-
101.
+1Rezervasyonu
-
102.
+3Gerçekte adı Burcu değildi. Bu ona benim verdiğim isimdi. Ona bu ismi verdiğimi ve bunun nedenini asla bilmiyordu. Hiçbir zaman da söylemediğimi adım gibi hatırlıyorum. Evet, bendeki adı Burcu'ydu. Çok güzel ve çocuksu bir yüzü vardı ve burcu burcu masumiyet kokuyordu. Ailesine ve özellikle ağabeyine çok bağlıydı ve burcu burcu sadakat kokuyordu. Öyle uçuk kaçık davranışları düşüncesi ve kıyafetleri yoktu ve burcu burcu terbiye kokuyordu. Ağabeyinin yaralanmasına hep kendini suçlu görüyordu, onun kendine gelme sürecinde bir an olsun başından ayrılmayı düşünmüyordu ve burcu burcu merhamet kokuyordu. işte bu yüzden ona Burcu demiştim. O bu ismi hiç bilmedi. Hiç söylemedim. Adım gibi hatırlıyorum. Onu son gördüğümde arabanın arkasından bana hoşçakal diyerek el sallarken içimden "Git! Alzheimer olsam bile seni hayatımın sonuna kadar unutmayacağım." sözümü duymadığı gibi.
Zihnimizi bize hatırlatmamakta inat ettiği şeylerle ilgili küçücük hatta miniminnacık bir ipucu yakaladığımızda gerisi nasıl da çorap söküğü gibi kopup geliyor.
Meğer benim Burcu'yla ilgili bildiğim ne çok şeyim varmış. Birkaç günlük zaman diliminde bu kadar çok şeyi nasıl oldu da öğrendime ben bile şaşırıyorum desem yeridir -
103.
-1Trigiedim ananı giberim
-
-
1.
0Burada ettiğin her küfür için incinin tüm abazaları senin üstünden en az 5 kez geçsin
-
1.
-
104.
+1Rezezezezezezzzzzz
-
105.
+3Sürekli konuşacak bir şeyler bulan bir yapıdaydı Burcu. Ağabeyinin kendine gelme sürecinde anlatacak bir şeyler bulamadığı bir anda konuşmaya başlamıştı. Sanatla ilgilenmeyi çok seviyordu. Söylediğine göre oldukça geniş ve bol odalı evlerinin odalarından birini resim atölyesi haline getirmişti. Akranları diğer kızlar gibi orada burada gezip dolaşmayı eğlenmeyi seven bir kişiliğe sahip değildi. Hayatı evle okul, okulla ev arasında geçiyordu. Derslerinden arta kalan zamanlardaki boş vakitlerini atölyesinde resim yapmakla geçiriyordu. Annesi de en çok onun resim merakından şikayetçiydi. Zira üzerinde hangi kıyafeti varsa onunla giriyormuş ve üzerinde boya lekesi olmayan bir kıyafeti yokmuş. Ona sürekli yeni kıyafet almaktan bıkmışlarmış. Emniyette bana gösterdikleri fotoğrafların çekildiği gölete geliyorum. Fotoğraflar ve özellikle elimdeki kovayla gölete bireyler döktüğüm fotoğraf adeta gözümün önünde duruyormuş gibi zihnimde kazılarda duruyor. Tam da o noktaya geldiğimde bir dedektif edasıyla inceliyorum. Aynı otlar aynı taşlar resimdeki gibi yerli yerinde duruyor. Üzerinden bir hafta gibi bir süre geçmemiş olsa ve yağmur yağmamış olsa neredeyse ayak izlerim bile göreceğim. iyi de madem geçen hafta işte tam şu anda bulunduğum yerdeyim, neden hatırlamıyorum? Madem geçen hafta buradayım öyleyse neden buraya yaklaşık on beş yıldır ilk kez geldiğimi düşünüyorum. Çıldıracağım. Bedenimde başka biri varmış gibiyim. Bu ben, ben değilim de sanki başka biri. Çıldıracağım...
-
106.
+1Rezkintrantum primakutsla 31
-
107.
+3Kafam hala allak bullak. Kafam hala bir milyon. Bu ne menemen bir durum. Ayrılıyorum. Ayrılmasam ne yapacağım? Geldiğim yolu kullanmak istemiyorum. Ağaçlar arasındaki yürüyüş yolunu seçiyorum. Ağaçlar arasındaki yürüyüş yolu dediysem, yıllar öncesinde kalan diye de eklemem gerektiğini belirtmeliyim. Bu yol artık öyle bir yol değil. Geçen 15 yıllık süre içinde ne ağaç kalmış ne de yürüyüş yolu. Resmen bildiğiniz sağlı sollu tamamen evlere dolu bir mahalle yolu olmuş. Adı bende saklı kalsın aynı mahallede çocukluğumuzun birlikte geçtiği arkadaşlarımdan birine rastlıyorum. Bir elinde oltası diğer elinde kovasıyla karşıdan geliyor. Selamlaşıp ayak üstü hal hatır soruyoruz. Son zamanlarda burada sık karşılaştığımızı söylüyor. Bu sefer neden oltasız geldiğimi soruyor. Şaşkın şaşkın söylediklerini dinliyorum. Anlattıklarına bir anlam vermeye çalışıyorum. Olmuyor. Gerçekten buraya sık mı geliyorum? Madem ki geliyorum, öyleyse ben niye geldiğimi bilmiyorum. "Can sıkıntısı ne yapayım?" diyorum. "Kahvehane kültürüm de yok, öylesine yürüdüm biraz." diyorum. Birbirimize iyi günler dileyip ters istikamete doğru yollarımıza devam ediyoruz.
Burcu! işte karşıdan geliyor. Yanında da göreve gittiğini söyleyen polis... Yanılıyor olmalıyım. -
108.
+1Bir daha Burcu'yu göreceğimi sanmıyorum. Evet yanılıyorum. Yaklaştıklarında onlar olmadığını anlıyorum. Zihnimi yeniden keşfetmeye, içimdeki ben olmayan beni anlamaya çalışıyorum. Zihnimin bana oynadığı bu oyuna gelmemem gerekiyor. Aksi taktirde bir daha kendimi toplayamayacak kadar dağılacağımı çok iyi biliyorum. Burcu'ya aşık olduğumu düşünüyorsunuz değil mi? Hayır. Ben ona aşık değilim. Her ne kadar ağabeyine kan vererek ona yardım etmiş gibi görünsem de aslında onun bana yardım ettiğini ileride çok daha iyi anlayacaksınız. Burcu'ya kendisiyle ilgili hiçbir şeyi yüksek sesle söylemediğim gibi benim kendisine yardımcı olduğumun kat be kat fazlasıyla kendisinin bana yardımcı olduğunu söylemedim. Hayatımın bundan sonraki kısmının çok daha çetin geçeceği Burcu'yu yıllar sonra ete kemiğe bürünmüş haliyle karşıma çıkmasından belli.
"Sen; beni de öldürdün." cümlesinin ardında yatan gerçeğin ne kadar korkunç olduğunu kendime itiraf etmekten bile korkuyorum. Gayrı varın gerisini siz hesaplayın. -
109.
+4Daldan dala alıyormuş gibi olacağım. Hatta kafanız da çok karışacak biliyorum. Bunaldığınız yerde okumaktan vazgeçmekte serbestsiniz. Hatta peşinen söylemek zorundayım: okumayı bırakmayı düşünüyorsanız en uygun zaman işte tam bu satırları okuduğunuz zamandır. Bundan sonra bırakmak sizin için çok zor olabilir. Şayet bırakmayıp okumaya devam yönünde karar alırsanız benim gibi hasta ruhlu bir adam haline gelme olasılığınız oldukça yüksek olacaktır. Bitirmek kısmet olursa anlatacaklarımı bitirdikten sonra uzun bir pgibiyatrik desteğe ihtiyaç duyabilirsiniz. Buna rağmen devam diyorsanız başınıza geleceklerden dolayı hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum.
-
110.
+3Yıllar öncesine, ağabeyin kan verdiğim güne geri dönüyorum. Hiç bilmediği bir yerde yapayalnızdı. Bir tek ağabeyi vardı ve o da hayati tehlikeyi atlamasına rağmen henüz kendinde değildi. Telaştan gün boyunca koşuşturmuş, anne ve babasına bile telefon etmeyi aklına getirmemişti de ben telefon edip uygun bir dille anlatmıştım. Ağabeyi henüz yoğun bakımdan çıkarılmasını için bekleme salonunda bir koltuğa kıvrılmış kalmıştı. Gün boyunca koşuşturmanın oluşturduğu yorgunluk ve sorumluluğunu yerine getirmenin verdiği huzurla kıvrıldığı koltukta uyuyup kalmıştı.
Buz mavisi kot pantolonu ve ondan dala koyu tonda mavi gömleğinin üzerinde abisine ait olan kan lekeleri hala duruyordu. Tırnak aralarında ve tırnak ile etin birleştiği yerlerde bile kurumuş kan lekelerini görebiliyordum. Kahretsin! Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bu kadar ince ayrıntıları nasıl oluyor da hala hatırlayabiliyorum. Şaşıyorum.
Unutmak!..
Çoğu zaman ne kadar büyük bir mimettir biliyor musunuz? Unutamamak ne kadar büyük bir acı veriyor insana. Unutamamanın ne demek olduğunu bilmiyorsanız anlayamazsınız.
O haliyle o kadar güzel görünüyordu ki. Ona en yakın koltuğa geçip oturdum. Uzun uzun seyrettim. -
111.
+6Hala okumakta kararlıyım diyenleri görelim.
-
112.
+2Hikaye bitene kadar burdayım
-
-
1.
+1Ön koltuklarda yeriniz hep hazır olacaktır.
-
1.
-
113.
+2Hikaye bitmediği sürece gitmek yok anlatımın çok güzel
-
-
1.
+2Teşekkür ederim. Eğer son kararınızsa uzun bir süre burada olacaksınız demektir.
-
2.
+1Yazdığın sürece burdayım
-
1.
-
114.
+1Rezmankufgarkis limprimalotri 36
-
115.
+3Bir taraftan da tedirgindim. Uyansa göz göze gelebilirdik. Arada bir kımıldanıyor koltukta daha rahat bir pozisyon almaya çalışıyordu.
Buralarda yazlar ne kadar sıcak geçerse geçsin geceler de o kadar serin geçerdi. Ceketimi çıkarıp omuzlarını hemen üzerinden beline doğru yavaşça bıraktım. Onu orada o haliyle kimsesiz bir halde bırakıp gidemezdim. Birkaç saate kadar annesi ve babası gelecekti. O zamana kadar beklemem en doğru olandı. Sonra gönül rahatlığıyla eve dönebilirdim. Tahmin ettiğim saatlerde geldiler. Geldiklerinde hastahanenin kapısı önünde sigara içiyorum telaşlarından kim olduklarını anlamak çok zor olmadı. Kızlarının yorgun olduğunu içeride uyuduğunu söyledim. Vakit geç olduğu için gitmem gerektiğini de. Oradan ayrıldım.
Evimiz çok uzak sayılmazdı. Seri adımlarla 15 dakikada ulaşabilirdim.
Yolu neredeyse yarılamıştım ki aklıma, ceketimin cebinde unuttuğum ve henüz tamamlanmamış mektup geldi. -
116.
+2O yıllarda mektup yazmayı çok sevdiğimi yeni öğreneceksiniz. Sürekli mektup yazıyordum. Sözle anlatamadığım şeyleri yazıya döküyordum. Biraz araştıracak olursanız hem yazma hem konuşma yeteneğinin gelişmiş olduğu insan sayısının çok az olduğunu göreceksiniz. Benden, ben de işte her iki yeteneği de gelişmiş bu nadir insanlardan biriyim, dememi bekliyorsanız hayır değilim. Yazdıkları belki bir nebze okunabilen ama konuşmaya geldiğinde kendini dinletmeyi beceremeyen, hatta bu yüzden konuşmak yerine daha çok susmayı tercih edenlerden biriyim. Gerçek hayatta beni tanıyacak olsanız bu yazıları yazdığıma inanmakta zorlanır, belki, hadi oradan!, der geçersiniz.
Ceketimin cebinde yarım kalmış mektupları dan biri vardı ve o mektuptan haberdar olmamalıydı. -
117.
+1Bir de böyle takıntılarım var benim. Mektup yazar, zarfa koyar, zarfın ağzını yapıştırır hatta pulun dahi yapıştırıp atarım bir kenara. Göndermek için değil, sadece içimdekileri döküp biraz olsun rahatlamak için yazarım.
-
118.
+1Önce önemsemedim. Yarın erken de gidip alırım düşüncesindeydim. Yazdıklarım aklıma geldikçe düşüncelerim değişti. içinde yazılı olan şeylerin onun tarafından öğrenilmesinden ziyade iç dünyamda kopan fırtınaların hiçkimse tarafından bilinmesini istiyordum. Birkaç saat uyumuş yorgunluğunu atmış olmalıydı. Hem annesiyle babası da gelmişti. Uyanmış olma ihtimali çok yüksekti. Geri döndüm. Annesi ve babası oradaydı ama kendisi yoktu. Lavaboya gittiğini söylediler. Uyanınca karşısında anne ve babasını görünce çok şaşırmış. Olanları anlatmış. Benden de bahsetmiş. Bol bol teşekkürlerini ve minnet duygularını dinledim.
-
119.
+3Birkaç dakika geçmedi ki geldi. Ceketim de üzerindeydi. Orada uzun zaman geçirme niyetinde değildim. Doğrudan konuya girdim. Ceketin cebindeki mektubu istedim. Ceket sabaha kadar kendisinde kalabilirdi. Buralar geceleri oldukça serin olurdu. Üşümüş olmalıydı ki teklifimi geri çevirmedi. Mektubu çıkarıp verdi. Konuşacak çok şeylerinin olacağını belirtip izin istedim. Kapının önüne kadar benimle geldi. Acaba mektubu okumuş muydu? Yok canım! Neden okusun ki?.. Ya okuduysa?
-
120.
+2Yazılarıma bir süre ara vereceğim. Sürekli geçmişi hatırlamak günlük hayatımın önüne geçmeye ve sağlığımı olumsuz etkilemeye başladı.
See You soon
başlık yok! burası bom boş!