-
201.
0Onu kaybettiğim sıralarda intihar etmeyi düşünmüş ama ebedi hayatımı berbat etmekten korktuğum için vazgeçmiştim. Yaşamak istemiyordum evet. Ölmek istiyordum. Ölmeliydim, onsuz yaşayamazdım çünkü. Çok düşündüm, ölüm kendi canıma kıyamam neticesinde gerçekleşmemeli, kendiliğinden gelmeliydi. Bunun için o kadar çok mücadele ettim ki bilemezsiniz. Hadi ya canım sen de, abartıyorsun diyeceğiniz neler neler yapmadım ama ölmedim işte hala yaşıyorum. Yeri geldikçe onları da anlatacağım.
-
202.
+1Onu kaybettiğim sıralardı. Artık ders çalışmayı bırakıp kendimi tamamen roman yazmaya vermiştim. Herkes sabahlara kadar finallere çalışırken ben de sabahlara kadar yazacağım romanın pasajlarını oluşturmakla meşguldüm. Günde üç paket, evet tam üç paket sigara içerken doğru dürüst yemek bile yemiyordum. Acemice bir romanıdı. Hiç bitmeyecekti. Bu romana bir bayan karakter lazımdı. Burcu işte bu bayan karakterdi. Konuşma üslubunu, ses tonunu, saçının rengi ve uzunluğunu, hatta yeteneklerini ve sakarlıklarını tamamen ben tasarlanmıştım zihnimde. Bana minnettarım duyacağı bir yardımda bulunacaktım kendisine. Bu minnettarlık duygusuyla bana aşık olduğunu zannedecek ve bir süre sonra gerçek duygularının farkına varacaktı. Yollarımızın kısa kesişmesi sonrasında herkes yoluna gidecek ve konu da böylece kapanıp gidecekti. Burcu her zaman olduğu gibi romanda kalmaya devam edecekti. Öyle olmadı. Kendimi yazacağım romanın büyüsüne çok fazla kaptırmış olmalıyım ki birden bire romandan çıkıp karşıma çıkıverdi. Yine yemek yemeyi unuttuğum ve aç karnına belki de ikinci paketimi yarıladığım böyle bir gün rahatsızlanmış, kendimi ranzamın zaten alt katında olan yatağıma zor atmıştım. Uyku ile baygınlık arası, uykudan ve baygımlıktan daha çok rahatsızlığının etkisiyle sersemleştiğim bir sırada duymuştum Burcu'nun sesini. Henüz gözüme görünmemişti. Bana ölmememi telkin ederek yalvarıp duruyordu. O zamanlarda bunu rahatsızlığımın etkisi ve bir aydan daha uzun zamandan beri romana tam manasıyla konsantre olmama yormuştum.
Gerçekte böyle olmadığını anlamam biraz zamanımı alacaktı. Karşıma çıkıp kendisini bana gösterince kadar durumun ciddiyetinin farkına varamayacaktım. -
203.
0Burcu'ya aslında kim olduğunu, gerçekte var olmadığını anlattım. Ne yalan söyleyim hemen kabulleneceğini, geldiği romana geri döneceğini ve bir daha oradan asla çıkıp gerçeğe dönmeyeceğini bekliyordum. Umduğum gibi olmadı. Ne dediysem ikna edemedim. "Bak! işte buradayım tam karşında duruyorum. Benimle konuşuyorsun, söylediklerimi duyuyorsun." gibi cümleler kuruyordu sürekli. Böyle birinin nasıl gerçek olamayacağını düşündüğümü sorgulayıp duruyordu.
Onun gerçek olmadığını kendisine kanıtlamalıydım ama nasıl? Ne yapabilirim diye düşünürken ona yüklediğim duygular geldi aklıma. Beni incitecek bir davranışta bulunamazdı Burcu. Roman gereği öyle olması gerekiyordu. Öte yandan çok istediğim bir şeyi yapmaktan da tereddüt duymamalıydı. Ondan bana var gücüyle bir tokat atmasını istedim. Öyle bir bakışı vardı ki anlatabilmek mümkün değil. Korku, şaşkınlık, sorgu, telaş, hüzün... Sanki hepsi birlikte ya da bunlardan hiçbiri... Saçmalaya başladığımı sorguladı. Bu bir oyunsa oyunu artık kesmemi de emrivaki bir edayla söyledi. Öyle bir tokat olmalıydı ki sadece benim değil, atacağı tokatın şiddediyle kendi elinin bile acıması gerekliydi. "Sen!.. Ciddisin." diyebildi sadece. Birkaç saniye gözlerimin içine baktı. Acıma, nefret, öfke, çaresizlik ve daha bir çok duygu yüklüydü bakışları. Elini kaldırdı ve gözlerime baktı. Gözleri buğuluydu. Ağlayacak gibi duruyordu. -
204.
+1Olanca gücüyle tokat attı. Atamaz sanıyordum. Üstelik bu kadar güçlü olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bir taraftan ağlıyor bir taraftan "Şimdi mutlu musun ha? Söyle şimdi mutlu musun? " diye üstüste tekrarlıyordu bozuk plak gibi. Burcu kapıyı sertçe vurup ağlayarak odayı terk etti.
Gözümün önüne o geldi. Bu tokatı atan Burcu değil de o olsaydı diye düşündüm. Hiç beklemez, arkasından koşup yakaladım. Omuzlarından tutup gözlerinin içine bakar, onunla birlikte ağlarken parmaklarımla gözlerinin yaşını silerdim. Başını göğsüme yaslar, saçlarında ellerimi gezdirirdim ama Burcu'ydu. O değildi. Olduğum yerde çivilenmiş gibi öylece kalakaldım. Ben onsuz işte böyle yarım, yaparım kaldım. Siz bunun nasıl bir duygu olduğunu nereden bileceksiniz. -
205.
+1Yanağımda tokatın etkisiyle hissetmeye başladığım sıcaklık uzun süre gitmedi. Aynaya bakmam gerektiğini hissettim. Burcu gerçekten var olamazdı. Dolayısıyla tokatı da yoktu aslında. Sadece pgibolojik bir travma yaşıyordum. Öyle hissediyordum. Aynaya bakacaktım ve yüzümde bir tokat izi göremeyecektim. Yanağımdaki bu pgibolojik yanma hissi de yok olup gidecekti. Aynaya koştum. O kadar emindim ki aynaya bakacaktım ve Kendimce Burcu'nun hiç olmadığını bir kez daha test etmiş olacaktım.
Bir kez daha yanıldım. Dört parmağının izi yanağımda öylece duruyordu. Üstelik kabartma da başlamıştı. Ne yani aslında sadece bir roman kahramanı olan bu kız şimdi gerçekten gerçek miydi yoksa aklım benimle dalgasını mı geçiyordu? -
206.
+10
Dışarıda şu anda inanılmaz bir yağmur var. Nice zamandır böyle bir yağmura hem bedenimin hem ruhumun ihtiyacı var. Yağmur altında ıslanmaya gidiyorum. -
207.
+1Yıllar önce yine böyle bir yağmurlu havada içimdeki yangına su serper diye ıslanmak istemiştim. Derdim bacaklarım beni taşımayacak hale gelinceye kadar koşmak, yıkılana kadar koşmak, koşarken gözyaşlarım kuruyuncaya kadar ağlamaktı. Onun hediye ettiği bir kazak vardı üstümde. Üstü gri, altı siyahtı. Altıma bir eşofman giyip çıkmıştım. Erkek öğrenci yurdunun yüz metre kadar yakınlarında kız yurdu vardı. Kız yurdunun altmış, bilemediniz yetmiş metre karşısına olimpik ölçülerde bir futbol sahası yapılmıştı. Sahanın etrafı koşu pistiydi. Hava şartlarının uygun olduğu zamanlarda hiç boş olmazdı. Hem kız hem erkek öğrenciler için derslerden arta kalan zamanlarda vakit geçirilecek güzel bir yerdi. Bu saha sayesinde mesire alanlarında boş boş vakit kaybetmektense, kahveanelerde, kafeteryalarda oyun oynayarak geçirmektense spor yapmak daha iyidir, düşüncesinde olan öğrenci sayısında hatırı sayılır derecede artış olmuştu.
Elbette ki bunlar içinde spor yapmadan ziyade karşı cinsten bir arkadaş bulma düşüncesinde olanların sayısı az değildi. Benim böyle bir derdim olmadığı için spor bahanesiyle oraya gitmeyi hiç ihtiyaç hissetmemiştim.
Gerçekten spor yapma niyetiyle neden buraya gelme ihtiyacı duymadığım gelince: Ekonomik durumum pek iyi değildi. Okula servisle gitmek yerine yürüyerek gitme yolunu tercih ediyordum. Bunun yanında kendi harçlığımı büyük oranda kendim kazanıyorum. Hem okuyup hem çalışıyordum yani. Bu sayede yeterince dolaylı yoldan da olsa spor yapıyordum zaten. -
208.
0Bu havada şemsiyesiz dışarı çıktığım için manyaklıkla itham edildiği konuşmalarına kulak misafiri olduğum şemsiyenin altına sığmaz bahanesiyle birbirlerine sımsıkı sarılmış bir kaç çiftin yanından geçerek stadyuma ulaşmıştım. Onlar manyak görmemişti. içimde kopan fırtınanın nasıl bir fırtına olduğunu nereden bileceklerdi ki? Kim bilir bu yağmur altında saatlerce koşacağım duysalar ne yaparlardı. Yağmur öylesine şiddetli yağıyordu ki daha stadyuma gitmeden donuma kadar ıslanmıştım.
-
209.
+1Henüz çevre düzenlemesi tamamlanmamış olan stadyuma ulaştığımda geçici olarak yapıldığını düşündüğüm çitin kapısının kilitli olduğunu gördüm . Çiti tırmanıp içeri geçebilirdim ancak bir de çıkması vardı. Tartan pistte koşmasam da olur düşüncesiyle vakit kaybetmeden koşmaya başladım. O anda istediğim iki şey vardı. Biri yağmur hafiflemesindi ve dinmesindi. ikincisi yanıma benim gibi manyakça bir saplantılı olan kimse gelmesindi. Daha ilk turu tamamlamadan ağlamaya başlamıştım. En az altmış metre yakınımdan kimse geçmediği için hıçkırıklarımı engellemeye çalışmıyordum. Bırakayım çağladığı gibi çağlasındı.
Nasıl olsa en az altmış metre yakınımdan kimse geçmediği için hıçkırıklarımı kimse duyamazdı. Arada bir tek tük, bazen çiftler geçiyordu. Onlar da ne ağladığımı görebilirler ne de hıçkırıklarımı duyabilirlerdi. -
210.
+1Kız yurdunun giriş kapısı stadyuma bakıyordu. Kapının sol tarafında bulunan büyük pencereleri olan bölüm de kafeteryaları olmalıydı. Bir kaç turdan bir ara gözüm o pencereye takıldı. içeride lambalarının yanıyor olmasının da etkisiyle bir iki kişinin dışarıyı seyrettiğini farkettim. Belki de kim bu manyak diye bana bakıyorlardı. Doğrusu kime ve neye bakıyor olurlarsa olsunlar hiç umrumda değildi. Vakit ilerledikçe tur sayısı arttıkça pencereden dışarı bakan öğrenci sayısı da artıyordu. Kim bilir hakkımda neler düşünüp hangi tahminlerde bulunarak nasıl bir yorum yapıyorlardı. Bu da umrumda değildi.
iyi ki bilmiyor kalabalıklar
Yağmura bakmayı cam arkasından
insandan insana şükür ki fark var
Kimine cennetse kimine zindan
iyi ki bilmiyor kalabalıklar
Şair kalabalıkların cam arkasından yağmura bakmayı bilmediğini söylese de asıl gerçek değilmiş bu.
Buraya bacaklarımın beni artı taşımayacağı duruma gelinceye kadar, yıkılınca kadar koşmaya gelmiştim. Saatimi çıkarmamıştım. Gelirken de bakmıştım. Koşmaya başladığımda da. Su geçirmez özelliği olduğu için çıkarmaya gerek görmemiştim. Ekonomik şartları sınırlı olan bir öğrenciye göre hatırı sayılır derecede yüklü bir para vermiştim. Belki abarttığımı düşüneceksiniz ama değil: saatin içi su dolmuştu. Koşmaya başladığının on sekizinci dakikasından itibaren çalışmıyordu. Başka zaman olsa kandırıldığım için çok zoruma gidecek olan bu durum da umrumda değildi. Bozulan saat de umrumda değildi. Bir saatten fazla olmuştu ve ben, yağmur iliklerime geçmiş olmasına rağmen, üzerimdeki kıyafetlerin ve özellikle onun hediyesi olan kazağın emdiği onca yağmur suyunun ağırlığına rağmen hala yorulmamıştım. -
211.
+1Burdayim ben hacı selam olsun
-
-
1.
+1Sağolasın sanırım içinde erotizm ya da ferregrafi olmadığı için çok kişi takip etmiyor.
-
2.
0Kesinlikle haklısın
-
1.