/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    0
    Rez tutabilir
    ···
  2. 77.
    0
    uzun hikaye ben rez alıyom
    ···
  3. 78.
    0
    Rezini Veriyorum Uyanınca Okurum Bu Tutar
    ···
  4. 79.
    0
    Rezolver
    ···
  5. 80.
    0
    devam panpa
    ···
  6. 81.
    0
    Beyandım
    ···
  7. 82.
    0
    Gözlerimi Özgür'ün karamel tonundaki kahverengi saçlarına karışmış bir halde açtım. Birlikte uyumuştuk. Güzel kokusu bütün giysilerime sinmişti. Saçlarından kurtuldum. Sonra dayanamayıp tekrar onlara gömülüp kokladım. Dün, şu Caner denen çocuğu merak ettiğim için gelmiştim ama konuşmaya fırsatım olmamıştı. Kıkırtısını duyunca gözlerinin
    tirediğini gördüm. "Sen uyanık mıydın ya?" dedim gülerek. Gülüşüme kahkahalarıyla eşlik etti.
    "Yaklaşık bir saattir."
    "Bana neden haber vermedin." Doğruldum. O da beni izliyordu. Sanırım bir anda değişen yüz ifademin sebebini merak ediyordu.
    "Biraz daha uyumak istedim. Ne oldu, hoşuna gitmedi mi?"
    "Kemal abin bizi bu halde görebilirdi." dedim. Elbette ki haklıydım. Kemal onun kuzeniydi ve ben de aramızda anlaşmazlık olmasını istemiyordum. Özgür'le şimdilik sadece arkadaşız-yani sanırım, bunun bozulması da kötü olur Kemal'in bunu bilmesi de. Yorganı suratına çekerek alaycı bir kahkaha attı.
    "Şaka yapıyorsun, değil mi?"
    "Hayır."
    Yataktan çıkıp parmak uçlarıma basarak kapıya doğru gittim. O bir şey demeyince konuşmaya devam ettim:
    "Bak, bunun ne olduğunu ben bile bilmiyorken Kemal'in bilmesine hiç gerek yok."
    Başını sallayıp gözlerini devirdi.
    "Anlaşıldı."
    Özgür'den onayı alınca kapıyı açtım. Herkes uyanmıştı bile. Odadan yakalanmadan çıkıp nasıl kendi odama gidecektim ki? Hem, hala konuşmamız gereken bir konu vardı. Şu Caner meselesi. Artık başka bir zamana.
    "Uyanmışlar bile. Odama nasıl geçeceğim?"
    "Çık ve elini kolunu sallayarak yürü. Bir şey lazımdı dersin, şarj aletini aldım dersin."
    Aslında cevap vermesini beklemiyordum ama çok mantıklı bir fikir vermişti. Ona veda etmek için arkamı döndüm. Hala yataktaydı.
    "Seninle uyumak güzeldi."
    "Biliyorum." Neden bu kadar huysuz olmak zorundaydı ki?
    Kapıya dönüp çıktım. Arkamdan bağırdığını duydum. Neden bağırıyordu? Birileri duyabilirdi.
    "Arkadaşız!"
    "Şşt! Neden bağırıyorsun kızım? Laftan anlamaz mısın?"
    "Arkadaşız dedim. Ne olduğumuzu bilmediğini söylemiştin. Ben biliyorum, arkadaşız."
    Neden bilmiyorum ama bu söyledikleri kalbimi kırmıştı. Nasıl bu kadar soğuk davranabiliyordu? Sanki kalbi bazı anlarda işlevini yitiriyordu. Bu yetmezmiş gibi konuşmaya devam etti:
    "Bu... Bu olan şey... " dedi yatağı göstererek ve "Bir daha olmayacak." diye ekledi. Bir milyon küçük parçaya ayrılmıştı kalbim. Neden böyle davranıyordu ki? Kemal'den korktuğum için mi? Yoksa birlikte uyumaktan hoşlanmamış mıydı?
    Çünkü ben gerçekten çok sevmiştim. Ağzımı açtım. Bir şeyler söylemek istiyordum. Ama kelimeleri bir araya getiremiyordum. Ağzımdan tek bir tanesi
    dışarı çıkabildi.
    "Haklısın."
    Salona geçtim. Kahvaltıya yeni başlamışlardı. Yerime oturdum. Kemal'le günaydınlaştık. Alp'in altın sarısı saçlarını karıştırdım. Aramız düzelir gibiydi. Elena her zamanki gibi yemekler yapmamıştı. Çünkü erzağımızın çoğunu depodakilere kaptırmıştık ve tutumlu olmak zorundaydık. Benden birkaç dakika sonra Özgür geldi ve çaprazımdaki
    yerine oturdu. Kemal hemen kuzeninin hatrını sordu.
    "Nasılsın tatlım?"
    "iyi gibiyim."
    "iyi uyuyamadın mı yoksa?" Özgür'ün gözleri benimkilerle buluştu.
    "Pek sayılmaz."
    Kalbim tuzla buz olmuştu. Onunki gibi taş olsaydı keşke diye düşündüm. Yemeğin kalanında sessizdim.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 83.
    0
    Çiftliğe döneli birkaç saat olmuştu. Kemal nerede olduğumuzu anlayınca yürüyerek 45 dakikada geri gelebilmiştik.Alp, Özgür'ün geri döndüğünü görünce çok sevinmiş ve hemen boynuna atlamıştı. Bana hiçbir şey dememişti ama küçük çocukla aramızdaki gerginliğin henüz geçmediyse bile birkaç güne geçeceğinden emindim. Fakat geçmesinin zor
    olduğunu düşündüğüm başka bir gerginlik vardı. Özgür beni affeedebilecek miydi? Caner'le arkadaş mı olmuşlardı? Kendisini kaçıran adamla dost olmak da neyin nesiydi? Sizi bir odaya kilitleyen biriyle dost olamazdınız. Geldiğimizde kendimi odama kapatmıştım ve hala çıkmamıştım. Saate baktığımda gece yarısını çoktan geçmiş, neredeyse sabah olduğunu gördüm. Odamdan çıkıp yavaş adımlarla salona gittim. Kimse yoktu, ışıklar kapalıydı. Alp çoktan uyumuş olmalıydı. Kemal'in odasından geçerken de ışığının kapalı olduğunu gördüm. Özgür'ün kapısını tıklattım. Ses yok.Bir daha, bu sefer daha hızlı vurdum kapıya. Yine cevap alamadım. Acaba kilitlemiş miydi? Kemal herkese acil bir
    durum olabileceğinden kapıların asla kilitlenmeyeceğini tembihlemişti. Özgür pek söz dinleyen bir kız değildi. Bir genç kızın odasına izin almadan girmem normal değildi. Ama artık ne normaldi ki? Kapı umduğum gibi kilitli değildi. Özgür örtüsünü üzerinden atmış, mışıl mışıl uyuyordu. Yanındaki koltuğa oturup onu izledim. Bacaklarını karnına çekmiş, kolunu yatağın yanından aşağı sarkıtmıştı. Örtüsü yerdeydi. Bir insan uyurken
    bile mi masum görünmez, diye sordum kendi kendime. insanlar genelde uyurken saflaşır, bebek gibi uslu görünürlerdi. Ama Özgür'ün o hali bile melek gibi değildi. Evet evet, Özgür'ü tanımlamak için en son kullanabileceğim kelimeydi melek. Cadı diyebilirdik. inatçı, asi, söz dinlemez... Güzel. Elimi uzatıp yüzünün önüne düşmüş bir tutam karamel rengi saçı kulağının arkasına attım. Uyanık olsaydı bu yaptığım harekete çok kızabilirdi. Kim bilir rüyasında nereyi talan ediyor, kimi sinirlendiriyordu.
    "N'apıyorsun?"
    Kahretsin, onu uyandırmıştım.
    "Ben... Şey... iyi olduğuna bakmak için-"
    "Uyandırılana kadar iyiydim, şimdi gidebilirsin."
    "Bu kadar huysuz olmak zorunda mısın?" diye sordum sinirimi tutamadan. Gözlerime baktı ve yatağında doğruldu. Bir süre bakışlarını benden kaçırarak kapısını izledi. Sonra mavi gözleri yine benimkilerle buluştu.
    "Huysuz değilim. Dediğin şeyi yapıyorum, arkadaşın olmuyorum." dedi. Haklıydı, büyük bir salaklık yapıp onu kendimden uzaklaştırmak istemiştim. Gitmesini söylemiştim ve benim yüzümden kaçırılmıştı. Hem de neden? Benden küçük olduğu için. Aslı'yı unutmak istemediğim için. Geçmişime bağlı kalıp yas tutmayı seçtiğim için.
    "Özür dilerim. En içten duygularımla sana benim arkadaşım olmanı teklif ediyorum."
    Teklif mi? Bravo, Savaş. Harikasın. Yine saçmalıyorsun.
    "Beni kaçırmalarında seni suçlamıyorum. Kimseyi suçlamıyorum çünkü iyi zaman geçirdim. Ama bana gitmemi söyledin."
    "Hataydı. Hatalıydım. Ben... Aslı'yı özlüyorum. Aslı'yı ve Masal'ı. Ah, Masal... Bir görsen, aynı sana benziyor. Sadece birkaç yaş küçük. O da aynı senin gibi, inatçının teki. Ama kalbinde o kadar çok sevgi vardı ki. Ve korktum. Anlıyor musun, Özgür? Korktum. insanlara değer vermek için doğru bir zaman değil. Ya ölürsen? Seni korumak için elimden geleni yaparım elbette ama ya bir anda olursa? Zaten yeteri kadar insanı kaybettim. Daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum. Peki ya ben ölürsem? Bunu sana yapamam. Ve sen bir kızsın, kollarına bak sanki ip gibi, kırılacak gibisin, camdan yapılmış gibi ve ben korkuyorum." Bunların tamdıbını bir nefeste söylediğim için yorulmuştum. Derin derin
    nefes alıp vermeye başladım. Anlattıklarımın hepsi, henüz kendime bile itiraf edemediğim şeylerden ve biriyle asla paylaşamayacağım şeylerden oluşuyordu. Bunları neden anlattığımı düşünürken Özgür'e baktım. Gözleri şaşkınlıktan açılmıştı. Perdenin arasından giren ufacık bir güneş ışığıyla yüzü ve mavi gözleri parıldıyordu. Anlattıklarım karşısında
    şok geçirmişti. Ne Masal'ı ne de Aslı'yı tanıyordu. Şimdi ona her şeyi anlatmam gerekecekti. O zaman da ailesinin ölümüne mani olamamış bir beceriksizmiş gibi düşünecekti beni. Bana acıyacaktı. "Bunları anlatmam hataydı... " dedim. Yatakta biraz kaydı. Gülümser gibi oldu. "Seninle tanıştığım birkaç hftadan beri yaptığın tek doğru şey buydu." Ve gülümsedi. Evet, gerçek bir gülümsemeydi bu. Birazcık daha kayarak bana yer açtı. Elini yatağın üstüne hafifçe vurarak yanına uzanmamı söyledi. Örtüyü de alarak yanına gittim.
    "Şimdi, her şeyi bilmek isteyeceksin, değil mi?" diye sordum. Örtüyü üstüme iyice örttükten sonra cevap verdi:
    "Hayır. Susmanı istiyorum."
    Yanyana yatıyorduk. Bedenlerimiz birbirine değerken bana baktı. Yavaşça gözlerini kırptı. Ne diyeceğimi bilemiyordum, kalbim hızla atıyordu. Yoksa bu Özgür'ün kalbi miydi?
    Ben bir türlü söylemek istediklerimi beynimde toparlayıp sözlere dökemeyince yine o konuştu:
    "Çok uykum var. Haydi uyuyalım."
    Kafamı sallamamla birlikte kafasını göğsüme bastırıp belimi sıska kollarıyla sarması bir oldu. Bana gerçekten de sarılıyordu. Günlerdir içten içe bunu beklediğimi fark ettim. Sarılışına karşılık verip kolumu omzuna koydum. Cenemi de saçlarının arasına. Uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi hissediyordum; Huzur.tam gözlerimi kapattığım an o ince sesiyle irkildim:
    "Bu arada, teklifini kabul ediyorum."
    Tümünü Göster
    ···
  9. 84.
    0
    Neler oluyordu bu depoda böyle?Özgür yanımıza oturdu ve Bora'ya gülümsedi.
    Anlaşılan Özgür burada tam anlamıyla tutsak değildi. Hatta iyi zaman geçirmiş bile olabilirdi. Kemal, Özgür'e sarıldı. Birbirlerini merak edip özlediklerini ve tekrar gördükleri için mutlu olduklarını söyleyen küçük bir konuşma yaptılar. Özgür gülümsemesini benimle gözgöze gelene kadar bozmamıştı. Yanına gittim.
    "iyi olmana çok sevindim. Gitmene izin vermemeliydim."
    "Gitmeme izin vermedin, beni kovdun. Farklı şeyler."
    "Çok özür dilerim."
    "Sorun değil, burada arkadaş edindim." dedi ve arkada duran Caner'e baktı. Caner gülümser gibi oldu.
    "Seni özleyeceğim." dedi çocuk. Kafayı yiyor gibiydim. Nasıl yani? Onu kaçıran adamlardan biri, Caner, onu özleyecek miydi? Nasıl olurdu? Aralarında... Bir şey olmuş olabilir miydi?
    Ve Kemal... O buna nasıl göz yumabiliyordu? Özgür'ü sağlam görmüş olmanın sevincini mi yaşıyordu yoksa?
    "Biraz daha kalmak istemediğine emin misin?" diye sordu Bora. Sonra bize de döndü:
    "Siz de kalabilirsiniz."
    "Biz gitsek daha iyi. Haydi Özgür." dedi Kemal ayaklanıp. Bir şeyler demesine çok sevinmiştim. Burayı terk edip Özgür'le konuşmak istiyordum. Konuşmak ve gönlünü almak.
    "Ben gitmek istemiyorum."
    Kafamı kaldırıp gözlerimi Özgür'ün gözlerine diktim. Şaka mı yapıyordu?
    "Çok komiksin Özgür. Haydi, gidiyoruz." dedim. Bana bakmadı bile. Kemal'e dönerek cevap verdi:
    "Burası eğlenceli bir yer ve sıcacık insanlar var. Biraz daha zaman geçirmek istiyorum."
    Caner konuşmaya katıldı. "Evine bırakırım. Merak etmenize gerek yok."
    Yumruğumu sıktım. Karşımdaki çocuğu yumruklamamak için zor duruyordum. Kemal'in halletmesine izin vermek istiyordum ama daha önce çok sık hissetmediğim bir duygu hissediyordum. Ne deniyordu buna? Kıskanmak... Kıskançlık...
    Bora ve diğer sarışın çocuk, Ozan, bizi izliyordu. Bora önündeki sahneden memnun gibiydi. Özgür ne yaşamışsa yaşamıştı, bu adamın iyi olduğuna hayatta inanmazdım.
    "Özgür. Hemen."
    "Kimseyi tanımıyorsunuz. Onlar iyi insanlar!"
    "Özgür, çocuk gibi davranmayı kes. Seni kaçıranlarla birlikte bırakmayacağız herhalde." dedim. Sonunda bana baktı.
    "Seni ilgilendirmez!"
    Tam ona doğru bir adım atmıştım ki Kemal eliyle beni durdurdu.
    "Buna hiç gerek yok. Özgür, ben senin abinim. Ne diyorsam o olacak. Eve dönüyoruz."
    Özgür oflayarak ayağa kalktı. Kemal'e içimden sonsuz teşekkürler ediyordum. Kapıya doğru yürüdük. Kemal, Bora'nın sıkmak için uzattığı eli reddederken Özgür'ün Caner'e doğru yürüyüp veda etmesini, Ozan'a sarılıp gülüşmesini izledim. Sonra çıktık. Eve bırakmak ya da gözlerimizi bağlamak istememişlerdi. Ve içimden bir ses o depoyu da o insanları da son görüşüm olmadığını söylüyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 85.
    0
    Erzağımızın neredeyse %80'ini kolilemiş ve kapının önüne koymuştuk. Alp heyecanlıydı. Özgür'ü tekrar göreceği için mutluydu. Saat 9.30'a geldiğinde minivan girişte göründü. Ozan ve Caner kolileri bagaja koyup yine gözlerimi bağladılar. Depoya geldik. Bora, bizi daha önce beklediği yerde bekliyordu. "Hoşgeldiniz. Anlaşmamızın tıkır tıkır işlediğini görmek güzel. Nasılsınız?" dedi güler yüzle. Onun için hiçbir kayıp
    yoktu tabi. "Özgür'ü de alıp gidebilir miyiz? Lütfen, onu bir odaya tıkmışsınız. Ona göre değil." Söylediğim şey doğruydu. Adı üstünde, o Özgür'dü. Bir odaya kilitlenmesi tam bir ironiydi.
    Bora kafasını hafifçe sallayıp adamlarına Özgür'ü getirmelerini işaret etti. Caner ve Ozan, gidip Özgür'ü getirdiler. Onu kollarından tutup itekliyorlardı. Ama Özgür buna itiraz etmiyor gibiydi. Yanımıza getirdiler. Bora ona kocaman gülümsedi.
    "Nasılsın hayatım?"
    HAYATIM MI?
    "iyiyim, teşekkürler Bora abi. Sen?"
    BORA ABi Mi?
    ···
  11. 86.
    0
    Anlaşmamızı sonunda yapmıştık. Özgür'ü kurtarabilecektik. Onu... Sanki... Özlemiştim?
    Özlemek mi? haayır. Hayır hayır, bu çok yanlış. Ama doğru. Özgür'ü alıp gidebilir miyiz artık?" diye sordum Bora'ya. Geldiğimizden beri ilk defa ben konuşmuştum. Kemal'e sonsuz derecede güvenip saygı duyduğum için bütün işi halletmesine izin vermiştim. Anlaşma süresinde bütün konuşmayı o yapmıştı. Bora insafsız bir adam degildi. içinde çocukların da olduğu, düşünecek yirmi dört kişisi daha vardı. Etrafımız o çirkin
    yaratıklardan kaynıyorken yiyecek bulmak çok zor olmalıydı. Ben bunu bilemezdim, Kemal'in evinde bize aylarca yetecek yemek vardı ve onlarla birlikte yaşamaya başladığımdan beri hiç açlık hissetmemiştim. Şimdi ise yiyeceklerimiz
    bir iki aya kalmaz biterdi çünkü onlara yardım edecek, yemeğimizi paylaşacaktık. Çok büyük bir kısmını hem de.
    "Özgür'ü takas işlemi ile geri alacaksınız. Yarın sabah yemeklerimizi getirdiğiniz zaman."
    "O kadar bekleyemeyiz!" diye çıkıştım. Kemal eliyle susturdu beni. Sakin davranmaya çalışıyordu. Sayılarının fazla olmasından korkmuş muydu yoksa? Neden korkuyordu? Korkmak onun kişiliğine tersti. içinde bulunduğumuz durumdan o bile korkuyorsa eğer ben de gerçekten endişe etmeliydim. Yine de sözünü dinleyip sustum, ona ne olursa
    olsun güveniyordum çünkü. Bir yolunu bulurdu.
    "Bakın, biz de onu böyle alıkoymaya meraklı değiliz. Ama yapmak zorundayız."
    "Haklısınız. Sizi anlıyorum." dedi Kemal. Şimdi ne olmuştu gerçekten? Korkuyor muydu hala? Onu geri almak için elinden geleni yapacak adam, Kuzen Kemal'e ne olmuştu böyle?
    Olanları sessizce izleyemedim. Bora'ya yaklaştım.
    "En azından iyi olduğunu görmeme izin ver."
    Durdu. Çenesini kaşıdı. Nefesini sert bir şekilde verdi ve geri çekilmeme sebep oldu. Kafasını geriye atıp arkasına yaslandı ve kollarını birleştirdi. Bir dizi değişik hareketten sonra arkasında duran adamlara seslendi:
    "Ozan!"
    Sarışın, genç olan çocuk bir adım öne çıktı.
    "Efendim abi?"
    "Savaş'a yolu göster."
    Kemal de ben de ayaklandık. Bora, elini uzatarak Kemal'i durdurdu.
    "Sen burada kalacaksın."
    Kemal hayalkırıklığıyla oturdu. Başkasından emir almak onun için yeterince zor değilmiş gibi bir de tutsak kuzenini göremiyordu. Ozan denen çocuk önde ben arkada yürüyorduk. Küçük bir odanın önünde durduk. Cebinden anahtar çıkardı. Onu kilitliyorlardı... Onu bir hayvan, bir mahkum, bir pgibopat, bir akıl hastası, bir ciks kölesi gibi kilitliyorlardı.
    Kapı açıldı. Yumruğumu Ozan denen çocuğa vurmamak için zorla bozdum. içeri girdiğimde Özgür, 5 yaşında bir kız çocuğu gibi bir masaya oturmuş, ayaklarını uzatmış sallıyordu. Beni görünce mutluluktan gözleri büyüdü. Sonra orda tutsak olmasının sebebinin ben olduğumu hatırlayınca güzel gülüşü soldu. "iyisin!" dedim yanına koşarak. Ona sarıldım. Bana karşılık vermedi. Vermesini de beklemiyordum.
    "Umrundaymış gibi."
    "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Her şeyi düzelteceğim." Gözlerime derin derin baktı. Bir an dudakları yukarı kıvrılır gibi oldu. Benimle konuşmasını istiyordum. Bu kırgın bakışa son verip bana iyi bir şeyler söylemesini istiyordum. Birkaç saniye bekledim, sonunda konuştu.
    "Seni affetmiyorum."
    Tümünü Göster
    ···
  12. 87.
    0
    Caner ve Ozan olduklarını düşündüğüm bu iki adam arabaya biner binmez gözlerimizi bağladı. Depolarının güneyde olduğunu söylemişlerdi ama yolu görüp yaşadıkları yeri bulmamızı istemiyorlardı. Bize henüz güvenmiyorlardı. Bir süre düz yollarda gittik. Kimse ses çıkarmadı. Sonra çakıllı yollara girdik. Durup bir kapının açılmasını bekledik. Sanırım
    onların deposu da bir şeylerle çevrelenmişti. Seslerin kesilmesinden anladığıma göre sonunda gelmiştik. Gözlerimizi açmadan arabadan itekleyerek çıkardılar bizi. Ucunda Özgür'ün hayatı olmasa bize böyle davranmalarına izin vermezdim. Burnundan aldığı nefeslerin sesine bakılırsa Kemal de aynı şeyi düşünüyordu.
    "Şimdi gözlerinizi açacağız, Bora abi içerde. Sizinle konuşacak."
    Gözlerim açılır açılmaz sarışın çocuğu gördüm. Yanında da diğer adam vardı, Kemal'in gözlerini açtı. Ortasında duran masa ve etrafındaki sekiz sandalye hariç bomboş olan kocaman bir depodaydık. Cam sayısı çok azdı ve hepsi normal bir insanın boyunu aşacak yükseklikteydi. içeri uzun boylu, geniş omuzlu, atletik vücutlu, 40 yaşlarının ortalarında bir adam girdi. Bize mektubu yazan bumuydu.. Bora abi?
    "Hoşgeldiniz. Ben Bora. Oturun lütfen."
    Dediği gibi oturduk. O da karşımıza oturdu. Caner ve Ozan ayakta, onun arkasında dikildiler. Depoda Bora'nın ayakişlerini yapıyor olmalıydılar. Bizim güvendiğimiz ve saygı duyduğumuz kişi nasıl Kemal'se, onlarınki de Bora olmalıydı.
    "Sizi buraya yalnızca konuşmak için çağırdım. Kimseye zarar verme niyetinde değilim. Hiçbirimiz değiliz." diye girdi konuşmaya. Arkasındaki korumalarına ve onların donuk yüzlerine baktım. Devam etti:
    "Özgür iyi bir kızmış, ona bir şey yapmadık."
    Dediklerine inanmayı çok istedim. Ona zarar gelmesini-benim yüzümden zarar gelmesini istemiyordum. Pişmandım. Çok pişmandım. Yaptığım şeyleri önceden düşünmeliydim. Tam olarak benim suçumdu. Tek hissettiğim şey buydu, pişmanlık. Ve bu pişmanlık ayak tırnaklarımın ucundan başlıyor, saç tellerime kadar yükseliyordu. Düşünmeden
    davranmamalıydım. Bazı şeylerin telafisi çok zor oluyor... Ona bir şey olması riskini alamam. Bunu taşıyamam.
    "Ne istiyorsunuz?" diye sordu Kemal. Korktuğunu belli etmiyordu.
    "Daha birbirimizi tanımıyoruz bile. Adlarınızı sormuş muydum? Arkadaşınız bizimle paylaşmak istemedi de."
    "Ben Kemal, bu da Savaş. Şimdi neden burada olduğumuzu söyle." Bu adamın cesaretine ve soğukkanlılığına her zaman hayran kalıyordum. Dışarıdan titriyor gibi görünüyor olmalıydım.
    "Küçük bir grup olduğumuzu söylediğimde yalan söylüyordum. Yirmi beş kişiyiz."
    YiRMi BEŞ Mi?
    "Öyle dersem korkup gelmeyeceğinizi düşündüm. Özgür'ü kaçırmamızın sebebi de sizi buraya çekmekti. Kapınıza gelemezdik, zaten her yer zombi kaynıyordu. Benimkine ya da adamlarımın beynine kurşun yeme riskini alamadık. Mektubu bıraktırınca da o yüzden ateş ettirdim, kağıdı bulun ve biraz gözünüz korksun diye. Bakın, size zarar vermek
    isteseydik verirdik. Az kişisiniz. Fakat biz yardım etmek istiyoruz, karşılıklı... " Hiç kimse kıpırdamıyordu. Bora yine devam etti:
    "Sizin de anladığınız gibi burada neredeyse bir köy kurduk. Ama bazı sıkıntılarımız var. Yiyeceklerimiz yetmiyor.
    Aramızda küçük çocuklar da var yaşlı bir dede de. Sizden yiyeceklerinizi istiyoruz. Erzağınız olduğunu biliyoruz."
    "Yiyeceklerimiz yalnızca bize yeter."
    "Birbirimizi kandırmayalım. Ben yiyeceğiniz olduğunu biliyorum, sen de onları bize vermezseniz Özgür'ü bırakmayacağımı."
    Tümünü Göster
    ···
  13. 88.
    0
    Yaklaşık 45 dakikadır çiftliğin kapısında bekliyorduk. Alp ciddiyetini yüzüne takınmış, beni korkutmak için donuk donuk bakıyordu camdan. Söz konusu Özgür olunca çok hassastı. Özgür de Alp'in kaybolduğunu sanınca çok korkmuştu. Birbirlerini koruyorlardı. Belki de Özgür de geçmişte kardeşini kaybetmişti, ne yazık ki ailesi hakkında annesinin ailesinin onları reddetmesi ve babasının polis olması haricinde bir şey bilmiyordum ki.
    Aynı dedikleri gibi yapmıştık. Silahlarımızı bırakmış, saat 12'ye çeyrek kala beklemeye başlamıştık Kemal'le. Hiç konuşmuyordu. Onu tanıdığım kısa bir süre içinde ilginç bir insan olduğunu anlamıştım. Düşünceliyken saatlerce konuşmaz, keyfi yerindeyken de susmazdı. Ne istediklerini merak ediyordu. Benim tek düşünebildiğimse Özgür'ün nasılolduğu.
    Sesini bile özlemiştim. Sanki oraya beni düşüncelerimden ayırmak için gelmiş gibi, bir minivan göründü uzaktan.
    "Buydu." dedim.
    Minivan yanımızda durdu. Kapılarını açtı. Önde oturan, arabayı kullanan adam kafasını bile çevirmedi. Arkadan sarışın çocuk ve başka bir adam çıktı. Hızlıca yanımıza gelip aynı polislerin suçlulara yaptıkları şekilde bizi yüzükoyun arabaya yasladılar. Kafam soğuk cama çarptı. Ağlayacak gibi oldum. Üzerimizi aradılar. Sarışın çocuk "Silahsız." dedi. Kemal'i kontrol eden diğer adam da ona katıldı.
    "Bu da öyle. Akıllı davranmışlar."
    "içeri geçin." dedi sarışın olan. Diğer adamdan yaşça çok daha küçük olsa da ondan daha sert ve kaba davranıyordu.Öyle ciddiydi ki konuşurken yüzü şekil bile değiştirmiyordu. Dediği gibi yapıp arabaya bindik. Öndeki adam gazı kökledi...
    ···
  14. 89.
    0
    Kardesim okuyoruz devam et
    ···
  15. 90.
    0
    Duyulan silah sesi ile herkesin evin kapısının önüne fırlaması bir olmuştu. Zaten duyduğumuz endişeden gergin olan bedenlerimiz iyice titriyordu. Birkaç dakika öylece kalakaldık. Kemal, yine en cesaretlimiz olduğunu göstererek (Özgür
    hariç, fakat şuan Özgür yoktu, kaçırılmıştı) kapıyı açtı. Dışarı çıkıp sessizce kapıyı ardından kapattı. Elena ve Alp'e
    "Burada kalın." dedikten sonra Kemal'i takip ettim. Kapının dışında yere eğilmişti. Etrafta başka bir insan ya da zombi olmadığına emin olduktan sonra yanına gittim. Yerden sanki bir kağıt parçası almıştı. Üzerini okudu. Elindeki neydi, kim yazmıştı, bilmiyordum ama okuduğu her kelime ile kaşları biraz da kalkıyor, vücudu biraz daha kamburlaşıyordu.
    Bitirince kağıdı elime verdi. Bir mektuptu. Büyük bir heyecanla okudum:
    Arkadaşınız Özgür elimizde. Ona zarar vermedik ve vermek gibi bir niyetimiz de yok. Hayatta kalan küçük bir grubumuz var. Aynı sizin gibi. Evet, sizi bir süre izledik. Güneye doğru büyük bir depoda yaşıyoruz. Tek isteğimiz aranızdaki iki kişiyle erkek erkeğe konuşmak. Kimseye zarar gelsin istemiyoruz, bu yüzden bizim dediğimiz şekilde oynayacağız. Yarın öğlen iki arkadaşım Caner ve Ozan sizi turuncu bir minivanla alacak. Bana getirecekler. Yanınızda silah getirmeniz sizin için iyi olmaz. Görüşmek üzere demeyeceğim, orada olacağınızdan eminim. Kızı istiyorsanız buna mecbursunuz.
    içeri girdiğimde Alp kağıdı elimden çekerek alıp okudu. Kemal Elena'ya durumu izah ediyordu. Oturacak bir yer buldum. Benim suçum muydu diye düşünmeye devam edersem ya suçluluktan intihar edecek ya da delirecek, aklımı yitirecektim. Daha ne hissettiğimi bile bilmeden itmiştim onu. Özgür'ü. Ve şimdi benim yüzümden onların elindeydi. Alp
    yanıma geldi. Diyeceklerini kimsenin duymaması için kulağıma eğildi. Bacak kadar bir çocuktan çok daha fazlası gibi göründü o an gözüme. Büyümüş de küçülmüştü sanki.
    "Onu geri getirmezsen çok kötü olur."
    Kaskatı kesildim. Kafamı sallamama fırsat bile vermeden uzaklaştı.
    ···
  16. 91.
    0
    Devam panpa
    ···
  17. 92.
    0
    Uçan rez
    ···
    1. 1.
      +1
      Yüzen rez
      ···
  18. 93.
    -1
    Başlık ✅
    Entry ✅
    Resim✅

    Kesin önüncü yada oybirinci
    ···