/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    Sonra kulağıma yaklaştı. “Hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun tatlı çocuk.”
    +Anlat da bileyim!
    Gözleriyle ortalığı kolaçan edercesine, kafasını hızlı hareketlerle sağa ve sola çevirdi. Kimsenin duymasını istemeyeceği bazı şeyler söyleyeceğini bekliyordum ki.
    -Pardon bakar mısınız?
    “Buyrun” dedi garson.
    -Buraya bir kadeh kırmızı şarap bir de bira alabilirmiyim?
    “Bira sevdiğimi nerden biliyordu ki?” “Acaba şarabı benim için mi söyledi?” Ne kadar da dert etmiştim herhangi birisini içebilirdim. Tabi ki birinci tercihim bira olurdu. Tuğçe’yle hala aynı pozisyonda dans benzeri birtakım hareketler yapıyorduk. Aslında daha doğrusu birbirimize sarılıp vücutlarımızın, aşkımızın birbirimize ait olmanın tadını çıkarıyorduk. Komik bir şey yokken gülümsüyor, Tuğçe başını omzuma koydukça krem şanti esanslı saç kreminin kokusunu içime çekiyordum.
    “Erkekler kadınların sadece kokusuna bile aşık olabilir. Hele ki vücudunun kokusuyla harmanlandıysa…”
    Aslında onun bana aşık olduğuna emindim. Hatta o kadar emindim ki şuan çıkma teklifi etsem kabul ederdi. Bana her baktığında gülümsüyor. Boş olduğu her saniye sarılıyordu. Yeni çıkmaya başlamış amatör çiftler gibiydik.
    “Sevdiğim kıza değil, seviştiğim kıza aşık olmuştum.”
    Kulağına doğru usulca başımı eğdim başı omuzlarımda olduğu için çok eğmeme bile gerek kalmadı. Az sonra söyliceklerime hazırlanırmış gibi boğazımı temizleyip;
    +Sana gerçekten fena aşık oldum.
    Yüzünü bana doğru çevirdi, o kadar aşıkmış gibi gülümsedi ki… “Bende sana diyeceğine emindim.”
    -Hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun bana nasıl aşık olabilirsin?
    +Hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun benle nasıl sevişebilirsin ki?
    -Sevişmek bir olaydır. Sevmek ise bir olgu.
    “Of Allah’ım bu kızla neden laf dalaşı başlattım ki” diye kendime soruyordum. “Senden zeki işte.” O kollarımın arasında yine başını omzuma koydu. Mekan kopuyor. Biz ise yumak yumak sarılıyorduk. Başını kaldırdı.
    -Buraya neden geldiğimizi anladın dimi?
    Tahmin ediyordum aslında muhtemelen satanist falandı. “Ne kadar ergence” diye düşünmekten kendimi alamadım. Acırcasına boğuk bir sesle
    +Tahmin edebiliyorum. Satanist falansın.
    -Tam olarak öyle değil.
    Sarılmayı bıraktık masanın üzerindeki içkilerimizi içmeye başladık. Gözlerinin dolmaya başladığını görebiliyordum.
    -içkini bitir. Biraz dışarda oturalım başım ağırdı.
    +Olur nasıl istersen.
    Masamın üzerinde duran birayı iki hamlede bitirdim. O ise şarabı yarım bıraktı. Masanın altına eğildi deri ceketlerimizi alıp bana ait olanı uzattı. Yavaş tavırlarla ceketini giydi. Elini uzattı, parmaklarının arasına parmaklarımı kenetleyerek çıkışa doğru yöneldi.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    +1
    Sigaralar 1 saat boyunca birbirini kovaladı 3 çay ve yarım paket sigarayı hiç etmiştim işin kötüsü başka sigaramda yoktu. Son sigarayı küllükte ağır bir şekilde söndürdükten sonra telefonumu çıkardım. Normalde böyle cesaretlerim pek sık olmasa da rehberden adını buldum ve aradım
    -Aradığınız kişiye şu anda ulaşıl...
    "Aradağım kişiyi gibeyim" dedim telesekreter mesajına hıncımı alamadan.
    Artık emin olmuştum adeta gelmiyecekti. çaresiz bir şekilde, neden üzüldüğüme anlam veremeden evin yolunu tuttum. kendime kızıyordum en çok üzüldüğüme, umut bağladığıma, sabah sabah kalkıp hazırlandığıma böyle şeylere anlayacağınız. Markete girip bir camel soft daha aldım yolda yürürken o anda yakıverdim. Sigaramın ortasına geldim ki telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara!
    "Acaba" diye geçirdim içimden. Elim titreyerek açtım.
    -Alo tatlım napiyon ben Tuğ...
    "Buyur tuğçe" dedim adını bile söylemeden.
    -Sakin olur musun, ben şimdi gelmek üzereyim, geç kaldım onu haber vericektim.
    Telefonun sevgilisinin telefonu olduğundan emindim nedense onları kavga ettirmek istercesine. "Güzelim bu telefon kimin" diye sordum.
    -Bilmiyorum durakta birinde istedim işte, çok konuşmada... dediğin yerde bekle ben çok acıktım!
    +Tamam
    Diyebildim anca telefonu kapattım ama yüzünde, yine tarif edemediğim saçmalıkta bir gülüşme belirdi.
    ···
  3. 28.
    +4 -3
    ve ertesi gün oldu
    gece bir türlü uyku girmedi gözüme
    sabahı zor ettim
    bir heyecan ile sandalyede bıraktığım sıgara kokusu sinmiş kıyafetlerimi giyindim
    koşar adım evden çıktım,
    o kara kafalı garsonun olduğu çay ocağına gittim ,
    yanıma para almayı da unutmadım tabi
    eşşek değildim ya ,
    kız benden önce gelmişti
    yüzünde morluklar vardı ve saçları uzaktan bir garip görünüyordu
    yaklaşınca anladım ki saçlarına atmıklar dolmuştu
    sevgilisi olacak oçe.de gelmiş
    n'oluyo demeden
    beni evire çevire tokmakladı
    ardından
    garsonda :
    geçen gün 1 tl vermemiştin oçe deyip
    bir güzelde o gibti işi bitince ağzıma da verince
    sıgara kokan yannanından tiksindim sıgarayı böylece bırakmış oldum
    yaa işte
    buda böyle bir anımdır gençler :(
    ···
  4. 29.
    +1
    Önümdeki ayranın alüminyum folyosunu karşılıklı olacak şekilde iki taraftan deldim. “Bir delik benim ayran içmem için diğer taraf ise ayranın içerisinde vakum etkisi oluşmasını engelleyip daha rahat içmemi sağlaması için.” Bu Tuğçe’nin “Neden ayran folyosunun iki tarafını deldin?” sorusuna verdiğim yanıttı. Bu saçma soru ile ortamdaki sessizlik tekrar bozulmuştu. Bunu fırsat bilip.
    +Eeee Tuğçe buraya neden geldik?
    -Bak şimdi iyi dinle!
    O kadar agresifleşip, o kadar ciddileşti ki ben bile oturduğum pozisyonda vücudumu doğrultup kasıldım.
    Hani sana Ateist olduğumu söylemiştim ya. Aslında ben ateist değilim.
    +Fark ettim sen satanistsin.
    -Sözümü bir kez daha kesersen. Buradan çıkıp gidicem ve beni bir daha göremeyeceksin.
    Öyle bir sustum ki biri beni bıçakmalaya gelse, imdat diye bağırmazdım.
    -Olay sandığın kadar basit bir inanış problemi değil. Ben kedimi bildim bileli bu dünyanın içindeyim. Geçtiğimiz seneye kadar eğlenceli geldiğini bile söyleyebilirdim. Sana daha basit ve anlayabileceğin bir dil ile anlatmaya çalışıcam. Annem, babam ben bir tarikata üyeyiz. Hepimizin bu tarikatta görevleri var. Aile bağı adı verilen şeyin aslında önemli olmadığı, sevginin, sadakatin ve evliliklerin sadece birer maske olduğu bir yer. Bu para, elbiseler, sahip olduğum herşey bana ait değil. Bana verdikleri daha doğrusu biçtikleri hayatı yaşamaktan başka bir şey yapamıyorum. 16 yaşında falan bir ayinde ruhumu şeytana sattım. Para, mal, mülk herşeyi aldım. Aslında ne istesem alabilirdim ama herkes gibi bende maddiyatı seçtim. O yaşlarda insan paranın mutluluk demek olduğunu sanıyor. O günden beri insanların günaha girmesi, kendilerine zarar vermesi gibi anlamı olmayan şeyler için uğraşıyordum. Birinin bana sevişmek için teklifte bulunması onunla sevişmem için yeterli bir bahaneydi.
    +Ben sana teklifte bulunmadım!
    -Evet sen bana teklifte bulunmadın. Yaptığım en büyük hata buydu. Aslında biriyle sırf istediğim için birlikte olamam bu yasak bir şekilde onun bana bunu teklif etmesi gerekir. Lakin ben sana aşık oldum.
    +Yüzümü bile göremiyordun o loş yerde nasıl olurda aşık olmuş olabilirsin. Bu da insanları kandırmak için bulduğun bir yalan mı?
    -Bu insanları kandırmak için bulduğum bir yalan olsa anlamazdın bile. Hala anlamıyorsun dimi? Ben sana bir anda aşık olmadım. Hatırlar mısın? Geçen hafta kız kankanla dışarı çıktığında tostundan, pantolonuna damlayan mayonezi parmağınla hızlıca alıp ağzına zütürdüğünü. 2 hafta önce çok nadiren gittiğin dinamik dersinin çıkışında, çardakların altında otururken yanına gelen köpeğe simitinin yarsını verdiğini. Gününü hatırlamıyorum sigara içerken öksürmeye başladığın da masada duran herhangi birinden kalan suyu içtiğini veya duraktaki teyzeyi yolun karşısına geçirirken, teyzenin senin ayağına bastığını…
    +Kaç aydır beni takip ediyorsun?
    -Takip falan etmiyorum. O kişisel iletişim seminerinde sorduğun saçma soru için ayağa kalktığından beri senin yanında olmak istiyorum. Sen farkında değildin bile ama biz o gün aynı sırada oturuyorduk ben ise sadece iki koltuk yanında.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    +1
    yalan söylemeyeceğim içimden bir anlığına arasam mı diye geçmedi değil. sonra kız telefonunu yazmış olum aramamı istemese neden yazsın diye aklıma geldi tabiki. hemen aradım tabi hala bile eminim 2 defa çaldı ardından meşgule girdi. nasıl utandım anlatamam... utanmak değilde, hayal kırıklığı, yüz kızarması, aptal mısın hemen arıyorsun pişmanlığı gibi şeylerin toplamı işte. Anlamsız ve kırılmış bir biçimde tv izlemeye başladım. içim geçmiş ikea masasının üstündeki telefonun çıkardığı titreme sesiyle uyandım.
    "Demek gördün numarayı, o karamaşanın içinde bulman uzun sürer diye düşündüm oysaki."
    Aman Allahım ne güzel ne tatlı bir ukalalık içerisinde mesajdı. Mesaja aşık olurken elimde titredi telefon.
    "Yarın görüşelim mi yamuk ağız?"
    bu sefer emindim bekletmeyecektim.
    "Olur? Nerede görüşmek istersen görüşürüz. Ben gelirim. Sana neresi uygun?" diye yanıtladım
    çok mu saçma bir mesaj oldu diye mesajı tekrar tekrar okurken
    "Bu kadar kibar olmana gerek yok! Yarın dersim var, sabah kahvaltı edelim aynı yerde" diye mesaj geldi.
    "Tamam" diye yanıtladım. sert gözükmek için
    Ya saat? diye soracakken...
    "10 iyi mi?" diye bir mesaj daha geldi
    "Olur"
    ···
  6. 31.
    +1
    O kaç kere boyandığını bilmediğim bir önceki renginin gri olduğunu anladığım kahverengi giriş kapımı birkaç el hamlesinden sonra ancak açtım."bu kilidi değiştirmeliyim, bir gün dışarıda kalıcam" diye geçirdim içimden. odama geçtim üstümü çıkardım. Sanki benden sonra giyme sırası yatağımdaymış gibi üstümden çıkarıp yatağa attım. zaten akşam uyuyacağım zaman da sıra sandalyeye gelecekti. kıyafetlerin yerde, masada veya nerede durduğu çok farketmezdi ama ben sandalyeye yığardım alışkanlık işte. her erkekte olan cinsten "çakma adidas" lacivert eşofmanımı giydim, ardından salona geçtim. öğleden sonra mat1 dersi olduğu aklıma geldi. olsun zaten 3. alışımdı bir daha alsam çok problem olmaz diye düşündüm. hafif bir pişmanlık yaşayıp salona yürüdüm kırıntıların ayağıma yapıştığı halının üstünden salona doğru yürüdüm. tv yi açtım masadaki camel kutusuna ilişti gözüm kahve bardağına ve yanında bulunan yeşil kaleme... yeşil kalem mi? daha önce hiç görmediğim yeşil kalem. evde nerden geldiğini bilmediğim bir sürü tükenmez kalemim olsa da bu yeşildi. yani ben yeşil kalem kullanmam hem bu stabilo dedikleri türden. bu tarz şeyler benim evimde bulunmazdı. ah o ikeadan 20 tlye aldığım beyaz sehpa, nelere kadirsin. evet öyle işte tam da düşündüğünüz gibi üzerinde 0500'lü bir numara yazıyor. altında da "rahat uyudum * " "salak kız" diye düşündüm içimden, yok ya çok tatlı diyip sırıttım ardından.
    ···
  7. 32.
    +1
    ikiletmesine müsade etmeden üzerimde pamuktan imal edilmiş hiçbirşey bırakmadım. Sadece hücrelerimle onun karşısındaydım. Koltuğun üzerinde poposu bana dönük olacak şekilde eğildi. Öyle güzel seviştik ki hayatım boyunca bir daha eşi benzerinin olacağını umut etmiyorum. inlemelerin ardından sadece üzerime yığıldı. Darmadağın olmuş saçlarıyla kucağımda yatıyor, tatmin olduğunu alamama yetecek bir şekilde alt dudağını ısırıyordu. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki dünyanın en mutlu insanı olduğunu falan sanırdınız, sanki dünyada olma amacına hizmet etmiş gibi sadece…
    -Evet oldu işte.
    Fısıltılarını duyabiliyordum. Kucağımda öyle en az yirmi dakika boyunca yattı. Hiçbirşey yapmadığım halde hayatımda en hızlı akan yirmi dakikamdı. Birden doğruldu...
    -Sıcak su var mı?
    +Evet banyoda elektrikli ısıtcı var.
    Boşaldıktan sonra üzerine sardığı battaniyeyi üzerinden attı ve ayağa kalktı. Tansiyonu düşmüş olacak ki bir on saniye kadar öylece bekledi. Hole doğru yürümeye başladı. Banyonun yerini biliyor mu diye düşünüyordum;
    -Banyo hole’un sonundaki kapı dimi?
    +Evet
    Masanın üzerindeki camel ve çakmağa uzandım. Hayatımın en güzel ciksini tabiki de, hayatımın en güzel sigarasını içmek ile taçlandırabilirdim. Her nefeste sigara içtiğim için kendimi yeniden ödüllendiriyormuş gibi hissediyordum. Sigaramı daha yeni söndürdüm ki o pürüzsüz vücuduyla kapıda göründü. Saçlarını yıkamamıştı sadece üzerine gelen spermleri temizlemişti.
    -Hani bana sigara?
    Sanki acelesi varmış gibi kanepeye oturdu.
    -Kanepe örtünü ve battaniyeni havlu olarak kullanıcam!
    Onlar az, ruhumla kurula kendini demek istedim. Sadece “Tabiki hayatım” dedim. Hayatım kelimesini duyduğunu an üzüleceğine ve sevineceğine karar verememiş gibi sahte bir gülümseme attı. Boynuma sarıldı.
    -Bana bunu yapman yasak dedi! Bunu yapamam ölürüm. Öldürürler.
    Tabiki de anlam veremedim, korkarak…
    +Nasıl yani öldürürler, Kim? Öyle şey mi olur? Dağ başı mı burası?
    Bu tarz şeyler söylediğimi hatırlıyorum sırası aynı olmayabilir ama şaşırdığımı ve korktuğumu rahatlıkla anlayabilirdi.
    ···
  8. 33.
    +1
    Daha kim olduğunu anlayamadan; o pamuk sesiyle…
    -Kusura bakma! Biraz geç kaldım.
    +Yok ya önemli değil, ben de gelmeyince çok beklemedim zaten.
    “Neden böyle bir şey söyledim?” “Onu aslında çok da önemsemediğimi ima etmek için mi?” yanılıyordum, aslında onu çok önemsiyorum. Dizlerimin altına zorlukla sığdığı sehpanın önündeki hasır sandalyeye oturdum.
    -Ne yiyeceğini bilmediğin için sipariş vermedim.
    Ne yemek istediğimi ben de tam olarak bilmiyordum. Simit yine cazip olan yegane seçenekti. Yanında bir de eritme peynir, bugün için bu jesti kendime yapabilirdim. Bunları düşürken karakafalı o garson geldi. Siparişimi sormasına meydan vermeden; “2 simit 1 çay birde üçgen peynir.” Diyerek siparişimi tamamladım. “Gevrek istedin herhal abey?” “Anladın işte ne istediğimi! Biraz acele edersen!” Arkasını döndü ve gitti. Tuğçe “Garsona neden bu kadar ters davrandığımı? izmirde simit’e gevrek dediklerini buna alışmam gerektiğini falan anlatıyordu. Benim ise aklım gözlerine sürdüğü koyu ton rimel ve göz kaleminde, kırmızı rujunda, göğüs dekoltesindeydi. Haklıydı ona olan hıncımı garsondan çıkarıyordum. Zaten o sırada bizimki gelmiş benden para istiyordu. 3-5 kez söylemiş olacak ki, Tuğçe ona 20 lira vermiş para üstünü bekliyordu. Cebime ani bir hareketle hamle yapmış olsamda; garson para üstünü Tuğçe’ye teslim etmek üzereydi. Yaptığım hareketin boşa gidip, beni bozmaması için cebimden sigara paketi ve kibriti çıkarmaya koyuldum. “Ne kadar da kool’um dimi?” diye düşünmeden edemedim. Kibrit ve paketi sehpa üzerine rastgele koydum.
    Tuğçe bunu bekliyormuş olacak ki siyah, yuvarlak zımbaları olan deri Pierre cardin çantasından muratti paketini çıkardı. Kibritimi masadan ağır hareketlerle aldı. “Belki de benim yakmamı istemişti.” yazarken aklıma geliyor. Kırmızı dudaklarını açarak sigarasının öyle güzel yaktı ki ucunda ateş topu çıkararak… dünya üzerinde sigara içmeyi hak eden tek kızın o olduğuna inanabilirdiniz.
    Ben yavaş bir şekilde simitime peynir sürmeye çabalıyordum. O ise sigarasını içmiş bir tane daha çıkarıp ağzındaki sigarayı çakmak yaparak bir tane daha yakmıştı oysaki kibrit önünde duruyordu Allah’ım nasıl bir ironi bu.
    +Çok sigara içiyorsun.
    -Evet ama aramızdaki fark, Sen sigarayı keyif için içiyorsun ben ise ölmek için.
    O an anlam veremedim. "bir kitaptan alıntı olduğunu anlamak için de geç kalmıştım." Hayatta yapacağım bir şey değil ama hiç tavırlarımı değiştirmeden;
    +Çok farklı giyinmişsin.
    -Çokla başlayan ne kadar çok cümle kuruyorsun? Ayrıca neyi farklı?
    +Sanki biraz soğuk.
    Giyim tarzıyla ne alakası var ama, başka da bişey bulamadım.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    +1
    rezerv alın beyler
    ···
  10. 35.
    +1
    "Eeee bir kahve koyda içelim" dedi evde şeker yoktu, zaten kahveyi zift misali şekersiz ve koyu içerdim. çok da ırgalamaz bir durumda "şekerim yok" dedim. olsun zaten şekersiz içiyorum dedi.
    ···
  11. 36.
    +1
    Sokağın ortasında oturmuş yine “Clash of Clans” oynamaya başlamıştım. Şarjım yüzde dokuz kaldığında bir otuz beş dakikanın daha geçtiğini oyundan, telefonumun masaüstüne geri çıktığımda anladım. Bir saattir sokakta öylece bekliyordum, gelen giden birkaç araba haricinde dikkatimi çeken hiç birşey olmamıştı. Umudumu yitirmiş ve oturduğum kaldırımdan soğuk çekmeye başlamış olacağım ki burnum akmaya başladı. Üşümemek için ayağı kalkıp sırtımı bahçe duvarına ve üstündeki siyah parmaklıklara yasladım. Cep telefonumun şarjının bitmemesi için kapattım. On dakika olmuş veya olmamıştı ki ilerideki villanın otomatik bahçe kapısının açılma sesini ve sarı renkteki yanıp sönen uyarı lambasının ışığını fark ettim.
    Sesin geldiği eve doğru yavaşça yürümeye başladım, bu ev mahalledeki çoğu evin aksine tripleks dedikleri villalardan biriydi. Tripleks villanın önüne geldiğimde şoför “Chrysler 300c” model siyah arayı çoktan çalıştırmış bahçenin otopark kapısını açmıştı. Ben otopark kapısının açıldığı evin karşısındaki bahçe duvarına yaslanmıştım fakat yaslandığım bu duvar az öncekine göre daha kısa olduğundan duvarın üstündeki beyaz demir parmaklıkların çıkıntıları sırtımı acıtıyordu. Beklemek için tercih etmeyeceğiniz bu yerde; elimde biraz evvel kapattığım cep telefonumla acelem varmışçasına mesajlaşıyor ve bu sebeple bekliyormuş havası yaratmaya çalışıyordum.
    Çelik kapının arkasında iki adam belirdi ikisi de orta boylu ve şişmandı. Sağda duranın top sakalı olduğu fark edebiliyordum. Solda duran, boğazlı sarı basic bir kazak ve altına açık kahverengi keten pantolon giymiş, top sakallı olanda ise beyaz gömlek üzerine düz kırmızı kravatın takılı olduğu siyah bir takım vardı. Karşılıklı gülüşüyorlardı. Konuşma sesleri ve kahkahaları araba motorunun çıkardığı gürültüye rağmen bana kadar ulaşıyordu. Keyiflerinin yerinde olduğu birbirlerine yaptıkları el şakalarından belliydi. Arkalarından uzun boylu, güzelce traş olmuş, siyah takım elbisesinde sadece gömleğinin beyaz olduğu, siması bana çok tanıdık gelen bir adam çıkıverdi. Bu adamı nereden tanıdığımı bulmak için hafızamı yoklamaya başladım. Daha fazla ayrıntı görebilmek için gözlerimi kısarak adamın yüzüne bakmaya devam ettim. Bu üç adam, evin mermer merdivenlerinden inerken ben sadece onları izliyor, kafamda ise en arkada yürüyen adamı nerede gördüğümü hatırlamak için hafızamı yormaya devam ediyordum. Tam olarak kapanmamış olan evin çelik kapısı tekrar açıldı. Tuğçe’ye çok benzeyen lacivert renkte pileli eteği üzerinde beyaz düz bir gömlek giymiş olan kız merdivenlerden hızlı adımlarla inmeye başladı. Bütün dikkatimi bu kıza çevirdiğimde onun gerçekten de Tuğçe olduğunun farkına vardım.
    “Aman Allah’ım işte karşımda.” “Yanına gitmeliyim ama hiç de korkuyor gibi gözükmüyor.” içimden geçen bu cümlelere rağmen tek bir hareket dahi yapmadan izlemeye devam ettim. Tuğçe en arkada yürüyen uzun boylu adama yaklaşarak anlayamadığım bir şeyler söyledi. Adamın gür ve ciddi bir tonla “Çok acelesi yok" dediğini duyduğumda hafızamda iki dakikadır yapmaya çalıştığım kimlik eşleştirme işlemi sonuç verdi. Bu sesi geçen hafta olan dönem açılış konuşmasında duymuştum. “Bizim mühendislik fakültesinin dekanı” “Evet o!” Neydi ismi?” “Mustafa mı?” “Yok, yok” “Muzaffer mi?” “Hah Mutluer” “Mutluer Şen” “Şen mi?” on saniye içerisinde isminin ve soyisminin ne olduğunu karar verdiğimde önden yürüyen iki adam gruptan daha da ayrılmış ve arabanın arkasındaki kahverengi taşlarla kaplanmış büyük garaja doğru yönelmişlerdi. Mutluer ve Tuğçe’nin yüz benzerliklerini, soyisimlerinin aynı olduğunu anladığım andan itibaren daha da fark eder olmuştum. “Yok artık ya?” “Tuğçe bizim dekanın kızımı?” hala olanlara inanmakta güçlük çekerken Mutluer arabanın sağ arka kapısına doğru yöneldi. Sol arka kapıyı, şoför Tuğçe’nin binmesi için biraz önce açmıştı. Aralarındaki mesafe arttığı için konuşmaları kısa süreliğine son buldu ve Tuğçe etrafına bakındığında sokağın karşı tarafında buz kesmiş halde ayakta bekleyen beni fark etti. Yüzündeki ekşimeyi ve şaşkınlığı fark etmemek bu mesafeden bile olanaksızdı fakat o bir saniye duraksamadan arabaya bindi. Şoför, Tuğçe arabaya bindiğinde kapıyı kapattı ve iliklediği ceketinin, ön düğmesini açarak şoför kapısına doğru yöneldi.
    Garajın içerisinden olsa gerek başka bir arabanın marş sesi duyuldu. Bir yirmi saniye civarı bekledikten sonra “Chrysler” hareket etti. Araba kapıdan sağa doğru döndüğünde Tuğçe’nin oturduğu arabanın sol kısmı benim yanımdan geçecek şekilde ilerdi. Tuğçe’nin beni görmemesi imkânsız olmasına rağmen arabadaki siyah cam filmlerinden dolayı ben onu görememiştim. Araba garajla aramdaki görüş alanını terk ettikten sonra arkadan gelen kırmızı “Volvo S60” model aracı ancak görebildim. Volvo’da diğer araba gibi sağa döndü ve villanın araçlar çıksın diye yapılmış otomatik bahçe kapısı olarak kapanmaya başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +1
    aslında tuğçeye içten içe tripli veya kızgın gibi bişeydim çünkü güzel, kumral, zayıf ve orta boylu bi kızdı hani her erkeğin sevgili olmak isteyeceği bir kız. ona kızgındım çünkü dün gece benle neredeyse adımı bile bilmeden sevişmişti bu iyi bişeydi ama nedense içimde ona karşı nedensiz bir kırgınlık vardı. Ne yapmak istediğini sordum. "kahvaltı" diye cevap verdi sıratarak istemeden de olsa yüzümdeki gülümsemeyle "olur" dedim. Farketmezdi zaten neresi derse desin merkezdeki o kıraathaneden bozma yere zütüricektim
    ···
  13. 38.
    +1
    salona oturduk kalan sigaranın devdıbını içmek isteyip istemediğimi sordu, hayır dedim. takatsiz bi şekilde adın ne diye sordum tuğçe mi ona benzer bişey olduğunu söyledi hoş zaten unutucaktım ya... ismini sorduğumdan güç almış olacak ki nerede okuduğumu, nereli olduğumu gibi saçma ve zaman öldürmek için sorulması gereken soruları birbirimize sorduk.
    ···
  14. 39.
    +1
    Kollarını kavuşturduğu göğsünün üstünden ellerini çözdü. Benim göğsümün üzerine attı sanki bir sarmaşıkmış gibi elini daha da koltuğum altına zütürüyordu. Ben ise bütün arsızlığımla saçlarını okşamaya başlamıştım. Bir süre sonra koltuğumun altında olan eli yavaşça aşağı inmeye başladı. Kasıklarımın arasına geldiğinde durdu. Yüzüme bakarak gülümsedi tüm sempatikliğiyle;
    -Kolum çok yoruldu.
    Ben ise tahrik olup, ereksiyon olmayayım diye kendini zorluyordum. Anlamaması için bacaklarımı üst üste attım.
    -Neden böyle yaptın? Öyle çok güzeldi!
    Yüzüme baktı sanki izin istermiş gibi anlaşılmaz bir tavırla gülümsedi. Ani bir hareketle elini pantolonumun içine daldırdı. Teslim ettim kendimi. Yine onundum. istediğini yapabilirdi bana izin veriyordum. Daha rahat hareket etmesi için pantolunumun düğmesini söküp, fermuarımı indirdim. Bulutlara dokunmak, yüreğinin küçülmesi, titremek ama üşümemekti hissettiğim. Ani bir hareketle olduğu yerden doğruldu, adil ışık’tan aldığını söylediği krem rengi dekolteli gömleğini çıkardı. Pamuk şekeri pembe renkli, krem dantel işlemeli oysho sütyeninin içinde göğüsleri ne kadar da güzel görünüyordu. Daha önce nasıl farketmemiştim. Kör olmam gerekirdi. Elleri sırtına doğru uzandı ve bir anda sütyen göğüslerinin üzerinde aşağıya doğru aktı. Sütyenin çıkarıldığı o ilk an, her seferinde yüzünün gülümsemesi, heyecan ve kalp atışları… güzel göğüsleri… tarif edilemeyecek kadar dolgun, dik ve güzel. Göğüs ucu ve çevresi hiç bu kadar orantılı ve pembe olan başka göğüs görmemiştim. Nasıl bu kadar heyecan verebilirdi bir erkeğe…
    -Durma dokun hadi, sadece seninler.
    Eğildim ve emmeye başladım. Saçlarımı okşuyordu… Nefes nefese kalmıştım. “Ah aşk nelere kadirsin!” dedim tekrar, bir kızla sadece onu sevdiğin için sevişmelisin. Cehennemde yanılacaksa buna değer olabilirdi. içki, sigara… tüm günahların toplamı bile bunun kadar güzel olamazdı. “Neyse! Tanrı bir yasa koyduysa vardır bir bildiği.” Üstünde battaniye tamamen çekti ve pantolununu çıkarmaya başladı. Bende biliyordum, hissediyordum, soyunmam gerektiğini. Kıyafetlerimin hepsini çıkardım ve comfort family boxer’ım ile kaldım. Gözlerini aşağıya indirerek
    -Hadi onu çıkar dedi.
    ···
  15. 40.
    +1
    o an zaten kahveyi yanımda durmak için içeceğini yüzündeki o anlamsız gülümsemeden anlamıştım. aylardır silmediğim mutfak dolabımın kapağını açıp iki tane kupa çıkardım 2sinede 2 tatlı kaşığı kahve atıp üzerine sıcak suyu boca ettim ona kaç kaşık kahve koymam gerektiğini sormamıştım bile çok da umursamayacağı belliydi zaten o kadar değişik bi tat vardı ki havada sanki konuşmasak daha iyimiş gibi.
    ···
  16. 41.
    +1
    O sırada siyah askılı bodysiyle o geldi altında dün gecenin yorgunluğu ile duran alakasız mor kiloduyla... sigara istedi son dalı ona verdim, çakmağı aldı yaktı sigaranın yanarkenki o çıtırtılarını duymuştum yemin ediyorum.
    ···
  17. 42.
    0
    rezerve
    ···
  18. 43.
    0
    devam et kanka başından sonuna kadar okudum amk
    ···
  19. 44.
    0
    Hadi be aq iki saattir bekliyorum
    ···
  20. 45.
    0
    devam panpa okuyoz
    ···