1. 51.
    0
    @1 FLASH TV FiLMi TERK
    ···
  2. 52.
    0
    Ama annesini asıl tedirginliğe sürükleyen de Grete'nin söz leri olmuştu; birden annesi kenara çekildi, çiçekli duvar kâ ğıdının üzerindeki devcileyin kahverengi lekeye ilişti gözü, gördüğü şeyin Gregor olduğunun gerçekte bilincine varmak sızın çığırtkan ve hoyrat: «Aman Allah’ım! Aman Allah’ım!» diye bağırdı, tüm umudunu yitirmiş gibi kollarını açarak ka nepenin üzerine yığıldı ve öylece kımıldamadan kaldı. Kızkardeşi: «Görürsün sen, Gregor!» diye seslendi bunun üzeri ne; yumruğunu havaya kaldırarak dik dik Gregor'a baktı, Dönüşüm olayından beri kızkardeşinin doğrudan Gregor'a yönelttiği ilk sözlerdi bunlar. Sonra kızkardeşi, annesinin baygınlığına karşı bir esans alıp gelmek için bitişik odaya se ğirtti. Gregor da annesine yardım etmek istiyordu, resmin kurtarılmasına nasıl olsa daha vakit vardı; gelgelelim sımsıkı yapıştığı camdan ancak zorla kendini koparıp alabildi. Kızkardeşine eskisi gibi akıl verip yardımda bulunabilirmişçesine salona seğirtti; ama kızkardeşi çeşitli şişecikleri araştırıp ge reken esansı bulmaya çalışırken, ister istemez eli böğründe, arkasında dikilip bekledi. Kızkardeşi arkasına dönüp Gregor'u görünce korktu; şişelerden biri yere düşüp parçalandı; bir cam kırığı gelip Gregor'un yüzünü çizdi, dağlayıcı bir sıvı Gregor'un üzerinden yere aktı. Derken kızkardeşi Grete, daha fazla oyalanmaksızın, taşıyabildiği kadar çok şişeciği alıp annesinin yanına seğirtti; kapıyı ayağıyla itip arkasından kapadı. Bu durumda Gregor, belki kendisinin yüzünden ölümle yüz yüze gelen annesinden ayrılmıştı. Annesinin ya nında kalması gereken kızkardeşini ürkütüp odadan kaçır mayı istemiyorsa, kapıyı açamazdı; beklemekten başka yapa cağı bir şey yoktu. Kendi kendine yönelttiği suçlamalar ve yüreğini dolduran tasalarla içi bulanarak sürünme eylemine koyuldu; sürünmediği yer kalmadı, duvarlar, mobilyalar ve tavan üzerinde dolaştı sürünerek ve sonunda bütün odanın çevresinde döndüğünü hisseder hissetmez, umutsuzlukla bü yük masanın üzerine yığılıp kaldı. Bir süre geçti aradan; Gregor bitkin uzanmış yatıyor, dört bir yanda sessizlik hü küm sürüyordu; belki hayra alamet değildi bu sessizlik. Der ken kapının zili çaldı. Hizmetçi kendini mutfağa kilitlemiş bulunduğundan, çaresiz kızkardeşi Grete gidip açtı kapıyı. Gelen babasıydı. «Ne oldu, ne var?» dedi hemen. Grete'nin durumu anlaşılan her şeyi açığa vurmuştu. Kızkardeşi boğuk bir sesle cevap verdi, herhalde yüzünü babasının göğsüne bastırmıştı. «Annem bayıldı, ama yine iyileşti biraz; Gregor odasından kaçtı da.» - Beklemiştim zaten», dedi babası. «Size de söyleyip durdum hep, ama kadınlara laf anlatmak zor.» Açıkça görüldüğü gibi, Grete'nin pek kısa haberini ba bası kötüye yormuş, Gregor'un hoyrat davranmak gibi bir suçu işlediği sanısına kapılmıştı. Şimdi babasını yatıştırmaya çalışması gerekiyordu Gregor'un; çünkü durum üzerinde onu aydınlatacak ne vakti, ne gücü vardı. Bu yüzden, koşa rak odasının kapısına sığındı, vücudunu bastırdı kapıya; ba bası holden salona ayak atar atmaz, odasına dönme konu sunda alabildiğine içten bir niyet beslediğini, kendisini itip sürerek odasına tıkmanın gereksiz olduğunu, bu işin yalnızca kapının açılmasına baktığını, kapı açılmaya görsün, ortadan kaybolacağım hemen anlasın istiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    Sayın, demet akalın;

    kendine sanatçı diyen ve bu toplumun beğenilerinden para kazanan birisinin, nasıl olur da 18 yaşında bir genci, internet ortamındakı bir tepkisinden dolayı hapse attırırsınız anlamış değiliz!! söylenen söz nedir bilmiyoruz bu kadar tepkinizi çeken,ama sunu biliyoruz ki toplumu özendirdiğiniz popüler kültür, bu tür tepkilerden çok daha tehlikeli ve aşağılık.

    siz, o yaştakı çocukların aldığı kasetlerle villalarda yaşıyor, lüks arabalara biniyor. kendini 18 yaşındaki çocukların övgüleriyle ayakta tutuyorsunuz. konserlerinize o hapise attırdığınız çocuk gibi çocuklar gidiyor.

    şimdi kalkmışsınız, internet ortamında -böyle şeyler sayılamayacak kadar çokluktayken- o gencin yaşını, ailesini, hayatını düşünmeden acımasızsa 18 yasında bır cocugu hapse attırıyorsunuz.

    bize, küfür edıyor,ya ne yapsaydım diyebilirsiniz. peki demet hanımefendi diyarbakır halkına ettiğiniz hakaretten dolayı ne kadar hapis yattınız? ya da ne ceza aldınz?

    kamuoyuna sesleniyoruz, demet akalın davasını geri çekmezse,o genç hapisten çıkmazsa bu vahim olayın takipçisi olacağız.

    iNCi SÖZLÜK
    ···
  4. 54.
    0
    Ancak babası, böylesi incelikleri algılayacak bir ruh durumu içinde değildi. Daha salona girer girmez, bir yandan tepesi atmış, bir yandan şen bir edayla: «Bak sen!» diye bağırdı. Gregor, başını kapıdan çekip babasına doğru kaldırmıştı. Ba basını şimdi orada dikilmiş haliyle gerçekten hiç tasarlamamıştı kafasında; doğru, son zamanlar sağda solda sürünüp dolaşmalarından ötürü vakit bulup eskisi gibi evde olup bi tenlerle ilgilenememişti; dolayısıyla, değişik durumlarla kar şılaşmaya aslında kendisini hazırlamış olması gerekiyordu. Ama yine de, yine de bu babası mıydı? Eskiden Gregor bir iş gezisinden eve döndüğü akşamlar kendisim üzerinde ropdöşambrla koltukta oturuyor bulduğu, doğrulup kalkmaya asla gücü yetmeyip yalnızca kollarını havaya kaldırarak dön düğüne sevindiğini belli eden, yılın birkaç pazarıyla büyük bayramlarda hep beraber yaptıkları gezilerde zaten yavaş yürüyen Gregor'la annesinin arasında onlardan daha yavaş bir tempoyla, eski paltosuna sarılmış, bastonunu hep sakınarak yere bastırıp ilerlemeye çalışan ve bir şey söylemek istedi mi, nerdeyse olduğu yerde durup yanındakileri çevresine topla yan adam mıydı bu? Oysa şimdi dimdik karşısında duruyordu bu adam; tıpkı bankalarda çalışan müstahdemlerden biri gi bi, vücudunu sımsıkı saran düğmeleri yaldızlı lacivert bir üni forma giymişti. Ceketinin kaba dik yakasının üstünden koca man katmerli çenesi sarkıyor, fırça gibi kaşların altında kara gözleri zinde ve uyanık bakıp duruyordu. Başka vakit hep incin ak saçları tepede alabildiğine özenle iki yana ayrıl mış, yukardan aşağı taranmıştı. Yaldızlı harflerle belki bir bankanın isminin baş harfleri işlenmiş kasketini, bütün odayı dolaşan bir yay çizdirerek kanepenin üzerine attı ve ünifor masının etekleri arkada uçuşarak, elleri pantolonunun cep lerinde, kaşlarını çatıp Gregor'un üzerine yürüdü. Galiba ne yapacağını kendisi de bilmiyor, ama ayaklarını alabildiğine havaya kaldırarak adımlarını atıyordu. Çizmelerinin pençele rinin o devcileyin büyüklüğü Gregor'u şaşırttıysa da, Gregor bu şaşkınlıktan yine sıyırıp aldı kendini; çünkü yeni yaşamı nın daha ilk gününden beri babasının, kendisine karşı eni konu sert davranılması gerektiği görüşünü savunduğunu bili yordu. Dolayısıyla, babasının önünden gerilere kaçtı; babası durunca kendisi de duruyor, babası kımıldar kımıldamaz kendisi de seğirtmeye başlıyordu. Böylece birçok kez odayı fır döndüler, ama öyle fazla önem taşıyan bir olay başgöstermedi; hattâ tempodaki yavaşlıktan ötürü yapılan şey bir ko valamaca izlenimini uyandırmaktan uzaktı. Bu yüzden, Gre gor da şimdilik döşemenin üzerinden ayrılmadı; ayrıca kaçıp duvarlar üzerine ya da tavana sığınmasını, babasının hiç de iyi karşılamayacağından çekiniyordu. Ancak, böylesi bir ko şuşmaya bile uzun süre katlanamayacağını kendi kendine iti raf etmeden duramadı; çünkü babasının attığı bir adıma kar şılık onun sayılamayacak kadar çok devinimde bulunması ge rekiyordu. Nefes darlığı şimdiden kendini belli etmeye başlamıştı, zaten eskiden de ciğerleri için öyle pek güvenilir ve sağlıklı denemezdi. Bütün gücünü sözkonusu koşu için to parlamaya çalışarak rasgele yalpalayıp gidiyor, gözlerini pek açık tutmaya çalışmıyor, aptallığından koşma dışında bir kur tuluş umuduna asla kafasında yer vermiyor, titiz bir oymacılı ğın eseri olan mobilyaların köşeleriyle sivri uçları bir engel oluşturmasına karşın duvarlara sığınabileceğini adeta unut muş bulunuyordu. O anda hafifçe fırlatılan bir şey havada uçarak hemen yanıbaşına düştü ve önü sıra yuvarlanmaya başladı. Bu bir elmaydı; hemen bunu bir ikincisi izledi; Gre gor korkudan olduğu yerde durdu, bundan böyle koşmak ya rarsızdı, çünkü babası onu elmayla bombardıman etmeyi ka fasına koymuştu. Büfenin üzerindeki meyvelikten kaptığı el malarla ceplerini doldurmuş, şimdilik pek nişan almaksızın onu elma yağmuruna tutuyordu. Al al küçük elmalar sanki elektriklenmiş gibi döşemenin üzerinde sağa sola yuvarlanı yor ve birbirlerine tosluyordu. Yavaşça atılmış bir elma Gre gor'un sırtını sıyırıp geçti, sırtta herhangi bir yara bereye yol açmaksızın kayıp yere düştü. Ancak hemen onun ardından fırlatılan bir ikinci elma adeta içine işledi Gregor'un; hiç beklemediği inanılmaz ağrı sanki yer değiştirirse kaybolup gidecekmiş gibi, ileriye doğru sürüklenmek istedi; ama ken dini adeta yere çivilenmiş hissederek, duyuları tam bir kar maşa içinde, döşemenin üzerine serildi. Ancak son bir kez bakınca, oda kapısının ansızın açıldığını ve haykırıp duran kızkardeşinin önü sıra annesinin seğirtip geldiğini - annesi nin üzerinde gömlek vardı, çünkü kızkardeşi baygın durum da nefes almasını kolaylaştırmak için giysilerini soymuştu -, annesinin daha sonra babasına doğru koştuğunu, kuşakları çözülmüş etekliklerin yolda belinden peş peşe kayıp yere düştüğünü, annesinin eteklikler üzerinden sendeleyerek ba basının kollarına atıldığını, onu kucaklayıp onunla tam birlik ve beraberlik oluşturduğunu - ne var ki, Gregor'un gözleri olup bitenleri bundan böyle pek seçemez oldu -, ellerini babasının boynuna dolayarak, Gregor'un hayatını bağışlaması için yalvarıp yakardığını gördü.

    III

    Bir ayı aşkın süredir vücudunda taşıdığı ağır yara - kimse ye rinden uzaklaştırmayı göze alamadığından, elma gözle görü nür bir hatıra gibi etin içine gömülüp kalmıştı - tiksinti ve ren o feci görünümüne karşın, babasına bile Gregor'un niha yet ailenin bir üyesi olduğunu anımsatmıştı; kendisini düş man gözüyle görmemek, Gregor'a karşı duyulan nefreti içe atıp ona hoşgörüyle, yalnızca hoşgörüyle davranmak gereki yordu. Gerçi Gregor, aldığı yara dolayısıyla devinim yetene ğini belki de sürekli yitirmişti ve şimdi odasının bir başından öbür başına gidebilmek için yaşlı bir malul gazi gibi dakikalar ve dakikalarca uzun bir zamanı gereksiniyordu - yüksekler de sağa sola tırmanmak diye bir şey sözkonusu olamazdı ar tık -, ama durumundaki bu kötüleşmeye karşılık kazandığı bir şey vardı, kaybettiğinin yerini haydi haydi tutuyordu: Her vakit akşam üzeri, kendisinin daha önceden hep bir iki saat dikkatle gözetlediği salonun kapısı açılıyor, salondan bakılın ca seçilemeyecek gibi karanlıkta yatan Gregor, bütün aileyi aydınlık masanın başında otururken görebiliyor ve konuşma ları bir bakıma herkesin izniyle, yani eskisinden bambaşka türlü dinleyebiliyordu.

    Kuşkusuz artık bu konuşmalar, Gregor'un otellerin daracık odalarında kendini rutubetli yatak yorganlar içerisine attığı geceler hep bir özlemle aklından geçirdiği eski günlerin canlı söyleşilerine benzemiyordu. Şimdi çokluk pek sessiz geçip gidiyordu zaman. Babası akşam yemeğinden az sonra koltu ğunda uyuyakalıyor, annesiyle kızkardeşi ses etmemesi için birbirlerini uyarıyorlar, annesi lambanın iyice altına sokula rak bir konfeksiyon mağazası için güzel güzel çamaşırlar dikiyor, tezgâhtar olarak bir yerde kendine iş bulan kızkardeşi, ilerde belki daha iyi bir işe geçebilmek umuduyla akşamlan stenografi ve Fransızca öğreniyordu. Arada bir babası uyanı yor, uyuduğundan sanki hiç habersiz, annesine: «Bugün yine ne vakte kadar dikip duracaksın bakalım?» diyor, annesiyle birbirlerine yorgun gülümsüyorlar, derken babası yine he men uykuya dalıyordu. Babası bir çeşit inatçılık gösterip ev de bile müstahdem üniformasını üzerinden çıkarmaya yanaş mıyor, ropdöşambrı boşuna askıda asılı dururken, o sanki her vakit hizmete hazırmış ve evde bile amirlerinin direktif lerini bekliyormuş gibi uyukluyordu. Bu yüzden, hemen daha başlangıçta, zaten yeni sayılmayacak üniforma, annesiyle kızkardeşinin onca üzerine titremesine karşın temizliğini kay betti. Gregor çokluk bütün gece, yaşlı babasının içinde ala bildiğine rahatsız durumda, öyleyken mışıl mışıl uyuduğu lekelerden geçilmeyen ve yaldızlı düğmeleri hep ışıl ışıl parla yan giysiden gözlerini ayıramıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    0
    Saat onu vurur vurmaz, annesi usulca seslenerek babasını uyandırmaya, sonra onu ikna edip yatağa yatırmaya, uğraşı yordu; çünkü babasının durumunda doğru dürüst bir uyku nun sözü edilemezdi; oysa sabah saat altıda görevine başla yacağı için bu uyku kendisine son derece gerekliydi. Ama, bankada müstahdem göreviyle çalışmaya başladığından beri davranışlarında açığa vurduğu bir dikbaşlılıkla, babası biraz daha masa başında kalmak için diretiyor, ancak bu arada hep de uyuyakalıyor ve o zaman sandalyesini yatakla değiş tirmeye kendisini razı etmek için evdekiler akla karayı seçi yordu. Annesi ve kızkardeşi küçük çapta uyarılarla ne kadar üzerine düşerlerse düşsün, babası nerdeyse bir çeyrek saat hep hayır anlamında usulcacık başını sallıyor, gözlerini ka palı tutup yerinden kalkmıyordu. Annesi kolundan çekip çe kiştiriyor, kulağına hoşuna gidecek sözler söylüyor, kızkardeşi de işini bırakıp annesine yardıma geliyor, ama babasına bu da kâr etmeyerek, sözkonusu çabalar onun koltuğuna daha çok gömülmesine yol açıyordu. Ancak kadınlar kollarına girince babası gözlerini açıyor, sırayla bir annesine, bir kızkardeşine bakıyor ve hep şöyle söylüyordu: «Bu da yaşamak sözde! Yaşlı günlerimde göreceğim rahat bu ha?» Derken iki kadına yaslanıp, sanki kendi kendisi için alabildiğine bü yük bir yükmüş gibi ağırdan alarak, onlar tarafından kapıya kadar zütürülmesine rıza gösteriyor, kapıda annesiyle kızkardeşini bir el işaretiyle uzaklaştırıp bundan böyle yalnız başına ilerlemeye çalışıyor, ama az sonra annesi elindeki di kişi, kızkardeşi elindeki kalemi çarçabuk bir kenara bıraka rak yine babasına yardım için arkasından koşuyorlardı.

    Çalışmaktan yıpranmış ve aşırı yorgun. düşmüş bu ailede ki min Gregor'la öyle fazla ilgilenmeye vakti vardı. Eve harca nan para gittikçe kısılıyordu; hizmetçiye çaresiz yol verilmiş ti. Ak saçları başının çevresinde uçuşan iri yan bir kadın, pek ağır işleri görmek için sabah ve akşam eve uğruyor geri kalan işleri ise, o bir sürü dikişlerinin yanı sıra annesi yapı yordu. Hattâ Gregor'un bir akşam satış fiyatları üzerinde ko nuşulurken öğrendiğine göre, eskiden annesi ve kızkardeşinin bayram ve seyranlarda takıp takıştırdığı çeşitli aile mü cevherleri de elden çıkarılmıştı. Ama en büyük yakınma ne deni, şimdiki durumda kendilerine pek büyük gelen evden çıkamayışlarıydı; çünkü Gregor'un bir başka yere nasıl taşı nacağı konusunda kimsenin aklına bir çare gelmiyordu. Ama evdekileri bir başka yere taşınmaktan alıkoymadığını pekâlâ seziyordu Gregor; çünkü birkaç hava deliği bırakılmış uygun bir sandığın içine koyup onu, bir yerden bir yere kolaylıkla zütürebilirlerdi; ailesini ev değiştirmekten en başta alıkoyan, daha çok, kendilerini kaptırdıkları tam bir umutsuzlukla bü tün akraba ve eş dost çevresinde kimsenin başına gelmeyen bir felakete uğradıkları düşüncesiydi. Elâlemin yoksul kişi lerden beklediği ne varsa, hepsini ekgibsiz yerine getiriyor lardı; babası bankadaki küçük memurlara kahvaltı için dışar dan yiyecek alıp geliyor, annesi yabancı insanlara çamaşır dikeceğim diye kendini helak ediyor, kızkardeşi ise müşterile rin isteklerini yapmak için tezgâhın arkasında sağa sola koş turuyor, daha fazlasına da ailenin gücü elvermiyordu. Beri yandan annesiyle kızkardeşi, babasını yatağa yatırdıktan son ra dönüp gelerek ellerindeki işleri bırakıyor, birbirlerine so kulup yanak yanağa oturuyorlar, derken annesi Gregor'un odasını göstererek: «Şu kapıyı kapar mısın, Grete!» diyor, bunun üzerine Gregor yine karanlıkta kalıyordu; bitişikte ise annesiyle kızkardeşi gözyaşlarını birbirine katarak ağlaşıyor ya da donuk bakışlarla önlerindeki masaya bakıp duruyorlar, bu da Gregor'un sırtındaki yaranın sanki yeni açılmış gibi sızlamasına yol açıyordu.

    Geceleri ve gündüzleri adeta gözlerini kırpmadan geçiriyor du, Gregor. Bazen, kapının bir dahaki açılışında işleri tıpkı eskisi gibi kendi eline almayı düşünüyordu; uzun zaman son ra yine patronla müdür, yardımcılar, çıraklar, aklından biraz zoru olan odacı, başka mağazalarda çalışan iki üç dost, bir taşra otelindeki oda hizmetçisi, bir anlık tatlı bir anımsama, bir şapkacı dükkânında çalışıp kendisine içtenlikle, ama pek nazlanarak kur yaptığı kasadar kız, bütün bunlar yabancı ya da artık unutulup gitmiş kimselerin görüntüleriyle karışarak hayalinde beliriyordu; ama kendisine ve ailesine yardım edebilmekten uzak, hepsi de yanına yaklaşılmaz kimselerdi; do layısıyla, bunların sonradan yine zihninde kaybolup gitme sine seviniyordu. Ama bir an da geliyor, ailesiyle ilgilenmek için hiçbir istek duymuyordu; kendisine gereken bakımı gös termediklerinden ötürü bir hınç yüreğini dolduruyor, hangi yiyeceği canı çektiğini hiç bilmemesine karşın, yiyeceklerin saklandığı yere nasıl bir yolunu bulup ulaşacağına ilişkin ola rak kafasında planlar kuruyordu; açlık falan hissetmese de, payına düşenleri toparlayıp alacaktı buradan. Artık onun pek hoşlanıp hoşlanmayacağını düşünmeyen kızkardeşi, sabahları işe giderken ayağıyla rasgele bir yiyeceği çarçabuk odasından içeri itiyor, akşam da sadece şöyle bir tadına mı bakılmış, yoksa, çok vakit olduğu gibi, el sürülmeden bırakıl mış mı, hiç aldırış etmeden süpürgenin ucuyla çekip dışarı alıyordu. Odayı derleyip toplamak için artık hep akşamlan uğruyor ve bu işi öylesine çabuk yapıp çıkarıyordu ki, daha çabuğu can sağlığıydı. Pislik duvarlar boyunca yol yol uzanı yor, sağda solda yumak yumak toz ve çıkartı görülüyordu, ilk zamanlar kızkardeşi geldiğinde, Gregor odanın en pis köşe bucağına gidip beklemiş, böylece kızkardeşine adeta sitemde bulunmak istemişti. Ama öyle anlaşılıyordu ki, haftalarca ol duğu yerde kalabilir, yine de kızkardeşi bildiğinden şaşmaz dı; ortadaki pisliği kızkardeşi de Gregor gibi görüyordu, ama bu pisliğe el sürmemeyi anlaşılan kafasına koymuştu. Beri yandan, aslında bütün aileyi sarmış yepyeni bir duyarlıkla, Gregor'un odasının derlenip toplanmasının kendisine bıra kılmasına çalışıyordu kızkardeşi. Birinde annesi Gregor'un odasında büyük bir temizliğe girişmiş, ancak birkaç kova su harcadıktan sonra bu işi başarabilmişti. Ama aşırı rutubetin hasta yaptığı Gregor sonradan kanepe üzerine serilip kızgın ve kımıldamadan yatmış, bunun da cezasını yine annesi çek mişti; çünkü akşam olup kızkardeşi Gregor'un odasındaki değişikliği farkeder farketmez, son derece alınmış bir tavırla oturma odasına seğirtmiş, annesinin yakaran bir edayla elle rini havaya kaldırmasına aldırmayarak, ansızın bir ağlama nöbetine kapılmıştı. Anne ve babası - babası kuşkusuz kor kuyla fırlamıştı koltuğundan - ilkin şaşkın ve çaresiz bakakalmışlar, ama sonunda harekete geçmişlerdi; sağda babası Gregor'un odasının temizlenmesini kızkardeşine bırakmadığı için annesine atıp tutmuş, solda Gregor'un odasını bundan böyle asla temizlemeyeceğim! diye kızkardeşinin bağırdığı duyulmuştu. Beri yandan, annesi, sinirinden gözü hiçbir şey görmeyen babasını adeta çekip sürükleyerek yatak oda sından içeri sokmaya çalışmış, kızkardeşi, hıçkırıklarla sarsı larak, küçük yumruklarıyla masayı dövmüştü. Gregor'a gelin ce, kimse kapıyı kapayıp onu bu manzaradan ve gürültü patırtıdan esirgemediğine öfkelenerek yüksek perdeden ıslıksı sesler çıkarmaya başlamıştı.
    Ama dışarda çalışmaktan bitkin düşen kızkardeşi usanıp es kisi gibi Gregor'la ilgilenmeye yanaşmasa bile, yerini hiç de annesinin alması gerekmez, Gregor ihmal edilmiş sayılmazdı; çünkü artık bir hizmetçi bulunuyordu evde. Uzun yıllar iri kemikli sağlam vücudu sayesinde pek çok varta atlatıp ayakta kalabildiği anlaşılan bu yaşlı dul kadının Gregor'dan pek tiksindiği yoktu. Öyle merak ettiği için değil, rasgele bir gün odasının kapısını açmış, Gregor'un düpedüz şaşırdığını ve kendisini bir kovalayan bulunmazken sağa sola koşmaya baş ladığını görünce, ellerini kucağında kavuşturup hayretle ol duğu yerde kala kalmıştı. O gün bu gün de sabah ve akşam kapıyı şöyle bir aralayıp Gregor'a bakmaktan kendini alamı yordu. Hattâ başlangıçta, belki kendisinin sevimli bulduğu: «Gelsene bakayım buraya, koca takböceği seni!» ya da «Şu koca takböceğine de bak!» sözleriyle yanına bile çağırdığı olmuştu Gregor'u. Sözkonusu çağrıları Gregor düpedüz ce vapsız bırakıyor, sanki kapı hiç açılmamış gibi yerinden kı mıldamıyordu. Bu hizmetçi olacak kadına, canı istedikçe kendisini rahatsız edeceğine, odasını her gün temizlemesini tembih etselerdi ya! Birinde sabahın erken vakti - belki de yaklaşan baharı müjdeleyen fena bir yağmur camları dövüp durmaktaydı - hizmetçi yine bu türlü sözler söylemeye kal kınca, Gregor'un tepesi öyle attı ki, adeta üzerine saldırmak ister gibi, ama yavaş ve güçsüz, kadına doğru döndü. Ama korkuya kapılmayan kadın, yalnızca kapının yanıbaşındaki bir sandalyeyi tutup havaya kaldırmıştı ve iyice açılmış ağzıy la oracıkta dikilirken niyeti açıkça belliydi: Elindeki sandalye Gregor'un sırtına indiği zaman ağzını kapayacaktı. Gregor yine arkasına dönerken: «Demek hepsi bu kadardı?» dedi ve sandalyeyi serinkanlılıkla köşedeki yerine bıraktı.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    0
    beyler migros tribününe bir tane biletim var.
    bir arkadaşım gelemeyeceği için şu an bende.
    satış fiyatından veriyorum. ilgilenen msj atsın

    http://yfrog.com/5a28565909j
    ···
  7. 57.
    0
    @1 haşere ilaçlama fakültesi terk
    ···
  8. 58.
    0
    Bundan böyle Gregor hiçbir şey yememeye başlamıştı. Kendisi için hazırlanmış yemeğin önünden tesadüfen geçtikçe, sanki oyun olsun diye bir lokma alıp ağzına atıyor, lokmayı saatlerce ağzında tutup çokluk geri tükürüyordu. ilkin odası nın durumundan duyduğu üzüntünün, kendisini yemek yemekten alıkoyduğunu düşündü, ama odasındaki değişikliğe pek çabuk alışmıştı. Başka yere yerleştirilemeyen eşyaları habire kendi odasına tıkıştırıyorlardı ve evin bir odası üç bay'a kiralandığı için de böylesi eşyalar hayli çoktu. Ağırbaşlı bay lar - Gregor'un bir yol kapı aralığından gördüğüne göre, üçünün de top sakalı vardı - yalnız kendi odalarında değil, bir kez kiracı bulunduklarından bütün evde, ama en çok mut fakta her şeyin düzen içinde ve yerli yerinde olmasına alabil diğine dikkat ediyorlar, işe yaramaz, her şeyden önce pis öte beriler görmeye asla katlanamıyorlardı. Üstelik odalarındaki mobilyaların çoğunu beraberlerinde getirmişler, bu yüzden evdeki eski eşyalardan kimisi gerekliliğini yitirmişti; satılabi lecek gibi değilse de, sokağa atılmak da istenmeyen şeylerdi bunlar; dolayısıyla, hepsi de Gregor'un odasını boyluyordu. Kül sandığıyla mutfaktaki çöp bidonu da bunların arasınday dı. Kullanılmayacak gibi ne varsa, hep de pek aceleci hiz metçi tarafından Gregor'un odasına atılıp geçiliyordu. Allah’a şükür Gregor, çokluk sözkonusu eşyayla onu tutan eli görüyordu yalnız. Belki de hizmetçinin niyeti, uygun bir za man ve fırsatta eşyaları yine Gregor'un odasından almak ya da tümünü birden kaldırıp sokağa atmaktı. Ama ilk getirilip bırakıldıkları yerde kalıyordu hepsi; Gregor pılı pırtı arasın da ıkına sıkına dolaşıyor, bunları yerlerinden sağa sola oyna tıyordu; ortada sürünecek başka yer olmadığından, ilkin ister istemez yaptı bunu; ancak zamanla bundan giderek artan bir haz duymaya başladı; oysa sözkonusu gezinmelerden sonra, ölesiye yorgun ve üzgün, yine saatlerce yerinden kımıldamaksızın duruyordu.

    Kiracı baylar bazen akşam yemeklerini ortaklaşa kullanılan salonda yediklerinden, kapı kimi akşamlar kapalı tutuluyordu; Gregor, kapının açık kalmasından pek kolay vazgeçebilmişti; nihayet kapı açık olduğu bazı akşamlar da bundan ya rarlanmamış, ailesi tarafından farkına varılmaksızın, odanın en karanlık bir köşesinde uzanıp yatmıştı. Ama bir defasında salonun kapısını azıcık aralık bırakmıştı hizmetçi; kiracı bay lar, akşamleyin içeri girip ışığı yaktıklarında da yine kapı açıktı. Baylar, eskiden babası, annesi ve Gregor'un hep bir likte yemek yediği masanın baş köşesine kurulmuş, peçetele rini açıp çatal ve bıçaklarını ellerine almışlardı. Derken bir tabak etle annesi, hemen arkadan elinde patates dolu büyük bir çanakla kızkardeşi göründü. Yemekten yoğun bir du mana benzer bir buğu yükseliyordu. Kiracı baylar, sanki ön ce bir denemek ister gibi, önlerine getirilip konan tabaklar üzerine eğilmişler ve gerçekten, duruma bakılırsa öbür ikisi nin bir otorite saydığı üçüncüleri servis tabağı üzerinde et ten bir parça kesmiş, anlaşılan etin yeterince pişip pişmedi ğini, mutfağa geri yollanmasının gerekip gerekmediğini anla mak istemişti. Ama memnun kalmıştı sonuçtan; merakla olayı izleyen Gregor'un annesiyle kızkardeşi, bunun üzerine rahat bir nefes alarak gülümsemişlerdi.

    Asıl aile üyeleri ise yemeği mutfakta yiyordu; ama babası mutfağa yollanmadan salona girip, başında bere, önlerinde eğilerek oradakilerin hepsini birden selamlıyor, masanın çev resini şöyle bir dolanıyordu. Kiracı bayların her üçü de doğ rulup kalkarak top sakallarından içeri bîr şeyler mırıldanıyor, sonra yalnız kalıp tam bir sessizlik içinde yemeklerini ye meye koyuluyorlardı. Gregor'un yadırgadığı şey, çeşitli gürül tüler ortasında hep onların yemeği öğüten dişlerinin sesini işitmekti; bununla Gregor'a yemek yemek için dişlerin ge rektiği, dişler olmadan en sağlam çenelerin bile işe yarama yacağı anlatılmak isteniyordu adeta. Gregor, mahzun: «işta hım var ama, böyle yiyecekler için değil!» diye söyleniyordu kendi kendine. «Bu baylar nasıl da karınlarını doyuruyor! Oysa ben açlıktan ölüyorum.»

    Tam da o akşam Gregor'un kulağına - hanidir evde keman çalındığını anımsamıyordu - mutfaktan doğru bir keman sesi geldi. Yemeklerini yiyip bitiren baylardan orta boylusu bir gazete çıkarmış, öbür ikisine gazetenin bir yaprağını uzat mıştı; hep birden arkalarına yaslanmış, gazete okuyup pipo larım tüttürüyorlardı. Keman sesini işitince kulak kabarttılar; ayağa kalkıp parmak uçlarına basarak holün kapısına geldi ler, burada birbirlerine iyice sokularak durdular. Herhalde bayların gelişi mutfaktan işitilmişti, çünkü babasının sesini duydu Gregor: «Yoksa baylar hoşlanmadılar mı kemandan? Hani isterlerse hemen susabilir yine.» - «Hayır! Tam tersi!» diye cevapladı baylardan orta boylusu. «Acaba küçük hanım bizim buraya gelip çalamaz mı? Ne de olsa çok daha rahat ve iyi burası.» Sanki keman çalan kendisiymiş gibi: «A ta bii», dedi babası.

    Baylar, yeniden salona dönüp beklediler. Çok geçmeden no ta sehpasıyla annesi, notalarla babası ve kemanla kızkardeşi mutfaktan çıkıp geldi. Kızkardeşi, acele etmeksizin gerekli hazırlıkları yapmaya koyuldu; daha önce hiç de oda kiraya vermemiş, dolayısıyla kiracı baylara karşı nezaketi aşırılığa vardıran anne ve babası sandalyelere oturmayı bir türlü göze alamamıştı, babası sağ elini üniformasının iki düğmesi arasın daki boşluğa sokarak kapıya yaslanmıştı; ancak annesi, bay lardan birinin buyur ettiği sandalyeye çöktü; sandalyeyi bayın o anda rasgele koyduğu yerde bırakmış, dolayısıyla salonun bir köşesinde kalmıştı.

    Derken kızkardeşi çalmaya başladı; anne ve babası, her biri kendi bulunduğu yerden, kızkardeşinin ellerinin devinimle rini dikkatle izliyordu. Çalan kemanın cazibesine kapılan Gregor, her zamankinden biraz daha ileri çıkmayı göze al mıştı; bir ara başını salonun kapısından içeri soktu. Evdekilere karşı beslediği ilgi eskiden hep göğsünü kabartmıştı; son zamanlar ise onları umursadığı yoktu ve buna da şaşmıyordu pek. Oysa asıl şimdi saklanıp gizlenmesi için daha çok neden vardı; çünkü odasının dört bir yanı toz toprak içindeydi, en ufak bir kımıldanışta sağa sola tozlar uçuştuğundan, kendisi de baştan aşağı toza bulanmıştı; iplikmiş, kıllarmış, yemek artıklarıymış, ne varsa hepsini sırtında ve böğürlerinde ken disiyle gittiği yere taşıyıp zütürüyordu; her şeye karşı takın dığı umursamazlık alabildiğine büyüktü; dolayısıyla, eskisi gi bi günde pek çok kez sırt üstü yatıp halıya sürtünerek temizlenmeyi artık bırakmıştı. Ama yine de salonun tertemiz dö şemesinin üzerinde biraz daha sürünerek ilerlemekten çe kinmemişti.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    0
    Ancak, kendisine dikkat eden de olmamıştı hani. Bütün aile, çalan kemana dalmıştı; baylara, ilkin elleri pantolonlarının ceplerinde, nota sehpasının pek yakınına, notaları görebile cekleri ve kızkardeşinin kuşkusuz rahatsız olacağı yere kadar sokulan baylara gelince, çok geçmeden yarı işitilir bir sesle konuşarak başlarını önlerine eğip pencereden yana çekilmiş ler, bundan böyle de pencere kenarında kalarak, Gregor'un babası tarafından kaygılı gözlerle izlenmeye başlanmışlardı. Doğrusu apaçık görülüyordu ki, şöyle nefis ya da eğlendirici bir keman müziği dinleyecekleri sanısına kapılmakla düş kı rıklığına uğramışlardı; sanki bütün bu gösteriden bıkmışlardı da, ancak nezaket gereği rahatsız edilmelerine göz yumuyor lardı. Özellikle sigaralarının dumanını havaya üfleyişlerinden enikonu sinirli oldukları çıkarılabilirdi. Oysa kızkardeşi bir güzel çalıyordu ki! Başı yana eğilmiş, gözleri, yoklayarak ve mahzun, nota çizgilerini izliyordu. Gregor sürünerek biraz daha ilerledi, belki kızkardeşiyle göz göze geleceğini umarak başını yere yakın tutuyordu. Müzik onu bu kadar duygulan dırdığına göre, kendisine bir hayvan gözüyle bakılabilir miy di? Sanki özlemini çektiği bilinmedik besine zütüren yol so nunda ortada gözükmüşçesine bir sanıya kapılmıştı. Kızkar deşinin yanına kadar ilerleyerek kolundan çekip çekiştir meye ve böylece ona, kemanını alıp kendi odasına gelmesini dolaylı yoldan anlatmaya karar vermişti; çünkü oradakilerin hiçbiri, kendisinin yapmayı düşündüğü gibi, kızkardeşinin ke man çalışını takdir edecek durumda değildi. Kendisi, hiç de ğilse hayatta olduğu süre kızkardeşini bir daha odasından salmayacaktı; görünümündeki korkunçluk ilk kez bu konuda işine yarayacaktı; odasının bütün kapılarına aynı anda yetişe cek ve olası saldırıları tıslayarak nefesiyle geri püskürtecekti. Ama kızkardeşi zorla değil de, kendi gönlüyle onun yanında kalacaktı; yanıbaşında kanepede oturacak, kulağını kendi sine doğru eğecek, o da kızkardeşine, kendisini konservatuara yollamayı kafasına koyduğunu ve bunu başına gelen şu felâket araya girmese daha geçen Noel'de - Noel geçmişti herhalde - yapılacak itirazlara falan kulak asmaksızın anne ve babasına açıklamayı düşündüğünü bir sır gibi emanet ede cekti. Bütün bunları açıklayınca duygulanan kızkardeşinin gözünden yaşlar boşanacak, Gregor da kızkardeşinin omuz larının hizasına kadar doğrulup kalkarak, onun bir mağazada çalışmaya başlayalı beri eşarp ya da yakalık takmadığı boy nuna bir öpücük konduracaktı.

    Kiracı baylardan orta boylusu: «Bay Samsa!» diye seslendi babasına ve bundan başka bir söz söylemeyi gereksiz bularak yalnızca işaret parmağıyla, ilerden ağır ağır yaklaşan Gre gor'u gösterdi. Keman sesi sustu birden; baylardan orta boy lusu ilkin başını sallayarak arkadaşlarına gülümsedi, sonra yeniden Gregor'a baktı. Babası Gregor'u odadan çıkarmayı bırakıp, ilkin kiracı bayları yatıştırmayı zorunlu görmüştü, oysa baylar hiç de sinirlenmiş değildi ve Gregor kendilerini çalan kemandan daha çok eğlendirmişti adeta. Babası bay lara doğru seğirtmiş, kollarını açarak onları odalarından içeri sokmaya, bir yandan da vücudunu siper ederek Gregor'u on ların gözünden saklamaya çalışıyordu. Ne var ki, baylar bu nun üzerine gerçekten biraz kızar gibi oldular, babasının davranışına mı, yoksa Gregor gibi bir oda komşuları bulun duğunu şimdiye dek farketmeyip, şimdi ansızın anladıklarına mı içerledikleri belli değildi. Babasından bir açıklama bekle yerek onlar da ellerini ve kollarını oynattılar, tedirgin ve te laşlı, sakallarını çekiştirdiler, ancak yavaş yavaş uzaklaşıp odalarına girdiler. Bu arada kızkardeşi, ansızın keman çal masına ara vermenin kendisini içine sürüklediği yitikliği yen miş, gevşecik sarkan ellerinde bir süre kemanla yayı tuttuk tan ve hâlâ çalıyormuş gibi notalara baktıktan sonra birden kendini toparlamış, kemanı güçlükle soluyan ve hızlı hızlı ça lışan ciğerlerle hâlâ sandalyesinde oturan annesinin kuca ğına bırakmış, babasının sıkıştırması karşısında bayların şimdi daha bir çabuk yaklaştıkları bitişik odaya seğirtmişti. Kızkar deşinin becerikli ellerinin altında yastık ve yorganların nasıl havada uçar gibi sağa sola gidip gelerek bir çeki düzene ka vuştuğu görülüyordu. Daha baylar odaya varmadan, kızkardeşi yatakları yapıp hazırlamış, odadan dışarı süzülmüştü. Babasının da öyle bir inadı tutmuştu ki, kiracılarına karşı göstermekle yükümlü bulunduğu saygıyı unutmuştu büsbü tün; bayları habire gerilere doğru itip sürüyordu. Sonunda baylardan orta boylusu odanın kapısında ayağını güm diye yere vurarak babasını olduğu yerde durdurdu, elini kaldırıp gözlerini annesiyle kızkardeşine çevirerek: «Şurasını açıkla mak isterim ki», diye söze başladı, «bu evde ve bu aile için deki çirkin durumları dikkate alarak... » -sözün burasında kısaca karar vermiş, yere tükürdü- «odadan hemen çıkacağım. Kuşkusuz, burada kaldığım günler için de bir kuruş ödeye cek değilim. Hattâ tersine; nedenler bulmakta hiç zorluk çekmeyeceğim bir tazminat talebiyle karşınıza dikilip dikil meyeceğimi de ayrıca düşüneceğim.» Adam sustu ve bir şey bekliyormuş gibi önü sıra bakmaya başladı. Gerçekten de çok sürmedi, iki arkadaşı atıldı oradan: «Biz de hemen çıkı yoruz!» Bunun üzerine, baylardan orta boylusu, kolu yakala yarak çat diye vurup kapıyı kapadı.
    Babası yalpalayarak, elleriyle sağa sola tutunup koltuğuna yürüdü ve koltuğun üzerine yığılıp kaldı; normal akşam uykucuğunu uyuyormuş görünüyor, ama sanki gerekli destek ten yoksunmuş gibi başının hızlı hızlı sallanmasına bakılırsa hiç de uyumadığı anlaşılıyordu. Gregor, bütün zaman, kiracı bayların kendisini keşfettikleri yerde kımıldamadan kalmıştı. Planın başarısızlığa uğramasından duyduğu düş kırıklığı, öte yandan belki uzun süren bir açlığın doğurduğu dermansızlık, onu hareket etme yeteneğinden yoksun bırakmıştı. Bir an sonra her şeyin başına yıkılacağından adeta kesinlikle korku yor ve bunu bekliyordu. Hattâ annesinin titreyen parmakları arasından kayarak kucağından yere düşen ve sesi bir süre yankılanan keman bile Gregor'u ürkütüp yerinden oynata madı. Konuşmasına bir giriş olarak eliyle masanın üzerine vuran kızkardeşi: «Sevgili anneciğim, sevgili babacığım!» diye sesini yükseltti. «Bu böyle yürümeyecek. Belki siz değil siniz ama, ben farkındayım. Bu canavar karşısında kardeşi min adını ağzıma almak istemediğim için, şöyle söyleyece ğim; bu belayı başımızdan atmadan olmayacak. Gücümüz yettiği kadar kendisine bakıp etmeye, kendisine katlanmaya çalıştık. Sanıyorum, bu konuda kimse bize karşı en ufak bir suçlama yöneltemez.»

    «Yerden göğe hakkı var kızın», diye söylendi babası kendi kendine. Hâlâ nefes almakta güçlük çeken annesi, elini ağzı nın önüne tutarak, gözleri adeta yuvalarından fırlamış, bo ğuk boğuk öksürmeye başladı.

    Kızkardeşi, annesinin yanına seğirtip alnını tuttu. Kızkardeşinin sözleri, babasının kafasında daha kesin kimi düşünceler uyandırmışa benziyordu; babası doğrulup dimdik oturmuş, kiracı bayların akşam yemeklerinden hâlâ masa üzerinde du ran tabaklar arasındaki müstahdem kasketiyle oynuyor, arada bir sesi sedası çıkmayan Gregor'a bakıyordu.

    Öksürmekten annesinin kulağı hiçbir şey işitmediğinden, bu kez yalnızca babasına dönüp: «Başımızdan atmaya bakmalı yız onu!» dedi kızkardeşi. «Sizin ikinizi de mezara yollayacak, hiç kuşkunuz olmasın. Hepimiz böyle canını dişine takıp çalıştıktan sonra, evde bu bitip tükenmez işkenceye katlanılamaz doğrusu. Ben de katlanamayacağını artık.» Bunun üzerine hüngür hüngür ağlamaya başladı kızkardeşi; gözyaş ları annesinin yüzüne damlıyor ve kızkardeşi bilinçsiz el hareketleriyle onları buradan silip uzaklaştırıyordu.

    Acımaklı bir ses ve belirgin bir anlayış ifadesiyle: «Peki ama, elimizden ne gelir yavrucuğum?» dedi babası. Kızkardeşi, omuzlarını silkerek çaresizliğini belirtti; daha ön ce ağlarken güven dolu bir eda vardı halinde, oysa şimdi kendisini bir çaresizliğe kaptırmıştı.

    Babası yarı sorar gibi: «Konuştuklarımızı anlayabilse bari», dedi. Kızkardeşi böyle bir şeyin düşünülemeyeceğini belirt mek üzere, ağlamasının arasında hızlı hızlı elini salladı.
    «Konuştuklarımızı anlayabilse bari!» diye yineledi babası ve gözlerini yumarak, böyle bir şeyin olamayacağını söyleyen kızkardeşinin görüşünü benimsediğini belirtti. «Belki o za man kendisiyle bir anlaşmaya varılabilirdi. Ama bu durum da... »
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    0
    «Gidecek bu evden mutlaka!» diye bağırdı kızkardeşi. «Başka çare yok, baba!» Sen onun Gregor olduğu düşüncesini ka fandan söküp atmaya çalış, yeter! Zaten bizim asıl mutsuzlu ğumuz, bunca zaman onun Gregor olduğuna inanmamız de ğil mi? Nasıl Gregor olabilir düşünsenize! Gregor olsa, insanların kendisi gibi bir hayvanla bir arada yaşayamayacakla rını görür ve çekip giderdi. Böyle yapsaydı, bir kardeşten yoksun kalırdık, ama yaşamamızı sürdürebilir ve onun anısını da içimizde tertemiz korurduk. Oysa şimdi peşimizi bir an bile bırakmıyor, kiracılarımızı kaçırıyor; galiba bütün eve kendisi el koyup bizi sokağa atacak. Baksana şuna baba!» diye haykırdı kızkardeşi birden: «Gene başladı işte!» Hattâ kızkardeşi Gregor'un düpedüz anlayamadığı bir korkuya kapılarak annesini bıraktı, Gregor'un yakınında bulunmaktansa annesini gözden çıkarmaya razıymış gibi, onun sandalyesini adeta itip uzaklaştırdı kendisinden ve koşup babasının arka sına sığındı. Kızkardeşinin davranışı babasını da telaşlandır mıştı; doğrulup kalktı babası, kollarını kızkardeşini korumak ister gibi yarı havaya kaldırdı.

    Ama herhangi bir kimseyi, hele kızkardeşini ürkütmeyi asla aklından geçirdiği yoktu Gregor'un. Yalnızca gerisin geri odasına yollanmak için arkasına dönmeye koyulmuş, duru mundaki nezaket dolayısıyla çetin dönüşlerde başını yardıma çağırması gerektiğinden ve bu arada kafasını pek çok kez kaldırıp yere vurduğundan, dönüşü kuşkusuz tuhaf bir izle nim uyandırmıştı. Gregor, durup çevresine bakındı. Kötü bir niyet taşımadığı anlaşılmışa benziyordu; ailesini saran korku bir an sonra kaybolmuştu. Hepsi suskun ve üzgün, Gregor'a bakıyordu şimdi. Annesi, bacaklarını uzatıp birbirine bastıra rak sandalyeye serilmiş yatıyor, bitkinlikten nerdeyse gözleri kapanıyordu; kızkardeşi, elini babasının boynuna dolamıştı. «Belki artık dönebilirim», diye düşündü Gregor ve yeniden uğraşmaya koyuldu. Kendini zorlamaktan ileri gelen o sesli soluyuşun önüne geçemiyor, yer yer çaresiz dinlenmesi gere kiyordu. Beri yandan, kendisinden odasına dönmesini kimse nin istediği yoktu şimdi, her şey ona bırakılmıştı. Dönme işini tamamlar tamamlamaz, doğru odasının yolunu tuttu. Odasıyla arasındaki uzaklığın büyüklüğüne şaştı ve aynı yolu nasıl biraz önce o dermansız haliyle, adeta farkına varmaksı zın geride bırakabildiğini bir türlü aklı almadı. Hızlı hızlı sü rünüp ilerlemekten başka şey düşünmediği için, ailesinden kendisini rahatsız edecek bir söz, bir sesleniş duyulmadığına pek dikkat etmiyordu. Ancak kapıya vardığında başını geriye döndürdü; hani boynunda hissettiği sertleşme dolayısıyla tam bir döndürüş sayılamazdı bu, ama yine de arkasında hiçbir şeyin değişmediğini gördü; yalnızca kızkardeşi ayağa kalk mıştı şimdi. Gregor'un son bakışı, o anda büsbütün uyuyakalmış annesini sıyırıp geçti.

    Gregor daha odadan içeri ayağını atar atmaz, bir anda itilip sürmelenerek kilitlenivermişti kapı. Arkasında başgösteren gürültüden Gregor öylesine korktu ki, bacakları bükülü bükülüverdi. Bu kadar acele davranan kızkardeşiydi; dimdik oracıkta beklemiş, sonra hafifçe sıçrayıp ileri atılmıştı. Kızkardeşinin arkadan yaklaştığını hiç de işitememişti Gregor; kızkardeşi, kilidin içinde anahtarı çevirirken, anne ve babası na doğru; «Hele şükür!» diye seslenmişti.

    Gregor: «Peki şimdi ne olacak?» diye sordu kendi kendine. Çok geçmeden hiç kımıldayamadığını gördü. Buna şaşmadı; tersine, şimdiye dek doğrusu bu bacaklarla devinebilmesini tuhaf buldu. Ama başka bakımdan oldukça rahat hissediyor du kendini. Gerçi bütün vücudunda ağrı ve sızılar vardı; ama öyle sanıyordu ki, bunlar yavaş yavaş gücünü yitirecek ve so nunda büsbütün silinip gidecekti. Sırtındaki çürümüş elmayı ve onun iltihaplanıp üzeri baştan aşağı yumuşak tozla örtül müş çevresini pek algıladığı yoktu artık. Ailesini düşündükçe duygulanıyor, içinde sevgi hisleri uyanıyordu. Hani kendisi de, belki kızkardeşinden daha bir kesinlikle ortadan kaybol ması gerektiğine inanıyordu. Kulenin, saati sabahın üçünü vurana dek, bu boş düşünceleri sessiz sakin kafasından geçir di. Derken dışarıda, pencerenin önünde günün yavaş yavaş ağardığını gördü. Başı, elinde olmaksızın göğsü üzerine düş tü ve burun kanatlarından o güçsüz son nefesi çıkıp gitti.

    Sabah erkenden hizmetçi gelip - güçlü kuvvetli ve aceleci bir kadın olduğundan kapıları öylesine sert vurup kapıyordu ki, o geldikten sonra evde rahat bir uyku uyunamıyordu; oy sa böyle davranmaması kendisine tekrar tekrar tembih edil mişti - her günkü ziyaretini yaptı, Gregor'da pek dikkati çe kecek bir taraf göremedi. Onun kasten kımıldamadan yattı ğını ve kendisine kırılıp gücenmiş bir süs verdiğini düşündü; çünkü hizmetçiye göre, zeki Gregor'dan beklenmeyecek şey yoktu. O sırada tesadüfen elinde bulunan süpürgeyle Gregor'u gıdıklayıp kapıdan uzaklaştırmak istedi. Başaramayınca kızdı, biraz dürttükleri Gregor'u, bir direnişle karşılaşmaksızın onu yerinden itebildiğini görünce anladı birden. işin ger çek yüzünü öğrenerek hayretle gözleri açıldı, kendi kendine bir ıslık tutturdu; ama fazla da oyalanmayarak gidip yatak odasının kapısını birden açtı ve yüksek sesle karanlıktan içe ri seslendi: «Gelin bakın şuna ayol! Gebermiş! Gebermiş sa hi, yatıyor!»
    Samsa ailesinin üyeleri doğrulup yataklarında oturdu; hiz metçinin halinden duydukları korkuyu yenebilmeleri kolay olmadı, ancak neden sonra onun verdiği haberi kavrayabildi ler. Her biri kendi yattığı taraftan çarçabuk terketti yatağı. Bay Samsa, yorganı omuzlarına almıştı; Bayan Samsa'nın üzerinde yalnız gecelik vardı. Böylece Gregor'un odasına girdiler. Eve kiracı bayların gelmesinden bu yana Grete'nin yattığı oturma odasının da kapısı açıldı derken; Grete baştan aşağı giyinikti, sanki yatmamıştı hiç, solgun yüzü de bunu doğrular, gibiydi «Ölmüş mü?» dedi. ilkin annesine, sonra başını kaldırıp soran gözlerle hizmetçinin yüzüne baktı; oysa kendisi durumu araştırabilir, hattâ bir araştırmada bulunma dan olup biteni anlayabilirdi. «Galiba öyle», diye cevapladı hizmetçi ve sözlerinin doğruluğunu göstermek için süpürgey le Gregor'un ölüsünü itip bir kenara aldı. Bayan Samsa hizmetçiyi alıkoymak ister gibi bir hareket yaptı, ama alıkoy madı. «Eh», dedi Bay Samsa, «artık Tann'ya şükredebiliriz.» Ardından istavroz çıkardı ve odadaki üç kadın da kendisi gi bi yaptılar. Gözlerini bir an bile ölü Gregor'dan ayırmayan Grete: «Görüyor musunuz, ne kadar sıskalaşmış. Tabii bun ca zaman bir şey koymadı ağzına. Odasına taşıdığımız ye mekleri yine olduğu gibi dışarı çıkarıyorduk.» Gerçekten de Gregor'un vücudu yamyassı ve kupkuru bir hal almıştı, bu nun da ancak şimdi farkına varılabiliyordu; çünkü Gregor'u havada taşıyan bacakçıklan yoktu artık, başkaca dikkati üzerine çeken bir şey de bulunmuyordu.

    «Biraz bizim odaya gelir misin, Grete!» dedi Bayan Samsa ve mahzun gülümsedi. Grete, arada bir başını çevirip ölü Gregor'a bakarak anne ve babasının ardından yürüdü, onlar la yatak odasına girdi. Hizmetçi, Gregor'un kapısını kapayıp pencereyi ardına kadar açtı. Sabahın henüz bu erken saatin de serin havaya bir ılıklık karışmıştı; mart ayının sonlarıydı artık.

    Bu sırada odalarından çıkan üç kiracı bay, şaşırmış gözlerle sağa sola bakınıp kahvaltılarını arandı. Bayları düşünen ol mamıştı. Orta boyluları suratını ekşiterek hizmetçiye: «Kah valtımız nerde?» diye sordu. Ama hizmetçi parmağını dudak larına zütürüp, acele ve suskun, Gregor'un odasına gelmele rini işaret etti. Gregor'un odasına giren baylar, elleri biraz havı dökülmüş ceketçiklerinin ceplerinde, artık iyice aydın lanmış odada ölü Gregor'un çevresinde dikilmeye başladılar.

    Birden yatak odasının kapısında üzerinde resmî üniformasıy la Bay Samsa göründü; bir koluna karısı, öbür koluna kızı girmişti. Hepsinin de gözlerinde ağlamış bir ifade vardı; Grete, yüzünü arada bir babasının koluna bastırıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 61.
    0
    büyük gibertme var toplanın demete
    ···
  12. 62.
    0
    Bay Samsa, kızıyla karısından ayrılmaksınız, eliyle kapıyı gös tererek: «Hemen evimi boşaltınız!» diye bağırdı kiracı bay lara. Baylardan orta boylusu: «Bununla ne demek istediği nizi anlayamadım?» dedi afallamış ve tatlı tatlı gülümsedi. Öbür iki bay, arkalarında tuttukları ellerini, sanki lehlerinde sonuçlanacak büyük bir kavganın başgöstermesini sevinçle bekleyerek birbirine sürtüyordu. Bay Samsa: «Ne demek is tediğimi söyledim apaçık» diye cevapladı, yanında kızı ve ka rısıyla bir saf oluşturarak baylardan orta boylusunun üzerine yürüdü. Kafasındaki düşünceler yeni bir düzen içinde yerle rini alıyormuş gibi, baylardan orta boylusu ilkin kımıldama dan durdu ve yere baktı. Sonra: «Öyleyse biz de gideriz», diye cevapladı, hattâ ansızın ruhunda beliren bir alçakgönül lülükle, bu kararlarını uygulamak için kendisinden izin ister gibi başını kaldırıp Bay Samsa'ya baktı. Bay Samsa, iri gözle riyle buyrun gidin der gibi birçok kez başını sallamakla yetin di. Bunun üzerine baylardan orta boylusu, gerçekten uzun uzun adımlar atarak hemen yürüyüp hole girdi. Bir süredir ellerini oynatmayı bırakarak konuşulanlara kulak kabartan iki arkadaşı ise, sanki Bay Samsa kendilerinden önce hole gelebilir ve önderleriyle aralarındaki bağlantıyı koparıp atabilirmiş gibi bir korkuyla onun ardından seğirttiler. Holde her üçü şapkalarını askıdan, bastonlarını bastonluktan çekip aldı; Samsa ailesini suskun bir reveransla selamlayıp evden çıktılar. Sonradan anlaşıldığına göre, büsbütün yersiz bir kuşkuya kapılan Bay Samsa, yanında iki bayanla kapının önüne çıktı; hepsi birden korkuluğa yaslanarak, üç kiracı ba yın, yavaş olmakla beraber mola vermeksizin yüksek merdi venden inişini, merdivenin her kattaki dönemeç yerinde göz den kaybolup az sonra yeniden ortaya çıkışını izlediler. Bay lar aşağıya indikçe. Samsa ailesinin onlara karşı duyduğu ilgi de yavaş yavaş silindi; derken başında et sepetiyle kasılarak merdivenleri çıkan bir kasap çırağının kiracı baylarla karşı laşması, sonra onları geride bırakıp basamakları tırmanmaya devam etmesi üzerine, Bay Samsa yanındaki bayanlarla kor kuluktan ayrıldı; her biri rahatlamış, kendi odasına döndü.

    O günü dinlenme ve gezintiye ayırmaya karar vermişlerdi; böyle bir dinlenmeyi haketmekle kalmayıp, ayrıca buna tam bir gereksinim duyuyorlardı. Dolayısıyla, masanın başına geç tiler; Bay Samsa çalıştığı bankanın müdürlüğüne, Bayan Samsa kendi patronuna, Grete de kendi şefine olmak üzere üç mazeret mektubu yazmaya koyuldular. Mektuplar yazılır ken, gideceğini haber vermek üzere hizmetçi girdi odaya, çünkü sabah işini bitirmişti. Mektup yazmakta olan Samsa ailesinin üç üyesi ilkin gözlerini kaldırmaksızın peki anlamın da başlarını salladı; ama sonra, hizmetçinin bir türlü uzaklaşmadığını görerek öfkeyle başlarını kaldırdılar. «Daha ne bekliyorsun?» diye sordu Bay Samsa. Hizmetçi sanki bir fe laket haberi verecekmiş de, bunu ancak inceden inceye sor guya çekildiğinde yapmak istiyormuş gibi gülümseyerek ka pıda dikiliyordu, evde çalıştığı bütün süre Bay Samsa'nın si nirine dokunup durmuş şapkasındaki o nerdeyse dimdik de vekuşu tüyü hafifçe dört bir yana sallanıyordu. Hizmetçinin en çok saygı duyduğu Bayan Samsa: «Evet, nedir istediğin bakalım?» diye sordu. «Şey», dedi hizmetçi; içtenlikle gü lümsemesi hemen sözlerine devam etmesini engellemişti, «diyeceğim, bitişik odadaki o şeyin nasıl ortadan kaldırılaca ğını siz hiç merak etmeyin, bu işi hallettim ben.» Bayan Samsa ile Grete, işlerine devam etmek ister gibi, başlarını; yazmakta oldukları mektupların üzerine eğdiler. O anda hiz metçinin olup biteni ayrıntılı biçimde anlatmak istediğini farkeden Bay Samsa, kalsın, kalsın! der gibi kesin bir edayla eli ni uzattı. Konuşmasına izin verilmeyişi, bir an önce gitmesi gerektiğini hatırlatmıştı hizmetçiye, besbelli kırgın bir tonla sesini yükselterek: «Eh, cümleten hoşça kalın!» dedi ve biraz hoyrat bir tavırla arkasına dönerek, kapıları sert sert vurup evden çıktı.
    «Akşam olsun, yol vereceğim kendisine», dedi Bay Samsa; ama ne karısından, ne de kızından bir cevap alabildi; çünkü hizmetçi yeni kavuştukları huzur havasım bulandırmıştı. An ne ve kız doğrulup pencereye yürüdüler, kollarını birbirleri nin bellerine dolayarak pencerenin önünde dikildiler. Bay Samsa, başını döndürüp bir süre onları izledi. Sonra: «Haydi gelsenize! diye seslendi. «Bırakın şu geçmiş bayat şeyleri ar tık! Hem biraz da beni düşünün!» Hemen kadınlar onun sö zünü dinleyerek Bay Samsa'ya doğru seğirttiler; onu sevip okşadılar ve bir solukta yazıp bitirdiler mektuplarını.

    Sonra her üçü birden evden çıkıp, aylardır yapmadıkları bir şeyi yaparak tramvaya atladılar; kentin önündeki açıklığa geldiler. Kendilerinden başka kimsenin bulunmadığı tram vayı baştan başa güneşin sıcacık ışınlan aydınlatmıştı. Oturdukları kanepelere rahatça yaslandılar ve ilerisi için eldeki olanaklar üzerinde konuştular; hani daha bir yalandan ba kınca, sözkonusu olanakların hiç de pek azımsanamayacağını gördüler; çünkü, bu konuda birbirlerine bir şey çıtlatmama larına karşın, her üçünün de işine diyecek yoktu ve özellikle gelecek için pek umut vericiydi. Durumlarında en büyük ve en çabuk düzelmeyi sağlayacak davranış, kuşkusuz bir başka eve taşınmalarıydı; niyetleri, Gregor'un arayıp bulduğu şim diki evden daha küçük, daha ucuz, ama konumu daha güzel ve elden geldiğince kullanışlı bir başka eve çıkmaktı. Böy lece söyleşip durdular; bir ara Bay ve Bayan Samsa'nın göz leri, üzerine yavaş yavaş bir canlılık gelmiş kızlarına takıldı; son zamanlar yanaklarını sararıp soldurtan tüm mihnet ve eziyetlere karşın, onun serpilip açılarak güzel bir kıza dönüş tüğünü hemen aynı anda içlerinden geçirdiler. Biraz susar gi bi olup adeta bilinçsiz bakışlarla biri ötekine bakarak, kızları için artık yavaş yavaş şöyle efendiden bir koca arama zama nının geldiğini düşündüler. Gidecekleri yere varıp, kendile rinden önce ayağa kalkan kızlarının gencecik vücuduyla kar şılarında dikildiğini görünce, bunu yeni düşlerinin ve güzel beklentilerinin onaylanışı saydılar.

    son.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    ···
  14. 64.
    0
    @1 anan zaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa xdxdxdxd
    ···
  15. 65.
    0
    özet : gregor samsa giber
    ···
  16. 66.
    0
    ondan sonra mahalleden faiki gördük biraz muhabbet ettik bir yere gidip playstation oynadık sütümüzü yudumlayıp yattık.
    ···
  17. 67.
    0
    @1 yolunu yorddıbını yatağını yorganını seferini tasını sefer tasını kafanı kafa tasını kafa tasının içindeki şam kayısısını gibeyim
    ···