1. 251.
    0
    rez yazmassan dıbına korum
    ···
  2. 252.
    0
    reserved yaz sana mk
    ···
  3. 253.
    +2
    yaz artık sülalesini gibtimin kolpacısı ayrıca taktan taktan espirilerinizi okutma bize olayı anlat gibicem kevaşe gülü de köylü mustafayı da adamı dinden imandan cıkarıcan komik değilsiniz ne sen ne arkadaşların olayı anlat ya da gibtirol git amk
    ···
  4. 254.
    0
    yaz dıbına koyum yaz
    ···
  5. 255.
    0
    adam offline mk ne bekliyoruz
    ···
  6. 256.
    0
    yaz dıbına koyim yazzzzzzzzz
    ···
  7. 257.
    0
    Hızlı yaz aq
    ···
  8. 258.
    0
    reserve

    edit: quantum 2 olacak buda herhal la olm reserveler çoğalınca niye bırakıyonuz yazmayı sövecem bak
    ···
  9. 259.
    0
    bekliyom reyiz
    ···
  10. 260.
    0
    reserved i ara okunur
    ···
  11. 261.
    0
    kirveninaminakoyimyaz
    ···
  12. 262.
    0
    reserve
    ···
  13. 263.
    0
    yazacağı yok bunun amk
    ···
  14. 264.
    0
    Ayrac 217
    ···
  15. 265.
    +1
    mustafa avuç içlerine tükürüp zütünün çatalını göstere göstere asıldı değirmen taşına. ıkına sıkına kaldırıp yan yatırdı taşı. köşede karanlıkta kalmıştık. serhat kenarda duran gaz lambasını alıp yanımıza getirdi.

    mustafa - ananın dıbına koyayım!

    tarık - yok artık, ohhaaaa!

    itişip kakışıp taşın altından çıkan kumaş tomarına bakmaya çalışıyorduk.

    serhat - alayım mı lan!?

    mustafa - lan bunun içinde o kitap varsa..

    ben - olm bırakın gidelim bak. zaten midem gibildi.

    gül - gidalim abi, saber haklı.

    ahmet - hadi bana eyvallah!

    nilay - dur ahmet! ben de geliyorum. (dışarı çıktılar)

    ben - kirve bence gidelim bunu burada bırakıp.

    tarık - lan içinde kitap var mı bilmiyoruz amk! daha açmadık çapıtı!

    mustafa - lan tarık giberim belanı çocuk! millet huzursuz amk! gel bırakalım gidelim buradan.

    tarık - yok aga! ben buraya kadar geldim, bunu görmeden gitmem!

    serhat - (yere çöküp aldı kumaş tomarını) of of of, ıslak lan bunun altı!

    tarık - topraktandır. (amk çocuğu, yüzük görmüş gollum gibiydi sıfatı pekekentin)

    mustafa ve gül soldan tarık, serhat ve ben sağdan kapıya yöneldik. serhat kitabı iki eliyle yeni gelinin kahve taşıdığı gibi taşıyordu. masayı geçtiğimiz anda kapı gürültüyle çarparak kapandı!

    ben - lan!! (kapıya koştum) lan ahmet!? (ses yoktu. tarık, serhat ve mustafa yanıma geldiler)

    mustafa - açılmıyor mu kirve?

    ben - (çekiyorum çekiyorum gelmiyor kapı amk) yok amk! sıkışmış! ahmeeeeeeeet! nilaaaaaaaaay!!!

    serhat - çocuklar!

    tarık - ya aksiyon yapmayın amk! ahmet bini kafa buluyordur. ahmeeeeeeeet!! (kapı halkasına o da geçirdi bir elini, aynı anda çekmeye başladık) ahmeeeeeeeet!

    dışarıdan çıt ses gelmiyordu amk!
    ···
  16. 266.
    0
    Devam et panpa takıpdeyız
    ···
  17. 267.
    0
    biraz hızlı panpa
    ···
  18. 268.
    0
    reserve 2
    ···
  19. 269.
    0
    serhat - çocuklaar!

    mustafa - (arkasını dönerken) ne var dıbına koduğ..

    tarıkla birbirimize baktık. arkamızı döndüğümüzde serhat'ı, boğazındaki paslı bıçağı ve o bıçağı tutan gül ü gördük.

    tarık - haydiiii. buyur buradan yak! gül şakanın sırası mı dıbına koyim!?

    ...

    mustafa - pek şakaya benzemiyor kirve.

    serhat - (boğazını sıkıyorlarmış gibi konuşuyordu) gül! zütünün takunu yiyeyim bırak beni. şakaysa kralını yaptın amk! yemin ederim ne istersen yaparım kirv..

    bıçağı daha fazla bastırmıştı gül. suratı donuk ve ifadesizdi. bir eliyle bıçağı serhatın boğazında, diğer eliyle başını saçlarından tutuyordu.

    tarık - gül. kendinde misin? (çabucak mustafaya ve bana baktı) Kız kafan bozulduysa hallederiz. kitabı da bırakır gideriz buradan. Tamam mı? Hadi bırak çocuğu.

    gül de tık yoktu amk!. ani bir gümlemeyle yerimizde zıpladık! kapıya vuruyorlardı.

    ahmet - lan! kapıyı neden kilitlediniz olm!? aloo!

    ben - (gözlerimi gülden ayırmadan) ahmet iki dur amk!

    nilay - açsanıza lan kapıyı!? ne çeviriyorsunuz içeride!

    mustafa - lan bi susun amk! durum karışık! kapıyı açmaya çalışın siz!

    ahmet ve nilay birşeyler konuştular aralarında anlaşılmıyordu. az sonra tahta kapıdan gıcırtılar gelmeye başladı. anlaşılan boruyla açmaya çalışıyorlardı kapıyı yeniden.

    serhat ağlamaya başlamıştı. bir yandan da gül e yalvarıyordu. gül en ufak bir tepki vermiyordu.

    tarık - (gözlerini gül den ayırmadan) kirve ne tak yiyecez şimdi!?

    mustafa - bana mı soruyorsun yoksa saber a mı?

    tarık - (sinirlenerek) ne fark eder amk!?

    mustafa - eğer bana soruyorsan cevabım: "ben nereden bileyim huur çocuğu, kitap kitap diye kurdeşen döken sendin gibik" olacak. yok saber'a sorduysan o da:

    ben - (gelişine vurdum pasın sinirle) senin kitabını gibeyim tarık.

    mustafa - ..diyecektir.

    serhat - sizin orta oyununuzu gibeyim kirve! yardım etsenize dıbınaaaaah!

    serhatın boğazından, incecik koyu renk bir çizgi kayarken tişörtünün yakasına doğru, gül ün gözlerinin kayışını ve kendisini yere bırakışını izledik. serhat kendisini telaş ve korku içerisinde kapıya doğru atarken elindeki tomarı kenara fırlatmıştı. mustafa yakalamak istercesine gül e doğru atılmış ama yetişememişti. gül ün kafası zemine tok bir sesle çarptığında bıçağın bana doğru yarı kayarak yarı yuvarlanarak yaklaşıp ayaklarıma çarpışını izledim.

    tarık kapıyı yumrukluyor acele etmelerini söylüyordu bağırarak. gaz lambasının ateşi azalmaya başlamıştı o an. küçülen ışıma, evin yıkık dökük duvarlarında gölge oyunlarına başlamıştı. masanın bacakları uzun ağaçlara, tarık ve mustafa kavga eden iki deve, yerde duran sandalye bir kafese can verdi gölgeleriyle.

    ışıma iyice azaldığında, bir an; kapalı gözlerinin iki küçük volkana dönüşmüş şekilde açıldığına yemin edebilirdim gül ün!

    korkumla baş başa kaldığım son andı gaz lambasının tamamen sönmesi.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 270.
    0
    Ne kadar içeride kalmıştık hatırlayamıyordum! Ayakta olduğumdan emindim. Her yer zifiri karanlıktı. Serhatın ağlama seslerini bastırıyordu ahmet in çilekeş ve küfürlü gayretleri. Kapı inim inim inliyor ama açılmıyordu amk! Sesleri duyuyordum en azından, bu iyiydi. Mustafa nın "el feneri" diye bağırdığını duydum. Sesleri boğuk, sanki bir bardağı ağızlarına dayamışlarda içine konuşuyorlarmış gibi geliyordu. En azından sesleri çıkıyordu.

    Durduğum yerden şimdi göremediğim şeylerin yerlerini hatırlamaya çalışıyordum bir yandan. En akılda kalıcı olan gül ün gözleriydi. Zaten hala o tarafa bakıyordum. Korkarak, çekinerek ama gözlerimi kırpamıyordum bile.

    Ağlayasım geldi amk! Panik ele geçiriyordu yavaş yavaş beni. Nilayın sesi çok uzaklardan geliyordu. "el feneri" dedi bir daha mustafa. "ahmet alıp çıkmış.. huur çocuğu": tarık tı bu. serhat hala ağlıyordu.
    ···