/i/Kültür Sanat

  1. 1.
    -1
    Hamam taşı Gümüşten
    Yeni geldim o işten
    Beni bu işe alıştıran
    SENiN YAVŞAK ENISTEN
    ···
  2. 2.
    +1
    Bu Yağmur

    Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince, Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
    Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince, Aynalar yüzümü tanımaz olur.

    Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
    Tenimde acısız yatan bir bıçak.
    Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik, Dayandıkça çisil çisil yağacak.

    Bu yağmur, delilik vehminden üstün, Karanlık, kovulmaz düşüncelerden. Cinlerin beynimde yaptığı düğün, Sulardan, seslerden ve gecelerden

    Üstad Necip Fazıl Kısakürek
    ···
  3. 3.
    +1
    Atsızlığı nam eden yiğitlerim atlansın;
    Kor taşıyan avuçlar,pas çözsün, pusatlansın!
    Yıkılsın Ergenekon; yurtlarım azatlansın!

    Hainlere kargışlı, kahpe acun dar olsun!
    “Vaktiyle bir Atsız varmış”; var olsun!

    Ayzıt yarenlik etsin, kurt doğursun Almıla,
    Demir yığan, vade az,koşsun Atam Irkıl’a,
    Kara Ozan söyleye, gök çöke yer yıkıla,

    Bay kılınsın budunum, kalanı bizar olsun!
    “Vaktiyle bir Atsız varmış”; var olsun!

    Sançar bas kahkahayı, çınlat Tanrı Dağı’ndan,
    Kara Kağan gafleti,az bu gaflet çağından,
    “Kurtkaya elini çöz”,çık sürgün otağından,

    “Kanlı sınır boyları yağıya mezar olsun”
    “Vaktiyle bir Atsız varmış”; var olsun!

    Deli kurt Çakır alsın, Gökçen’i terkisine,
    Açığma-kün kul olsun, Burkay’ın kargısına,
    i-çing katun delirsin, Kürşad’ın korkusuna

    “Hayat çelik kollarla atılan bir zar olsun”,
    “Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun!

    Geçmesin geri gelen o mektubun yarası,
    Selim Pusat sorgusu,bir mektebin sırası,
    Yurt olmaya yetmesin iki kutbun arası,

    Atam’a süngülerim, kılıçlarım yar olsun,
    “Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun!

    Bozkurtlar diriliyor,ey kutlu atam Atsız,
    Yolların başıdır bu; onun için pusatsız,
    Bir işimiz hep yarım! Yapılmıyor Kürşat'sız!

    Ve katında ona da kırk ayrı selam olsun,
    'Vaktiyle bir Atsız varmış', var olsun!

    Anılmadan yaşarsın ve bilmeden acımı,
    Belirsiz mezarlarda bir “tabutluk” geçimi,
    -ki bugünün erleri, iyi görsün öcümü,

    Böyle düzen, böyle çağ, böyle devran kahrolsun,
    “Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun!

    Ordularla yenilmez bir gayız var kanında,
    Bizim gönlümüzdesin, Kürşad'ın sofrasında,
    Dilek adlı sarayın, artık Tanrı Dağı'nda.

    Kutlu Atam durağın, en kutlu diyar olsun,
    Vaktiyle bir Atsız varmış; var olsun.

    Sen ömründe bir kere,bir kere sevinirken,
    Tanrı yolu uzaktır! Biz sıkı giyinirken,
    Ve demirdağ bir daha,bir daha delinirken,

    Yastığımız mezar taşı, yorganımız kar olsun,
    “Vaktiyle bir Atsız varmış”, var olsun!
    ···
    1. 1.
      +1
      Var olsun
      ···
  4. 4.
    0
    Herkes sevdiği şiiri söyle kıyıya köşeye bıraksın da gözümüz gönlümüz açılsın.

    HASRETiNDEN PRANGALAR ESKiTTiM

    Seni anlatabilmek seni.
    iyi çocuklara, kahramanlara.
    Seni anlatabilmek seni,
    Namussuza, halden bilmeze,
    Kahpe yalana.
    Ard- arda kaç zemheri,
    Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
    Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
    Bir ben uyumadım,
    Kaç leylim bahar,
    Hasretinden prangalar eskittim.

    Saçlarına kan gülleri takayım,
    Bir o yana
    Bir bu yana...
    Seni bağırabilsem seni,
    Dipsiz kuyulara.
    Akan yıldıza.
    Bir kibrit çöpüne varana.
    Okyanusun en ıssız dalgasına
    Düşmüş bir kibrit çöpüne.
    Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
    Yitirmiş öpücükleri,
    Payı yok, apansız inen akşamdan,
    Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
    Seni anlatabilsem seni...
    Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
    Üşüyorum, kapama gözlerini.

    Ahmet Arif
    ···
  5. 5.
    0
    işte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
    işte şu begonya, işte yalnızlık
    işte su damlacıkları, alnımda kollarımda
    işte yok oluşumdan doğan kent
    hiçbir yere taşmıyorum, kendime sızıyorum yalnız
    ben dediğim koskocaman bir oyuk
    koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
    bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda
    yaşamayı tersinden kolluyorum sanki
    yetişip öne geçiyorum sık sık. sözgelimi
    bir iki saatte bitiyor bir mevsim
    iyi
    bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu
    salıyı gösteriyor.

    salondaki büyük saati sattım
    saatin ölçebileceği
    herhangi bir zaman parçası yok
    gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim
    bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama
    ne gereği var ki saatin
    balkona çıkıyorum sürekli
    yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece
    bir semtin ilk rengini alıyorum
    örmeğin ümraniye’de bir çay bahçesindeyim
    bazen
    anılardan anılara bir yol
    ve
    anılardan anılara sallanan bahçe
    hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor
    iyi.

    yeniköy’de bir kahve içer miyiz, dedim bu sabah
    bu sabah bu sabah
    oralı olmadı kimse -pazartesi miydi-
    oyuğumdan çıkmıştım tam, begonyamsa güller içinde
    nasıl?
    güllerse güller içinde yani
    ve balkon demirinde bir martı. dedim ki
    deniz şuralarda bir yerde olmalı
    çıt yok
    sanki dünyadaki bütün çay ocakları kapalı
    ve göklerden tepelere inen bir sokak
    ya da bir akarsuyum ben
    denizse
    şuralarda…
    yok önemi bir iki gün kaldı -martı-
    balkonda
    deniz de öldü sonra, martı da
    iyi iyi.

    suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi
    günler -seni anımsadığım zaman-
    birden kurtuluş’tan taksim’e giden bir tramvay görüntüsü
    mavi bir elektrik çakımı tellerde
    sanki kar yağıyor da sürekli, tepebaşı’ndayız
    karlar gıcırdıyor ayaklarının altında
    besbelli gümüşsuyu’ndayız. rus lokantasındayız
    -ne tuhaf, biz her zaman her yerdeyiz ikimiz-
    şarap içmişiz, üşüyoruz
    ikimiz ikimiz ikimiz
    böyle birkaç defa ikimiz
    sonra ki bir fotoğrafa dönüşüyor her şey
    nasılsa
    sarı emmiş, mordan çekinmiş, kahverengi bir fotoğrafa
    sahi, kalınca bir şeyler giyinmeliyim ben
    üşümüyorum da
    bende herkes var, diyen bir kızın tit
    ···