1. 1.
    -1
    incici dostlarım yazdığım roman ilk denememdir ve sizlerle bölüm bölüm paylaşmak istiyorum. Okurken keyif almanız dileğiyle...

    Kanlı TAHT

    Bölüm Bir

    Güneş, Gökyüzü Krallığı’nın üzerinde doğuyor, yeni bir günü müjdeliyordu. Sabahın ilk saatlerinden itibaren Saray Meydanı’na toplanmaya başlayan ve sayıları giderek çoğalan kalabalıkta hiç kimse bu günün evrenin ve Krallığın kaderinin sonsuza kadar değişeceği gün olacağını bilmiyordu. Meydanda toplanmalarının elbette bir amacı vardı, evrende yaşayan sıradan canlıların her zaman göremeyeceği bir olaya tanıklık etmek için toplanmışlardı. Kral Bilge Lukos’un bu görkemli krallığın hükümranlığını en büyük oğlu ve birinci dereceden varisi Alor’a devredeceği üç gün önceden duyurulmuştu ve o andan itibaren evrenin bütün gezegenlerinden bu ana şahit olmak isteyen binlerce kişi yüzyıllardır barışı ve güveni temin eden Gökyüzü Krallığı’na akın etmişti.
    Alor’un tahta çıkacak olmasına hemen herkes sevinmişti ve bu beklenen bir şeydi. Halk arasında, asırlar boyu Krallığa hükmetmiş Bilge Lukos’un yaşlandığı konuşulur olmuştu ve bunda haklılık payı da vardı. Tabii ki kimsenin bu konuda yüksek sesle bir görüş belirtmesi söz konusu bile olamazdı ve zaten kimsede bunu dillendirmezdi. Sonuçta Kral Lukos halkının güvenliği ve evrenin barışı için asırlar boyunca uğraşmış, bu güvenlik ortdıbını bozmaya çalışan düşmanlarının her birini önünde diz çöktürene kadar mücadele etmişti.
    Saray Meydan’ı Kral Lukos’un babası Kral Bor döneminde yapılmıştı. Son derece görkemli bir şekilde tasarlanan meydanın bir nevi sahne mahiyetinde kullanılan bölümü halkın bulunduğu alanın iki adam boyu yukarısında kalıyordu ve burada yapılacak törene katılacaklar sahneye yürüyerek değil saraydan açılan gizli bir tünelle ulaştıkları platformdan yükselerek çıkarlardı. Bugün de sahnenin etrafı altın renkli üniformalarıyla ve kafalarındaki kızıl miğferleriyle güneşi yansıtan krallık muhafızlarınca çevrilmişti. Göz alabildiğine yükselen ve insanın ucunda asılı olan bayrağa bakması için boynunu son raddesine kadar göğe dikmesini gerektiren bayrak direği sahnenin hemen arkasındaydı. Direğin tepesinde sarı zemin üstüne evrende barışı simgeleyen beyaz güvercin ve onun yanında Krallığın ezici gücünü temsil eden kırmızı bir ok bulunan bayrak dalgalanmaktaydı. Meydanı tamamen dolduran halk artık, yeni kralları olacak Alor, Lukos’un diğer oğlu ve Alor’un kardeşi Haliv ve Kral Bilge Lukos’un gelişini bekliyordu.
    ···
  1. 2.
    -1
    Aralarla paylaşacağım sizle ki heyecanını yitirmesin
    ···
  2. 3.
    -1
    Kitapla ilgili soru ve görüşlerinizi yazarsanız bana destek vermiş olursunuz
    ···
  3. 4.
    -1
    Bölüm iki

    Altın Saray’da taht odasında Kral Lukos ve Alor tören için hazırlanmışlardı ancak Haliv halen ortalarda yoktu. Bilge Kral halkın meydanı tamamen doldurduğunu haber veren muhafıza Haliv’in odasına gidip, ona taht odasına çağrıldığını haber vermesini buyurdu. Muhafız Haliv’in odasına gittiğinde odada kimsenin olmadığını gördü ve odanın bulunduğu katın muhafızına sorduğunda onunda Haliv’i bugün hiç görmediğini öğrendi. Hemen kralına haber vermek için taht odasına koştu ve Kral Lukos’a Haliv’in odasında olmadığını kat nöbetçisi askerin de onu hiç görmediğini iletti. Kral Lukos endişeli bir biçimde tahtına oturup, Kapı Muhafız Alayı Komutanı’nın çağırılmasını emretti. Kapı Muhafızı, Varis Haliv’in gece olmadan saraydan çıktığını, yanında iki addıbının da olduğunu söylediğinde Yaşlı Kral Lukos tahtına yıkıldı. Odadaki herkes Kral Lukos’un yanına koştu –Alor dâhil- Kral Lukos’u böylesine üzen şey oğlunun isyan etmesiydi. Çünkü kim bilir kaç gün önceden bu günün önemini bilmesine rağmen gece karanlığında bir kaçak gibi sarayı terk etmesi ve yanına adamlarını alması bir isyan başlattığını gösteriyordu. isyan ve ihanet ise Krallık yasalarına göre en ağır suçtu. Oğlu ve odadakiler yanına gelmeden kendisi kalktı ve beklenmedik bir çeviklikle asasını yere vurup, kendinden emin bir şekilde emirler yağdırmaya başladı. Ordu Komutanına dönüp; halka törenin benim rahatsızlığım nedeniyle ertelendiğini söyleyeceksin dedi. Ayrıca kışlaların emniyet halinde tutulması gerektiğini de ekledi. Haliv eğer bir isyan niyetindeyse kışladaki askeri tarafına çekmek isteyebilirdi. Ordu komutanı sakinliğiyle tanınan Kralı’nı ilk kez böylesine sinirli ve aynı zamanda üzgün görüyordu hemen başını salladı ve hızla, sırtını Krala ve varis Alor’a dönmeden odayı terk etti. Lukos oğluna da çıkmasını emretti ve Alor da hışımla odadan çıktı. Kral Bilge Lukos her ne kadar kendinden emin davransa da bu sadece bir kral davranışıydı ve çevresindekilere güven vermezse kargaşa çıkmasından kendisi sorumlu olurdu. içini kemiren üzüntü yaşlı kalbine çok ağır geliyordu. Ama yüzyıllarca dayanmıştı ve oğlu Alor’u, hak eden varisini tahta çıkarana ve küçük oğlu Haliv’i güven içinde saraya getirip düzeni yeniden sağlayana kadar dayanmak için kendi kendine söz verdi.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 5.
    -1
    bölüm üç

    Saray Meydanı’nı hınca hınç dolduran halk Ordu Komutanının bizzat yaptığı açıklama ardından heyecanları içlerinde kalarak dağılmaya başladı. Yine de halktan kimileri meydanda kalmaya devam etti ve Saraya çok uzaklardan, meydandan endişeli gözlerle bakmaya başladılar. Bekliyorlardı çünkü gerçekten kralları Lukos’a gönülden bağlılardı ve ona bir şey olup olmadığını bilmek istiyorlardı. ilk defa kralları resmi bir töreni iptal edecek kadar rahatsızlanmıştı.

    Yaşlı Lukos tahtına oturmuş düşünüyordu; Haliv hiçbir zaman ağabeyiyle ve babasıyla tam anlamda iyi geçinmemiş, her zaman tahtı arzulamıştı. Babası tabii ki bunu anlıyordu. Ama işin bu dereceye geleceğini hiçbir zaman aklına getirmemişti. Üstelik iki saat kadar önce gelen sınır komutanın ona verdiği bilgilere göre Haliv günün ilk saatlerinde yanında büyük bir askeri birlikle evet büyük bir askeri birlikle geçiş ışınlayıcısını açması için komutanı tehdit etmiş ve komutanda mecburen izin vermek sorunda kalmış. Daha sonrasında da Ordu Komutanı büyük bir üzüntüyle gelmiş ve başını yere koyup af dileyerek kışlaların üçte birinin boşalmış olduğunu, askerlerin ve bazı kışla komutanlarının da görevlerini bırakıp Haliv’in ordusuna katıldığını bildirmişti. Cezasına razı olacağını da sözlerine eklemesine karşın Lukos onu bağışlamış, hemen ordunun başına geçerek herhangi bir firara izin vermemesini ve orduyu bir tutmasını emretmişti.
    Kral Lukos düşünüyordu; ellerinde her hangi bir savaşta Haliv’i yenecek kudret vardı. Kışladaki askerlerden ziyade saray muhafız alayı bile onu yenmeye yeterdi ama Haliv’in bu derece teşkilatlı bir ayaklanma çıkartması onu çok endişelendirmişti. Böylesi bir ayaklanma için uzun zaman plan yapılması gerekti ve oğlunun yıllardır yüzlerine gülerken arkalarından böylesi bir ayaklanmayı planlaması onu çok yaralamıştı. Ayrıca bu kadar uzun zaman bu isyanı planlayan oğlu Haliv’in güvendiği bir şeyler olmalıydı ve bu yüzden endişeliydi. Evrenin düzenini sağlamakla sorumlu Kral Lukos ve ülkesi düzensizliğin ve karmaşanın tam ortasına düşmüştü.
    ···
  5. 6.
    0
    kim okucak amk kitabını çıkar
    ···
  6. 7.
    -1
    bölüm dört

    Haliv odasında bir ileri bir geri yürüyordu. Askerleriyle beraber gezegeni Işık Evi’nden ayrılalı yaklaşık bir gün oluyordu. Şafak ağarmaya başlamıştı ve babasının olan biteni eninde sonunda anlayacağını biliyordu. Uzun zaman önce – Kutsal Tören’lerinde ağabeyi Alor’un adı Varis Kral Alor diye çağrıldığından beri yani on iki yaşından beri- babasının ileride Alor’u kral ilan edeceğini bu yüzden de tahta geçmeyi ve bu güce bu kudrete hükmetmeyi istiyorsa isyan etmekten başka çaresi olmadığını anlamıştı. O günden beri plan kuruyordu ve zamanla ordu komutanlarını, kimisini para kimisini yetki vaadiyle kendi tarafına çekmişti. Daha tam anlamıyla devlet içinde yapılanmasını kuramamıştı ki babası taht değişikliğini sağlık sorunları sebebiyle öne almıştı. Bu sebeple acele bir şekilde ordudaki adamlarına haber saldı ve kendisinin bile beklemediği bir mükemmellikle gezegeni terk etmeyi başardı. Son kez arkasına baktığında buraya, sarayına Kral olarak geri dönmek için yemin etmişti. Düşüncelere dalmışken odasının kapısının çalındığını duydu ve –Gel diye seslendi. içeri giren muhafız görüşme talebinde bulunduğu Kara Taht gezegeninin Kralı II. Amoyur’un kendisini sarayında beklediğini ancak bu şartla görüşmeyi kabul edeceğini söylemişti. Yanına güvendiği iki addıbını; çocukluğundan beri onunla olan hocası ve eğitmeni Halret ile güçlü ve sadık bir komutanı olan on yıldır kendisiyle birlikte pek çok işini halletmiş, komutanların çoğunu tarafına çekmiş Ujarıt ‘ı alarak Amoyur’un sarayına doğru harekete koyulmuştu. Ordusunun başına güvendiği bir komutanını bırakmış. Böylece ordunun dağılmasını engellemişti.
    ···
  7. 8.
    -1
    @7 bu deneme panpam yazın geliştiricem ve uzatıcam
    ···
  8. 9.
    -1
    bölüm beş

    Haliv’in isyanının üstünden bir gün geçmişti. Güneş her gün ki gibi parlıyor, ışıklarıyla Altın Saray’ı ve Gökyüzü Krallığını aydınlatıyordu. Halk günün ışımasıyla beraber her şey de bir tuhaflık olduğunu sezmeye başlamıştı ama kimse neler olduğunu anlamıyordu. Her gün halkın girişine açık olan saray kapıları kapanmıştı ve kapıların önünde saray muhafızları bekliyorlardı. insanlar önce Kral Lukos’a bir şey olduğunu sanmışlardı. Ama öyle bir durumda sarayın kapıları neden kapansındı ki? içlerinden bazıları muhafızlara neden kapıların kapandığını sorduklarında muhafızlarında kendileri gibi pek bir şey bilmediklerini anladılar. Bu sırada halkın arasına karışmış bir kişi öne çıktı ve elindeki kâğıtta yazanları yüksek sesle okumaya başladı. Kâğıtta aynen şunlar yazıyordu;
    Kralınız Haliv olarak ben bu mektupla sizlere sesleniyorum.
    Babam artık yaşlandı ve ağabeyimi sırf benden büyük ve kendisi gibi uysal bir koyun olduğu için tahta geçirmek istiyor. Oysa biz Gökyüzü Krallığı olarak bu sahta asalet numaralarını bir kenara bırakıp gücümüzü açığa çıkarırsak evrene hükmedecek kudrete sahibiz. Sizleri bu güce ortak olmaya çağırıyorum. Kralınız çok yakında evrene gücümüzü göstermek için ülkesine Krallığına dönecek…
    Mektubun henüz sonu gelmeden muhafızlar adamın üstüne atılmış ve kollarından tutup, sürükleyerek saray kapısından içeri sokmuşlardı.
    Bir anda saray kapısı önünde toplanan kalabalık, artık nelerin döndüğünü anlıyordu. Demek Haliv isyan etmişti ve tören bu yüzden yapılamamıştı. insanlar telaş içinde etrafa dağıldılar. içlerinden bir din adamı bağırarak Tanrı Krallığımızı ve evreni savaşın yıkımdan korusun dedi. Bir anda toplanan kalabalık yine bir anda dağılmıştı. Gökyüzü Krallığının başkenti sessizliğe gömüldü. Kimileri kaygılı bir şekilde işlerine devam etti. Kimileriyse işlerini bırakıp evlerine çekildi, az önce gerçekleşen keşmekeş ortamından eser kalmamıştı, tabii ki şimdilik.
    ···
  9. 10.
    -1
    şimdilik bu kadar diğer partları bugün yayınlamaya devam edicem ama biraz yayalım ki heyecanlı olsun değil mi
    ···
  10. 11.
    -2
    okumadım çok uzun eksi
    ···
  11. 12.
    +1
    @12 roman panpa el kitabı değil
    ···
  12. 13.
    0
    beyler okuyanlar görüşlerini yazsın lütfen
    ···
  13. 14.
    +1
    okumayın beyler okudum kör oldum.
    ···
  14. 15.
    0
    bölüm altı

    Haliv Kara Taht sarayına gitmeden önce Gökyüzü Krallığı’ndaki adamlarından birine daha önceden hazırladığı mektubu halkın yoğun olduğu bir yerde okuması emrini iletmişti. Halkının ağabeyinin ve babasının yerine Kral olarak kendisini kolayca kabullenmeyeceğini biliyordu ama halkın olanları bilmesinin gelecekte kendi krallığını yadırgamalarını engelleyeceğini düşünüyordu. Adamı metni okumayı başarmış mıydı acaba? Bu fikirler ve daha fazlaları kafasında dolaşırken karşıda beliren ve giderek yaklaştıkları Kara Taht sarayına baktı. Bir an için ülkesini, Altın Saray’ı özledi. Işıltılı ülkesini geride bırakıp bu köhne gezegene gelmişti ama çok yakında kral olarak ülkesine döneceğini düşünerek kendini teselli etti. Saraya ulaştıklarında muhafız geldiklerini, Krallarının kendilerini taht odasında beklediğini bildirdi ve önlerinden yürüyerek takip etmelerini istedi. Kara Taht sarayı ülkesinin adı gibi kapkaraydı. Haliv taht odasına girdiğinde kendisini bekleyen II. Amoyur’un oldukça yaşlı vücudunun ve elbiselerinin aksine bembeyaz sakalları olan kısa boylu bir yerli olduğu fark etti. Bu gezegenin insanlarının tipik özelliklerine sahipti. II. Amoyur hiçte göründüğü gibi sert birine benzemiyordu. Bembeyaz dişlerini ortaya çıkaracak bir biçimde sırıtarak; Hoş geldin Işık Ev varisi dedi. Krallığımıza onur verdiniz diye ekledi. Ülkenizde olanları duydum sizin için ne yapabilirim diye sordu. Haliv de ona dostane bir gülümsemeyle; Hakkım olan tahtı ele geçirmek için yardımınıza ihtiyacım var ve sizi temin ederim başa geldiğimde bu yardımınızı asla unutmam dedi. Sizin ordunuza, ayrıca babamın yasaklamasına rağmen hala görüştüğünüzü bildiğim Karanlık Evren’in lideri Prenses Juter’in ordusuna ihtiyacım var diye bir tehdit edasıyla ekledi. Haliv’in cümlesinin sonuna doğru Kral Amoyur’un gülümsemesinin yerini sert bir surat ifadesi almıştı ve bir parçada şaşkın görünüyordu. istediğini alacaksın Işık Ev’li dedi soğuk bir ses tonuyla. Gemilerimi, ordularımı ve Karanlık Evren’in mekanik askerlerini ülkene gönderir seni tahta oturtursam bize vereceğin tavizler sayesinde elbette diye ekledi.
    ···
  15. 16.
    0
    bölüm yedi

    Altın Saray’da taht odasında düşünüyordu Kral Lukos iki gündür kendisini buraya kapatmış ordu komutanı ve iyi olduğunu söylemek için eşi Kraliçe Klarya dışında kimseyle konuşmadan, durmadan düşünüyordu. Ne düşündüğünü kendiside tam olarak bilmiyordu ama düşünüyordu. Olanlar eşini de harap etmişti. Oğlunun babasına ve kardeşine karşı böyle bir isyana nasıl kalkıştığına o da Kral Lukos gibi mana veremiyordu. isyandan iki gün sonra görüşme talebinde bulunan Ordu Komutanı Luther, Haliv ve askerlerinin Kara Taht gezegenine geçiş yaptıklarını ve halen orada olduklarını tespit ettiklerini, isyanı bitirmek için emirlerini beklediklerini söylemişti. Kral Lukos biraz daha bekleyip oğluyla son kez bir görüşme bir uyarı görüşmesi yapmak istiyordu. Bu sebeple Kara Taht’a Krallık elçilerinden birini göndermişti. Oğluna yazdığı mektupta ona sarayına geri dönmesi halinde eskisi gibi devam edebilecekleri ve bu isyanı sona erdirmesi mesajlarını iletmişti. Elçi henüz geri gelmemişti. Umarım Haliv yanlışından geri döner diye düşündü ama bunun imkânsız olduğunu biliyordu. Ok yaydan çıkmıştı artık. Kara Taht ha diye düşündü tekrar –belki bininci kez- Kara Taht gezegeninin zalim bir halkı ve kralı vardı. Şuan ki kralın babası Hatem bundan beş yüz yıl kadar önce Gökyüzü Krallığına saldırmış. Üç yüzyıl süren savaşlar Kral Lukos döneminde ancak sona erebilmişti. Kral Lukos’un babası Bor Karanlık Evren diye bilinen insanlarının nerede yaşadığı asla öğrenilemeyen bir evrenin Prensesi Juter ve Kara Taht Kralı Hatem’e karşı yaptıkları bir savaşta yara almış. Yirmi yıl daha yaşadıktan sonra vefat etmişti. işte o gün Kral Lukos’un Gökyüzü Krallığı ülkesinin ve Işık Evi gezegenin tahtına oturduğu gündü. Tahta geçtikten sonra güçlü bir biçimde Kara Taht’a seferler düzenlemiş zorda olsa Prenses Juter’in mekanik askerlerden kurulu ordusuyla Kara Taht ordusunu yenilgiye uğratmıştı ama Prenses Juter kaçmayı başarmıştı. Haliv’in oraya gitmesinin arkasında kirli bir plan seziyordu Kral Lukos. Fakat oğlunun taht uğruna ülkesini düşmanlarına teslim edebileceği düşüncesini kabullenmek istemiyordu.
    ···
  16. 17.
    0
    bölüm sekiz

    Haliv ve ordusu için Kara Taht gezegeninde bir karargâh kurulmuştu. Kral Amoyur, Prenses Juter ile irtibata geçip bu karargâhı kurdurarak ileride kapılarına gelecek savaş için hazırlıklara başlamıştı. Kral II. Amoyur’un da Kral Lukos ve gösterişli ülkesi Gökyüzü Krallığı’ndan alması gereken bir intikamı vardı. Babası Hatem, Kral Lukos’un bizzat katıldığı Kanlı Irmak Savaşı’nda yenilmiş, bu keder yüzünden de hasta olmuştu. Oğlunu yani Amoyur’u ölene kadar Kral Lukos ve ülkesine karşı büyük bir öfkeyle büyütmüştü. Tahta geçtiğinden beri Prenses Juter ile irtibat kuran Kral II. Amoyur ayağına kadar gelen bu fırsata çok sevinmişti. Haliv’i kullanarak Gökyüzü Krallığı’na savaş açmayı böylece Kral Lukos tan intikam almayı planlıyordu. Şansı da yaver giderse tahta kendi kuklası olan bir kral geçirip Kara Taht Krallığı’nı eski günlerin ihtişdıbına ulaştırmak işten bile olmazdı. Karargâhı ziyaret etmek için sarayından ayrıldı ve yanına güvendiği askerlerinden oluşan bir birlik alarak yola çıktı. Karargâha ulaştığında Haliv’in yanına gitti ve ona getirmek için söz verdiği Prenses Juter’in ordusunun yarın gezegene ulaşmasını beklediğini söyledi. Haliv’in memnuniyeti yüzünden okunuyordu. Babasından gelen mektuba kesin bir ret cevabı vermişti. Elçiye hakkı olan tahtı ele geçirene kadar durmayacağını söylediğini Kral Amoyur’a ilettiğinde Amoyur sonuna kadar kendisine destek vereceğini söyledi tabii ki ileride krallıklarına yardım edilmesi ve kendi Güneş Sistemlerindeki küçük iki adet gezegenin; ticari öneme sahip Gobur ve Triya gezegenlerinin, Kara Taht Krallığı’na bırakılması koşuluyla.
    ···
  17. 18.
    0
    bölüm dokuz

    Prenses Juter hiç kimsenin –Amoyur’un bile- yerini bilmediği bir evrenin hâkimiydi. Karanlıklar evreninin, sonsuzluk gibi gözüken canlılar tarihinden önce var olan ve binlerce yıl önce aydınlık imparatorluğu Gökyüzü Krallığı tarafından iktidarına son verilen bir Krallığın hâkimiydi. Aslında sanıldığı gibi boyutları olmayan bir âlem değildi onlarınki. Evrende yaşamın var olduğu ilk karaydı sadece ve diğer gezegenlerden ve sistemlerden fark edilmeyecek kadar uzaktaydı. Gökyüzü Krallığı’nın üstünlüğünü ortaya koyduğu savaşlardan sonra gelecekte alınacak intikam için diş bileyerek kendi gezegenlerine geri çekilmişlerdi. Yerlerinin keşfedilememesi ve bir merkez gemisinden yönetilen cansız askerleri sayesinde başka bir evrendenmiş gibi rivayetler yayılmıştı ve Prenses bundan gayet mutluydu. Üç bin yıldır ülkesinin başında olan Prenses ömrünün son bin yılını Gökyüzü Krallığı’ndan intikam almanın yollarını düşünerek geçirmişti. Beş yüz yıl kadar önce ellerine geçen fırsatı değerlendirememiş, ihtiyar Kral Bor ve Lukos’a yenilmişlerdi. Kral Amoyur kendisine Kara Taht gezegeninde bulunan bir elçisi aracılığı ile haber gönderdiğinden beri ordu hazırlıyordu ve sonunda yola çıkmışlardı. Yarın beş milyon demir askerinin ezici gücüyle Kara Taht’a varmayı ümit ediyordu. Sonunda Kral Lukos’u önümde diz çöktüreceğim düşünceleri kafasında dönüp duruyordu. Kral Amoyur’un düşüncesinden farklı olarak Prenses Juter, Haliv’in tahta geçmesini istemiyordu. Gökyüzü Krallığı’nın sonsuza kadar evrenden atılması, yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Evrene yeniden kendilerinin hâkim olması için. işte o zaman atalarının ruhunu onurlandırabilecekti. Gözünü gemisinin camından karanlığa dikti ve çok yakında diye mırıldandı derin bir kinle…
    ···
  18. 19.
    0
    bölüm on

    isyanın üçüncü günü olmak üzereydi. Şafak güneşin yeni doğarken aldığı kızılımsı renkle kaplanıyordu. Kral Lukos hükümet meclisini toplama kararı aldığını bildireli henüz on dakika bile olmamıştı ki. Tüm hükümet üyeleri ve çeşitli gezegenlerden elçiler meclis salonunu doldurmuşlardı. Kral salona yanında oğlu Alor ile girdiğinde herkes saygıyla ayağa kalktı. Bilge Lukos yerine oturup meclis üyelerini süzerek; Yaşanan hadiseler malumunuz, evrende ve Gökyüzü Krallığı’nda barış tehlikede. Kara Taht Kralı II. Amoyur’un yeniden Prenses Juter ile işbirliği içine girdiğini öğrendik. Çok yakına savaş kapımızı yeniden çalabilir… Diye devam ediyordu ama sözün burasında kalabalıktan, özellikle diğer gezegenlerin elçilerinden korku ve şaşkınlıkla dolu bir gürültü yükseldi. Üyeler birbiriyle hararetli bir şekilde konuşmaya, mecliste olduklarını unutmaya başlıyorlardı ki. Kral Lukos asasını yere vurup kulakları sağır eden bir gürültü çıkararak; Konuşmama devam ediyorum dedi. Herkesin sessizce dinlemeye başladığını görünce de; Bu tehdit sizleri olduğu kadar beni de endişelendiriyor elbette. Bu nedenle Krallık topraklarında birleşik bir savaş ordusu kurmamız lazım geldiğini düşünüyorum. Ülkelerinize gidin ve bu yardım çağrısını krallarınıza, kraliçelerinize iletin diye ekledi.

    Kral Lukos konuşmasını bitirince söz alan Alor; Ülkemiz ve evrendeki barış için bunu bize ve evrene borçlusunuz. Haliv, Amoyur ve Juter kazanırsa hepimiz kaybederiz. Evrenin kaderi ellerimizde ve onu karanlığın boğucu gücünden uzak tutup yeniden ışıltılı barış günlerine dönüştürmemiz ancak sizin yardımınızla mümkün olabilir dedi. Evrene olan borcunuzu ödeyecek misiniz? Diye de sordu.
    Meclis üyelerinden onaylayan ve kabul eden sözler gelince Kral Lukos toplantıya son verdi ve üyeler salondan çıkarken yüksek sesle huzur ve barış ortdıbının devamı dileklerinde bulundu.
    Kral Lukos ve Alor taht odasına yöneldiler, taht odasında Ordu Komutanı Kralın gelişini bekliyordu. Kral Lukos onu buraya getirenin ne olduğunu sorduğunda; Kralım size iletmem gereken bazı şeyler var dedi. Geceleyin saat üç sularında iki milyon ışık yılı öteden bazı gözcü gemilerinin sinyal gönderdiğini görünce yakın bir gezegenden teftiş için avcıları kaldırdık. Bize yollanan raporlara göre bu Juter’in ordusu, kendilerini göstermeden zor çekilmişler geri bizim avcılar dedi.
    Kral Lukos derin düşüncelere dalmıştı. istihbaratlar doğruydu ve tüm evren savaşın yıkımına açık hale gelmişti. Alor’a oğlum dedi ben kampa gidip, askerlerin başına geçeceğim, senden isteğim şu belayı defedene kadar sarayda kalman zira onların ilk olarak istediği sana zarar vermek diye devam etti.
    Sözün burasında Alor bende seninle gelip onlara karşı mücadele etmek istiyorum diye babasının sözüne müdahale etti. Fakat Kral Lukos’un emri katiydi. Alor babasına karşı gelmemek için sustu ama zihninde çeşitli düşünceler dolaşıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    0
    diğer bölümleri sonra paylaşacağım ilk on bölümü okuyun bakalım
    ···