0
siz de sövün soktuğumun yerine
---
Gene bir sis kaplamış ufuklarını, inatçı bir sis,
git gide büyüyen bir ak karanlık,
Ağırlığı altında ne varsa sanki yok olup gitmiş,
kalmış ortada kala kala bir tozlu yığın,
o tozlu, korkunç yığına bakan göz,
şaşırır titrer, ilerisine gidemez.
Ama sen hak ettin bu karanlık, kalın örtüyü,
bu örtü tıpa tıp sana uydu, ey karanlık toprak,
ey zulümler meydanı, ey yaldızlı ülke,
döktüğü kanla, çektirdiği acıyla çalım satan!
Ey gösterişin, şatafatın beşiği ve mezarı,
oldum olası imrenilen kraliçesi Doğu’nun!
Ey kanlı sevgileri, kılı kıpırdamadan
Zevk ve sefaya susamış bağrında emziren!
Ey Marmara’nın mavi kucağında
ölüm uykusuna dalmış diri,
ey köhne Bizans, büyücü kocakarı,
ey bin kocadan kalan el değmemiş dul!
Gene de güzel, taptaze görür seni,
gene de üstüne titrer sana bakan!
Ne kadar tatlı, ne kadar cana yakınsın, ne kadar,
süzgün, mavi gözlerinle sen uzaktan!
Oysa ne farkın var kirli kadınlardan senin,
hiçbir şey umurunda değil, belli,
ne bunca acı türkü, ne bunca kan ağlayan!
Sen kurulurken katmış olmasın bir hain el,
senin temeline zehirli suyunu kötülüğün.
işte her yanda ikiyüzlülüğün kiri,
nereye baksan çekememezlik, nereye baksan çıkarcılık,
nereye baksan hergelelik, yalan dolan.
Demek yükselmek yalnız bunlarla oluyor,
Koynunda barınan nice yaratık arasında
kaç tanesinin alnı açık, yüzü ak?
Örtün, ey istanbul, kanlı toprak,
örtün, kart huur, örtün, hiç uyanma!
Seni hor görüyorlar, halkım için dökülen alın teri!
Ey kalem ve kılıç, siyasi iki mahkum,
ey doğruluk ve yiğitlik,
unutulmuş yüzlersiniz artık.
Ey kodamanlar ve kuyrukları onların,
pısırıklar, çekingenler, korkaklar sizi,
nasıl da alışmışsınız iki büklüm yaşamaya,
adınızın sanınızın da maşallahı var hani!
Ey yere eğilmiş kafalar ak pak ama tiksindirici!
Ey genç kadın ve ardından koşan delikanlı,
ey kahırlı ana,
ey dargın karı koca,
ya sizler ve çocuklar,
anasız babasız başıboş yavrucaklar, ya sizler?
Örtün ey istanbul kanlı toprak,
yat, kart huur, yat, hiç kalkma!
Tümünü Göster