-
151.
0rezerve
-
152.
0rezerved
-
153.
+1Sonra kulağıma yaklaştı. “Hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun tatlı çocuk.”Tümünü Göster
+Anlat da bileyim!
Gözleriyle ortalığı kolaçan edercesine, kafasını hızlı hareketlerle sağa ve sola çevirdi. Kimsenin duymasını istemeyeceği bazı şeyler söyleyeceğini bekliyordum ki.
-Pardon bakar mısınız?
“Buyrun” dedi garson.
-Buraya bir kadeh kırmızı şarap bir de bira alabilirmiyim?
“Bira sevdiğimi nerden biliyordu ki?” “Acaba şarabı benim için mi söyledi?” Ne kadar da dert etmiştim herhangi birisini içebilirdim. Tabi ki birinci tercihim bira olurdu. Tuğçe’yle hala aynı pozisyonda dans benzeri birtakım hareketler yapıyorduk. Aslında daha doğrusu birbirimize sarılıp vücutlarımızın, aşkımızın birbirimize ait olmanın tadını çıkarıyorduk. Komik bir şey yokken gülümsüyor, Tuğçe başını omzuma koydukça krem şanti esanslı saç kreminin kokusunu içime çekiyordum.
“Erkekler kadınların sadece kokusuna bile aşık olabilir. Hele ki vücudunun kokusuyla harmanlandıysa…”
Aslında onun bana aşık olduğuna emindim. Hatta o kadar emindim ki şuan çıkma teklifi etsem kabul ederdi. Bana her baktığında gülümsüyor. Boş olduğu her saniye sarılıyordu. Yeni çıkmaya başlamış amatör çiftler gibiydik.
“Sevdiğim kıza değil, seviştiğim kıza aşık olmuştum.”
Kulağına doğru usulca başımı eğdim başı omuzlarımda olduğu için çok eğmeme bile gerek kalmadı. Az sonra söyliceklerime hazırlanırmış gibi boğazımı temizleyip;
+Sana gerçekten fena aşık oldum.
Yüzünü bana doğru çevirdi, o kadar aşıkmış gibi gülümsedi ki… “Bende sana diyeceğine emindim.”
-Hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun bana nasıl aşık olabilirsin?
+Hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun benle nasıl sevişebilirsin ki?
-Sevişmek bir olaydır. Sevmek ise bir olgu.
“Of Allah’ım bu kızla neden laf dalaşı başlattım ki” diye kendime soruyordum. “Senden zeki işte.” O kollarımın arasında yine başını omzuma koydu. Mekan kopuyor. Biz ise yumak yumak sarılıyorduk. Başını kaldırdı.
-Buraya neden geldiğimizi anladın dimi?
Tahmin ediyordum aslında muhtemelen satanist falandı. “Ne kadar ergence” diye düşünmekten kendimi alamadım. Acırcasına boğuk bir sesle
+Tahmin edebiliyorum. Satanist falansın.
-Tam olarak öyle değil.
Sarılmayı bıraktık masanın üzerindeki içkilerimizi içmeye başladık. Gözlerinin dolmaya başladığını görebiliyordum.
-içkini bitir. Biraz dışarda oturalım başım ağırdı.
+Olur nasıl istersen.
Masamın üzerinde duran birayı iki hamlede bitirdim. O ise şarabı yarım bıraktı. Masanın altına eğildi deri ceketlerimizi alıp bana ait olanı uzattı. Yavaş tavırlarla ceketini giydi. Elini uzattı, parmaklarının arasına parmaklarımı kenetleyerek çıkışa doğru yöneldi. -
154.
0reserved
-
155.
0Gıcırdaya gıcırdaya merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başlamıştık. Düşme pahasına dahi olsa ellerimi bırakmıyordu. “Ne kadarda değerli biri olmalıyım onun için.” Club müziğinin sesi gittikçe boğuklaşarak azalmaya başladı. Kulağımdaki çınlama ise gittikçe artıyordu. Salonun arkasındaki bistro masanın üzerinde asılı duran hoparlör bu akşam kulaklarıma biraz fazla acımasız davranmış olmalıydı.
Kapının önüne çıktık aynı dört-beş kişi sigara içmeye devam ediyorlardı. Karanlıkta yüzlerini seçemiyordum. “ Belki de aynı kişiler değildir.” Kapının önüne geldiğimizde; Tuğçe’ye nereye gideceğimizi sordum. “Çok kalabalık bir yer istemiyorum. Konuşacaklarım özel” dedi. Alsancak’a çok sık çıkan bir tip olmasam da clublardan çıktığımda karnımı doyurduğum alalade bir kokoreççi vardı. ileride yürüme mesafesinde…
içeriye girdiğinizde, lavabonun sağından merdivenleri çıktığınızda kendinizi hiç güvende hissetmediğiniz bir asma kata ulaşırdınız. Küçük ve ikea masalarıyla son derece eğreti duran eski ahşap iskembeleri ve masa üzerinde turşu biberlerin bulunduğu, plastik kaşığının sürekli içinde durduğu, kapağının yukarı doğru sürüklenerek açıldığı kırmızı kapaklı turşu kavanozlarını vardı. Markasını daha önce hiç görmediğim ayranı da yanında hediye veriyordu. Asma kat o saatler de boş olurdu. Ben oraya gittiğimde küçük penceresinden insanların koşuşturmacalarını izlerdim. Şimdi ise Tuğçe’yle konuşmak için çok sofistike bir yer gibi geliyordu.
+Öyle bir yer biliyorum ama biraz yürümemiz gerek.
-Olur problem değil sakin bir yer değil mi?
Neden bu kadar sakin bir yer arıyordu ki? En fazla satanist olduğunu söyleyecekti. Yani en kötüsü bu olabilirdi.
+Evet! Alsancak için fazlasıyla sakin. Hem karnım acıktı karnımı doyurabilirim.
-Hadi o zaman yürüyelim. -
156.
0Yürümeye başladığımızda yağmur da hafiften atıştırmaya başlamıştı. Nasılda üşümüyordu ben bile soğuğu hissediyordum. O ise mini bir etek ve siyah çoraplaydı.Tümünü Göster
+Nasıl üşümüyorsun?
-Üşümediğimi kim söyledi!
Ceketim onun vücuduna göre yeterince büyüktü rahatlıkla kendi ceketinin üstüne giyebilirdi. Boyu da uzun belki ayaklarını bile ısıtırdı. Tek sorun benim fazlasıyla üşüme ihtimalimdi. Yaz kış farketmeksizin içime atlet giyme alışkanlığım vardı. Benim değil de annemin bana kazandırdığı bir alışkanlık olabilirdi. Yine gömleğimin içine giymiştim. “Aman en fazla 5 dakika üşürsün oğlum” diyerek. Tuğçe’ye döndüm clubdan çıktığımızdan beri elele değildik.
+Ceketimi giymek istermisin?
-Hayır!
Filmin birinde gördüğüm, yakışıklı başrol karakterinin tavsiyeler lisetesi aklıma geldi.
“Piliç’e ceketi isteyip istemediğini sorma! Çıkar ve ver!”
"Lanet olasıca Amerikan tabirleri." Kendi kendime ironi yaparak yolda yürürken aniden sırıttım. Yine de denemeye değer bir hareket olabilirdi. Hayır demesine rağmen ceketimi çıkardım ve ona dönerek.
+Ceketimi giy yoksa donacaksın hem ben zaten çok üşümüyorum kalın giyindim.
Mahçup olmuş bir yüz ifadesiyle ceketi giydi. Kollarını sıktığı bariz belli oluyordu. Üstündeki çift ceketle fazlasıyla komik görünüyordu, lakin haklıydım bacaklarını güzelce kapatmıştı.
-Teşekkür ederim.
Yol boyunca konuşmadan yürümeye devam ettik. Ben ona, o ise kafasında az sonra yapacağı konuşmanın kalıplarını oluştururmuş gibi yerdeki bordur taşlarına bakıyor ve hızlı adımlarla yürüyordu.
Kırmızı coca-cola tabelalı kokoreççiye geldik. “Açılışa Özel Yarım ekmek kokoreç + Ayran 6 TL” Açılalı kaç sene olmuştur diye düşünürken, kapısındaki hava perdesini delerek içeriye girdik.
-Oooo hemşerim hoş geldin!
Kokoreççi elemanla, Ankaralı olduğuma dair bir muhabbette hemşeri çıktığımız için fazlasıyla samimi olmuştuk. Klagib ve yapmacık pazarlama harekeleri işte. Duvardaki ustalık belgesinde Konyalı olduğu yazıyordu oysaki. Zaten sürekli olarak onun dükkanın da yiyordum. Hemşeri olduğumuzu uydursa da uydurmasa da...
+Kokoreç yermişin?
-Daha önce hiç yemedim ama denemek istiyorum. Bir çeyrek alabirim!
Benimle birlikteyken kokoreç yemeye cesaret etmişti. "Harika bir kız olmalıydı. Bu kadar harikaysa nasıl satanist olabilirdi? Satanistlik kötü birşey mi?
Kötülüğe tapıp iyi olmaya çalışmak... ironilerin en büyüğü Tuğçe'ydi"
+Remzi abi bir yarım, bir çeyrek, ,iki de ayran! Biz üst kattayız.
Remzi abi “Anlaşıldı hemşerim var mı başka bir isteğin” dediğinde biz üst kata doğru yürümeye başlamıştık. Merdivenleri çıkmaya başlamadan asma katın lambasını lavabonun üstündeki aynanın yanından ben açtım. Az önce clubda çıktığımız merdivenlerin gıcırtısına benzer gıcırtılar senfonisi içerisinde asma kata çıktık. Caddeyi gören sonradan yapıldığı çok belli olan pencerenin önündeki iskembelere oturduk. -
157.
0reserved
-
158.
0reservuaded
-
159.
0devam et kanka
-
160.
0devam et amk tam sigarayı yaktım yarım kaldı
-
161.
0tuğçe kanser demi lan
-
162.
+1Yüzüme birşeyler anlatacakmış gibi baktı. O kadar merak içerisinde, ağzından çıkacak sözleri bekliyordum, bunu anlamış olacak ki korktuğundan veya sanırım çekindiğinden ceketinin cebinden cep telefonunu çıkardı. arama kaydını açıp, aşağı yukarı kaydırmaya başladı. Kocaman ekranlı sony marka cep telefonunun ıps ekranından ne yaptığını rahatlıkla görebiliyordum ama o bunun farkında değildi. O düpedüz zamanı eritmeye çalışıyordu, ben ise konuşmuyor gözlerimi yüzüne dikmiş onu izliyordum. “Saçları ne kadar güzel taranmış.” “Gözlerinin altında belirli belirsiz çilleri mi var ne?” “Kaç tane vardır ki acaba?” “Bir, iki, üç, dört…” Neyden sonra bilmiyorum sessizliği Remzi abi bozdu. Dikkatimi onu çevirdim.
-Genç "çifte kumrulara" benden harika iki tane kokoreç. Ayranlarda müesseseden.
“Genç çifte kumrular mı?” bu adamın boş boğazlılığını bazen seviyorum. içimden o an sırıtmak bile geldi. Tuğçe’ye tekrar yüzümü döndüğümde o çoktan gülmeye başlamıştı bile. “Yok remzi abi biz sevgili değiliz.” dedim. Böyle bir cümle kurma gereksinimini nerden çıkardığımı hala anlamış değilim. Ortama sıktığım limon suyu tadını Tuğçe’nin cümlesi değiştirdi.
-Aşkım tamam özür dilerim. Affet işte artık! Uzatmanın manası yok!
“Aşkım mı dedi?” “Sanırım bana dedi… Yok yok kesin bana dedi.” Remzi amca bana baktı. Yapmacık bir şekilde gözlerini kısıp, kaşlarını çatarak;
-Üzme len kızı! Bide Angaralı olucan haaa…
+Tamam o zaman affederim ama bir daha yapmıycak.
Bir anda sahte tiyatro gösterisinin oyuncularından biri oluvermiştim. Belki de günün en ilginç kısmı sevgiliymişiz rolü yapmak bile beni mutlu etmişti. Tuğçe de “Tamam söz bir daha üzmiycem.” gibi bir söz verdikten sonra, remzi abi son repliği olan “Aferim size, Hadi afiyet olsun.” cümlesini kurarak sahneden ayrıldı. Sanırım tiyatro gösterimiz de orda bitti. Harika bir oyun sergilememize rağmen alkışları duyamıyordum. -
163.
+1Önümdeki ayranın alüminyum folyosunu karşılıklı olacak şekilde iki taraftan deldim. “Bir delik benim ayran içmem için diğer taraf ise ayranın içerisinde vakum etkisi oluşmasını engelleyip daha rahat içmemi sağlaması için.” Bu Tuğçe’nin “Neden ayran folyosunun iki tarafını deldin?” sorusuna verdiğim yanıttı. Bu saçma soru ile ortamdaki sessizlik tekrar bozulmuştu. Bunu fırsat bilip.Tümünü Göster
+Eeee Tuğçe buraya neden geldik?
-Bak şimdi iyi dinle!
O kadar agresifleşip, o kadar ciddileşti ki ben bile oturduğum pozisyonda vücudumu doğrultup kasıldım.
Hani sana Ateist olduğumu söylemiştim ya. Aslında ben ateist değilim.
+Fark ettim sen satanistsin.
-Sözümü bir kez daha kesersen. Buradan çıkıp gidicem ve beni bir daha göremeyeceksin.
Öyle bir sustum ki biri beni bıçakmalaya gelse, imdat diye bağırmazdım.
-Olay sandığın kadar basit bir inanış problemi değil. Ben kedimi bildim bileli bu dünyanın içindeyim. Geçtiğimiz seneye kadar eğlenceli geldiğini bile söyleyebilirdim. Sana daha basit ve anlayabileceğin bir dil ile anlatmaya çalışıcam. Annem, babam ben bir tarikata üyeyiz. Hepimizin bu tarikatta görevleri var. Aile bağı adı verilen şeyin aslında önemli olmadığı, sevginin, sadakatin ve evliliklerin sadece birer maske olduğu bir yer. Bu para, elbiseler, sahip olduğum herşey bana ait değil. Bana verdikleri daha doğrusu biçtikleri hayatı yaşamaktan başka bir şey yapamıyorum. 16 yaşında falan bir ayinde ruhumu şeytana sattım. Para, mal, mülk herşeyi aldım. Aslında ne istesem alabilirdim ama herkes gibi bende maddiyatı seçtim. O yaşlarda insan paranın mutluluk demek olduğunu sanıyor. O günden beri insanların günaha girmesi, kendilerine zarar vermesi gibi anlamı olmayan şeyler için uğraşıyordum. Birinin bana sevişmek için teklifte bulunması onunla sevişmem için yeterli bir bahaneydi.
+Ben sana teklifte bulunmadım!
-Evet sen bana teklifte bulunmadın. Yaptığım en büyük hata buydu. Aslında biriyle sırf istediğim için birlikte olamam bu yasak bir şekilde onun bana bunu teklif etmesi gerekir. Lakin ben sana aşık oldum.
+Yüzümü bile göremiyordun o loş yerde nasıl olurda aşık olmuş olabilirsin. Bu da insanları kandırmak için bulduğun bir yalan mı?
-Bu insanları kandırmak için bulduğum bir yalan olsa anlamazdın bile. Hala anlamıyorsun dimi? Ben sana bir anda aşık olmadım. Hatırlar mısın? Geçen hafta kız kankanla dışarı çıktığında tostundan, pantolonuna damlayan mayonezi parmağınla hızlıca alıp ağzına zütürdüğünü. 2 hafta önce çok nadiren gittiğin dinamik dersinin çıkışında, çardakların altında otururken yanına gelen köpeğe simitinin yarsını verdiğini. Gününü hatırlamıyorum sigara içerken öksürmeye başladığın da masada duran herhangi birinden kalan suyu içtiğini veya duraktaki teyzeyi yolun karşısına geçirirken, teyzenin senin ayağına bastığını…
+Kaç aydır beni takip ediyorsun?
-Takip falan etmiyorum. O kişisel iletişim seminerinde sorduğun saçma soru için ayağa kalktığından beri senin yanında olmak istiyorum. Sen farkında değildin bile ama biz o gün aynı sırada oturuyorduk ben ise sadece iki koltuk yanında. -
164.
0reserved
-
165.
0Duyduklarım karşısında şok olmuştum. Tarikata falan üye olmasını bir kenara bırakın benden neredeyse bir senedir hoşlanıyor olması. “Yoksa hepsi sadece bir yalandan mı ibaret?” “Ya benim ona karşı hissettiklerim?” “Ona karşı duyduğum sevgiden en ufak bir şüphem bile yok!” “Peki bu tarikat olayı nedir?” “Benim öyle tiplerle hayatta işim olmaz.
“Herşeyi göze almak için ne kadar sevmen gerekir?”
Buna benzer bir açıklama yapacağını, nerdeyse mekandan çıktığımızdan beri tahmin edebiliyordum. Peki neden bu kadar şaşırmıştım. Sanırım sürekli olarak bana farklı bir konuşma yapacağını “Ben onlardan değilim seni yanlışlıkla buraya getirdim.” diyeceğini umut ediyordum. Bu kadar güzel bir kızın sigara içebileceğine inanmamak gibi bir durum. Ben bunlara inanmanın ne kadar zor olduğunu düşünürken, bu düşüncelerime bir ironi olması için mi bilmiyorum. Yasak olmasına rağmen cebindeki muratti paketini çıkartıp bir sigara yaktı. Düşünmeyi bırakıp hemen irkildim.
+Napıyorsun kızım attırıcaksın bizi daha yemeklerimizi bile yemedik..
Tek bir kelime bile cevap vermedi. Yüzüme bakıp sadece dudaklarının sol kısmı ile biraz sırıtıp, bir nefes daha aldı ve asma katın sonradan yapılmış penceresini aralayarak külünü silkti. O an o sigara içmeyi bırakmayacağını daha iyi anladım. Onun bu pervasızlığı ve az önce söyledikleri karşısında bir sigarada benim yakasım geldiyse de o kadar cesaretim yoktu.
Ben sadece aklımdaki soruları tek tek sormak istiyordum. Heyecanlandığımı anlamaması için önümdeki yarım kokoreçi elime aldım. Büyük bir ısırık attım. “Yine acı koymaması gerektiğini söylemeyi unutmuşum.” Sessizliği o bozdu -
166.
0devam etsene amk
-
167.
0lan devam etsene gibik
-
168.
0panpa seri yaz aq
-
169.
02 gün oldu amk gidicem bak
-
170.
0bu gece kalbimi evde bıraktım ruhumu artık şeytana sattım
hauhahahdahhu amk ya neyse devam et