0
milyon kere milyon gözlü bir canavardır o.
tüm fiilleri ve kendi kendi içinde gizlenmiştir o.
elektrikli yazı makinalarında mırıldanır
kendine bağlı bir elektrik gücüdür o, kendi telleri
olduğu zaman
geniş bir örümcek ağıdır
ve ben örümcek ağının son milyonuncu sonsuz uzantısı
üstünde bir tasalı kişi
yitik, ayrık, bir solucan düşünce, bir kendi kendisi
çin'in milyonlarca iskeletinden biri
özel yanlışlıklardan biri
ben honolululuyum bir ayrık bilinç
tanrı olmak isteyen ben
sonsuz uyum'um en küçük titreşimini duymak isteyen ben
titreyerek ateşteki uçucu müzik tarafından yokedilmesini bekleyen ben
tanrı'dan tiksinen ve ona bir ad veren ben
sonsuzluk yazı makinasından yanlışlar yapan ben
ben, mahvolmuş ben
ama evrenin öbür ucundan milyon gözlü adsız bir örümcek
sonu olmayan bir ağ örüyor kendinden
canavar olmayan canavar elmalarla, kokularla,
demir yollarıyla, televizyonlar, kafataslarıyla yaklaşıyor
bir evren ki kendi kendini yiyor, bir evren ki kendi kendini içiyor.
kafatasının kanı
göğsü kıllı tibetli yaratık ve karnının üstündeki zodyak
eğlenmesini bilmeyen bu adaklık kurban
aynadaki yüzüm, ipek saçlar, gözlerimin altında çizgiler halinde
birikmiş kan, emici, bir kokuşuk, bir kokuşkan uçarılık
bir hırıltı, bir zırıltı, sonsuzluk içinde bir bilinti ki
tüm evrenlerin gözünde bir sürüngen
varlığımdan kurtulmaya çalışarak, göz'e girmeyi beceremeden
kusuyorum, trans halindeyim, gövdem çırpınıyor, miğdem
buruluyor ağzımdan sular geliyor, burda cehennem'deyim
örümcek ağları üstündeki çıplak yaşamsız mumyaların sayısız
kurumuş kemikleri, hayaletler, bir hayaletim ben
müzikte bağırıyorum durumumu, odaya, yakınımda kim varsa ona,
bağırıyorum, siz, tanrı mısınız siz?
hayır, tanrı olma mı istersiniz?
cevap yok mu?
her zaman bir cevabın olması mı gerek? cevap verin,
sanki benim elimde evet ya da hayır demek
tanrıya şükürler tanrı değilim! tanrı'ya şükürler tanrı değilim!
ama girebilmek için birlik'in evet'ini özlüyorum
dalabilmek için evrenin her köşesine, hangi koşullar altında olursa olsun
bir evet, var... bir evet varım, yaşıyorum... bir evet siz
varsınız yaşıyorsunuz... bir biz
bir biz
ve bir şu olmalı, ve bir onlar, ve bir cevapsız şey
borulardır o,
multiple scelorosis'dir o,
umudum değildir o
sonsuzluktaki ölüm değildir
sözüme dikkat
bir hayalet tuzağı, sıkkım ya da tibet'te bir rahibin dokuduğu
renk renk binlerce ipliğin bir birleşik biçimi
örülmüş, gerilmiş, ruhsal bir tenis raketi
bakınca, uçucu ışık dalgalarının yayıldığını görüyorum
milyarlarca yıl gibi teller üstünden akıyor parlak enerji
tellerin kumaşı tılsımla değiştiriyor renklerini
biri öbürüne doğru tıpkı, sanki
hayalet tuzağı
evren'in küçük bir örneğiymiş gibi
bilinç birbirine bağlayan makinanın algılayan parçası
dışarda, zaman içinde gören'e doğru dalgalarını salıyor
kendi görünümünü küçük bir örnekte sunuyor
bir kez - ama her zaman için
dikkatlice yenileyerek aşağı doğru sonsuz değişiklerle
ve bu her parçada aynı her yerde aynı
gerçek başlangıç'tan bu yana uzayın derinliklerinde kendi kendini
çoğaltan bu enerji - ya da görünüm
bir 'o' ya da bir 'aum' olabilir
kendi öz görünümü'nün modeli üstünde kendi kendini kuşatmış
bu bir tek sözcük'ün çeşitlemelerini çekerek
en uzak nebula ve en geniş astrolojilerin dalgalarında dışa
doğru dönüyor
yüklü, kendi kendine sadık kalması için, bir fil derisi üstüne
çizili mandala'da
ya da gülümseyen bir düşsel fil'in böğründeki resmin fotoğrafında
fil'in görünüşü her ne kadar yersiz bir şakaysa da-
bir ateş şeytanınca tutulmuş bir işaret olabilir bu.
ya da bir geçicililik canavarı
ya da boşluktaki karnımın fotoğrafında
ya gözümde
ya da haç çıkaran rahibin gözünde
ya da kendisine kendi gözünde bakan ve ölen
ve gerçi bir göz ölse de
ve gerçi benim gözüm
ölse de
milyon gözlü canavar, adsız, cevapsız, benden-saklanan,
sonsuz varlık
kendi kendisini doğuran yaratık
en küçük bir davranışıyla titreten, bütün gözleri aynı anda ayrı ayrı yerlere
bakan
tek ve tek-olmayan kendi yönünde kıpırdanan
daha sonrasını bilemem
ve ben bu canavarın betimlemesini yaptım
ve bir gün bir başkasını göstereceğim
bir cryptozoid duyganlığı bu
sürünüyor ve dalgalanıyor denizin dibinde
kenti teslim almaya geliyor
her bilinci yok ediyor
evren kadar ince, karışık
kusturuyor beni
çünkü göze görünmesini kaçıracağımdan korkuyorum
nasıl olsa beliriyor
nasıl olsa beliriyor aynada
deniz gibi aynadan da yıkanıp geçiyor
sonsuz dalgalanmalar bu
aynayı temizleyince çekiliyor ve bakan'ı boğuyor.
yeryüzünü boğuyor yeryüzünü boğduğunda da
kendi kendi içinde boğuluyor
müzikle dolu bir ceset gibi açıklara doğru yüzüyor
kafasında bir çocuk gülüşü
karanlık denizde bir ölüm çığlığı
kör bir heykelin dudaklarında bir gülümseme
o orda
benim değil
kendim için kullanmak isterdim onu
kahraman olmak için
ama bu bilince satılık değil o
her zaman kendi yolunda ilerliyor
tüm yaratıkları bitirecek
geleceğin radyosu olacak
zaman içinde kendi kendini duyacak
dinlenmek istiyor
kendi kendisini görmekten, kendi kendisini duymaktan yorgun
başka bir içim istiyor bir başka kurban
beni istiyor
bana akıl veriyor
bana varoluş nedenini veriyor
bana sonsuz cevaplar veriyor
ayrık olmak için bir bilinç ve görmek için bir bilinç
ya bir olacağım ya da bir başkası, alın yazım bu,
hem ikisiyim hem de hiçbir değilim demek
ben olmasam da kendi kendiyle uğraşabilir o
cevapsız bir çift'tir o
elektrikli yazı makinalarının üstünde vınlıyor o
parçalı bir sözcük yazıyor
yazdığı parçalı bir sözcük
Tümünü Göster