/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +2
    dıbına koduum fantazilerini niye anlatıyon sigara tekniini anlat amk, okurken sigara yaktım bin
    ···
  2. 2.
    +2
    Beynimde yıldırımlar falan çakmıştı. Aklıma ilk gelen şey caminin oradaki taksi durağına gidip Tuğçe’nin dün akşam nerede indiğini öğrenmekti. Mükemmel bir fikir diye düşünmeye vakit bulamadan sandalyede asılı olan gömleğimi üzerime geçirmeye başlamıştım. Pantolon, gömleği takip etti. “Ceket?” “Hah doğru ya dün gece salonda çıkardım.” Salona koşup c
    +eketimi giydim. Kapının önünde ayakkabılarımı bağcıklarını sökmeden sağ tekini sol ayağımla, sol tekini de sağ ayağımla çıkarmıştım. Birbirinden çok farklı yerlerde duran ayakkabı teklerimi işaret parmağım yardımıyla teker teker tekrar giydim. Ayağa dikildim ceplerimin üstünden muhteşem dörtlüyü yine farkı sıralarda tekrar ettim. “Cüzdan, telefon, anahtar, sigara” “Sigara?” “Of sehpanın üstünde kaldı.” Ayakkabılarımı çıkarmaya üşendiğim için dizlerimin üstünde sürüne sürüne salona kadar gittim. Haklısınız çıkarsam daha az enerji ve zaman harcardım ama üşengeçlik işte. Sehpanın üzerinden hemen sigara ve kibriti alıp parmak uçlarımla halıya basarak kapıya kadar geldim. Bin bir zorlukla kapımı kapatıp sokağa indim.
    Koşmak zorunda olduğum için sigara yakmaya fırsatım olmadı. Zaten artık sevgilim vardı yürürken sigara içmek için fazlasıyla cooldum. Koşarken arkaya doğru uçuşan ceketimle gizemli suçları çözmeye giden dedektifleri andırıyordum. Kabul etmeliyim ceketle koşmak bana hep havalı gelmiştir. Kafamda yine yolu bölerek durağa ulaşmıştım. Duraktaki panoda “63”’ün kaç durak sonra geleceği yazmıyordu. Kentkartımı doldurmak için mükemmel bir zaman aralığıydı. Kartımı doldurup durağa geldiğimde “63”’ten hala bir haber yoktu. Durağın yanına geçip bir sigara yaktım. insanlar rahatsız olmasın diye sigaramı genellikle durağa biraz uzak mesafede dükkan veya mağaza önünde içer, bir şeyler satın alamayacağımı bilsem de vitrinlerini seyrederdim. Esnafların sevmediği bir numaralı insan tipi işte…
    Sigaramı bitirdikten dört-beş dakika sonra otobüs ileriden kendisini gösterdi. Uzun körüklü, mavi Volvo marka bir otobüstü adeta yürüyen dev bir hurdayı andırıyordu. Otobüse bindim rahatsız arka koltuklarından birine geçtim. Tümseklerden geçtikte rahatsız oluyor, yanımın boş olmasına rağmen ileride ayakta bekleyen kızın neden yanıma oturmadığını merak ediyordum.
    “Çok da umurumda ayakta kalsın salak”
    Yolu izleyerek yolculuğumu tamamlamayı planlıyordum öğle saatleri olduğu için otobüs çok kalabalık olmadı bu sebeple uyuyormuş numarası yapmaktan da kurtuldum.
    Otobüs durağıyla, taksi durağı arasında yürüyerek iki dakika koşaraksa kırk beş saniyelik bir mesafe vardı. Otobüs durağa gelmeden ayağa kalktım. ilerleyip “DURACAK” düğmesine bastım. Körüğün ortasında ayakta bekleyen kız oturmak için yine hareketlenmedi. Sanırım körüğün üstünde seyahat etmek onun için eğlence kaynağıydı veya başka her neyse. Otobüs durakta durdu. Kapılar dev bir hurdanın gövde gösterisiymiş gibi büyük bir gürültü ile açıldı. Otobüsten kendimi durağa atıp, yine uzman bir dedektif edasıyla koşmaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +2
    Sabah kalktığımda güneş masamla onun yanında duran aynanın bir kısmını aydınlatmıştı. Anlaşılan saat yeni gün ortası olmuş veya öğleni biraz geçmişti. Siyah komedimin üzerinde şarj olan telefonumu alma gereksinimi duydum. Sevgili benzeri ilişkiye sahip olduğum için telefonu kontrol etmem gerekirdi veya en azından öyle olduğunu tahmin ediyordum. Telefonun bildirim çubuğunda SMS işareti belirmişti. Tuş kilidini hemen açtım. 4.32’de geldiğini fark ettiğim mesajı görüntüledim.
    -Gelen Mesaj: Tuğçe Şen-
    “Çok Korkuyorum :(”
    O an tüylerimin diken diken olup. Karnımın nasıl kasıldığını ifade edemem. Heyecanlanmış, korkmuş, birazda şaşırmıştım. Rehberi açıp “T” harfine gelene kadar geçen sürede çok geç kalmış olduğumu hissediyordum. Arama yapmamla, Tuğçe’nin telefonun çalması için arada geçen beş, on saniyede paniklemem daha da artmıştı.
    “Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen dah…”
    Telefonu kapatıp, Tuğçe’ye ulaşabilmek için yapabileceğim ihtimallerin listesini aklımda oluşturmaya başladım. Panikten mi bilmiyorum aklıma beklemek haricinde hiçbir ama hiç birşey bir süreliğine gelmedi. Sonra Tuğçe hakkında öğrendiklerimin çok az olduğunun farkına varıp bildiğim genel şeyleri düşünmem gerektiğini anladım.
    +Tuğçe’nin tanıdığım arkadaşları var mı?
    “Mmmm.. sanırım yok.”
    +Tuğçe ev haricinde nereye gidebilir?
    “Okula veya dışarıya falan emin değilim.”
    +Nerde okuyor?
    “Bizim okulda.”
    +Ne okuyor?
    “Biyomühendislik ama ne alakası var şimdi dıbına koyayım”
    +Tuğçe’ye nasıl ulaşırım?
    “Bilmiyorum.”
    inanılmaz kötü bir dedektif olduğum, sorulması gereken soru ve cevapları kendime veremediğim açıktı. Kendim hakkında yine hayal kırıklığına uğramıştım. Kendimle yaptığım bu küçük sohbetten sonra bir anda daha iyi sorular aklıma geldi.
    +Tuğçe nerde oturuyor?
    “Bana uzak bir yerde olduğu kesin.”
    Peki kim bilebilir?
    “Arkadaşları? Arkadaşlarını tanımıyorum ya.”
    “Telefondan öğrenemem mi? Ne alaka ya?”
    “Taksici la dıbına koyayım taksici salak”
    ···
  4. 4.
    +2
    Gençler yine beklerim.
    Berbat bir ankara şivesi yaparak;
    -Angara bebem memlekete gidersen selam söyle.
    “Tamam remzi abim söylerim.” Tuğçe’yi caminin oradaki taksi durağına bırakacak, ben ise izmir’de baykuş adını verdikleri bir gece hattı otobüsünün çok fazla üşümeden gelmesini umut edecektim. Kıbrıs Şehitleri Caddesi boyunca yürürken iyice azalmış birkaç insanın acelesi varmışça caddede yürüyüşünü, mekanlardan çıkmış sarhoş çiftlerin birbirlerine destek olup sağa sola yalpalayarak ilerlediğini, ileride darbuka çalan dayıyı, garantinin önünde 1 liraya spiderman satan elemanın spidermanlerinin camda bıraktığı lekeleri görüyordum. Bu cadde bana hiç bu kadar şiirsel gelmemişti. Ben caddeyi izlerken Tuğçe belime sarılmış yaktığı muratti sigarasını içiyordu. Sigaraya benim için başlamış olduğu fikri beni üzmeliydi fakat benim bir sebebim bile olmadan başlamış olmamın daha kötü olduğunu düşündüm. “En azından sebebi varmış.” dedim. O sırada seviştiğimiz gün sevgilisiyle konuştuğu aklıma geldi. O belime sarılmış yürürken; Yüzüne baktım.
    +Bu arada sevgilin olduğunu söylemiştin! O çocuk kim benim gibi farklı olduğunu söyleyip çıktığın çocuklardan biri mi?
    Ciddileşerek, sigarasını yere attı. Elini belimden çekti. Öylece caddenin ortasında durduk.
    -Böyle olduğunu düşünüyorsan neden hala burdasın. Şimdi buradan gitmekte özgürsün. Ha çok merak ediyorsan evet o da o çocuklardan biri. Ne bekliyorsun karşına geçip sevgilimi sorduğunda. “Ozan bak ben satanik bir topluluğa üyeyim. O da günaha girmesi için uğraştığım çocuklardan biri” mi deseydim? Eminim sende “Aaaaa ne kadar güzel” derdin.
    Haklıydı muhtemelen sehpanın üzerinde yazan numarayı ömür boyu aramazdım.
    +Haklısın özür dilerim boş boğazlık ettim.
    -Peki. Yine de affedilmedin
    Tabiki belime bir daha sarılmadı.
    ···
  5. 5.
    +2
    Durak etrafında güller olan, üzerine sarmaşıklardan gölgelik yapılmış çok şirin bir durak olmasına rağmen kışın soğukluğu, gülleri ve gölgelikteki sarmaşıkları baharda geri vermek üzere emanet almıştı. Gözüm hemen dün bir umut çayını içmeye çalışan o dayıyı aradı. Nafile göremedim. Ben durağın park alanında bir sağa bir sola panik halinde bakınırken. Bir ses duydum;
    -Tünaydın Delikanlı. Araç mı lazım?
    +Yok dayı ya ben dün akşam gelip kız arkadaşımı bıraktım buraya.
    -Eee hayırdır.
    +Hayır değil dayı kız arkadaşım çok rahatsızmış. Ona acil ulaşmam lazım ama evini bilmiyorum.
    -Telefondan ara
    Bir insanın bu kadar zeki olabileceğine inanamadım. “Dayı çok zekisin ya bu benim nasıl aklıma gelmedi.” diye dalga geçmek istedim ama ne buna zaman vardı ne de karşımdaki adamla dalga geçecek kadar üstündüm. Onun Tuğçe’nin evinin nerde olduğunu öğrenmeme yardım etmesini umuyordum ve tek şansımda buydu.
    +Dayı aradım telefonu kapalı.
    -Sen nasıl öğrendin hasta olduğunu?
    “Yav dıbına koyayım sanane? Polis misin dıbına koyayım. Ne kadar meraklısın bilader ya.” Tabiki bunları da ona karşı yine söylemedim.
    +Dayı arkadaşlarından öğrendim. Dün gece durağa geldim. Saat 2 gibi bir tane abi vardı burda. Hafif toplu, kısa boylu, siyah bıyıkları vardı. Saçları gür, yanları hafif beyazlamış. Burnu büyüktü, gözlük takıyordu… Ha birde hafif aksak yürüyordu. Arkadaşa sorsak da bana nerde oturduğunu söylese
    Şoföre resmen eşgal vermiştim, oysaki durakta zaten en fazla on-on beş şoför çalışıyordur.
    -Bizim şişko Ragıp’tır o. Ama ne bileyim onun senin kızın arkadaşı olduğunu?
    +Dayı bak anlamıyorsun. Kız arkadaşımı acil hastaneye zütürmem gerekiyor. Ara sor Ragıp abiyi o söyler zaten beraber geldiğimizi.
    Anlattığım hikayeye inanmış olacak ki;
    Cebinden kapağında, gri üzerine siyah noktaları olan renksiz ekran dedikleri, Nokia marka telefon çıkardı. Karşıda durağa ait bankta oturan esmer, uzun boylu, zayıf, sigara içen adama seslenerek;
    -Necmi! Sende Ragıp’ın numarası var mı?
    -Kimmm?
    -Ragıp, Ragıp hani şişko olan!
    -Dur bakıverem!
    Necmi dedikleri şoför boynunda asılı duran gözlüklerini takıp, cebinden çıkardığı sarı renkli Nokia 2100 telefonunun rehberinden Ragıp’ı aramaya başladı. Aşağı tuşuna o kadar yavaş yavaş basıyordu ki yanına gidip telefonunu elinden alıp benim bakasım geldi. Sonra aklına gelmiş olacak ki, “R” harfini bulmak için numpad’ten bir sayıya bastı. Ben büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla Şoför Necmi’yi izlerken;
    Önümde duran dayı bana bakarak;
    -Yeğenim okuyon mu?
    Bir insan bu kadar sıkılmış olup, muhabbet edecek birine bu kadar ihtiyaç duyamazdı.
    +Aynen dayı okuyorum.
    -Ne okuyorsun?
    ileride bankta oturan Soför Necmi, beni kurtararak bu saçma soruya cevap verme gereksinimimi ortadan kaldırdı.
    -Rasim bakıvecen mi? vağmiş telefonu Ragıp’ın
    -Söyle o zaman çabuk. Çocuk burda dokuz doğurdu.
    -0532…
    Beş yüz otuz ikili bir numara söylediğini hatırlıyorum sadece. Adının Rasim olduğunu az önce Şoför Necmi’den öğrendiğim dayı telefonunun tuşlarına basarak Ragıp’ı aradı. Telefon sanırım yedi- sekiz kez çaldıktan sonra açıldı.
    -Heh! Alo Ragıp Naptın? Uyuon mu?
    -He bende duraktayım işte!
    -Yav buraya bi delikanlı geldi. Dün gece onun kız arkadaşını bırakmışsın galiba kız biraz rahatsızmışta. Oğlan onun yanına gitcekmiş evini bilmiyormuş.
    Rasim bana dönerek;
    "Nasıl bir kız olduğunu soruyor." dedi.
    +Siyah eteği vardı, minyon, siyah deri ceketi vardı üstünde.
    -Ha Ragıp, Siyah deri ceketi varmış, etek mi ne giyiyormuş. Zaten bu oğlanla birlikte gelmişler.
    -Ha hatırladın mı?
    -Sordum sordum. Okuyormuş! Eli yüzü temiz bir çocuk, sıkıntı çıkmaz.
    -Bostanlı’da nerde? Biliyom, biliyom.
    -Babadan sağa dönüyoruz dimi?
    -Ha tamam bildim. Tamam orda kipa var zaten. Tamam anladım, anladım.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +2
    neyse gençler siz uyuyun yarın devam ederim zaten 15-20 entry sonra biter hikaye. umarım sizde hikaye sonunda özgür insanlar olursunuz. sigara bir günde bırakılır diyenlere söylüyorum 1 günde değil 108 gündür gün be gün bırakıyorum. çünkü hala rüyalarımda kendimi sigara içerken görüyorum.
    ···
  7. 7.
    +2
    panpa bana sabaha kadar bıraktırsan yeter sigaram bitti sabah yine başlarım ben :(
    ···
  8. 8.
    +1
    O kadar inandırıcıydı ki onunla o an evlenebilirdim fakat neyi nasıl yapmamız gerektiğini, hangi sırada yapacağımıza dair hiçbir fikrim yoktu.
    +Peki şimdi ne yapacağız? Hemen bırak bu dediğin yeri!
    -O kadar basit değil tatlı çocuk. Orayı bırakmam hayatımın geri kalanını bırakmam demek. Hem onların buna kolay kolay izin vereceğini sanmıyorum.
    +Neden vermesinler ki? Nasıl bir bağlılığın olabilir ki onlara?
    -Burada kadınları 3 gruba ayırırlar. Ben o ayırdıkları grupta en üst kısımdayım, en fazla hizmet eden ve en değerlilerinden onlara çok fazla günahkâr insan kazandırdım. Bu yüzden beni kaybetmeyi göze alabileceklerini sanmıyorum. Sana aşık olduğumdan beri bu çıkmazı düşünüyorum. Ozan biliyor musun şuan yanımdasın, yüzün tedirginlikten sararmış halde beni dinliyorsun ya bana bu bile yeterdi. Bunların bir gün olabileceğine ben yanına gelsem de beni sevebileceğine olasılık vermezdim. Bu kadar tedirgin olmana gerek yok. Amacım seni korkutmak değil, seni sevdiğimi bilmen ve çaresizliğimi anlamandı.
    “Çaresizlik kelimesi ağzından çıkarken, gözü masa üzerindeki camel paketine takıldı.” Yassı, demir tabağın içinde duran yarısını yediği kokoreç ekmeğinden bir ısırık daha aldı. Gülümsedi “Tadı sıcakken daha güzeldi!” Biriken yaşlardan, güneşte akan nehrin pırıldamasına benzer berraklıktaki gözlerine bakarak bende gülümsedim. “Daha sıcaklarını yediğimiz, daha sıcak günlerimiz olacak” dedim. Göz kapaklarını kapadı ve sol gözünden bir damla, soğuktan pembeleşmiş yanaklarından aktı gitti.
    “Göz damlasından öpülesi kız.” diye düşünmeden edemedim.
    ···
  9. 9.
    +1
    ikimiz de önümüzdeki yemekleri bir süredir yemiyorduk. Konuşmuyorduk da Tuğçe’nin gözü yine camel paketine gitti.
    -Biliyor musun Ozan? Bir buçuk senedir falan sigara içiyorum. Hayatım boyunca sigara içen insanların salak kendini öldürmek için para veren şapşallar olduğunu düşündüm.
    +Neden başladın?
    -Çaresizlikten! Hiç bu kadar çaresiz kalınır mı bilmiyordum.
    +Ne yani sigaraya başlama sebebinin ben olduğumu mu söylüyorsun.
    -Şapşal sen değil, sana olan sevgim ve yersiz aşkım.
    +Kalkalım istersen?
    -Olur!
    “Önümüzdeki kokoreçleri o yassı demir tabaklarda bıraktık. içim acımadı değil. Pişmanlığımı biraz azaltmak için olsa gerek bedava ayranı elime aldım. Tuğçe merdivenleri inerken pipetini ısırdığım ayranı yavaşça ve sırf zevk olsun diye içerek adımlarımı atmaya başladım. Kapının önünde sigara içen Remzi abi birden irkildi.
    -Ooo gençler kalkmışız.
    Sağ elindeki sigarayı diğer eline aldı bana elini uzattı bende sol elimde hobi olsun diye içtiğim ayranı diğer elime alıp tokalaştım. Tuğçe o sırada ceketini giymek ve eteğini düzeltmek gibi şeylerle uğraşıyordu.
    ···
  10. 10.
    +1
    Taksi durağına kadar yürüdük. Belime sarılmasa da beni affedebilmek için bana yol boyu sataşıp laf sokmayı da ihmal etmedi. Taksi durağına geldiğimizde taksiye atladı kapıyı çekti. Taksi şöförü ise bardağına yeni dökülmüş üzerinde dumanlar tüten çayından birkaç yudum dahi alabilmek için çayını üflüyordu. Fazla içemeyeceğini anlayıp yarıdan fazla olan sigarasını yere attı ve koşar adım taksisine yürümeye başladı. Tekrar camın arkasında duran Tuğçe’ye baktım gülümseyerek el salladım. O ise ağzını cama yaklaştırıp tüm nefesiyle üfledi. Şansı var ki hava camın buğu olacağı kadar soğuktu. Buğunun içine bir kalp çizdi. iki-üç saniye bekleyip eliyle buğunun tamdıbını silerek beni işaret etti. Güldüm. iki elimi birleştirerek ona işaret ve baş parmaklarımla kalp yaptım. O beni öperken Albea taksi çalıştı. Taksi uzaklaşırken Tuğçe arka camdan bana bir kez daha baktı.
    Ne bileyim insan çıkacağı veya evleneceği kızın kimsenin dokunmadığı saf ve temiz bir kız olmasını ister. Bende hep öyle isterdim. Tuğçe ise defalarca tanımadığı insanlarla sevişmiş, satanik bir tarikata üye olan bir kız. Çok kısa giyiniyor ve itiraf etmeliyim ki tatlı olmaktan ziyade fazlasıyla ciksi bir kız. Bu kadar farklı olamazdı herhalde. Bunların hepsine rağmen ona aşık olup onu sevmiştim bile. Hayat bazen size seçim şansı bile bırakmıyor olduğu gibi akışına yaşamanız gerekiyor
    ···
  11. 11.
    +1
    Bende caminin hemen ilerisindeki otobüs durağına geçtim. Bankanın vitrinlerinin önünde içerideki kontuarları inceleyerek, vitrindeki afişin altındaki küçük yazıları okuyarak zaman geçirmeye çalışıyordum. Ara ara telefona bakıyor Tuğçe’nin bana mesaj atmasını bekliyordum. Elimde olan telefon bankanın çekilen krediye %2 dosya masrafı koyduğunu okuduğum sırada titredi.
    -Gelen Mesaj: Tuğçe Şen-
    “Yakışıklı çok güzel bir geceydi sanırım hayatım boyunca unutamam, Seni çok seviyorum. Yarın ne yapacağım konusunda biraz aklımı toplamam gerek. Okula veya dışarı gitmeyeceğim iyi geceler. :*”
    Tuğçe’ye
    “Tamam güzelim. Bende muhtemelen bütün gün uyurum.”
    Mesajı bitirip telefonu cebime koyduğumda, yağmur hafifçe atıştırmaya başlamıştı. Pantolonun cebindeki camel soft paketi ve gömleğimin cebimde duran kibriti çıkardım. Ellerimle siper yaparak kibritle sigaramı yaktım. “Ohhh Allah’ım kaç saattir içmiyorum ya” dedim. Sigaramdan iki nefes almamla otobüsün turuncu ledli tabelası görmem bir oldu. Gözlerimi hafifçe kıstım “63” yanıma doğru geliyordu. Zaten bu saatte bu duraktan geçen başka da otobüs yoktu. Bir umut işte.. Ağzımda duran daha tadını yeni çıkarmaya başladığım sigarayı seri bir el hareketiyle caddeye fırlattım. Otobüs hızlı geliyordu beni görmeme ihtimaline karşılık durağın altına geçip elimi kaldırdım. Kapısı tam önüme gelecek şekilde durdu. “iyi geceler diyerek öğrenci kentkartımı bastım.” “iyi geceler kardeşim” diye karşılık almanın mutluluğu ve rahatlığı içerisinde arka koltuklara doğru ilerlemeye başladım.
    ···
  12. 12.
    +1
    Cebimdeki telefonu çıkararak “Clash Of Clans” oynamaya koyuldum. Yirmi beş dakika falan sonra otobüsüm ineceğim durağa yaklaştı. Kalkıp düğmeye bastım. Otobüsten inip az önce yere attığım sigaranın hıncını alırmışçasına sigara içmek istiyordum. Otobüsten indiğimde de aynen öyle oldu bir sigara daha yakıp evimin tatlı yokuşunu, ılıktan hafif esen lodos, çişeleyen narin yağmur ve sigaranın keyifli tadıyla çıkmaya başladım. Her nefes geceyi daha net hatırlama yardım ediyormuş gibi, sigaramı kül ederken olan biteni, tepkilerimi, dediklerimi, aslında demek istediklerimi, diyemediklerimi düşünüyordum. Günün kritiğini böyle önemli günlerin ardından sıklıkla yapardım. Her seferinde ekgib bazı şeyler bulup kendimi küçük görsem de bu gece diğerlerinin aksine kendimi küçük görmediğim harika bir geceydi. Belki de harika bir kızın benden hoşlandığını öğrenmiş olmanın egosu beni rahatlatıyordu. “Evet kabul ediyorum.” Çok saçma sorular sorup, çok saçma cevaplar vermiştim. Olsun yine de harika bir gece ve günün özetinde en az iki sigarayı hak ediyordu.
    Evime gelip üzerimdeki kıyafetlerle kanepeye kendimi attığımda gerçekten yorulduğumu yeni farkettim. Uyumak en iyi fikirdi. Hole’den geçerek odaya girdiğimde gömleğimin sadece üst iki düğmesini sökerek t-shirt misali üstümden çıkarmış, pantolonumun düğmesini çözmüştüm bile. Yeni çıkardığım kıyafetleri sandalyemin sırt dayama kısmına asmış yatağın üzerinde duran, Salı pazarını andıran kıyafet hengamesinden giyebileceğim bir eşofmanla kazağın gözüme ilişmesini umut ediyordum.
    Neyse ki çakma mavi Adidas eşofmanımı ve pazardan aldığım kazağımı buldum. Elbiselere toplayıp sandalyenin üzerine koyduktan sonra yatağa girip güzel bir uyku çekmemem için hiçbir engel kalmamıştı.
    ···
  13. 13.
    +1
    -Saat kaç okula geç kalmak istemiyorum.
    Saat sanırım 2.00’a geliyordu ama kaç kaldığını hatırlamıyorum. Az önce baktığım telefonumu referans olarak söylemiştim saati. Kafasını sallayıp bir şey söylemeden az önce kanepeye fırlatığı iç çamaşırlarını ve kıyafetlerini giymeye başladı. Beş dakika sonra tamamiyle giyinmişti. Çantasından çıkardığı saç fırçası ile saçlarını taradı ve düzeltti. Çantasından makyaj malzemeleri için taşıdığı koyu yeşil çantası çıkardı ve içinden çıkan küçük istiridye tipi aynasıyla makyaj yapmaya başladı işin anlaşılamayan kısmı iki haliyle de çok güzeldi. Bütün işleri bitince, evden çıkmak için izin istedi. Onu bırakmak istediğimi söylesem de, tek gitmek istediğini ve acelesi olduğunu söyledi çıkmadan önce çantasının bir tükenmez kalem çıkardı. Elime bir birşeyler karaladı.
    +Hey Allahım kağıda yazsana…
    -Akşam buraya gelmeyi sakın unutma
    -Bu arada daha önce hiç söylemedim ama ben ateistim. Böyle Allah, kitap cümlelerini çok duymak istemiyorum umarım senin için bir sıkıntı yaratmaz.
    +Hayır proble…
    Dememe izin vermeden kapıyı açıp dışarı çıkmış, kapıyı hemen kapatmıştı. Daha önce okulda ateist arkadaşlarım olmuştu aslına bakarsanız iyi insanlardı herhangi bir kötülüklerini görmemiştim hatta ortalamanın üzerinde iyi insanlardı. Elimdeki yazıya baktım ve bir adres olduğunu hemen farkettim. izmir’de Alsancak olarak bilenen çok popüler club, disko ve içkili mekanların bulunduğu muhitin ara sokaklarındaydı, istanbuldaki istiklal benzeri bir yerdeydi. Elimdeki yazı silinmeden bir kağıda not ettim.
    ···
  14. 14.
    +1
    Sanki az önce konuşma yapılmış gibi bir hava vardı içeride. insanların birbirleriyle konuşmasından doğan anlaşılmaz bir uğultu kaplamıştı salonu. Hani konuşmaların sonunda alkış yapılır ardından bir konuşma uğultusu dolar ya içeriye işte o cinsten. Sahnedeki üç eleman elleriyle işaret (sembol) benzeri bir şey yapıp sahneden indiler. Tuğçe ise beni sanki çok sevdiği bir arkadaşına göstereceği cisimmiş gibi hala çekiştiriyordu. Kalabalığın içinden adım adım yavaşça ön saflara doğru, nehrin içindeki bir kayık misali akıyorduk. Müzik başladı, insanlar da onunla birlikte hareketlenmeye. O beni sol kolumdan çekerken, nereye yürüyeceğimi düşünmediğim için çevremdeki hareketliliği izliyordum. ileride sağda çılgınlar gibi öpüşen iki erkek gördüm. Biri diğerinin saçından kavramış, biri ise diliyle diğerinin dudaklarını yalıyordu. “Bayanlardan hoşlanan bir erkekseniz böylesine iğrenç bir manzarayı bir daha çok zor göreceğinize yemin edebilirim.”
    içimden gay bara geldiğimizi düşünmeye başlamıştım bile. Bu fikri yalanlamamı sağlayan tek düşünce salondaki kız sayısının fazlalığıydı. Klagib bir club müziğinin ortalarına geldiğimizde biz salonun nerdeyse sahne tarafına gelmek üzereydik. Bu sefer daha sağ kısımda öpüşen iki kız vardı. Bunlar ise çılgınlar gibi birbirlerini elliyorlardı. “Fena manzara değil!” Burası gay bar falan değildi. “ne gibim bir yer burası.” Diye düşündüm içimden.
    ···
  15. 15.
    +1
    panpa burda bırakılır mı be verdim şukunu hadi devam et, her gün bakıyorum yazmış mısın diye büyük merakla
    ···
  16. 16.
    +1
    -Seninle bu yüzden beraber değilim. Korkmana gerek yok! Aramıza katılmak istemediğini söylerim olur biter. Kimseyi zorla içlerine almıyorlar. Zaten kabul edilmen için de bazı sınavları geçip ve belirli şartları sağlaman gerekiyor.
    +O zaman beni buraya neden getirdin.
    -Biriyle sırf ona aşık olduğum için beraber olamam bu yasak. Çünkü birine aşık olursan ona zarar veremezsin. Onu aldatamazsın. Seninle buraya gelmemim sebebi seni de diğer çocuklarmış gibi göstermek zorundaydım. Yoksa senle vakit geçirmeme, birlikte olmama izin vermezlerdi.
    Gözlerinin tekrar dolduğunu görebiliyordum. Bu kadar mükemmel bir tiyatrocu olamazdı. Beni gerçekten seviyor ihtimalini göz ardı edemezdim. Ruhumun bir kısmı da hala ona inanmıyordu. “Peki ya bana bunların hiç birini söylemeseydi?” “Zaten dediklerini yapıyor olacaktım.” “Neden ben gibi işe yaramaz birini gruplarına çekmek istesin ki?” Zaman öyle hızlı akıp gidiyordu ki takip edemiyordum. Dünyalar kadar çok sevdiğim kokoreç soğumuş ağzımda yapışkan kuru bir tat bırakır olmuştu. Ağzımdan çıkan kelimelerin titreyeceğini bilirken, sulu gözlerle karşımda duran Tuğçe’ye döndüm.
    +Peki neden bu dediğin tarikat mı grup mu o şeyden çıkmak istiyorsun?
    -Ben aşk diye bir şeyin var olduğuna hiç inanmamıştım. Birini seveceğime, onunla bir hayat geçirebilme ihtimalini isteyeceğime... Seninle birlikteyken onlarla, onların içindeyken seninle olamam. Buna onlar izin vermezler.
    ···
  17. 17.
    +1
    -inandın mı bana?
    +inanmam neyi değiştirir ki? Bir tarikat mı örgüt mü ne ona üye olduğunu söylüyorsun ve beni bu saçma yere getiriyorsun. Ben buraya katılmak falan istemiyorum. Başım belaya girebilir ve en önemlisi benim inanışım size ters, sizinki de bana. Benimle sırf bu yüzden berabersen şimdi çıkıp gitmeni ben istiyorum.
    Sigarasının sonlarına gelmek üzereydi. Dumanı aşağıya kadar ulaşmış olacak ki. Remzi abinin o sevecen sesi, agresif ve çatallı bir şekilde yukarıdan duyuldu
    -Gençler sigara içmek yasak!
    Tuğçe istifini bozmadan yüzünü asma katın ahşap korkuluklarına çevirerek;
    -Kusura bakma Remzi abi cam var diye serbest sandım. Söndürdüm camdan attım.
    Sigarasından derin bir nefes daha aldı. Sigaranın koru filtreye kadar dayanmıştı. Ahşap pencerenin küçük aralığından sigaranın izmaritini yola doğru salıverdi. O sırada kokoreççi Remzi’nin sesi mahcup olmuş bir tonla tekrar duyuldu.
    -Önemli değil kızım. Zaten yukarıya bir levha assam iyi olacak insanlar nerden bilsin yasak olduğunu.
    Nerden bilmesin ki yasak olduğunu. Bildiğiniz dört tarafımız duvarla örtülü bir asma katın ortasında oturuyorduk. Tuğçe’nin cam diye bahsettiği şey ise standart bir tuvalet ışıklığının en fazla 2 katı kadar bir penceredir. Tatlı bir söz ve özür dileme insanların kalbini bu kadar kolay alıyor işte. Tuğçe’nin heyecandan mı ağzı kurudu, uzun konuşmasından mı bilmiyorum. Önündeki ayranı açıp bir yudum aldı ve devam etti.
    ···
  18. 18.
    +1
    Yüzüme birşeyler anlatacakmış gibi baktı. O kadar merak içerisinde, ağzından çıkacak sözleri bekliyordum, bunu anlamış olacak ki korktuğundan veya sanırım çekindiğinden ceketinin cebinden cep telefonunu çıkardı. arama kaydını açıp, aşağı yukarı kaydırmaya başladı. Kocaman ekranlı sony marka cep telefonunun ıps ekranından ne yaptığını rahatlıkla görebiliyordum ama o bunun farkında değildi. O düpedüz zamanı eritmeye çalışıyordu, ben ise konuşmuyor gözlerimi yüzüne dikmiş onu izliyordum. “Saçları ne kadar güzel taranmış.” “Gözlerinin altında belirli belirsiz çilleri mi var ne?” “Kaç tane vardır ki acaba?” “Bir, iki, üç, dört…” Neyden sonra bilmiyorum sessizliği Remzi abi bozdu. Dikkatimi onu çevirdim.
    -Genç "çifte kumrulara" benden harika iki tane kokoreç. Ayranlarda müesseseden.
    “Genç çifte kumrular mı?” bu adamın boş boğazlılığını bazen seviyorum. içimden o an sırıtmak bile geldi. Tuğçe’ye tekrar yüzümü döndüğümde o çoktan gülmeye başlamıştı bile. “Yok remzi abi biz sevgili değiliz.” dedim. Böyle bir cümle kurma gereksinimini nerden çıkardığımı hala anlamış değilim. Ortama sıktığım limon suyu tadını Tuğçe’nin cümlesi değiştirdi.
    -Aşkım tamam özür dilerim. Affet işte artık! Uzatmanın manası yok!
    “Aşkım mı dedi?” “Sanırım bana dedi… Yok yok kesin bana dedi.” Remzi amca bana baktı. Yapmacık bir şekilde gözlerini kısıp, kaşlarını çatarak;
    -Üzme len kızı! Bide Angaralı olucan haaa…
    +Tamam o zaman affederim ama bir daha yapmıycak.
    Bir anda sahte tiyatro gösterisinin oyuncularından biri oluvermiştim. Belki de günün en ilginç kısmı sevgiliymişiz rolü yapmak bile beni mutlu etmişti. Tuğçe de “Tamam söz bir daha üzmiycem.” gibi bir söz verdikten sonra, remzi abi son repliği olan “Aferim size, Hadi afiyet olsun.” cümlesini kurarak sahneden ayrıldı. Sanırım tiyatro gösterimiz de orda bitti. Harika bir oyun sergilememize rağmen alkışları duyamıyordum.
    ···
  19. 19.
    +1
    "neyse şimdi zamanı değil gururlanmanın" diyerek, koşar adım aşağıya doğru yürümeye başlamıştım. Aklımda birkaç tane soru aynı anda vardı. "Telefonu hiç tanımadığı birinden sırf bana haber vermek için mi istedi?" "Numaramı ezbere mi biliyor?" "Böyle bir fedakarlığı neden yapsın ki benim için?" Bu soruları düşünürken bergamot kokusu tekrar geldi burnuma... Tek bir sigara bile yakmadım yol boyunca! Gözlerim hemen o kıraathaneden bozma kafede onu aramaya başladı. Gözlerim uzağı çok iyi seçmezdi ama gözlükte çok sık takmazdım. O günlerden biriydi yine... Hafifçe kıstım o ortalamanın üstünde beğenilen yeşil gözlerimi. Hızlı bir şekilde sağa sola bakındım. ilerideki masada mini olarak tabir etsem alınacak kısalıkta bir etek, eteğin altında diz kısımları kegib kegib kilotlu çorap giyen, göğüs çatalının belli olan kız... "Tuğçe'ye çok benziyorsun nolur o olma." diye iç geçirerek titrek adım yürümeye başladım.
    ···
  20. 20.
    +1
    altı üstü sigara bıraktın bin bu ne
    ···