-
26.
0R3z3rv4su0n hikaye bitince ustteki entryi bitti diye editle o zaman okucam amk sonra yarıda birakip kaçıyorsunuz
-
27.
0Esasakoskskaöal
-
28.
0Sözlükte efsane olması gereken bir hikaye beyler bu devam panpa
-
29.
0Devam rez sardı
-
30.
0Şukunu verdim bincik
-
31.
0Devam et zumqi yarıda bırakma
-
32.
+3''Burası da neresi? Beni nasıl bir çukura getirdin?"
"Şşt... Sızlanmayı kes. Ben olmasaydım kendi evinde kan kaybından ölmüştün. Tabii zombiler seni yakalamadan önce kendi kendine ölme şansın varsa."
"Sen! Beni sen vurdun!!!" Kıkırdadı. Böyle bir zamanda bile ufak da olsa bir kahkaha duymak hoşuma gitmişti. Gülüşü biraz kardeşim Masal'ınkine benziyordu.
O da gülerdi böyle tatlı tatlı. Sesi kuşların şarkılarına benzerdi. Kalbinizi ısıtan cinsten. Güzel güldüğünü söyleyince de utanır yere bakardı. Daha büyümeliydi o. Liseye başlamalıydı. ilk aşkını yaşamalıydı. Serserinin tekini öpmeliydi ilk defa. Arkasından ağlamalı, bağırmalıydı. Mutlu olmalıydı. Mutlu olmayı sonuna kadar hak etmişti Masal'ım. Ama o kadar yaşayamadı. Kendi masalı daha başlamadan bitti. "Alp!" diye bağırdı Özgür. Beni kapıda bırakıp koşarak içeri girdi. Bir şeyler ters gidiyordu.
"Alp! Nerdesin?"
Koşarak boş fabrikayı gezdi. Her yer yıkık döküktü. Tahta parçalarını etrafa fırlatarak Alp'i arıyordu.
"Aaallpp!!!"
Gözleri doldu. Yere düşüp bayılmak üzereydi. Etrafta deli gibi koşuşturuyor, boğazını parçalarcasına Alp'e sesleniyordu. Yıllar gibi geçen dakikalar sonunda bir ses duyuldu, tahta kutular birer birer havaya kalktı. Altından küçük, sarışın, şirin mi şirin bir çocuk çıktı. Özgür'e suçlu suçlu baktı.
"Aptal çocuk!" dedi Özgür ve koşup ona sarıldı. Sıkıca tutup saçlarını kokladı. Kollarını gevşetince Alp konuşmaya başlayabildi:
"Özür dilerim, Özgür abla. Erkek sesi duyunca korktum."
Sarışın çocuk meraklı gözlerle bana baktı. Önce düşman gibi, sonra yaralı bacağımı görünce yaralı bir kuşa bakarmış gibi.
"Senin için bir sorun yoksa, Savaş biraz bizimle kalacak." dedi Özgür. Alp, Özgür'ün kucağından inince elini sıkıca tuttu.
"Kalsın. Yaralanmış."
"Küçük bir kaza yaşadık." dedim. Özgür gözlerini devirdi. Ortam biraz gerginleşince Alp getirdiğimiz poşete atladı.
"Yemek miiii???"
Poşeti açtı ve gofretlerden birini yakaladı. Ambalajini açıp bir ısırık aldı. Keyif dolu sesler çıkarıyordu. iyi bir şey yaptığıma emindim şimdi. Özgür'e baktım. Daha önce kimsenin küçük bir çocuğu böyle mutlulukla izlediğini görmemiştim. Kalbim ısındı, insan olduğumu hatırladım. -
33.
+2"Savaş, uyan!"Tümünü Göster
Sarsılarak uyandım. Üzerine havlu koyduğum tahtalardan yapılmış yatağımdan kalktım. Bacağım hala çok acıyordu fakat yürümeme engel değildi. Hızlı iyileşmiş bile sayılabilirdi. Bir haftaya ağrısı bile geçerdi. Alp, önceki gün kapının önüne doğru ittiği sandalyeleri ve büyük demir parçalarını çekiştirerek itmeye çalışıyordu. Küçücük bedeninin getirdiği
sorumluluğun yüz katı yüklüydü omuzlarında. Özgür aceleyle sırt çantasına bir şeyler dolduruyordu. Yanına gittim.
"Ne oluyor?"
"Alt kattan içeri girmişler. Alp camları kontrol etmek için bodrum kata indiğinde görmüş." Saçlarımı karıştırdım.
"Ne yapacağız?"
"Bilmiyorum. Eşyalarını al. Burada kalamayız." Erkek olan ben olmama rağmen, o öyle kararlı ve mantıklı davranıyordu ki emrettiği her şeyi yapmaya hazırdım. Hayatıma yeni giren bu kız, bir anda bana rol model olmuştu. Yanıma alacak pek eşyam yoktu. Gidip Alp'in demir parçalarını kaldırmasına yardım ettim. işimi bitirip arkamı döndüğümde Özgür daha önce görmediğim bir dolabı açıyordu. içinden silahlar çıktı. Bunları şuana kadar benden
saklamıştı. Güvenmemiş olmasına kırılsam bile akıllıca davrandığı için onu suçlayamazdım. Birini alıp elime verdi.
"Sakın elinden bırakma." Ve silahları çantasına koymaya devam etti.
Ağırdı. Silahlardan pek anlamazdım ama zaten bitkin ve yaralı olan vücuduma göre çok fazla olduğu belliydi. Tamam, hiç anlamazdım. Yaşıtlarım bilgisayar oyunları oynarken ben ders çalışıp kitap okumuştum. Küçüklüğümden beri cerrah olmak istiyordum. Bu yüzden başka şeylere pek zaman ayırmamıştım işte. Özgür'ün nasıl böyle korkusuz, bilgili,
özgüvenli ve cesaretli olduğunu merak ettim. Kız-erkek ayrımı yapmazdım ama ondaki bazı şeyler çok erkeksiydi. Bazı anlarda çekici gelen bu huyu bazı anlarda karşımda askerlik arkadaşım varmış gibi hissettiriyordu. El şakası yapasım geldiği bile olmuştu. Ama onun o narin bedeni ve güzel gözlerine bakınca, küçük bir kız olduğunu hatırlıyordunuz.
Neden böyle olduğunu ögrenmek isterdim. Fakat şimdi muhabbet etmenin sırası değildi.
Tam kapıları arkamızdan kapatıyorken iki tane zombinin bize doğru geldiğini gördük. Çok çirkinlerdi. Birinin vücudu daha sağlamdı. Diğeri neredeyse tamamen yenmiş durumdaydı. Bazı yerleri mor, bazı yerleri beyazdı. Giysileri paramparçaydı. Kadavra görmeye bu yılki dersle başlayacaktık, bu yüzden pek alışık olduğum bir görüntü sayılmazdı.
Ama başka bir insan olsa çoktan kusmuştu. Tam silahımı doğrulttuğumda Özgür koluma dokunup beni durdurdu:
"Mecbur olmadıkça ateş etme. Gereksiz kurşun harcamanı ve etrafttaki zombileri burayı çekmeni istemiyorum."
Çok akıllı bir kızdı. Onu tanımaya çok zamanım olmamıştı henüz ama bundan emindim.
Hızlıca kapıları çekip çıktık. Aylaklardan kaçmak zor olmamıştı fakat içimden bir ses bunun hayatımız boyunca yapacağımız en kolay kaçış olduğunu söylüyordu. Sokakta sırtlarımızda çantalarla ve yaralı bir bacakla aksak aksak koşarken yalnız olmadığımızı fark ettik. -
34.
+1Özgür, önümüze çıkanlara ateş ediyordu. Sürekli daha fazla zombi geliyordu. Bazılarına silahının arkasıyla vurup uzaklaştırıyordu. Ben de yardım etmek istedim fakat tetiği bir türlü çekemiyordum. Bir şeylerde hata vardı. Bu halde olmaları bu insanların suçu değildi. Onları öldürmek cinayet sayılırdı. Hayatta kalmış olmaya söz vermiş olmasaydım bir köşeye çekilip sessizce ölümü beklerdim. Alp'i tek kolumla yakalayıp kucağıma aldım. Adımlarımı hızlandırdım. Özgür'ün açtığı yolda neredeyse yarım saat koştuk. Karşımıza başka zombi çıkmamaya başladığında ise Alp'i indirdim, yürümeye başladık. Özgür'ü inceledim.
Üzeri kan ve çamur olmuştu, ona yardım etmediğim için kızgın gibiydi. Konuşmuyordu. Sessizlik sinirimi bozmaya başlamıştı.
"Yolu biliyor musun?" dedim. Derin ve gıcık bir nefes aldı.
"Evet."
"Bana da söylemek ister misin?"
"Biraz daha kuzeyde kuzenimin çizliği var. Şehirden uzak olduğu için şansımı deneyeceğim."
"Bana danışmak istemez miydin?"
"Hmm... Hayır?"
"Silah kullanmayı bilmiyorum."
Durup şaşkınlığını gizlemeye ihtiyaç bile duymadan yüzüme baktı. Sonra gülmeye başladı. Alp de ona katıldı.
"En kısa zamanda ögrenmen gerek. Lazım olabilir." dedi. iğnelemesi hiç de komik değildi ama hala sinirli olup ters cevaplar vermesi yerine gülümsemesini görmeyi tercih ettim. Devam etti:
"Bak, ne kadar çok kişi, o kadar iyi. Hem, bir arkadaşa ihtiyacım var. Alp, alınma."
Alp gözlerinin içi parlayarak gülümsedi.
"Ama yardım etmen gerekiyor. Korumamız gereken bir çocuk var. O yüzden mantıklı fikirlerime itiraz etme."
Yol boyunca başka bir şey söylemedi. Söylemesine gerek de yoktu zaten. Hiçbir yere gitmiyordum. -
35.
+1"Kuzenin kaç yaşında?" diye sordum merakla.Tümünü Göster
"27-28 olmalı." dedi Özgür. Bahçeyi hızlıca geçip kalın duvarlarla korunan kulübe kısmına ulaşmamız gerektiğini söylemişti. Kocaman bir çiftliğe gelmiştik. Burada yaşayan kişi hayvanları gerçekten seviyor olmalıydı. Böyle bir acil durumda bile onlarla ilgileniyor gibi görünüyordu. Ahırın tahta kapıları örtülmüş ve acemice kilitlenmişti. ilerledikçe değişik
sesler duymaya başladım. Bu sesler atlardan geliyor olamazdı. Merakımı bir türlü gizleyemedim.
"Bu kapıların ardında ne var?"
"Lamalar."
Lamalar mı? Bir lama çifliği mi? Bu doğru muydu yoksa Özgür benden sıkıldığı için kaçamak cevaplar mı veriyordu yoksa? Çok büyük ihtimalle ikincisi.
Duvarları görünce sırtında elindeki kocaman çanta ve silahları umursamadan koşmaya başladı. Demir kapıyı sertçe yumrukladı. Küçük bir kız olmasına rağmen bazı davranışla aynı bir yetişkininki gibiydi. Ona yetiştiğimizde birinin kapının ardından bağırdığını duydum:
"Kimsin?"
"Benim, Özgür."
Kapı anında açıldı. Karşıma benden daha kısa, 1.80 boylarında bir adam çıktı. Özgür'ü görünce onu kollarına aldı.
"Yaşıyorsun!"
"Yaşıyorum, abi. Bunlar da arkadaşlarım: Savaş ve küçük Alp." Alp, ona küçük denmesine bozulmuş gibiydi. Özgür ise kuzeninin yaşadığına çok sevinmişti. Bana döndü:
"Bu da kuzenim, Kemal abi."
Kuzen Kemal iyi bir adamdı. Özgür'e değer verdiği için bizi de hoş karşılamıştı. Ara sıra Alp'e espriler yapıyor, benim salgın başlamadan önceki hayatımla ilgili sorular soruyordu. Beni tanımaya çalışması hoşuma gitmişti. Çiftlik kocamandı, bu yüzden herkese birer oda verebilmişti. Kemal de benim gibi sevdiklerini kaybetmişti salgında. Daha evliliklerinin birinci yılını bile doldurmadıkları eşini, ailesini ve atlarla ilgilenen 2 addıbını... Koskoca arsada yalnızca o ve evin yabancı uyruklu hizmetçisi Elena yaşıyordu. Elena 40'lı yaşlarının sonunda, hala güzelliğini kaybetmemiş bir Rus'tu. Yarım yamalak Türkçesini Kemal'in ailesi içim hizmet ettiği o koskoca 20 yılda geliştirmeyi başaramamıştı. Bize güzel yemekler yapıp yatağımızı falan topluyordu. Cep telefonumu çıkardım. Sinyal yoktu elbette. Fotoğraflara baktım. Annem, Masal ve ben. Ne kadar da mutluyduk... Sayfaları geçtim, Aslı'nın yüzüyle karşılaştım. Ondan özür bile dilemeye fırsatım olmamıştı. Evine gittiğimde beni girişte
karşılamış ve ısırmaya çalışmıştı. Fotoğraftaki gibi güzel değildi. Çirkin ve korkunçtu.
Özgür'ün yanımda durduğunu görünce gözlerimin altında birikmiş bir damla yaşı sildim.
"Ağlıyor musun yoksa?" Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. Küçük bir kahkaha attı.
"Ağlıyorsun. Merak etme, sana silah kullanmayı ögreteceğim." dedi, omzuma dokundu.
"Silah kullanmayı nerden biliyorsun?"
"Babam polisti. O ögretti."
"Ailen zengin miydi?" diye sordum. Çiftliklere sahip olduğuna göre öyle olmalıydı.
"Annem eskiden öyleydi. Babama aşık olunca dedem onu reddetti. Kemal'in babası Muhsin dayım, annemin abisi olur. Onlar hariç kimseyle görüşmezdik."
"Üzüldüm."
"Üzülme. Bak ne diyeceğim, sana bir teklifim var." dedi. Gözlerimi kocaman açtım. Güzel bir şeylere ihtiyacım vardı.
"Duş almaya ne dersin?" dediğinde kahkahamı tutamadım. Bu küçük kız neler düşünüyordu böyle?
"Neden gülüyorsun?" dedi. Gerçekten de gülme sebebimi anlamamış olamazdı. Yüzüme şaşkın şaşkın bakıyordu.
"16 yaşındaki bir kızla duş almayacağım." dedim gülüşümü bastırmaya çalışırken. Ayağa kalktı.
"Seninle duş almak istediğimi kim söyledi?" dedi gözlerini kocaman açarak ve dolaptan çıkardığı temiz havluyu suratıma fırlattı. Utançtan kıpkırmızı olmuştum. Duşumu yalnız almamı önermişti. Kendimi toparladığım sırada odadan çıktığını gördüm. Gözden kaybolmadan önce son bir şey söyledi:
"Banyo koridorun sonunda." -
36.
+1verse nefessiz gibersin ama
-
37.
+1Duş almak gerçekten iyi gelmişti. Kemal bana temiz giyisiler verdi. Büyük salona geçtim. Elena yemek hazırlamıştı. Alp'in tabağını büyük bir iştahla silip süpürmesi beni doyurmaya yetmişti. Bir kaç gün böyle geçti. Ara sıra radyoyu dinlemek için toplanıyor, sinyal alamayınca hayalkırıklığı ile odalarımıza çekiliyorduk. Çiflik evi güzeldi. Hava kararıp zombilerin yaklaşmayacağını düşündüğüm zaman kalın duvarların ötesineTümünü Göster
geçip lamaları bile sevmiştim. Gerçekten ilginç hayvanlardı... Hayvanların yemlerini verdikten sonra içeri geçip bir şeyler karalamaya çalıştım. Çok uzun süredir hiçbir şey çizmemiştim. Elena'nın çığlıklarını duyana kadar kendimi kaptırmış bir halde küçük bir tekne çizmeye dalmıştım. Koridora doğru koşarak gittim.
"Ne oluyor?" Kemal hızlıca yanımdan geçti. Elinde tüfek vardı. Aynı anda hızlıca bana cevap verdi.
"Bir tanesi nasıl yaptıysa mutfak camından içeri girmiş." Özgür Kemal'i duyar duymaz odasından dışarı fırladı.
"Ne? Ama nasıl? Duvarları geçmesi imkansız."
Kemal tüfeğini düzleştirip cevapladı:
"Girmiş işte! Geride durun."
Dediğini yaptık. Kemal mutfağa girdi. Birkaç saniye sonra arkasında Elena'yla çıktı. Kurşun sesi gelmemişti ve ikisi de sapasağlamdı. Şaşkın bakışlarımızı sonlandırmak için yavaş ve sessizce konuştu.
"Mutfaktan kaçmış. içerde bir yerde."
Alp yutkundu ve Özgür'ün elini tuttu. Özgür'le göz göze geldik.
"Ne olacak Özgür abla?"
"Bilmiyorum, Alp."
"Sence gitmiş midir?"
"Bilmiyorum dedim ya!"
Herkesin ciddi durumlarda değiştiğini fark ettim. Özgür sinirlenince ters cevaplar veren aksi birine dönüşüyordu. Alp, korkunca normalde adıyla hitap ettiği Özgür'e abla demeye başlıyordu. Gülmeyi yüzünden ekgib etmeyen kuzen Kemal ciddileşiyor, derin derin boşluğa bakıyordu. Elena endişelendiği için dişlerini birbirine vuruyordu. Acaba ben uzaktan
nasıl görünüyordum? Birbirimize sırt sırta vermiştik. Silahlanıp etrafı kolaçan ediyorduk. Alp'in elinde bile sopa vardı. Bir çete gibi görünüyorduk. Garip yaşlardan üyeleri olan bir çete... Sağımda Alp, solumda Elena, Alp'in yanında Özgür ve karşımda Kemal vardı. Ciddi yüzünü inceledim. Evin sahibi olduğu için omuzlarında çok ciddi bir yük vardı. Bundan zevk alıyor gibiydi. Kahve rengi saçlarının tonu kuzeni Özgür'ünkine yakındı. Güzel bir aile olmalılardı. Şekilli bir yüzü ve kaslı bir yapısı vardı. ilk gördüğümde boyu 1.82'den uzun gibi gelmemişti ama karşısında durunca bana daha yakın olduğunu anladım. 1.86'dan kısa olamazdı. Onun emirlerine uymak zorundaydık. Evde iki çocuk ve bir de Türkçesi bile tam
olmayan bir hizmetçi varken en mantıklı kararları o verecekti. Ama bu kararların içinde benim de olmam lazımdı. Hiç de fena olmayan genel kültürüm ve bir yıllık okulumdan kaynaklanan az da olsa tıbbi bilgim vardı. Lise yıllarında vücut geliştirmiştim. Sigara kullanmazdım. Hızlı koşabilirdim. En önemlisi de büyük ihtimalle buradaki insanlardan daha zekiydim. Kararların birlikte verilmesi gerekiyordu. Tam grupça salona doğru yürüyorduk ki yanındaki odadan fırlayan çirkin yaratık sağıma doğru atladı. Elime
tutuştukları silahın tetiğine dokundum. Zombi Alp'e saldırmak üzereydi ki Özgür onu itip kendini zombinin önüne attı.Özgür, yaratıkla boğuşuyordu. Onu itip çekiyordu. Hareket etmeyi bırakırsa ısırılacaktı. Fakat hareket ettiği için de nişan alamıyordum. Zaten zor bir işti. Belki de Özgür'ü nişan alsam zombiyi vurabilirdim. iyice odaklandım. Ben yapmazsam Kemal yapacak gibi duruyordu ama o da ateş etmekte kararsızdı. Hızlıca Alp'e bir
bakış attım, şaşkındı. Kıvırcık saçlarının kapladığı yüzü ağlamaktan şişmişti.
Tetiği çektim. -
38.
0Rezini Veriyorum Uyanınca Okurum Bu Tutar
-
39.
+1Kemal, beyni dağılmış zombiyi dışarı taşırken Elena da yerleri silip boğuşma esnasında parçalanan sandalyeleri topluyordu. Alp, yerde duran Özgür'e sarılmayı bitirdiğinde yaralı mı diye bakmak için yanına gittim.
"iyi misin?"
"Gibi." dedi derin derin soruklanarak.
"Üzerinden zombi geçmiş gibi bir halin var." dediğimde gülmedi. Koluna baktım, kanayan boydan boya bir çizik vardı.
"Buraya ne oldu?"
"Sandalye yüzünden."
"Gel seni odana zütürelim."
Cılız kızı belinden ve bacaklarından tutup kucağıma aldım. Hafifti.
Boynuma sarıldı. Belli etmese de canı yanmıştı ve manyak gibi korkmuştu. Hiç belli etmezdi zaten. Ama ben anlıyordum. Odasına zütürene kadar hiç ses çıkarmadı. Yatağına yatırıp yanına oturdum. Çizikle ilgilenmek için Alp'ten acil durum çantasının ya da pansuman malzemelerinin yerini öğrenmesini istedim.
"Yapmana gerek yoktu." dedi Özgür. ilk defa bir silahı ateşlemenin benim için garip olduğunu anlamıştı. Ama hala teşekkür bile etmemiş olmasına inanamıyordum.
"Basit bir teşekkür de yeterdi."
"Teşekkür ederim." dedi. ilk defa teşekkür ediyordu. ilk defa takdir etmeye yakın bir cümle söylemişti. ilk defa pişkin pişkin laf sokmuyordu, derken devam etti:
"Iskalamamış olmana şaşırdım doğrusu."
Sinirlerim çok gergin ve bozulmuş olduğu için gülmeye başladım. Güzel, mavi gözleriyle bakmaya devam etti. Biraz sonra o da güldü. Küçük kıkırdamaları bana sürekli Masal'ı hatırlatıyordu. Belki de bu yüzden Özgür'ü korumalıydım. Onun yanında olmalıydım. Kardeşimi kurtaramamıştım. Özgür'ü kurtarmalıydım.
"Ölmemene sevindim."
"Silah kullanmayı öğretmem gerekmediğine sevindim."
Kolundaki yaraya tekrar bakarken nefesini kulaklarımda hissettim. Yanağımda da dudaklarını. Kondurduğu küçük öpücükten sonra gülümsedi. Küçük kız beni utandırmayı iyi biliyordu. -
40.
+2Sonraki iki gün çok garip geçti. Ne zaman odada Özgür'le başbaşa kalsam kendimi sohbetten kaçarken buluyordum. Bana baktığında gözlerimi kaçırıyordum. Bana meyve suyu getirdiğinde sırf eline yanlışlıkla dokunmamak için masanın üzerine bırakmasını söylemiştim. Ne olacaktı sanki ellerimiz birbirine dokunsa? Dünyanın sonu muydu?Tümünü Göster
Ondan hoşlanmaktan korkuyordum. 16 yaşındaki bir kızdan. Benden 5 yaş küçük bir kızdan. Aslı'dan sonra başkasına aşık olmaktan korkuyordum. Aslı'yı özlüyordum. Masal'ı özlüyordum. Ve Masal'a benzeyen bu kıza yakın olmak istiyordum. Annemi özlüyordum.
Zaten dünyanın sonu gelmemiş miydi? Son aylarımızı, son günlerimizi, belki de son saatlerimizi yaşıyorduk. Herkes kabullenmişti. Herkes içten içe ölümü bekliyordu aslında. Mutsuz olmaya gerek var mıydı? Bunları düşünmeye gerek var mıydı? Yine de yaptığım şey etik olamazdı. 5 yaş çok da büyük bir fark değildi aslında ama büyük kuzeni etrazayken
yine de Özgür'e yaklaşamazdım. Elena ve Özgür mutfakta yemek yapıp, kalan yiyeceklerimizi hesaplıyordu. Birkaç ay daha idare edecek yemeğimiz vardı. Kemal ve Alp yine satranç oynuyorlardı. Dışarıyı üst kattaki camdan gözetledikten ve görünen zombi olmadığına karar verdikten sonra demir kapıları açıp dışarı çıktım. Sağ taraza lamalar vardı. Risk alıp biraz daha ilerlemeye başladım. Güzel bir bahçeye çıktım. ilk gelişimde inceleme imkanım olmamıştı. Gölet vardı. içinde ördekler ve kurbağalar vardı. Çalıların arasında beyaz bir tavşan gördüm. Masal anaokulu gösterisinde tavşan kılığına girmişti. Haline bakarak saatlerce güldüğüm günü hatırladım. Ama arkadaşlarının içinde kostümü üzerine en çok yakışan oydu. Bir anda Masal'ın sesisini duyduğumu sandım. "Burda ne yapıyorsun?" Gelen Özgür'dü. Ben yalnız kalıp düşünmek için dışarı çıkıyordum, o beni takip ediyordu.
"Ördekleri izliyorum."
"Aynı sana benziyorlar." dedi. Gülmemek için kendimi tuttum.
"Bence burdan gitmelisin Özgür."
"Ama neden?"
"Yanımda... durmanı... istemiyorum... " Kelimeler ağzımdan güçlükle çıkıyordu.
"Sebep?" Ona bakmadan cevapladım.
"Hani arkadaşa ihtiyacın olduğunu söylemiştin ya... " Kafasını salladı. "... işte, benim çocuklarla arkadaş olacak zamanım yok."
Kalıp, o inatçı tavırlarıyla, 'Ben çocuk değilim!' demesini bekliyordum. Ama o sessizce ayağa kalkıp geldiği yolun zıt tarafına doğru yürümeye başladı. Zombisiz alandan gittikçe uzaklaşıyordu. Gözümle takip ettim. Şimdi bu şekilde tersledikten sonra arkasından gitmek mantıklı olmazdı. Yürüdü, yürüdü... Ufacık bir nokta gibi görünmeye başlayana
kadar yerimden kıpırdamadım. Artık geri gelmesini söylemek için tam ayağa kalkmıştım ki aylardır görmediğim bir şeyi görünce şaşkınlıktan donup kaldım. Bir ARABA!
Adımlarımı hızlandırıp yaklaştıkça onun turuncu bir minivan olduğunu anladım. Özgür'ün önünde durdu. Kapısı hızlıca açıldı ve o mesafeden sadece sarışın olduğunu anlayabildiğim genç bir adam Özgür'ü içeri doğru çekti. Özgür karşı koymaya çalıştı ama siyah deri ceketli başka bir adam bacaklarını yakaladı. Kapıyı kapattı. Çok uzaktım, koşmaya
başladım. Araba hızlanarak gitmeye devam etti. Arkasından koştum fakat yetişemeyeceğim çok belliydi. Özgür'ün kapılara vurup çığlıklar attığını duyduğumda çoktan uzaklaşmaya başlamışlardı bile.
"Başka hiçbir şey göremediğine emin misin?" diye sordu Kemal beni sarsarak.
Anlattıklarımdan sonra doğal olarak evdeki herkes paniğe kapılmıştı. Elena bile ellerini birbirine vurarak kendi dilinde bir şeyler söylüyordu.
"Görmedim. Arkada iki adam vardı, Özgür'ü zorla arabalarına bindirdiler."
Alp ağlamaktan gözleri şişmiş bir şekilde yanıma geldi. Benim suçummuş gibi gözlerimin tam da içine doğru baktı:
"Neden gitmesine izin verdin?"
"Alp ben-"
"Senin arkadaşın olmayı çok istemişti."
"Düşündüğün gibi basit değil, Alp."
"Anlat o zaman. Neden onu gönderdin?"
Kemal araya girmeseydi küçük çocuk beni ağlatacaktı.
"Hadi Alp, Elena seni yatağına yatırsın."
Alp istemeden odasına gitti. Kemal'le yalnız kalmıştık. Üzüntüsü kızgınlığını bastırmıyor olsaydı o da bana kızacaktı.
"Yetişemedim... " dedim. Dudaklarımdan başka bir kelime çıkmıyordu. Yetişememiştim. O tarafa doğru gitmiş olması benim suçumdu. Belki ters davranmasaydım...
Bir kurşun sesiyle ikimiz de yerimizden sıçradık. Ses dışarıdan gelmişti. -
41.
0Rezolver
-
42.
0devam panpa
-
43.
0Devam panpa
-
44.
+1okuyan var mı arkadaşlar pek takip eden yok galiba, devam edelim mi ?
-
45.
0Duyulan silah sesi ile herkesin evin kapısının önüne fırlaması bir olmuştu. Zaten duyduğumuz endişeden gergin olan bedenlerimiz iyice titriyordu. Birkaç dakika öylece kalakaldık. Kemal, yine en cesaretlimiz olduğunu göstererek (Özgür
hariç, fakat şuan Özgür yoktu, kaçırılmıştı) kapıyı açtı. Dışarı çıkıp sessizce kapıyı ardından kapattı. Elena ve Alp'e
"Burada kalın." dedikten sonra Kemal'i takip ettim. Kapının dışında yere eğilmişti. Etrafta başka bir insan ya da zombi olmadığına emin olduktan sonra yanına gittim. Yerden sanki bir kağıt parçası almıştı. Üzerini okudu. Elindeki neydi, kim yazmıştı, bilmiyordum ama okuduğu her kelime ile kaşları biraz da kalkıyor, vücudu biraz daha kamburlaşıyordu.
Bitirince kağıdı elime verdi. Bir mektuptu. Büyük bir heyecanla okudum:
Arkadaşınız Özgür elimizde. Ona zarar vermedik ve vermek gibi bir niyetimiz de yok. Hayatta kalan küçük bir grubumuz var. Aynı sizin gibi. Evet, sizi bir süre izledik. Güneye doğru büyük bir depoda yaşıyoruz. Tek isteğimiz aranızdaki iki kişiyle erkek erkeğe konuşmak. Kimseye zarar gelsin istemiyoruz, bu yüzden bizim dediğimiz şekilde oynayacağız. Yarın öğlen iki arkadaşım Caner ve Ozan sizi turuncu bir minivanla alacak. Bana getirecekler. Yanınızda silah getirmeniz sizin için iyi olmaz. Görüşmek üzere demeyeceğim, orada olacağınızdan eminim. Kızı istiyorsanız buna mecbursunuz.
içeri girdiğimde Alp kağıdı elimden çekerek alıp okudu. Kemal Elena'ya durumu izah ediyordu. Oturacak bir yer buldum. Benim suçum muydu diye düşünmeye devam edersem ya suçluluktan intihar edecek ya da delirecek, aklımı yitirecektim. Daha ne hissettiğimi bile bilmeden itmiştim onu. Özgür'ü. Ve şimdi benim yüzümden onların elindeydi. Alp
yanıma geldi. Diyeceklerini kimsenin duymaması için kulağıma eğildi. Bacak kadar bir çocuktan çok daha fazlası gibi göründü o an gözüme. Büyümüş de küçülmüştü sanki.
"Onu geri getirmezsen çok kötü olur."
Kaskatı kesildim. Kafamı sallamama fırsat bile vermeden uzaklaştı.
başlık yok! burası bom boş!