1. 26.
    0
    bölüm on bir

    Halk arasında artık gerçek bir karmaşa vardı. Haliv’in tarafını tutan azınlığa karşın çoğunluk Kral Lukos ve Alor için hayır duaları ediyordu. Prenses Juter’in, Karanlık Evren’in askerlerinin Haliv’in tarafına geçtiğini her nasılsa öğrenen halktan imkânı olanlar Krallık toraklarından daha güvenli gezegenlere gitmeye başladılar. Özellikle başkent; saldırıya ve yıkıma en açık olan kent; bir hayalet şehir gibi boşalmıştı. Sokaklarında ışıltılı barış günlerinin neşesi yoktu ve şehirde kalmaya devam eden az sayıda insanında yüzü gülmüyordu zaten.

    Kara Taht gezegeni Gökyüzü Krallığına yedi yüz elli bin ışık yılı kadar uzakta. Ne pek büyük ne de pek küçük olan bir gezegendi. ismine zıt olarak gezegen uzaydan mavi, yeşil karışımı bir renkte gözüküyordu. Buranın bu adı almasında halkının kısa boylu vücutları simsiyah olan, kalpleri de en az vücutları kadar kararmış olan yerlilerden oluşması etkili olmuştu. Gökyüzü Krallığı’na isyan etmeye kalkıştıklarından beri evrenin çoğu gezegeni onları dışlamıştı ve bu sebeple Krallıkları zamanla eski gücünü kaybetmişti.
    Güneşin ışıkları en dik vaziyetine geldiğinde bu gezegenin yüzeyi hiçbir zaman olmadığı kadar hareketliydi. Haliv ve Kral Amoyur Prenses Juter’in ordusunun inişini karargâhın hemen önünden izliyorlardı. Ana gemi yere indiğinde gemiden inen Prenses, Kral Amoyur’a eski bir dost gibi gülümseyerek yanlarına geldi. Haliv bir an için oldukça şaşırmıştı. Prenses hiçte üç bin yaşında gibi durmuyordu. Sarı saçları, yeşil gözleri ve gülümsemesindeki Haliv’i etkileyen ışıltısıyla en fazla yirmi beşinde gibiydi. Haliv Prensesin önünde saygıyla eğilip elini öptü ve varlığınızla bizi onurlandırıyorsunuz türünden bir sözcük geveledi. Prenses Amoyur’a döndü ve seni yeniden görmek harika dedi. Amoyur bir kahkaha kopararak ben yaşlandım ve gücüm azaldı prenses ama siz aynen son gördüğümde ki gibisiniz diye karşılık verdi. Prenses’te Haliv’e bakınca etkilenmiş gibi oldu. Haliv gerçektende oldukça yakışıklıydı. Siyah ve uzun saçlarıyla esmer bir delikanlı olan Haliv’in çapkınlığı kendi ülkesindeyken dillere destandı. Bu sebeple o şimdiye kadar ağabeyi gibi evlenip tek bir kadına bağlı kalamamıştı. Priçeste Haliv’e doğru gülümsedi ve bende sizinle tanıştığıma memnun oldum dedi Haliv’in bilinçsiz bir şekilde tutmaya devam ettiği elini çekerek. Haliv bir rüyadan uyanmış gibi silkindi ve hep beraber karargâha girerek bir plan yapmaya koyuldular. Haliv derhal Gökyüzü Krallığı’na saldırılmasını istiyordu çünkü açık bir şekilde güç onlardaydı. Babasının Prenses Juter’in inanılmaz sayıdaki ordusuna karşı baş edemeyeceğini düşünüyordu. Kral Amoyur ve Prenses Juter ise geçen sefer kaybetmelerine neden olan kibre kapılmadan öncelikle bir deneme saldırısı yapıp Kral Lukos’un gücünü ölçmek niyetindeydiler. Karar verildi dedi Prenses yumuşak bir ses tonuyla; beş yüz kadar gemimi gönderip öncelikle güçlerini ölçeceğim, bakalım benim gücümün yüzde beşi bile etmeyecek bu kuvvetin saldırısını nasıl karşılayacaklar. Eğer zayıf olduklarına inanırsak hemen tüm gücümüzle taarruza geçeriz diye devam etti.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    0
    bölüm on iki

    Alor odasının penceresinden kuş sürüleri gibi ülkesine akın eden savaş gemilerine baktı. Babasının yaptığı yardım çağrısının ardından ülkesine sürekli başka krallıklardan askerler geliyor babası onları yerleşim olmayan krallık topraklarına kurdurduğu geçici karargâhlara konuşlandırıyordu. Her şey yolunda giderse üç gün sonra Kara Taht gezegenine sefer düzenlemeyi düşündüğünü açıklamıştı Alor’a ve onun sarayda beklemesini istemişti yine. Alor düşünceli bir biçimde dışarıyı izlerken arkasından yaklaşan karısı Elehn sevgiyle sarıldı ona ve babam Kral Julifet de gezegene indi dedi. Biliyorum savaşta olmak istiyorsun ama bende baban gibi katılmamanın daha hayırlı olacağını düşünüyorum diye görüşünü belirtmeye devam etti. Fakat bunu çok istiyorsan eğer babam sana yardım edebilir onun gemisinde savaşa katılıp yakından izleyebilirsin diye teklif etti. Alor arkasını döndü ve eşi Elehn’i aşkla öptü ardından da sen olmasaydın ben ne yapardım diye kulağına fısıldadı. Karısının kollarında savaşı ve isyanı unutan Alor kafasının bir yerinde kayınbabası olan Kral Julifet’in ordusuna katılıp savaşa gitmeye karar verdi.

    Prenses Juter gemisinde ki odasında kalmayı tercih etmişti. Burası onun evi gibiydi. Kendi gezegenlerinde de sarayından çok bu gemide vaktini geçirirdi.
    Dün buraya indiğinden beri içini bir duygu kemiriyordu, üç bin yıldır hiç hissetmediği hatta böyle zayıf bir duyguya sahip olmadığı için her zaman şükrettiği bir duyguydu bu. ‘’Aşk’’ hem de ölesiye intikam almak istediği Kral Lukos’un oğlu Haliv den başkası değildi âşık olduğu. Yeniden kendine kızdı ve odasını adımlamaya başladı Prenses fakat kalbi nasılsa hızla çarpıyor, başını döndürüyordu. Yanakları utangaç bir genç kız gibi kızarmıştı.
    Şuana kadar hayatında kendisinden başka kimseye yer vermemişti. Çünkü eğer insanın değer verdiği kişiler olursa zayıf noktalarının da olacağını düşünmüştü hep.
    Belki diye geçirdi aklından Lukos’u indirip başa Haliv’i geçiririm ve beraber yönetiriz evreni. Bu düşünce kalbini teskin etti ve biraz daha rahatladı. Önce atalarının intikdıbını almalıydı. Hemen gemisinden indi ve Kral Amoyur’la görüşüp gemilerinin başına Haliv’in güvendiği komutanı deneyimli Ujarıt’ı geçirdi ve beş yüz gemilik filoyla Kral Lukos ve Gökyüzü Krallığı’na saldırıya geçme talimatı verdi. Haliv de Prenses Juter’i gördüğünden beri tahta geçme planlarını ve diğer her şeyi unutmuş gibiydi. Gözleri aklından çıkmıyordu bir türlü. Gemiler harekete geçerken Juter’e kaçamak bir bakış attığında onunda kendisine sevgiyle baktığını gördü ve birbirlerine gülümsediler. Haliv bu gülümsemenin aşktan mı ileri geldiğini yoksa sadece bir ittifak güvencesi mi olduğunu anlayamadı. Sadece büyük bir sıcaklığın kalbinden yayılarak bedenini kapladığını hissedebilmişti. Yanlarında Kral Amoyur olmasa beklide birbirlerine koşup tutkuyla öpüşmeye başlayacaklardı ama ikisi de buna cesaret edemiyor, sadece içten bir biçimde bakışmakla yetiniyorlardı.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    0
    bölüm on üç

    Ordu Komutanı saray koridorlarında koşuyordu. Felaket kapılarına kadar gelmişti ve belki de birkaç saat sonra bu krallığın çöküşünü göreceklerdi. Taht odasına girdiğinde telaşı Kral Lukos’un gözlerinden kaçmadı.
    Neyin var dedi Kralı ne bu acelen?
    Kralım dedi soluk soluğa Ordu Komutanı Luther; Beş yüz beklide daha fazla geminin gezegenimize yaklaştığını haber aldık. Juter’in ordusu bu, hemen karşılık vermeliyiz aksi halde savaş ülkemize taşınacak diye konuşmasına devam etti. Kral Lukos biraz düşündü ve ardından telaşla gerekli emirleri vermeye başladı; Savaş topraklarımıza inerse pek çok masum hayatını kaybeder ve ülke büyük zarar görür. Hemen üstlerden gemileri kaldırın ve gerekli karşılığı havada verin onlara dedi. Gezegen atmosferinden geçmelerini istemiyorum anlaşıldı mı diye bağırdı komutana.
    Komutan Luther şeref sözü veriyorum ki buna izin vermeyeceğim kralım dedi ve hızla taht odasından çıkıp çeşitli gezegenlerin savaş gemilerinin bulunduğu Evren Birleşik Askeri Üssü’ne gitti ve komutanlara durumu açıkladı. Gemiler birbiri sıra kalkmış gökyüzünde kaybolmaya başlamışlardı. Komutan Luther savaşı bizzat yönetebilmek için bir Komuta Gemisi’ne bindi ve askerleriyle beraber savaşa katıldı. Atmosferin daha uzaklarında çarpışmak onların yararına olurdu. Yaptığı bunca hatadan sonra Kralının verdiği bu emri de yerine getiremezse sonu çok kötü olabilirdi.
    ···
  4. 29.
    0
    bölüm on dört

    Savaş gemilerinin peş peşe havalandığını gören Alor, taht odasına babasının yanına gitti. Babası durumu açıkladığında sence Komutan Luther’in kaybetme olasılığı var mı diye sordu ona. Kral Lukos oğluna bu daha hiçbir şey değil dedi. Bu savaşı kazanırız ama beş yüz gemi Juter’in gücünün küçük bir kısmıdır ancak belli ki gücümüzü ölçmek için bir plan yapmışlar diye ekledi bilgece.
    Juter’i tamamen yenecek gücümüz var mı peki diye sordu Alor.
    Babası Kral Bilge Lukos camdan dışarıya, savaşı hissetmiş gibi duran karanlık ve fırtınalı havaya baktı ve umut her zaman vardır oğul dedi. Güçse sadece rakamlardan ibaret değildir.

    Gerçekten de hava sanki dakikalar sonra dökülecek kanları, yapılacak savaşı hissetmiş gibi iyiden iyiye kararmış, henüz akşamın erken saatleri olmasına rağmen Krallık Başkenti’nde yaşayan az sayıda insan da evlerine çekilmişti. Kral Lukos sarayından, taht odasından havaya bakıyor içinden askerleri için bir dua mırıldanıyordu. Alor ise odasında sinirli bir şekilde ileri, geri yürüyor. Kardeşinin çok güçlendiğini, belki de birkaç saat sonra saraylarını ve Krallıklarını ele geçirebileceğini düşünüyor ve telaşlanıyordu. Eşi Elehn onu sakinleştirmek için oldukça çabalamıştı ama Alor savaş bitip, gemileri gezegenlerine dönene kadar sakinleşmeyecek gibi görünüyordu.
    ···
  5. 30.
    0
    bölüm on beş

    Ordu Komutanı Luther uzakta düşman gemilerini görünce alnındaki teri sildi ve merkez batı ve doğu olmak üzere üç kolu bir şeklinde saldırı hattı oluşturulmasını komutanlara emretti. Uygun pozisyon alınınca da tüm gemilerin telsizine gidecek biçimde ses ayarını yapıp, Ateşşşşş!!! Diye gürledi. Bir anda kapkara uzay boşluğu kırmızı, mavi ve yeşil lazer toplarıyla aydınlandı. Bir müddet karşılıklı ateş devam etti. Düşman gemilerinin zırhı oldukça sağlamdı ve kolay delinmiyordu. Komutan yeniden telsizi açtı ve üç, dört ve beş numaraları avcılara düşmanın en büyük gemilerinden olan yıldız destroyerine dalma emrini verdi. Askerler emri tereddütsüz uyguladılar ve ardından yıldız destroyerinin patladığı, uzayın boşluğunda düşmeye başladığı görüldü. Savaş çok cepheli ilerliyordu. Hejjer gezegenin savaş gemileri doğu kanadında zor durumdaydılar ve eğer doğu kanadı düşerse düşman atmosferi geçip Gökyüzü Krallığı topraklarına ilerleyebilirdi. Komutan Luther Mijoler ve Guyyi gezegenlerinin birliklerini doğuya kaydırmalarının gerektiğini söyledi ve doğu kanadı şimdilik emniyet altına alınmış oldu. Düşman Kuvvetlerinin doğu hattında Komutan Ujarıt vardı ve inanılmaz bir güçle gemilerini buradan geçirip Işık Evi’ne ulaştırmak için saldırıyordu. Prenses Juter ve Varis Haliv atmosferden geçip doğrudan saraya saldırmaları emrini vermişti.
    Gökyüzü adeta yanıyordu. Doğu kanadında düşman gerçekten ilerleme olanağı bulmuştu ve alevler artık Gökyüzü Krallığı’ndan bile görülebiliyordu. Kral Lukos düşman gemilerin geçmesi ihtimaline karşı lazer ve ağır füzyon hızlandırıcı toplarını işler hale getirtti ve sarayın etrafını koruyucu kalkanla savunma emrini verdi. ilk defa savaş ve yıkım Gökyüzü Krallığı’nın bu kadar yakınına gelmişti.
    Alor’u sakinleştirmeye çalışan Elehn de artık telaşlanmaya başlamıştı. Alor a sarılmış gündüz gibi aydınlanan gökyüzünü endişeli gözlerle süzüyordu. Babasını düşündü ve daha da kederlendi. Başını Alor’un omzuna yasladı ve ağlamaya başladı. Artık Alor onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
    Savaşın yıkımı iyice artmıştı. Düşman sol ve merkez kısımda yeniliyordu ama doğu kanadı elden çıkmak üzereydi. Komutan Luther ölümcül bir karar verdi ve gemisinin tüm gücünü kalkanlara verip doğu kanadına, düşmanın kalbi olan, ana kumanda gemisine olanca hızıyla ilerledi. Son kez gemisinin camından baktığında Kralına verdiği sözü tutacak olmanın mutluluğuyla kalbi ferahladı ve ardından bir saniyelik bir patlama, acı hissetti. Gemisi Ujarıt’ın ana kumanda gemisine çarpmıştı ve inanılmaz bir gürültüyle çevrelerindeki birkaç düşman gemisini de patlatarak yok olmuşlardı. Düşman sol ve merkezde yenilmişti. Doğu kanadındaki düşmanlarda Ujarıt’ın gemisinin –ana kumanda gemisinin- yok olmasından sonra dağıldılar ve böylece savaş kazanılmış oldu. Komutan Luther Krallığını korumak ve Kralının emrini yerine getirmek için kendini feda edince komutanlığı Elehn’in babası Julifet aldı. Kaçan düşman da yok edildikten sonra gemiler Evren Birleşik Askeri Üssü’ne döndüler. Kral Lukos ve Alor onların döndüğünü görür görmez karşılamaya gittiler. Luther’in öldüğünü öğrenince savaş kutlaması yapılması düşüncesinden vazgeçildi ve Julifet olanları Kral Lukos ve Alor’a açıkladığında Kral Bilge Lukos gözlerinden süzülen yaşlara mani olamadı.
    Luther için dedi Kral. Bu savaşı kazanmalıyız. O evrendeki barışı ve ülkesini korumak için şehit olmuş bir askerdir. Onun için ve yüzlerce askerimiz için bu savaşı kazanmak zorundayız diye devam etti. Üsse inen komutanlar Krallarının sözleri ardından zafer için dediler ve silahlarını gökyüzüne doğru doğrultup, Luther için, Barış için diye bağırdılar olanca güçleriyle.
    Kral Lukos bu saldırıyı düşmanın sadece küçük bir bölümünün yaptığını biliyordu ancak artık kendine ve ordusuna daha çok inanıyordu. Askerlerindeki o coşkuyu gördükten sonra eski barış ve huzur dolu günler ona ulaşılmaz gelmiyordu artık.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    0
    bölüm on altı

    Haliv Ujarıt’ın ölüm haberini aldığında yıkılmıştı. On yıldan fazla süredir yanında olan bir komutanıydı ama hepsinden önemlisi onun yegâne arkadaşıydı Ujarıt. Prenses Juter de biraz öfkeli görünüyordu. Haliv’in üzülmesine oda üzülmüştü ve ayrıca beş yüzden fazla gemisinden tek bir geminin bile savaştan kurtulamamasına da üzülüyordu.
    Kral Amoyur ordusunu teftiş için saraydan ayrılmıştı. Prenses ve Haliv odada yalnızlardı. Prenses bu yalnızlığı ve Haliv’in üzüntüsünü ona yaklaşmak için kullandı ve Haliv’in yanına oturup elini tuttu. Haliv şaşkınlıkla ona baktığında Prensesin yanakları yine bir utanç duygusuyla kızardı. Haliv bir anda Prensesi öpmeye başladı ve çok uzak diyarların bu iki insanı kaderlerinin ilginç bir şekilde birleşmesiyle beraber oldular ve şöminenin başında yorulup uyuyakalana kadar seviştiler.
    Prenses kendine geldiğinde saatin oldukça geç olduğunu fark etti. Odadan çıktı ve Kral Amoyur’un henüz saraya dönmediğini öğrenince rahatladı. Bir yandan nasıl böyle bir şey yaptığına inanamıyor, bir yandan içi bu birleşmenin mutluluğuyla doluyor, bir yandan da kimsenin onları görmemesine seviniyordu. Tekrar odaya girdi ve Haliv’i öperek uyandırıp artık odalarına gitmeleri gerektiğini Amoyur’un kendilerini böyle görmesini istemediğini söyledi. Haliv odadan çıkmadan önce onu son bir kez daha tutkuyla öpmüş ve Prenses’e sevgilim diye hitap etmişti.
    Prenses ve Haliv istemeseler de mecburen odalarına dönmek zorunda kaldılar. Prenses yaptığından çok utanıyordu ama artık Haliv’ siz yapamayacağını da biliyordu.
    Haliv o an için içki içmeden sarhoş olmuş vaziyetindeydi. Ne taht mücadelesi ne de kaybedilen savaş umurundaydı. Bir tek Ujarıt’ın ölümü dert olmuştu yüreğine ama Prensesin aşkına karşılık vermesi tüm hüzünleri unutturacak bir şeydi. Tahta çıkabilirsem onunla evlenirim ve ben Kral o Kraliçe olur evreni birlikte yönetiriz dedi içinden ve tahtı her zamankinden daha çok arzuladı.
    ···
  7. 32.
    0
    bölüm on yedi

    Krallığın üstüne bir kez daha güneş doğmuştu. Gökyüzü sanki bir gün önce inanılmaz bir kıyımın yaşandığı savaşa şahit olmamış gibi ışıldıyordu.
    Kral Lukos dün gece yapılan savaştan sağ kurtulan komutanlarını ve kendilerine yardım eden gezegenlerin krallarını sarayına çağırtmıştı. Toplantı odasını dolduran komutanlar ve çeşitli gezegenlerin kralları Kral Lukos’un gelişini bekliyorlardı. Kral Bilge Lukos toplantı odasına girdiğinde tüm salon saygıyla ayağa kalktı ve Kralın oturun işaretiyle yerlerine oturdular. Kral; Konuşmama başlamadan önce bir gün evvel yapılan savaştaki gayretiniz ve üstün başarınızdan dolayı hepinizi tebrik ediyorum dedi salondakilere. Var olun, fakat bu savaş ileride karşılaşacağımız tehditlerden çok daha kolay bir mücadele olmasına karşın bizim için zor bir savaş oldu. Eğer gezegenlerinizde bıraktığınız bir askeri gücünüz varsa onları şimdi kullanmanın tam zamanı, eğer Juter, Amoyur ve Haliv bizi burada yenerse onları bir daha kullanma fırsatınız dahi olmaz. Karanlık Evren ışıltılı dünyalarımıza hâkim olur ve evrende barış ve huzur ancak geçmiş zamanların buğulu bir hatırası olarak kalır belleklerde diye devam etti.
    Salondaki herkesin sözlerini onayladığı görünce daha büyük bir güvenle konuşmasını sürdüren Kral Lukos; Komutanlarım ve saygıdeğer krallar sizden yapabileceğinizden daha fazlasını istiyorum belki ancak evrenin buna ihtiyacı var. Evrenin ve bizim kaderimiz sizin ellerinizdedir. Bu savaşların sonunda galip gelirsek adınız tarih kitaplarında ve insanların belleklerinde sonsuza kadar bir kahraman olarak yer edecek. Gelecek nesiller sizlere şükran borçlu olacak. Son söz olarak hepinize şimdiden teşekkür ediyor, zafer bizimle olsun diyorum dedi ve konuşmasını bitirip komutanlarla kralları üslerine uğurladı. Krallar son güçlerine kadar getirme sözü vermişlerdi.
    Kral Lukos taht odasına gitti ve görüşmek için çağırdığı Komutan Hayil’in kendisini beklediğini gördü.
    Komutan Hayil dedi Kral Lukos. Seni dün gece yaptığımız savaşta şehit olan Komutan Luther’in yerine Ordu Komutanlığına getiriyorum. Görevini en az Komutan Luther kadar iyi yapmanı umuyorum, içinde bulunduğumuz süreçte sana çok iş düşecek.
    Komutan Hayil verdiğiniz görevi en iyi şekilde değerlendireceğim kralım dedi ve Kral Lukos’un önünde yere kadar eğilerek bir reverans yaptı.
    Kralın içinde Komutan Hayil’e karşı bir rahatsızlık vardı ama nedenini kendiside anlayamıyordu. Boş bir kuruntu diye düşündü ve çıkabilirsin manasında bir işaret yaparak Komutan’ı dışarı çıkarıp taht odasında yalnız kaldı.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    0
    bölüm on sekiz

    Haliv ve Prenses Juter artık birbirlerine olan duygularını açıkladıkları ve duygularının da karşılıksız olmadığını anladıklarından daha rahattılar. Kimi zaman tedbirsizce hareket ediyorlardı ve Kral Amoyur bir şeyleri anlasa da onlara karşı herhangi bir söz söylemiyordu. Haliv için kadınlar yabancı değildi. Ama bu denli bir aşkı ve tek bir kadına bağlanma duygusunu ilk kez hissediyordu. Prenses ise daha öncesinde bırakın bu duyguları bilmeyi, bu tür duyguları aşağılayan birisiydi.
    Kral II. Amoyur, Prenses ve Haliv yeni bir plan yapmışlardı. Ertesi akşam harekete geçeceklerdi ve bu kez tüm güçlerini kullanacaklardı. Haliv savaşa Prenses’in oldukça korunaklı gemisinden katılacaktı. Kral Amoyur ise Haliv’in ordusuna ve Prensesin mekanik ordusuna Krallık Komuta Gemisinden liderlik edecekti. Bu kez hedef doğrudan saray olacak binlerce avcı, kruvazör ve destroyer Kral Lukos ve diğerlerinin savaş gemilerini oyalarken atmosferi geçen gemilerden inecek askerler doğrudan saraya hücum edip tahtı ele geçireceklerdi.
    Prenses ve Haliv’in düşüncesi aynıydı ve bu düşüncelerini birbirlerine açtıklarında ikisi de aynı şeyi düşündükleri için birbirlerine gülümsemiş sonra da derin bir tutku ve bağlılıkla öpüşmüşlerdi.
    Prenses ve Haliv tahtı ele geçirip Haliv’in Kral olmasını ve ardından Prenses’le evlenip onunda Kraliçe olmasını hedefliyorlardı. Böylece Gökyüzü Krallığı ve Karanlık Evren’in güçlerini birleştirip her şeyi, herkesi kontrolleri altında tutacaklardı.
    Prenses ve Haliv’in tek endişesi savaşı kaybetmekti ancak o kadar büyük bir güce hükmediyorlardı ki bu endişeleri onları çok da fazla rahatsız etmeden yerini, gelecek günlerin güzel hayallerine bırakıyordu.
    ···
  9. 34.
    0
    bölüm on dokuz

    Altın Saray çevresinde güvenlik önlemleri oldukça artmıştı. Sarayı koruyan şeffaf güvenlik kalkanının yanı sıra, her hangi bir saldırıda kullanılmak üzere toplar hazırlanmıştı. Kral Lukos düşman gemilerinin atmosferi geçip yere iniş yapması halinde ilk hedeflerinin saray olacağını tahmin ediyordu. Sarayın duvarları içine muhafızlar yerleştirildi ve şehrin stratejik öneme sahip bölgelerine de askerler konuşlandırıldı. Düşmanın gücü ne kadar fazla olursa olsun onları havada tutmaya uğraşacaklardı elbette. Kral Lukos kendisi de bizzat havadaki savaşa katılacaktı. Artık her şey hazırlanmıştı ve düşmanın gelmesini beklemekten başka çare kalmamıştı.
    Alor sarayın iç kapısından yani binadan sarayda ki muhafız alayına komuta edecekti. Ama onun planı farklıydı. ilk başta Kral Julifet’le beraber havada gerçekleşecek savaşa katılmayı planlamıştı.. Fakat daha sonrasında önemli olanın karada cereyan edecek savaş olduğunu anladı ve saray dış kapısı önlerinde yani düşmanın ilk ineceği bölgede askerlerin başında olmaya karar verdi. Ben ölmeden bu sarayı onlara bırakmayacağım diye kendine yemin etmişti.
    ···
  10. 35.
    0
    bölüm yirmi

    Prenses ve Haliv artık gemideydiler. Kral Amoyur da kendi gemisindeydi. Prenses Juter’in binlerce gemisi ve Kral Amoyur’un gemileri sonsuz evreni kaplamış gibi gözüküyordu. Gerçekten muazzam bir güçleri vardı ve savaşı kaybetmeleri pek mümkün gözükmüyordu.
    Eğer şehre inmeyi başarırsak dedi Prenses, Haliv’e krallığını ilan edebilirsin. Çünkü benim mekanik, demir ordumu kimse yenemez.
    Prenses Haliv’e kontrol mekanizmasını anlatmıştı. Robot gibi bir sisteme sahip olan mekanik askerler bu gemiden yönetiliyordu. Önlerindeki ekranlardan askerlerin miğferlerindeki kameralar yardımıyla etrafı görüp onlara gerekli emirleri vererek onları yönlendirebileceklerdi.
    Gökyüzü Krallığı atmosferine yaklaşık iki saatlik bir süre sonra ulaşacaklardı.

    Ordu Komutanı Hayil ve diğer komutanlar gemilerinin başına geçmiş gezegenin etrafında turlayıp düşmanı bekliyorlardı. Düşman görüldüğünde Komutan Hayil gezegene sinyal gönderecek, sinyali alan Kral Lukos ve diğer gezegenlerin kralları gemileriyle havalanacaklardı.
    Karanlık uzay boşluğunda turlayan Komutan Hayil ileri gözcülerinden düşman gemilerinin yaklaştığını haber aldı ve hemen bu haberi Kral Lukos ve diğerlerinin harekete geçmek için beklediği Evren Birleşik Askeri Üssü’ne gönderdi.
    Tüm gemilere savaş pozisyonu aldırdı ve düşmanın gelişini ateşe hazır bir biçimde beklemeye başladılar.
    ilk gördükleri yüzlerce avcı ve onları biraz geriden takip eden kruvazör, destroyer ve komuta gemileri oldu. En geriden gelen dev gibi bombardıman gemileriyle, firkateynleri gördüklerinde, komutan Hayil ancak kendine geldi ve ateş etmeleri emrini verdi. Bir anda uzay boşluğu gündüz gibi aydınlandı ve ateşe düşmanın inanılmaz bir çabuklukla karşılık vermesinin ardından gökyüzü cehenneme dönüştü.
    Kral Lukos ve diğer krallar ancak savaş alanına ulaşmışlardı ve düşmanın gücü karşısında şaşkınlığa uğruyorlardı.
    Daha savaşın ilk dakikalarında savunma ordusunun direnci kırılmıştı. Kral Lukos savunmanın esnek bir hal almasını söyledi ve Komutan Hayil’e batı kanadından merkeze geçmesini emretti. Çünkü düşman doğudan ya da batıdan değil doğrudan merkezden inanılmaz bir güçle yükleniyordu.
    Savaşın ilerleyen dakikalarında pek çok kralın gemisinin yok olduğu anlaşılıyordu ve Kral Lukos’la irtibata geçen komutan sayısı oldukça azalmıştı. Komutanlar ya ölmüşlerdi ya da o kadar zor durumdaydılar ki emir alacak durumları kalmamıştı.
    Kral Lukos arka arkaya düşen gemilere baktı. Uzay bir kıyım alanlına dönüşmüştü. Düşmanın binlerce gemisine karşı tutunmaları gittikçe zorlaşıyordu. Üstelik yüzlerce düşman gemisi merkezden batı kanadına geçmişti ve karşılarındaki az sayıda savunmacıyı geçmeleri an meselesiydi.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    0
    ilk yirmi bölümü yazdım panpalar iki yüz bölümlük bu romanı sizlerle paylaşmaya devam edeceğim
    ···
  12. 37.
    0
    @40 yavaş yavaş okuyun mk roman diyorum 370 sayfa roman mk
    ···
  13. 38.
    0
    @42 ön söz basılırsa yazılır panpa burda romanı paylaşıyorum sadece
    ···
  14. 39.
    0
    @43 neler var panpa daha sen okumaya devam et :=)
    ···
  15. 40.
    0
    @46 akşam edicez panpa yolladıklarımı okuyun bi
    ···
  16. 41.
    0
    @49 sağ ol kardeşim devam edicem başlık takip yapın
    ···
  17. 42.
    0
    @50 neye yok artık kardeşim
    ···
  18. 43.
    0
    @49 e kitap yapıcam vericem linkini sözlükte kanka sağ ol ilgin için
    ···
  19. 44.
    0
    devam ediyorum beyler hazırlanın
    ···
  20. 45.
    0
    bölüm yirmi bir

    Tüm bu şartlara rağmen savunma iki saatten daha uzun bir süredir devam etmekteydi. Komutan Hayil gemisinin kumanda bilgisayarına gelecek emri bekliyordu. Nihayet kendisine gönderilen mesajı gördüğünde kurnazca gülümsedi ve okumaya başladı.
    Artık zamanı geldi diyordu mesajda. Zamanı geldi; söz verdiğin gibi bizi yere indir ve ödülünü al.
    Kral Lukos ve hayatta kalan birkaç komutan düşman kıskacı içinde kalmış ince bir çizgi halinde ayakta kalmaya çalışıyorlardı. Düşmanın sinyal bozucuları iyice yaklaştığı için haberleşmeleri de zorlaşıyordu.
    Kral Lukos yanına kadar sokulan Komutan Hayil’in gemisini görünce oldukça şaşırdı. Diğer tüm komutanlar ölümüne mücadele ederken onun emirlere uymamasına öfkelendi ve telsizine sen burada ne yapıyorsun! Git ve birliklerine kumanda et! Diye bağırdı.
    Komutan Hayil’in cevabı ise evlada kralım oldu. Kral Lukos ihaneti saniyeler içinde anlasa da şaşkınlığının etkisiyle duraksadı ve son gördüğü şey Komutan Hayil’in komuta gemisinin toplarının ışığı oldu.
    ···