-
162.
+1panpa burda bırakılır mı be verdim şukunu hadi devam et, her gün bakıyorum yazmış mısın diye büyük merakla
-
161.
0hacı mükemmel gidiyorsun ilk entryden beridir burdayım bu hızla devam et , bu gireceğim ilk ve son entry , ama sürekli takipteyim , eline sağlık
-
160.
+2Durak etrafında güller olan, üzerine sarmaşıklardan gölgelik yapılmış çok şirin bir durak olmasına rağmen kışın soğukluğu, gülleri ve gölgelikteki sarmaşıkları baharda geri vermek üzere emanet almıştı. Gözüm hemen dün bir umut çayını içmeye çalışan o dayıyı aradı. Nafile göremedim. Ben durağın park alanında bir sağa bir sola panik halinde bakınırken. Bir ses duydum;Tümünü Göster
-Tünaydın Delikanlı. Araç mı lazım?
+Yok dayı ya ben dün akşam gelip kız arkadaşımı bıraktım buraya.
-Eee hayırdır.
+Hayır değil dayı kız arkadaşım çok rahatsızmış. Ona acil ulaşmam lazım ama evini bilmiyorum.
-Telefondan ara
Bir insanın bu kadar zeki olabileceğine inanamadım. “Dayı çok zekisin ya bu benim nasıl aklıma gelmedi.” diye dalga geçmek istedim ama ne buna zaman vardı ne de karşımdaki adamla dalga geçecek kadar üstündüm. Onun Tuğçe’nin evinin nerde olduğunu öğrenmeme yardım etmesini umuyordum ve tek şansımda buydu.
+Dayı aradım telefonu kapalı.
-Sen nasıl öğrendin hasta olduğunu?
“Yav dıbına koyayım sanane? Polis misin dıbına koyayım. Ne kadar meraklısın bilader ya.” Tabiki bunları da ona karşı yine söylemedim.
+Dayı arkadaşlarından öğrendim. Dün gece durağa geldim. Saat 2 gibi bir tane abi vardı burda. Hafif toplu, kısa boylu, siyah bıyıkları vardı. Saçları gür, yanları hafif beyazlamış. Burnu büyüktü, gözlük takıyordu… Ha birde hafif aksak yürüyordu. Arkadaşa sorsak da bana nerde oturduğunu söylese
Şoföre resmen eşgal vermiştim, oysaki durakta zaten en fazla on-on beş şoför çalışıyordur.
-Bizim şişko Ragıp’tır o. Ama ne bileyim onun senin kızın arkadaşı olduğunu?
+Dayı bak anlamıyorsun. Kız arkadaşımı acil hastaneye zütürmem gerekiyor. Ara sor Ragıp abiyi o söyler zaten beraber geldiğimizi.
Anlattığım hikayeye inanmış olacak ki;
Cebinden kapağında, gri üzerine siyah noktaları olan renksiz ekran dedikleri, Nokia marka telefon çıkardı. Karşıda durağa ait bankta oturan esmer, uzun boylu, zayıf, sigara içen adama seslenerek;
-Necmi! Sende Ragıp’ın numarası var mı?
-Kimmm?
-Ragıp, Ragıp hani şişko olan!
-Dur bakıverem!
Necmi dedikleri şoför boynunda asılı duran gözlüklerini takıp, cebinden çıkardığı sarı renkli Nokia 2100 telefonunun rehberinden Ragıp’ı aramaya başladı. Aşağı tuşuna o kadar yavaş yavaş basıyordu ki yanına gidip telefonunu elinden alıp benim bakasım geldi. Sonra aklına gelmiş olacak ki, “R” harfini bulmak için numpad’ten bir sayıya bastı. Ben büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla Şoför Necmi’yi izlerken;
Önümde duran dayı bana bakarak;
-Yeğenim okuyon mu?
Bir insan bu kadar sıkılmış olup, muhabbet edecek birine bu kadar ihtiyaç duyamazdı.
+Aynen dayı okuyorum.
-Ne okuyorsun?
ileride bankta oturan Soför Necmi, beni kurtararak bu saçma soruya cevap verme gereksinimimi ortadan kaldırdı.
-Rasim bakıvecen mi? vağmiş telefonu Ragıp’ın
-Söyle o zaman çabuk. Çocuk burda dokuz doğurdu.
-0532…
Beş yüz otuz ikili bir numara söylediğini hatırlıyorum sadece. Adının Rasim olduğunu az önce Şoför Necmi’den öğrendiğim dayı telefonunun tuşlarına basarak Ragıp’ı aradı. Telefon sanırım yedi- sekiz kez çaldıktan sonra açıldı.
-Heh! Alo Ragıp Naptın? Uyuon mu?
-He bende duraktayım işte!
-Yav buraya bi delikanlı geldi. Dün gece onun kız arkadaşını bırakmışsın galiba kız biraz rahatsızmışta. Oğlan onun yanına gitcekmiş evini bilmiyormuş.
Rasim bana dönerek;
"Nasıl bir kız olduğunu soruyor." dedi.
+Siyah eteği vardı, minyon, siyah deri ceketi vardı üstünde.
-Ha Ragıp, Siyah deri ceketi varmış, etek mi ne giyiyormuş. Zaten bu oğlanla birlikte gelmişler.
-Ha hatırladın mı?
-Sordum sordum. Okuyormuş! Eli yüzü temiz bir çocuk, sıkıntı çıkmaz.
-Bostanlı’da nerde? Biliyom, biliyom.
-Babadan sağa dönüyoruz dimi?
-Ha tamam bildim. Tamam orda kipa var zaten. Tamam anladım, anladım. -
159.
+2Beynimde yıldırımlar falan çakmıştı. Aklıma ilk gelen şey caminin oradaki taksi durağına gidip Tuğçe’nin dün akşam nerede indiğini öğrenmekti. Mükemmel bir fikir diye düşünmeye vakit bulamadan sandalyede asılı olan gömleğimi üzerime geçirmeye başlamıştım. Pantolon, gömleği takip etti. “Ceket?” “Hah doğru ya dün gece salonda çıkardım.” Salona koşup cTümünü Göster
+eketimi giydim. Kapının önünde ayakkabılarımı bağcıklarını sökmeden sağ tekini sol ayağımla, sol tekini de sağ ayağımla çıkarmıştım. Birbirinden çok farklı yerlerde duran ayakkabı teklerimi işaret parmağım yardımıyla teker teker tekrar giydim. Ayağa dikildim ceplerimin üstünden muhteşem dörtlüyü yine farkı sıralarda tekrar ettim. “Cüzdan, telefon, anahtar, sigara” “Sigara?” “Of sehpanın üstünde kaldı.” Ayakkabılarımı çıkarmaya üşendiğim için dizlerimin üstünde sürüne sürüne salona kadar gittim. Haklısınız çıkarsam daha az enerji ve zaman harcardım ama üşengeçlik işte. Sehpanın üzerinden hemen sigara ve kibriti alıp parmak uçlarımla halıya basarak kapıya kadar geldim. Bin bir zorlukla kapımı kapatıp sokağa indim.
Koşmak zorunda olduğum için sigara yakmaya fırsatım olmadı. Zaten artık sevgilim vardı yürürken sigara içmek için fazlasıyla cooldum. Koşarken arkaya doğru uçuşan ceketimle gizemli suçları çözmeye giden dedektifleri andırıyordum. Kabul etmeliyim ceketle koşmak bana hep havalı gelmiştir. Kafamda yine yolu bölerek durağa ulaşmıştım. Duraktaki panoda “63”’ün kaç durak sonra geleceği yazmıyordu. Kentkartımı doldurmak için mükemmel bir zaman aralığıydı. Kartımı doldurup durağa geldiğimde “63”’ten hala bir haber yoktu. Durağın yanına geçip bir sigara yaktım. insanlar rahatsız olmasın diye sigaramı genellikle durağa biraz uzak mesafede dükkan veya mağaza önünde içer, bir şeyler satın alamayacağımı bilsem de vitrinlerini seyrederdim. Esnafların sevmediği bir numaralı insan tipi işte…
Sigaramı bitirdikten dört-beş dakika sonra otobüs ileriden kendisini gösterdi. Uzun körüklü, mavi Volvo marka bir otobüstü adeta yürüyen dev bir hurdayı andırıyordu. Otobüse bindim rahatsız arka koltuklarından birine geçtim. Tümseklerden geçtikte rahatsız oluyor, yanımın boş olmasına rağmen ileride ayakta bekleyen kızın neden yanıma oturmadığını merak ediyordum.
“Çok da umurumda ayakta kalsın salak”
Yolu izleyerek yolculuğumu tamamlamayı planlıyordum öğle saatleri olduğu için otobüs çok kalabalık olmadı bu sebeple uyuyormuş numarası yapmaktan da kurtuldum.
Otobüs durağıyla, taksi durağı arasında yürüyerek iki dakika koşaraksa kırk beş saniyelik bir mesafe vardı. Otobüs durağa gelmeden ayağa kalktım. ilerleyip “DURACAK” düğmesine bastım. Körüğün ortasında ayakta bekleyen kız oturmak için yine hareketlenmedi. Sanırım körüğün üstünde seyahat etmek onun için eğlence kaynağıydı veya başka her neyse. Otobüs durakta durdu. Kapılar dev bir hurdanın gövde gösterisiymiş gibi büyük bir gürültü ile açıldı. Otobüsten kendimi durağa atıp, yine uzman bir dedektif edasıyla koşmaya başladım. -
158.
+2Sabah kalktığımda güneş masamla onun yanında duran aynanın bir kısmını aydınlatmıştı. Anlaşılan saat yeni gün ortası olmuş veya öğleni biraz geçmişti. Siyah komedimin üzerinde şarj olan telefonumu alma gereksinimi duydum. Sevgili benzeri ilişkiye sahip olduğum için telefonu kontrol etmem gerekirdi veya en azından öyle olduğunu tahmin ediyordum. Telefonun bildirim çubuğunda SMS işareti belirmişti. Tuş kilidini hemen açtım. 4.32’de geldiğini fark ettiğim mesajı görüntüledim.
-Gelen Mesaj: Tuğçe Şen-
“Çok Korkuyorum :(”
O an tüylerimin diken diken olup. Karnımın nasıl kasıldığını ifade edemem. Heyecanlanmış, korkmuş, birazda şaşırmıştım. Rehberi açıp “T” harfine gelene kadar geçen sürede çok geç kalmış olduğumu hissediyordum. Arama yapmamla, Tuğçe’nin telefonun çalması için arada geçen beş, on saniyede paniklemem daha da artmıştı.
“Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen dah…”
Telefonu kapatıp, Tuğçe’ye ulaşabilmek için yapabileceğim ihtimallerin listesini aklımda oluşturmaya başladım. Panikten mi bilmiyorum aklıma beklemek haricinde hiçbir ama hiç birşey bir süreliğine gelmedi. Sonra Tuğçe hakkında öğrendiklerimin çok az olduğunun farkına varıp bildiğim genel şeyleri düşünmem gerektiğini anladım.
+Tuğçe’nin tanıdığım arkadaşları var mı?
“Mmmm.. sanırım yok.”
+Tuğçe ev haricinde nereye gidebilir?
“Okula veya dışarıya falan emin değilim.”
+Nerde okuyor?
“Bizim okulda.”
+Ne okuyor?
“Biyomühendislik ama ne alakası var şimdi dıbına koyayım”
+Tuğçe’ye nasıl ulaşırım?
“Bilmiyorum.”
inanılmaz kötü bir dedektif olduğum, sorulması gereken soru ve cevapları kendime veremediğim açıktı. Kendim hakkında yine hayal kırıklığına uğramıştım. Kendimle yaptığım bu küçük sohbetten sonra bir anda daha iyi sorular aklıma geldi.
+Tuğçe nerde oturuyor?
“Bana uzak bir yerde olduğu kesin.”
Peki kim bilebilir?
“Arkadaşları? Arkadaşlarını tanımıyorum ya.”
“Telefondan öğrenemem mi? Ne alaka ya?”
“Taksici la dıbına koyayım taksici salak” -
157.
0olum güzel gidiyo baya lan, merak ediyorum ihmal etme yaz amk
-
156.
+1Cebimdeki telefonu çıkararak “Clash Of Clans” oynamaya koyuldum. Yirmi beş dakika falan sonra otobüsüm ineceğim durağa yaklaştı. Kalkıp düğmeye bastım. Otobüsten inip az önce yere attığım sigaranın hıncını alırmışçasına sigara içmek istiyordum. Otobüsten indiğimde de aynen öyle oldu bir sigara daha yakıp evimin tatlı yokuşunu, ılıktan hafif esen lodos, çişeleyen narin yağmur ve sigaranın keyifli tadıyla çıkmaya başladım. Her nefes geceyi daha net hatırlama yardım ediyormuş gibi, sigaramı kül ederken olan biteni, tepkilerimi, dediklerimi, aslında demek istediklerimi, diyemediklerimi düşünüyordum. Günün kritiğini böyle önemli günlerin ardından sıklıkla yapardım. Her seferinde ekgib bazı şeyler bulup kendimi küçük görsem de bu gece diğerlerinin aksine kendimi küçük görmediğim harika bir geceydi. Belki de harika bir kızın benden hoşlandığını öğrenmiş olmanın egosu beni rahatlatıyordu. “Evet kabul ediyorum.” Çok saçma sorular sorup, çok saçma cevaplar vermiştim. Olsun yine de harika bir gece ve günün özetinde en az iki sigarayı hak ediyordu.
Evime gelip üzerimdeki kıyafetlerle kanepeye kendimi attığımda gerçekten yorulduğumu yeni farkettim. Uyumak en iyi fikirdi. Hole’den geçerek odaya girdiğimde gömleğimin sadece üst iki düğmesini sökerek t-shirt misali üstümden çıkarmış, pantolonumun düğmesini çözmüştüm bile. Yeni çıkardığım kıyafetleri sandalyemin sırt dayama kısmına asmış yatağın üzerinde duran, Salı pazarını andıran kıyafet hengamesinden giyebileceğim bir eşofmanla kazağın gözüme ilişmesini umut ediyordum.
Neyse ki çakma mavi Adidas eşofmanımı ve pazardan aldığım kazağımı buldum. Elbiselere toplayıp sandalyenin üzerine koyduktan sonra yatağa girip güzel bir uyku çekmemem için hiçbir engel kalmamıştı. -
155.
+1Bende caminin hemen ilerisindeki otobüs durağına geçtim. Bankanın vitrinlerinin önünde içerideki kontuarları inceleyerek, vitrindeki afişin altındaki küçük yazıları okuyarak zaman geçirmeye çalışıyordum. Ara ara telefona bakıyor Tuğçe’nin bana mesaj atmasını bekliyordum. Elimde olan telefon bankanın çekilen krediye %2 dosya masrafı koyduğunu okuduğum sırada titredi.
-Gelen Mesaj: Tuğçe Şen-
“Yakışıklı çok güzel bir geceydi sanırım hayatım boyunca unutamam, Seni çok seviyorum. Yarın ne yapacağım konusunda biraz aklımı toplamam gerek. Okula veya dışarı gitmeyeceğim iyi geceler. :*”
Tuğçe’ye
“Tamam güzelim. Bende muhtemelen bütün gün uyurum.”
Mesajı bitirip telefonu cebime koyduğumda, yağmur hafifçe atıştırmaya başlamıştı. Pantolonun cebindeki camel soft paketi ve gömleğimin cebimde duran kibriti çıkardım. Ellerimle siper yaparak kibritle sigaramı yaktım. “Ohhh Allah’ım kaç saattir içmiyorum ya” dedim. Sigaramdan iki nefes almamla otobüsün turuncu ledli tabelası görmem bir oldu. Gözlerimi hafifçe kıstım “63” yanıma doğru geliyordu. Zaten bu saatte bu duraktan geçen başka da otobüs yoktu. Bir umut işte.. Ağzımda duran daha tadını yeni çıkarmaya başladığım sigarayı seri bir el hareketiyle caddeye fırlattım. Otobüs hızlı geliyordu beni görmeme ihtimaline karşılık durağın altına geçip elimi kaldırdım. Kapısı tam önüme gelecek şekilde durdu. “iyi geceler diyerek öğrenci kentkartımı bastım.” “iyi geceler kardeşim” diye karşılık almanın mutluluğu ve rahatlığı içerisinde arka koltuklara doğru ilerlemeye başladım. -
154.
+1Taksi durağına kadar yürüdük. Belime sarılmasa da beni affedebilmek için bana yol boyu sataşıp laf sokmayı da ihmal etmedi. Taksi durağına geldiğimizde taksiye atladı kapıyı çekti. Taksi şöförü ise bardağına yeni dökülmüş üzerinde dumanlar tüten çayından birkaç yudum dahi alabilmek için çayını üflüyordu. Fazla içemeyeceğini anlayıp yarıdan fazla olan sigarasını yere attı ve koşar adım taksisine yürümeye başladı. Tekrar camın arkasında duran Tuğçe’ye baktım gülümseyerek el salladım. O ise ağzını cama yaklaştırıp tüm nefesiyle üfledi. Şansı var ki hava camın buğu olacağı kadar soğuktu. Buğunun içine bir kalp çizdi. iki-üç saniye bekleyip eliyle buğunun tamdıbını silerek beni işaret etti. Güldüm. iki elimi birleştirerek ona işaret ve baş parmaklarımla kalp yaptım. O beni öperken Albea taksi çalıştı. Taksi uzaklaşırken Tuğçe arka camdan bana bir kez daha baktı.
Ne bileyim insan çıkacağı veya evleneceği kızın kimsenin dokunmadığı saf ve temiz bir kız olmasını ister. Bende hep öyle isterdim. Tuğçe ise defalarca tanımadığı insanlarla sevişmiş, satanik bir tarikata üye olan bir kız. Çok kısa giyiniyor ve itiraf etmeliyim ki tatlı olmaktan ziyade fazlasıyla ciksi bir kız. Bu kadar farklı olamazdı herhalde. Bunların hepsine rağmen ona aşık olup onu sevmiştim bile. Hayat bazen size seçim şansı bile bırakmıyor olduğu gibi akışına yaşamanız gerekiyor -
153.
+2Gençler yine beklerim.
Berbat bir ankara şivesi yaparak;
-Angara bebem memlekete gidersen selam söyle.
“Tamam remzi abim söylerim.” Tuğçe’yi caminin oradaki taksi durağına bırakacak, ben ise izmir’de baykuş adını verdikleri bir gece hattı otobüsünün çok fazla üşümeden gelmesini umut edecektim. Kıbrıs Şehitleri Caddesi boyunca yürürken iyice azalmış birkaç insanın acelesi varmışça caddede yürüyüşünü, mekanlardan çıkmış sarhoş çiftlerin birbirlerine destek olup sağa sola yalpalayarak ilerlediğini, ileride darbuka çalan dayıyı, garantinin önünde 1 liraya spiderman satan elemanın spidermanlerinin camda bıraktığı lekeleri görüyordum. Bu cadde bana hiç bu kadar şiirsel gelmemişti. Ben caddeyi izlerken Tuğçe belime sarılmış yaktığı muratti sigarasını içiyordu. Sigaraya benim için başlamış olduğu fikri beni üzmeliydi fakat benim bir sebebim bile olmadan başlamış olmamın daha kötü olduğunu düşündüm. “En azından sebebi varmış.” dedim. O sırada seviştiğimiz gün sevgilisiyle konuştuğu aklıma geldi. O belime sarılmış yürürken; Yüzüne baktım.
+Bu arada sevgilin olduğunu söylemiştin! O çocuk kim benim gibi farklı olduğunu söyleyip çıktığın çocuklardan biri mi?
Ciddileşerek, sigarasını yere attı. Elini belimden çekti. Öylece caddenin ortasında durduk.
-Böyle olduğunu düşünüyorsan neden hala burdasın. Şimdi buradan gitmekte özgürsün. Ha çok merak ediyorsan evet o da o çocuklardan biri. Ne bekliyorsun karşına geçip sevgilimi sorduğunda. “Ozan bak ben satanik bir topluluğa üyeyim. O da günaha girmesi için uğraştığım çocuklardan biri” mi deseydim? Eminim sende “Aaaaa ne kadar güzel” derdin.
Haklıydı muhtemelen sehpanın üzerinde yazan numarayı ömür boyu aramazdım.
+Haklısın özür dilerim boş boğazlık ettim.
-Peki. Yine de affedilmedin
Tabiki belime bir daha sarılmadı. -
152.
+1ikimiz de önümüzdeki yemekleri bir süredir yemiyorduk. Konuşmuyorduk da Tuğçe’nin gözü yine camel paketine gitti.
-Biliyor musun Ozan? Bir buçuk senedir falan sigara içiyorum. Hayatım boyunca sigara içen insanların salak kendini öldürmek için para veren şapşallar olduğunu düşündüm.
+Neden başladın?
-Çaresizlikten! Hiç bu kadar çaresiz kalınır mı bilmiyordum.
+Ne yani sigaraya başlama sebebinin ben olduğumu mu söylüyorsun.
-Şapşal sen değil, sana olan sevgim ve yersiz aşkım.
+Kalkalım istersen?
-Olur!
“Önümüzdeki kokoreçleri o yassı demir tabaklarda bıraktık. içim acımadı değil. Pişmanlığımı biraz azaltmak için olsa gerek bedava ayranı elime aldım. Tuğçe merdivenleri inerken pipetini ısırdığım ayranı yavaşça ve sırf zevk olsun diye içerek adımlarımı atmaya başladım. Kapının önünde sigara içen Remzi abi birden irkildi.
-Ooo gençler kalkmışız.
Sağ elindeki sigarayı diğer eline aldı bana elini uzattı bende sol elimde hobi olsun diye içtiğim ayranı diğer elime alıp tokalaştım. Tuğçe o sırada ceketini giymek ve eteğini düzeltmek gibi şeylerle uğraşıyordu. -
151.
+1O kadar inandırıcıydı ki onunla o an evlenebilirdim fakat neyi nasıl yapmamız gerektiğini, hangi sırada yapacağımıza dair hiçbir fikrim yoktu.
+Peki şimdi ne yapacağız? Hemen bırak bu dediğin yeri!
-O kadar basit değil tatlı çocuk. Orayı bırakmam hayatımın geri kalanını bırakmam demek. Hem onların buna kolay kolay izin vereceğini sanmıyorum.
+Neden vermesinler ki? Nasıl bir bağlılığın olabilir ki onlara?
-Burada kadınları 3 gruba ayırırlar. Ben o ayırdıkları grupta en üst kısımdayım, en fazla hizmet eden ve en değerlilerinden onlara çok fazla günahkâr insan kazandırdım. Bu yüzden beni kaybetmeyi göze alabileceklerini sanmıyorum. Sana aşık olduğumdan beri bu çıkmazı düşünüyorum. Ozan biliyor musun şuan yanımdasın, yüzün tedirginlikten sararmış halde beni dinliyorsun ya bana bu bile yeterdi. Bunların bir gün olabileceğine ben yanına gelsem de beni sevebileceğine olasılık vermezdim. Bu kadar tedirgin olmana gerek yok. Amacım seni korkutmak değil, seni sevdiğimi bilmen ve çaresizliğimi anlamandı.
“Çaresizlik kelimesi ağzından çıkarken, gözü masa üzerindeki camel paketine takıldı.” Yassı, demir tabağın içinde duran yarısını yediği kokoreç ekmeğinden bir ısırık daha aldı. Gülümsedi “Tadı sıcakken daha güzeldi!” Biriken yaşlardan, güneşte akan nehrin pırıldamasına benzer berraklıktaki gözlerine bakarak bende gülümsedim. “Daha sıcaklarını yediğimiz, daha sıcak günlerimiz olacak” dedim. Göz kapaklarını kapadı ve sol gözünden bir damla, soğuktan pembeleşmiş yanaklarından aktı gitti.
“Göz damlasından öpülesi kız.” diye düşünmeden edemedim. -
150.
+1-Seninle bu yüzden beraber değilim. Korkmana gerek yok! Aramıza katılmak istemediğini söylerim olur biter. Kimseyi zorla içlerine almıyorlar. Zaten kabul edilmen için de bazı sınavları geçip ve belirli şartları sağlaman gerekiyor.
+O zaman beni buraya neden getirdin.
-Biriyle sırf ona aşık olduğum için beraber olamam bu yasak. Çünkü birine aşık olursan ona zarar veremezsin. Onu aldatamazsın. Seninle buraya gelmemim sebebi seni de diğer çocuklarmış gibi göstermek zorundaydım. Yoksa senle vakit geçirmeme, birlikte olmama izin vermezlerdi.
Gözlerinin tekrar dolduğunu görebiliyordum. Bu kadar mükemmel bir tiyatrocu olamazdı. Beni gerçekten seviyor ihtimalini göz ardı edemezdim. Ruhumun bir kısmı da hala ona inanmıyordu. “Peki ya bana bunların hiç birini söylemeseydi?” “Zaten dediklerini yapıyor olacaktım.” “Neden ben gibi işe yaramaz birini gruplarına çekmek istesin ki?” Zaman öyle hızlı akıp gidiyordu ki takip edemiyordum. Dünyalar kadar çok sevdiğim kokoreç soğumuş ağzımda yapışkan kuru bir tat bırakır olmuştu. Ağzımdan çıkan kelimelerin titreyeceğini bilirken, sulu gözlerle karşımda duran Tuğçe’ye döndüm.
+Peki neden bu dediğin tarikat mı grup mu o şeyden çıkmak istiyorsun?
-Ben aşk diye bir şeyin var olduğuna hiç inanmamıştım. Birini seveceğime, onunla bir hayat geçirebilme ihtimalini isteyeceğime... Seninle birlikteyken onlarla, onların içindeyken seninle olamam. Buna onlar izin vermezler. -
149.
+1-inandın mı bana?
+inanmam neyi değiştirir ki? Bir tarikat mı örgüt mü ne ona üye olduğunu söylüyorsun ve beni bu saçma yere getiriyorsun. Ben buraya katılmak falan istemiyorum. Başım belaya girebilir ve en önemlisi benim inanışım size ters, sizinki de bana. Benimle sırf bu yüzden berabersen şimdi çıkıp gitmeni ben istiyorum.
Sigarasının sonlarına gelmek üzereydi. Dumanı aşağıya kadar ulaşmış olacak ki. Remzi abinin o sevecen sesi, agresif ve çatallı bir şekilde yukarıdan duyuldu
-Gençler sigara içmek yasak!
Tuğçe istifini bozmadan yüzünü asma katın ahşap korkuluklarına çevirerek;
-Kusura bakma Remzi abi cam var diye serbest sandım. Söndürdüm camdan attım.
Sigarasından derin bir nefes daha aldı. Sigaranın koru filtreye kadar dayanmıştı. Ahşap pencerenin küçük aralığından sigaranın izmaritini yola doğru salıverdi. O sırada kokoreççi Remzi’nin sesi mahcup olmuş bir tonla tekrar duyuldu.
-Önemli değil kızım. Zaten yukarıya bir levha assam iyi olacak insanlar nerden bilsin yasak olduğunu.
Nerden bilmesin ki yasak olduğunu. Bildiğiniz dört tarafımız duvarla örtülü bir asma katın ortasında oturuyorduk. Tuğçe’nin cam diye bahsettiği şey ise standart bir tuvalet ışıklığının en fazla 2 katı kadar bir penceredir. Tatlı bir söz ve özür dileme insanların kalbini bu kadar kolay alıyor işte. Tuğçe’nin heyecandan mı ağzı kurudu, uzun konuşmasından mı bilmiyorum. Önündeki ayranı açıp bir yudum aldı ve devam etti. -
148.
0evreni terketmedim panpalar erasmus için romanya'ya geldim internet işini yeni çözdüm. Devam ediyorum.
-
147.
0lan yazsana amk
-
146.
0hala yazmamış mı bu amcık
-
145.
0sonu illumunatiye bağlanacak gibi
-
144.
0yazmaya başladın ülkeyi mi terkettin panpa az seri ol
-
143.
0devam devam