapa yıp güçlü göğsü sarsıla sarsıla ağlamaya koyuldu.
Bu durumda, salona girmeye kalkmadı Gregor, kapı kanatla rından sımsıkı sürmelenmiş olanına içerden yaslandı; öyle ki ancak yarı vücudu görülebiliyor, bu vücut üzerinde seçilen yana eğik başıyla odadakilere çıldır çıldır bakıyordu. Bu ara da ortalık iyiden iyiye aydınlanmış, yolun karşı yakasında uzayıp giden başı sonu bellisiz gri siyah binanın bir bölümü -bir hastaneydi burası -, cephe kısmını katı bir biçimde oyup geçen düzenli pencereleriyle açığa çıkmıştı. Hâlâ dinmemişti yağmur, ama tek tek görülebilen ve adeta tek tek yukardan aşağı fırlatılan iri damlalar halinde yağıyordu şimdi. Masanın üzerini tabak fincan gibi şeyler doldurmuştu; çünkü babası için kahvaltı günün en önemli yemeğiydi ve bu yemeği bir yandan çeşitli gazeteleri okuyarak saatlerce sürdürürdü. Tam karşı duvarda, Gregor'un askerlik döneminden kalma bir resim asılıydı ve resimde Gregor eli meçinde, tasa ve kay gılardan uzak gülümseyen, duruşu ve üniformasına karşı her kesi saygıya davet eden bir teğmen olarak görülüyordu. Ho lün kapısı açılmıştı; daire kapısı da açık bulunduğundan, aşağı inen merdivenin baş tarafı seçilebilmekteydi. -
24.
0Bitişik odayı tam bir sessizlik kaplamıştı. Belki de anne ve babası Müdür Bey'le masada oturmuş, fısıldaşıp duruyor, belki de hepsi birden kapıya yaslanmış, içeriye kulak kabartı yorlardı.
Gregor, sandalyeyle kendini yavaş yavaş ileriye doğru itti; derken sandalyeden elini çekerek kapıya doğru atıldı, kapıya tutunup doğruldu - bacakçıklarının tabanlarında bir yapış kanlık vardı -, bir an dinlendi burada. Sonra kilit içinde so kulu anahtarı ağzıyla çevirmeye uğraştı. Ne yazık ki doğru dürüst dişleri yoktu anlaşılan, anahtarı neyle tutacaktı? Ama çeneleri pek güçlüydü ve çenelerinin yardımıyla anahtarı gerçekten yerinden oynattı; bu arada bir yeri incinmişti mut laka, çünkü ağzından kahverengi bir sıvı anahtar üzerine akıp oradan da yere damlamaya başladı. Bitişik odadan: «işi tiyor musunuz? Anahtarı çevirmeye uğraşıyor», dedi Müdür Bey. Bu söz, Gregor'u enikonu yüreklendirdi. Ama hepsi bağırmalıydı ona. Anne ve babası, hepsi: «Ha gayret, Gregor!» diye bağırmalıydı: «Sakın koyverme! Yüklen kilide, Gregor!» Gösterdiği çabaları evdekilerin merakla izlediği düşüncesiyle bütün gücünü toplayarak çılgın gibi anahtarı ısırdı. Anahtar döndükçe, o da kilidin çevresinde dolanıp duruyordu. Artık kendisini ayakta tutan ağzıydı yalnız, gerektiğinde anahtara asılıyor ya da vücudunun tüm ağırlığıyla onu aşağı bastırıyor du. Nihayet çat diye açılan kilidin tiz sesine uykusundan uyandı adeta, rahat bir nefes aldı. «Çilingirsiz başardım iş te!» diye söylendi kendi kendine ve kapıyı iyice açmak için başını kola dayadı.
Kapıyı bu tarzda açmak zorunda kalışı, kapının iyice açılma sına karşın Gregor'un henüz ortada görünmemesine yol açmıştı. Tam salona ayak atacakken pat diye sırtüstü yıkılma mak istiyorsa, kapı kanatlarından birinin çevresini pek büyük bir dikkatle usulcacık dolanması gerekiyordu. Kendisi henüz bu zor işle uğraşıp, başka şeye aldıracak vakit bulamazken, Müdür Bey'in birden yüksek sesle: «Oh!» diye bir ses çıkar dığını işitti; ses, tıpkı bir rüzgâr uğultusunu andırıyordu. Az sonra da Müdür Bey'in kendisini gördü Gregor. Kapıya ora dakilerin hepsinden yakın bulunan Müdür Bey elini açık ağ zına bastırmış, sanki görünmeyen, ama habire üzerine gelen bir güç karşısında yavaş yavaş gerilere çekiliyordu. -
23.
0Gregor bütün bunları çabuk çabuk, ne konuştuğunu pek bil meksizin söylerken, herhalde daha önce yatakta edindiği be ceri sayesinde güçlük çekmeden sandığa yaklaşmış ve ona tutunarak doğrulmuştu. Gerçekten kapıyı açacak, gerçekten ortada gözüküp Müdür Bey'le konuşacaktı. Şimdi odadan çıkmasını isteyip duranların, kendisini görünce ne diyecekle rini çok merak ediyordu. Baktı ki korkudan donakaldılar, o zaman artık sorumluluk diye bir şey tanımayacak ve içi ra hatlayacaktı. Ama her şeyi serinkanlı karşıladılar mı, kendisi de telaşa kapılmak için bundan böyle ortada bir neden gör meyecek ve elini çabuk tuttu mu saat sekiz trenine yetişebi lecekti. ilkin birkaç kez sandığın cilalı pürüzsüz yüzeyinden gerisin geri kaydı aşağı, ama son bir davranışında dimdik doğruldu. Ne denli kıvrandırıcı olursa olsun* karnındaki ağrı ları artık umursadığı yoktu. Derken oracıktaki bir sandalye nin arkalığına attı kendini, bacaklarıyla sandalyenin kenarla rına sımsıkı yapıştı. Bu yoldan, vücudu üzerindeki denetimi de ele geçirmişti; hiç sesini çıkarmadan bekledi, çünkü Mü dür Bey'in sözlerini bundan böyle işitebiliyordu.Tümünü Göster
Anne ve babasına: «Bir tek kelime anladınız mı konuştukla rından?» diye sorduğunu işitti Müdür Bey'in. «Bizi aptal ye rine koymuyordur sanırım?» - «Daha neler!» diye cevapladı annesi yüksek sesle; ağlamaya başlamıştı. «Belki de ağır has ta yatıyor, Gregor, biz de ona eziyet edip duruyoruz.» Sonra: «Grete! Grete!» diye seslendi annesi. Karşıdan: «Efendim anne!» dediği duyuldu kızkardeşinin. Gregor'un odasının aracılığıyla birbirleriyle haberleşiyorlardı. «Hemen doktora koş Grete! Gregor hasta! Çabuk bir doktor alıp gel! Az ön ce nasıl konuştuğunu duymadın mı?» Annesinin bağırarak konuşmasıyla kıyaslanırsa dikkati çekecek kadar alçak per deden; «Bir hayvan sesinden kalır yeri yoktu», dedi Müdür Bey. Derken babası, ellerini çırparak holden mutfağa doğru: «Anna! Anna!» diye bağırdı. «Durma koş, bir çilingir getir!» Hemen iki kız, etekliklerini hışırdatarak holden seğirtip geç tiler - kızkardeşi nasıl da giyinebilmiş ti o kadar çabuk - ve hızla kapıyı açıp çıktılar. Kapının arkalarından kapandığını bildiren bir ses işitilmedi; galiba kapı, büyük bir felâkete uğ ramış evlerdeki gibi açık bırakılmıştı.
Ama Gregor hayli yatışmıştı. Hani sesi, belki kulağı alıştığın dan, kendisine yeterince açık seçik, hattâ eskisinden de açık seçik gelmesine karşın, yine de anlaşılamıyordu konuştukları. Ancak, şimdi, dışardakiler kendisinde anormal bir durumun varlığına inanıyor, ona yardıma hazır bulunuyorlardı. Bu yol da ilk önlemler alınırken açığa vurulan umut ve güven rahat lattı Gregor'u. Kendini yine insan toplumu içerisine kabul edilmiş görüyordu ve doğrusu aralarında ayrım yapmaksızın gerek doktor, gerek çilingirden olağanüstü ve şaşırtıcı başa rılar beklemeye başladı. Kesin önem taşıyan konuşmalarda bulunmasının zamanı yaklaşıyordu. Bu konuşmalar için se sine elden geldiği kadar netlik kazandırmak üzere bir iki öksürdü, ama bunu pek kısık sesle yapmaya çalıştı; çünkü ba karsın öksürüğünün sesi de insan öksürüğünden başka türlü çıkabilirdi. Ancak, bu konuda kendisi artık bir yargıya var maktan çekiniyordu. -
22.
0Bu anda: «Bay Samsa!» diye bağırdı Müdür Bey sesini yük selterek. «Ne oldu, ne var? Odanıza kapanmışsınız, evet veya hayırdan başka bir cevap çıkmıyor ağzınızdan. Anne ve babanızı yok yere büyük üzüntülere sokuyor, ayrıca, hani söz arasında söylüyorum, işinizi doğrusu görülmedik biçimde savsaklıyorsunuz. Şu an, anne ve babanızla patronunuz adı na konuşuyor ve sizden hemen bana kesin bir açıklamada bulunmanızı önemle rica ediyorum. Hayret doğrusu, hayret! Ben sizi sakin, aklı başında biri bilirdim; oysa şimdi kendinizi durup dururken acayip kaprislere kaptırmış görünüyorsunuz. Patron bu sabah bana, işinize böyle geç kalmanızın nedeni sayılabilecek kimi şeyler çıtlatmadı değil; bu yakında size ve rilmiş alacakları tahsil yetkisiyle ilgili şeyler hani. Ama ben Allah için böyle bir nedenin sözü edilemeyeceği konusunda nerdeyse şerefim üzerine temin ettim kendisini. Ancak, şim di bu akıl almaz inatçılığınızı görünce, sizi en ufak şekilde savunmak için hiçbir istek duymuyorum. Hem firmadaki ye riniz de öyle pek sağlam sayılmaz. Başlangıçta niyetim sizinle yalnız konuşmak, bunları başka kimse işitmeden size söyle mekti. Ne var ki, burada bana boş yere zaman harcattığınızı görünce, neden söyleyeceklerimi sayın anne ve babanız da işitmesin, anlamıyorum. Diyeceğim, son zamanlardaki çalış manız hiç de memnunluk verici değildi. Doğru; pek verimli çalışmalar için elverişli denebilmekten uzak bir sezondu; an cak hiç iş yapılamayacak kadar da kötü bir sezon yoktur Bay Samsa ve olamaz.» Gregor, aklı başından giderek ve telaşın dan her şeyi unutarak: «Ama Müdür Bey!» diye cevapladı içerden. «Şimdi açıyorum kapıyı. Hafif bir rahatsızlık, o ka dar; bir baş dönmesi yataktan kalkmamı engelledi. Şu an he nüz yataktayım, ama eski zindeliğime büsbütün yine kavuşmuş hissediyorum kendimi. işte çıkıyorum yataktan. Birazcık daha sabrediverseniz! Düşündüğüm kadar kolay gerçekleş meyecek yataktan çıkmam. Ama artık kendimi iyileşmiş his sediyorum. Nasıl da öyle durup dururken insanın üzerine çullanıyor şu hastalık! Dün akşam hiçbir şeyim yoktu; annem ve babam da biliyor ya; ama hayır, dün akşam da üzerimde hafif bir kırıklık hissetmiştim. Halimden de anlaşılıyordu. Ne diye durumu firmaya haber vermedim bilmem. Ama insan hastalığını evde kalmaksızın da atlatabileceğine inanıyor hep. Müdür Bey, anne ve babamı üzmeyin ne olur? Bana yönelttiğiniz suçlamalar için bir neden yok çünkü; sonra, bu konuda şimdiye dek kimse bana bir şey söylemedi. Sanırım, yolladığım son sipariş listelerini görmemiş olacaksınız. Hem saat sekiz treniyle de yola çıkacağım; birkaç saatlik dinlenme iyi geldi. Burada boşuna vaktinizi kaybetmeyin, Müdür Bey. Birazdan kendim mağazaya geleceğim. Lütfen bunu patrona bildirip, saygılarımı iletin kendisine.»Tümünü Göster
-
21.
0Ne diye kızkardeşi ötekilerin yanına gitmiyordu sanki? Ga liba uykudan yeni kalkmış, giyinmeye hemen hiç vakit bulamamıştı. Peki, ne diye ağlıyordu acaba? Kendisi yataktan kalkarak, Müdür Bey'in odaya girmesine izin vermediğinden mi? Yoksa firmadaki işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu da, işini kaybedince, patronun eski alacak he saplarıyla anne ve babasının yakasına yeniden yapışacağın dan korkuyordu, onun için mi? Ama bunlar şimdilik yersiz tasalardan öte bir şey değildi; Gregor henüz buradaydı ve ai lesini bırakıp gitmeyi aklının ucundan geçirdiği yoktu. Şu an da halının üzerinde yatıyordu gerçi ve ne durumda olduğunu bilen biri, kendisinden Müdür Bey'i odaya koyvermesini ger çekten istemeye kalkmazdı. Sonradan uygun bir mazeretle kolay açıklanabilecek böyle bir kabalıktan ötürü de çalıştığı yerden hemen kapıdışarı edilemezdi. Gregor'a öyle geliyor du ki, onu ağlayıp sızlamalar ve ikna yollu sözlerle rahatsız edeceklerine, kendi haline bırakmaları çok daha uygundu. Ama işte ne durumda bulunduğuna ilişkin kesin bir şey bil memeleri, evdekileri böyle davranmaya zorluyor ve davranış larını bağışlatıyordu.
-
20.
0O anda: «Gregor!» diye babası seslendi soldaki bitişik oda dan. «Müdür Bey geldi, Gregor! Senin sabah treniyle neden yola çıkmadığını soruyor. Ne cevap vereceğimizi bilemiyo ruz. Hem Müdür Bey bizzat seninle konuşmak istiyor. Aç kapıyı lütfen! Müdür Bey, odadaki incinlığı hoş görecek lerdir sanırım.» Bu konuşma arasında: «Hayırlı sabahlar, Bay Samsa!» diye nazik seslendi Müdür Bey. Annesi: «Gregor rahatsız galiba», dedi. Babası, hâlâ kapıda konuşup duruyor du. «Rahatsız Gregor», diye ekledi annesi, «inanın bana Müdür Bey. Yoksa hiç treni kaçırır mıydı! Aklı hep işinde çünkü. Akşamlan asla sokağa çıkmıyor, bu yüzden nerdeyse kızdığım bile oluyor kendisine. Şimdi ise sekiz gündür bura da; ama her akşam evde kalıp hiçbir yere gitmedi. Masanın başında bizimle oturup sessiz sedasız gazetesini okuyor ya da tren tarifelerini inceliyor. Biraz oyalanmak istedi mi kıl tes tereyi alıyor eline, çalışmaya koyuluyor. Örneğin, iki, üç ge celik bir çalışmayla küçük bir resimlik oyup çıkardı tahtadan. Hoş bir şey hani, görseniz şaşarsınız, içerde asılı duruyor. Kapıyı açsın, hemen görürsünüz. Şunu da söyleyeyim ki, sizin burada bulunmanızdan mutluluk duyuyorum, Müdür Bey. Biz yalnız olsak, Gregor'a açtıramazdık kapıyı. Öyle inatçıdır ki! Sabahleyin kendisi hayır falan dedi ama, yine de rahatsız olduğu belli.» Bu anda Gregor, usulcacık ve düşün celi: «Şimdi geliyorum!» diye seslendi odadan; ama dışardaki konuşmanın tek kelimesini bile kaçırmamak için yerinden kı mıldamadı. Müdür Bey'in annesine: «Oğlunuzun bu davranı şını açıklayacak başka neden de bulamıyorum zaten hanımefendi!» dediğini işitti. «Öyle ciddi bir şey olmasa bari. Öte yandan, biz iş adamları, maalesef mi diyeceksiniz artık, Allah’a şükür mü, hafif rahatsızlıkları çok vakit işimizi düşüne rek düpedüz yadsımak zorundayız.» Babası sabırsızlanmıştı, yeniden kapıya vurarak: «Ne diyorsun, Gregor? Müdür Bey içeri girebilir mi artık?» diye sordu. Ama Gregor: «Hayır!» diye cevapladı. Soldaki bitişik odada tatsız bir sessizlik baş-göstermişti, sağdaki bitişik odada ise kızkardeşi hıçkırarak ağlıyordu.
-
19.
0Müdür Beyin'in soldaki yan odadan: «içerde bir şey düştü», dediğini işitti; günün birinde Müdür Bey'in başına da, bugün kendisininkine benzer bir olay gelemez mi sanki, diye geçirdi içinden. Doğrusu böyle bir şeyin olabileceğini kabul etmek gerekiyordu. Ama Gregor'un içinden geçirdiği soruya ka baca cevap verir gibi, o anda bitişik odada Müdür Bey birkaç sert adım atarak rugan çizmelerini gıcırdattı. Sağdaki bitişik odadan ise kızkardeşinin fısıldadığı duyuldu: «Gregor! Mü dür Bey geldi.» - «Biliyorum», diye cevapladı Gregor; ancak, kızkardeşinin işitebileceği kadar da sesini yükseltmeyi göze alamamıştı.
-
18.
0illa küfürmü edelim analı avradlı?
-
kayra 40 yaslarda ısıtme kaybı yasıcaksın
-
bikerisinde yokluktan breaking bad
-
acaba kayraya bi zenci tecavüz etse
-
trabzonu doğradılar
-
atatürk kendisi bile bugünü görse
-
kaan kurala acayip sinir oluyorum
-
kayra kac dkya yeni hesap acip gelir
-
dün öğrenciler geldi
-
islamda sünnet olmak mecbur mu
-
beyler doğuda damada ve geline takılan altınların
-
basketbola atan kazanır kuralı gelmeli
-
çakra patlatmak
-
her tarafta buhu
-
bu kayranın vücudu muydu la
-
3 trilyona araba önerisi
-
sonundaa aldım be
-
cogu ünlü ayın dolunay oldugu zamanlar
-
neden playstation joystiklerine sensor koymuyorlar
-
züt deliklerinin süper sıkı ve girmesi çok zor
-
mersobahis
-
et yemeyen erkek geydir
- / 1