1. 1.
    +2
    dinç bir şekilde uyandığımı hatırlıyorum. günlerden pazardı, çok güzel bir yaz günüydü. zaten sokakta top oynayan çocukların seslerine uyanmıştım. kitap yere düşmüş kaldırdım masanın üzerine koydum. sonra tekrar geri dönüp, yazılan yazıları bir kere daha okudum. yine giblemeden gittim duş, kahvaltı falan ettim. pazar günleri sevdiceğimle kesinlikle buluşurduk. kaçışı yoktu, her pazar günü sabahtan akşama kadar beraberdik. o günde farklı olmamıştı.

    akşam üstü kızı bırakıp eve geldiğimde, serhat aradı beni naber, naptın muhabbetlerinin sonu, yine kalk la pese gidelime bağlandı. zaten üniversite yüzünden artık çok görüşemiyorduk ama yaz tatili gelmişti acısını çıkarırız artık diye düşünüyorduk. ikimizinden birbirimizden başka arkadaşı yoktu. ben bulunduğum ilde okuyordum ama o şehir dışına gitmişti.

    pesde kapışırken kitaptan bahsettim ona. baya meraklı çok ilgisini çekti. sürekli kitap hakkında sorular soruyordu. zaten karakter olarak, çirkef, asi, kolay para peşinde koşan, ticari zekası çok yüksek bir o kadar da samimi bir insandı.

    normalde her şey için mutlaka üşengeçlikten bir banane uyduran insan, hiç üşenmeden bize kadar geldi kitabı görmek için.
    ···
  2. 2.
    +1
    @28 hayır panpa
    ···
  3. 3.
    +1 -1
    3 yıl geçti üzerinden beyler. biraz biçem kattığım doğrudur. tamı tdıbına hatırlamam mümkün değil olayları ama @51 in mevsim şeysi güzel. evet hayatılıyım.

    neyse devam ediyorum ben.
    ···
  4. 4.
    +2
    o evden ayrıldıktan sonra, serhatla beraber genel bir tekrarını yaptık olanların. uzun uzun konuştuk. ikimizde adamların samimiyetine inanmıştık. hatta evden ayrılırken birbirimizin telefonunu alacağımız sırada, nejdet abiye dönüp, abi senin numaran zaten var bizde ehehe diye espri yapınca herkes birden gülmeye başladı. sanki akraba ziyaretinden ayrılıyor gibiydik.

    ertesi gün benim telefonuma mesaj atmışlar, bu hafta içi haber bekleyin diye. o mesajdan sonra bir hafta boyunca ne onlar aradı ne de biz aradık. hatta aramak için düşünmedik bile acaba bir arayıp sorsak mı diye.

    ikimizde korkuyorduk. eğer bir daha aramasalardı bizi adım gibi eminim ki bu olayı unutup, kapatacak, bir daha asla onlarla iletişime geçmeye çalışmayacaktık. hatta içten içe inşallah aramazlar diyorduk. yani ben kendi adıma öyle umuyordum. ama öyle olmadı, aradılar.

    özetle: yarın gece kartal marka bir arabayla, altı kişi o köye gidecektik.

    işte başlıyorduk sonunda...
    ···
  5. 5.
    +2
    hep birlikte köyün çıkışına doğru ilerliyorduk. artık çevremizde tek tük görünen, dökük köy evleride kalmamıştı. sonunda bir patikaya girdik. traktörler bu dar patika yolunda gide gele kendiler bir yol yapmışlardı. yolun iki yanı çukur, tam ortasında ise insanın beline kadar uzanan yabani otlarla kaplanmış, uzayıp giden bir tümsek vardı. köy yollarında traktörlerin oluşturdukları bu yolu bilirsiniz, yürümesi bir hayli zordur. hele ki o korktucu karanlıkta, kulağa dolan böcek ve yaprakların hışırtı sesleri arasında, ayaklarımız yer yer çamurlara batarak, nefes nefese çıkıyorduk bu bayır patikayı. uzunca bir süre yürümeye devam ettik...

    tahsin abinin elinde iki kürek, cihan abinin elinde ise halat, kazma ve şuan hatırlamadığım bir kaç alet edevat vardı. serhatla ben grubun en arkasındaydık, sessiz bir şekilde diğerlerini takip ediyorduk. tahsin abiye seslenip, elinde ki iki kürekten birini taşımak için istedim. hemde bu bayırı çıkmak için baston olarak kullanacaktım o küreği. bir süre sonra nihayet yolun sonunu görebildik. köyü tepeden gören ama yinede anca dağın eteklerinde sayılabilecek, ağaçların bitip, kayalıkların başladığı, köyün ortasından geçen derenin tam da kaynağına varmıştık. tepeden aşağı baktığımızda ay ışığı ile parlayan, bir kaç büyük kaya, ağaç karartıları arasında zar zor seçilebilen, cılız köy direklerinin sarı ışıklarını görüyorduk.

    bayır yukarı aralıksız çıktığımız, uzun ve zorlu patika yol sonunda bitmişti. ara sıra durup çevremde kolay kolay unutulmayacak bir işaret, zor bir durum ile karşılaşırsam tekrar bu patika girişini bulabileceğim anlamlı bir nişan arıyordum. her yer sadece karanlıktı. insanın gözü ister istemez, hocanın elinde tuttuğu el fenerinin gösterdiği yere kayıyordu. böyle bir karanlıkta gördüğünüz tek ışık, sizin tek rehberiniz oluyordu.

    şimdi sıra, ıslak kayalıklardan bayır aşağı, düşmeden inme sırasıydı. herkes tek bir sıra olmuş halde, en öndeki hocanın dikkatlice üzerine bastığı ufak kayaların aynısına basarak, kayalıklardan aşağı doğru iniyordu. herkes en önden en arkaya sıra olacak şekilde birbirlerinin hareketlerini tekrarlayarak yapıyordu bunu... düzlük sayılabilecek, çevresi kayalıklarla kaplanmış, zemini toprak olan, hemen yanında çok geniş olmayan bir derenin aktığı, gecenin bu köründe bile, çok güzel piknik yapılabilecek bir yer olduğu her halinden belli olan, mağara ağzında ürkütücü bir yere geldik.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1
    @271 sigara içiyom dıbına koyim. olum az önce kocaman bişey sıçtım buraya hemen okudunuz mu dıbına koyim ya .s tamam panpa yazıcam şu sigara bitsin.
    ···
  7. 7.
    +1
    ya da beyler akşam trafiği var şuan... gece sakin sakin kendi halimizde takılırız, o zaman yazarım. bu şimdilik yeter diye düşünüyorum. geceye kadar yani.
    ···
  8. 8.
    0
    @274 bunda anlaşılmayacak bir şey yok. mağaranın girişini kapı gibi düşün. eni dört boyu ise üç metre o kapının. daha sonrasında da içerisinin bilgilerini verdim. hayır geri zekalı mısın dıbına koyim ?
    ···
  9. 9.
    +2
    böyle bir iş için bu kadar düşük prodüksiyon ile hareket etmeleri, bunların ne kadar fakir kimseler olduğuna en açık örnekti aslında... ulan iki tane, topu topu sadece iki tane el feneri nedir lan ? sadece iki tane el fenerimiz vardı. çirkin ömer ve hoca ateşi içeri taşıyalım, böylesi daha kolayımıza gelir dediler ve içeride de bir ateş yakmak için, mağaraya girdiler. nejdet ve cihan abi içeri girmek istemedi. hala bir önce ki yaşanan olayın etkisindeydi ikisi de... çok ısrar ettiysem de ne yaşadıklarını bir türlü anlatmıyorlardı. herkes oldukça temkinli ve korkmuş bir şekilde hareket ediyordu.

    serhat da içeri girmek istemedi. garip garip hareketleri zaten sinirimi bozuyordu, çocukça ve şımarıkça davrandığını düşünüyordum. tahsin abi ve ben kazma küreklerle birlikte girdik içeri sonunda... hoca ateşi yakmıştı bile, çirkin ömer duvara asılmış muskaları inceliyordu. çok gereksiz hareketleri olan, sürekli işten kaçan bir adamdı. kusura bakmayın da panpalar, aklıma geldikçe küfürler yağdırasım geliyor o bine.

    içeri dağılan ateşin sarı ışığı, mağaranın soğuk duvarında dans ettiriyordu gölgelerimizi... birbirlerine üçgen duracak bir şekilde kazılmış üç çukurun tam ortası bom boştu... işte burayı kazacağız dedi, tahsin abi, eğer fos çıkarsa, dönüp gideceğiz, buraya kadar diye devam etti. çirkin ömer, cins cins baktı tahsin e, belli ki durmaya niyeti yoktu onun bulana kadar köpek gibi arayacaktı o altını. ama tek başına da tüm bunlara hayatta cesaret edemezdi o korkak.

    tahsin abiyle beraber kazmaya başladık o üç çukurun ortasını. toprak biraz sertti ama yüzeyini geçince geri kalanını kazması çok da zor olmuyordu. on santim falan kazdık. kazdıkça üzerime bir ağırlık çöküyordu. hani sigaraya yeni başladığınız zamanları hatırlayın, içtiğiniz zaman başınız döner, halsizlik çöker ya üzerinize aynı öyle hissediyordum. tahsin abi terlemeye başlamıştı ama yine de kazmaya devam ediyorduk...

    içeri giren ani bir esinti, sanki elektrikler gitmişçesine söndürdü ateşimizi, bir an için ziviri karanlıkta kaldık. o anın korkusu ve gerginliği ile herkes panik halinde bağırmaya başladı. sendeleyip, sırt üstü arkamda ki çukura düştüm. neye uğradığımızı şaşırmıştık. kulaklarıma gelen en yüksek ses çirkin ömerin, allaaaahh diye bağırışlarıydı. hoca sürekli sakin olmasını söylüyordu. ben sadece inliyordum. hiç bir şey göremiyordum ve başımı vurmuştum.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    0
    devam edeceğim beyler, şuan yazmak için müsait bir zamanım yok. emin olun vaktim olsa sabaha kadar durmadan yazacağım ama işte kendi sorunlarım var şuan ve onlarla ilgileniyorum. bu gece gelip bitirmeyi planlıyorum.
    ···
  11. 11.
    0
    devam etmeye mecal mi kaldı be panpalar. çaylaklık yedik, soğuttuk arayı.
    ···