/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +7 -1
    kendisiyle tanışmam 2004 yılına rastlar. o dönem üniversite yeni bitmiş, ama gibik bir anadolu üniversitesinin gibik bir işletme bölümü. hani ankara'da istanbul'da kadro bulamayan, ağzı fakirlik kokan sözde akademisyenlerin, takun üzerinde kımıl kımıl türeyen kurtçuklar gibi doluştuğu üniversitelerden biri.

    mezun olduk sözde, bir diploma verdiler. nerde bilmiyorum. kağıt parçası. hiçbir geçerliliği yok. burda öss'ye girecek kardeşlerimiz vardır, eyvallah, gidin sanayiye, meslek okullarına, yurtdışına gidin amela olun olm. dört seneniz huur çocuğu bir yardoç'un ankara'daki arkadaşlarının nasıl para kazandığı, ama kendisinin nasıl dürüst olduğu ile geçecek.

    bir de yurtdışına hasbel kadar adım atanları var bunların. geyikleri bitmez amk. almanya nasıldı, almanya nasıl gelişmişti, almanlar nasıl disiplinli.. gittiği de üç gün topu topu eziğin.

    ama konumuz bu değil..
    ···
  2. 2.
    +2
    yaz bin
    ···
  3. 3.
    +2
    bunun donu paçayı sıyırdılar, eleman demir çubuğu adamlardan birine verdi, eliyle yine çabuk işareti yaptı.. "anama seldıbını iletirim" dedi, taunus'a geçti bu.

    çubuğu selim'in zütüne soktular,

    bağırta bağırta.. iki büklüm yerde. bugün facebook twitter ortamı yapan kaltak.

    hakan'ı bayıltan elaman aynı şutu selim'e de çekti, sanırım bayılmadı, ikinciyi boyun kısmına doğru vurdu. titredi bu, yan devrildi zütünde çubukla. yalanım yok, zerre acımadım şerefsizlere. selimle hakanı kenara çekerlerken adamlardan biri benim olduğum araca doğru yaklaştı. gözgöze geldik, bakmaya devam ettim. bu geri döndü, "burda biri daha var hidayet abi" dedi.

    taunus'un şoför kapısı tekrar açıldı.
    ···
  4. 4.
    +2
    hidayet abi okkalı bir kafa gömdü, hırkalı sendeledi, boyun kökünden tokat indirdi hidayet abi, eleman yığıldı. o sırada park girişinden -koşu istikameti- "laaan" diye bir nida, bir diğer eleman koşarak yaklaşıyordu.

    ben bakıyorum, öyle bakıyorum.

    hidayet abi hırkalı ile uğraşırken, bağıran eleman, mavi gömlekli -bu soğukta?- koşarak yaklaştı, elinde bir pırıltı. bekledim, saplamasını.
    ···
  5. 5.
    +2
    yol boyunca beynimin zonkladığını hissettim. sağlı sollu. kalp tüm kanı kafaya pompalıyor. her atışta gözümün önünde şimşekler çakıyor. aydınlık, karanlık, aydınlık, karanlık.

    olanlar sanki hayalmiş gibi. ben bu arabada yokum. film izlercesine. hani takla atsak, bana bir şey olmayacak gibi.. her şeyin dışındayım..

    yannanıma dışındasın.

    hidayet abi "hayat kurtarıyoruz" dedi.

    "hı.."

    "bunların adı adi suç. adi? tecavüzün, ırza geçmenin, huur parası için adam bıçaklamanın adı adi suç.. biz hayat kurtarıyoruz."

    ..

    "merak etme ölmez" dedi hamza, "bunlara bir şey olmaz.. en azından bizden dolayı ölmez.. ikisini de dilendirirler, hazır kör, muhtemelen bir kaç kez ırzına da geçerler bir köprü altında, bir gün kendisi gibi bir it veya bir tinerci, önce giber sonra saplar bıçağı... "

    o gün çok adil gelmişti..
    ···
  6. 6.
    +1
    incek tarafları.. ormanlık, tarlalar. o dönem pek bir tenha, şimdilerin rezidans ve villa mekanı. karakusunlar mevkiinde aracı durdurup indik, eski bir su yalağı kenarı, halen durur. beyaz hırkalıyı çıkardık, yarı baygın, ağız yüz dağılmış. "pek bir para da çıkmadı" diye hayıflandı aylin (hayıflanmak?)

    "bıçak sokacaktı ya, şerefsize bak" dedi hamza, diz kapağına tekme savurdu hırkalının, adam sadece inledi, uyuz it gibi.

    yere çöktü, yüz üstü devrildi. "abi bırakın... "

    "neyini bırakim lan?" hidayet abi yüzüne doğru eğilerek.. "neyini bırakim? sen bize geldin oğlum, biz seni tanımayız etmeyiz.."

    "abi şeytana uydum.. nolur.."

    "bu kaçıncı uyma lan? şeytanın işi gücü yok seni genç kızlara mı salıyor lan?"

    kaçıncı??

    eleman toprak yolda, taunusun yanında yerde yatıyor. öğle vakti. güneş, eh fena değil. gölgelerimiz üst üste.. gözlerim şimdi beyazdan çok kızıla çalan hırkada "tanıyor musunuz bunu?"
    ···
  7. 7.
    +1
    daireden bozma ofiste, salon kısmına geçtik. üç mavi çekyat, oldukça eski, duvarlara sıralanmıştı. bir köşede tüplü otuz yedi ekran, bir sehpa, üzerinde bir kaç gazete, günü geçmiş. bir şişe kola, biraz pet bardak.

    "rahatına bak"

    çekyatlardan birine oturdum. hamza başka bir odaya geçti. kız kapı ağzından "aç mısın?"

    "sağol, yedim."

    "hidayetleri nerden tanıyorsun?"

    "yolda karşılaştık.."

    "iyi.. birazdan burda olur."
    ···
  8. 8.
    +1
    hamza kapıya vurdu üç dört kez. şifreli mi diye düşündüm, sanmam. rast.

    kapı açıldı. uzun hafif sarı (buğday?) saçlı, yirmilerinde bir kız açtı kapıyı. gözleri çekik, biraz ama.

    "hidayet abi geldi mi?"

    "yok" dedi kız. içeri geçtik. bağcıklarımı çözmek için eğildim, "ayakkabıyı çıkarma, ofis bura" dedi hamza. kız koridorda bana bakarak "arkadaş kim" diye sordu.

    "dün tanıştık"
    ···
  9. 9.
    +1
    “en az beştir tabii” dedi. “işteo beşi de bir zamanlar bebekti lan. Anlıyor musun? Bebe lan bebe. Bir gaste parçasının çıkardığı hışırtıyı dinleyip salak salak gülüyorlardı. Anası alkışşş dedi mi el çırpıyordu, ota taka salak salak sırıtıyordu lan. En büyük keyfi televizyonun kumandasına emeklemek..” Durdu. “Dinliyon mu la beni?”

    “Dinliyorum abi.”

    “Anlıyon mu peki?”

    “... ”

    “parlementteki huurlar misal.. hepsi aynı, anlıyor musun? Üç kuruşluk bez bebeğe bakıp agu diyen yavrulardı. Bugün parktaki iki züt.. Hepsi lan hepsi diyorum. El kadar masum yavrular. Sümüğünü somuna katıp yiyen bebeler.. Peki noluyor la? Noluyor büyüyünce? O masum yavrular nerde oğlum? Ot değil ki insan kendi kendine yetişsin..”
    ···
  10. 10.
    +1
    çantayı arka koltuğa atıp öne geçtim. taunusu bağırtarak kaldırdı hamza. artık artislik mi acemilik mi, herhal acemi. değişik biri adamdı. çok becerikli olduğu söylenemezdi ama çekingenliği yoktu. araç kullandığındaki gibi, kötü şofördü, ama usta gibi hareket ederdi. karşıdakini de etkilerdi bu.

    "nerde yattın" dedi.

    "arkadaşta" dedim.

    "gibiyim öyle arkadaşı, aşofman da mı vermedi" dedi.

    "yo verdi niye vermesin" diyecek oldum.

    "kokuyon aq" dedi bu.

    emek'te üç katlı bahçeli, yetmişlerden kalma bir apartman çakmasının önünde durduk. imar buralara gelmedi demek ki daha yıkıp beşe çıkarmamışlardı. araçtan indik, apartman girişine yöneldik.

    hamzayı takip ediyordum, iki kat merdiven çıktık, sunta bir kapının önünde durduk.
    ···
  11. 11.
    +1
    bu arada iş arıyorum, yalan aq. ne işi. iş mi var? çıktık geldik işte bir umut. bir iki aya bir şey çıkarsa ala. mümtaz şerefsizini tekrar aradım, kapalı. boş mesaj attım, açarsa gönderildi iletisinden anlarım diye.

    sekizde burda ol?

    ulan mafya mıdır çete midir, uyuşturucu mu satar organ mı çalar, bilemiyor ki insan. çaresizlik kötü yalnız. çaresizlik insana zütünü sattırır. yapmam demeyin. yoksulluk değil ama sefillik çok adi.

    taunus yanaştı, içerde hamza "hadi atla"
    ···
  12. 12.
    +1
    tekrar uyumuşum. cemaat geldi gitti, ara ara sesler duyuyorum, bana karışan olmadı. bir süre daha yattım. lan keşke iki rekat da kılaydım diye düşünmedim değil. ama yorgunluk.. bahanesi yok gerçi lan.

    yedi yedi buçuk gibi kalktım, tuvalette el yüz soğuk suyu çaldıktan sonra çıktım geri dışarı. rahatsız uyku fayda da etmiyor. kafamın içinde demir bilye var sanki, çevirdikçe sağa sola çekiyor.

    esnaf yavaş yavaş kepenk açıyor. bir fırın pastane karışımı ucubeye girdim, simit çay, tatsız.
    ···
  13. 13.
    +1
    mümtaz'ı aradım, liseden arkadaş, gölbaşında kaldığını biliyorum. açmadı züt. huur çocuğu açmadı. üçüncüde telefonu kapattı. soğukta yol kenarında titriyorum. gözüme bir cami kestirdim, minare. başladım takibe.

    cemaat dağılmış, ama kapı açık, nasibim var. içeri girdim. mimbere yakın, kuytu bir köşede paltomu çıkarıp yere serdim, sırt çantamı yastık yapıp uzandım. palto kolları artık belimi ne derece örterse.. dalmışım.

    sabah ezanın sesiyle kendime geldim. yarı uyanık yarı baygın. "şimdi skerler belamı" diye kalkacak oldum, baktım cemaat yok henüz. iyice mimberin kenara sıkıştım, gözden ırak.
    ···
  14. 14.
    +1
    yanık pideleri servis etti saffet usta da kırık muhabbet kesildi. "yarın aracı bi yıkat" dedi hidayet abi, kıyma bulgur karışımını boş mideye yuvarlarken ..

    hesabı hamza ödedi, elimi cüzdana şöyle bir zütürür gibi yaptım, "kalsın" dedi rauf. tekrar taunusa doluştuk. gölbaşı girişinde durdu hidayet abi. yol kenarında.

    "yarın sekizde burda ol" dedi. indim. sırt çantamı aldım. taunus uzaklaşırken saat gece yarısına geliyordu.

    nerde kalacam lan?
    ···
  15. 15.
    +1
    hamza söz girdi "çocuğun moralini bozma olm". çocuk ne lan?

    hidayet abi "var mı kafanda bir iş?"

    "napim?"

    napim ya amk. dört sene oku, gibik okul olduğunu bilmiyor muyum ben. napim lan? memur çocuğu bile değilim, düz, düz kalfa peder. onlar için büyük iftihar. üniversiteli. işletme. müdür olacam ya.. napim lan..
    ···
  16. 16.
    +1
    iki eliyle saçlarını düzeltti, yanlardan enseye doğru, tipik hareketiydi hidayet abinin. daha sonra parmaklarını aralar, alnının üzerinden saçını geri tarardı. tarardı derken, tarak kullanmazdı, berber keserken tararsa ne ala.

    "valla dayı" dedi rauf olan. "kafanı gibiyim. gibik bi anadolu şehrinden mezun ol, gel ankara'da iş bak öyle mi? hey yavrum hey"
    ···
  17. 17.
    +1
    "bak bu odtü siyasal.." eliyle tek kaşlı çelimsizi gösterdi, dirseğini masadan kaldırmadan.

    "tarık" diye devam etti, "memnun oldum" dedim. "memnun "olmuş" diye mırıldandı hidayet abi, sonra uzun boyluyu işaret etti "bu da hamza".

    "arkadaşların mıydı?" sorar diye bekliyordum. sormadı. onun yerine "ne işin var ankara'da" dedi.

    "iş arıyorum.."
    ···
  18. 18.
    +1
    kız güzeldi. kız görmemiş değilim. abazanım demiyorum. ama kız güzeldi. çok güzel. hani birini görürsün, kalbin deli gibi çarpar, düşünemez olursun, gözlerin kararır. ne yapsam da kıza hoş görünsem derdine düşersin, kızın gibinde bile değilken.

    öyle olmadı. aha. olmadı aga napim. ama zaten o ilk seferde olmaz ki. kız uzakta olacak.. uzak.. ara sıra denk geleceksin. nasılsın, hayat ne alemde, okul? iş? boş sorular sorarken işte o zaman kendini aptal hissedeceksin. o vakit bileceksin, aha bu kız o kız.

    sonra elin cebinde kızdan ayrılırken "lan acaba onu demese miydim, çok mu güldüm, şeyi niye sormadım, telefonunu alaydım ya"

    telefonunu bilmediğin kızı sevmek ne lan?
    ···
  19. 19.
    +1
    dış kapı açıldı.

    "ooo delikanlı da gelmiş."

    hidayet abi girdi içeri, siyah kar paltolu. atkısını paltosunu koridora asıp salona geçti.

    "aylin, çay var mı?"

    içerden.."tamam"

    çekyatlardan birine oturdu, tam ortaya. ağır. iki elini sırtlığa attı, bir kaç saniye sonra öne doğru hafif eğildi, ellerini birleştirip

    "dışarda mı yattın lan sen?"

    "yok abi, hamza'ya da dedim.."

    "yalan söyleme oğlum, şehrin ortasında bıraktık, gidecek yerin olsa mal gibi iner miydin?"

    ses etmedim.

    "mal abi bu" hamza girdi odaya, elinde bir tepsi, üç çay. birini benim yanıma bıraktı, diğer çekyata oturdu.

    "noldu buldun mu iş?"
    ···
  20. 20.
    +1
    cevabını bildiğin soruyu sormak ne pis bir şey lan. eziklemek.

    "buldu" dedi hidayet abi. "önce çayını içsin."

    bir yudum aldım, bildiğin zift lan.

    yüzüm buruşmuş olmalı "kaçak" dedi hamza.

    "çıkalım. çantan burda kalsın"
    ···