/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +4
    Neredeyse bir saate yakın beklememe rağmen gelen giden olmadı. Sıkıldım ve odadan dışarı çıkıyorum. Bir işi çıkmış olmalı. Bir tiryaki için azamsanamayacak kadar uzun zamandır sigara içmiyorum. Beni almak için gelmeden önceki süreyi de katacak olursam üç saat kadar. Özellikle de hiç alışık olmadığım karakol, polis, sorgu, ifade gibi sıkıntılı ortamın verdiği stresi de hesaplayarak olursak benim için dayanılması zor bir zaman dilimi anldıbına geliyor. Kapıdan çıkar çıkmaz bir sigara yakıp bahçedeki kamelya bulunan bankalardan birine oturuyorum. Öte taraftan buralarda mı diye sağıma soluma bakınmayı da ihmal etmiyorum. Arkamdan omzuma dokunan bir el.
    ···
  2. 27.
    +4
    Marifet iltifata tabidir. Okunmayacaksa yazmayım. Okuyorsanız kimler burada bir göreyim
    ···
  3. 28.
    +4
    Daldan dala alıyormuş gibi olacağım. Hatta kafanız da çok karışacak biliyorum. Bunaldığınız yerde okumaktan vazgeçmekte serbestsiniz. Hatta peşinen söylemek zorundayım: okumayı bırakmayı düşünüyorsanız en uygun zaman işte tam bu satırları okuduğunuz zamandır. Bundan sonra bırakmak sizin için çok zor olabilir. Şayet bırakmayıp okumaya devam yönünde karar alırsanız benim gibi hasta ruhlu bir adam haline gelme olasılığınız oldukça yüksek olacaktır. Bitirmek kısmet olursa anlatacaklarımı bitirdikten sonra uzun bir pgibiyatrik desteğe ihtiyaç duyabilirsiniz. Buna rağmen devam diyorsanız başınıza geleceklerden dolayı hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum.
    ···
  4. 29.
    +4
    Kanunlar sizi bir cezaya çarptırımış ya da çarptırmamış çok önemli değil. Vicdanım beni çoktan mahkum etti bile.
    ···
  5. 30.
    +3
    Gerçekte adı Burcu değildi. Bu ona benim verdiğim isimdi. Ona bu ismi verdiğimi ve bunun nedenini asla bilmiyordu. Hiçbir zaman da söylemediğimi adım gibi hatırlıyorum. Evet, bendeki adı Burcu'ydu. Çok güzel ve çocuksu bir yüzü vardı ve burcu burcu masumiyet kokuyordu. Ailesine ve özellikle ağabeyine çok bağlıydı ve burcu burcu sadakat kokuyordu. Öyle uçuk kaçık davranışları düşüncesi ve kıyafetleri yoktu ve burcu burcu terbiye kokuyordu. Ağabeyinin yaralanmasına hep kendini suçlu görüyordu, onun kendine gelme sürecinde bir an olsun başından ayrılmayı düşünmüyordu ve burcu burcu merhamet kokuyordu. işte bu yüzden ona Burcu demiştim. O bu ismi hiç bilmedi. Hiç söylemedim. Adım gibi hatırlıyorum. Onu son gördüğümde arabanın arkasından bana hoşçakal diyerek el sallarken içimden "Git! Alzheimer olsam bile seni hayatımın sonuna kadar unutmayacağım." sözümü duymadığı gibi.
    Zihnimizi bize hatırlatmamakta inat ettiği şeylerle ilgili küçücük hatta miniminnacık bir ipucu yakaladığımızda gerisi nasıl da çorap söküğü gibi kopup geliyor.
    Meğer benim Burcu'yla ilgili bildiğim ne çok şeyim varmış. Birkaç günlük zaman diliminde bu kadar çok şeyi nasıl oldu da öğrendime ben bile şaşırıyorum desem yeridir
    ···
  6. 31.
    +3
    Birkaç dakika geçmedi ki geldi. Ceketim de üzerindeydi. Orada uzun zaman geçirme niyetinde değildim. Doğrudan konuya girdim. Ceketin cebindeki mektubu istedim. Ceket sabaha kadar kendisinde kalabilirdi. Buralar geceleri oldukça serin olurdu. Üşümüş olmalıydı ki teklifimi geri çevirmedi. Mektubu çıkarıp verdi. Konuşacak çok şeylerinin olacağını belirtip izin istedim. Kapının önüne kadar benimle geldi. Acaba mektubu okumuş muydu? Yok canım! Neden okusun ki?.. Ya okuduysa?
    ···
  7. 32.
    +3
    Yoklama yapıyorum. Yazdıklarımı kaç kişi okuyor? Okuyanlar kimler görelim.
    ···
  8. 33.
    +3
    Tabi ya. O! Nasıl hatırlayamadım onu. Henüz üniversitede okuduğum yıllardı. Yaz tatilindeydik. Çalıştığım saatlerde gelmişti çalıştığım iş yerine. Zor durumdaydı. Kan kaybından ölmek üzere olan ağabeyin kan arıyordu. Yer bilmiyordu. Yol bilmiyordu. Çaresizdi. Kendini suçluyordu. Ağabeyi ölürse bu vicdan azabıyla yaşayamayacağını düşünüyordu. Türkiye kan grupları oranına göre her yüz kişiden sadece on dört kişide bulunan kan gurbuydu. Brh+. Benim kan grubum. Yani ağabeyine kan vererek kendisine yardımcı olabilecek her yedi kişiden biriydim. O gün bana ne kadar çok minnettar minnettar kalmıştı. Oldukça varlıklı bir aileden geliyordu. Varlıklı ama ne oldum delisi olan bir aile ve o zihniyetle yetiştirilmiş bir çocuk değildi. Hatta oldukça da mütevazi insanlardı. Birkaç gün birlikte vakit geçirmiştik. Vakit geçirme dediysem sıkıntılı günlerinde yalnız bırakmamak adına onunla, anne ve babasıyla ilgilenmiştim. Sonuçta yabancı insanlardı. Zengin olsalar da içinde bulundukları durumdan ötürü gariban insanlardı. Ağabeyinin kendine gelip toparlanmasından sonra gidecekleri gün yine çalıştığım yere uğramış "Sen bana canımdan bir can bağışladın, seni hayatımın sonuna kadar hiç unutmayacağım." demişti.
    ···
  9. 34.
    +3
    Yaşadığınız bazı şeyler ne kadar acı verirse versin zaman içinde unutulup gidiyor ve hiçbir iz bırakmıyor geriye. Oysa yaşadığınız hadi be ya, bunlar da bir gün unutulacak dediğiniz öyle şeyler var ki yıllandıkça daha da acı veriyor insana. Öldürse de kurtulsam diyorsunuz. Öldürmüyor. Ondurmasını zaten hiç beklemiyorsunuz. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? Bu arada şunu söylemeliyim. Bu entrynin anlatacaklarımın bir parçası olmadığını bilmenizde fayda olduğunu düşünüyorum. Neredeydi, nereye geldik? Dememeniz için. Evet bazen anlatacaklarıma ara vermem farklı şeylerden bahsetmem size göre yanlış olabilir. Bu tür entryleri çay molası gibi düşünün. Olmaz mı?
    ···
  10. 35.
    +4 -1
    Ellerinde onca fotoğraf varken üstelik fotoğraftaki kişinin ben olduğuna neredeyse ben bile inanmışken bu ben değilim demek bana benzeyen hem de çok benzeyen biri olduğunu söylemek polislere ne kadar inandırıcı gelebilirdi. Gelmezdi elbet. Bazen doğruları söylemek işe yaramaz. Şimdi öyle bir durumla karşı karşıyayım. Fotoğrafların birinde elimde getirdiğim kovanın içindekileri gölete döküyorum. Israrla onu soruyorlar. Onlara göre suçlu olduğumu gösterecek en büyük delil bu.
    Göletin kenarına balık tutmaya giden bir çok kişinin yanlarında içi ıslatılmış bayat ekmekle dolu kova getirdiklerini, balık tutmaya başlamadan önce bu ekmekleri göle döktüklerini anlatıyorum. Sebebini soruyorlar. Ekmek kokusunun balıkları çektiği yönünde açıklama yapıyorum.
    ···
  11. 36.
    +3
    Bir taraftan da tedirgindim. Uyansa göz göze gelebilirdik. Arada bir kımıldanıyor koltukta daha rahat bir pozisyon almaya çalışıyordu.
    Buralarda yazlar ne kadar sıcak geçerse geçsin geceler de o kadar serin geçerdi. Ceketimi çıkarıp omuzlarını hemen üzerinden beline doğru yavaşça bıraktım. Onu orada o haliyle kimsesiz bir halde bırakıp gidemezdim. Birkaç saate kadar annesi ve babası gelecekti. O zamana kadar beklemem en doğru olandı. Sonra gönül rahatlığıyla eve dönebilirdim. Tahmin ettiğim saatlerde geldiler. Geldiklerinde hastahanenin kapısı önünde sigara içiyorum telaşlarından kim olduklarını anlamak çok zor olmadı. Kızlarının yorgun olduğunu içeride uyuduğunu söyledim. Vakit geç olduğu için gitmem gerektiğini de. Oradan ayrıldım.
    Evimiz çok uzak sayılmazdı. Seri adımlarla 15 dakikada ulaşabilirdim.
    Yolu neredeyse yarılamıştım ki aklıma, ceketimin cebinde unuttuğum ve henüz tamamlanmamış mektup geldi.
    ···
  12. 37.
    +3
    Yıllar öncesine, ağabeyin kan verdiğim güne geri dönüyorum. Hiç bilmediği bir yerde yapayalnızdı. Bir tek ağabeyi vardı ve o da hayati tehlikeyi atlamasına rağmen henüz kendinde değildi. Telaştan gün boyunca koşuşturmuş, anne ve babasına bile telefon etmeyi aklına getirmemişti de ben telefon edip uygun bir dille anlatmıştım. Ağabeyi henüz yoğun bakımdan çıkarılmasını için bekleme salonunda bir koltuğa kıvrılmış kalmıştı. Gün boyunca koşuşturmanın oluşturduğu yorgunluk ve sorumluluğunu yerine getirmenin verdiği huzurla kıvrıldığı koltukta uyuyup kalmıştı.
    Buz mavisi kot pantolonu ve ondan dala koyu tonda mavi gömleğinin üzerinde abisine ait olan kan lekeleri hala duruyordu. Tırnak aralarında ve tırnak ile etin birleştiği yerlerde bile kurumuş kan lekelerini görebiliyordum. Kahretsin! Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bu kadar ince ayrıntıları nasıl oluyor da hala hatırlayabiliyorum. Şaşıyorum.
    Unutmak!..
    Çoğu zaman ne kadar büyük bir mimettir biliyor musunuz? Unutamamak ne kadar büyük bir acı veriyor insana. Unutamamanın ne demek olduğunu bilmiyorsanız anlayamazsınız.
    O haliyle o kadar güzel görünüyordu ki. Ona en yakın koltuğa geçip oturdum. Uzun uzun seyrettim.
    ···
  13. 38.
    +3
    Sürekli konuşacak bir şeyler bulan bir yapıdaydı Burcu. Ağabeyinin kendine gelme sürecinde anlatacak bir şeyler bulamadığı bir anda konuşmaya başlamıştı. Sanatla ilgilenmeyi çok seviyordu. Söylediğine göre oldukça geniş ve bol odalı evlerinin odalarından birini resim atölyesi haline getirmişti. Akranları diğer kızlar gibi orada burada gezip dolaşmayı eğlenmeyi seven bir kişiliğe sahip değildi. Hayatı evle okul, okulla ev arasında geçiyordu. Derslerinden arta kalan zamanlardaki boş vakitlerini atölyesinde resim yapmakla geçiriyordu. Annesi de en çok onun resim merakından şikayetçiydi. Zira üzerinde hangi kıyafeti varsa onunla giriyormuş ve üzerinde boya lekesi olmayan bir kıyafeti yokmuş. Ona sürekli yeni kıyafet almaktan bıkmışlarmış. Emniyette bana gösterdikleri fotoğrafların çekildiği gölete geliyorum. Fotoğraflar ve özellikle elimdeki kovayla gölete bireyler döktüğüm fotoğraf adeta gözümün önünde duruyormuş gibi zihnimde kazılarda duruyor. Tam da o noktaya geldiğimde bir dedektif edasıyla inceliyorum. Aynı otlar aynı taşlar resimdeki gibi yerli yerinde duruyor. Üzerinden bir hafta gibi bir süre geçmemiş olsa ve yağmur yağmamış olsa neredeyse ayak izlerim bile göreceğim. iyi de madem geçen hafta işte tam şu anda bulunduğum yerdeyim, neden hatırlamıyorum? Madem geçen hafta buradayım öyleyse neden buraya yaklaşık on beş yıldır ilk kez geldiğimi düşünüyorum. Çıldıracağım. Bedenimde başka biri varmış gibiyim. Bu ben, ben değilim de sanki başka biri. Çıldıracağım...
    ···
  14. 39.
    +3
    Buraya bir türlü alışamayacağım galiba. Çoğu kişi 3 cümleden fazla olan uzun entryleri okumuyor. Hatta o cümleler kasıklarını harekete geçirmiyorsa okumaya bile tenezzül etmiyorlar.
    ···
  15. 40.
    +4 -1
    Benimle birlikte arabada beş kişiyiz. Hiçkimse konuşmuyor. Bu sessizliğin bozulması gerektiğini düşünüyorum. Niçin zütürdüklerini soruyorum. Gidince öğrenirsiniz cevabını alıyorum. Elbette gidince öğreneceğim. Ancak neden şimdi söylemiyorlar? Yoksa konuşmam için pgibolojik bir baskı altında mı tutuluyorum düşüncesine kapılmaktan kendimi alamıyorum. Eğer gerçekten böyle bir baskı söz konusuysa boşuna diye düşünüyorum. Sorulacak her türlü soruya cevap vermeye hazırım zaten. Bu sessizlik beni boğmaya başlıyor.
    ···
  16. 41.
    +3
    Kafam hala allak bullak. Kafam hala bir milyon. Bu ne menemen bir durum. Ayrılıyorum. Ayrılmasam ne yapacağım? Geldiğim yolu kullanmak istemiyorum. Ağaçlar arasındaki yürüyüş yolunu seçiyorum. Ağaçlar arasındaki yürüyüş yolu dediysem, yıllar öncesinde kalan diye de eklemem gerektiğini belirtmeliyim. Bu yol artık öyle bir yol değil. Geçen 15 yıllık süre içinde ne ağaç kalmış ne de yürüyüş yolu. Resmen bildiğiniz sağlı sollu tamamen evlere dolu bir mahalle yolu olmuş. Adı bende saklı kalsın aynı mahallede çocukluğumuzun birlikte geçtiği arkadaşlarımdan birine rastlıyorum. Bir elinde oltası diğer elinde kovasıyla karşıdan geliyor. Selamlaşıp ayak üstü hal hatır soruyoruz. Son zamanlarda burada sık karşılaştığımızı söylüyor. Bu sefer neden oltasız geldiğimi soruyor. Şaşkın şaşkın söylediklerini dinliyorum. Anlattıklarına bir anlam vermeye çalışıyorum. Olmuyor. Gerçekten buraya sık mı geliyorum? Madem ki geliyorum, öyleyse ben niye geldiğimi bilmiyorum. "Can sıkıntısı ne yapayım?" diyorum. "Kahvehane kültürüm de yok, öylesine yürüdüm biraz." diyorum. Birbirimize iyi günler dileyip ters istikamete doğru yollarımıza devam ediyoruz.
    Burcu! işte karşıdan geliyor. Yanında da göreve gittiğini söyleyen polis... Yanılıyor olmalıyım.
    ···
  17. 42.
    +3
    Kapıyı kapatıp içeri girmeye hazırlanıyorum ki devriye atan ekip arabasını görüyorum. Ben devriye atan diyorum ama devriye mi atıyor acaba? Araba anayoldan dönerek girişi sokağa açılan evimizin kapısının önünde durdu. Kapılar açıldı ve arabadan indiler. Biraz önce kapatmayı düşündüğüm kapının arkasında değil önündeyim. Adımı söyleyip nasıl bulacaklarını sordular. Sordukları kişinin ben olduğumu söyledim. Kendileriyle karakola kadar gitmek zorunda olduğumu söylediler.
    Bayan olan bir yerlerden tanıdık geliyor. Hatta yıllar öncesinden bir tanıdık gibiydi. Tedirgindi. Eli silahının üstündeydi ve en küçük bir yanlış hareketimde silahını çekip bana doğrultmaya hazır durumda bekliyordu.
    ···
  18. 43.
    +2
    Sorun etme sevgili panpam. Sağlığından daha önemli değil
    ···
  19. 44.
    +2
    Bugün terapiye gitmek zorundayım. Aslında hafta içi gitmem gerekiyordu. Olmadı. Başka sorunlar çıktı. Doktoruma durumu telefonda anlattım. Normalde hafta sonu ilgilenmiyordu. Ancak durumumun vahimliğinden midir yoksa akademik kariyerinde yükselmesi için midir bilmiyorum, haftasonunda kafeterya tarzı bir yerde görüşme isteğimi geri çevirmedi. Genelde uzun uzun dinleyip gerekli notları almakla meşgul oluyor. Hatta zaman zaman bunları çalışmalarında isim vermeden kullanması için izin istiyor. Anlattıklarımın içinde bazen çok şaşırdığı şeyler oluyor, bunu detaylı bir şekilde araştırması gerektiğini ya da birilerine sorması gerektiğini belirtiyor, o kısımların altını çiziyor. Sizin henüz bilmediğiniz ama hikayemin tamamlanmasıyla öğreneceğimiz bir çok şeyi biliyor. inci yazdığımı söylemedim henüz. Söylemeli miyim, bilmiyorum.
    ···
  20. 45.
    +2
    Yazılarıma bir süre ara vereceğim. Sürekli geçmişi hatırlamak günlük hayatımın önüne geçmeye ve sağlığımı olumsuz etkilemeye başladı.
    See You soon
    ···