1. 1.
    0
    @1 yolunu yorddıbını yatağını yorganını seferini tasını sefer tasını kafanı kafa tasını kafa tasının içindeki şam kayısısını gibeyim
    ···
  2. 2.
    0
    Ama annesini asıl tedirginliğe sürükleyen de Grete'nin söz leri olmuştu; birden annesi kenara çekildi, çiçekli duvar kâ ğıdının üzerindeki devcileyin kahverengi lekeye ilişti gözü, gördüğü şeyin Gregor olduğunun gerçekte bilincine varmak sızın çığırtkan ve hoyrat: «Aman Allah’ım! Aman Allah’ım!» diye bağırdı, tüm umudunu yitirmiş gibi kollarını açarak ka nepenin üzerine yığıldı ve öylece kımıldamadan kaldı. Kızkardeşi: «Görürsün sen, Gregor!» diye seslendi bunun üzeri ne; yumruğunu havaya kaldırarak dik dik Gregor'a baktı, Dönüşüm olayından beri kızkardeşinin doğrudan Gregor'a yönelttiği ilk sözlerdi bunlar. Sonra kızkardeşi, annesinin baygınlığına karşı bir esans alıp gelmek için bitişik odaya se ğirtti. Gregor da annesine yardım etmek istiyordu, resmin kurtarılmasına nasıl olsa daha vakit vardı; gelgelelim sımsıkı yapıştığı camdan ancak zorla kendini koparıp alabildi. Kızkardeşine eskisi gibi akıl verip yardımda bulunabilirmişçesine salona seğirtti; ama kızkardeşi çeşitli şişecikleri araştırıp ge reken esansı bulmaya çalışırken, ister istemez eli böğründe, arkasında dikilip bekledi. Kızkardeşi arkasına dönüp Gregor'u görünce korktu; şişelerden biri yere düşüp parçalandı; bir cam kırığı gelip Gregor'un yüzünü çizdi, dağlayıcı bir sıvı Gregor'un üzerinden yere aktı. Derken kızkardeşi Grete, daha fazla oyalanmaksızın, taşıyabildiği kadar çok şişeciği alıp annesinin yanına seğirtti; kapıyı ayağıyla itip arkasından kapadı. Bu durumda Gregor, belki kendisinin yüzünden ölümle yüz yüze gelen annesinden ayrılmıştı. Annesinin ya nında kalması gereken kızkardeşini ürkütüp odadan kaçır mayı istemiyorsa, kapıyı açamazdı; beklemekten başka yapa cağı bir şey yoktu. Kendi kendine yönelttiği suçlamalar ve yüreğini dolduran tasalarla içi bulanarak sürünme eylemine koyuldu; sürünmediği yer kalmadı, duvarlar, mobilyalar ve tavan üzerinde dolaştı sürünerek ve sonunda bütün odanın çevresinde döndüğünü hisseder hissetmez, umutsuzlukla bü yük masanın üzerine yığılıp kaldı. Bir süre geçti aradan; Gregor bitkin uzanmış yatıyor, dört bir yanda sessizlik hü küm sürüyordu; belki hayra alamet değildi bu sessizlik. Der ken kapının zili çaldı. Hizmetçi kendini mutfağa kilitlemiş bulunduğundan, çaresiz kızkardeşi Grete gidip açtı kapıyı. Gelen babasıydı. «Ne oldu, ne var?» dedi hemen. Grete'nin durumu anlaşılan her şeyi açığa vurmuştu. Kızkardeşi boğuk bir sesle cevap verdi, herhalde yüzünü babasının göğsüne bastırmıştı. «Annem bayıldı, ama yine iyileşti biraz; Gregor odasından kaçtı da.» - Beklemiştim zaten», dedi babası. «Size de söyleyip durdum hep, ama kadınlara laf anlatmak zor.» Açıkça görüldüğü gibi, Grete'nin pek kısa haberini ba bası kötüye yormuş, Gregor'un hoyrat davranmak gibi bir suçu işlediği sanısına kapılmıştı. Şimdi babasını yatıştırmaya çalışması gerekiyordu Gregor'un; çünkü durum üzerinde onu aydınlatacak ne vakti, ne gücü vardı. Bu yüzden, koşa rak odasının kapısına sığındı, vücudunu bastırdı kapıya; ba bası holden salona ayak atar atmaz, odasına dönme konu sunda alabildiğine içten bir niyet beslediğini, kendisini itip sürerek odasına tıkmanın gereksiz olduğunu, bu işin yalnızca kapının açılmasına baktığını, kapı açılmaya görsün, ortadan kaybolacağım hemen anlasın istiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    0
    @1 FLASH TV FiLMi TERK
    ···
  4. 4.
    0
    Kadınlar fazla bir dinlenmeyi kendilerine çok görmüş, az sonra yine çıkıp gelmişlerdi; Grete kolunu annesinin beline dolamış, nerdeyse onu taşıyıp zütürür gibiydi. «Peki şimdi ne alalım odadan?» diyerek çevresinde dolaştırdı bakışlarını. Ansızın, duvarda eğleşen Gregor'la göz göze geldi. Annesinin odada bulunduğunu düşünerek serinkanlılığını korumaya çalıştı, yüzünü annesine doğru eğdi, onu böylelikle çevresine bakmaktan alıkoymak istedi, sesi kuşkusuz titreyerek ve pek düşünmeden: «Gel seninle gidip biraz daha oturalım salon da, ha?» dedi. Kızkardeşinin Gregor için beslediği niyet açıktı; önce annesinin güvenliğini sağlayacak, sonra dönüp gelerek onu kovalayıp duvardan indirecekti. Eh, denesindi bakalım! Gregor, resmin üzerinde oturuyordu; onu vermeye cekti asla; onu vermektense, sıçrayıp Grete'nin suratına atla yacaktı.
    ···
  5. 5.
    0
    Böylece annesinin sözünü dinleyip de kararından dönmedi Grete; odada alabildiğine tedirginlik içinde dikilen ve karar sız görünen annesi de sonunda sustu, sandığın dışarı çıkarıl masında kızkardeşine gücü yettiği kadar yardıma koyuldu. Eh, gerekirse sandıktan vazgeçebilirdi Gregor, ama masa odada bırakılmalıydı. Annesi ve kızkardeşi ahlaya poflaya sü rükleyip zütürdükleri sandıkla dışarı çıkar çıkmaz, hemen kanepenin altından başını uzattı; dikkatle ve elden geldiğin ce saygılı, nasıl yapıp da masayı odada bıraktırabileceğini an lamak istedi. Ama, kötü bir şans eseri, odaya annesi dönüp geldi ilkin; bitişik odada sandığı kucaklamış tutan kızkardeşi Grete, tek başına onu sağa sola sallıyor, ama bir türlü yerin den kımıldatamıyordu. Ancak, Gregor'u görmeye alışık de ğildi annesi. Gregor'un manzarası onu hasta yapabilirdi; do layısıyla, Gregor korkup geri seğirterek kanepenin ta arka ucuna kadar çekildi; ama çarşafın önde biraz oynamasını ön leyecek vakit bulamamış, bu kadarı da annesinin dikkatini çekmeye yetmişti. Annesi bocaladı ansızın, bir an sessiz dur du, sonra dönüp Grete'nin yanına gitti. Her ne kadar Gre gor ortada olağanüstü bir şey olmadığını, yalnız birkaç eşya nın yerinin değiştirildiğini ikide bir içinden geçiriyorsa da, az sonra kendi kendine itiraf ettiği gibi, annesiyle kızkardeşinin gidip gelmeleri, birbirlerine küçük çapta seslenişleri, eşyala rın döşeme üzerinde çıkardığı cızırtılar, dört bir yandan kat kılarla güçlenen bir büyük karmaşa etkisi yapıyordu üzerin de. Başını ve ayaklarını istediği kadar vücuduna yapıştırsın, karnını istediği kadar döşemeye bastırsın, bu duruma uzun süre katlanamayacağını kendi kendine söylemeden duramıyordu. Derken odasını boşaltmaya başladılar. Sevip hoşlan dığı ne varsa alıp zütürüyorlardı; kıl testereyle diğer aletlerin bulunduğu sandığı dışarı çıkarmışlardı; şimdi yere sımsıkı gö mülmüş duran ve ticaret akademisi öğrencisi, ortaokul öğ rencisi, hattâ ilkokul öğrencisiyken başında oturup ödevler yaptığı masayı yerinden oynatmaya uğraşıyorlardı. Annesiyle kızkardeşinin ne ölçüde iyi niyet sahibi olduklarını araştır maya gerçekten vakit yoktu artık; zaten onların odada bu lunduklarını nerdeyse unutmuştu; çünkü bitkin düşmüşler, bundan böyle suskun çalışmaya koyulmuşlardı, yalnızca dö şeme üzerine basan ayaklarının ağır ve hantal sesi işitiliyor du. Bu yüzden, Gregor, hemen fırlayıp çıktı ortaya; tam o anda annesiyle kızkardeşi biraz soluk almak için bitişik oda da yazı masasına yaslanmış duruyordu. ilkin neyi kurtarması gerektiğini gerçekten bildiği yoktu Gregor'un; ansızın gözü çıplak duvarda asılı kürklere bürünmüş kadın resmine ilişti; hemen tırmanıp duvara çıktı, vücudunu çerçevenin cdıbına bastırdı; cam sımsıkı yapıştı vücuduna ve sıcak karnına iyi geldi. Şimdi vücudunu bütünüyle örten bu resmi hiç değilse kimse elinden alamayacaktı. Kadınların odaya dönüşlerini iz lemek için başını salonun kapısına döndürdü.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    0
    Annesinin bu sözlerini işiten Gregor, insanlarla eskisi gibi dolaysız konuşamamasının, aile içinde sürdürdüğü tekdüze yaşayışla birleşerek son iki ay içerisinde aklını başından al dığını anladı, çünkü odasının boşaltılmasını doğrusu ciddi olarak isteyebilmesini başka türlü açıklayamıyordu. Atadan kalma eşyalarla rahatçacık döşenmiş odayı, kuşkusuz içeri sinde sağa sola sürünebileceği, ama beri yandan insan geçmi şini çarçabuk ve büsbütün unutacağı bir ine çevirmek heve sine mi kapılmıştı gerçekten? Çünkü daha şimdiden bu geç mişi unutmak üzereydi ve hanidir işitmediği annesinin sesi onu silkip sarsarak uyandırmıştı. Hayır, hiçbir şey odadan uzaklaştırılmamalı, her şey eski yerinde kalmalıydı. Eşyaların olumlu etkileri vardı durumu üzerinde, bu etkilerden yoksun kalamazdı. Eşyalar o saçma sağa sola sürünmelerini engeller se, bu kendisi için bir sakınca değil, büyük bir nimetti.

    Ama ne yazık ki kızkardeşi bu konuda başka türlü düşünü yordu; Gregor'la ilgili sorunlar üzerinde konuşulurken anne ve babasının karşısına büyük bir otorite gibi çıkmaya alışmış tı ve bunda pek de haksız sayılmazdı. Dolayısıyla, şimdi de annesinin sözü kızkardeşinin, ilkin planladığı gibi yalnız sandıkla yazı masasının değil, kalması zorunlu kanepe dışında bütün eşyaların odadan çıkarılması üzerinde diretmesi için yeterli neden oluşturdu. Kızkardeşini böyle bir istekte bu lunmaya zütüren, elbet yalnız o çocuksu inadı, son zamanlar hiç beklenmezken ve güçlükle edindiği özgüven duygusu de ğildi; hani gerçekten kızkardeşi sürünme işi için çok yer ge rektiğini, oysa bu konuda, görüldüğüne göre, odadaki eşya lardan Gregor'un hiç de yararlanmadığını saptamıştı. Ama belki yaşıtı kızlarda rastlanıp her fırsatta kendisine doyum sağlamaya çalışan bir romantizm de bu bakımdan bir rol oy nuyor ve Grete sözkonusu romantizmin ayartısına kapılarak Gregor'un durumunu gerçektekinden daha korkunç göster mek, böylece kendisine şimdiye kadarkinden daha çok hiz met etme olanağına kavuşmak istiyordu. Çünkü Gregor'la boş duvarlardan başka hiçbir şeyin bulunmayacağı bir odaya Grete dışında kimse ayak atmayı kuşkusuz göze alama yacaktı.
    ···
  7. 7.
    0
    ilk ondört gün anne ve babası Gregor'un odasına girmeyi bir türlü göze alamadı. Şimdiye dek kendisine biraz miskin bir kız gözüyle bakarak ikide bir içerleyip durdukları kızkardeşinin gördüğü işi, anne ve babasının bundan böyle nasıl takdir le karşıladığının farkındaydı, Gregor. Bundan böyle kızkardeşi odasını derleyip toplarken annesiyle babası kapının önünde bekliyor ve kızkardeşi daha odadan çıkar çıkmaz, içerisinin ne durumda bulunduğunu, Gregor'un ne yiyip içti ğini, bu kez nasıl davrandığını, az da olsa halinde bir iyileş menin sezilip sezilmediğini kendisinden bir bir anlatmasını istiyorlardı. Beri yandan annesi, bir an önce Gregor'u görüp onunla konuşmak istediğini söylüyor, ama babasıyla kızkardeşi, Gregor'un içerden can kulağıyla dinleyip tümüyle onay ladığı akla uygun nedenler öne sürerek şimdilik kendisini bundan alıkoyuyorlardı. Ancak sonraları, annesine engel ola bilmek için her seferinde çaresiz zora başvurdular. Annesi: «N'olur, bırakın beni, Gregor'a gideyim! Bahtı kara oğlum Gregor'a! Onu görmem gerekiyor, anlamıyor musunuz ha, anlamıyor musunuz?» diye bağırdıkça, Gregor, belki anne sini içeri koyvermekle iyi edeceklerini, her gün değil kuşku suz, haftada bir gün bunu pekâlâ yapabileceklerini geçiriyor du içinden. Annesi, bütün cesaretine karşın ne de olsa bir çocuk gözüyle bakılması gereken, belki Gregor'a hizmet gibi çetin bir ödevi aslında çocuksu bir düşüncesizlikten üstlenen kızkardeşine kıyasla, her şeyi çok daha iyi anlardı kuşkusuz.
    Gregor'un, annesini görme isteği çok geçmeden gerçekleşti. En başta annesi ve babasını kollamak isteyen Gregor, gün düzün pencereye yaklaşmaktan çekiniyor, ayrıca birkaç met re karelik döşeme üzerinde sağa sola pek sürünemiyor, kı mıldamadan öylece yatıp kalmaya gece vakti bile zor katlanıyordu. Çok sürmemiş, yemek yemekten de en ufak bir zevk almamaya başlamıştı. Oyalanmak için duvarlarla tavan üze rinde ordan oraya tırmanıp gezinmek gibi bir alışkanlık edin mişti. Özellikle tavandan sarkmak çok hoşuna gidiyordu; dö şeme üzerinde yatmaktan bambaşka bir şeydi bu; tavanda daha bir özgür soluyabiliyor, hafif bir titreme vücudunu sarı yordu. Tavandaki bu nerdeyse kendisini mutlu kılan oyalan malar sırasında bazen öyle oluyordu ki, Gregor kendini koyverip pat diye yere düşüyor, buna kendisi de şaşıyordu. Ama vücudunu kuşkusuz eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde dene tim altında tutabiliyor, sert bir düşüşte bile hiçbir yeri örsele nip zedelenmiyordu. Kızkardeşine gelince, Gregor'un oya lanmak için başvurduğu bu yeni uğraşı hemen farketmişti, çünkü Gregor sağda solda sürünüp dururken de vücudun daki yapışkan madde yer yer izler bırakıyordu; sürünme işini Gregor için elden geldiğince kolaylaştırmak isteyen kızkardeşi, bunu engelleyen eşyaları, yani en başka sandıkla yazı masasını ortadan kaldırmayı kafasına koymuştu. Ama bunu tek başına yapabilecek durumda değildi; babasından yardım istemeyi de göze alamıyordu; hizmetçininse yardıma gelme yeceği kuşkusuzdu; çünkü evden ayrılıp gitmiş eski hizmetçi nin yerini alan ve yılmadan işini gören yaklaşık onaltı yaşın daki bu kız mutfak kapısını sürekli kilitli tutup, onu ancak özel çağrılar üzerine açmak için aileden izin koparmıştı. Böylece bir gün, babası evde yokken, kızkardeşi annesinden yardım ister istemez, annesi duyduğu taşkın sevinçten çığlık lar atarak çıkıp geldi hemen, ama Gregor'un kapısının önün de birden sustu, ilkin kuşkusuz kızkardeşi odaya girip her şeyin yerli yerinde olup olmadığına baktı, ancak daha sonra annesinin içeri girmesine izin verdi. Gregor, yatak çarşafını apar topar daha aşağılara çekmiş, onun daha çok katlar ve kıvrımlar yapmasını sağlamıştı; doğrusu şimdi çarşaf bütü nüyle gelişigüzel kanepe üzerine atılmış izlenimini uyandırı yordu. Ama Gregor, bu kez çarşafın altından çevreyi kolaçan etmeye kalkmadı; annesini henüz bu ilk defasında görmek ten alıkoydu kendini, sonunda onun gelmiş olmasına sevin mekle yetindi. «Gel, gel! Ortalarda yoktur o!» dediğini işitti kızkardeşinin; kızkardeşi, herhalde annesini elinden tutmuş odadan içeri sokuyordu. Derken Gregor iki güçsüz kadının, ne de olsa ağır eski sandığı yerinden oynattıklarını, kendisini fazla zorlamasından korkan annesinin uyarılarına aldırmayan kızkardeşinin hep işin en zor bölümüne sahip çıkmak istedi ğini duydu. Pek uzun sürdü çalışma. Yaklaşık bir çeyrek saat süren uğraşmadan sonra annesi en iyisi sandığı odada bırak mak olduğunu söyledi, çünkü bir kez babası eve gelmeden işi bitiremeyecekler ve sandığı odanın ortasında bırakırlarsa Gregor'un gelip geçeceği bütün yolu tıkayacaklardı; ikincisi: Adı geçen eşyaları odadan uzaklaştırmakla Gregor'un hoşu na gidecek bir şey yapacakları hiç de kesin değildi. Hattâ tersi sözkonusuydu bunun; boş duvarın manzarası insanın adeta yüreğini sızlatıyordu; aynı duyguyu neden Gregor da duymasındı içinde, nihayet odadaki eşyalara hanidir alışmıştı, boş odada kendini öksüz hissedecekti. «Öyle olmayacak mı yani?» diye sordu annesi, konuşmasına son vererek, usulca cık; nerede bulunduğunu kestiremediği Gregor'un sesinin tonunu bile işitmesini önlemek ister gibi nerdeyse fısıltıyla konuşuyordu, çünkü Gregor'un konuşulan sözleri anlamadı ğından emindi. «Öyle değil mi hani? Eşyaları odadan uzak laştırmakla adeta iyileşmesinden büsbütün umudu kestiğimi zi ve hoyrat davranıp onu kendi başına bıraktığımızı Gregor'a göstermiş olmayacak mıyız? Sanırım en iyisi odaya hiç dokunmayıp nasılsa öyle bırakmak, ilerde yine aramıza dön düğünde Gregor'un hiçbir şeyi değişmemiş bulmasını ve ara da geçen zamanı daha kolay unutmasını sağlamaktır.»
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    0
    salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk ya
    ···
  9. 9.
    0
    Gregor kızkardeşiyle konuşup kendisi için katlandığı zah metlerden ötürü teşekkür edebilse, onun kendisi için yaptık larına daha kolay katlanabilirdi; ama şimdiki durumda eza duyuyordu bunlardan. Gerçi kızkardeşi durumun sıkıcılığını elden geldiğince gidermeye uğraşıyor ve zaman geçtikçe işin daha iyi üstesinden geliyordu; ancak, Gregor da zamanla her şeyin içyüzünü daha bir ekgibsiz görmeye başlamıştı. Bir kez odasına kızkardeşinin ayak atması Gregor için korkunç bir şeydi; genellikle Gregor'un odasının manzarasıyla karşılaş maktan evde herkesi esirgemeye pek dikkat etmesine karşın, kızkardeşi odasına girer girmez kapıyı kapayayım demeksizin doğru pencereye seğirtiyor, nerdeyse boğulacakmış gibi aceleci ellerle pencereyi açıyor, hava istediği kadar soğuk olsun, kısa süre pencerenin önünde dikilip derin derin solumadan yapamıyordu. Bu koşuşma ve gürültülerle her gün iki kez ür kütüyordu Gregor'u. Gregor bütün zaman kanepenin altın da titreyip duruyor, pencere kapalıyken kendisiyle bir odada kalmaya katlanabilse, kızkardeşinin kuşkusuz onu bu gürültü ve patırtıyı işitmekten esirgeyeceğini çok iyi biliyordu.
    Birinde - Gregor'un dönüşümünden bu yana bir ayı geçmiş, kızkardeşi için Gregor'un görünüşünün pek şaşırtıcı yanı kalmamıştı - her zamankinden biraz önce çıkageldi kızkardeşi, Gregor'u hareketsiz ve korkutucu biçimde pencerenin önünde dikilmiş dışarı bakarken buldu. Hani kızkardeşinin odaya girmekten vazgeçmesi, Gregor için beklenmedik bir şey sayılmazdı, çünkü sözkonusu durumda kızkardeşinin he men pencereyi açması olanaksızdı. Ama kızkardeşi içeri gir mediği gibi, gerisin geri fırlayıp kapıyı kapamıştı. Yabancı bi ri görse, Gregor kızkardeşini pusuda beklemiş de, üzerine saldırıp ısırmaya yeltenmiş diye düşünebilirdi pekâlâ. Gre gor, tabii hemen kanepenin altına girip saklandı; ama ancak öğleye kadar bekledikten sonra kızkardeşi çıkıp geldi yeni den, her zamankinden çok tedirgin bir hali vardı. Gregor, kızkardeşinin kendisini görmeye hâlâ katlanamadığını ve ile ride de katlanamayacağını, vücudunun kanepenin altından dışarı fırlayacak ufak bir parçasını bile görüp soluğu kaçmak ta almamak için kızkardeşinin kendini enikonu zorlaması ge rektiğini anlıyordu. Dolayısıyla, vücudunun bu bir parçasını bile görmekten kızkardeşini esirgemek için, günün birinde yatak çarşafını sırtlanarak kanepeye taşıdı, dört saat harcadı bu iş için, çarşafı tüm vücudunu örtecek gibi kanepenin üze rine yerleştirdi; kızkardeşi kanepenin altına eğilip baksa bile kendisini artık göremezdi. Kızkardeşi gerekli bulmuyor mu, yine uzaklaştırabilirdi çarşafı; çünkü Gregor'un, keyfinden böyle büsbütün saklanıp gizlenmediği açıktı; ama kızkardeşi çarşafa dokunmadı, hattâ Gregor birinde yeni düzeni nasıl karşıladığını görmek için başıyla çarşafı biraz araladığı za man, kızkardeşinin bakışlarında bir şükran ifadesi sezer gibi oldu.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    0
    Derken Gregor, vaktiyle geçirilen bütün felakete karşın, pek küçük olmakla beraber bir servetin hâlâ ailenin elinde bu lunduğunu, şimdiye dek dokunulmayan faizlerinse aradan geçen zaman içinde biraz kabardığını yeterince açık seçik öğrenmişti; çünkü babası, biraz kendisi çoktandır bu gibi şeylere uğraşmadığından, biraz da annesi söylenilenleri he men ilk seferinde kavrayamadığından, açıklamalarında sık sık tekrarlara kaçmıştı. Beri yandan, Gregor'un her ay eve getirdiği paranın da - hani Gregor maaşından yalnızca bir kaç gulden ayırıyordu kendisine - hepsi harcanmayarak bi razı biriktirilmiş ve zamanla bu para ufak bir yekûn oluştur muştu. Kapının arkasında dikilen Gregor hızlı hızlı başını sallıyor, bu beklenmedik ileri görüşlülük ve tutumluluktan dolayı sevincini açığa vuruyordu. Gerçi biriktirilen parayla şimdiye kadar babasının patrona borcundan birazını daha ödeyebilir ve firmadaki işi üzerinden sıyırıp atabileceği gün daha da yaklaşırdı; ama babasının böyle davranması daha iyi olmuştu kuşkusuz. Gelgelelim, eldeki para ailenin örneğin faizlerle yaşamasına hiç de yetecek gibi değildi; belki bir, bi lemedin iki yıl ailenin ayakta kalmasını sağlardı ancak. Yani gerçekte ilişilmemesi, darda kalınca kullanılmak üzere bir kenara kaldırılması gereken bir servetti bu ve ailenin geçimi ni sağlayacak paranın aslında çalışılarak kazanılması gereki yordu. Ne var ki, babası sağlıklı olmakla beraber yaşlı bir adamdı, beş yıl asla bir iş yapmamıştı, en azından kendisin den fazla bir şey beklenecek gibi değildi. Onca zahmetlere karşılık semeresiz kalmış bir ömrün ilk tatili olan bu son beş yılda fazla yağ bağlayıp şişmanlamış, pek hantallaşmıştı. Peki ama, kim kazanacaktı parayı? Evde bile bir yerden bir yere güçlükle kımıldanabilen, her iki günden birini nefes darlığı dolayısıyla kanepe üzerinde, açık pencerenin önünde geçi ren annesi mi? Yoksa henüz on yedi yaşındaki bir çocuk olup güzel giyinmek, bol bol uyumak, ev işlerine yardım et mek; küçük çapta kimi eğlencelere katılmak ve -en başta ke man çalmaktan oluşan yaşamı kendisine hiç de çok görülme yecek kızkardeşi mi? Söz dönüp dolaşıp para kazanma zorunluluğuna üzerine geldi mi, ilkin Gregor kapıyı bırakıp çekiliyor ve kendini oracıktaki serin deri kanepenin üzerine atı yor, çünkü utanç ve üzüntüden vücudunu ateş basıyordu.

    Çokluk bütün gece sabaha kadar burada kalıyor, bir an gö züne uyku girmiyor, saatlerce kanepenin üzerinde dönüp duruyordu. Ya da, ne kadar zahmetli bir iş olursa olsun, bir sandalyeyi ite kaka pencereye yaklaştırıyor, sonra tırmanıp pervaza çıkıyor, sandalyeye dayanarak pencereye ulaşıyor, eskiden bu davranışının üzerindeki ferahlatıcı etkisini nasılsa anımsayarak pencereden dışarı bakıyordu; çünkü az ilerdeki nesneleri bile günden güne daha bulanık görmeye başlamış tı. Eskiden sık sık dikkatine çarpan ve çirkin görünümünden ötürü lanetler savurduğu hastaneyi asla seçemiyordu artık. Sessiz, ama tamamen kent havası esen Charlotte Sokağı'nda oturduğunu çok iyi bilmese, pencereden gördüğü yerin, gri renkteki gökle gri toprağın ayırt edilmeyecek gibi birbiriyle kavuştuğu bir çöl parçası olduğuna inanabilecekti. Gözün den hiçbir şey kaçmayan kızkardeşi, yalnız iki kez Gregor'un sandalyesinin pencere önünde durduğunu görmüş, bundan böyle odayı her derleyip toplayışında sandalyeyi itip yine penceredeki eski yerine yerleştirmeye, hattâ pencerenin iç kanadını açık bırakmaya başlamıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    0
    Daha ilk gün babası, ailenin elindeki maddî olanakları hem annesi, hem de kızkardeşine bir bir açıklamıştı. Babası sık sık masadan kalkıyor, beş yıl önceki işinde uğradığı iflastan kurtarılmış Wertheim marka kasayı açarak bir belgeyi ya da bir not defterini alıp geliyordu. Babasının şifreli kilidi açışını ve aradığını içinden alıp kasayı yeniden kapayışını işitiyordu, Gregor. Babasının yaptığı açıklamalar, odadaki tutukluluk yaşdıbının başlamasından bu yana işittiği ilk sevindirici söz lerdi. Şimdiye dek babasının eski işinden geriye beş para bile kalmadığını düşünmüştü hep, hiç değilse babası kendisine bunun tersini kanıtlayan bir söz söylememişti. Ancak, Gre gor da babasına bu konuya ilişkin bir şey sormamış, tek dü şüncesi, hepsini katıksız bir umutsuzluğa sürükleyen iflas felâketini ailenin elden geldiğince çabuk unutmasını sağla mak olmuştu. Dolayısıyla, olağanüstü bir çalışmaya koyul muş, göz açıp kapayacak kadar kısa sürede firmadaki yar dımcılık görevinden pazarlamacılığa yükselmişti. Para kazan ma bakımından bir pazarlamacının kuşkusuz bambaşka ola naklar vardı elinde; iş konusunda gösterilen başarılar hemen prim üzerinden hesaplanarak nakit paraya çevrilip eve getirilebiliyor, şaşırmış mutlu ailenin gözü önünde masanın üze rine konabiliyordu. Ne güzel günlerdi bunlar! Ve sözkonusu günler, hiç değilse aynı parlaklıkla bir daha yinelenmemişti sonradan; oysa Gregor öylesine çok para kazanmıştı ki, bü tün ailenin geçim yükünü taşıyabilecek duruma gelmiş ve ta şımıştı. Ne var ki günün birinde gerek aile bireyleri, gerek Gregor alışmıştı duruma; Gregor'un verdiği para evden şük ranla alınıp kabul ediliyor, Gregor da seve seve bu parayı veriyordu. Ama evdeki içtenlik dolu o pek sıcak hava za manla kaybolmuştu. Hani Gregor'a yakınlığını hep korumuş bir kişi varsa, o da kızkardeşiydi; kendisinin tersine müziğe bayılan ve harikulade keman çalan kızkardeşini gelecek yıl, bunun doğuracağı büyük masrafa aldırmaksızın konservatuara göndermek, Gregor'un gizlice kafasında yaşattığı bir plandı. Sözkonusu masrafı, çalışıp bir başka yoldan çıkara caktı. iş gezilerine çıkmadığı kısa sürelerde kızkardeşiyle söyleşilerinde sık sık konservatuarın sözü ediliyor, ama her vakit buna gerçekleşmesi düşünülemeyecek bir düş gözüyle bakılıyordu. Anne ve babası bu konuya ilişkin masum ko nuşmaları bile asla hoş karşılamıyorlardı; ancak, Gregor böy le bir şeyi kesin olarak kafasında yaşatıyor ve Noel gecesi bunu resmen ailesine açıklamaya niyetleniyordu.

    işte Gregor dimdik kapıya yapışmış dışarıya kulak kabartır ken, bulunduğu durumda hiç işine yaramayacak böylesi dü şünceler geçiriyordu kafasından. Bazen vücudunda genel bir yorgunluk duyarak dışarıya kulak vermekten vazgeçiyor, kendi haline koyverilmiş başı kapıya vuruyor, her seferinde başını yine sımsıkı yakalıyordu hemen; çünkü en küçük bir gürültü bitişik salondan işitilip, oradakilerin susmasına yol açıyordu. Bir süre sonra babası, herhalde yüzü kapıya dö nük: «Gene ne yapıyor Gregor öyle?» diye söyleniyor ve sa londaki yarıda kesilmiş konuşma ancak bunun üzerine yavaş yavaş yeniden sürdürülmeye başlanıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    0
    Bundan böyle her gün bu şekilde yemeğini yedi Gregor; bir öğün sabahleyin, anne ve babasıyla hizmetçi henüz uyurken; ikinci öğün genel öğle yemeğinden sonra; çünkü öğle ye meği yenir yenmez anne ve babası kısa bir süre kestiriyor, hizmetçi ise kızkardeşi tarafından bir şey alıp gelmesi için çarşıya yollanıyordu. Onların da Gregor'un açlıktan ölmesini istedikleri yoktu elbet: Ama belki Gregor'un yemek soru nuna ilişkin kulaktan işittiklerinden öte bilgi sahibi olmaları kazanamayacakları bir şeydi; ama belki kızkardeşi küçük de olsa bir üzüntüden esirgemek istiyordu kendilerini; çünkü Allah biliyor ya, zaten yeterince acı çekiyorlardı.
    O ilk günün öğle öncesi, doktorla çilingirin ne gibi bir bahaneye başvurulup evden yine uzaklaştırıldığını Gregor bir tür lü öğrenemedi; çünkü kendini anlayamadıklarından, onun da başkalarını anlayabileceğini, kızkardeşi de aralarında olmak üzere hiç kimse düşünmüyordu. Dolayısıyla, kızkardeşi odasındayken, onun yer yer göğüs geçirip ermişlere yakarışlarını işitmekle yetinmesi gerekiyordu Gregor'un. Ancak ilerde, kızkardeşi duruma biraz alışınca - tam bir alışma tabii asla sözkonusu olamazdı - arada bir tatlı bir söz çalınmaya baş ladı Gregor'un kulağına. Örneğin, getirilen yemekler arasın da şöyle adamakıllı bir temizliğe girişti mi: «Yemeği beğen miş bugün anlaşılan», diyordu kızkardeşi. Giderek seyrekleştiği görülen karşıt durumlarda ise, adeta üzülmüş şöyle söy lüyordu: «Gene hiç e! sürmeden bırakmış hepsini.»

    Gregor, olup biten yeni olayları doğrudan haber alamıyorsa da, bitişik odalara kulak kabartarak kimi şeyler öğrenebili yordu. Bitişik odaların birinde bir ses işitmesin, hemen seğir tip kapıya yapıştırıyordu bütün vücudunu. Özellikle ilk za manlar evde üstü kapalı da olsa, kendisini ilgilendirmeyen hiçbir konuşma yapılmıyordu. ilk gün boyunca bütün yemek lerde, bundan böyle ailenin nasıl davranması gerektiği konu su görüşülmüştü; ama yemek dışındaki zamanlarda yine aynı şey üzerinde konuşuyorlardı, çünkü anlaşılan kimse Gregor'la yalnız kalmaya yanaşmadığından ve ev de asla boş bırakıl mak istenmediğinden, her vakit aile bireylerinden en az ikisi evde bulunuyordu. Ayrıca, hizmetçi daha ilk gün - olup bi tenlerden neyi ve ne kadarım bildiği pek belli değildi - he men işi bırakmasına müsaade etmesini ayaklarına kapanarak annesinden rica etmiş ve bir çeyrek saat sonra veda edip giderken, kendisine karşı alabildiğine büyük bir lütuf gösteril miş gibi sözkonusu müsaadeye gözünde yaşlar akarak teşek kürde bulunmuş, kimseye olay konusunda bir şey çıtlatmaya cağına kendiliğinden yemini bulan etmişti.
    Bu durumda kızkardeşi annesiyle beraber yemeği pişirme ödevini de üstlenmişti; ancak pek zahmetli bir iş değildi bu; çünkü evde hemen hiçbir şey yendiği yoktu. Boyuna Gregor evdekilerin birbirlerini boş yere yemeğe buyur ettiğini işiti yor, ama kimsenin de karşıdakinden «Teşekkür ederim, ye dim yiyeceğim kadar», ya da benzeri sözlerden başka bir ce vap alamadığını görüyordu. Hattâ belki bir şey içildiği de yoktu evde. ikide bir kızkardeşi babasına bira isteyip isteme diğini soruyor, birayı kendisi alıp gelmek için can atıyor, ama babasının sustuğunu görünce, onun bu konudaki duraksama sını gidermek için kapıcının karısını da bira almaya yollayabi leceğini söylüyordu. Ama derken babasının ağzından kesin bir hayır sözcüğü çıkınca, artık biranın lafı edilmez oluyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    0
    Bütün gece kanepenin altında kaldı; biraz yarı uykuda geçir di zamanı, açlığın etkisiyle ikide bir korkuyla sıçrayıp uyandı; biraz da kaygı ve tasalarla belirsiz umutlara kaptırdı kendini; ama bütün bunlar şimdilik serinkanlı davranması, sabretmesi ve ailesini alabildiğine kollayıp, içerisinde bulunduğu durum da istemeyerek yol açtığı üzüntüleri onlar için katlanılır hale sokması gerektiğini gösteriyordu. Daha sabahın erken saa tinde, aldığı yeni kararların gücünü sınama fırsatını buldu; çünkü hol tarafından gelen kızkardeşi, nerdeyse tamamen giyinik, kapıyı açıp bir göz attı içeri. ilk anda Gregor'u bula madı, ama derken onu kanepenin altında ele geçirince -Hay Allah, bir yerde olacaktı şu Gregor, odadan uçup gitme mişti ya - öylesine korktu ki, kendini toparlamaya fırsat bu lamadan, dışardan vurup kapadı kapıyı. Ama sonra böyle yaptığına pişmanlık duymuş gibi kapıyı yine açtı hemen. San ki odada bir ağır hasta, hattâ yabancı biri varmış gibi parmak uçlarına basarak içeri girdi. Gregor başını ancak kanepenin kenarına kadar uzatmış, kızkardeşini izliyordu. Acaba kız-kardeşi süte el sürmediğini ve bunu da asla aç olmadığı için yapmadığını anlayacak mıydı? Kendisine daha uygun bir baş ka yiyecek getirecek miydi sonra? Doğrusu kanepenin altından fırlayıp çıkarak kızkardeşinin ayaklarına kapanmak ve ondan yiyebileceği iyi şeyler getirmesini rica etmek için ala bildiğine güçlü bir istek duyuyordu; ancak kızkardeşi kendili ğinden böyle davranmadı mı, onun dikkatini bu nokta üze rine çekmektense açlıktan ölürdü, daha iyi. Ama kızkardeşi bir anda süt kâsesini görerek hayrete kapılmıştı; dolu duru yordu kâse, yalnızca birazcık süt dört bir yanından yere dö külmüştü. Kızkardeşi elleriyle değil de, bir bezle tutarak kâ seyi yerden kaldırdı ve alıp dışan çıkardı. Gregor süt yerine kızkardeşinin ne getireceğini enikonu merak ediyor, kafasın dan bununla ilgili çeşitli düşünceler geçiriyordu. Ama kızkar deşinin o iyi yürekliliğiyle yaptığı şeyi dünyada önceden sezinleyemezdi; kendisinin neden hoşlandığını anlamak üzere bir sürü yiyeceği eski bir gazetenin üzerine yayarak alıp gel mişti kızkardeşi; pişeli hayli zaman olup yarı kokuşmuş seb ze, donmuş beyaz bir salçanın ortasında akşam yemeğinden kalmış kemikler, biraz çekirdeksiz üzüm ve badem, Gregor'un iki gün önce yenilecek gibi olmadığını söylediği bir pey nir, bir parça yavan ekmek, üzerine yağ sürülmüş bir dilim ekmek, sonra yine yağ sürülüp tuz ekilmiş ikinci bir dilim ek mek. Hepsinin yanına da, galiba bundan böyle kesinlikle Gregor'a ayrılmış su dolu bir çanak konmuştu. Kendisi var ken yemeğe el sürmeyeceğini bilen kızkardeşi incelik göste rerek hemen odadan çıkıp gitmiş, hattâ dilediği gibi rahat hareket edebileceğini Gregor'a sezdirmek üzere anahtarı çe virip kapıyı kilitlemişti. Yemek sözkonusu olunca, titremeye başlamıştı Gregor'un bacakçıkları. Hem vücudundaki yaralar da tamamen iyileşmişe benziyordu. Döşemenin üzerinde ha reket etmesini engelleyen bir şey hissetmiyordu artık; buna hayret etti ve bir aydan fazla zaman önce parmağını birazcık kesmesine karşın, bu yaranın önceki gün kendisine yeteri kadar acı çektirdiğini düşündü. Yoksa kabalaşıp duygusuzlaştım mı eskisine göre? diye geçirdi içinden. Bütün yiyecek ler arasında peynire karşı o saat şiddetli bir istek duydu, hırsla peyniri emmeye başladı. Çabuk çabuk, keyfinden gözleri yaşararak peyniri, sebzeyi ve salçayı birbiri ardından yiyip yuttu. Gelgelelim, taze yiyeceklerin tadını alamadı pek, ko kularına bile katlanamadı; hattâ yiyeceği şeyleri seçip seçip biraz uzağa taşıdı bunlardan. Kızkardeşi tekrar saklanıp giz lenmesi için bir işaret olarak usulca anahtarı çevirdiğinde, Gregor çoktan yiyeceğini yemiş, tembel tembel olduğu yerde yatıyordu. Anahtar sesi üzerine, nerdeyse uyuklar durumuna karşın korkuyla fırladı ve seğirterek yine kanepenin altına girdi. Ama yalnızca kızkardeşinin odada bulunduğu kısa süre için bile kanepenin altında kalmak büyük bir çabayı gerekti riyordu, çünkü çok yemekten karnı biraz şişmişti, kanepenin altındaki daracık yerde güç bela soluk alıyordu. Küçük çapta boğulma nöbetleri geçirerek, biraz dışarı fırlamış gözlerle kızkardeşini izledi; kızkardeşi, hiçbir şeyden habersiz, yalnız kalıntıları değil, Gregor'un asla elini sürmediği yiyecekleri de, sanki bundan böyle bir işe yaramayacaklarmış gibi, sü pürgeyle bir araya topladı ilkin, sonra hepsini acele bir kova nın içerisine boşalttı, bir tahta kapakla ağzını kapadığı ko vayı alıp dışarı zütürdü. Kızkardeşi arkasına döner dönmez, Gregor kanepenin altından çıktı, uzanıp gerindi ve yellendi.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    0
    Sayın, demet akalın;

    kendine sanatçı diyen ve bu toplumun beğenilerinden para kazanan birisinin, nasıl olur da 18 yaşında bir genci, internet ortamındakı bir tepkisinden dolayı hapse attırırsınız anlamış değiliz!! söylenen söz nedir bilmiyoruz bu kadar tepkinizi çeken,ama sunu biliyoruz ki toplumu özendirdiğiniz popüler kültür, bu tür tepkilerden çok daha tehlikeli ve aşağılık.

    siz, o yaştakı çocukların aldığı kasetlerle villalarda yaşıyor, lüks arabalara biniyor. kendini 18 yaşındaki çocukların övgüleriyle ayakta tutuyorsunuz. konserlerinize o hapise attırdığınız çocuk gibi çocuklar gidiyor.

    şimdi kalkmışsınız, internet ortamında -böyle şeyler sayılamayacak kadar çokluktayken- o gencin yaşını, ailesini, hayatını düşünmeden acımasızsa 18 yasında bır cocugu hapse attırıyorsunuz.

    bize, küfür edıyor,ya ne yapsaydım diyebilirsiniz. peki demet hanımefendi diyarbakır halkına ettiğiniz hakaretten dolayı ne kadar hapis yattınız? ya da ne ceza aldınz?

    kamuoyuna sesleniyoruz, demet akalın davasını geri çekmezse,o genç hapisten çıkmazsa bu vahim olayın takipçisi olacağız.

    iNCi SÖZLÜK
    ···
  15. 15.
    0
    Ancak babası, böylesi incelikleri algılayacak bir ruh durumu içinde değildi. Daha salona girer girmez, bir yandan tepesi atmış, bir yandan şen bir edayla: «Bak sen!» diye bağırdı. Gregor, başını kapıdan çekip babasına doğru kaldırmıştı. Ba basını şimdi orada dikilmiş haliyle gerçekten hiç tasarlamamıştı kafasında; doğru, son zamanlar sağda solda sürünüp dolaşmalarından ötürü vakit bulup eskisi gibi evde olup bi tenlerle ilgilenememişti; dolayısıyla, değişik durumlarla kar şılaşmaya aslında kendisini hazırlamış olması gerekiyordu. Ama yine de, yine de bu babası mıydı? Eskiden Gregor bir iş gezisinden eve döndüğü akşamlar kendisim üzerinde ropdöşambrla koltukta oturuyor bulduğu, doğrulup kalkmaya asla gücü yetmeyip yalnızca kollarını havaya kaldırarak dön düğüne sevindiğini belli eden, yılın birkaç pazarıyla büyük bayramlarda hep beraber yaptıkları gezilerde zaten yavaş yürüyen Gregor'la annesinin arasında onlardan daha yavaş bir tempoyla, eski paltosuna sarılmış, bastonunu hep sakınarak yere bastırıp ilerlemeye çalışan ve bir şey söylemek istedi mi, nerdeyse olduğu yerde durup yanındakileri çevresine topla yan adam mıydı bu? Oysa şimdi dimdik karşısında duruyordu bu adam; tıpkı bankalarda çalışan müstahdemlerden biri gi bi, vücudunu sımsıkı saran düğmeleri yaldızlı lacivert bir üni forma giymişti. Ceketinin kaba dik yakasının üstünden koca man katmerli çenesi sarkıyor, fırça gibi kaşların altında kara gözleri zinde ve uyanık bakıp duruyordu. Başka vakit hep incin ak saçları tepede alabildiğine özenle iki yana ayrıl mış, yukardan aşağı taranmıştı. Yaldızlı harflerle belki bir bankanın isminin baş harfleri işlenmiş kasketini, bütün odayı dolaşan bir yay çizdirerek kanepenin üzerine attı ve ünifor masının etekleri arkada uçuşarak, elleri pantolonunun cep lerinde, kaşlarını çatıp Gregor'un üzerine yürüdü. Galiba ne yapacağını kendisi de bilmiyor, ama ayaklarını alabildiğine havaya kaldırarak adımlarını atıyordu. Çizmelerinin pençele rinin o devcileyin büyüklüğü Gregor'u şaşırttıysa da, Gregor bu şaşkınlıktan yine sıyırıp aldı kendini; çünkü yeni yaşamı nın daha ilk gününden beri babasının, kendisine karşı eni konu sert davranılması gerektiği görüşünü savunduğunu bili yordu. Dolayısıyla, babasının önünden gerilere kaçtı; babası durunca kendisi de duruyor, babası kımıldar kımıldamaz kendisi de seğirtmeye başlıyordu. Böylece birçok kez odayı fır döndüler, ama öyle fazla önem taşıyan bir olay başgöstermedi; hattâ tempodaki yavaşlıktan ötürü yapılan şey bir ko valamaca izlenimini uyandırmaktan uzaktı. Bu yüzden, Gre gor da şimdilik döşemenin üzerinden ayrılmadı; ayrıca kaçıp duvarlar üzerine ya da tavana sığınmasını, babasının hiç de iyi karşılamayacağından çekiniyordu. Ancak, böylesi bir ko şuşmaya bile uzun süre katlanamayacağını kendi kendine iti raf etmeden duramadı; çünkü babasının attığı bir adıma kar şılık onun sayılamayacak kadar çok devinimde bulunması ge rekiyordu. Nefes darlığı şimdiden kendini belli etmeye başlamıştı, zaten eskiden de ciğerleri için öyle pek güvenilir ve sağlıklı denemezdi. Bütün gücünü sözkonusu koşu için to parlamaya çalışarak rasgele yalpalayıp gidiyor, gözlerini pek açık tutmaya çalışmıyor, aptallığından koşma dışında bir kur tuluş umuduna asla kafasında yer vermiyor, titiz bir oymacılı ğın eseri olan mobilyaların köşeleriyle sivri uçları bir engel oluşturmasına karşın duvarlara sığınabileceğini adeta unut muş bulunuyordu. O anda hafifçe fırlatılan bir şey havada uçarak hemen yanıbaşına düştü ve önü sıra yuvarlanmaya başladı. Bu bir elmaydı; hemen bunu bir ikincisi izledi; Gre gor korkudan olduğu yerde durdu, bundan böyle koşmak ya rarsızdı, çünkü babası onu elmayla bombardıman etmeyi ka fasına koymuştu. Büfenin üzerindeki meyvelikten kaptığı el malarla ceplerini doldurmuş, şimdilik pek nişan almaksızın onu elma yağmuruna tutuyordu. Al al küçük elmalar sanki elektriklenmiş gibi döşemenin üzerinde sağa sola yuvarlanı yor ve birbirlerine tosluyordu. Yavaşça atılmış bir elma Gre gor'un sırtını sıyırıp geçti, sırtta herhangi bir yara bereye yol açmaksızın kayıp yere düştü. Ancak hemen onun ardından fırlatılan bir ikinci elma adeta içine işledi Gregor'un; hiç beklemediği inanılmaz ağrı sanki yer değiştirirse kaybolup gidecekmiş gibi, ileriye doğru sürüklenmek istedi; ama ken dini adeta yere çivilenmiş hissederek, duyuları tam bir kar maşa içinde, döşemenin üzerine serildi. Ancak son bir kez bakınca, oda kapısının ansızın açıldığını ve haykırıp duran kızkardeşinin önü sıra annesinin seğirtip geldiğini - annesi nin üzerinde gömlek vardı, çünkü kızkardeşi baygın durum da nefes almasını kolaylaştırmak için giysilerini soymuştu -, annesinin daha sonra babasına doğru koştuğunu, kuşakları çözülmüş etekliklerin yolda belinden peş peşe kayıp yere düştüğünü, annesinin eteklikler üzerinden sendeleyerek ba basının kollarına atıldığını, onu kucaklayıp onunla tam birlik ve beraberlik oluşturduğunu - ne var ki, Gregor'un gözleri olup bitenleri bundan böyle pek seçemez oldu -, ellerini babasının boynuna dolayarak, Gregor'un hayatını bağışlaması için yalvarıp yakardığını gördü.

    III

    Bir ayı aşkın süredir vücudunda taşıdığı ağır yara - kimse ye rinden uzaklaştırmayı göze alamadığından, elma gözle görü nür bir hatıra gibi etin içine gömülüp kalmıştı - tiksinti ve ren o feci görünümüne karşın, babasına bile Gregor'un niha yet ailenin bir üyesi olduğunu anımsatmıştı; kendisini düş man gözüyle görmemek, Gregor'a karşı duyulan nefreti içe atıp ona hoşgörüyle, yalnızca hoşgörüyle davranmak gereki yordu. Gerçi Gregor, aldığı yara dolayısıyla devinim yetene ğini belki de sürekli yitirmişti ve şimdi odasının bir başından öbür başına gidebilmek için yaşlı bir malul gazi gibi dakikalar ve dakikalarca uzun bir zamanı gereksiniyordu - yüksekler de sağa sola tırmanmak diye bir şey sözkonusu olamazdı ar tık -, ama durumundaki bu kötüleşmeye karşılık kazandığı bir şey vardı, kaybettiğinin yerini haydi haydi tutuyordu: Her vakit akşam üzeri, kendisinin daha önceden hep bir iki saat dikkatle gözetlediği salonun kapısı açılıyor, salondan bakılın ca seçilemeyecek gibi karanlıkta yatan Gregor, bütün aileyi aydınlık masanın başında otururken görebiliyor ve konuşma ları bir bakıma herkesin izniyle, yani eskisinden bambaşka türlü dinleyebiliyordu.

    Kuşkusuz artık bu konuşmalar, Gregor'un otellerin daracık odalarında kendini rutubetli yatak yorganlar içerisine attığı geceler hep bir özlemle aklından geçirdiği eski günlerin canlı söyleşilerine benzemiyordu. Şimdi çokluk pek sessiz geçip gidiyordu zaman. Babası akşam yemeğinden az sonra koltu ğunda uyuyakalıyor, annesiyle kızkardeşi ses etmemesi için birbirlerini uyarıyorlar, annesi lambanın iyice altına sokula rak bir konfeksiyon mağazası için güzel güzel çamaşırlar dikiyor, tezgâhtar olarak bir yerde kendine iş bulan kızkardeşi, ilerde belki daha iyi bir işe geçebilmek umuduyla akşamlan stenografi ve Fransızca öğreniyordu. Arada bir babası uyanı yor, uyuduğundan sanki hiç habersiz, annesine: «Bugün yine ne vakte kadar dikip duracaksın bakalım?» diyor, annesiyle birbirlerine yorgun gülümsüyorlar, derken babası yine he men uykuya dalıyordu. Babası bir çeşit inatçılık gösterip ev de bile müstahdem üniformasını üzerinden çıkarmaya yanaş mıyor, ropdöşambrı boşuna askıda asılı dururken, o sanki her vakit hizmete hazırmış ve evde bile amirlerinin direktif lerini bekliyormuş gibi uyukluyordu. Bu yüzden, hemen daha başlangıçta, zaten yeni sayılmayacak üniforma, annesiyle kızkardeşinin onca üzerine titremesine karşın temizliğini kay betti. Gregor çokluk bütün gece, yaşlı babasının içinde ala bildiğine rahatsız durumda, öyleyken mışıl mışıl uyuduğu lekelerden geçilmeyen ve yaldızlı düğmeleri hep ışıl ışıl parla yan giysiden gözlerini ayıramıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    0
    ondan sonra mahalleden faiki gördük biraz muhabbet ettik bir yere gidip playstation oynadık sütümüzü yudumlayıp yattık.
    ···
  17. 17.
    0
    özet : gregor samsa giber
    ···
  18. 18.
    0
    @1 anan zaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa xdxdxdxd
    ···
  19. 19.
    0
    ···
  20. 20.
    0
    Bay Samsa, kızıyla karısından ayrılmaksınız, eliyle kapıyı gös tererek: «Hemen evimi boşaltınız!» diye bağırdı kiracı bay lara. Baylardan orta boylusu: «Bununla ne demek istediği nizi anlayamadım?» dedi afallamış ve tatlı tatlı gülümsedi. Öbür iki bay, arkalarında tuttukları ellerini, sanki lehlerinde sonuçlanacak büyük bir kavganın başgöstermesini sevinçle bekleyerek birbirine sürtüyordu. Bay Samsa: «Ne demek is tediğimi söyledim apaçık» diye cevapladı, yanında kızı ve ka rısıyla bir saf oluşturarak baylardan orta boylusunun üzerine yürüdü. Kafasındaki düşünceler yeni bir düzen içinde yerle rini alıyormuş gibi, baylardan orta boylusu ilkin kımıldama dan durdu ve yere baktı. Sonra: «Öyleyse biz de gideriz», diye cevapladı, hattâ ansızın ruhunda beliren bir alçakgönül lülükle, bu kararlarını uygulamak için kendisinden izin ister gibi başını kaldırıp Bay Samsa'ya baktı. Bay Samsa, iri gözle riyle buyrun gidin der gibi birçok kez başını sallamakla yetin di. Bunun üzerine baylardan orta boylusu, gerçekten uzun uzun adımlar atarak hemen yürüyüp hole girdi. Bir süredir ellerini oynatmayı bırakarak konuşulanlara kulak kabartan iki arkadaşı ise, sanki Bay Samsa kendilerinden önce hole gelebilir ve önderleriyle aralarındaki bağlantıyı koparıp atabilirmiş gibi bir korkuyla onun ardından seğirttiler. Holde her üçü şapkalarını askıdan, bastonlarını bastonluktan çekip aldı; Samsa ailesini suskun bir reveransla selamlayıp evden çıktılar. Sonradan anlaşıldığına göre, büsbütün yersiz bir kuşkuya kapılan Bay Samsa, yanında iki bayanla kapının önüne çıktı; hepsi birden korkuluğa yaslanarak, üç kiracı ba yın, yavaş olmakla beraber mola vermeksizin yüksek merdi venden inişini, merdivenin her kattaki dönemeç yerinde göz den kaybolup az sonra yeniden ortaya çıkışını izlediler. Bay lar aşağıya indikçe. Samsa ailesinin onlara karşı duyduğu ilgi de yavaş yavaş silindi; derken başında et sepetiyle kasılarak merdivenleri çıkan bir kasap çırağının kiracı baylarla karşı laşması, sonra onları geride bırakıp basamakları tırmanmaya devam etmesi üzerine, Bay Samsa yanındaki bayanlarla kor kuluktan ayrıldı; her biri rahatlamış, kendi odasına döndü.

    O günü dinlenme ve gezintiye ayırmaya karar vermişlerdi; böyle bir dinlenmeyi haketmekle kalmayıp, ayrıca buna tam bir gereksinim duyuyorlardı. Dolayısıyla, masanın başına geç tiler; Bay Samsa çalıştığı bankanın müdürlüğüne, Bayan Samsa kendi patronuna, Grete de kendi şefine olmak üzere üç mazeret mektubu yazmaya koyuldular. Mektuplar yazılır ken, gideceğini haber vermek üzere hizmetçi girdi odaya, çünkü sabah işini bitirmişti. Mektup yazmakta olan Samsa ailesinin üç üyesi ilkin gözlerini kaldırmaksızın peki anlamın da başlarını salladı; ama sonra, hizmetçinin bir türlü uzaklaşmadığını görerek öfkeyle başlarını kaldırdılar. «Daha ne bekliyorsun?» diye sordu Bay Samsa. Hizmetçi sanki bir fe laket haberi verecekmiş de, bunu ancak inceden inceye sor guya çekildiğinde yapmak istiyormuş gibi gülümseyerek ka pıda dikiliyordu, evde çalıştığı bütün süre Bay Samsa'nın si nirine dokunup durmuş şapkasındaki o nerdeyse dimdik de vekuşu tüyü hafifçe dört bir yana sallanıyordu. Hizmetçinin en çok saygı duyduğu Bayan Samsa: «Evet, nedir istediğin bakalım?» diye sordu. «Şey», dedi hizmetçi; içtenlikle gü lümsemesi hemen sözlerine devam etmesini engellemişti, «diyeceğim, bitişik odadaki o şeyin nasıl ortadan kaldırılaca ğını siz hiç merak etmeyin, bu işi hallettim ben.» Bayan Samsa ile Grete, işlerine devam etmek ister gibi, başlarını; yazmakta oldukları mektupların üzerine eğdiler. O anda hiz metçinin olup biteni ayrıntılı biçimde anlatmak istediğini farkeden Bay Samsa, kalsın, kalsın! der gibi kesin bir edayla eli ni uzattı. Konuşmasına izin verilmeyişi, bir an önce gitmesi gerektiğini hatırlatmıştı hizmetçiye, besbelli kırgın bir tonla sesini yükselterek: «Eh, cümleten hoşça kalın!» dedi ve biraz hoyrat bir tavırla arkasına dönerek, kapıları sert sert vurup evden çıktı.
    «Akşam olsun, yol vereceğim kendisine», dedi Bay Samsa; ama ne karısından, ne de kızından bir cevap alabildi; çünkü hizmetçi yeni kavuştukları huzur havasım bulandırmıştı. An ne ve kız doğrulup pencereye yürüdüler, kollarını birbirleri nin bellerine dolayarak pencerenin önünde dikildiler. Bay Samsa, başını döndürüp bir süre onları izledi. Sonra: «Haydi gelsenize! diye seslendi. «Bırakın şu geçmiş bayat şeyleri ar tık! Hem biraz da beni düşünün!» Hemen kadınlar onun sö zünü dinleyerek Bay Samsa'ya doğru seğirttiler; onu sevip okşadılar ve bir solukta yazıp bitirdiler mektuplarını.

    Sonra her üçü birden evden çıkıp, aylardır yapmadıkları bir şeyi yaparak tramvaya atladılar; kentin önündeki açıklığa geldiler. Kendilerinden başka kimsenin bulunmadığı tram vayı baştan başa güneşin sıcacık ışınlan aydınlatmıştı. Oturdukları kanepelere rahatça yaslandılar ve ilerisi için eldeki olanaklar üzerinde konuştular; hani daha bir yalandan ba kınca, sözkonusu olanakların hiç de pek azımsanamayacağını gördüler; çünkü, bu konuda birbirlerine bir şey çıtlatmama larına karşın, her üçünün de işine diyecek yoktu ve özellikle gelecek için pek umut vericiydi. Durumlarında en büyük ve en çabuk düzelmeyi sağlayacak davranış, kuşkusuz bir başka eve taşınmalarıydı; niyetleri, Gregor'un arayıp bulduğu şim diki evden daha küçük, daha ucuz, ama konumu daha güzel ve elden geldiğince kullanışlı bir başka eve çıkmaktı. Böy lece söyleşip durdular; bir ara Bay ve Bayan Samsa'nın göz leri, üzerine yavaş yavaş bir canlılık gelmiş kızlarına takıldı; son zamanlar yanaklarını sararıp soldurtan tüm mihnet ve eziyetlere karşın, onun serpilip açılarak güzel bir kıza dönüş tüğünü hemen aynı anda içlerinden geçirdiler. Biraz susar gi bi olup adeta bilinçsiz bakışlarla biri ötekine bakarak, kızları için artık yavaş yavaş şöyle efendiden bir koca arama zama nının geldiğini düşündüler. Gidecekleri yere varıp, kendile rinden önce ayağa kalkan kızlarının gencecik vücuduyla kar şılarında dikildiğini görünce, bunu yeni düşlerinin ve güzel beklentilerinin onaylanışı saydılar.

    son.
    Tümünü Göster
    ···