-
26.
+1Daha kim olduğunu anlayamadan; o pamuk sesiyle…Tümünü Göster
-Kusura bakma! Biraz geç kaldım.
+Yok ya önemli değil, ben de gelmeyince çok beklemedim zaten.
“Neden böyle bir şey söyledim?” “Onu aslında çok da önemsemediğimi ima etmek için mi?” yanılıyordum, aslında onu çok önemsiyorum. Dizlerimin altına zorlukla sığdığı sehpanın önündeki hasır sandalyeye oturdum.
-Ne yiyeceğini bilmediğin için sipariş vermedim.
Ne yemek istediğimi ben de tam olarak bilmiyordum. Simit yine cazip olan yegane seçenekti. Yanında bir de eritme peynir, bugün için bu jesti kendime yapabilirdim. Bunları düşürken karakafalı o garson geldi. Siparişimi sormasına meydan vermeden; “2 simit 1 çay birde üçgen peynir.” Diyerek siparişimi tamamladım. “Gevrek istedin herhal abey?” “Anladın işte ne istediğimi! Biraz acele edersen!” Arkasını döndü ve gitti. Tuğçe “Garsona neden bu kadar ters davrandığımı? izmirde simit’e gevrek dediklerini buna alışmam gerektiğini falan anlatıyordu. Benim ise aklım gözlerine sürdüğü koyu ton rimel ve göz kaleminde, kırmızı rujunda, göğüs dekoltesindeydi. Haklıydı ona olan hıncımı garsondan çıkarıyordum. Zaten o sırada bizimki gelmiş benden para istiyordu. 3-5 kez söylemiş olacak ki, Tuğçe ona 20 lira vermiş para üstünü bekliyordu. Cebime ani bir hareketle hamle yapmış olsamda; garson para üstünü Tuğçe’ye teslim etmek üzereydi. Yaptığım hareketin boşa gidip, beni bozmaması için cebimden sigara paketi ve kibriti çıkarmaya koyuldum. “Ne kadar da kool’um dimi?” diye düşünmeden edemedim. Kibrit ve paketi sehpa üzerine rastgele koydum.
Tuğçe bunu bekliyormuş olacak ki siyah, yuvarlak zımbaları olan deri Pierre cardin çantasından muratti paketini çıkardı. Kibritimi masadan ağır hareketlerle aldı. “Belki de benim yakmamı istemişti.” yazarken aklıma geliyor. Kırmızı dudaklarını açarak sigarasının öyle güzel yaktı ki ucunda ateş topu çıkararak… dünya üzerinde sigara içmeyi hak eden tek kızın o olduğuna inanabilirdiniz.
Ben yavaş bir şekilde simitime peynir sürmeye çabalıyordum. O ise sigarasını içmiş bir tane daha çıkarıp ağzındaki sigarayı çakmak yaparak bir tane daha yakmıştı oysaki kibrit önünde duruyordu Allah’ım nasıl bir ironi bu.
+Çok sigara içiyorsun.
-Evet ama aramızdaki fark, Sen sigarayı keyif için içiyorsun ben ise ölmek için.
O an anlam veremedim. "bir kitaptan alıntı olduğunu anlamak için de geç kalmıştım." Hayatta yapacağım bir şey değil ama hiç tavırlarımı değiştirmeden;
+Çok farklı giyinmişsin.
-Çokla başlayan ne kadar çok cümle kuruyorsun? Ayrıca neyi farklı?
+Sanki biraz soğuk.
Giyim tarzıyla ne alakası var ama, başka da bişey bulamadım. -
27.
+1Cebimdeki telefonu çıkararak “Clash Of Clans” oynamaya koyuldum. Yirmi beş dakika falan sonra otobüsüm ineceğim durağa yaklaştı. Kalkıp düğmeye bastım. Otobüsten inip az önce yere attığım sigaranın hıncını alırmışçasına sigara içmek istiyordum. Otobüsten indiğimde de aynen öyle oldu bir sigara daha yakıp evimin tatlı yokuşunu, ılıktan hafif esen lodos, çişeleyen narin yağmur ve sigaranın keyifli tadıyla çıkmaya başladım. Her nefes geceyi daha net hatırlama yardım ediyormuş gibi, sigaramı kül ederken olan biteni, tepkilerimi, dediklerimi, aslında demek istediklerimi, diyemediklerimi düşünüyordum. Günün kritiğini böyle önemli günlerin ardından sıklıkla yapardım. Her seferinde ekgib bazı şeyler bulup kendimi küçük görsem de bu gece diğerlerinin aksine kendimi küçük görmediğim harika bir geceydi. Belki de harika bir kızın benden hoşlandığını öğrenmiş olmanın egosu beni rahatlatıyordu. “Evet kabul ediyorum.” Çok saçma sorular sorup, çok saçma cevaplar vermiştim. Olsun yine de harika bir gece ve günün özetinde en az iki sigarayı hak ediyordu.
Evime gelip üzerimdeki kıyafetlerle kanepeye kendimi attığımda gerçekten yorulduğumu yeni farkettim. Uyumak en iyi fikirdi. Hole’den geçerek odaya girdiğimde gömleğimin sadece üst iki düğmesini sökerek t-shirt misali üstümden çıkarmış, pantolonumun düğmesini çözmüştüm bile. Yeni çıkardığım kıyafetleri sandalyemin sırt dayama kısmına asmış yatağın üzerinde duran, Salı pazarını andıran kıyafet hengamesinden giyebileceğim bir eşofmanla kazağın gözüme ilişmesini umut ediyordum.
Neyse ki çakma mavi Adidas eşofmanımı ve pazardan aldığım kazağımı buldum. Elbiselere toplayıp sandalyenin üzerine koyduktan sonra yatağa girip güzel bir uyku çekmemem için hiçbir engel kalmamıştı. -
28.
+1Taksi durağına kadar yürüdük. Belime sarılmasa da beni affedebilmek için bana yol boyu sataşıp laf sokmayı da ihmal etmedi. Taksi durağına geldiğimizde taksiye atladı kapıyı çekti. Taksi şöförü ise bardağına yeni dökülmüş üzerinde dumanlar tüten çayından birkaç yudum dahi alabilmek için çayını üflüyordu. Fazla içemeyeceğini anlayıp yarıdan fazla olan sigarasını yere attı ve koşar adım taksisine yürümeye başladı. Tekrar camın arkasında duran Tuğçe’ye baktım gülümseyerek el salladım. O ise ağzını cama yaklaştırıp tüm nefesiyle üfledi. Şansı var ki hava camın buğu olacağı kadar soğuktu. Buğunun içine bir kalp çizdi. iki-üç saniye bekleyip eliyle buğunun tamdıbını silerek beni işaret etti. Güldüm. iki elimi birleştirerek ona işaret ve baş parmaklarımla kalp yaptım. O beni öperken Albea taksi çalıştı. Taksi uzaklaşırken Tuğçe arka camdan bana bir kez daha baktı.
Ne bileyim insan çıkacağı veya evleneceği kızın kimsenin dokunmadığı saf ve temiz bir kız olmasını ister. Bende hep öyle isterdim. Tuğçe ise defalarca tanımadığı insanlarla sevişmiş, satanik bir tarikata üye olan bir kız. Çok kısa giyiniyor ve itiraf etmeliyim ki tatlı olmaktan ziyade fazlasıyla ciksi bir kız. Bu kadar farklı olamazdı herhalde. Bunların hepsine rağmen ona aşık olup onu sevmiştim bile. Hayat bazen size seçim şansı bile bırakmıyor olduğu gibi akışına yaşamanız gerekiyor -
29.
+1ikimiz de önümüzdeki yemekleri bir süredir yemiyorduk. Konuşmuyorduk da Tuğçe’nin gözü yine camel paketine gitti.
-Biliyor musun Ozan? Bir buçuk senedir falan sigara içiyorum. Hayatım boyunca sigara içen insanların salak kendini öldürmek için para veren şapşallar olduğunu düşündüm.
+Neden başladın?
-Çaresizlikten! Hiç bu kadar çaresiz kalınır mı bilmiyordum.
+Ne yani sigaraya başlama sebebinin ben olduğumu mu söylüyorsun.
-Şapşal sen değil, sana olan sevgim ve yersiz aşkım.
+Kalkalım istersen?
-Olur!
“Önümüzdeki kokoreçleri o yassı demir tabaklarda bıraktık. içim acımadı değil. Pişmanlığımı biraz azaltmak için olsa gerek bedava ayranı elime aldım. Tuğçe merdivenleri inerken pipetini ısırdığım ayranı yavaşça ve sırf zevk olsun diye içerek adımlarımı atmaya başladım. Kapının önünde sigara içen Remzi abi birden irkildi.
-Ooo gençler kalkmışız.
Sağ elindeki sigarayı diğer eline aldı bana elini uzattı bende sol elimde hobi olsun diye içtiğim ayranı diğer elime alıp tokalaştım. Tuğçe o sırada ceketini giymek ve eteğini düzeltmek gibi şeylerle uğraşıyordu. -
30.
+1O kadar inandırıcıydı ki onunla o an evlenebilirdim fakat neyi nasıl yapmamız gerektiğini, hangi sırada yapacağımıza dair hiçbir fikrim yoktu.
+Peki şimdi ne yapacağız? Hemen bırak bu dediğin yeri!
-O kadar basit değil tatlı çocuk. Orayı bırakmam hayatımın geri kalanını bırakmam demek. Hem onların buna kolay kolay izin vereceğini sanmıyorum.
+Neden vermesinler ki? Nasıl bir bağlılığın olabilir ki onlara?
-Burada kadınları 3 gruba ayırırlar. Ben o ayırdıkları grupta en üst kısımdayım, en fazla hizmet eden ve en değerlilerinden onlara çok fazla günahkâr insan kazandırdım. Bu yüzden beni kaybetmeyi göze alabileceklerini sanmıyorum. Sana aşık olduğumdan beri bu çıkmazı düşünüyorum. Ozan biliyor musun şuan yanımdasın, yüzün tedirginlikten sararmış halde beni dinliyorsun ya bana bu bile yeterdi. Bunların bir gün olabileceğine ben yanına gelsem de beni sevebileceğine olasılık vermezdim. Bu kadar tedirgin olmana gerek yok. Amacım seni korkutmak değil, seni sevdiğimi bilmen ve çaresizliğimi anlamandı.
“Çaresizlik kelimesi ağzından çıkarken, gözü masa üzerindeki camel paketine takıldı.” Yassı, demir tabağın içinde duran yarısını yediği kokoreç ekmeğinden bir ısırık daha aldı. Gülümsedi “Tadı sıcakken daha güzeldi!” Biriken yaşlardan, güneşte akan nehrin pırıldamasına benzer berraklıktaki gözlerine bakarak bende gülümsedim. “Daha sıcaklarını yediğimiz, daha sıcak günlerimiz olacak” dedim. Göz kapaklarını kapadı ve sol gözünden bir damla, soğuktan pembeleşmiş yanaklarından aktı gitti.
“Göz damlasından öpülesi kız.” diye düşünmeden edemedim. -
31.
+1-Seninle bu yüzden beraber değilim. Korkmana gerek yok! Aramıza katılmak istemediğini söylerim olur biter. Kimseyi zorla içlerine almıyorlar. Zaten kabul edilmen için de bazı sınavları geçip ve belirli şartları sağlaman gerekiyor.
+O zaman beni buraya neden getirdin.
-Biriyle sırf ona aşık olduğum için beraber olamam bu yasak. Çünkü birine aşık olursan ona zarar veremezsin. Onu aldatamazsın. Seninle buraya gelmemim sebebi seni de diğer çocuklarmış gibi göstermek zorundaydım. Yoksa senle vakit geçirmeme, birlikte olmama izin vermezlerdi.
Gözlerinin tekrar dolduğunu görebiliyordum. Bu kadar mükemmel bir tiyatrocu olamazdı. Beni gerçekten seviyor ihtimalini göz ardı edemezdim. Ruhumun bir kısmı da hala ona inanmıyordu. “Peki ya bana bunların hiç birini söylemeseydi?” “Zaten dediklerini yapıyor olacaktım.” “Neden ben gibi işe yaramaz birini gruplarına çekmek istesin ki?” Zaman öyle hızlı akıp gidiyordu ki takip edemiyordum. Dünyalar kadar çok sevdiğim kokoreç soğumuş ağzımda yapışkan kuru bir tat bırakır olmuştu. Ağzımdan çıkan kelimelerin titreyeceğini bilirken, sulu gözlerle karşımda duran Tuğçe’ye döndüm.
+Peki neden bu dediğin tarikat mı grup mu o şeyden çıkmak istiyorsun?
-Ben aşk diye bir şeyin var olduğuna hiç inanmamıştım. Birini seveceğime, onunla bir hayat geçirebilme ihtimalini isteyeceğime... Seninle birlikteyken onlarla, onların içindeyken seninle olamam. Buna onlar izin vermezler. -
32.
+1-inandın mı bana?
+inanmam neyi değiştirir ki? Bir tarikat mı örgüt mü ne ona üye olduğunu söylüyorsun ve beni bu saçma yere getiriyorsun. Ben buraya katılmak falan istemiyorum. Başım belaya girebilir ve en önemlisi benim inanışım size ters, sizinki de bana. Benimle sırf bu yüzden berabersen şimdi çıkıp gitmeni ben istiyorum.
Sigarasının sonlarına gelmek üzereydi. Dumanı aşağıya kadar ulaşmış olacak ki. Remzi abinin o sevecen sesi, agresif ve çatallı bir şekilde yukarıdan duyuldu
-Gençler sigara içmek yasak!
Tuğçe istifini bozmadan yüzünü asma katın ahşap korkuluklarına çevirerek;
-Kusura bakma Remzi abi cam var diye serbest sandım. Söndürdüm camdan attım.
Sigarasından derin bir nefes daha aldı. Sigaranın koru filtreye kadar dayanmıştı. Ahşap pencerenin küçük aralığından sigaranın izmaritini yola doğru salıverdi. O sırada kokoreççi Remzi’nin sesi mahcup olmuş bir tonla tekrar duyuldu.
-Önemli değil kızım. Zaten yukarıya bir levha assam iyi olacak insanlar nerden bilsin yasak olduğunu.
Nerden bilmesin ki yasak olduğunu. Bildiğiniz dört tarafımız duvarla örtülü bir asma katın ortasında oturuyorduk. Tuğçe’nin cam diye bahsettiği şey ise standart bir tuvalet ışıklığının en fazla 2 katı kadar bir penceredir. Tatlı bir söz ve özür dileme insanların kalbini bu kadar kolay alıyor işte. Tuğçe’nin heyecandan mı ağzı kurudu, uzun konuşmasından mı bilmiyorum. Önündeki ayranı açıp bir yudum aldı ve devam etti. -
33.
+1Bende caminin hemen ilerisindeki otobüs durağına geçtim. Bankanın vitrinlerinin önünde içerideki kontuarları inceleyerek, vitrindeki afişin altındaki küçük yazıları okuyarak zaman geçirmeye çalışıyordum. Ara ara telefona bakıyor Tuğçe’nin bana mesaj atmasını bekliyordum. Elimde olan telefon bankanın çekilen krediye %2 dosya masrafı koyduğunu okuduğum sırada titredi.
-Gelen Mesaj: Tuğçe Şen-
“Yakışıklı çok güzel bir geceydi sanırım hayatım boyunca unutamam, Seni çok seviyorum. Yarın ne yapacağım konusunda biraz aklımı toplamam gerek. Okula veya dışarı gitmeyeceğim iyi geceler. :*”
Tuğçe’ye
“Tamam güzelim. Bende muhtemelen bütün gün uyurum.”
Mesajı bitirip telefonu cebime koyduğumda, yağmur hafifçe atıştırmaya başlamıştı. Pantolonun cebindeki camel soft paketi ve gömleğimin cebimde duran kibriti çıkardım. Ellerimle siper yaparak kibritle sigaramı yaktım. “Ohhh Allah’ım kaç saattir içmiyorum ya” dedim. Sigaramdan iki nefes almamla otobüsün turuncu ledli tabelası görmem bir oldu. Gözlerimi hafifçe kıstım “63” yanıma doğru geliyordu. Zaten bu saatte bu duraktan geçen başka da otobüs yoktu. Bir umut işte.. Ağzımda duran daha tadını yeni çıkarmaya başladığım sigarayı seri bir el hareketiyle caddeye fırlattım. Otobüs hızlı geliyordu beni görmeme ihtimaline karşılık durağın altına geçip elimi kaldırdım. Kapısı tam önüme gelecek şekilde durdu. “iyi geceler diyerek öğrenci kentkartımı bastım.” “iyi geceler kardeşim” diye karşılık almanın mutluluğu ve rahatlığı içerisinde arka koltuklara doğru ilerlemeye başladım. -
34.
+1yalan söylemeyeceğim içimden bir anlığına arasam mı diye geçmedi değil. sonra kız telefonunu yazmış olum aramamı istemese neden yazsın diye aklıma geldi tabiki. hemen aradım tabi hala bile eminim 2 defa çaldı ardından meşgule girdi. nasıl utandım anlatamam... utanmak değilde, hayal kırıklığı, yüz kızarması, aptal mısın hemen arıyorsun pişmanlığı gibi şeylerin toplamı işte. Anlamsız ve kırılmış bir biçimde tv izlemeye başladım. içim geçmiş ikea masasının üstündeki telefonun çıkardığı titreme sesiyle uyandım.
"Demek gördün numarayı, o karamaşanın içinde bulman uzun sürer diye düşündüm oysaki."
Aman Allahım ne güzel ne tatlı bir ukalalık içerisinde mesajdı. Mesaja aşık olurken elimde titredi telefon.
"Yarın görüşelim mi yamuk ağız?"
bu sefer emindim bekletmeyecektim.
"Olur? Nerede görüşmek istersen görüşürüz. Ben gelirim. Sana neresi uygun?" diye yanıtladım
çok mu saçma bir mesaj oldu diye mesajı tekrar tekrar okurken
"Bu kadar kibar olmana gerek yok! Yarın dersim var, sabah kahvaltı edelim aynı yerde" diye mesaj geldi.
"Tamam" diye yanıtladım. sert gözükmek için
Ya saat? diye soracakken...
"10 iyi mi?" diye bir mesaj daha geldi
"Olur" -
35.
+1O sırada siyah askılı bodysiyle o geldi altında dün gecenin yorgunluğu ile duran alakasız mor kiloduyla... sigara istedi son dalı ona verdim, çakmağı aldı yaktı sigaranın yanarkenki o çıtırtılarını duymuştum yemin ediyorum.
-
36.
+1salona oturduk kalan sigaranın devdıbını içmek isteyip istemediğimi sordu, hayır dedim. takatsiz bi şekilde adın ne diye sordum tuğçe mi ona benzer bişey olduğunu söyledi hoş zaten unutucaktım ya... ismini sorduğumdan güç almış olacak ki nerede okuduğumu, nereli olduğumu gibi saçma ve zaman öldürmek için sorulması gereken soruları birbirimize sorduk.
-
37.
-1Havada güneş yine bir güzel parlıyordu ama ısıtmıyordu. Biraz daha iyimser biri olsam, harika bir hava vardı diyebilirdim. Dün yürüdüğüm aynı yollar ve aynı kaldırımlardan yürüyor, bordür taşlarının çizgilerinin arasına basmamaca oyununu oynarak, o otantik poğaçacıya gidiyordum. bergamot kokusundan oraya gelmek üzere olduğumu yine anlıyordum. Saat 9.30 u biraz geçiyordu hatırlıyorum çünkü telefonumun saatine baktım ne bir arama, ne bir mesaj da yoktu. Oturdum o hasırdan tabure ve üzerinde mert'le aslının aşkını senelerdir bağıran masaya. Kalbin yamuk çizildiğini, mert'in kim olduğunu falan düşünüyordum ki; az önce elimle sipariş ettiğim çayımı getirdi kara kafa garson. Bir sigara yaktım. " ohh bir nefes aldım verdim, takiben bir nefes daha" bağımlı olduğunu bilen bir eroinkeş gibi. "sonra kötülük gelicekse bundan gelsin" dedim. içmeyeyip 50 sene yaşayacağımı içip 40 sene yaşamayı tercih ederimdim.
-
38.
+1altı üstü sigara bıraktın bin bu ne
-
39.
+1o an zaten kahveyi yanımda durmak için içeceğini yüzündeki o anlamsız gülümsemeden anlamıştım. aylardır silmediğim mutfak dolabımın kapağını açıp iki tane kupa çıkardım 2sinede 2 tatlı kaşığı kahve atıp üzerine sıcak suyu boca ettim ona kaç kaşık kahve koymam gerektiğini sormamıştım bile çok da umursamayacağı belliydi zaten o kadar değişik bi tat vardı ki havada sanki konuşmasak daha iyimiş gibi.
-
40.
+1Sigaralar 1 saat boyunca birbirini kovaladı 3 çay ve yarım paket sigarayı hiç etmiştim işin kötüsü başka sigaramda yoktu. Son sigarayı küllükte ağır bir şekilde söndürdükten sonra telefonumu çıkardım. Normalde böyle cesaretlerim pek sık olmasa da rehberden adını buldum ve aradım
-Aradığınız kişiye şu anda ulaşıl...
"Aradağım kişiyi gibeyim" dedim telesekreter mesajına hıncımı alamadan.
Artık emin olmuştum adeta gelmiyecekti. çaresiz bir şekilde, neden üzüldüğüme anlam veremeden evin yolunu tuttum. kendime kızıyordum en çok üzüldüğüme, umut bağladığıma, sabah sabah kalkıp hazırlandığıma böyle şeylere anlayacağınız. Markete girip bir camel soft daha aldım yolda yürürken o anda yakıverdim. Sigaramın ortasına geldim ki telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara!
"Acaba" diye geçirdim içimden. Elim titreyerek açtım.
-Alo tatlım napiyon ben Tuğ...
"Buyur tuğçe" dedim adını bile söylemeden.
-Sakin olur musun, ben şimdi gelmek üzereyim, geç kaldım onu haber vericektim.
Telefonun sevgilisinin telefonu olduğundan emindim nedense onları kavga ettirmek istercesine. "Güzelim bu telefon kimin" diye sordum.
-Bilmiyorum durakta birinde istedim işte, çok konuşmada... dediğin yerde bekle ben çok acıktım!
+Tamam
Diyebildim anca telefonu kapattım ama yüzünde, yine tarif edemediğim saçmalıkta bir gülüşme belirdi. -
41.
-1yazsana anası gibik bacısı gavat babası huur huur çocuğu
-
42.
+1"Eeee bir kahve koyda içelim" dedi evde şeker yoktu, zaten kahveyi zift misali şekersiz ve koyu içerdim. çok da ırgalamaz bir durumda "şekerim yok" dedim. olsun zaten şekersiz içiyorum dedi.
-
43.
+1Önümdeki ayranın alüminyum folyosunu karşılıklı olacak şekilde iki taraftan deldim. “Bir delik benim ayran içmem için diğer taraf ise ayranın içerisinde vakum etkisi oluşmasını engelleyip daha rahat içmemi sağlaması için.” Bu Tuğçe’nin “Neden ayran folyosunun iki tarafını deldin?” sorusuna verdiğim yanıttı. Bu saçma soru ile ortamdaki sessizlik tekrar bozulmuştu. Bunu fırsat bilip.Tümünü Göster
+Eeee Tuğçe buraya neden geldik?
-Bak şimdi iyi dinle!
O kadar agresifleşip, o kadar ciddileşti ki ben bile oturduğum pozisyonda vücudumu doğrultup kasıldım.
Hani sana Ateist olduğumu söylemiştim ya. Aslında ben ateist değilim.
+Fark ettim sen satanistsin.
-Sözümü bir kez daha kesersen. Buradan çıkıp gidicem ve beni bir daha göremeyeceksin.
Öyle bir sustum ki biri beni bıçakmalaya gelse, imdat diye bağırmazdım.
-Olay sandığın kadar basit bir inanış problemi değil. Ben kedimi bildim bileli bu dünyanın içindeyim. Geçtiğimiz seneye kadar eğlenceli geldiğini bile söyleyebilirdim. Sana daha basit ve anlayabileceğin bir dil ile anlatmaya çalışıcam. Annem, babam ben bir tarikata üyeyiz. Hepimizin bu tarikatta görevleri var. Aile bağı adı verilen şeyin aslında önemli olmadığı, sevginin, sadakatin ve evliliklerin sadece birer maske olduğu bir yer. Bu para, elbiseler, sahip olduğum herşey bana ait değil. Bana verdikleri daha doğrusu biçtikleri hayatı yaşamaktan başka bir şey yapamıyorum. 16 yaşında falan bir ayinde ruhumu şeytana sattım. Para, mal, mülk herşeyi aldım. Aslında ne istesem alabilirdim ama herkes gibi bende maddiyatı seçtim. O yaşlarda insan paranın mutluluk demek olduğunu sanıyor. O günden beri insanların günaha girmesi, kendilerine zarar vermesi gibi anlamı olmayan şeyler için uğraşıyordum. Birinin bana sevişmek için teklifte bulunması onunla sevişmem için yeterli bir bahaneydi.
+Ben sana teklifte bulunmadım!
-Evet sen bana teklifte bulunmadın. Yaptığım en büyük hata buydu. Aslında biriyle sırf istediğim için birlikte olamam bu yasak bir şekilde onun bana bunu teklif etmesi gerekir. Lakin ben sana aşık oldum.
+Yüzümü bile göremiyordun o loş yerde nasıl olurda aşık olmuş olabilirsin. Bu da insanları kandırmak için bulduğun bir yalan mı?
-Bu insanları kandırmak için bulduğum bir yalan olsa anlamazdın bile. Hala anlamıyorsun dimi? Ben sana bir anda aşık olmadım. Hatırlar mısın? Geçen hafta kız kankanla dışarı çıktığında tostundan, pantolonuna damlayan mayonezi parmağınla hızlıca alıp ağzına zütürdüğünü. 2 hafta önce çok nadiren gittiğin dinamik dersinin çıkışında, çardakların altında otururken yanına gelen köpeğe simitinin yarsını verdiğini. Gününü hatırlamıyorum sigara içerken öksürmeye başladığın da masada duran herhangi birinden kalan suyu içtiğini veya duraktaki teyzeyi yolun karşısına geçirirken, teyzenin senin ayağına bastığını…
+Kaç aydır beni takip ediyorsun?
-Takip falan etmiyorum. O kişisel iletişim seminerinde sorduğun saçma soru için ayağa kalktığından beri senin yanında olmak istiyorum. Sen farkında değildin bile ama biz o gün aynı sırada oturuyorduk ben ise sadece iki koltuk yanında. -
44.
+1aslında tuğçeye içten içe tripli veya kızgın gibi bişeydim çünkü güzel, kumral, zayıf ve orta boylu bi kızdı hani her erkeğin sevgili olmak isteyeceği bir kız. ona kızgındım çünkü dün gece benle neredeyse adımı bile bilmeden sevişmişti bu iyi bişeydi ama nedense içimde ona karşı nedensiz bir kırgınlık vardı. Ne yapmak istediğini sordum. "kahvaltı" diye cevap verdi sıratarak istemeden de olsa yüzümdeki gülümsemeyle "olur" dedim. Farketmezdi zaten neresi derse desin merkezdeki o kıraathaneden bozma yere zütüricektim
-
45.
+1Sanki az önce konuşma yapılmış gibi bir hava vardı içeride. insanların birbirleriyle konuşmasından doğan anlaşılmaz bir uğultu kaplamıştı salonu. Hani konuşmaların sonunda alkış yapılır ardından bir konuşma uğultusu dolar ya içeriye işte o cinsten. Sahnedeki üç eleman elleriyle işaret (sembol) benzeri bir şey yapıp sahneden indiler. Tuğçe ise beni sanki çok sevdiği bir arkadaşına göstereceği cisimmiş gibi hala çekiştiriyordu. Kalabalığın içinden adım adım yavaşça ön saflara doğru, nehrin içindeki bir kayık misali akıyorduk. Müzik başladı, insanlar da onunla birlikte hareketlenmeye. O beni sol kolumdan çekerken, nereye yürüyeceğimi düşünmediğim için çevremdeki hareketliliği izliyordum. ileride sağda çılgınlar gibi öpüşen iki erkek gördüm. Biri diğerinin saçından kavramış, biri ise diliyle diğerinin dudaklarını yalıyordu. “Bayanlardan hoşlanan bir erkekseniz böylesine iğrenç bir manzarayı bir daha çok zor göreceğinize yemin edebilirim.”
içimden gay bara geldiğimizi düşünmeye başlamıştım bile. Bu fikri yalanlamamı sağlayan tek düşünce salondaki kız sayısının fazlalığıydı. Klagib bir club müziğinin ortalarına geldiğimizde biz salonun nerdeyse sahne tarafına gelmek üzereydik. Bu sefer daha sağ kısımda öpüşen iki kız vardı. Bunlar ise çılgınlar gibi birbirlerini elliyorlardı. “Fena manzara değil!” Burası gay bar falan değildi. “ne gibim bir yer burası.” Diye düşündüm içimden.
başlık yok! burası bom boş!