-
1.
+13. gün ve benim favorim budurTümünü Göster
KANLI KONTES / Elizabeth Bathory
1560-1614 yillari arasinda yasamis olan Macar kontesi. Bazilari o'nun seytandan daha kötü oldugunu söyleseler de, isledigi suçlar "kötü" kavraminin çok ötesindeydi. Bram Stroker, vampirler hakkindaki romaninin arastirmasini yaptigi siralarda Sabine Baring -Gould'un "The Book Of Werewolves " adli kitabina rastladi. Bu çalismada "Blood Countess" denilen merhametsiz bir kadinin yaptiklari anlatiliyordu. Görünüse bakilirsa bu hikaye Stroker'in Kont Drakula'yi yaratmasinda esin kaynagi olmustur. Gerçekte Elizabeth'in kuzeni Stephan Bathory bir gün Transilvanya'da bir prens olacakti.
Elizabeth iyi egitim görmüs, akilli bir kadin olmasina ragmen çok acimasiz ve zalim bir kisilige sahipti. Anlasilan kocasinin ölümünden sonra ortaya çikan ölüm korkusuyla, usaklarina ve kölelerine karsi sadist davranislar içersine girmisti. Sonsuzluk ya da uzun hayat olmazsa bile en azindan kan banyosu yaparak genç görünümlü bir ten elde etme çabasindaydi. Kocasi bir asker olarak, savasta esir düsmüs Türk askerlerine duygusuzca iskence ederdi ve Elizabeth aslinda, nasil zulmedilecegi hakkinda bilgileri kocasindan almisti.
Söylendigine göre Bathory, çok sayida kadin öldürmüs ve yaptigi insanlik disi eylemlerinde kendinden mevki olarak asagidaki kimseler tarafindan yardim görmüstür.
Bathory, kurbanlarini dövmeyi aliskanlik haline getirdigi gibi ayni zamanda onlari sakat birakirdi. Yine söylentilere bakilirsa Castle Csejthe adli evinin yakinlarinda kurbanlarindan bazilarini kisin karli ve soguk havasinda üzerlerine buzlu su dökerek dondururdu. Bunun disinda olasi yamyamlik davranislari da sergilemekteydi. Iddiaya göre Bathory bir defasinda, yasayan hizmetçi bir kizin vücudundan birçok isirik almistir. Blood Countess'in genç kalma umutlari için bakire genç kizlarin kaniyla banyo yaptigi gibi efsanevi hikayelerde vardir. Baska bir kaynaga göre de 650 kizi öldürüp kanlarini içtigi söylenir. Yine de kesin olan tek bir sey vardir ki, o da Elizabeth Bathory gerçekten var olmus ve seytanca isler yapmistir.
Ölü sayisi arttiginda Bathory'nin usaklari cesetleri satonun disina attilar. Kan içindeki ölü vücutlari bulan köylüler dogal olarak onlarin vampirler tarafindan öldürüldügünü düsündüler dedikodular böylelikle yayilmaya basladi.
Bathory 1610 yilinda, genç yastaki kizlari öldürme tesebbüslerinden sonra tutuklandi. Büyücülükle ilgisi oldugu iddiasi tutuklama nedeni olarak gösteriliyordu. Söylentilere göre, kurbanlarin cesetleri kanlar içinde satosunda bulunmustu. 1611 yilinda yapilan 2 durusmada Bathory'nin isledigi suçlar hakkinda tek ve gerçek ifadesi alindi. Kendisi bizzat mahkemede ortaya çikmadigi halde, usaklari orda bulunuyordu. Mahkemenin ardindan kontes'in sadik usaklari yetkililer tarafindan öldürüldü ve Elizabeth, Karpatya daglarinda bulunan satosundaki yatak odasina, ölümünden yillar sonrasina degin hapsedildi. O'nun hakkinda anlatilan efsaneler hala devam etmektedir. Bugün bile bazi insanlar Bathory'nin hayaletinin, anavatani olan Karpatya'da geceleri etrafta dolasarak kan aradigini söylerler.
Bir baska efsanede Kanli Kontesin yaptigi iskenceler ve cinayetler söyle anlatilir.
Kocasi öldükten sonra büyücülükle ugrasmaya baslamistir. Hatta at ve diger hayvanlarin kurban edildigi ayinlere katildigi düsünülmektedir. 40 yasina geldiginde yaslanmaya basladigini düsünüp güzelligini kaybedecegi telasina düser. Bir gün, genç bir hizmetçi kiz, sacini tararken yanlislikla biraz çeker ve o da kizin eline sert bir sekilde vurur, kizin elinden akan kan Elizabeth'in elinin üstüne düser ve oda kizin güzelligini ve tazeligini aldigini düsünür. Daha sonra bas usagina emir vererek kizin bütün kanini bir tekneye akittirir ve orada "kan banyosu" yapar. Daha sonra isi iyice abartir ve zaman içerisinde 612 genç kizi kaçirarak bunlarin ölümüne sebep olur. Kizlar, tepeye asili bir kafeste iskence görür ve Elizabeth de bu kafeslerden akan kanla dus alir. Çok ses çikartan bir hizmetçisinin de agzini diktigi söylenir, ayrica bakire cesetlerini ormana atarak kurt adam ve vampir söylentilerinin çikmasina neden olur. Kurbanlarini önce baglar sonra atardamarlarina delikler açarak kanin disari daha kolay bosalmasini saglar. Kurban için kan kaybindan ölmeyi beklemekten baska çare yoktur artik.
Kurbanlarindan biri kaçmayi basarmis ve Castle Csejthe de dönen olaylar böylelikle gün yüzüne çikmistir. En sonunda bu yaptiklari anlasilir ve 1611 de kaziga baglanip diri diri yakilmaya mahkum edilir ancak sarayli oldugu için bu cezayi satosunda küçük bir odaya kapatmaya ve ölene kadar orada kalma cezasina dönüstürürler. Yalniz yemeginin verilebilmesi için küçük bir delik bulunan bir oda. 1614 yilinda burada ölü olarak bulunur. -
2.
+1THEODORE ROBERT BUNDYTümünü Göster
bu adami dexter e cok benzetiyorum
(1946-1989)
“Biz seri katiller, oğullarınızız, kocalarınızız, biz her yerdeyiz. Ve yarın çocuklarınızdan daha çoğu ölmüş olacak.”
"Bazen kendimi vampir gibi hissediyorum"
Ruhsuz ama zekiydi, güzel giyinen ve kadınların ilgisini kolayca çeken bir cazibe sahibiydi. Gayrı meşru olarak doğmuştu ve annesi bunu ondan gizledi. Çocukluğu döneminde hayvanlara işkence eder ve kız kardeşini röntgenlerdi. Kendisi 12 yaşındayken 9 yaşındaki kaybolan arkadaşını da öldürmüş olabileceği yıllar sonra gerçek yüzü ortaya çıktığında düşünülmeye başlandı. Tecavüzcü ve seri katil olarak 36 kişiyi öldürdü. Belki de yüzlercesini. Yakalandı. 24 Ocak 1989'da Elektrikli Sandalyede idam edildi. Hapishane duvarlarının dışında toplanan yüzlerce kişi onun iddıbını şampanya içerek kutladı.
Ted Bundy’nin hayvani süper egosu ilk olarak Washington Üniversitesinde öğrenciyken ortaya çıkmıştı.1974 yılı içerisinde 7 ayda 7 kadını öldürdü. Bir kadının da metal çubukla önce kafasını parçalamış ve çubuğu rahmine sokarak kalıcı beyin hasarlarına sebep olmuştu.
Buradan ayrılıp Utah Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydoldu. Salt Lake bölgesinde genç kadınlar kaybolmaya başladı. Bunların arasında polis şefinin genç kızı da vardı. Çıplak ve parçalanmış olarak bir kanyonda bulundu.
Bundy arada bir Colorado’ya yolculuklar yapıyordu. Bu sırada Colorado civarında en az 5 kadın kayboldu.
1976’da yakalandı. Ancak iki defa kaçmayı başardı. Birinde Adliye binasında bir pencereye tırmanarak, diğerinde ise hücresinin tavanında bir delik açarak.
Ocak 1978’de Florida’da ortaya çıktı. Artık iyice azıtmıştı. Geceleri genç kadınların yatak odalarına gizlice giriyor ve ona işkencelerle tecavüz ediyordu. Bir kadının göğsünü koparacak kadar ve bir kadını kalçasını derince ısırdığında Diş izlerinin kendisini ele vereceğini düşünmemişti bile. Florida polisi onu çalıntı bir arabada yakalayınca yapılan karşılaştırmada diş izlerinin faili olduğu anlaşıldı.
Cinayet islemeye başladığı 1973 yılından yakalandığı 1978 yılına kadar toplam 28 kişiyi öldürdüğünü itiraf etmiştir. Ancak FBi dedektiflerine göre bu sayı 30 ile 100 kurban arasında değişmektedir. Yakalanmasına rağmen Bundy iki kez kaçmayı başarmıştır. 1975 yılında yakalandığında adam kaçırmaktan 15 yıl ceza almıştır, 1978 yılında yakalandığında ise olum cezasına çarptırılmıştır.
iyi görünümlü bir hukuk öğrencisi olmasından dolayı birçok filme ve kitaba konu olmuştur. Örneğin Copycat filmindeki seri katil, hayranı olduğu Ted Bundy'nin cinayet sahnelerini tekrarlayarak cinayetler isler. Özellikle ilginç olan, cezaevinde kaldığı yıllarda Bundy'nin birçok kadından evlenme teklifi almış olmasıdır.
Kurbanlarının bedenlerinde bıraktığı diş izlerinden yakalandığı söylenir. Kurnaz seri katilimiz yakalanmadan önce dişlerini kırmaya çalışmışsa da bu bir ise yaramamıştır.
işte Bundy`nin bilinen 28 kurbanı:
Lonnie Trumbull 6/23/66
Kathy Devine 11/25/73
Lynda Ann Healy 2/1/74
Donna Manson 3/12/74
Susan Elaine Rancourt 4/17/74
Kathy Parks 5/6/74
Brenda Baker 5/25/74
Brenda Ball 6/1/74
Georgeann Hawkins 6/11/74
Janice Ott 7/14/74
Denise Naslund 7/14/74
Jane Doe 9/2/74
Nancy Wilcox 10/2/74
Melissa Smith 10/18/74
Laura Aimee 10/31/74
Debbie Kent 11/8/74
Caryn Campbell 1/12/75
Julie Cunningham 3/15/75
Denise Oliverson 4/6/75
Melanie Cooley 4/15/75
Lynette Culver 5/6/75
Susan Curtis 6/28/75
Shelley Robertson 7/1/75
Nancy Baird 7/4/75
Debbie Smith 2/?/76
Lisa Levy 1/15/78
Margaret Bowman 1/15/78
Kimberly Ann Leach 2/9/78
Yale mezunu pgibopat dahi, yakalandıktan sonra seri katil profilleri üzerine FBi'la iş birliği yapmıştır. Şu yorumu ünlüdür:
Seri katillerin yakalanmasının sebebi alışkanlık. Bir işi ilk kez yaptığınızda çok dikkat edersiniz. Her şeyin düzgün olmasını istersiniz. Ama 20. Kez yaparken o kadar da önemsemezsiniz.
Özellikle kurbanlarını güzel ve koyu renk saçlı kadınlar arasından seçmiştir. Kurbanlarını tecavüz ettikten sonra kör bıçakla öldürmüştür.
Her öldürdüğü bayana tecavüz etmesiyle bilinen Bundy, tecavüz eylemini öldürdükten sonra gerçekleştirmeyi uygun gören bir ölü sevici niteliğindedir. Yaşayan bayanlarla ilişki kurup öldürmek maiyetinde bir eylemi olmamış, özellikle ölü sevici özelliğini uygulayabilmek amacıyla öldürmüştür, diyebilinir.
Bütün kurbanlarının ilk kız arkadaşına benzediği de söylenir.
Bazı cesetleri evde pişirdiği, korkunç kokular yayılmasına rağmen komsularının polislere eğitimli yakışıklı çok efendi çocuk diye ifade verecek kadar güvenmeleri nedeniyle yakalanmadığı, ilk yakalanışında saldırdığı kızlardan birinin nasılsa aşık olduğu için polise bunu söylemeyip bile bile serbest kalmasını sağladığı söylenir.
http://inci.ca/uvmide5bgg -
3.
+14. günTümünü Göster
Ahmad Surajdi - Kurban: 42
Kendini büyücü-doktor olarak tanıtan, Ahmad Suradji , 2 Mayıs 1997´de, Medan´ın ( Kuzey Sumatra´nın başkenti) kenar mahallesinde, oturduğu yerin yakınındaki bir şekerkamışı tarlasında 3 ceset bulunduktan sonra tutuklandı.
Ahmad Suradji, aynı zamanda Nasib Kelewang veya Datuk Maringgi olarak da bilinir. Öncelikle 5-yıllık bir dönemde 16 kadının katili olarak tanındı. Sonradan Ahmad´ın özel eşyaları arandığında 25 kayıp kadına ait giysi ve saatler bulunmuştur. Devam eden soruşturmalarda 48 yaşındaki sığır tüccarı bu sayının 11-yıllık dönem içinde 42´ye kadar çıktığını itiraf etmiştir. Ahmad´ın 3 karısı ve bütün kız kardeşleri de cinayete yardım ve cesetleri saklama suçlamalarıyla tutuklanmıştır. En yaşlı karısı, Tumini, bu 11 yıllık kıyım boyunca onun suç ortaklığını yapmıştır.
Onun paranormal güçleri olduğuna inanan ve sık sık tıbbi ve ruhani yardım isteyen yerliler tarafından saygı görüyordu. Birçok kadın ona kocalarının veya erkek arkadaşlarının onlara sadık kalması için büyü yaptırıyordu. Komşuları çok sayıda kadının ondan daha sağlıklı, zengin ve çekici olmak için yardım istediğini söylüyordu. Yaşlari 11 ile 30 arası değişen bu kadınların isteklerinden utandıkları ve ailelerine büyücüye yardım istemeye geldiklerini sakladıkları icin, ortadan kaybolmaları dikkati Ahmad´ın üstüne çekmiyordu. Bu sayının büyük coğunluğu ise fahişelerden oluşuyordu.
Her kurbanından 200$-400$ aldıktan sonra, onları yakındaki şekerkamışı tarlasına zütürüp, bir büyü yapıyormuş gibi onları bellerine kadar toprağa gömüyordu. Gömdükten sonra onları elektrik kablosuyla bağlıyordu. Sonra onların tükürüklerini içip, kıyafetlerini çıkardıktan sonra kafaları onun evini gösterecek şekilde tekrar gömüyordu. Bunun onun ruhani ve büyü güçlerini arttıracağına inanıyordu. Suradji polise 9 yıl önce rüyasında görünen babasının ruhunun ona bu şekilde tükürüğünü içtikten sonra 70 kadın öldürmesini
söylediğini, bu şekilde “Dukan”, yani mistik bir doktor olabileceğini söylediğini, belirtti.
Köyündeki insanların ona saygısı büyüktü. Komşuları, ne zaman birinin yardıma ihtiyacı olursa veya hastalanırsa, seve seve yardım ettiğini söylüyorlar. Nasib, polislere cesetleri gösterirken, bu sayının yeterli olmadiğini, doğaüstü güçlere kavuçması için 70 kadını öldürmesi gerektiğini söylüyordu. Cesetler çıkartılırken, polisler çevre köylerden kayıp kadın ve çocuk olup olmadığını bildirmelerini istediler. Yaklaşık 80 aile kayıp kadın veya kız çocukların olduğunu söyledi, bu da daha fazla ceset gömülü olabileceği korkusu uyandırdı.
Mahkeme duruşmaları sırasında Suradji ve Tumini ifadelerini yalanladılar, sorgulayanların işkencelerine daha fazla dayanamadıkları için suçlamaları kabul ettiklerini söylediler. Büyücü, 27 Nisan 1998 ´de Kuzey Sumatra´daki mahkeme tarafından Endonezya´nın en kötü toplu cinayetlerini işlemiş olmaktan suçlu bulundu. Son cesetler hala çıkartılıyorken büyücü manga ateşiyle idam edildi. -
4.
010. günTümünü Göster
Charles Manson
Manson, cani manyaklar arasinda en özel olanidir. Ona daimi kötü ününü kazandiran cinayetler – 1960’larin en sok edici olan 1969 Tate-LaBianca cinayetleri – aslinda baskalari tarafindan islenmisti; kendisi ala bir silah ateslememis veya biçak kullanmamistir. Fakat onun karanlik cazibesinin kaynagi tam olarak budur: köle gibi kendisini takip eden ve onun en kanli emirlerini yerine getirmeye hazir olan müritleri üzerindeki etkisi. Esasinda Manson bazi büyülü sözler söyleyen zeki bir dolandiricidan daha fazlasi olmamasina ragmen, kendisini seytani bir Mesih, habis bir mürsit yapmisti; o, baris, ask ve çiçeklerin gücü vaazlariyla baslayip Rosemary nin Bebegi, Seytan ve “Sympathy for the Devil” gibi satanist fantezilerle sona eren bir dönemin en karanlik güdülerinin vücut bulmus haliydi.
Ahlaksiz bir annenin gayri mesru ogluydu. Söylendigine göre, annesi bir defasinda onu bir sürahi bira ile degis tokus etmeye çalismisti. Manson’in terk edilmeler, dayak ve istismarla dolu karabasan gibi bir çocuklugu olmustu. Gençligi de sonu gelmez bir suç tutuklanma, hapis ve kaçis döngüsüydü. (“Isin dogrusu su ki,” demisti Manson kendini tahlil ettigi nadir anlardan birinde, “ben yakalanmadan bir sey çalmayi beceremeyen salak bir hirsizdan baska bir sey olamadim.”) 18 yasindayken kogus arkadaslarindan birine biçak tehdidiyle livata uyguladigindan, federal islah evinde kendine bir yer edindi. 1954’te sartli tahliye edilmesinden sonraki 13 yili sahte çek vermekten, kadin saticiligina kadar muhtelif suçlardan degigib hapishanelere girip çikarak geçirdi. 1967 de serbest birakildiginda – tüm itirazlarina ragmen – 33 yasindaki Manson, hayatinin büyük bir bölümünü demir parmakliklar arkasinda geçirmisti.
Ask Yazi diye anilan dönemin en cafcafli zamaninda, karsit kültürün coskunlugunun doruk noktasina vardigi günlerde serbest kaldi. San Francisco’nun Haight-Ashbury bölgesinde – hippiligin anavatani – Manson, uyusturucuyu, özgür ciksi ve dönemin büyüsünü kesfetmisti. Çok geçmeden mesum karizmasi, serserilerden ve kaybedenlerden olusan bir “aileyi” etrafina toplamasini saglamisti.
Los Angeles’in disindaki tozlu bir çiftlikte müritleriyle beraber yasayan Manson, kismen – diger tüm etkilerin yani sira – bu güne dek kaydedilmis en ilimli ve mizahi rock n roll albümlerinden biri olan Beatles’in White Albüm ünden esinlenerek çok tuhaf bir kiyamet teorisi gelistirmistir. Özellikle “Helter Shelter” adli sarkiyi (bir lunaparkta çocuklarin bir alete binislerini anlatan bir sarkidir) siyahlarin ayaklanip tüm beyazlari öldürecekleri, yalnizca
Manson ve onun az sayidaki seçilmis müridinin geri kalacagi ( çünkü Manson ve taraftarlari dünyanin hakimi olacaklardir) bir irk savasinin habercisi olarak yorumlamistir. Manson savasi kiskirtmak için bazi önde gelen beyazlari suçun siyah devrimcilere yikilabilecegi bir sekilde öldürmeleri için müritlerini sapikça bir göreve gönderdi. 9 Agustos 1969 da Manson’in “ailesinden” 5 kisi, yönetmen Roman Polanski’nin evine girip hamile karisi aktris Sharon Tate ile birlikte 4 kisiyi daha vahsice öldürdüler. Ayrilmadan önce kurbanlarinin kanlariyla duvara kiskirtici yazilar yazdilar. Ertesi gece, Manson, “sürüngenleri”ne bizzat öncülük etti ve LaBianca soyadli bir çifti ayni sekilde öldürüp parçaladilar.
Cinayetler, Los Angeles bölgesinde panik yaratti ve tüm ulusu sok dalgalari sardi. Manson, en sonunda, olaylarla hiç ilgisi olmayan bir suçtan ötürü hapse düsen kadin taraftarlarindan birisinin hücre arkadasina isledikleri cinayetleri ögünerek anlatmasi sonucu tutuklandi.
Manson, 1970 teki durusmasini bir sirke dönüstürmüstür, ancak jüri hiç de eglenmemistir. Yakalandiktan sonra mahkemeye alnina büyük bir ‘x’ kaziyarak çikmistir. Kendisi ve 4 taraftari gaz odasina mahkum edildiler, fakat California Yüksek Mahkemesi idam cezasini kaldirinca, cezalari ömür boyu hapse çevrildi.
Berbat bir çocukluk geçirmistir. Annesi fahiseydi. Amcasi kendisini etekle okula yollar ve “Bir gün sen de erkek gibi olup kavga etmeyi ögreneceksin” dermis. Daha 9 yasinda hirsizliga baslamistir. Uzun sure hapse girip cikmis, hiç bir olayi olmayan bir serseriydi. Hippilerin ortamlarina girip gitar çalmaya basladi. Oradaki çocuklardan ailesini olusturmaya basladi.
Sharon Tate cinayeti, aileden Susan Atkins adli kizin itirafiyla aydinlandi. Kisa sure sonra da Manson tutuklandi.
Bu kadar unlu olmasinin nedeni kurbanlarinin kimlikleridir. Ayrica diger seri katillerden farkli olarak bir inanis yaratmasi da bir nedendir. (Helter Skelter saçmaligiyla kandirmis insanlari, siyahlar ayaklanacak tüm beyazlari öldürecek sadece Manson Ailesi kurtulacak)
Hala yattigi cezaevine dünyanin her yerinden özellikle gençler tarafindan binlerce mektup geliyor.
Bir ara gazetecilerden birinin “Büyük bir hayran kitleniz var hapisten çikmanizi heyecanla bekliyorlar” yorumuna, “Burada yemekler harika ayrica kitabim ve gelen mektuplarimla ugrasiyorum, pek heyecanlanmasinlar, Amerika ilk kez iyi bir sey yapiyor bana ” seklinde cevap vermistir.
Charles Manson kurdugu tarikati Robert Heinlein’in yazdigi Yaban Diyardaki Yabanci romanindaki yapilanmaya dayandirir. Hatta müritlerinden birinin oglunun adi Valentine Michael Smith’tir.
Genç güzel kizlardan kurulu haremiyle seri cinayetlere kalkisan komun sahibi kisi. Kizlarin mahkemeye çikmadan önce koridorlarda kendilerinden geçerek sarki söyledikleri görüntüler insani ürpertir. Bunlardan bazilari hala Charles Manson’in peygamber olduguna inanirken Susan Atkins gibi kimileri kendini Hristiyanliga adayip kitaplar dahi yazmistir. Içlerinden Linda Kasabian’in Türk kökenleri oldugu bilinir.
Çete Üyeleri:
Sharon Tate
Vincent Bugliosi
Susan Atkins
Pat Krenwinkel
Catherine Share
Paul Watkins
Kitty Lutesinger
Abigail Folger
Kurbanlari:
6/8/69 Gary Hinman
8/8/69 Steven Earl Parent
8/8/69 Voytek Frykowski
8/8/69 Abigail Folger
8/8/69 Jay Sebring
8/8/69 Sharon Tate
9/8/69 Leno LaBianca
9/8/69 Rosemary LaBianca
25-26/8/69 Shorty Shea
Milyonlarca gencin hayrani oldugu Axl Rose, bir Manson hayranidir ve Spaghetti Incident albümünde siirini kullanmistir. Bu yüzden mahkemelerde süründürülmüs kurbanlarin ailelerine tazminat ödemek zorunda kalmistir. Ayrıca Türkiye konserinde üzerinde Manson T-Shirtleriyle de gezindigi gözden kaçmamalidir.
Charles Manson’un Hz. Isa oldugunu zanneden çete üyesi, ömür boyu hapse mahkum Leslie Van Houten 1969 yilinda 19 yasindayken 2 kisiyi tabanca ile öldürmüs. Tutuklandiktan 33 yil sonra (28.06.2002) tahliye talebinde bulunmus. Amerikan adli makamlari basvuruyu reddetmistir.
Hakkinda Kitap:
-Helter Skelter,1975, Vincent Bugliosi
Hakkinda Film:
-The Manson Family,
-13.hayalet filminde hayaletlerden biri Manson’a benzetilmistir.
-Bu arada Charles Manson çetesini ve cinayetlerini anlatan Helter Skelter adli bir film çekilmekte oldugu söylenmektedir.
-Alıntı yaptığım yerde alıntı yapmış.Bir nevi anonim olmuş.Söyleyeni belli değil-
charles manson: http://www.google.com.tr/...d=0CCgQ9QEwAQ&dur=389
susan atkins: http://www.google.com.tr/...d=0CDMQ9QEwAw&dur=181 -
5.
0lan zaten copy paste yapıyosun barı bı seferde yaz amk
-
6.
0reserved yarın bakarım
-
7.
0ikinci reserved bu başlık nasıl tutmaz hala anlamıyorum amk
-
8.
0reserved
-
9.
0ALBERT FiSHTümünü Göster
Hamilton Fish, Hannibal Lector, Albert Fish
Albert Fish Early 1900's
"Gerçek acının son aşaması olarak gördüğüm ölüm fikrini çok sevdim"
1870 Washington doğumlu seri katildir. Beş yaşındayken babası öldüğünde onu bir yetimhaneye yerleştirdiler. Burada geçirdiği çok sıkıntılı iki yıl onun pgibolojisini bozdu. Yedi yaşına geldiğinde annesine teslim ettiler. Ancak korkunç baş ağrıları çekiyordu. Liseyi bitirdikten sonra ülkede yolculuk yapmaya ve ufak tefek işlerde çalışmaya başladı. Bu durum ona suç işlemek için mükemmel bir fırsat sunuyordu.
1910 yılında işkenceler eşliğinde ilk cinayetini işledi. Kendisine kurban olarak kolay hedef olan çocukları seçmişti. 1920 yılına kadar yolculuklarına devam etti ve izini kaybettirdi. Yolculuk yapmaya devam ederken arkasında birçok kurban bırakmış olabilir miydi? Kurbanlarına acı çektirirken aynı zamanda kendisine de işkenceler yapıyordu. Kasıklarına toplu iğneler batırıyordu. 1910 da başlayıp yakalanıncaya kadar cinayet işlemeye devam etti. 1932-1934 arasında kurbanlarına ve kendisine işkenceler ve yamyamlık yaparak işlediği 4 cinayet ona Brooklyn Vampiri ünvanını getirdi. Onun cinayet sayısı kesin bilinmemekle beraber en az 15 olmasından şüphe duyuldu.
Albert Fish e "Amerika’nın Öcüsü" adı verilmiştir ve bununda iyi bir nedeni vardır. Sevimli bir ihtiyar görünümü altına gizlenmiş bu korkunç yamyam tüm ebeveynlerin karabasanıydı: çocukları hoşlarına gidecek bir vaatle kandırarak ortadan kaldıran bir iblis.
Halkın ilgisinin Fish’e dönmesine neden olan suç, 1928 de Grace Budd adında 12 yaşındaki sevimli bir kız çocuğunun kaçırılıp öldürülmesiydi. Ebeveynleri ile arkadaşlık kurmasının ardından Fish, şeytanca bir yalan uydurdu. Yeğeninin doğum günü partisi olduğunu söyledi ve Grace in gitmek isteyip istemediğini sordu. Bir büyükbaba gibi görünen bu ihtiyar adamın bir canavar olduğunu bilmelerine hiç bir imkan olmayan Bay ve Bayan Budd daveti kabul ettiler.
En güzel kıyafetlerini giyen güven dolu küçük kız, Fish ile birlikte yola koyuldu. Fish, onu New York City’nin kuzey banliyölerinden birinde, yakınlarında hiçbir bina olmayan terk edilmiş bir eve zütürdü. Burada onu boğdu, vücudunu parçalara ayırdı ve parçaların bir bölümünü kaldığı pansiyona getirdi. Burada kızın "etini" havucu, soğanı ve jambon dilimleriyle tam bir yamyam yahnisi şeklinde pişirdi. Bundan sonraki 9 günü odasından çıkmadan bu iğrenç yemeği yiyip devamlı mastürbasyon yaparak geçirdi.
Sonraki 6 yıl botunca Fish serbest dolaştı, ancak Grace Budd olayını kendi kişisel haçlı seferine dönüştüren William King ismindeki bir New York City dedektifi onu inatla arıyordu. Buna rağmen Fish kaçmayı başarabilirdi; tabii kendi içindeki şeytanlarla başa çıkabilseydi. 1934’te Bayan Budd’a bugüne dek yazılmış en hastalıklı mektuplardan biri olan bir mektup göndermeye kendini mecbur hisseti. Sonuçta King, Fish’i mektup kağıdındaki antetten bulup yakalayabildi.
Fish tutuklandığında yetkililer elerinde tasavvur edilemez sapkınlıkla bir suçlu olduğunu hemen anladılar; bu adam bütün ömrünü acı vererek -- hem kendisine hem de başkalarına -- geçirmiştir. Diğer bir çok seri katil gibi, Fish de bir din manyağıydı ve günahlarının cezası olarak kendisine çok tuhaf işkenceler yapmıştı -- deri kayışlarla ve her yerinden çiviler fırlamış sopalarla kendisini dövmek, kendi dışkısını yemek, kasıklarına dikiş iğneleri sokmak gibi. Yaraladığı ve öldürdüğü çocuklar onun kaçık zihninde Tanrı ya verilen kurbanlardı. Savunma makamı tarafından Fish i muayene etmesi için çağırılan New Yorklu ünlü pgibiyatr Dr. Fraderic Wertham, ihtiyar adamın "bilinen her türlü cinsel sapkınlığa" sahip olmasının yanında, bugüne değin kimsenin duymadığı anormallikler taşıdığını belirtmiştir (acayip zevklerinin arasında idrar yoluna gül sapı sokmak da vardı). Hapishanede çekilen leğen bölgesi röntgeninde, mesanesinin etrafındaki alana sokulmuş 29 iğne bulunmuştu.
1935 teki duruşmasında jüri onun deli olduğuna karar vermiş olmasına rağmen yine de elektrikli sandalyede idam edilmesi gerektiğine inandı. idam kararının açıklanmasından sonra, bu anormal ihtiyarın "Elektrikli sandalyede ölmek ne de büyük bir zevk olacak! Bu tadacağım en büyük zevk olacak -- şimdiye kadar tatmadığım tek zevk" dediği bildirilmiştir.
16 Ocak 1936 da 65 yaşındaki Fish elektrikli sandalyeye gitti -- Sing Sing de idam edilen en yaşlı insandı.
Hakkında Kitap:
Black House, Stephen King
Deranged, 1990, Harold Schechter
Hakkında Film:
Kuzuların Sessizliği, Filmdeki Hannibal Lektor tiplemesi ondan esinlenilerek yaratılmıştır.
ALBERT FiSH EN HASTA MEKTUP
Şüphesiz, bir seri katil tarafından yazılan en hasta mektup, yamyam çocuk katili Albert Fish’in 1928 yılındaki on iki yaşındaki kurbanı Grace Budd’ın annesine 8 yıl sonra 1934 ‘te yazdığı mektuptur. Büyük şanstır ki Bayan Budd okuma yazma bilmiyordu ve böylelikle bu rezil mektubu okuma dehşetinden kurtulabilmişti. Bu mektubun aslı bu gün sanatçı Joe Coleman’ın koleksiyonundadır.
Çok Sevgili Bayan Budd,
1894’te bir arkadaşım Steamer Tacoma gemisinde denizci olarak denize açılmıştı. San Francisko’dan Hong Kong’a gitmek üzere yola çıkmışlardı. Limana varınca iki arkadaşı ile karaya çıkmışlar ve çok içip sarhoş olmuşlar. Döndükleri zaman geminin limandan ayrıldığını görmüşler. Bu sırada orada kıtlık hüküm sürmekteymiş. Etin kilosu 2-6 dolar arasındaymış. Çok fakir olanlar arasında açlık sıkıntısı o kadar büyükmüş ki diğerlerinin açlıktan ölmesini önlemek amacıyla 12 yaşından küçük tüm çocuklar, et olarak pazarlanmaları için kasaplara satılıyorlarmış. Herhangi bir kasaba gidip pirzola, biftek, kuşbaşı isteyebilirmişsiniz. Çıplak bir çocuk vücudunun bir kısmı önünüze getirilir ve istediğiniz parçaları kestirebilirmişsiniz. Bir kızın veya oğlanın kalça kısmı, en lezzetli bölümmüş ve dana kotlet olarak satılan en pahalı etmiş. John orada çok uzun kalmış ve insan etine karşı bir düşkünlüğü oluşmuş. New York’a dönünce biri 7 diğeri 11 yaşında iki oğlan çocuğu çalmış. Onları evine zütürüp soymuş ve bir dolaba kapamış. Sonra tüm giysilerini yakmış. Her gün etlerinin iyi ve yumuşak olması için onlara işkence yapıp dövmüş. Önce 11 yaşındaki oğlanı öldürmüş, çünkü onun poposu daha tombul ve tabi ki daha etliymiş. Kafası, kemikleri ve bağırsaklarından başka vücudunun her bir parçasını pişirip yemiş. Fırında pişirmiş (tüm popsunu), haşlamış, kızartmış ve kuşbaşı yapmış. Küçük oğlana da aynı şeyleri yapmış. Ben o zamanlar 409 Doğu 100. Sokak’ta oturuyordum. Bana insan etinin çok lezzetli olduğunu o kadar sık söylemişti ki ben de tatmayı aklıma koydum. 3 Haziran 1928 Pazar günü sizin 406 Batı 15. Sokak’taki evinize geldim, peynir ve çilek getirdim. Öğlen yemeğini birlikte yedik. Grace, kucağıma oturdu ve beni öptü. Onu yemeyi aklıma koydum. Onu bir partiye zütüreceğimi söyledim. Siz de evet gidebilir dediniz. Onu Westchester’da daha önce gözüme kestirdiğim boş bir eve zütürdüm. Oraya vardığımızda ona dışarıda beklemesini söyledim. Kır çiçekleri toplamaya başladı. Yukarı çıktım ve tüm giysilerimi çıkardım. Çıkarmasaydım üzerlerine kanın bulaşacağını biliyordum. Her şey hazır olunca, pencereden onu çağırdım. O odaya girinceye kadar bir dolapta saklandım. Beni çıplak görünce ağlamaya başladı ve merdivenlerden inmeye çalıştı. Onu yakaladım ve o da bana annesine şikayet edeceğini söyledi. Önce onu tamamen soydum. Nasıl da tekmeledi, ısırdı ve tırnakladı. Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama zütürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim. Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki. Tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü. Ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. Bir bakire olarak öldü.
http://www.google.com.tr/...d=0CC4Q9QEwAg&dur=226 -
10.
0@38 panpa benim kücüklükten beri büyük ilgim var seri katillere onlarin bilgilarini kücüklükten beri bir dosyada topluyorum simdi onlarin her gün birini buraya yaziyorum
-
11.
0panpa vikipediden bulup türkçeye çevirip mi yazıyosun
-
12.
0reserved
-
13.
0bugün size kiyak olsun bir tane daha yaziyorum
-
14.
07. günTümünü Göster
Gilles De Rais
Gilles de Rais,1404 yılında ingiltere’de ki Machecoul şatosunda doğdu. Ailesi, köklü ve soylu bir aileydi.9 yaşında babasını kaybeden Gilles, dedesi Jean de Crao’nun yanına gönderildi. Gilles kadınlardan uzak sırf erkeklerin yaşadığı bir ortamda büyütüldü. Genç yaşta kuzeni Roger de Brigueville ile eşcinsel bir ilişkiye girdi.
Sonraki yaşdıbına egemen olacak sapkınlık ve sadizm yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı.16 yaşında ingiltere’nin en zengin mirasçısı olan kuzeni Catherine de Thouars ile evlendi. Fransa kralının oğlu ingiltere kralı 5.Henry’e savaş açmıştı. Büyükbabasının isteği üzerine 1426’da Rais yedi arkadaşıyla prensin ordusuna katıldı. iki yıl savaşın en şiddetli safhalarında savaşan Gilles yiğit bir asker ve yetenekli bir komutan olarak çevresine nam saldı. Savaş Raisin sadist yanını da gün ışığına çıkarttı. Cesetleri görmek ve kan kokusunu içine çekmek onu mutlu ediyordu. 1432’de büyükbabası ölmüş ve mirasını ona bırakmıştı. Gilles mal varlığının başına geçmek için doğduğu kente geri dönmüştü. Savaştan yorulmuş, zayıf kralından sıkılmıştı.28 yaşında hayattan soğuyan Gilles, çözümü zevki sefaya dalmakta bulmuştu. Gilles sonu gelmeyen eğlenceler ve ters ilişkilerin yaşandığı âlemler düzenliyordu. Şatoları onun doğal olmayan isteklerini karşılayan gençlerle dolup taşıyordu. Aşırı harcamalar yüzünden Baron mali sıkıntının içine düştü. Aşırılıklarına devam edebilmek için şatolarını ipotek yaptırdı, topraklarının bazılarını sattı.
Çaresizlik içinde kalan Gilles, kara büyüye geri döndü. Ajanları tüm Avrupa da taşı altına çeviren sözde Filazof taşını bulmaya yardımcı olabilecek büyücüleri aradılar. Sonunda 1435 yılında ölülerin vasıtasıyla ruhlarla temas eden büyücü Prelati ve üç asistanı Gilles’in şatosuna geldi. Büyücü şeytanı dünyaya çağıracağına ve Filazof taşının sırrını ondan öğreneceğine dair teminat verdi. Geceler boyunca Prelati bildiği tüm yolları simgeleri ve duaları denedi. Ama hiçbir işe yaramadı. Yenilgiyi sindiremeyen Gilles kendini kütüphanesine kilitledi. Günlerce hiç ara vermeden büyü ile ilgili kitapları inceledi. Sonunda harap düşmüş beyni bir karar verdi. Şeytana onun kayıtsız şartsız kölesi olabileceğini ispat etmeliydi ve bunu yapmanın tek bir yolu vardı, insan kurban etmek.
5 yıl boyunca batı Fransa da tanımlamayan bir terör kol gezdi. Dışarıda görülmeyen, duyulmayan doğaüstü bir tehlike vardı. Geçtiği yerde çocuklar kayboluyordu. Bazen küçük bir kızın kaybolduğu duyuluyordu. Ama genellikle kaybolanlar küçük oğlanlardı. Küçük çobanlar, koruda oynayan oğlanlar, evde tek başına bırakılmış çocuklar kayıplara karışıyordu. Hiç kimse onlara ne olduğunu bilmiyordu. Ne şeytan Gilles’in çağrılarına cevap verdi. Nede Gilles taşı altına çevirmenin sırrını bulabildi. Buna rağmen gençler ortadan kaybolmaya devam etti.
Gilles bir türlü doymak bilmiyordu. Sadistçe işkenceler etmek ve küçük çocukların acı çeke çeke ölmesini seyretmekten başka hiçbir şey onu cinsel tatmine ve mutluluğa ulaştırmıyordu. Yavaş yavaş ölmesini istediği kurbanın ensesini keserdi. Bu onu daha da heyecanlandırırdı. Kan kaybından ölmek üzere olan çocukla o ölene kadar ilişkiye girerdi. Kendini tatmin ettikten sonra çocuğun boğazını kesip kafasını gövdesinden ayırırdı. işkence edip öldürdüğü çocukların kafasını dizip güzellik yarışması düzenlerdi.
Çocuğu kaybolmuş ailelerin şikâyetleri Gilles de raisin şeytani ününün uzak diyarlarda dahi duyulmasına neden olmuştu, ama şikâyetlere rağmen bir soruşturma başlatmamışlardı. Baron de Rais birkaç köylü çocuğun kaçırılması ile rahatsız edilemeyecek kadar güçlü biriydi, buna rağmen birçok soylu Raisin servetine göz dikmişti.
Dük Jean Gilles’in ipotek ettirdiği birkaç şatoyu satın aldı.1438’de Dük Jean Chantoce şatosunu aldı. Bu toplu cinayetler işleyen katili endişeye düşürdü. Yoğun bir çaba sonucunda, Rais Dük Jean şatoya varmadan tüm delilleri ortadan kaldırmayı başardı. Zindanlara sinmiş çürümüş ceset kokusundan korunmak için maske takan uşakları,140 tan fazla cesedi sandıklara yükleyip Loire nehrinden Machecoul şatosuna taşıdılar. Şatoda tüm sandıklar dev bir ateşle yakıldı.1440’da ingiltere’nin mali işler sorumlusu Geoffaoi de Feron, Gilles’in ipotek ettirdiği St Etienne Le Malemort şatosunu satın aldı ve kardeşi Jean’ı mülkiyeti devralmak için şatoya gönderdi. Gilles şatoyu vermeyi reddetti. Çıkan tartışma sonucunda Gilles, Jean le Ferronu yakalatıp hapsettirdi. Jean bir papaz olmasaydı, olay bu kadar büyümezdi. Papazı hapsetmekle kutsal değerlere saygısızlık edip kiliseye karşı gelmişti.
St.Etienne Le Malemort Şatosu
Gilles’i tutuklamak için gelen okçular. Şatoyu araştırıp ocaktaki insan kemiklerini yatak odasındaki kanlı çocuk elbiselerini buldu. Gilles 47 farklı suçtan tutuklandı. Gilles iki farklı mahkemeye çıkarıldı.110 şahit dinlendi. Artık mahkemenin elinde Gilles’i hapse atmaya yetecek kadar kanıt vardı. Ama Gilles her şeyi reddetmeye devam ediyordu. Bunun üzerine mahkeme onu işkence ile konuşturmaya karar verdi. işkence odasına alınan Gilles işkence aletlerini; ustura kayışı, beden gerici, parmak sıkıcı ve ezme makinesini görünce dizlerinin üzerine çöküp yalvarmaya başladı.’Kutsal isa adına. Bana düşünmem için biraz zaman verin.’iki saatlik bir sürenin sonunda Gilles her şeyi itiraf etti.
27 Ekim 1440′da Nantesda Gilles de Rais ve iki yardımcısı büyük bir kalabalığın önünde asıldı. -
15.
0panpa iyi hoş güzelde bekliyemiyom valla yolla işte 2şer 3er
-
16.
0devdıbını bekliyoruz panpa
-
17.
0Edmund KemperTümünü Göster
bu pici de hic sevmem he tipini irzini gibtigim
1963 Ağustosunda, Edmund Kemper 15 yaşındayken, büyükannesinin arkasına geçti ve büyük bir rahatlıkla onu başının arkasından vurdu. Emin olmak için onu bir kaç kezde bıçakladıktan sonra, sakince büyükbabasının işten dönmesini bekledi ve sonrada onu vurdu. Nedeni? Polise yaptığı açıklama, “Yalnızca büyükannemi öldürmenin nasıl bir his olduğunu merak ettim” şeklindeydi.
Geriye dönüp bakıldığında, bu öldürücü hislerin patlaması çok şaşırtıcı görünmemektedir. Çocuk yaşlarından itibaren Kemper, annesinin iyimser bir ifadeyle söylediği üzere “Tam anlamıyla tuhaftı.” Çocukken en sevdiği oyunlardan biri, gaz odasında boğuluyormuş rolü oynamaktı. Kız kardeşinin bebeklerinin kollarını ve bacaklarını kesmekten de büyük zevk alırdı.
10 yaşında geldiği zaman, bir kediyi palayla parçalayıp ayırdığı parçaları gardırobuna koyarak haybanlara işkence yapmaya terfi etmişti. Başka bir kediyi de canlı canlı gömmüş, ardından cesedini tekrar çıkardıktan sonra başını kesip onu mağrur bir şekilde yatak odasında teşhir etmiştir.
Büyükannesini ve büyükbabasını öldürmesinden sonra akli dengesinin yerinde olmadığına karar verilen Kemper, 1963′te maksimum güvenlikli bir akıl hastanesine kapatıldı. Yalnızca 6 yıl sonra salıverildi. Fiziksel olarak çok çarpıcı bir değişikiğe uğramıştı; artık boyu 2.05 ve kilosu 150 olan bir insan azmanıydı. Ancak pgibolojik olarak eskisi gibiydi: nekrofili fanaaailerle dolu, sadist bir pgibopat.
Akıl hastanesinden çıktıktan 2 yıl sonra Kemper, iki üniversiteli otostopçu kızı arabasına aldı ve onları ıssız bir yere zütürüp bıçaklayarak öldürdü. Cesetlerini gizlice eve getirdi ve birkaç saat ödülleriyle eğlendi. Fotoğraflarını çekti, parçaladı ve iç organlarıyla aaaa yaptı. Sonunda vücut parçalarını torbalayıp gömdü ve kegib başlarıda bir çukura attı.
Dört ay sonra başka bir otostopçu genç kızı kaçırdı, onu boğdu, cesedine tecavüz etti, sonra da daha fazla eğlenip oyunlar oynayabilmek için cesedini eve getirdi. Aynı süreç, hepside otostop yapan öğrenciler olan üç kadın kurbanla daha tekrarlanacaktı. Kemper öldürmekten açıkça zevk alıyor olsa da, onu en çok tatmin eden, kurbanlarını öldürdükten sonra gerçekleştirdiği sapıklıklarıydı. Bütün kadınların başını kesmiş ve başsız vücutlarıyla aaaa yapmıştı. Ayrıca vücutları parçalayıp, bazı hatıralar almayı seviyordu. En az 2 vakada kurbanlarının etini yemişti: Bacak etlerini kesip fırın makarnası içinde pişirmişti.
1973 yılının ocak ayı itibariyle Santa Cruzlu yetkililer “Öğrenci Katili” adı verilen bir seri katilin serbest dolaştığını idrak etmişlerdi, fakat asla yerel polis teşkilatından birçok arkadaş edinen Kemper’den şüphelenmediler. Birkaç ay sonra paskalya tatili sırasında, Kemper anne katili oldu; uyuyan annesinin başını çekiçle ezdi ve sonrada kesti. Annesinin başsız vücuduna tecavüz ettikten sonra gırtlağını kopardı ve çöp öğütücüsüne tıktı. (Polis’e daha sonra “yıllar boyu bana o kadar çok bağırıp çağırdı ve hakaret etti ki bence bu yaptığım çok doğruydu” demiştir) Bunların ardından annesinin en iyi arkadaşına telefon ederek onu akşam yemeğine davet etti. Kadıncağız geldiğinde, onun kafasının bir tuğlayla ezdi ve cesedi üzerinde alışıldık eylemlerini tekrarladı.
Paskalya yortusunun o pazar sabahında, Kemper bir arabaya atladı ve doğuya doğru yola çıktı. Colorado’ya gelince, Santa Cruz polis teşkilatındaki arkadaşlarına telefon edip itirafta bulundu. 8 cinayetten hüküm giyen Kemper’a kendisine hangi cezanın verilmesinin uygun olacağı soruldu. Kulağa makul gelen cevabı, “işkence ile ölüm” olmuştu. Bunun yerine, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Soru: Sokakta yürüyen güzel bir kız görünce ne düşünürsün?
Cevap: Bir yanım “Onunla konuşmak, buluşmak isterim” der. Diğer yanım ise “Kafasını bir sopaya geçirsem nasıl görüneceğini merak ediyorum” der Edmund Kemper, bir dergi ile yapılan röportajından
alin panpalarim video: http://www.youtube.com/wa...p;feature=player_embedded
alin resmi: http://www.google.com.tr/...:79&tx=749&ty=271 -
18.
0bi reserved dahaaa
-
19.
0takip eden panpalarım için söylüyorum benim 1 haftalık tatile gidecem onun için pazar günü akşdıbına kadar yazamıcam
-
20.
0ayrılmış yer
-
greta huursu free kurdistan istemiş
-
allah bulunduğu konumu hak etmiyor
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 28 11 2024
-
cccrammsteinccc nicki
-
ferreoooooooooooooooooooooooooooo
-
koyu mavi ruhlu adam nickii
-
aşağıda 7delillitokmak ın entrysi var
-
çok sinirliyim baba
-
saçının teli bile gözüken kadın
-
operasyon çocuğu nedemek
-
tarık mengüç te keçi bakanı olsun
-
nereye bakıyor filminde ki hıyarlar
-
slavia prag fener maci
-
bizim derdimiz allahla
-
selam sözlük good night
-
yarı keçi yarı insanım
-
melisaya bastım sonra agama pasladım
-
1 milyon altı 0 araba önerisi
-
2 adet terörist başlığımı cugulamış
-
kapatsaniza bu siteyi oglum
-
mod şikayetlerinizi
-
erkeklerin hak ettiği anca bu
- / 1