0
ilk kez onu, bir bahar akşamı evinin bahçesinde görmüştüm, ilk görüş, ilk aşk.
Bacaklarından, boynunun gerdanına kadar giydiği iki bölümden oluşan pantolon ve gömlek olarak giydiği şener şen ve kemal sunal geceliği vardı sanki beyaz bir kuğu gibiydi.
Gönlüme bir kere düşmüştü bu yasak aşkın tohumları ve her an durmadan yeşermeye başlamıştı. Günlerce evinin karşısında nöbet tutmaya başlamıştım, günlerce, aylarca durmadan sanki bir fareye yaklaşan engerek yılanı gibi pusuya yatmıştım.
Birgün onu uzaktan gördüm hacı kokusunu sürmüş elindeki tesbihi "Ya Allah" nidalarıyla çekerek çıktı evinden.
Ne kadarda haşmetliydi.
ciksen yaşında değildi sanki yirmi yaşında bir çıtırdı.
Yolda giderken kısa tip renoultumla yaklaştım,
"bakar mısın bey amca? " dedikten sonra bana döndü ve birkaç saniye ölüm sessizliğine büründü ortalık öyle anlamlı bakıyorduki resmen eriyordum ve öyle manalı bakıyorduki bana yüzündeki cizgiler ciksen yılın verdiği izleri tüm çıplaklığıyla ortaya seriyordu sanki.
Sonra bana "buyur evlat" dedi.
Sesi bülbül şakıması gibiydi, sessiz ve ürkek bir ses tonuyla " bir kahve içebilir miyiz? " dedim.
Bana döndü ve hafif bir şekilde ağzını yamultarak genco erkal gülüşü attı o anda içimde şimşekler, dalağıma dalağıma çakmaya başladı.
Hemen hızlı adımlarla arabaya atladı ve özgür ve asi ruh gibi" hadi akalım gecelereee heyoooo" dedikten sonra radyodan güzel bir şarkı açarak benimde istedigim ambiyansı sağlamaya başlamıştı.
O gün çocuklar gibi şendik birlikte el ele sinemaya gittik bir kaç linç girişimine uğrasakta kaçarak kurtulmuştuk artık dış dünyanın bizim için tehlikelerle dolu olduğunu anlamıştım.
Bu böyle devam edemezdi ve bir çare bulmalıydık aldım karşıma onu ve başladım konuşmaya ;
-Artık buralarda duramayız.
Biraz ağlamaklı birazda sitemkar bir sesle ;
+kaçır beni buralardan, dedi.
Bu fikir benimde aklıma yatmıştı, biraz düşündükten sonra birlikte kaçmaya karar vermiştik. ilk iş olarak bankadan onun emekli maaşını çektikten sonra bastık arabayla son sürat bu diyarlardan birdaha geriye dönmemek şartıyla.
Uzun yolculuklar sonrasında, mis gibi papatyaların olduğu, ceylanların sektiği, kuşların şakıdığı bir ormana geldik evet evet sanki orman değildi burası.
Burası hayallerin gerçek olduğu "büyülü orman" dı sanki.
Kendimize küçük bir kulube yaptık artık mutluyduk ve en güzel Ana gelmiştik;
birlikte geçireceğimiz ilk gecemize, doyumsuz saatlere.
Semadan genç osman marşı çalmaya başlamıştı " dırını dırını dırının offff offfffff genç osman dediğin bir küçük uşakk dırını dırınıııı" seslerini kulağımda hissedebiliyordum.
ilk önce onu soydum kupkuru vücudu vardı ama kesinlikle ciksen yaşında bir adamın vücudu yoktu karşımda, daha çok on sekiz yaşında bir genç erkeğin vücudu vardı sanki.
Ayrıc çok güzel totişi vardı iki avuç.
Sonra önümde eğildi, pipime küçüçük küçücük vurarak utangaç utangaç gülmeye başladı,
Yanakları filan kızarmaya başladı sonra uzunca diliyle dolandı pipişime içimde denizler akıyordu, fırtınalar kopuyordu resmen.
Ve onu ayağa kaldırdım birlikte aldığımız tangasını cıkartarak önümde köprü pozisyonu kurdurttum.
Haşmetli hünkarımızı, deliğe yerleştirip "hücum marşı" eşliğinde iki ileri bir geri hareket ettirmeye başladım ve istanbul surlarını döven toplar gibi boşaldım,
Sarıldık ağlamaya başladı ve onu öperek uyutmaya başladım
Molla balibey.