1. 1.
    +58 -2
    noktalama işaretlerini okudum çok duygulandım panpa
    ···
  2. 2.
    +26 -1
    önce kapı çaldı, açtım... benim prensesim karşımdaydı... h.g harun abi dedim, o zamanlar kimse bilmiyordu tabi... bunu da ben başlatmıştım, bir akım oldu, bilemezdim... *

    içeri aldım kadınımı... ya da erkeğimi... fark etmezdi, herşeyimdi o benim, bana ne yapmış olursa olsun...

    bir cevap istercesine gözlerine bakıyordum, o da anladı... tedirginleşti biraz... sakinleş dedim, sana bir bomonti getireyim..

    bu arada bomontiyi çok severim panpalar yaa lanet olsunnnn *

    gerek yok dedi ben içki getirdim ikimize de...

    çok sevindim... sevgilim bana hediye getirmişti, birlikte içip sarhoş olacaktık sonra ne fanteziler yapardık düşünsenize...

    ben iki bardak getireyim sevgilim o zaman dedim.

    -"gerek yok ben içmeyeceğim midem bulanıyor" dedi.

    -"kıyamam sevgilim istersen nane limon kaynatıyım sana" dedim.

    -"gerek yok bitanem sen iç ben eğlenirim beni dert etme sen" dedi.

    düşünsenize panpalar nasıl mükemmel bir insan... çok seviyordum onu... sevmeseydim keşke...

    ilk bardak içtikten sonra önce bi uyuşukluk hissettim beynimde, ateşim çıkıyordu yavaş yavaş. o da çantasından birşeyler çıkarıyordu ama gözüm karardığı için tam olarak anlayamıyordum. ama metal şeylerdi sanırım...

    sonra aşkım ben kötü oluyo... cümlemi bitiremedim.

    ayıldığımda banyomda yatıyordum, küvetim buz kaplıydı yine... olamaz dedim yine mi?

    hemen böbreğimi kontrol ettim. birini almıştı zaten. beni öldürmez dedim, ikinicisini de almaz dedim...

    almamıştı nitekim...

    oh dedim gönül rahatlığıyla... ta ki küçük cassiel'i görene kadar...

    evet...

    sevgilim, hayatımın kadını, harun abi... küçük cassieli kesip başucuma koymuş, yanına da not bırakmış...

    "karım yapacağım seni... "

    çok sevinmiştim beni sahiplendiği için... keşke sevinmeseydim...
    ···
  3. 3.
    +17 -2
    lan bu son entryi yazarken sözlük gri ekran verdi dıbına koyayım, kalpten gittim ya... neyseki geri tuşuna bastım da yazdığım entry geri geldi...
    ···
  4. 4.
    +13
    inci de kız var mi ki amk?

    Yalanina sokuyum, harun abiyle bulusmus ilık.

    "zira beni de özel kılan, çekici kılan, merak ettiren de oydu" tribal enfeksiyonunu gibeyim.
    ···
  5. 5.
    +15 -2
    sabah 9 gibi uyandım, hemen sözlüğe girdim... elif'ten bir mesaj gelmiş mi acaba diye ama yoktu ondan bir mesaj...

    duş alayım dedim, duştan önce tuvalete gittim... bu arada önemli bir karar vermem gerektiği zamanlarda mutlaka tuvalete gidiyorum... şu yaşıma kadar tuvalette sıçarken verdiğim kararlardan da hiç pişman olmadım...

    neyse, tuvalete gidip bir sigara yaktım ve düşünmeye başladım...

    nasıl yapsam, kız verebilir... verebilir de evine zütürür mü? komşuları var, dul kadın eve erkek alıyor diye adı çıkabilir... korka da bilir... iyisi mi eve getirmek... nasıl... yetişemem, keşke saati erkene alsaydım... ben bunları düşünürken aklıma muhsin geldi...

    muhsin, oto elektrikçisi... yakın arkadaşım. arabasını istesem verir... iyisi mi ondan arabayı alayım... ne kadar yakar acaba... yanlış hatırlamıyorsam 130 lira falan param vardı... 30 liralık gaz koysam, 50 lira hesap gelse. 50 lira da fazla kalır... oldu bu iş... evi temizlemedim, sıktır et gelince ona temizletirsin...

    tuvaletten çıktığım gibi duşa girdim, bu arada kendimi de sevişmeye hazırlıyor gibi vücut temizliğimi yaptım... kıldı tüydü onlardan eser bırakmadım... hani kadın olsam o kadar uğraştığım için kendime verirdim...

    duştan çıktıktan sonra sözlüğe tekrar giriş yaptım, eliften bir mesaj vardı... mekanı haritadan gösteren bir link... haritayı inceledim, mesajına 3 te görüşürüz diye cevap yazıp direkt berbere gittim, berberimin adı hikmet... sizde de var mıdır bilmiyorum ama ondan başkasına da traş olmam...

    neyse berberde traş olurken hikmet anladı... yüzümden mi okunuyordu neydi bilemedim... ince iş galiba dedi... gülümseyerek sayılır dedim...

    hikmet, saçımı sakalımı kestikten sonra bir de fön çekti, cirlop gibi olmuştum...

    muhsin' gidip arabayı istedim, sağolsun o da kırmadı beni...

    araba da reno 19, eurpoa mı ne...

    berberden çıkarken saat 1 gibiydi...

    ancak yetişirim deyip bastım avcılara doğru...

    avcılara gittim, mekanı arıyorum... saat 2,15 gibiydi.. bu arada gönderdiği haritadan mekanın yerini öğrenmiştim ama mekanı bulmak kolay olmadı...

    mekanı bulduktan sonra, önce birkaç kez arabayla yanından geçtim... etrafındaki dükkanlara falan bakıyorum. ters bir şey yoktu, mekan kuytu bir yerdeydi ve dış cephesi hiç de güzel değildi, vbakımsızdı anlayacağınız... ayrıca mekanın camlarında da acayip şeyler vardı... rock amblemleri mi dersiniz bilmiyorum ama bir garipti... satanist mi lan bu diye de geçirdim içimden... saat 2,45'e kadar mekanın önünden geçip arka sokağından tekrar dönüyor tekrar bakıyordum...

    saat de yaklaşıyordu, yeter tur attığım deyip mekana gideyim dedim... mekanın önüne park edeyim dedim ama park yeri bulamayınca bir arka sokağına park ederek mekana gittim...

    mekanda 4 5 erkak bir masada oturup sohbet ediyorlardı ama onlar da oranın çalışanlarıydı... bomboştu anlayacağınız...

    bu arada iki bölgeden oluşuyordu, sigara içilen yer ve içilmeyen yer... ben sigara içilen yere gidip beklemeye başladım...

    garson ne istediğimi sordu, kahve istedim... kahvem geldi... bir de sigara yaktım...

    saate baktım, saat 3 ama eliften ses seda yok...

    bu gelmeyecek galiba dedim...

    derken içeriye, başında şapka, altında kot pantolonu ve siyah deri ceketli hatun girdi...

    beni beklememişsin diyerek elini uzattı...

    o elini uzatınca ben de yerimden kalkarak ona doğru yürüdüm, elini tutarak yanağından öptüm...

    "hoş geldin" dedim...

    hoş bulduk faslı bitti, garson geldi o da kahve söyledi... bir de sigara yaktı, o bana bakıyor ben ona...

    garip bir duyguydu...

    kahvesi geldi...

    ve ilk cümlesi bu oldu...

    "ben evliyim."

    bir şey söyleyemedim... afalladım, ona bakıyorum... sigrasını içiyor benden bir tepki bekliyordu...

    lan oğlum boşanmıştı ya bu karı... evliyim de ne demek...

    dul'du bu lan, dul...

    keşke öyle olsaydı...
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +16 -4
    saat 19.45 gibi cinepol'ün önünde beklemeye başladım... saat 20.00 olmuştu, baktım gelen yok... bir sigara yaktım... 20.07 20.09 20.11... 20.16 olmuştu saat. gülümsemiştim kendi kendime... salak demiştim, ne sanmıştın. numarasını bile bilmediğin bir insandan ne bekliyordun? derken...

    beline kadar upuzun saçları, 1.75e yakın boyuyla, sapsarı saçlarıyla karşıdan o geliyordu... o mu değil mi bilmiyordum... ama kırmızı elbisesiyle bana doğru geliyordu...

    artık emindim, oydu...

    -merhaba presim, sana demiştim, bana inanmadın dedi.

    -hoşgeldin diyebildim sadece...

    sonra sarıldık, sarılmasaydım keşke...

    birden göbeğimin altında bir sertlik hissettim. sarıldığımız anda, hemen hemen benim penisimin olduğu bölgede birşey saklıyordu... başta silah sandım, çok korktum...

    bu ne diye sordum, tam elimle oraya doğru hamle yapacakken...

    elimi tuttu. sen benim yannanımı içine alma umudumdun aşkım dedi...

    nasıl yani dedim?

    anlamadın mı aşkım dedi...

    bursa çocuğuyum, her yerde gibişirim...

    ardıntan eter döktüğü bezi koklattı bana... uyandığımda züt deliğimde bir acı, böbreğimde bir çizik ile buz dolu küvette yatıyordum...
    ···
  7. 7.
    +15 -4
    "efendim" dedim ürkek bir ses tonuyla önce... emin değildim hala şüphe duyuyordum...

    "şimdi inanıyorsundur bana dimi? o fotoğrafları istiyorum hayatım" dedi ve 2-3 saniyelik bir gülüşün ardından kapatmam lazım diyerek kapattı...

    saat 8 olmuştu çünkü...

    kafayı yiyecektim anlayamıyordum. hemen geri aradım numarayı, kimse açmadı yine... benim de mit'de çalışan arkadaşım var, telefonun geldiği ankesörlü telefonun yerini ve güvenlik kamerası görüntülerini incelettik. bir de ne göreyim...

    görmez olaydım...
    ···
  8. 8.
    +14 -3
    derken saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı... hemen en şık gömleğimi giydim, altıma kotumu giydim, saçlarımı da jöleledim... son bir bomontim kalmıştı, onu da hızlıcana içtim... bu arada;

    bomontiyi çok seviyorum yhaaaa *

    neyse, konumuza dönelim... hemen avcılar joy cafenin yolunu tuttum...

    gittiğimde kimle karşılacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu, fakat o beni tanıyordu.. beni görünce tanıyınca tavırlarından anlarım diyordum...

    saat 19.44 olduğunda joy cafeden adımımı attım... keşke atmasaydım.

    içerisi bildiğiniz kıraathane, eşli bataklar, kingler, tavlalar oynanıyor, at yarışı izleniyor...

    hemen sevdiceğimi aradı gözlerim. pardon dedim, elifi gören var mı...

    derken 2 tane bıyıklı ağabey yanıma geldi. iyi niyetli insanlardı...

    "elif arka tarafta yiğidim, karısı yapacakmış seni öyle diyor" dediler.

    ama ama olur mu öyle şey? dedim

    uzatma lan dedi bir tanesi ve burnuma sertçe bir yumruk vurdu...

    yumruğun sarsıntısından tam kurtulmuştum ki arkadan gelen bir tanesi bana koklattığı eterli bez ile bayılttı beni..

    uyandığımda bilmediğim bir küvetteydim yine... etrafımda sinekler uçuşuyordu, pis keskin bir koku vardı... bir de küvetin içi buz doluydu her zamanki gibi... dedim bu sefer neyimi kaybettim...

    zaten önceden böbreğimi almış ve gibimi kesmişti, bana bir tek taşaklarım kalmıştı...

    hayır dedim, direk taşaklarıma baktım...

    ve gördüm...

    keşke görmeseydim...

    bu sefer sol taşağım bana veda etmişti.

    kafamı sağa çevirdim, bir de ne göreyim...

    bir not daha,

    "karım yapacağım dedim dedim inanmadın, tak noldu şimdi?"

    inanamıyordum, gerçekten ciddiydi...

    kağıtta bir de numara yazıyordu.

    "uyanınca ara karıcığım... 053x xxx xx xx"

    hemen aradım tabi...

    keşke aramasaydım...
    ···
  9. 9.
    +11 -1
    incide kızda mı var lan
    ···
  10. 10.
    +12 -3
    yunus amca merve'nin poşetini hazırlamıştı merve ücreti ödedikten sonra bana bakarak gülümsedi tekrar, hoşçakal da demediğine göre... o da konuşmak istiyor...

    yunus amca çekirdek dedim...

    eliyle kapının yanındaki çekirdek rafını göstererek oradan al dedi...

    merve yürüyordu...

    alelacele kapıdaki tezgahtan çekirdek paketlerinden bir paket çektim ama öyle bir çekmişim ki çekirdeklerin hepsi yerde... yeni suç işlemiş bir çocuk gibi yerdeki çekirdekleri toplamaya başladım ama bir gözüm de merve'deydi... o bana bakıp gülüyordu... birkaç saniye güldükten sonra çıkıp gitti merve... merve gidiyordu ben çekirdek paketleriyle uğraşıyordum ki çok geçmeden yunus amcaya elini omzuma koyarak tamam evlat, sen bırak ben düzeltirim dedi...

    kusura bakma yunus amca dediğim gibi fırladım dışarıya...

    ben kapıdan çıkarken merve'de arkasına bakıyordu...

    bu iyiye işaretti... yoksa neden baksın ki?

    hızlıca merve'ye yetiştim.

    hala gülüyordu...

    +gülme ya
    elimdeki poşete baktı, yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bırakmıştı...
    -bira mı onlar
    poşeti arkama saklayarak, sustum cevap vermedim.
    +ne yapıyorsun hafta sonu
    -bilmem
    +karusele gidelim mi

    merve yine sustu, merve'nin bu susuşları beni çıldırtsa da katlanıyordum,

    +tabi başka birine sözün yoksa
    -ne demek istiyorsun
    bu cümleyi öyle bir telaffuz edişi vardı ki, "zütünü giberim seni akıllı konuş"tan farksızdı.
    +seval'e yani
    aslında seval aklımda yoktu ama onun o cümleye tepkisini gördükten sonra mecburen onu attım ortaya
    -yok daha bir şey konuşmadık
    +neyse merve,

    yine sustu...

    merve'nin çekincesi yaşımdan mıydı, beni mi beğenmiyordu bilmiyordum ama o hep kaçıyordu benden ve ben bunu hep yaşa bağlıyordum ki haksız da sayılmazdı, aramızda onun bildiği 6 benim bildiğim 9 yaş vardı... o kabul etse de babası, annesi izin vermezdi hem kim ayyaşın tekine kızını verirdi ki?

    merve'lerin sokağına yetişiyorduk ve merve de de hafif tedirginlik başlamıştı...

    burada ayrılmamız gerekiyordu...

    +fikrini değiştirirsen mesaj atarsın
    -görüşürüz
    +karusel de mi
    +gülümsedi

    cevap vermeden yürüdü gitti...

    o gittikten sonra görüşürüz dedim merve, görüşürüz...

    eve gittim...

    nevalemi dolaba koyarak televizyonu açtım, sözlüğe giriş yaptım tekrar... elif'in gönderdiği mesajdaki kafenin adını googleye yazdım tekrar... mekanın fotoğrafları falan vardı ama kendi sitesi yoktu, olsaydı içeceklerin fiyat listesine bakacaktım...

    ufak çaplı bir araştırma yaptıktan sonra bomontilerden birisini açtım... yavaş yavaş içerken yarın için plan yapıyordum...

    3'te byluşursak 8'e kadar vaktimiz var... 5 saat...

    minibüsle giderim de ya kafede 1 saat takıldıktan sonra eve getirmeye ikna etsem? 4'te çıksak eve gelene kadar 5,5 olur, gidişte 1,5 saat etti mi sana 7...

    süre yetmiyordu... iyi de o da yalnız yaşıyor, belki evine davet eder? etse gideyim mi? oğlum manyak mısın lan, ya soğuk bir küvette uyansan? davet etse gitmeyeyim... gerçi insan sarrafı sayılırım ben, gözlerinden anlarım ki? ya anlamazsan...

    iyi de ne yapacağım, evi mi temizlesem... temizliyim ben en iyisi ne olur ne olmaz deyip salondaki poşetleri, dergileri boş şişeleri falan topladım...

    birkaç eşyayı topladıktan sonra oğlum ilk görüşmede kız eve gelir mi lan saçmalama, niye gelmesin oğlum o kadar cisellik konuştuk, kıvama getirirsem gelir... otel kaç paradır acaba, ya otele gelmezse? huur mu lan tabii gelmez... ha ev ha otel ne fark eder...

    koy zütüne rahvan gitsin deyip pencere kenarındaki koltuğuma geçtim...

    bu arada benim pencere kenarında bir koltuğum var, tek koltuklardan... onu da iso getirmişti... anlattığına göre biri evin mobilyalarını değiştirmiş, 2 takım oturma gurubunu olduğu gibi çöpe atmıştı o da çöp çekyatları koltukları olduğu gibi çöp kamyonuna yüklediği gibi getirmişti... benim payıma düşen de bu koltuktu... kahverengi bir koltuk, kırık, yırtık bir tarafı yoktu...

    neysei koltuğuma geçip başladım içmeye, hafif de müzik var tabii...

    erdal güney, cevdet bağca, yavuz bingöl, efkan şeşen...

    onlar söyledikçe ben içleniyordum... bazen de fal tutuyordum... sıradaki türkü merve'ye gelsin... ondan sana kendime sonra elif'e...

    işin taktan tarafı da ayrılık türkülerinin hepsi de merve'ye denk geliyordu...

    o gece 3 gibi zıbardım...

    sabah uyanacak ve o buluşmaya gidecektim...

    keşke gitmeseydim...
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    +11 -3
    sonra bi gittim organ mafyasi. kafamdan kaynar sular döküldü altıma sıçtım. gazatede gördüm adamlardandı. çıkarttılar ameliyat aletlerini daldırdılar böbreğe dalağa derken karın falan bomboş kaldı. sonra içime yapay motordan böbrek, dalak, mide, karaciğer, ilik, ince bağırsak falan yerleştirdiler.1 hafta geçti hemen ameliyata alamayız dediler yoksa ölür.ölürse yaraklara otururuz dediler. ordan akciğer, kalp,göz her taku aldılar yerine yapay organlar taktılar.bi güzelde gibtiler huur çocukları. karıda beğersem travestiymiş. yarak nah kolum kadar amk. daldrı içime bam bambam!! allahtan yapay organlar var. yoksa kesin ölücektim. zütüm hala ağrıya çare bulunamadı arada bir vurduruyorum gene(vurmak isteyen özel msj atabilir)sonra serbest bıraktılar. geriye ise sadece beynimi bıraktılar. artık bir robotum.
    devamı ve gelişmeleri sonra aktaricam...
    ···
  12. 12.
    +8
    hikayeyi özetliyorum beyler
    yorum atacaktım
    atmaz olaydım...
    ···
  13. 13.
    +10 -2
    hayır dedim olamaz... benim sevdiceğim bana bunu yapmış olamaz... yediremiyordum kendime... umrumda olan böbreğim, züt deliğim felan değildi.. gibilmek koymuyordu bana, sevdiceğimin koyduğu kadar... hastaneye gittim hemen, neyse ifadeyi de verdikten sonra taburcu oldum...

    tek böbrek ile yaşayabileceğimi söylediler. yaşamaz olaydım...

    eve geldim. ilk iş sözlüğü açtım ve gelen kutum maviydi yine :

    yaşama umudum, sen benim sol yanımdım, nasıl kıyabildim sana :( ama inan prensim, bunu ben yapmadım... bunu yapmak zorunda kaldım. nolur affet beni. bir şans daha ver. sen benim başıma gelen en güzel şeysin..

    cevap yaz | önceden | sil | 24 ocak 2010, pazar 12:21

    (... )

    başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. neydi bu niye bitmek bilmiyordu? peki ya ben? neden hala peşinden koşuyordum... hali hazırda kaybettiğim;
    bir böbrek...
    bir de makat vardı...

    ama inat ettim, bunu bana o yapmış olamazdı... cevap yazdım.. yazmaz olaydım...
    ···
  14. 14.
    +10 -2
    mekandan çıktığım gibi arabayı park ettiğim tarafa hızlı adımlarla yürüdüm, ama öyle bir yürüme ki hani sanırsın dabakhaneye tak yetiştiyorum...

    biliyorum yine kızacaksınız ama ileride lazım olacağı için anlatmam gerekiyor...
    (istemeyen aşağıdaki paragrafı okumasın... )

    mekanın önünde park olmadığı için arabayı mekanın arka sokağına park etmiştim... arabanın olduğu tarafa gitmek için önce makanın bulunduğu sokaktan çıkıp sol taraftaki caddeye çıkmanız gerekiyor ki, zaten mekanla soldaki cadde arasında 20 metre var ya da yok, sağdaki ana cadde arasında da 100 metre falan var...

    soldaki caddeye çıktım, arkama baktım, elif artık kaybolmuştu, gebersin... bir de utanmadan "yaz bana" diyo, kaltak... kocamı aldatmaya gelmedim, ne gib yemeye geldin elin herifiyle görüşmeye, oğlum var diyo bir de... hastaymış, o iyileşince sen geberirsen inşallah... yaz banaymış... yaz bana... yaz bana diyo ya, neyine yazayım lan, neyine, o cüce boyuna bakmadan bir de çocuk yapmış, senin anneliğine sıçayım, elif'miş elif'lere kurban ol sen...

    arabayı park ettiğim sokağa girdim, cebimden bir sigara çıkarıp yaktım, sigarayı ciğerlerime istifleyerek yürüyorum...

    şansıma tüküreyim, ayda yılda internetten karı düşüreyim dedim bahtıma düşene bak, evli ve çocuklu bir kadın, kocası kim acaba? polis falan olmasın , o işte dedi gerçi, ne işi ki, sormadım da... ne diye sorayım ki kocasını, salaksın oğlum sen, internete giren kadından ne hayır beklenir ki, hayır mı bekledim sanki, çakarım yollarım dedim, al çaktın işte. ya o iri adamla sıska olandan biri kocası çıksaydı ne tak yiyecektin, geberip gidecekdin namus belasına, huur...

    arabanın yanına geldiğimde sigaramı attım ki zaten dumanı sağ gözümü kör etmiş gibiydi, tek gözle görüyordum... kumandayla arabanın kapısını açtım, şoför mahaline oturdum, kontağı takıp çalıştırayım dedim ama o da kelek yapmaya başlamıştı bile, kontağı çeviriyordum fakat araba tam çalışacakken motor boğuluyor gibi oluyordu... direksiyona birkaç kez vurdum, benim arabam olsaydı belki tekme tokat girişirdim ama emanet olduğu için bir sigara daha yaktım, sigaradan birkaç fırt aldıktan sonra yavaşça kontağı çevirip gaza hafifçe yüklendim bu yavaşlığıma o da çalışarak cevap verdi...

    elif'in yürüdüğü caddeye doğru yavaş yavaş gidiyorum, yaz bana diyo, yaz... ben eve gideyim görürüm sana ne yazacağımı... gitti kira parası, yunus amcaya bu ay para vermeyeyim, en iyisi de o galiba, bu ay da çok içtim ya neyse o da az içtiklerime saysın, iso'dan da kirayı erken isteyeyim, nasıl verecek ki, belki biriktirdiği vardır, biraz da içmeyi azaltırsam, nasıl azaltayım ki nerede bir tak var beni buluyor, görüşürmüşüz...

    ana caddeye çıktım, sağa döndüm, ağzımda sigara aklımda elif gidiyorum... biraz gittikten sonra bir de ne göreyim...

    iri yapılı adamla, sıska hızlı adımlarla yürüyor...

    zütü kurtardın cass, zütü kurtardın... şunlara bak, dua et de başın belaya girmedi, adamlar kevgire çevirirdi seni lan... bas gaza cass, bas, bir daha da avcılara gelme, hele de internette tanıştığın bir kadın için hiç gelme... gaza yüklendim...

    iri yapılı ve sıskayı geçtikten sonra normal hıza döndüm, biraz ilerledim...

    elif değil mi o?

    siyah şapkası, işte o...

    gazdan ayağımı çektim, yavaş yavaş gidiyorum, elif önde sallana sallana yürüyor...

    takip mi etsem, evi nerede acaba... burada mı oturyor, öğrensen ne olacak, kadın evli cass çocuğu var lan sana ne... ya burada oturduğu da yalansa, yalansa yalan ne değişecek... akıllanmayacağım ben, ne tak yerse yesin...

    sol şerite geçtim, bir gözüm de elif'te... geçersem beni görür mü acaba, arabayı görmedi ki nasıl tanısın... fiziği güzel ama, kalçalara bak... gamzeleri de vardı... saçları da uzun olaydı... koyduğumun huursu niye evli olduğunu söyledin ki... korna mı çalsam? ya tanıdığı falan varsa buralarda... bas git cass, sana hayır yok bu kadından... bas git...

    sol şeritte gaza yüklenerek sağ şeride geçtim, elif sağda yürüyor... elif'i geçtim, sağ aynadan elif'e bakıyorum...
    elif durdu, arkasına baktı, tekrar yürümeye devam etti...

    kime baktı ki bu, beni mi konrtol ediyor acaba... niye takip edeyim ki, güvenmiyor mu bana?

    sigaramdan bir fırt alarak bastım gaza... başlarım böyle işe , git evine cass... muhsin'e de ayıp oldu, ne ayıbı be 30 liralık gaz koydum...

    bu arada avcılara ilk gidişimdi, yanlış hatırlamıyorsam ana caddenin üzerinde "kiler mağazası" vardı, onu görünce nereden geldiğimi hatırlayarak gaza bastım, yüklendim gaza saat on yediyi çeyrek geçe muhsin'in dükkanın önündeydim...

    Muhsin beni görünce ağzı kulaklarında gülümseyerek bana doğru geldi, sağ eliyle sağ kulak mememi, baş ve işaret parmağının arasına alarak oynamaya başladı...

    -bu ne oğlum
    +ne

    kahkahalarını sıralayarak

    -taş, taş...
    +sorma ya

    asık suratımı görünce o da gülmeyi keserek kulak mememden elini çekti, omzuma koydu

    -ne oldu lan
    +anlatırım sonra
    -gel çayım da var, laflarız...

    arabanın kapısını kumandasıyla kapatarak anahtaları muhsin'e verdim,

    +çok sağol valla iyi oldu
    -ne demek araba senin oğlum, istediğin zaman

    muhsin, o zaman 30 yaşındaydı... 99 depreminde annesini, babasını, babannesini, dedesini ve iki kardeşini kaybetti, depremden bir tek sağ kalan oydu ki, o da deprem sırasına askerde olduğu için... şu an işlettiği dükkan da babasından kalan mirası, bir de evi var... gecekondu... 2010'da yani o zamanlar, Merve'nin arkadaşı seval'e yanıktı ki aslında şu an bile içten içe yanık da neyse, aslında sadece yanık da değildi seval'in de gönlü vardı, ara sıra görüşüyorlardı ama seval'in babası, muhsin'in yaşından dolayı kızını vermiyordu, o da vereceği günü bekliyordu...

    muhsin'in yazıhanesine geçtim, muhsin dükkanın mutfağında çay dolduruyordu... bu arada ben yazıhane diyorum kibarlar yani okuyanlar ofis der ama benim nazarımda orası yazıhanedir...

    muhsin, çay doldururken soruyordu...

    -beğenmedin mi
    +yok beğendim, güzeldi kadın
    -eee
    +evli çıktı
    -nasıl, bilmiyor muydun?
    +bana boşandığını söylemişti
    -yine mi evlenmiş

    muhsin çayları getirdi,

    çayı bana uzatırken, bileğindeki "seval" yazısını gördüm...

    +vayyyyy, aşk'a bak, yeni mi yazdırdın.

    evet diyerek omuzlarını kabarta kabarta patron koltuğuna geçti, bıyık altından da gülüyordu...

    -tabi oğlum, senin gibi internette aramıyoruz biz aşkı,
    +ne alaka ya, merve'yi bilmiyorsun sanki
    -ne işin var lan o zaman elin kadınıyla
    +ne bileyim ya,
    -ne zaman evlenmiş kadın
    +hiç boşanmamış ki
    -nasıl yani
    +benimle tanışmak için yalan söylemiş,
    -seninle tanışmak için yalan söylemiş, nesin ki oğlum sen?
    +cass'ım lan ben
    -cassını gibeyim, bir çapanoğlu çıkmasın oğlum
    +ya yok ne çıkacak, kocası dayak mı atıyormuş ne, o da herhalde mutluluğu dışarıda arıyor, geldi beni buldu işte bahtımı gibeyim
    -sen yine de dikkatli ol
    +görüşmem bir daha zaten
    -görüşme de, merve duyarsa olacağı varsa da olmaz zaten, akıllı ol
    +şans yok ya bende o da duyarsa şaşırmam
    -yeri kadın mı söyledi sana
    +evet
    - dolu mu gittin boş mu
    elimi belime attım, başımla onaylayarak
    + dolu
    sağ eliyle ne işareti yaptı.
    +delgeç
    -iyi

    sağ bacağının yanindaki çekmecesini açtı, çekmeceden sigara paketini çıkartarak önce bana uzattı, kısa lark içiyordu (mavi kutulu). sigarasından aldım, o da aldı... çakmağımla sigarasını yaktım, avuc içiyle parmaklarıma dokunarak teşekkür etti, ben de sigaramı yaktım...

    -arif'ten bir haber var mı?

    +hatırlatmasan olmaz yani dimi

    +yok!

    vardı da ben bilmiyordum...
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +9 -1
    +dedi naber?
    -dedim iyidir.
    +dedi ee dedi
    -dedim ee dedim
    +iyidir
    -dedi ne dedi
    +dedim ne dedin
    -kim dedim dedi
    +kim ne dedi dedim

    demez olaydım...
    ···
  16. 16.
    +8
    ardından gözümü kapattım, çayımın sonunu da yudumladıktan sonra bir mesaj yazdım... bu aslında daha önce çektiğim bir restti, ama tekrar yapmam gerekti, ve yazdım...

    sana güvenmeyi, sana inanmayı çok istiyorum... çünkü kendimde senden birçok parça buluyorum... ama bu nereye kadar böyle gidecek bilmiyorum.. ve bu bilinmezlik canımı sıkıyor. o yüzden buna artık bir son vermem gerekiyor. bu akşam, saat 20.00de avcılar cinepol'ün önünde olacağım. eğer gelirsen beni zaten tanıyorsun. gelmezsen de bu benden aldığın son mesaj olacak...

    aynen böyle yazdım. ve sadece 1 dakika sonra bu cevap geldi...

    bitanem, yaşam sevincim* bu hayatımda hiç yapmadığım ve asla yapmayacağım birşey. ama sadece senin için kurallarımı ihlal ediyorum. akşam orada olacağım sevgilim... kırmızı elbisem ile geleceğim, bekle beni*

    cevap yaz | önceden | sil | 24 ocak 2010, pazar 12:21

    (... )

    o andan itibaren müthiş bir heyecan kapladı içimi. sonunda onu görebilecek, dokunabilecektim...

    dokunmaz olaydım...
    ···
  17. 17.
    +9 -2
    bu arada elif haftanın iki günü sabahları telefon açıyor konuşuyorduk, anlattığına göre tam bir aşçıydı, çok güzel yemekler yaptığını falan anlatıyordu... bu arada mesajlaşmalarımızda cinsellik konuşsak da telefonda fazla detaya girmiyorduk tabii mesajlaşma ile telefon arasında bayağı bir fark oluyordu...

    çaydanlık mevzusu üzerinden bir hafta geçmişti, ben bu bir hafta içerisinde parmağımın acıdığını, su topladığını hatta bazen abartarak mesajlara dahi cevap yazamadığımı hatta geç cevap yazmamın sebebini de o acıya bağlıyordum...

    elif yine her zamanki gibi sabah 10 gibi online oluyor akşam 8 gibi de çıkıyordu, ben artık alıştığımdan bu durumu üstelemiyordum zira insan alışıyor...

    yukarıda da yazdığım gibi elif arıyordu ama yine ankesörlü telefonlardan... işin taktan tarafı da her aradığında farklı bir numara çıkıyordu hatta ben de bunları olur da bir gün lazım olur diye de kayıt ediyorum, "elif inci 1", 2 3 4 ... 8 diye... ediyorsun da ne işine yarayacak oğlum, ne bileyim amk. kayıt ediyorum işte...

    derken bir gün aklıma tak etti, bak bakalım lan bu numaralar hangi ilçeye ait...

    misal: 211 mecidiyeköy'e ait bir numara...

    yani : 0 212 211 11 11 (sadece mecidiyeköy'e aittir)
    0 212 658 11 11 (esenler, esenler otogar)

    hemen google ufak bir araştırma yaptım, aradığı numaraların ilçelerine bakıyorum... ilk aradığı yer. avcılar, ikinci aradığı yer zeytinburnu, üçüncü ardığı yer b.çekmece, bakırköy de vardı bunların içinde... bana gelen aramaların hepsi de farklı ilçelerden geliyordu... fakat o bana avcılardan aradığını söylüyordu, hatta neden aynı ankesörlüden aramıyorsun soruma da hangisi denk gelirse ondan arıyorum diyordu... aslında içten içe güvenmek de istiyordum zira merve'den o ana kadar hiçbir ışık zümresi görmemiştim... hani görseydim elif'i çoktan sıktır ederdim... ve evet elif'in bu bilinmezliği canımı sıksa da katlanıyordum, hem gizemliliği hem de bana verdiği değer ve benimle mesajlaşmaları hoşuma gidiyordu... yani nasıl anlatayım sanki kırk yıllık yatak arkadaşım gibiydi...

    derken bir gün özel mesajda bana bir kafenin ismini yolladı, yolladığı mekanı hemen googleden araştırdım... söylediği gibi avcılar'daydı mekan...

    kafenin ismini tam olarak hatırlamasam da içinde "joy" kelimesi geçiyordu...

    gidecek miydim?

    gidecektim, keşke gitmeseydim...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +10 -3
    @536 anneyi karıştırma lan züt oğlanı!

    küfür edeceksen de bana et dıbına koyayım!
    ···
  19. 19.
    +9 -2
    geldim binler, bi sabredemediniz.

    arayan 0 543 'lü bir numaraydı...

    onun olduğunu biliyordum ama onun olduğuna inanmak istemedim.

    kafam dünden güzel, açtım telefonu... daha rahattım.

    karşıdan ses gelmesini bekledim. bir kaç saniye karanlık bir sessizlik oldu. ve dayanamayıp "alo" dedim.

    -ben...

    sesini tanımıştım. oydu. duraksadı ve devam etti.

    -ben sensiz olamam... o gün belli etmedim ama hayatımda öyle bir yer etmişsin ki kopmadım senden dedi.

    +bu numara kimin?

    -bir arkadaşımdan ödünç aldım

    +doğruyu söyle.

    -bir arkadaşımın dedim.

    +bu yalana inanacak değilim. evlilik meselesi hala önümde. ayrıca o adamları tanıyordun.

    -Bak sana başka yalan söylemedim tamam?

    sustum... tereddüt ettim ve devam etmesini bekledim.

    -Şu an görüşmek istiyorum seninle dedi.

    Duraksadım. kalakaldım. bir yandan da tırsıyordum içtem içe.

    -nasıl, nerede dedim.

    +akşam saat 9da eminönü'de metro duraklarının orda dedi.

    -peki.

    diyebildim sadece... içimden bir ses gitme diyordu ama gitmeliydim, gitmek zorundaydım.

    gitmez olaydım!

    saat 8 gibi çıktım evden. o saate kadar oyalandım evde. vakit geçmek bilmedi. biraz alkol aldım rahatlamak için.

    ve yola düştüm. hızlı tramvaya atladım. rayların sesi bile gitme, gitme der gibiydi.

    dinlemedim onları. gittim.

    alışık olmadık şekilde herkes inince kimse kalmadı. hatta seyyar satıcılar bile orada yoktu. günün pazar olmasına bağladım. yağmur da vardı. altgeçitte beklemeye başladım.

    ne gelen vardı ne giden...

    derken aynı numara aradı.

    -bekle az sonra oradayım dedi...

    +geldi.

    gelmez olaydı!

    yanında o koca izbandut ve sıska adam vardı. üstüme gelmeye başladılar. elif ise arkadan olanları izliyor kıpırdamıyordu. izbandut beni kavradı ve sıska olan pis pis gülmeye başladı... kalbim yerinden çıkacak gibiydi.

    elif de manyakça gülmeye başladı.

    sıska diye dalga geçtiğim adam 20 cmlik dalgasını çıkarıp yüzüme vurmaya başladı. resmen gibiyle dövüyordu beni. derken pantolonumu sıyırıp zütüme kökledi. sonra o iri yarı adamla sırayla gibtiler. hatta elif de belden bağlamalı ile bi' kaç kere soktu. ardından beni bırakıp gittiler. yerde baygın yatarken 3 tane nijeryalı saat satıcı zenci de fırsattan istifade edip bi güzel gibtiler.

    acısı hala sızlıyor. bu da böyle bi anımdır.
    ···
  20. 20.
    +7
    geldim binler, bi sabredemediniz. Kaç gündür işim var diyorum, insanız sonuçta. iki partı birden atıyorum. küfür etmeyin amk artık.

    arayan 0 543 'lü bir numaraydı...

    onun olduğunu biliyordum ama onun olduğuna inanmak istemedim.

    kafam dünden güzel, açtım telefonu... daha rahattım.

    karşıdan ses gelmesini bekledim. bir kaç saniye karanlık bir sessizlik oldu. ve dayanamayıp "alo" dedim.

    -ben...

    sesini tanımıştım. oydu. duraksadı ve devam etti.

    -ben sensiz olamam... o gün belli etmedim ama hayatımda öyle bir yer etmişsin ki kopmadım senden dedi.

    +bu numara kimin?

    -bir arkadaşımdan ödünç aldım

    +doğruyu söyle.

    -bir arkadaşımın dedim.

    +bu yalana inanacak değilim. evlilik meselesi hala önümde. ayrıca o adamları tanıyordun.

    -Bak sana başka yalan söylemedim tamam?

    sustum... tereddüt ettim ve devam etmesini bekledim.

    -Şu an görüşmek istiyorum seninle dedi.

    Duraksadım. kalakaldım. bir yandan da tırsıyordum içtem içe.

    -nasıl, nerede dedim.

    +akşam saat 9da eminönü'de metro duraklarının orda dedi.

    -peki.

    diyebildim sadece... içimden bir ses gitme diyordu ama gitmeliydim, gitmek zorundaydım.

    gitmez olaydım!

    saat 8 gibi çıktım evden. o saate kadar oyalandım evde. vakit geçmek bilmedi. biraz alkol aldım rahatlamak için.

    ve yola düştüm. hızlı tramvaya atladım. rayların sesi bile gitme, gitme der gibiydi.

    dinlemedim onları. gittim.

    alışık olmadık şekilde herkes inince kimse kalmadı. hatta seyyar satıcılar bile orada yoktu. günün pazar olmasına bağladım. yağmur da vardı. altgeçitte beklemeye başladım.

    ne gelen vardı ne giden...

    derken aynı numara aradı.

    -bekle az sonra oradayım dedi...

    +geldi.

    gelmez olaydı!

    yanında o koca izbandut ve sıska adam vardı. üstüme gelmeye başladılar. elif ise arkadan olanları izliyor kıpırdamıyordu. izbandut beni kavradı ve sıska olan pis pis gülmeye başladı... kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Ne oluyor bakışı attım ama nafile...

    derken elif de manyakça gülmeye başladı. korku filmi gibiydi. Sadece filmlerde olur diyeceğiniz bir sahne bu.

    ve olan oldu:

    sıska diye dalga geçtiğim adam 20 cmlik dalgasını çıkarıp yüzüme vurmaya başladı. resmen gibiyle dövüyordu beni. derken pantolonumu sıyırıp zütüme kökledi. sonra o iri yarı adamla sırayla gibtiler. hatta elif de belden bağlamalı ile bi' kaç kere soktu. ardından beni bırakıp gittiler. yerde baygın yatarken 3 tane nijeryalı saatçi kardeş de fırsattan istifade edip bi güzel gibtiler.

    acısı hala sızlıyor. bu da böyle bi anımdır.
    Tümünü Göster
    ···