/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 171.
    +1
    Burdayim ben hacı selam olsun
    ···
    1. 1.
      +1
      Sağolasın sanırım içinde erotizm ya da ferregrafi olmadığı için çok kişi takip etmiyor.
      ···
    2. 2.
      0
      Kesinlikle haklısın
      ···
  2. 170.
    +1
    Kız yurdunun giriş kapısı stadyuma bakıyordu. Kapının sol tarafında bulunan büyük pencereleri olan bölüm de kafeteryaları olmalıydı. Bir kaç turdan bir ara gözüm o pencereye takıldı. içeride lambalarının yanıyor olmasının da etkisiyle bir iki kişinin dışarıyı seyrettiğini farkettim. Belki de kim bu manyak diye bana bakıyorlardı. Doğrusu kime ve neye bakıyor olurlarsa olsunlar hiç umrumda değildi. Vakit ilerledikçe tur sayısı arttıkça pencereden dışarı bakan öğrenci sayısı da artıyordu. Kim bilir hakkımda neler düşünüp hangi tahminlerde bulunarak nasıl bir yorum yapıyorlardı. Bu da umrumda değildi.

    iyi ki bilmiyor kalabalıklar
    Yağmura bakmayı cam arkasından
    insandan insana şükür ki fark var
    Kimine cennetse kimine zindan
    iyi ki bilmiyor kalabalıklar

    Şair kalabalıkların cam arkasından yağmura bakmayı bilmediğini söylese de asıl gerçek değilmiş bu.
    Buraya bacaklarımın beni artı taşımayacağı duruma gelinceye kadar, yıkılınca kadar koşmaya gelmiştim. Saatimi çıkarmamıştım. Gelirken de bakmıştım. Koşmaya başladığımda da. Su geçirmez özelliği olduğu için çıkarmaya gerek görmemiştim. Ekonomik şartları sınırlı olan bir öğrenciye göre hatırı sayılır derecede yüklü bir para vermiştim. Belki abarttığımı düşüneceksiniz ama değil: saatin içi su dolmuştu. Koşmaya başladığının on sekizinci dakikasından itibaren çalışmıyordu. Başka zaman olsa kandırıldığım için çok zoruma gidecek olan bu durum da umrumda değildi. Bozulan saat de umrumda değildi. Bir saatten fazla olmuştu ve ben, yağmur iliklerime geçmiş olmasına rağmen, üzerimdeki kıyafetlerin ve özellikle onun hediyesi olan kazağın emdiği onca yağmur suyunun ağırlığına rağmen hala yorulmamıştım.
    ···
  3. 169.
    +1
    Henüz çevre düzenlemesi tamamlanmamış olan stadyuma ulaştığımda geçici olarak yapıldığını düşündüğüm çitin kapısının kilitli olduğunu gördüm . Çiti tırmanıp içeri geçebilirdim ancak bir de çıkması vardı. Tartan pistte koşmasam da olur düşüncesiyle vakit kaybetmeden koşmaya başladım. O anda istediğim iki şey vardı. Biri yağmur hafiflemesindi ve dinmesindi. ikincisi yanıma benim gibi manyakça bir saplantılı olan kimse gelmesindi. Daha ilk turu tamamlamadan ağlamaya başlamıştım. En az altmış metre yakınımdan kimse geçmediği için hıçkırıklarımı engellemeye çalışmıyordum. Bırakayım çağladığı gibi çağlasındı.
    Nasıl olsa en az altmış metre yakınımdan kimse geçmediği için hıçkırıklarımı kimse duyamazdı. Arada bir tek tük, bazen çiftler geçiyordu. Onlar da ne ağladığımı görebilirler ne de hıçkırıklarımı duyabilirlerdi.
    ···
  4. 168.
    0
    Bu havada şemsiyesiz dışarı çıktığım için manyaklıkla itham edildiği konuşmalarına kulak misafiri olduğum şemsiyenin altına sığmaz bahanesiyle birbirlerine sımsıkı sarılmış bir kaç çiftin yanından geçerek stadyuma ulaşmıştım. Onlar manyak görmemişti. içimde kopan fırtınanın nasıl bir fırtına olduğunu nereden bileceklerdi ki? Kim bilir bu yağmur altında saatlerce koşacağım duysalar ne yaparlardı. Yağmur öylesine şiddetli yağıyordu ki daha stadyuma gitmeden donuma kadar ıslanmıştım.
    ···
  5. 167.
    +1
    Yıllar önce yine böyle bir yağmurlu havada içimdeki yangına su serper diye ıslanmak istemiştim. Derdim bacaklarım beni taşımayacak hale gelinceye kadar koşmak, yıkılana kadar koşmak, koşarken gözyaşlarım kuruyuncaya kadar ağlamaktı. Onun hediye ettiği bir kazak vardı üstümde. Üstü gri, altı siyahtı. Altıma bir eşofman giyip çıkmıştım. Erkek öğrenci yurdunun yüz metre kadar yakınlarında kız yurdu vardı. Kız yurdunun altmış, bilemediniz yetmiş metre karşısına olimpik ölçülerde bir futbol sahası yapılmıştı. Sahanın etrafı koşu pistiydi. Hava şartlarının uygun olduğu zamanlarda hiç boş olmazdı. Hem kız hem erkek öğrenciler için derslerden arta kalan zamanlarda vakit geçirilecek güzel bir yerdi. Bu saha sayesinde mesire alanlarında boş boş vakit kaybetmektense, kahveanelerde, kafeteryalarda oyun oynayarak geçirmektense spor yapmak daha iyidir, düşüncesinde olan öğrenci sayısında hatırı sayılır derecede artış olmuştu.
    Elbette ki bunlar içinde spor yapmadan ziyade karşı cinsten bir arkadaş bulma düşüncesinde olanların sayısı az değildi. Benim böyle bir derdim olmadığı için spor bahanesiyle oraya gitmeyi hiç ihtiyaç hissetmemiştim.
    Gerçekten spor yapma niyetiyle neden buraya gelme ihtiyacı duymadığım gelince: Ekonomik durumum pek iyi değildi. Okula servisle gitmek yerine yürüyerek gitme yolunu tercih ediyordum. Bunun yanında kendi harçlığımı büyük oranda kendim kazanıyorum. Hem okuyup hem çalışıyordum yani. Bu sayede yeterince dolaylı yoldan da olsa spor yapıyordum zaten.
    ···
  6. 166.
    +1
    0
    Dışarıda şu anda inanılmaz bir yağmur var. Nice zamandır böyle bir yağmura hem bedenimin hem ruhumun ihtiyacı var. Yağmur altında ıslanmaya gidiyorum.
    ···
  7. 165.
    +1
    Yanağımda tokatın etkisiyle hissetmeye başladığım sıcaklık uzun süre gitmedi. Aynaya bakmam gerektiğini hissettim. Burcu gerçekten var olamazdı. Dolayısıyla tokatı da yoktu aslında. Sadece pgibolojik bir travma yaşıyordum. Öyle hissediyordum. Aynaya bakacaktım ve yüzümde bir tokat izi göremeyecektim. Yanağımdaki bu pgibolojik yanma hissi de yok olup gidecekti. Aynaya koştum. O kadar emindim ki aynaya bakacaktım ve Kendimce Burcu'nun hiç olmadığını bir kez daha test etmiş olacaktım.
    Bir kez daha yanıldım. Dört parmağının izi yanağımda öylece duruyordu. Üstelik kabartma da başlamıştı. Ne yani aslında sadece bir roman kahramanı olan bu kız şimdi gerçekten gerçek miydi yoksa aklım benimle dalgasını mı geçiyordu?
    ···
  8. 164.
    +1
    Olanca gücüyle tokat attı. Atamaz sanıyordum. Üstelik bu kadar güçlü olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bir taraftan ağlıyor bir taraftan "Şimdi mutlu musun ha? Söyle şimdi mutlu musun? " diye üstüste tekrarlıyordu bozuk plak gibi. Burcu kapıyı sertçe vurup ağlayarak odayı terk etti.
    Gözümün önüne o geldi. Bu tokatı atan Burcu değil de o olsaydı diye düşündüm. Hiç beklemez, arkasından koşup yakaladım. Omuzlarından tutup gözlerinin içine bakar, onunla birlikte ağlarken parmaklarımla gözlerinin yaşını silerdim. Başını göğsüme yaslar, saçlarında ellerimi gezdirirdim ama Burcu'ydu. O değildi. Olduğum yerde çivilenmiş gibi öylece kalakaldım. Ben onsuz işte böyle yarım, yaparım kaldım. Siz bunun nasıl bir duygu olduğunu nereden bileceksiniz.
    ···
  9. 163.
    0
    Burcu'ya aslında kim olduğunu, gerçekte var olmadığını anlattım. Ne yalan söyleyim hemen kabulleneceğini, geldiği romana geri döneceğini ve bir daha oradan asla çıkıp gerçeğe dönmeyeceğini bekliyordum. Umduğum gibi olmadı. Ne dediysem ikna edemedim. "Bak! işte buradayım tam karşında duruyorum. Benimle konuşuyorsun, söylediklerimi duyuyorsun." gibi cümleler kuruyordu sürekli. Böyle birinin nasıl gerçek olamayacağını düşündüğümü sorgulayıp duruyordu.
    Onun gerçek olmadığını kendisine kanıtlamalıydım ama nasıl? Ne yapabilirim diye düşünürken ona yüklediğim duygular geldi aklıma. Beni incitecek bir davranışta bulunamazdı Burcu. Roman gereği öyle olması gerekiyordu. Öte yandan çok istediğim bir şeyi yapmaktan da tereddüt duymamalıydı. Ondan bana var gücüyle bir tokat atmasını istedim. Öyle bir bakışı vardı ki anlatabilmek mümkün değil. Korku, şaşkınlık, sorgu, telaş, hüzün... Sanki hepsi birlikte ya da bunlardan hiçbiri... Saçmalaya başladığımı sorguladı. Bu bir oyunsa oyunu artık kesmemi de emrivaki bir edayla söyledi. Öyle bir tokat olmalıydı ki sadece benim değil, atacağı tokatın şiddediyle kendi elinin bile acıması gerekliydi. "Sen!.. Ciddisin." diyebildi sadece. Birkaç saniye gözlerimin içine baktı. Acıma, nefret, öfke, çaresizlik ve daha bir çok duygu yüklüydü bakışları. Elini kaldırdı ve gözlerime baktı. Gözleri buğuluydu. Ağlayacak gibi duruyordu.
    ···
  10. 162.
    +1
    Onu kaybettiğim sıralardı. Artık ders çalışmayı bırakıp kendimi tamamen roman yazmaya vermiştim. Herkes sabahlara kadar finallere çalışırken ben de sabahlara kadar yazacağım romanın pasajlarını oluşturmakla meşguldüm. Günde üç paket, evet tam üç paket sigara içerken doğru dürüst yemek bile yemiyordum. Acemice bir romanıdı. Hiç bitmeyecekti. Bu romana bir bayan karakter lazımdı. Burcu işte bu bayan karakterdi. Konuşma üslubunu, ses tonunu, saçının rengi ve uzunluğunu, hatta yeteneklerini ve sakarlıklarını tamamen ben tasarlanmıştım zihnimde. Bana minnettarım duyacağı bir yardımda bulunacaktım kendisine. Bu minnettarlık duygusuyla bana aşık olduğunu zannedecek ve bir süre sonra gerçek duygularının farkına varacaktı. Yollarımızın kısa kesişmesi sonrasında herkes yoluna gidecek ve konu da böylece kapanıp gidecekti. Burcu her zaman olduğu gibi romanda kalmaya devam edecekti. Öyle olmadı. Kendimi yazacağım romanın büyüsüne çok fazla kaptırmış olmalıyım ki birden bire romandan çıkıp karşıma çıkıverdi. Yine yemek yemeyi unuttuğum ve aç karnına belki de ikinci paketimi yarıladığım böyle bir gün rahatsızlanmış, kendimi ranzamın zaten alt katında olan yatağıma zor atmıştım. Uyku ile baygınlık arası, uykudan ve baygımlıktan daha çok rahatsızlığının etkisiyle sersemleştiğim bir sırada duymuştum Burcu'nun sesini. Henüz gözüme görünmemişti. Bana ölmememi telkin ederek yalvarıp duruyordu. O zamanlarda bunu rahatsızlığımın etkisi ve bir aydan daha uzun zamandan beri romana tam manasıyla konsantre olmama yormuştum.
    Gerçekte böyle olmadığını anlamam biraz zamanımı alacaktı. Karşıma çıkıp kendisini bana gösterince kadar durumun ciddiyetinin farkına varamayacaktım.
    ···
  11. 161.
    0
    Onu kaybettiğim sıralarda intihar etmeyi düşünmüş ama ebedi hayatımı berbat etmekten korktuğum için vazgeçmiştim. Yaşamak istemiyordum evet. Ölmek istiyordum. Ölmeliydim, onsuz yaşayamazdım çünkü. Çok düşündüm, ölüm kendi canıma kıyamam neticesinde gerçekleşmemeli, kendiliğinden gelmeliydi. Bunun için o kadar çok mücadele ettim ki bilemezsiniz. Hadi ya canım sen de, abartıyorsun diyeceğiniz neler neler yapmadım ama ölmedim işte hala yaşıyorum. Yeri geldikçe onları da anlatacağım.
    ···
  12. 160.
    0
    Gelen Burcu"ydu. Biraz önce gitti. Evde yalnız olduğumu biliyormuş. Nereden biliyorsun diye sormadım. Burcu benimle ilgili her şeyi biliyor. Bu beni hem rahatsız ediyor hem de benim hoşuma gidiyor. Garip bir durum biliyorum ama gerçek bu. Aynı anda birbiriyle çelişkili iki duyguyu birden yaşamak ağlarken gülmek gibi bir şey.
    Burcu aslında gerçekte olmayan biri. O benim hayal dünyamda var. Onu sadece ben görebiliyorum, sesini sadece ben duyabiliyorum. Bana hayallerde yaşadığımı söyleyebilirsiniz. Etiyle kemiğiyle dipdiri görebiliyorum onu. Hayal dünyamdan nasıl oldu da çıkıp gelerek gerçek dünyama girdi hala anlayabilmiş değilim.
    Aslında Burcu sesini, boyunu posunu, kaşını gözünü, yeteneklerini ve beceriksizliklerini tamamen hayal dünyamdan almış bir roman kahramanından başka biri değildi.
    ···
  13. 159.
    0
    Sonra arabamızı alana kadar otobüste birlikte yan yana el ele yolculuk yapacak, gözlerimizi birbirimizin gözlerinden ayırmayacaktık. Uykusu geldiğinde başını omzuma yaslayacak,ben de başı öne düşmesin, sarsılıp uyanmasın diye hem başımı başına dayacak hem saçlarını öpüp kokusunu içime çekecektim. Parfüm sıkmazdı. Kendine özgü bir kokusu vardı ve hep güzel kokardı. Kokusunu o kadar özledim ki. Hele saçlarını... Ben onun saçlarını bile öpmeye kıyamazdım. Öyle bir biblo gibi karşımda dursa, öyle onu seyretsem yeterdi. Bir kez bile birlikte otobüs yolculuğu yapamadık onunla. Bir kez bile başını omzuma koyup uyutamadım onu. Bir kez bile o uyurken saçlarını öpüp kokusunu içime çekemedim. Her ne yapmayı düşündüysem onunla birlikte yapmak muradım vardı. Onunla yapmak istediğim hiçbir şeyi yapamadım. Bir tarafımın yarım kalmasının en önemli nedeni de buydu işte. O ekgibse hayatımda ne tamam olursa olsun hiçbir şeyime tamam gözüyle bakamadım ki. Bazen oturur, öylece dalıp giderim. Hatta nefes almayı bile unuttuğum olur. Derin bir iç çekişimde fark ederim bunu.
    Birazdan yine kapı çalacak biliyorum. Nereden biliyorsanız derseniz onu bilmiyorum işte. Bu sefer kimin geleceğini de bilmiyorum. Belki kapıcıdır çöpleri istemeye gelecek. Yok hayır kapıcı olamaz. Unutmuşum. Kapıcı sabah geldi, aldı ve gitti çöpleri. Bugünlerde çok unutkan oldum. Belki karşı komşudur. Arada bir gelir, halimi hatırımı sorar bir kahve yaparım içeriz ve sonra gider. Belki o gelmiştir. Şimdi diyeceksiniz ki insanların kapısı sürekli çalar. Öyle değil işte. Bazen topu topu 200 metre uzaklıktaki fırına ekmek almak için gittiğimi saymazsak iki gün evden çıkmadığım olur. O iki günde kapımı bir kişinin bile çalmadğı çok olmuştur.
    Ayak seslerinden anladığımı da düşünebilirsiniz. Ayak sesleri hiç ekgib olmaz ki. Hatta çoğu zaman sessizliğin zihnimde çığlık çığlığa bağırdığı zamanlarda böyle olurum.
    işte tam şu anda old... Kapı çalıyor bakayım.
    ···
  14. 158.
    +1
    insan zamanla alışıyor, diyorlar ya yalan işte. insan zamanla alışmıyor. Siz sadece kendinizi alıştığınıza inandırmaya çalışıyorsunuz, acılarınızı zamanla azalmıyor, siz kendinizi azaldığına inandırmaya çalışıyorsunuz. ilk şokta büyük bir yıkım yaşıyorsunuz. Sizi kimselerin göremeyeceği bir köşeye çekilip saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlıyorsunuz. Gözlerinizden artık yaş gelmeyince bu kadarmış işte, bitti diyorsunuz. Bitmiyor işte bitmiyor. Bitmiyor.
    Onunla yapmak isteyip yapamadığınız şeyler geliyor aklınıza. Unuttuğunuzu zannettiğiniz en küçük detaylar geliyor aklınıza.
    Akşam yorgun argın işten gelecektim güya. En az yüzü kadar gülen gözlerimin içine bakması tüm yorgunluğumu unutturacaktı. Daha kapıda sarılacaktım ona. Birbirimize günümüzün nasıl geçtiğini sorup, hiç azalmayan, geçtikçe artan sevgimizle ayak üstü sımsıkı sarılmış halde birbirimizin gözlerinin içine bakacaktık. O gözlerin ışığıyla ısınacaktım. Bir süre sonra omuzlarıma koyduğu ellerini, incecik beline doladığım kollarıma zütürecek, "Dur! Ocakta yemek yanacak." diyerek kollarımdan sıyrılıp acele adımlarla mutfağa yönelecekti. Ben de arkasından gidecektim. O tabakları hazırlarken arkasından yine sarılacaktım. Başına dudaklarımı değdirip o dokunmaya kıyamadığım kıvırcık saçlarını öpecek, kokusunu içime çekecektim. işim var. Dur! deyip kollarımdan kurtulmaya çalışırken elindeki tabağı düşürüp kıracaktı. Gördün mü yaptığını, diyecekti. Gitti canım takım da bozuldu diye sitem edecekti. Tabağın kırık parçalarını birlikte toplayacaktık. Yaşamak istediğim ve yaşayamadım ne çok eksiğim kalmı. Onunla bir tabak bile kıramadık.
    ···
  15. 157.
    +1
    Onu tanıdıkça birbirimizden çok farklı yönlerimiz olduğunu görüyordum. Her birini uzunu uzun anlatmayı düşünüyorum. Bu günün payına düşen sevdiğim bir farklılıktı. Ben sigara içiyordum. Hala da içiyorum. Hiç bırakmadım. O içmiyordu. Üstelik sigaradan nefret ediyordu. O tatlı sesiyle biraz da tehditkar bir edayla ben sana sigarayı bıraktırırım derdi hep. Bennsana sigarayı bıraktırırım.
    ···
  16. 156.
    +1
    O dönemlerde şimdiki gibi cep telefonu falan yoktu. Varsa bile tek tük vardı. O da servet değerindeydi ve kelli felli adamlarda vardı. Üstelik cep telefonuyla konuşmak cesaret isterdi. Zira cepten konuşmak oldukça pahalıydı. Telefonu bazen annesi açıyordu. Önceleri annesi açtığında çekiniyor, hiçbir şey söylemeden kapatıyorum. Annesi oldukça anlayışlı bir kadındı. Sonraları karşıdan ses gelmeyince arayanın ben olduğumu anlıyor hemen kızına sesleniyordu. Daha sonraki zamanlarda ise merhabalaşmaya, arkasından da hal hatır sormaya bile başlamıştık. Dersler nasıl? Annen babalar nasıl? Bu gibi şeyler. Benim utangaç ve çekingen tavrımdan da etkileniyor olmalıydı. Zaman zaman bana "Oğlum!" diye hitap ediyordu. Bu "Oğlum!" öylesine candan bir oğlumdu ki insan kendi çocuğuna ancak bu kadar sıcak ve içten diyebilirdi. O sıcak "Oğlum!" sözcüğünü ve dolayısıyla annesinin çok sevmiştim. Annem gibi. Annem gibi sevmiştim. Bazen çok şey söylemek ister de söyleyemezsiniz ya, boğazınıza bir şeyler düğümlenir de öylece kalakalırsınız ya işte şu anda tam o durumdayım. iyi ki beni göremiyorsunuz. Gözlerimin nemli olduğuna iyi ki bakamıyorsunuz. Biraz daha devam edecek olsam ağlamaktan kendimi alamayacağım. içinde bulunduğum ortam uygun olsa salıverirdim ama değil işte. Aklıma şu dizeler geliyor:

    Yağmurun dolaşıyor tuzlu nemiyle gözlerimde.
    Akıyor ayrılıkların ilkel ırmağı
    Bir sarı çiçek durmaksızın kanıyor mendilimde
    Anlıyor musun bana bıraktığın yalnızlığı?
    ···
  17. 155.
    +1
    Rezervasyon
    ···
  18. 154.
    +1
    Gidişinin bir kaç gün sonra başladı telefon konuşmalarımız. Hemen ertesi gün de arayabilirim ama arayamadım. Ne konuşacağımı bilmiyordum çünkü. Çünkü daha önce böyle ciddi bir girişimde bulunmamıştım. Bir kaç gün sonrasıydı. Onu tanımak istediğimi söyleyerek başlamıştım söze. Nasıl bir kişiliğim vardı. Hayattan beklentilerim nelerdi uzun uzun anlattım. Flört aşamasında insanlar karşısındakine genelde kendini olduğu gibi anlatmak yerine ya olmak istediği kişi gibi anlatırdı ya da karşısındaki kişiyi çözdükten sonra o kişinin istediği biri göstermeye çalışırdı. Bu durumun günümüz için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Hem kız için geçerli bir durumdur bu hem de erkek için. Ben öyle yapmadım. Bir ilişki yalan üzerine kurulursa eğer uzun soluklu olmazdı. Yalan üzerine kurmak bana göre değildi.
    ···
  19. 153.
    +1
    Zaman zaman hala giderim oraya. E-bilmem ne karayolunun şehir merkeziyle kesiştiği köşe başında tam da o noktada durur beklerim. Otobüsler gelir, otobüsler gider. Yolcular iner, yolcular biner. Gelenlerden biri de o olsa ne olur derim. Ya da o gün giderken ellerimi ceplerimde çıkarıp onun bana el salladığı gibi ben de ona el sallayabilseydim.
    ···
  20. 152.
    +1
    Emeğine ellerine yüreğine sağlık. Diğerlerinden çok farklı bir yazarsın devam etmelisin.
    ···