+1
6 yıl önce lisedeyim, bir kız vardı. Bu kız sanki çok başka bakıyordu bana. Adı ... (ben de kalsın ) Ona bakmak, her halini ezbere almak benim ne kadar da hoşuma gidiyordu. Derste onu izlemek, teneffüste onu izlemek, okuldan çıkıp eve giderken onu izlemek… Bu kız dünyanın en güzel kızı olmalıydı. Henüz fark etmemiştim ama kesin gamzeleri de olmalıydı o temiz, pak yüzünde.
Geçtim bir gün aynanın karşısına Bir düşündüm. Pek yakışıklı değildim, bakımlı hiç değildim. Zaten bakımı ne ara yapacaktım? Öğlene kadar okul, öğlenden sonra simit tezgahı…
Düşündüm bu kız beni seviyor mudur diye? “Desem ki benimle arkadaş olur musun ne der acaba? Sonuçta ne zaman baktığımı görse, gülümsüyor bana. Gülerken bakıyor, ağlarken bakıyor. Hüznüne üzülürken, uzaktan uzağa da olsa hüznünü paylaşmanın sevincini yaşatıyor.”
Ertesi gün niyetlendim. Bulduğum ilk fırsatta diyecektim “Benimle arkadaş olur musun?” diye. Bir kıza benimle arkadaş olur musun demek “Beni sever misin, seni sevebilir miyim?” in kısa adıydı. Okula gittikten sonra kaç teneffüs geçti bir türlü diyemedim. Her teneffüs tuvalete gidip, aynanın karşısında bir güzel süslendim. Baktım olacak gibi değil, okulun çıkış saatini beklemeye karar verdim.Ve çıkış saati de geldi çattı.
Dış kapının hemen arkasında beklemekteydim. Tarif edilemez bir hissiyattaydım. Dünyanın en güzel kızı geliyordu. Ve o, bir ihtimal beni seviyordu. Kız binadan çıktı, okulun avlusundan dış kapıya doğru yürüdü. Dış kapıdan çıktıktan sonra heyecanlı halimi gördü. Bu halime bir anlam veremedi. Sonra evine doğru yürümeye devam etti. Hiçbir şey diyemeden arkasından bakakaldım. Kolay olmayacaktı bu teklif işi.
Bu sahne bir hafta kadar tekrarlandı. Bir hafta sonra nasıl teklif edebileceğimi kara kara düşünürken okulun avlusunda bir konuşmaya şahit oldum. Parlak bir eleman kız arkadaşı ile konuşuyordu. Yüzünde, yüzümdeki aşk yansımasının yarısı bile yoktu(ya da ben öyle zannediyorum) ama kız arkadaşına “Aşkım benim tek suçum seni sevmek, seni çok seviyorum.” diyordu eleman. Müthiş şaşırmıştım. içimden “Ulan ne kadar kolay söyledi öyle, sanki bakkaldan ekmek istiyor. Biz iki kelimeyi bir araya getiremedik.” diye hayıflandım kendi kendime. Bir yandan da cesaret depoladım yüreğime.
Dersler bitti, öğrenciler çıkarken yine dış kapının hemen arkasında, aynı yerde bekliyorum… Ve bu kizi gördüm “Bu kez tamam.” dedim. “Ulan atla deve değil ya iki kelime söylerim, ya he der ya yok.” Yaklaştıkça bende yine aynı heyecan, ateş, titreme… Tam önümden geçecekti ki son bir hamle ” bakar mısın?”. “Efendim.” dedi.
Nabzım oldu dakikada bin beş yüz. Söyleyiverdim zor çıkan kısık bir sesle “Benimle arkadaş olur musun?”. Önce şaşırdı. Sonra bana baktı. Ama bu kez yüzünde o tatlı bakışlar yoktu. Sadece kuru bir “cık” la cevap verdi. Hani hayır dese belki amorti diyeceksin, ama onu bile demedi. Önce şaşırdım, sonra üzüldüm. “Nasıl olabilir, her baktığımda bana gülümseyen kız bu değil miydi?”
Ertesi gün anladım olayı. Bu her güzel bakana bakıyordu zaten. Komşunun oğluna, sınıf arkadaşına, minibüsteki muavine… Yani bildiğimiz, ne kızı verir ne dünürü küstürür tarzı takılanlardan…”Ulan” dedim “Ne kadar basitmiş bu işler ve biz ne kadar büyütmüşüz gözümüzde aşkı.”
Bir müddet arabesk takılmalar, arada sigara içmeler falan geçti günler. Bir de güzel tövbe ettim bir daha sevmemeye. Zaten aşka inancım da kalmamıştı herkesin arada bir kalmadığı gibi. Tuttum mu tövbemi? Tuttum, bir sonraki dünyanın en güzel kızıyla karşılaşana kadar… Ondan sonra bir daha pişmanlıklar, bir daha tövbeler, bir daha tek vefalıyı Allah görmeler. ilk aşkımdı olmadı. Bana iki kelime kaldı 'nasip değilmiş ' ..