-
1.
+1http://belgelerlegercekta...jedir-sulh-imzalamadi.jpgTümünü Göster
Sultan Vahidüddin kesinlikle Sevr’i imzalamamıştır ve zaten bu yüzden Yunan ordusu Anadolu’ya yayılmıştır. Sevr hükümlerine göre Yunan yönetim bölgesi Izmir ve Ayvalık yöresiyle sınırlıdır, oysa Yunan ordusu Trakya ile Balıkesir-Bandırma ve Bursa yörelerini işgal etmiştir ve bunun sebebi de az önce belirttiğimiz gibi Sultan Vahidüddin’in Sevr’i imzalamamakta direnmesidir.
Yunan ordusunun yenilmesinden sonra Venizelos muhalifleri (Kral Konstantinciler) bu taarruzun gerçek sebeplerini ortaya koymak için Fransa’da “Le Matin” gazetesinde 1.12.1922 tarihinde belgeler yayınlamaya başlamışlardı. Sözü edilen belgelerin birinde, Venizelos’un, 22 Haziran taarruzuna Ingilizlerden nasıl izin aldığı açıklanmaktadır. Bu açıklamanın bir yerinde Venizelos, aynen şöyle yazıyor:
“Bu hareketle barış andlaşmasının (Sevr) imza ve uygulanmasını sağlayamazsam, Yunan kuvvetlerinin sayısını arttırmayı üzerime alacağım.”[1]
Zaten Yunanistan’dan başka hiçbir devlet, Osmanlı Devleti dahil, Sevr’i imzalamamıştır. Itilaf Devletleri bile Sevr’i tasdik ettirmek üzere kendi meclislerine zütürememişlerdi.[2]
10 Ağustos 1920’de Osmanlı hükümetinin delegeleri, Paris’te yapılan baskılara dayanamayarak zaman kazanmak amacıyla Sevr’i imzalamıştır, ancak bu, meclis tarafından onaylanmadıkça hiçbir anlam ifade etmiyordu.[3] Onun için Itilaf Devletleri bu anlaşmayı hem kendi meclislerinde hem de Osmanlı meclisinde onaylatmak zorundaydı. Halbuki bunların ikisi de olmayacaktı. Çünkü her şeyden evvel o günkü Osmanlı Anayasası’nın 7’inci maddesi barışla ilgili anlaşmanın mecliste onaylanmasını öngörüyordu; ama ortada meclis yoktu.[4] Zira Sultan Vahidüddin, Sevr’i kabul ederler endişesiyle ekseriyeti Ittihat ve Terakki mensubu olan Osmanlı Meclisi’ni feshetmişti. Ardından 22 Temmuz 1920’de memleketin seçkin insanlarından oluşan bir Saltanat Şurâsı toplamıştı ancak Sevr’in lehine bir karar çıkacağını anlayınca, bu şurâyı da bir iradeyle dağıtmıştır.[5]
Sultan Vahidüddin, bu şurânın açış konuşmasında hadisenin verdiği elem ve teessürle riyaseti veliaht Abdulmecid efendiye havale ediyorum diyerek bir-iki cümle söyledikten sonra salondan çıkmış ve kapının dibinde bayılıp düşmüştür.
Sultan Vahidüddin’in özel doktoru Reşad Paşa bir Fransız gazetesinde yayınlanan hatıratında aynen şöyle demektedir:
“Kendisi mühim anlarda bir kaç defa baygınlık geçirmiş ve derhal müdahaleye lüzum hasıl olmuştu. Bunlardan bir tanesi, Sevr Muahedesi şeratini ve metnini tetkik için teşekkül eden Şurâ’yı Saltanat’a riyaset etmek üzere Muayede Salonu’na girecekleri anda vukua gelmişti.”[6]
Bütün bunlara rağmen Sultan Vahidüddin’e nasıl vatan haini denir?
Ismet Inönü’nün Lozan’da Lozan antlaşmasını imzalaması, bu antlaşmanın kabul edildiğini mi gösterir? Hayır, kabul edilmesi için meclisin onayına sunulması gerekiyordu, nitekim öyle de olmuştur.
Murat Bardakçı dahi Sevr’in onaylanmadığını Hürriyet’teki köşesinde “Hiç endişelenmeyin, Sevr’i biz zaten onaylamamıştık” başlıklı yazısında:
“Milletlerarası bir anlaşmanın imzalanmış olması, bugün olduğu gibi, o zamanlarda da metnin yürürlüğe girmesi için kâfi değildi. Metin imzalanır ve devletler kendi kanunlarının öngördüğü şekilde onayladıktan sonra ‘teati ederler’, yani onay belgelerini karşılıklı olarak birbirlerine verirler ve anlaşma ancak bundan sonra yürürlüğe girerdi. Sevr’in 433. maddesinde, ‘Onay belgelerinin Türkiye ve üç müttefik devlet tarafından en kısa süre içinde Paris’e gönderilip bir tutanak hazırlanmasından sonra yürürlüğe gireceği’ yazılıydı. Türkiye ise anlaşmayı onaylamadı, onay belgelerinin gönderilmesi ve teatisi diye birşey sözkonusu olmadı, dolayısıyla da Sevr, bizim açımızdan hiçbir şekilde resmiyet kazanmadı.”[7] diyerek bu hususu gayet güzel bir şekilde izah etmiştir.
Tarihçi Ayşe Hür ise, Sevr’in fiilen uygulanmasının mümkün olmadığını ve hiçbir zaman da yürürlüğe girmediğini şu sözlerle ifade ediyor:
“Antlaşmaya göre, Çatalca’ya kadar bütün Trakya, Ege adaları ve Izmir, Yunanistan’a; Suriye ve Çukurova, Fransa’ya; Irak ve Filistin, Ingiltere’ye; Antalya ve havalisi Italya’ya veriliyor; Istanbul ve Boğazlar Ingiltere ile müttefiklerinin işgali altına giriyor, Boğazlar’ın yönetim ve denetimi milletlerarası bir komisyona devrediliyordu. Doğuda bağımsız bir Ermenistan, güneydoğuda Kürdistan kurulması planlanıyordu.
Britanya’nın Anadolu’da değil, Ortadoğu coğrafyasında gözü vardı. Ancak bu coğrafyanın paylaşımı Sevr’e kalmadan, daha 1918’de bitmişti. Fransa daha 1919 aralığında Türk tarafına, uzlaşmaya hazır olduğunu bildirmiş, 30 Mayıs 1919’da ise (geride beş uçak ve önemlice mühimmat bırakarak) Kilikya (Adana) yöresine çekilmişti. (Fransa 1921 yılının ocak ayında Kilikya’dan tamamen çekilerek sahneden çıkacaktı.)
Italya, Sevr süreci boyunca ‘barış koşullarını’ uygulamak için gireceği açık olan ‘ölümcül bir savaşta’ kesinlikle yer almayacağını defalarca belirtmişti. Çünkü o tarihlerde Sevr’in ancak ‘silah zoruyla’ kabul ettirilebileceğinin herkes farkındaydı. Örneğin Fransız Mareşali Foch’un Mart 1920’de yaptığı hesaba göre, Türkleri yenmek için en az 27 tümene ve 400 bin askere ihtiyaç vardı. Oysa o tarihlerde Istanbul’daki Müttefik askerî varlığı yedi bin, Yunan ordusunun toplamı ise 80-100 bin civarındaydı.
Sevr sürecinde, aslan payını almayı uman Yunanistan ise o tarihlerde Bursa’ya kadar gelmişti. Halbuki Sevr ile Yunanistan’ın kazancı değil kaybı olacaktı. Çünkü o güne kadar işgal ettiği yerleri Sevr’e göre tahliye etmek zorunda kalacaktı. -
2.
+1belgelerlegerçektarih? bir başka tarih özürlüsü kadir mısıroğlu fanı gerici blogu daha. biraz illuminati falan ekleseydin ya gülüm. tutardı belki senin blog da.
-
3.
0HADI ATEISTLER???
-
4.
0Upupupupupupppupupupupupuppp
-
5.
0Daha yuksegeee yukarı doğru
-
6.
0Yukari yukari yukari yukari yukari yukari
-
7.
0NERDE O BOS KONUSAN SARLATANLAR ?
-
8.
0Upupupupupupupp
-
9.
0Upupupupupp
-
10.
0Üstelik 728’inci sayfasında M. Kemal Atatürk şöyle diyor:Tümünü Göster
“Efendiler! Mondros Mütârekesi’nden sonra Türkiye’ye muhasım devletler tarafından dört defa sulh şeraiti teklif edilmiştir. Bunların birinicisi ‘Sevr Projesidir.’ Bu proje hiçbir müzakerenin mahsûlü olmayıp Düvel-i Itilafiye tarafından Yunan Başvekil Mösyö Venizelos’un da iştirakiyle tanzim ve Vahidettin’in hükümeti***tarafından 10 Ağustos 1920 de imza edilmiştir. Bu proje TBMM’nce bir ‘zemin-i münakaşa bile’ addedilmemiştir.”
• **Dikkat edilirse M. Kemal Atatürk, bu metni daima proje diye isimlendirmekte ve projenin imzalanışını “Vahideddin’in Hükümeti tarafından” demek suretiyle Vahidüddin Han’a değil, hükümete izafe etmektedir. Doğrusu, o hükümetin murahhasları (delegeleri) tarafından olacak.
Bu, inkarı mümkün olmayan birinci delilimizdi.
Bu babta ikinci delilimiz ise Ismet Inönü’ün Ulus gazetesinde yayınlanan hatıralarıdır. Ismet Inönü hatıralarında Sevr için “Proje” tabirini kullanmıştır.[24]
Eğer Sultan Vahidüddin Sevr’i kabul edip imzalamış olsaydı, kemalistler o imzayı bayraklaştırıp Padişahı kötülemek için kullanırlardı. Neden kullanmıyorlar? Çünkü böyle birşey yok…
Osmanlı Meclisi’nın tutanakları yayınlandı.
Hodri Meydan!
Sevr’in kabul edildiğini iddia edenler, kabul edildiğine dair Meclis tutanağını veya Sultan Vahidüddin’in imzasını bir zahmet göstersinler de görelim. Bu işler böyle slogan atmakla olmaz. O devir geçti…
Her kim, Sultan Vahidüddin Sevr’i imzaladı diyorsa, yalan söylüyordur, iftira atıyordur. Allahu Teala bunun hesabını sormayacak mı zannediyorsunuz?
Kaldı ki, Ingilizler bazı ufak tefek tavizler dışında Lozan’da temel hedeflerine ulaşmış, daha 1919 başlarında Ingiliz Genelkurmayı’nın Osmanlı topraklarında hedefledikleri şartları Lozan’da bize kabul ettirmeyi başarmışlardı.[25]
Sevr’in bazı maddeleri zaten Lozan’da M. Kemal Atatürk ve avenesi tarafından kabul edilmiştir. “Sevr Sulh Projesi”nde yer alan 115’inci madde, Kıbrıs’ın kaderini tayin eden Lozan antlaşmasının 20’nci maddesinin kelime kelime aynısıdır.[26] Ayrıca Sevr’in 139’uncu maddesi; “Işgal altındaki Müslümanlarla bütün ilişkinizi keseceksiniz” mealindedir…
Peki bunu M. Kemal Atatürk yapmadı mı?
Osmanlı Devleti’ni bir gaye için parçalamak istediler. Acaba “Yurtta sulh, cihanda sulh”un bu gayeyle bir ilgisi var mıydı?
.
• **
.
KAYNAKLAR:
.
[1] Yusuf Hikmet Bayur, Yeni Türkiye Devletinin Haricî Siyaseti, Istanbul 1934, sayfa 47, 48. (Le Matin’in 1.12.1922 günlü sayısı).
[2] Sabahattin Selek, Anadolu Ihtilali, Kastaş Yayınları, 8. baskı, Istanbul 1987, cild 2, sayfa 439.
[3]
[4] Osmanlı Anayasasının 7.maddesi için bakınız; Cahit Kayra, Sevr Dosyası, Boyut Kitapları, Istanbul 1997, sayfa 56.
[5] Saltanat Şurâsı için bakınız; Münir Sirel, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sayı 4, Istanbul 1968, sayfa 16.
Ayrıca bakınız;
– Istanbul Basını, 27-28 Mayıs 1919.
– iDA, FO 371/4227/82455: Calthorpe’dan Ingiltere Dışişleri Bakanlığı’na gizli telgraf, Istanbul, 30 Mayıs 1919.
– Sultan Vahidüddin’in, Sevr’in kabulüne taraftar olmadığından Saltanat Şurâsı’nı topladığını, Millî Istihbarat Teşkilâtı’nın (MiT) atası olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk de belirtmektedir: Hüsamettin Ertürk’ün Hatıraları, Iki Devrin Perde Arkası, kaleme alan: Samih Nafiz Tansu, Sebil Yayınevi, Istanbul 1996, sayfa 402.
[6] Ali Fuad Türkgeldi, Görüp Işittiklerim, Ankara 1951, sayfa 215.
[7] Murat Bardakçı, “Hiç endişelenmeyin, Sevr’i biz zaten onaylamamıştık”, Hürriyet gazetesi, 31 Ağustos 2003.
[8] Ayşe Hür, Öteki Tarih, cild 2, 5. baskı, Profil Yayıncılık, Istanbul 2013, sayfa 88 ve devamı.
[9] Ord. Prof. Dr. Charles Crozat, Devletler Umumi Hukuku, (tercüme eden Edip F. Çelik), Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Istanbul 1950, cild 1, sayfa 399.
[10] Prof. Sina Akşin, Türkiye’nin Önünde Üç Model, Telos Yayınları, 1997, sayfa 42.
[11] Prof. Sina Akşin, Iç Savaş ve Sevr’de Ölüm, Türkiye Iş Bankası Yayınları, 2010, sayfa 220 ve devamı.
[12] Sultan Vahidüddin Han’ın Mekke Beyannamesi (1923). Bu beyannamenin Arapça metni ve Ingilizce tercümesi için bakınız; Public Record Office, Foreign Office Archives, 686/123. Beyannamenin Türkçe metni için bakınız;
Kadir Mısıroğlu, Bir Mazlum Padişah: Sultan Vahideddin, 3. Baskı, Sebil Yayınevi, Istanbul 2011, sayfa 233 ve devamı. Ayrıca bakınız; Sebil Gazetesi, 8 Eylül, 1978. 141 numaralı nüsha ve devamı.
[13] Ahmet Reşit Bey, Gördüklerim Yaptıklarım, Istanbul 1945, sayfa 299.
[14] Sultan Vahidüddin’in Damadı Ismail Hakkı Bey’in Notlarından naklen Murat Bardakçı, Şahbaba, Istanbul 1998, sayfa 165-168.
[15] Şerif Paşa’nın Sultan Vahidüddin’den Tuttuğu Şahsi Notlar, (1924-1925) den naklen Murat Bardakçı, Şahbaba, Istanbul 1998, sayfa 165-168.
[16] Hüsamettin Ertürk’ün Hatıraları, Iki Devrin Perde Arkası, kaleme alan: Samih Nafiz Tansu, Sebil Yayınevi, Istanbul 1996, sayfa 400.
[17] Prof. Dr. Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, sayfa 159. Akyüz’e göre Fransız kamuoyunun çoğunluğu antlaşmayı “kötü” bulmuş ve reddetmiştir. (sayfa 151.)
[18] Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları Büyük Güçler, Maşalar, Gizli Anlaşmalar ve Türkiye’nin Taksimi, Sabah Yayınları, Istanbul 1996, sayfa 236.
[19] Ikdam gazetesi, 15 Mayıs 1920, sayfa 1.
[20] Mustafa Armağan, “Sevr’i tartışmaya açma zamanı geldi mi?” Zaman Gazetesi, 18 Temmuz 2010. (Mustafa Armağan’dan 8,9,19 ve 22’inci dipnotlarda istifade edilmiştir. Kadir Mısıroğlu’nun da birkaç yerde değerli bilgi ve kaynaklarından istifade ettik. Örneğin 7 ve 23’üncü dipnotlarda.)
[21] Belge için fotoğrafa bakınız.
[22] Mustafa Çufalı, “Lozan Konferansı ve Antlaşması Üzerine Ingiliz Parlamentosunda Yapılan Tartışmalar, cild 16, Temmuz 2000, sayı 47, sayfa 564.
[23] M. Kemal Atatürk, Nutuk, sadeleştiren Bedi Yazıcı, Moda, Şubat 1995.
[24] Ismet Inönü’nün hatıraları, Ulus gazetesi, 24 Temmuz 1968.
[25] 19 Şubat 1920 tarihli Genelkurmay muhtırası, Cab. 24/116, CP 2275, ek D, sayfa 7, 8; aktaran: Marian Kent, “Great Britain and the End of the Ottoman Empire”, Editör: Marian Kent, The Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Londra 1984, sayfa 193, dipnot 180.
[26] Dr. Şükrü Torun, Türkiye, Ingiltere ve Yunanistan Arasında Kıbrıs’ın Politik Durumu, Paris Üniversitesi Doktora Tezi, Istanbul 1956, sayfa 51. -
11.
0Sevr’in uygulanma şansı olmadığı gibi, ciddiye de alınmamıştır. Dönemin Batı kamuoyu da bunda hemfikirdir. Fransız ve Italyan basını büyük çoğunlukla antlaşmaya karşı çıkmıştır. Le Temps, “1918’de silahsızlandırmayı başaramadığımız Türkiye’yi 1920’de parçalamaya çalışmanın saçmalığından” söz eder.[17] Ingiliz basını ise, Sevr’i, “Müttefiklerin çözmeyi başaramadıkları sorunları maskelemek için kaleme alınmış bir retorik [“esip üfürme”] metni” olarak değerlendirmiştir.[18]Tümünü Göster
Tevfik Paşa, bu antlaşma projesinin “Devlet ve istiklal mefhumları ile katiyen kabil-i telif” olmadığını yani “bağımsızlık” ve hatta “devlet” kavramlarıyla bağdaşmasının mümkün olmadığını söylemiştir.[19]
Sevr şartlarının Türkiye’ye bildirilmesinin üzerinden sadece 10 gün geçmiştir ki Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Sultanahmet meydanında düzenlenen mitingde kürsüye çıkıp ateşli bir konuşma yapmış ve projedeki şartların asla kabul edilemeyeceğini haykırmıştır.[20]
Amerikan arşivlerinde bulunan, “Türk-Fransız Anlaşmasını” çeşitli yönleriyle inceleyen Fransızca bir belgeye göre Fransa ve Türkiye’nin dostlukları çok eskiye dayanmakta ve Türkiye zaten büyük savaşta Fransa ile değil Rusya ile savaşmaktadır. Işgal durumunda ise Fransa ve Fransızlarla karşılaşan Türk halkı onlarla eskiden olduğu gibi dost olmuştur. Fransa gerçekçi bir yaklaşımla Türkleri bir uşak durumuna düşüren Sevr’i reddetmiş ve kendi mirasının kalıntıları olan topraklan böylece Türklere geri vermiştir. Fransa böylece kendisini Ingiltere’nin doğu siyasetinden ayırmış ve Yunanlılar gibi maceracı olmadığını göstermiştir. Fransa zaten Türkleri parçalamaya yönelik anlaşmalara Spa, Hythe ve San Remo’da karşı çıkmış ve Lloyd George’a Türk halkının hayatına dokunmaması ve onu kendi topraklarında hür bırakma konusunda verdiği sözü hatırlatmış. Yunanlıların maceracı davranışı mareşal Foch, general Gouraud ve albay Georges tarafından iyi karşılanmamış. Fransa böylece Türklerin meşru isteklerini kabul etmiştir.[21]
•
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
[21] no’lu dipnotta bahsedilen Belge
• **
Yani, Fransa Sevr’i ciddiye bile almamış ve reddetmiştir.
Diğer taraftan, Ingiltere Parlamentosu tutanaklarında yapılan bir araştırmada üyelerden birinin Sevr’i “insanlık kibrinin ve ahmaklığının anıtı” saydığını görüyoruz. Bir şeyi daha: Lozan görüşmelerini kabul etmek suretiyle Sevr’i “yırtan taraf” olarak Ingiliz hükümetini tebrik ettiğini görüyoruz.[22]
•
Sevr; “Proje”dir
Sevr; Batı da ciddiye alınmaması ve Sultan Vahidüddin’in de imzalamamakta direnmesinden ötürü bir proje halinde kalmaya mahkum olmuştur.
Nitekim M. Kemal Atatürk, benim tespitlerime göre Nutuk’ta, tam 15 defa Sevr’den “Proje” olarak bahsetmiştir.
Elimde bulunan Bedi Yazıcı’nın eski Türkçe ve yeni Türkçe olarak yayınladığı Nutuk’un[23];
562. sayfasında 2 defa
572. sayfasında 1 defa
632. sayfasında 3 defa
728. sayfasında 5 defa
732. sayfasında 1 defa
734. sayfasında 1 defa
740. sayfasında 2 defa
olmak üzere toplam 15 kez Sevr’den; “Proje” olarak bahsedilmiştir. Daha fazla olabilir, benim tespitime göre bu kadar. -
12.
0Prof. Sina Akşin, “Iç Savaş ve Sevr’de Ölüm” isimli eserinde de Sultan Vahidüddin’in Sevr’i hiçbir zaman onaylamadığını yazmıştır.[11]
Sultan Vahidüddin, yurdu terk ettikten sonra da Mekke’de yayınladığı bildiride, Sevr’i tasdik etmediğini beyan etmiştir.[12]
Devrin Iç Işleri Bakanı Ahmet Reşit Beyin hatıralarında yazdıkları da Sultan Vahidüddin’i doğruluyor:
“Zat-ı Şahane’nin bu metni Sadrazam Ferid Paşa’nın, telkin ve zorlamasına rağmen, tasdikinden kesin bir şekilde kaçındığı şüpheden uzaktır.”[13]
Padişah’ın damadı Ismail Hakkı Okday Bey, Sultan Vahidüddin’in anlaşmanın geçici bir süre ile dahi imzalanmasına karşı olduğunu şöyle anlatmaktadır:
“…Sultan Vahidüddin Han, Ekim ayında müttefiklerin onca baskısına ve Damat Ferit Paşa’nın kanunî mecburiyet olduğunu hatırlatmasına rağmen Sevr’i geçici olarak dahi imzalamayı reddetmişti. Sevr’i daha sonra imzalamayı reddederek Sultan çok açık bir biçimde bu barışın şartlarını kabul etmediğini yeterince göstermişti.”[14]
Sevr’den her bahsedildiğinde “Mecelle-i Mesaib” (Musibetler Mecmuası) diyen Sultan Vahidüddin, Avni Paşa’ya dikte ettirdiği hatıralarında kendini şöyle ifade etmiştir;
“… O Sevr ki ilk defa elime aldığımda keskin bir acı ve korkulu bir ürperti hissettim… Sevr bana göre ne bir antlaşma ne de bir paktı. Kötülüğün baştan aşağıya ta kendisiydi.
Bu belge elime geldiğinde, mecburi ve geçici bir imza taktiğiyle (delegelerin imzasıyla) biraz zaman kazanmaya çalıştım. Eğer işler kötü gider ve bu oyalamayı başaramazsam antlaşmayı imzalamaktansa tahtan feragata kararlıydım.”[15]
Sultan Vahidüddin’in Sevr’i tasdik etmediğini ve ondan kurtulmak için çareler aradığını, Millî Istihbarat Teşkilâtı’nın (MiT) atası olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk, “Iki Devrin Perde Arkası” adını taşıyan anılarında şöyle ifade etmektedir:
“Son Osmanlı Padişahı Sultan Vahideddin, Düvel-i Itilafiyenin hazırladığı Sevr Muahedesi’ni hiç bir zaman tasdik etmeyerek ondan kurtulmak çarelerini aramıştır.”[16] -
13.
0Müttefikler Rusya’ya karşı tampon olarak düşündükleri Kürt ve Ermeni mandasını sürdürecek durumda olmadıklarından sorumluluğu ABD’ye yıkmak istiyorlardı. Ancak o yıllarda izolasyonist bir politika izleyen ABD, Türkiye ile savaşa girmediği için ne Antlaşma’nın hazırlanmasında rol aldı, ne de nihai belgeyi imzaladı. Sevr’de kurulması düşünülen ‘Büyük Ermenistan’ın hamiliğini üstlenmeyeceğini daha 1920 martında ilan etti. Bunu izleyen aylarda Britanya, Fransa, Italya ve Norveç, Ermenistan’ın savunmasıyla ilgili herhangi bir askerî yükümlülük üstlenmeyeceklerini açıkladılar. (Bunun üzerine Erivan’daki Taşnak Hükümeti Ankara ile uzlaşmak zorunda kalacak, 2-3 Aralık 1920 tarihli Gümrü Anlaşması ile Ermeni tarafı Sevr Antlaşması’nda kendisine tanınan haklardan feragat ettiğini açıklayacaktı.)
Kürtlerin büyük bir bölümü, Erzurum ve Sivas kongrelerine ve Büyük Millet Meclsi’ne katılmışlar, Sevr’de Ermenilerle ortak bir Kürt devleti kurmak için kulis yapan Şerif Paşa, doğudaki bazı Kürt aşiret liderlerinin protesto telgrafları üzerine 5 Mayıs 1920’de Paris Barış Konferansı masasından çekildiğini açıklamak zorunda kalmıştı.
Başta da belirttiğim gibi Sevr’in fiilen uygulanamaz oluşu bir yana hukuki olarak da hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. Antlaşma, Osmanlı Meclis-i Mebusanı 11 Nisan 1920’de Padişah tarafından kapatıldığı için görüşülmedi bile. Ankara Hükümeti ise Sevr’i hiçbir zaman kabul etmedi. Ancak antlaşma, Yunanistan dışında Itilaf Devletleri ve müttefiklerinin parlamentoları tarafından da onaylanmadı.“[8]
Ord. Prof. Dr. Charles Crozat da “Devletler Umumi Hukuku” isimli eserinde Sevr’in tasdik edilmediğini belirtiyor.[9]
Kemalist tarihçi Prof. Sina Akşin’in 1983 yılında “Yaba” dergisine yazdıkları bunu teyid etmektedir:
“ABD 1919 sonunda Avrupa siyasetinden elini eteğini çekmek kararını aldı. Ingiltere, Müslüman sömürgelerine ibret olsun diye Yunanistan’ı kendi uydusu yapıp Türkiye’yi ezmek kararındaydı. Fransa ve Italya, onun müttefiki olarak bu karara katılıyor görünüyorlardı. Nitekim Sevres Antlaşması’nı birlikte yaptılar. Fakat anlaşılan kimse Sevres’i ciddiye almıyordu ki hiçbir devlet bu antlaşmayı onaylamadı. Sevres’i, garip bir şekilde, bile bile ölü doğurdular.”[10] -
14.
0çok yararlıydı teşekkürler
-
-
1.
0Bekle geliyor devami
-
1.
-
15.
0kardeş kimse okumuyor ya zorlama
başlık yok! burası bom boş!