1. 76.
    -2
    @2153 bir part yazdım ya, ikincisini yazamadım...
    ···
  2. 77.
    -2
    @2157 ne diye küfür ettin lan şimdi..

    züt!
    ···
  3. 78.
    -2
    ben yazar değilim ki tıkanmasını yaşayayım...

    neden yazmadım ? dertler, sıkıntılar, hastalık vesairelerden mütevellit...

    artık buradayım, gündüz de yazacağım gece de en yakın zamanda bitiririz...
    ···
  4. 79.
    -3
    @2205 ne başlığı açmışım lan, zütünüzden uydurmayın dıbına koyayım...

    şu an yazıyorum bu gece bir part daha atarım da şu küfürleri de bir kesin artık...
    ···
  5. 80.
    +1 -2
    Telefon zilinin çığırtkanlığı, beynimin çeperlerine yani doksanlık diye tabir ettiğimiz (kulakların hemen üstündeki) bölgeye atılan şutlardan farksızdı… bir de geceden kalmanın verdiği baş ağrısı...

    Keşke o kadar içmeseydim... hem ne vardı o kadar içecek ki, iki duble bilemedin üç duble iç kalk... Fondipler falan, al sana fondip cass… gel de şimdi akşama kadar bu ağrıyı çek… bir de şu telefon sussa…

    Nerede çığırdığını bilsem susturacağım da bilmiyordum zira kulaklarımda fazladan delik açmak için kendini yırtarcasına çalıp duruyordu...

    yataktan hiç kalkmadan ellerimle çekyatın altına, yastıkların arasına, altına baksam da bulamadım, acaba ayaklarım yatağın kıç tarafına mı taşıdı... ayaklarımla da battaniyenin içini kolaçan ettim fakat yine aynı, yoktu...

    ben bulamadıkça o çaldı, kim ki bu kadar arayan? insan bir kere arar iki kere arar, kaçıncı arayış bu…

    nokia’nın “nokia tune” zil sesi sanki çalmıyor da ağrıyan başıma tecavüz ediyordu… koyduğumun telefonu, çalacak saat mi bu şimdi, saat kaç ki? on olmuştur kesin…

    daha fazla dayanamayarak yatağımdan kalktım… önce salondaki masaya, sonra bilgisayar masasına baktım ama nafile...

    belki de salonda değildi zira telefonun zil sesi varlığına delil olsa da kendisi varlığını inkâr eder gibiydi…

    iyi de salonda olmasa ses bu kadar yakından gelmez ki...

    birkaç dakika sonra telefon sustu, arayan kişi aramaktan yorulmuş olacak ki peşpeşe aramaları kesmişti... telefon susunca artık senden hayır yok dercesine umursamayarak masanın üzerindeki sigara paketimden bir sigara aldım...

    mutfağa gidip tek kapılı dolabımın kapısını açtım, dolap tam takır olmasa da istediğim ve arzuladığım yegâne şey; yani siyah zeytinlerim, bir tabak içerisinde baş ve işaret parmağımı bekliyor gibiydi… zeytinyağı ve limonla soslaşmış zeytinlerden üç tanesini art arda ağzıma alarak; kendisinin suyunu ve sosun ekşiliğini afiyetle emmeye başladım… zeytinlerin ve sosun suyu bitince zeytinleri de mideme uğurladıktan sonra tuvalet artı banyomun yolunu tuttum…

    tuvalet artı banyo kapısına vardığımda sigaramı yaktım, çakmağı da gelişigüzel salonun ortasına fırlattım… tuvaletteki küçük aynadan kendime baktım, sigaranın uzunluğu neredeyse yüzümün çevresiyle eşdeğerdi… dudaklarımın arasındaki sigarayla kendi yüzümün korkunçluğuna şahit olmam “muhsin’in senden korkuyor oğlum” sözünün aklıma gelmesiyle aynı saniyelere denk geliyordu...

    harbiden de korkunçmuşum lan ben, bu ne dıbına koyayım… sabah sabah uykulu gözlerle uyandım ondan mı acaba, ya da gece çok içtim yüzüm şişti, yüzüm şişse korkunç olmam ki aksine güzelleşirim ki zaten zayıfım, kilo mu verdim ben… en son ne zaman tartıldım, zayıflıktan değil bu sigaralı yüzümden... sigara yakışmıyor bana... ki bu halde ben bile korkuyorum kendimden, merve haklı galiba, ben korkunç biriyim… sigarayı dudaklarımın arasından alarak gözlerimi kıstım, biraz önceki korkunçluk hali yerini sevimliliğe bırakmasa da korkunç da değildim artık… acaba merve sigara içerken mi gördü beni, bu halimden mi korkuyor… yüzüm ufak gerçi, sigara da uzun olunca … bundan sonra merve’nin yanında sigara içmeyeceğim…

    merve, nokia tune, telefon, merve… bugün pazar…

    merve mi aradı acaba… sigaramı tekrar dudaklarımın arasına alarak alelacele tuvaletten çıktım… koşar adım salona giderek telefonu aramaya koyuldum…

    kesin merve aradı, sigaranın dumanı gözlerimi yaksa da ne sigaramdan ne de arayışımdan caydım… hem telefonu bulacak, hem de sigaramı içecektim… tek gözle de olsa salonda aramadığım yer bırakmadım ve fakat telefona bir türlü ulaşamadım… yavaş yavaş arayıştan sıkılınca çekyata oturdum, sağ elimle dudaklarımın arasındaki sigarayı yavaşça aldım, sol elimin avucunu, kayık şekline getirerek, sigaramın ucundaki külleri, kayık şeklindeki avucuma döktüm…

    sigaramı ağzıma alıp bir fırt daha alacaktım ki,

    “tiynn tiynnn, tiynnn tiynnn” sesiyle irkildim…

    buldum seni deyip sesin geldiği tarafa… yani tam olarak arka tarafıma baktım… evet, ses arka taraftan geliyordu… çekyatın arkasından… sağ elimdeki sigarayı sol elime almak isterken avucumdaki küller yere dökülse de oralı bile olmadım… hemen çekyatı sağa doğru çektim…

    evet telefon oradaydı…
    yerde…

    çekyatın üzerine uzanarak, yerdeki telefonu almaya çalıştığımda sol avucumdaki kalan kül de battaniyeye ve çekyata döküldü… ağzımda da sigara… yere de bakamıyorum, baksam battaniyeyi ya da çekyatı yakacağım… başımı yukarıda tutarak sol elimle külleri yayarak yok ettim, sağ elimle de yerdeki telefonu aldım…

    hemen doğrularak telefonun ekranına bakmak istesem de sağ gözümü açamadım zira duman fazlasıyla tahrip etmiş ve sağ gözüm de bu tahribe birkaç damla yaş dökerek karşılık vermişti… ağzımdaki sigarayı, sol elimin işaret ve orta parmağımın arasına alarak… sağ elimdeki telefonu, sol gözüme doğru yaklaştırdım…

    bekleyenler :
    4 cevapsız arama
    1 yeni mesaj

    uyarısı vardı…

    imleci, telefonun yön tuşlarıyla 1 mesaj kısmına getirerek “göster” tuşuna bastım…

    gördüğüm tek şey “merve” yazısıydı…

    o an kalbim, gaza korkak basıp, ayağını aniden debriyajdan çeken acemi bir şoförün altındaki arabadan farksızdı…

    kütleye kütleye seçeneklerden “aç” kısmına bastım…


    merve

    annem izin vermedi :(



    mesajı okur okumaz "sütten kesilen ineğin hüznü" kapladı içimi, telefon elimde çekyata yığıldım, sol elimdeki sigarayı dudaklarımın arasına alarak bir fırt çektim… vermedi mi, sen mi almadın merve… ya da almak mı istemedin? niye yalan söylüyorsun ki gelmek istemiyorum de olsun bitsin…

    “cevap yaz” kısmına basarak,

    “isteseydin alırdın da neyse sen bilirsin : )”

    diyerek telefonu masanın üzerine fırlattım… cevapsız aramalar vardı cass... tekrar telefonu elime aldım, arama kaydından cevapsız aramalar baktım...

    3 tanımadığım numara ikisi vodafone, biri 212 li bir de muhsin...

    konuşmak isteyen bir daha arar deyip telefonu masaya bıraktım...

    elif’e bakayım ben…

    bilgisayar kasasının büyük dikdörtgen düğmesine bastım… siyah ekran üstüne beyaz yazılar geçerken duş alayım da kendime geleyim dedim… asıl şimdi kork benden merve… kaybettin beni, bir daha seni beklersem ya da bakarsam bana da cass demesinler… izin vermemişmiş, yedim ben de…

    sigaramdan bir fırt daha alarak tuvalet artı banyomun yolunu tuttum… tuvaletin kapısında sigarayı tuvaletin kara deliğine attım… tuvalette işimi gördükten sonra “simbo” marka şofbenimin yuvarlak düğmesini “3”e getirerek suyu açtım… yıkandıktan sonra kirli donumu da şampuanla yıkayıp tuvalet artı banyomun içindeki tele astım… kapının arkasındaki havlulardan birisini belime, diğerini de omzuma alarak salona geçtim, masadaki sigara paketinden bir sigara alarak yaktım…

    bilgisayar açılmış, ekranda “msn” penceresi vardı… msn penceresini kapatarak “google chorme”nin simgesine çift tıkladım… açılan ekranda sözlük ilk penceredeydi, hemen sözlüğün küçük penceresine tıklayarak sözlüğe giriş yaptım...

    inbox’um mavi… hemen tıkladım…
    Tümünü Göster
    ···
  6. 81.
    +2 -3
    (…)

    günaydın sevgilim * bugün harika hissediyorum kendimi. yeniden doğmuş gibiyim. güzel bir rüya gördüm, senin evdeyiz, yayları kırık çekyatının (öle demiş idin) üzerinde karşılıklı sigara içiyoruz. sen yine yaramazlıklar yaparak dumanını ağzıma doğru üflüyorsun ben de napiyorum bil bakalım? bilmezsin tabi ha ha * ben de o dumanı alıp içime çekiyorum * sen doluyorsun içime bir güzel, her yanım sen idin artık içimde sen. sonra kıpkırmızı bir şeytan dürttü beni işte, kalk dedi o seni düşünmüyor bile dedi. evine de davet etmez kızım manyadın mı dedi. gibtir git lan dedim ona ben, sever beni o dedim, hem niye sevmesin ki dimi ama.

    nasıl, iyi yapmış mıyım?

    hem bak şu an senin yerine da sigara içiyorum.* dumanını üfle hadiiiiiiii

    cevap yaz | sil | 7 şubat 2010, pazar 10:47

    gülümseyerek mesajını okudum, deli diye de içimden geçiriyorum…

    nickine bastım, yeşildi…

    “…)
    günaydın…

    o şeytana söyle, onun o kıllı zütünü giberim, akıllı olsun ve rahat bıraksın seni de beni de : )

    geçmiş | sil | 7 şubat 2010, pazar 11:41

    o gün bayağı bir mesajlaştık…

    elif haddinden fazla bana yakınlık gösteriyor ve değer veriyordu, ya da ben öyle anlıyordum ama gururumun okşandığı bariz bir şekilde ortadaydı zira elif'in gönlümdeki yerini bile sorgular olmuştum... en azından evliliğini ve çocukluk hallerini kıyaslıyordum...

    ne bileyim keşke evli olmasaydı diyordum... bari evlendin çocuk yapmasaydın; geri zekalı işte, mal... çocuğu da hasta gerçi, yapmasaydı hasta olmazdı ki, çocuk bile olmazdı... hem belki o vakit ona farklı bakabilirdim... şimdi bakire de değildir de bilmiyorum... çocuk olmasaydı ne tak yiyecektim k? merve'nin yerini alır mıydı? yerini alamasa da gönlümdeki yeri farklı olabilirdi...

    ne bileyim belki de "namus iki bacak arasında değildir" diyen gavatları anlamaya çalışabilirdim... ya da anlardım... yannan anlardın, patlak lan karı, milletin yüzüne nasıl bakacan? muhsin'e, yunus amcaya, kala kala patlak bir kadına mı kaldım ben, eğlen bırak... fazla da düşünme, bu ne lan diyerek başımı sağa sola salladım, kendime gelip saate baktım… bilgisayarın saati 14:39’u gösteriyordu…

    sigara paketinden bir sigara çıkartarak yaktım, biraz önceki sabuklamaları tekrar düşünüyor ve kendime hak vermek için sebepler arıyordum, yalnızlığım gavatlığa davetiye çıkarmak için ufacık şeylerin bile altını çiziyordu... aslında gavatlığa meyil değildi bu, merve'ye tepkiydi de kendimi olmadık kimliklere sokmanın ne manası vardı ki, altıüstü bir ekilmeydi... ekmeseydi, ben ekilecek adam mıyım? merve'den hıncımı alırcasına elif’e yakınlık gösterdim ve fakat evli ve çocuklu olduğunu düşündükçe de tekrar başa dönüyordum... evet hata yaptığımı düşünüyordum…

    ve evet elif mesajlarında bana bağlı ve beni sevdiğini ve hatta çok çok sevdiğini ima ediyordu. hatta merve’nin varlığındaki yokluğunu onda var edip kendimi teselli etmeye çalıştım ve bir nebze de olsun bunu başarmıştım; zira akşamüzeri yunus amcaya gitmeye hazırlanırken aklımda ekilmenin hüznünden zerre yoktu...

    elif’e ben nevale almaya gidiyorum deyip evden çıktım…
    Tümünü Göster
    ···
  7. 82.
    +3 -1
    yunus amcaya mı uğrasam muhsin’e mi?

    muhsin’ler dışarı çıktı mı acaba…

    muhsin’i bir arayayım…

    montumun iç cebimden telefonumu çıkarttım, bu arada nokia n70 kullanıyorum ki hala da kullanıyorum…

    son aranan kısmından “muhsin cep”i bularak yeşil tuşa bastım…

    -alo
    +alo muhsin
    -vayy cass’im ne haber
    +iyiyim napim, nerdesin
    -seval’leyiz valla, buluşalım dedi, metroport’tayız şimdi de sabah aradım seni
    + uyuyordum... metroport neresi,
    +haa tamam tamam, ee napıyonuz
    -var ya hani bakırköy’deki..
    +evet hatırladım, ee ne yapacaksınız
    -ne yapalım valla, sinemaya gideriz birazdan
    +sinema mı? ne izleyeceksiniz
    -ejder kapanı’nı izleyeceğiz, 3 buçukta başlıyor.
    +ejder kapanı
    -uğur yücel le kenan imirzalıoğlu oynuyor, sen de gel istersen
    +yok sağol muhsin, siz izleyin
    -gel işte lan
    +yok yok benim işim var valla
    -ne işin var oğlum
    +bilgisayarda işim var
    -iyi sen bilirsin cass
    +neyse, seval’e selam söyle
    -onun da sana selamı var
    +iyi hadi görüşürüz
    —görüşürüz

    merve’de yanlarında mı acaba, sesi gelmediğine göre… nasıl soracağım ki, muhsin merve de orada mı diye…

    muhsin’in sokağını geçerek yunus amcanın yanına gittim…

    +nasılsın yunus amcaa
    - cass gel gel, ben de sana gelecektim
    +ne oldu yunus amca hayırdır
    -hayır hayır
    +ne oldu ki, niye bana gelecektin
    —bir şey olmadı evlat, seni bir göreyim dedim
    +sağol yunus amca da dün buradaydım
    -biliyorum, biliyorum…
    -hele sen bize naim’den iki çay söyle de gel şuraya otur,
    (tezgahın arkasında küçük bir taburesi vardı)
    +tamam

    yunus amcanın tam karşısında kahvehane vardı, gerçi hala da var… mahalle olarak biz kısaca kahve diyoruz ama kıraathane ve kahvehane gibi isimleri de var bu mekânın…

    bir koşu kahveye gidip iki çay söyledim, naim abi’den “tamam” onayını alınca yunus amcanın bakkalına gidip, gösterdiği yere oturdum…

    +söyledim…
    -iyi gel bakalım…
    +ne oldu yunus amca
    -bir şey olmadı evlat, ne olacak, seni merak ettim
    +eyvallah yunus amca da ne bileyim sanki bi
    -yok evladım önemli bir şey değil
    +peki
    -ne yaptınız dün gece
    +ne yapalım, sabri ağabeye gittik, ha sabri ağabeyin de sana selamı vardı, biraz içtik, gerçi çok içtik ama başım da zonkluyor vallahi
    -çay gelsin iyi gelir
    +kahve mi içseydim
    -o da olur da bak ne diyeceğim
    (elini ceketinin iç cebine koydu, beyaz bir zarf çıkartarak)

    -sen bu paraları al
    (bir yere borcu vardır, beni gönderecek galiba diyerek zarfı aldım)

    +bu ne yunus amca
    -sen al bunları, köye git...
    -kaç zaman oldu, bi git gör köyünü, köydekileri...
    +ne köyü yunus amca ya o nereden çıktı
    -annenin, kardeşlerinin mezarını da ziyaret edersin işte, bir fatiha okursun evladım, vazifen bu senin, yerine getir...
    +ya ne vazifesi yunus amca, ben zaten buradan okuyorum duaları...
    -buradan okumakla olur mu, yanlarına git, seni özlemişlerdir, annen kardeşlerin... hem biraz kal orada, ne bileyim birkaç gün, sana da iyi gelir...
    +yok yunus amca sağol...
    +al sen paranı...
    -cass sana git diyorsam git, bu kadar şey yapma... gaddar olma,
    +ne alaka yunus amca, ne gaddarlığı... tamam ben boş bir vaktimde giderim...
    -cass
    +yunus amca işlerim var vallahi bak, gidemem şimdi, yemin ederim...
    -işlerini sonra yaparsın, ya da söyle muhsin'e o yapsın, sen git.
    +...

    ne desem de boş, yunus amca gitmeme ayarlı saat gibi durmadan söylediklerini tekrarlıyordu... elimdeki zarfı tezgaha koyarak "ben bakayım, yunus amca işlerimi hallede-bilirsem giderim" deyip kalktım... dükkanın hemen sağındaki efes dolabını açtım, dört adet bomonti, iki adet efes xtra, bir adet kırmızı tuborg aldım... dolabın yanındaki tezgahtan da büyük paket lays aldım... aldıklarıma iki muzlu kek, iki otuzbeş kuruşluk eti meyveli kek ve yarım kilo da siyah zeytin ekleyerek sağ elimi kaldırarak "allahaısmarladık" yunus amca görüşürüz dedim...

    -bak düşün, bana haber et.
    +tamam

    tam kapıdan çıkarken, kapının yaınındaki çekirdek rafından da 1 tl'lik çekridek aldım...

    yunus amca'nın bakkalından çıkar çıkmaz yunus amcanın elindeki zarf geldi aklıma...

    nereden çıktı ki bu gitme işi...

    dün bir şey yoktu, bugün ne oldu da beni köye gönderiyor...

    gideyim mi? ne yapacağım köyde, kışın ortasında... merve'ye iki çift lafım var, elif var... ne köyü, nerede kalacağım ki... iyi de ne oldu? birisi mi öldü acaba, iyi de kimim kimsem yok ki, köylüden bana ne...

    gittim mi, gitmedim...

    ama keşke gitseydim...
    Tümünü Göster
    ···
  8. 83.
    +6 -2
    @2292 merakını giderecekse mekanın adını vereyim...

    "avcılar / jalopy rock bar"

    ilk başlarda adını yazmak istemedim, çekindim açıkçası... zira hikayede yaşadıklarımdan sonra liseliler gidip de mekanda arıza çıkarabilirdi," havuza giden her kızı huur sanan ergenler misali" vs ve fakat buradan bir arkadaş bana ulaşarak; mekanın kapandığını söyledi... yani korkulacak bir şey de yok artık... bu arada defalarca yazdım, hikayenin sonunda neden geç yazdığımı anlayacak ve bana hak vereceksiniz... atarlanmanın veya küfür etmenin bir manası yok, ki hikayeyi de dizi olarak görün, biliyorsunuz diziler her hafta bir bölüm olarak yayımlanıyor... onları nasıl bekliyorsanız bunu da öyle bekleyin... tabii ki haftada bir part atacağım demiyorum, bu bir gün olur, iki gün olur o da olmadı üç gün olur, hadi bilemedin dört gün olur ama beşinci gün, mutlaka ama mutlaka iki part sözlükte yerini alır...

    Ben bekleyemem arkadaş, "sen bana sonunu anlat, ben kafamda kurgularım" diyenler; özel mesajla bana ulaşsın, onlara final partının son paragrafını atarım...

    ayrıca küfür etmek isteyenlerin de şahsıma etmelerini rica ediyorum... son partı okuyanlar neden böyle bir ricada bulunduğumu anlayacaklardır...

    işe bak dıbına koyayım, küfrü bile seçer olduk, hatta rica ve minnette de bulunuyoruz...

    sokayım sözlüğünüze de mottolarınıza da...
    ···
  9. 84.
    +1 -1
    hemen küfür edin!

    bir gün de deyin ki bu adamın başına bir şey mi geldi? hastalandı mı? ne oldu da yazmıyor...

    küfür edin durun! tek bildiğiniz de o zaten...

    hesapta olmayan işlerim çıktı, bu hesapsız işlerden dolayı özür dilemek isterim ama küfürle cevap vereceğinizi bildiğimden mütevellit gerek duymuyorum...

    bu gece yazacağım kadar yazacağım, biraz sonra da partları atarım...

    kızmayın oğlum, ne yapayım lan...

    ayrıca kurmaca, yalan dolan diyenler lütfen başlıktan ve hikayeden uzaklaşsınlar...
    ···
  10. 85.
    0
    sağ elimde siyah poşet eve doğru yürüyorum… aklımda da yunus amcanın bana uzattığı, hatta ellerime tutuşturduğu beyaz zarf var…

    acaba kaç para vardı içinde? sormadım da, sorulur mu ki? sorulmaz tabii, ayıp denen bir şey var… var da bayağı kalındı ama… hepsi 100 lük olsa dört beş milyar vardır da onluk, yirmilik, beşlik falan karışıksa o kadar yoktur ama yine de beş altı ay yeterdi bana, her gece istediğim kadar da içerdim… gerçi burada zaten içiyorum ama olur da hani köye gitsem orada da istediğim kadar içerdim…

    iyi de nerede içecektim ki? bira mı var köyde... hem bulsam dahi köy orası, iki günde adım ayyaşa, sarhoşa, berduşa bile çıkar…

    birasız da yapamam ki ben…

    ne için verdi ki o kadar parayı… tatile gideyim diye mi? kışın ortasına tatil mi olur… ne kadar düşünsem de yunus amcanın bana neden para verdiğini anlayamadım…

    adımlarımı hızlandırarak eve doğru hızlı adımlarla yürüyordum ki elimdeki siyah poşete gözüm takıldı…

    takılmaz olaydı…

    ohaaa be yunus amca, ohaaaa dükkanından bira almayayım diye mi gönderiyorsun beni, yuhhh… olur da olur vallahi, vay dıbına koyayım bunca yıl aradan sonra bunu da mı yapacaktın yunus amca… altı üstü iki bira alıyorum eğer onun içinse yazık, çok yazık… ben de kira almıyorum senden…poşete baktım… şu aldıklarım da hakkım bir yerde yani… dükkanı başka birine kiraya versem 400’e gitmese de 300’e gider… o da aylık 100 biraya eder… günlüğe vursak 3 bira… haftanın herhangi bir gününde de 1 xtra ya da kırmızı tuborg hakkım oluyor, gerçi şu şekilde ben karlıyım ama yine de aşk olsun yunus amca ya, vallahi aşk olsun… bir daha bira falan da almayacağım senden… dükkanına bile gelmeyeceğim…

    sol elimle montumun fermuarını açtım, elimi iç cebime koyarak sigara paketimi çıkardım… sigara paketinin yan kenarlarından tutarak ağzıma doğru getirdim… sigara paketinin kapağını ağzımın ortasına nişangahlayıp aşağıdan yukarıya doğru itekledim… paketten bir fişek gibi firlayan beyaz noktalı sarımsı izmaritli sigara, dudaklarımın arasına şlank diye oturdu… ön dişlerimle sigarayı doğrultup paketi iç cebime koydum… sol elimi iç cebimden çekerken aşağıya salmadan sol taraftaki yan cebimde zütürdüm… yan cebimden muhtar çakmağımı çıkardım ki şu an bile kullandığım muhtar çakmağım, dedemden kalan miraslarımdan… sol elimdeki muhtar çakmağının kapağını açarak sigaramı yaktım… yunus amcanın ayıbını, kendi ayıbımla harmanlayarak ciğerimi ateşe verdim… ateşe verdiğim ciğerimin dumanını da önce burun deliklerimden sonra da ağzımdan bir ağıt gibi püfürdettim…
    Tümünü Göster
    ···
  11. 86.
    0
    birkaç fırttan sonra sabukladığımın farkına vararak öyle bir şey olsa “yunus amcanın bana içi para dolu zarfı vermeyeceğine” kanaat getirdim… haklıydım da; öyle olsa neden para versin ki… ve fakat her ne kadar haklı olursa olsun bu saatten sonra köye de girmeyeceğim, parayı da almayacağım zira gitsem dahi kalacak bir yerim yok… nerede kalacağım ben... hoş bir amcam var o da ne arayıp ne de soruyor, gerçi ben de arayıp sormuyorum ama benim doğuştan gelen bir acım, bir kederim var… onun araması gerekiyor ki amca o; babanın yarısı yani…

    “amca babanın yarısı”…

    bu sözü içimde tekrarlayarak sigaramdan bir fırt daha çektim… babadan ne gördün ki yarısından göresin cass… babamın yarısı sayılan adamın yüzüne de bakamam, bakmak da istemem daha doğrusu ben ki tam olanın yüzünü unutmak için yıllarımı verdim, şimdi gidip bir de yarısını göreceğim sonra onu unutmak için de yıllarımı heba edeceğim… üst dudağımın sol kenarını yukarı sağ kenarını aşağı doğru ittirdim…

    köye falan gitmem ben…

    zarfta beş milyar var mıydı acaba… gerçi beş milyardan fazla gibi duruyordu, belki de fazlaydı… milyar mı kaldı cass, bindir o bin… beş bin… eski paraya çarpsan beş milyar işte…

    amcam mı öldü acaba? ölürsen ölsün bana ne…

    sigaramı yere atarak sağ ayak ucumun burnuyla söndürdüm…

    kesin biri öldü de kim…

    ölmüşse ölmüş yunus amca bunun için mi git diyorsun allasen, sanki konuyu bilmiyorsun beni de köye göndermeye çalışıyorsun…

    benim köyle ne işim olur o günden sonra…

    köy yerine başka bir yere mi gitsem, üç gün sonra da geri dönerim, paranın da sadece bir kısmını yerim… kalanıyla da bilgisayarı değiştiririm.. zaten eskisi bozuldu bozulacak gibi… dayaktan sonra artık arif puştu da tamir etmez… gerçi etmezse etmesin züt… şöyle, elsidi monitörlü güzel bir bilgisayar alırsam ne diye bozulsun ki, bozulmaz ona da muhtaç olmam… lazerli maus da aldım mı, tamamdır… oldu bu iş…

    sağ elimdeki siyah poşetteki biralar da tıngır mıngır sesler eşliğinde savruluyordu… bu savrulma anlarında içlerinden birisi ki şişe olmadığı diz kapağıma bir pis burun gibi inen bilezikten belliydi… bilezik dediğim de tuborg ya da efes xtranın alt tarafındaki çemberdi… canım o kadar yandı ki eğilip diz kapağımı ovaladım, yavaş yavaş seke seke yürüyorum ki acı beni kendime getirmişti…
    Tümünü Göster
    ···
  12. 87.
    0
    eşşek herif, paranın miktarını düşüneceğine neden miktarını düşündüğünü düşün… düşündükçe kendimden utandım...

    yunus amcayı mı kandıracaksın lan, mal mısın oğlum? yunus amca lan o… dedenin seni emanet ettiği adam… her gün bir poşet dolusu nevale aldığın adam.. o sana bir zarf içinde para vermiş sen de onu nasıl develerimin hesabını yapıyorsun…

    kalıbının kalibresini gibeyim cass…

    kendine gel oğlum, o yunus amca lan, onu mu kandıracaksın… ne gerek var ki, bilgisayar alacağım de, alsın sana… diyemem ki, nasış diyeceğim yunus amca bana bilgisayar al… çocuk muyum ben… gerçi şu an kullandığımı da o aldı ama nereden baksan 8 yıllık var… aklımı fikrimi gibeyim, neler düşünüyorum… elimi montumun iç cebine atarak bir paket sigara daha çıkarttım… sigaramı yaktım… karaktersiz miyim ben… değilim tabii de ne bileyim iyi paraydı sanki… iyi de neden verdi ki? neden verdiyse verdi, git evine zıbar oğlum… iki banknot gördün diye kafayı yedin…

    yunus amcanın sokağından caddeye döndüm… birkaç esnaf arkadaşa selam vererek eve doğru gidiyordum… benim sokağa çok az bir mesafe kalmıştı ki nereden geldiğini bilmediğim bir ses ismimi söyleyerek kulağımı yalıyordu…

    -cassss
    -cassss

    etrafıma baktım fakat kimseyi göremedim, yunus amca mı acaba onun sesi değil ki ama yine de arkama da baktım fakat görünürde beni işaret eden ya da her iki elini dudaklarının kenarına getirerek megafona bağıran biri yoktu…

    sigaramdan bir fırt daha alarak yürümeye devam ettim ki o sesi, tekrar kulaklarımı yalarken yakaladım…

    yolun karşı tarafındaydı sesin sahibi, her iki elini olabildiğince yukarı kaldırarak sallıyor, sallarken de havaya zıplıyordu…

    -baksana caaaasss

    ona baktığımı görünce…

    -benim ben

    sol elimdeki sigarayı ağzıma zütürerek sol elimi havaya kaldırdım, sağa sola sallayarak onu gördüğümü ima ettim…
    ···
  13. 88.
    0
    o da bu imaya karşılık bana gel işareti yaparak gülümsedi…

    başımı sallayarak onayladım, ağzımdaki sigaran bir fırt alarak yolun karşına geçtim…

    nazmi, dükkanının kapısında bekleyerek karşıladı…

    dükkanının önünde üç basamak vardı, ilk basamağı çıkınca sigaramdan bir fırt alarak sigarayı attım… nazmi, ellerini sırtıma vurarak…

    -canına yandığım nerelerdesin sen
    +ben buradayım da sen nerdesin asıl
    -geç hele geç, vefasız

    elimdeki siyah poşeti marşal boyaların üzerine koydum

    +şunları buraya bırakayım da

    biraların ağırlığından poşet yamulmuş, bomonti şişeleri olduğu gibi boya kutularının üzerinde boy veriyordu…

    -ooyyyy aman aman napiyosun canına yandığım, saklayalım bunları mümkünse ha, ya olur olmaz müşteri gelirse naparız…

    siyah poşetin iki yakasını bir araya getirerek sağ eline aldı, boya kutularının arkasındaki dolabın arka tarafına sakladı…

    bana doğru gülümseyerek yazıhaneyi işaret etti..

    +ne olacak lan, ayıp bir şey mi?

    diyerek, dükkanının arka tarafına alüminyum peveceyle yaptırdığı yazıhanesine geçtim…

    alnını saçlarına doğru ittirerek.

    -tehlikeli.

    +bırak bilader ya, ayıp yatakta olur…

    nazmi cevap vermeden çay tezgahının olduğu tarafa geçti…

    -ne içersin

    +cengavere cenk mi sorulur nazmi

    -sorulmaz değil mi canına yandığım

    +sorulmaz nazmiii

    elindeki çay bardağını tezgaha bırakarak biraz önce poşeti sakladığı tezgaha yöneldi..

    müşteri geldi herhalde diyerek kapıya doğru baktım… kapıda kimse yoktu, nazmi’ye baktım, dolabın arkasında çömelmiş, poşetten bomontiyi çıkarmaya çalışıyordu…

    +ohaaa, ne yapıyorsun lannn

    -cengavere cenk getiriyorum cass

    yerimden kalkarak nazmi’ye doğru koştum,

    elinden bomontiyi alarak tekrar poşete koydum…

    +lan oğlum manyak mısın, şaka yaptım, burada bira mı içilir.

    -senin cengin bu değil mi canına yandığım

    +ver lan, içmezsem adam değilim

    güldü…
    ···
  14. 89.
    0
    -haydi geç içeriye, geliyorum ben…

    yazıhaneye geçtim, nazmi de çay tezgahına geçerek çayları koyuyordu…

    nazmi’nin masanın üzerindeki kataloglara takıldı gözüm, her çeşit arabanın katalogu gelişigüzel masaya dizilmişti… renault’un katalogu da açık vaziyetteydi… açık olan katalogu elime aldım, kataloga göz gezdirdim… cirlop gibi arabaların hepsi de kırmızı renkteydi… nazmi’ye bak araba mı alacak… yakışır tosunuma…

    nazmi elinde çaylarla geldi..

    elimdeki katalogu gördü…

    -gördün mü kumruları

    +araba mı alıyorsun fışfış

    önce sağ sonra da sol omzunu simetrik bir şekilde yukarı aşağıya doğru kaldırarak gülümsedi…

    +söylesene lan, araba mı alıyorsun..

    çayımı uzattı, yerine geçti..

    -bana değil, kayınçoya alıyoruz

    kayınço mu, arif puştu bu…

    +arif mi alıyor arabayı

    -alıyor vallahi canına yandığım

    +nasıl alıyor ki? nereden bulmuş parayı

    —aynısını ben de sordum

    eee der gibi suratına baktım…

    -dedelerinden kalmış, bilmem kaç dönüm arazi… fikriye dört dönüyordu vallahi, arif de bu sabah memlekete gitti satış için.

    +ne mirası ki, hangi dedesinden

    -o kadarını bilmiyorum da arif sabah giderken enişte sen araba bak dedi, ben de bakıyorum işte…

    önündeki katalogları bana uzatarak

    sen de baksana …

    +ya git nazmi bana ne

    çaya şekerimi kattım, karıştırdım… ilk yudumu aldım, ağu… ikinci yudumu aldım ağu…

    +ne kattın buna be

    -nasıl

    +içilmiyor çayın nazmi, ben gidiyorum

    -beğenmediysen kahveden söyleyeyim…
    -otursana be

    yazıhaneden çıktım… byaların arkasından siyah poşetimi aldım, nazmi arkamda dikilmiş…

    - daha yeni geldiydin canına yandığım…

    +ben gidiyorum nazmi,
    +haydi eyvallah

    -görüşürüz canına yandığım
    ···
  15. 90.
    +1
    arif puştuna bak, araba alıyor… arabayla fink de atar bu deyyus… merve arabaya tav olmasın… olur da olur bak… miras kalmış puşta… bizim dedemiz olmadı ki bize miras bıraksın… ben de hiç para biriktirmedim ki, yunus amcanın verdiği zarfta kaç para vardı acaba…

    acaba bir araba parası var mıydı? alsam mı zarfı? kira da almıyorum gerçi, on altı yıl oldu…

    on altı yıl…

    aya çarpsan, on altı çarpı on iki… on çarpı on altı, yüz altmış… iki çarpı on altı otuz iki, yüz altmış artı otuz iki, yüz doksan iki.

    yüz doksan iki ay… vay dıbına koyayım, yüz doksan iki ayın kirasını toplasam bir araba bile alabilirdim herhalde…

    kaç para ediyor ki yüz doksan iki ay…

    kirayı üç yüzden hesaplasak…

    iki çarpı üç yüz. altı yüz, bir sıfır eklesen, altı bin, bir sıfır daha ekle altmış bin, yani altmış milyar… sekiz ayın kirasını çıkar, sekiz kere üç yüz, iki bin dört yüz, altmış milyardan çıkar, altmış bin çıkar iki bin beş yüz, elli yedi bin beş yüz, yüz daha, elli yedi bin altı yüz lira…

    eski parayla elli yedi milyar…

    iyi para vallahi, sıfır passat bile alırdım…

    yunus amca kandırıyor mu beni, napıyor… şimdi ben altmış milyarlık bira mı içtim? nasıl içeyim ki? mideme sıçayım, içmişimdir…

    acaba hesap kitap mı yaptı da o zarftaki para benim alacağım mı, belki o kadar alacağım vardır onu veriyordur…

    iyi de neden köye git desin ki o zaman… …

    siyah poşet, tıngır mıngır sallanan biralar… 16 yıl, elli yedi milyar… köy…araba… arif puştu…. merve…

    gerçi yunus amcanın hakkını ödeyemem… elli yedi milyarı geçer bana yaptığı masraf verdiği değer… ameliyatıma bile sadece beş milyar parası gitti… çocuğu yok diye beni çocuğu yerine koydu…

    bahçeye girdim, dut ağacının yanındaki çekyatın üzerindeki ıvır zıvırı temizledim… içeri geçtim…

    siyah poşetten xtrayı açarak masaya bıraktım, diğerlerini dolaba yerleştirdim… dolaptan bir zeytini mideme uğurladım… salona geçtim, zeytinin çekirdeğini küllüğe koyarak efes xtrayı açtım…

    kafama dikerek ilk dikişi attım sancılarıma… puşta bak ya… yedirir miyim oğlum sana merve’yi…. merve de arabana mı kanacak itin dölü… pencere kenarındaki koltuğuma geçtim…

    xtraya erken mi başladım ne, ağzımın tadı bozuldu… birkaç zeytin daha mı yesem…

    kim kalkacak cass, zıkkımlan işte, zeytin sırası mı? puştun dölüne bak ya, araba senin neyine züt!

    bir sigara yaktım, bir duman çektim… tam dumanını burun deliklerimden çıkaracaktım ki telefonumun sesini duydum, dumanı ağzımdan püfürdeterek masanın üzerindeki telefonu aldım…

    212’li bir numara
    Tümünü Göster
    ···
  16. 91.
    +5
    +efendim
    -efendini yesinler

    kim ki bu?

    +alo
    -piss
    +elifff
    -hi hi elif ya
    +tanıyamadım ya
    -ayy aşk olsun ya
    +ne bileyim tanıyamadım
    +nasılsın
    -ben iyiyim de senin neyin var
    +yok bir şeyim
    -sesin kötü geliyor
    +yok yok iyiyim, nerdesin
    -nerde olayım, sevgilimi özledim dışarı çıkıyım dediimmm…
    +iyi yaptın, eee
    - sonra arayayım mı aramayayım mı diye düşünürken
    +...
    -ara nen dedim ama
    +ama
    -amaaaa sanki bi tek ben özlemişim
    +ya öyle değil sabah mesaj yazdım ya sana
    -yazdın da hemen çıktın gittin haber bile vermedin uyuzzz

    triplere bak, tam arayacak zamanı buldun…

    +işim vardı ya ondan…
    -bak ne dicem
    +ne oldu
    -filiz’le konuştum ben
    +ee ne oldu
    -şey dedi, yani kocasını çok seviyor aldatmam dedi kızdı hatta ama ben ısrar edince şey dedi
    +ne dedi
    -yani senin için bir kahve içeriz dedi beraber
    -benim için yani
    +e güzel, bakarız ya
    -ya neyin var senin
    +yok bi şeyim
    -nasıl yok, ne oldu anlat hadi
    +ne anlatayım elif, yok bi şeyim.
    -iyi, yarın görüşelim mi, müsait misin?
    - filiz de gelecek
    +bilmem ki, eski yerde mi
    -evet

    yarak gelirim oraya…

    +orda olmasın ya, sevmedim orayı
    -başka yer olsun ya fark etmez
    +iyi tamam, saat kaç şimdi
    -bugün değil ya
    +biliyorum deli
    + beşi on geçiyor
    -ee
    +tamam sen eve git, sözlükten konuşuruz
    -yaa kart bitsin çok olandan aldım
    +çok ney
    -ya fazla kontörlü yani
    +sonra yine ararsın beni ya hadi eve git sen
    -sende bir şey var ama bilmiyorum
    +ya yok bir şey..
    -iyi tamam hadi eve gidiyorum ben
    +tamam, öptümmm
    -ben deeeeeeeeee
    +deli
    +hadi kapat
    -sen kapat

    trk diye telefonun kırmızı tuşuna bastım, çocuk muyum ben elif, kapat işte… liseli gibi sen kapat ben kapat mı oynayacağız…
    ···
  17. 92.
    0
    gitsem mi ki, filiz de gelecek… muhsin gelmez ki..

    xtramı bir dikişte nakavt ederek mutfağa geçtim… ucu sivri dibi kalın bomontimi alarak tam salona geçecekken geri dönerek dolaptan bir zeytini daha ağzıma attım…

    salona geçtim, zeytinin çekirdeğini masaya bırakarak masada öksüz gibi duran sigaradan bir sigara daha alarak koltuğuma geçtim…

    gideceksek de avcılara gitmeyelim… taksime gidelim… gelir mi ki? ben nasıl gittim o da gelsin… o gelir de filiz gelir mi? inşallah gelmez, elif tek gelsin… oğlum kadın evli lan… evli bir kadınla bir daha ne görüşecen cass…. görüşürüm, merve ne diye gelmiyor…

    bomontiyi kafama diktim… bilgisayarı açmadım, koltuğumdan kalkarak bilgisayarın düğmesine bastım siyah zemin üzerine beyaz yazıları görünce tekrar koltuğuma geçtim…

    ucu sivri dibi kalın bomontiyi kafama diktim, arif puştuna ne kadar kaldı acaba…

    sigaramdan bir duman alarak bilgisayara baktım, ekranda emesen penceresi vardı… açılmış, sözlüğe giyerim diye koltuğumdan kalktım… mausu alıp kromun simgesine çift tıkladığım anda arka tarafan “dank dank dank” sesleri geldi…

    kim ki bu… muhsin mi geldi.. film bitmemiştir ki…

    kapıya yöneldim…

    kapıyı açtım…

    açmaz olaydım...
    ···
  18. 93.
    0
    @2455 sonuna daha çok var...

    şu an bir part daha yazıyorum, yetişirse bu gece atarım...
    ···
  19. 94.
    0
    dedeme gelsin...

    http://fizy.com/#s/1aite5
    ···
  20. 95.
    0
    kim o da demedim, keşke deseydim...

    +yunus amca...

    -benim evlat, benim…
    her iki elini ağzından çıkan huhhh huhhh sesiyle ısıtmaya çalışsa da üşüdüğü her halinden belliydi...

    -çok soğuk, çoook…
    +geç yunus amca, geç üşüme…

    -yaşlandım artık cass, yaşlandım eskisi gibi değilim

    kapının önünden çekildim, çekilmem yunus amcayı içeriye davet etmemle eşdeğerdi...
    yunus amca ayakkabılarını çıkardı, eline alacakken

    +bırak sen ben alırım,
    -of of of, bacaklarım, bacaklarım, huhhh huhh huhhh
    - çabuk gel de işim var senle

    yunus amcanın ayakkabılarını alıp, kapı önündeki ayakkabılığa koydum... kapıyı da kapatarak salona geçtim...
    yunus amca pencere kenarındaki koltuğa geçmiş beni bekliyordu... .çekyata oturmadan yunus amcaya baktım. o da bana bakıyordu.

    + çay demliyim mi yunus amca, için ısınır...
    -yok yok, geç otur.

    çekyata oturdum... çekyata oturmamla yunus amca, elini ceketinin iç cebine zütürmesi aynı anda oldu... iç cebinden beyaz zarfı çıkardı... masaya bıraktı...

    -yarından tezi yok köye gidiyorsun, itiraz da istemem, bu lafımı da ikiletme
    +ya ne oldu yunus amca
    -bir şey yok evladım, ne olacak, değişiklik sana iyi gelecek
    +bunun için mi geldin
    -senin için geldim

    gözlerimi kapattım, birkaç saniye düşündüm... gitmek için bir nedenim olsaydı zarfı alır tamam derdim ama o düşünme anında gitmek için bir neden bulamadım ve fakat yunus amcanın ısrarına da anlam veremedim...

    +ne yapacağım ben köyde yunus amca ya... nereye gideceğim boşver...
    +hem nerden çıktı bu köy işi.

    yunus amca gözlerimin içine baktı, çenesindeki beyaz kılları kaşıdı... bellki o da düşünüyordu ve beni köye göndermek için haklı bir sebep arıyordu...
    ayağa kalktı... paltosunun düğmelerini açarak paltosunu çıkardı... ayağa kalktım, paltosunu almak için elimi uzatsam da paltosunu çekti, oturduğu koltuğun sırt bölgesine asarak tekrar oturdu... ceketinin cebinden sigarasını çıkartarak sigarayı dudaklarının arasına aldı... bana da uzattı ama ben yanan sigaramı gösterdim... paketi tekrar cebine koyarak sigarasını yaktı...

    - hiç mi özlemedin
    +neyi
    +dedeni

    gözlerine bakan gözlerimi çektim yunus amcadan, başımı eğdim, sigaramdan öyle bir kallavi bir fırt aldım ki ciğerim, yanmayı yeniden yazıyordu... ağzımdan çıkan sigara dumanı değil de yanmaya çalışan tezekten farksızdı...

    -kaç yıl oldu, kaç yıl...
    -tam burada
    -evlat

    yunus amcaya baktım...

    elleriyle salonun ortasını gösteriyordu...

    -tam burada yaşayamam dediğin günü ne çabuk unuttun.
    +unutmadım, unutmadım yunus amca... unutmadım...
    + unutamam da...
    +sen...

    sigaramdan bir fırt daha aldım

    +sen yaşadığımı mı sanıyorsun...

    yerimden kalkarak, masaya doğru yöneldim... ciğerime odun niyetine bekleyen ucu sivri dibi kalın şişeyi elime aldım...

    +yaşıyorum yunus amca, yaşıyorum...
    +ne çok unutmak istedim biliyor musun, ne çok unutmak istedim... dedemi, annemi, elif'i, sadık'ı ve o...
    +ama unutamadım yunus amca, unutamadım...

    ellerimi yumruk şekline getirdim, yumruğumun en sivri yerini yani orta parmağımın boğumuyla kulaklarımın üzerine beynimin çeperlerine tecavüz edercesine vurdum...

    +unutmuyor... unutmuyor... unutmuyor...

    arkama yaslanarak şişeyi kafama diktim, şişe, plankkk diye bir sesle yenilgisini kabullendiğinde çekyatın yanına bıraktım...

    yunus amca yerinden kalkarak yanıma geldi, sağ elini başıma koyarak saçlarımı okşadı... saçlarımdan öperek "unutma" dedi, herkesi unut "ibrahimi unutma!...

    yunus amca yerine geçerken ben de doğruldum, yerimden kalkarak sigaramdan bir fırt daha aldım... sigaramı masanın üzerindeki küllükte söndürerek mutfağa gittim...

    kendime kırmızı turborg yunus amcaya da bomonti alarak salona geldim... yunus amcaya birasını uzattım... uzatırken "unutmadım" dedim...

    çekyata geçtim... tlank sesiyle kırmızı tuborgu açtım...

    -evlat dedi...

    cevap vermeden yunus amcaya baktım...

    -oturduğun yerde yatıyordu ibrahim...
    Tümünü Göster
    ···