-
67.
+1Yerimi şöyle kapayım, geç kaldım biraz ama olsun.
-
66.
+1bence de bağımsız hikâyelere dönmek iyi bir karar seriler ister istemez uzadıkça bayıyor. yine de diyar ın ti an dan daha iyi gittiği kesin
-
-
1.
0Öyle ölmem roket at sjsjsjh
Şaka bir yana yazması hoşuma gidiyor diye devam ediyorum. Seri uzayınca baydığının ben de farkındayım.
-
1.
-
65.
+2GRYMiN SHOUM (FiNAL SAHNE)
Yer gök inliyor. Demek ki denge geliyor. Bu yaptığımın pek hoşuna gitmeyeceğini biliyordum zaten.
Denge-“SEN HANGi GÜÇ iLE BiR BiNE’YE GEZGiNLiĞiNi GERi VERiRSiN? EVRENiN DENGELERi ŞU AN PARAMPARÇA.”
Grymin-“Ondan gezginliğini hiç almamıştım ki. Sadece bir süre kullanmasına izin vermedim. Kendisini bana kanıtlayana kadar.”
Denge-“Yine de bu dengenin bozulduğu gerçeğini değiştirmez.”
Grymin-“Daha fazla konuşmana gerek yok. Ne istediğini biliyorum.” Dedi ve yanında bir ağız oluştu. Ağız onu yere tükürdü ve kayboldu.
Kim-“Yaş ıyor muyum?”
Denge-“Kim Styla. Bu senin eski ismindi. Artık benim için çalışıyorsun. Her ne kadar zamanında dengeleri sarsmış olsan da şimdi dengeleri toparlamalısın. Senin ismin bundan sonra Şimdi. Geçmiş de var, tek yapmam gereken geleceği bulmak.”
Grymin-“istediğini aldıysan burayı terk et. Ve bir daha tehditkar biçimde de gelme.” Diyince kayboldular. Denge de işin içine girmek istiyorsa ortalık karışacak demektir.
---
BÖYLECE BiR HiKAYEYi DAHA BiTiRMiŞ BULUNMAKTAYIZ. OKUYANLARA OKUDUĞU iÇiN TEŞEKKÜR EDERiM. BiR SONRAKi HiKAYE BAĞIMSIZ OLACAK. GÖRÜŞMEK ÜZERE KENDiNiZE iYi BAKIN.. -
-
1.
+11 saat 6 dakika varken yetiştim
6da mı bitti oha be hacım. Ama emeğine sağlık bir ara beni bir yeşillendir bir fikrim var
-
1.
-
64.
+1RIFATTümünü Göster
Rian’a geri geldiğimde ilk yaptığım şey mahzene koşmak oldu. Mahzene vardım ve şimdi atariyi bulmalıyım.
Rıfat-“Atari buradaydı değil mi? Sen geldiğinde falan yakmadın atariyi değil mi?”
Anka-“Hayır tabiki de. Bu kadar mı canın oyun oynamak istiyor?”
Rıfat-“Elbette ki hayır. Düşündüğüm şey olabilir.” Dedim ve gizli kapının önünde Rya ile Tennis’i gördüm. Beni görünce hemen koşup sarıldılar.
Tennis-“Başına bir şey geldi diye çok korktuk. Miras bize yanıp öldüğünü söylemişti.” Dedi ve ağlamaya başladı. Rya sessizdi ama o da endişelenmişti.
Rıfat-“Biliyorum sizi endişelendirdim ama şu an vaktim yok. Atari sizde mi?”
Rya-“Evet, yanımda.” Dedi ve cebinden çıkardı. Ben de cebimden pilleri çıkardım ve atariye taktım. Çalışıyor. içinde sadece tetris var. 9999999 u geçince oyun sıfırlanıyordu. Ben daha farklı bir şey olacağını düşünüyorum. Rya ve Tennis yanımda oturuyor ve heyecanlı bir şekilde izliyorlardı. Tetris aslında görebilirsen kazanabileceğin bir oyun. Ve oyun hızlanmaya başladığı için de:
Rıfat-“Fla-en. Gözlerini ödünç verebilir misin?” dedim.
Tennis-“Fla-en burada mı?” Göğsümden kafasını çıkardı ve:
Anka-“Buradayım. Oyunda hile yapman hoş değil.”
Rıfat-“Şimdi bunu düşünmenin sırası değil. Vermen lazım.”
Anka-“Anladım önemli durumlar falan filan.” Dedi ve gözleri verdi. Şimdi yavaşladılar işte. Şuan oyunu kaybetme şansım yok.
Rya-“Bize onunla konuşma diyorsun ama kendin vücudunu paylaşıyorsun. Hiç adil değil.”
Rıfat-“Şu oyun bitsin bundan sonra istediğiniz kadar Fla-en ile konuşabilirsiniz. Ama biraz sabredin. Hem acil bir durumdu. Ya ölecektim ya da Fla-en ile ortak olacaktım.”
Rya-“Sana inanıyorum ama nedense inanmak istemiyorum. Sen de ilk gördüğünde onunla ortak olmak istemişsindir kesin.”
Anka-“Hayır, biraz bile istemedi. Zor durumda kaldığında bile şüpheliydi ama yine de hızlı düşünüp kabul etti.”
Rıfat-“Konuşmanız bittiyse biraz sessiz olun da odaklanayım.”
Saatlerce macera filmi izler gibi oyunu oynamamı izlediler. Bir an bile sıkılmadılar. Dünyada olsam 2. dakikasında dikkatleri dağılırdı. Sonunda 9999999 yaptım. Son çubuğu da yerine koydum ve ekran tamamen kapandı. Atari ortadan ikiye bölündü ve içinden bir kağıt çıktı.
Anka-“ATARiYE NE OLDUU!!!” Bu makineyi neden böyle tasarlamışlar ki? Ama içindeki kağıdı aldım ve açıp okudum. inanamıyorum. Eğer pilleri görmeseydim böyle bir bilgiyi kaçırmış olacaktım.
Rya-“Orada ne yazıyor anlamıyorum.”
Rıfat-“Bizim dilimizde yazıyor. Anlamaman normal.”
Tennis-“Peki ne yazıyor?”
Rıfat-“Tebrikler, oyunu bitirdiniz falan yazıyor.” Gerçeği söyleyemem.
Tennis-“Ama neden kırıldı ki? Oyunu bitirince kırılması çok saçma. Ben de oynamak istiyordum.” Yerden taşı aldım ve içine koyup geri kapattım. Atari tekrar eski haline döndü.
Anka-“ÇALIŞIYOOOR!!”
Rıfat-“Biraz sessiz ol artık. içine ödül gibi bir şey koyduğunuzda kazanırsanız o ödülü alabiliyorsuzuz. En azından böyle çalışıyormuş.” Notta yazıyordu. Anka’nın sinirleneceğini bildiği için notun sonuna bunu eklemiş. Akşam olmuş zaten. Kalktık ve geri tapınağa döndük. Miras beni görünce şaşırdı.
Miras-“Yaşıyorsun. Ama nasıl? Yanıp kül olduğunu gördüm.”
Rıfat-“Sadece başka bir diyara gittim. Seninle konuşmam gereken özel şeyler var.” Dedim ve Miras’ın odasına girdik. Konuştuktan sonra da odama geri girdim. Sadece birkaç gündür yoktum ama sanki yıllardır yokmuşum gibi bir özlemle yatağıma yatıp uyudum. -
63.
+1HALiS
Havada uçuyoruz. Alduinin üzerindeydim. Hedefim babamı öldürmek ama değil öldürmek şu anki halimle bile yanına yaklaşamam. Bu yenilgi canımı çok yaktı.
Alduin-“Şimdi ne yapıyoruz?”
Halis-“Bilmiyorum. “
Yun-“Ama ben biliyorum. imdan’a geri dönüyorsunuz. ikiniz de.” Karşımda belirdi.
Halis-“Sen buraya nasıl geldin?”
Yun-“Hmm. Gelmem pek zor olmadı. Denge’nin yardımı ile buraya geldim. Ama kendisi biraz kızgın onun için sizi hemen geri zütürmem lazım.”
Halis-“Neden kızgın?”
Yun-“Grymin Shoum Bir Bine’ye gezginliğini geri verdi. Denge tamamiyle altüst oldu. Zaten bir ölümsüz olması sorun yaratıyordu bir de cezalı olmasına rağmen cezasının kaldırılması dengenin pek hoşuna gitmedi.”
Halis-“Neden bize yardım ediyorsun?”
Yun-“Işık tapınağı istemeden de olsa Denge ile iç içe çalışıyordu. Senin geri dönüp tekrar ışık tapınağını kurman ve başına geçmen lazım.”
Halis-“Ben kimin öldürüleceğini nereden bileceğim?”
Yun-“Direk listeyi benden alacaksın. Hem daha görevde olup yaşayan ustalar var. Onlardan yardım alabilirsin.”
Halis-“Ustalardan biri başa geçmek isterse ne olacak?”
Yun-“Ustaların hiçbiri limit aş kullanamıyor ve hiçbirinin de bir ejderhası yok. Senden daha iyi bir lider düşünemiyorum. Acelem var.” Dedi ve portali açtı. Başıma büyük bir iş aldım. Ama bu sefer boş durmayacağım. Güçleneceğim. Portalin içinden geçtik ve arkamızdan kapandı. -
62.
+1-“Memnuniyet duyarım.”Tümünü Göster
Rıfat-“Memnuniyet duyarım mı? Bu kadar mutlu gözükme. ismin öyle şatafatlı olmayacak. Seni Rüzgar diye çağırmak istiyorum.”
Rüzgar-“Güzel bir isim. Neden bana bu ismi vermek istedin?”
Rıfat-“Üzerinde ilk uçtuğumda hissettiğim şey rüzgarın tenime değip geçmesiydi. O yüzden sana bu ismi vermek istedim. istersen sen de bana isim ver.”
Rüzgar-“Senin zaten güzel bir ismin var Rıfat. Benden karşılıklı bir ilişki beklemene gerek yok. Sen benim kardeşim sayılırsın. Senin ne olursa olsun yanında olurum. istediğin zaman tekrar gel.”Ağlamamak için kendimi iyi tuttum galiba. Ağlamak ne bileyim… çok utandırıcı olurdu. Hem bu kadar savaştan sonra pgibolojik olarak ağlamak geliyordu içimden bir de böyle şeyler söylenince tutması zor oluyor. Babam gülümseyerek izliyordu. Neden buraya gelmek istediğini asıl şimdi anlıyorum. Gerçekten de Rüzgar adında bir kardeşe sahip olmuşum gibi hissediyorum.
Rıfat-“Ben biraz daha buradayım. Toparlanınca geri Rian’a döneceğim.” Bir an gözüme bir şey çarptı.
Rıfat-“Baba. Şu yerdeki iki şeyi getirir misin?” Babam gitti ve gösterdiğim yerdeki şeyleri aldı. Düşündüğüm gibi.
b-“Burada pili ne yapacaksın?”
Anka-“PiL! BUNLAR PiL! SONUNDA!”
Rıfat-“Buraya bunları sen getirmedin mi?”
b-“Hayır. Neden buraya pil ile geleyim ki? Hem pil burada ne işe yarayacak?” Aklımda bir fikir oluşmaya başladı.
Rıfat-“Baba. O pilleri bana ver. Fla-en. Rian Diyarı’na geri dönecek gücümüz kaldı mı?”
Anka-“Yarım saate o gücü toparlarım. Yaklaşık bir saate de tüm gücümü toparlarım.”
Rıfat-“Anladım. O zaman bir saat daha buradayız.” O bir saat içinde babam ve diğer ejderhalar ile sohbet ettik. Gerçekten hayatımda en eğlendiğim bir saatti.
Anka-“Gitmek için hazırız. Ama Rian’a gitme şansımız çok düşük. Tabi geldiğimiz yeri tam olarak bilseydik kesin geri dönerdik.”
Rıfat-“Nereden geldiğimizi hatırlıyorum.”
Anka-“Sen ciddi misin? Burada her yer birbirine benziyor.”
Rıfat-“Aslında benzemiyor. Senin de daha öğrenecek çok şeyin var. Rüzgar. Beni geri zütürebilir misin? Ben seni yönlendiririm.”
Rüzgar-“Nasıl istersen.” Sesi üzgün geliyordu.
Rıfat-“Bu kadar üzülecek bir şey yok. Sana geri geleceğim diye söz veremem ama hazır olduğumda gelmeye çalışacağım.”
Rüzgar-“Gelmeni bekleyeceğim…”
Luka-“Sakın o ümitle bekleme. Onu da zor duruma sokarsın, kendini de. Gerekirse vedalaşın. Benim yüzümden Bir Bine ailesiyle çok kötü zaman geçirdi. Bana verdiği sözü tutmak için. Sizin de aynı şeyi yaşamanızı istemiyorum.”
Rıfat-“Öncelikle ben babam değilim, ikincisi ise o yaşarken geri gelemesem bile üzerine basacağım bir toprak olduktan sonra gelir, üzerinde diğer ejderhalar ile oynarım, üzerinde uyurum ve sonra da geri dönerim. Bu sizin onurunuz değil mi?” Rüzgar gülümsedi.
Rüzgar-“istediğin zaman gelebilirsin. Merak etme, Luka gibi senin her gün gelmeni beklemeyeceğim.”
Rıfat-“Zaten böyle olmalı.” Dedim ve gülümsedim. Daha sonra kafasını eğdi ve tırmanmamı bekledi. Yine mi? Yine tırmanmaya çalışmaya başladım ama vücudum hala yorgun. Babam geldi ve arkadan destek verdi. Sayesinde bu sefer çıkmam 15 dakika sürmedi. Ve biz uçup gittik. Babam da birden kayboldu. Gezginlik böyle bir şey demek. Ben de ilk geldiğim yere geldim ve tüm vücudum yanarak kayboldu. Ne kadar acıttığını unutmuştum. -
61.
+1RIFATTümünü Göster
b-“Çocuklar. Artık eve dönebiliriz.” Kahverengi bir ejderha üzerimize doğru koşmaya başladı.
Rıfat-“Bu tahminimce Luka. Kaçmamızın bir yolu yok mu?”
Anka-“Ruhun yıpranmış halde. Konuşabildiğine şükretmen lazım.”
b-“Kaçışımız yok. ikiniz de çok şey yaşadınız. Eve dönünce bana anlatırsınız.” Dedi ve ayağa kalktı.
Luka-“Bir Bine, Bir Bine” diye koşuyordu. Tam bir çocuk gibi. En sonunda önümüzde durdu ve bizi yalamaya başladı. Iyy. Her tarafım salya oldu. Arkamı döndüğümde fark ettim ki Halis gitmiş. Onunla beraber siyah bir ejderha da. Herhalde o da eve gitmeye kendini hazır hissetmiyor. Ben de öyle.
Luka-“Seni çok özledim.” Dedi ve ağlıyordu. Demek kavuşmak istediği ailesi buydu. Galiba ben de arkamda bu kadar büyük bir çocuk bıraksam ben de durumunu merak ederdim.
b-“Ben de sizi özledim. Hepinizi.” Luka’nın yanında bir ejderha daha vardı.
b-“Linonia ile Alduin nerede?”
Rıfat-“Bu isimleri koyarken çok düşündün mü merak ediyorum.” Beni duymamazlıktan geldiler.
Luka-“Linonia yumurtlamak için en üst katmanda hazırlık yapıyor. Alduin ise… O pek kendinde değil.”
b-“Ne oldu?”
Charizard-“Yumurtlayan kişi oydu ve yavrusu ölü doğdu. Alduin bunu sindirmeye çalışıyor.” Babam gözlerini yere eğdi. Üzüldüğü her halinden belliydi. Bir an düşündüm. Gerçekten de oradaki ejderhalardan bir farkı yok. Tamamen saf bir adam. Biraz kendimden utandım. Benim aklımda hep bir tilki dolanır. Hatta buradakileri bile etkileyebilir, istediğim her şeyi yaptırtabilirim. Hem de yarım günde. Ama böyle bir şey yapmayı düşündüğüm için bile kendimden utanıyorum. Buranın saflığı bozulmamalı.
b-“Umarım yakın zamanda kendine gelir. Evlat acısını bilirim. Yakın zamanda ben de çocuklarımı kaybetmiştim. Şimdi buradalar… Halis nerede?”
Rıfat-“O gitti. Siyah ejderha ile. Sanırım o da benim gibi eve dönmeye hazır değil.”
b-“Nasıl yani? Geri dönmeyecek misiniz?”
Rıfat-“Şu an olmaz. Halis ve ben dünyaya dönmeye hazır değiliz. Fla-en. Kendini göster.” Dedim ve göğsümden kafasını çıkardı. Sonra geri girdi.
b-“O da neydi? içgüdüm ile bile hissetmedim.”
Rıfat-“Bir anka. ismi Fla-en. Artık normal bir aile değiliz baba. Hepimizin kendince sorumlulukları var. Ve hepimizin bir sonraki saldırı için güçlenmesi gerek.”
b-“Size zamanında ulaşamadım. Elim kolum bağlıydı. Kim bilir nasıl acılar çektiniz.”
Rıfat-“Emin ol çok acı çektik. En çok da Halis çekmiştir. Yaralarını gördün. Savaşma biçimini de görseydin o kadar güçlenmek için ne kadar acı çektiğini anlardın. Hatta biz anlayamayız. Ve sana da bir özür borcum var. Senin üzerinden iki kere kumar oynadım. ilki Rian Diyarı’nda ve Miras Styla’nın yanında olmama rağmen sana söylememesi için Miras’ı uyardım. Çok endişelendin bizim için biliyorum ama gelişmeni istediğim için yapmıştım. Şu an çok pişmanım. ikinci kumarım ise sen bu diyara girdiğinde bir enerji hissettim. O enerji sen de olmayabilirdin ama yine de kara zırhlının karşısına geçip oyalamaya çalıştım. Ölebilirdim ama yine de bu tehlikeye girdim.” Babam sandığımdan daha fazla sinirli bakıyordu. Pek hoşuna gitmemiş belli ki. Zaten gitmesini de beklemiyordum. Yanıma geldi ve bana bir tokat attı.
b-“Kendini feda ederek bir şeyler kazanmayı umuyorsun. Evet bu zafer getirir ama mutluluk getirmez.”
Rıfat-“Zafer kazanılıyorsa mutluluk önemsizdir.”
b-“Önemli tabi ki gerizekalı. Beynini gibtiğim tabi ki önemli. Sen kendini bile mutlu edemezsen başkalarını nasıl mutlu edeceksin? Bir süre sonra bu fedakarlıkların öyle bir hale gelecek ki boğazına yapışacak, seni kollarından bağlayacak, elinden geleni yapacaksın ama o kördüğümden çıkamayacaksın. Kendimden biliyorum lan. Ben de ejderhalar için fedakarlık yaptım. Gezginliğim elimden alındı. Huriye öldü, Süleyman abi öldü, siz kayboldunuz… Hiçbirinizi kurtarmaya gelemedim. Belki onlardan yardım alsaydım bu şekilde olmayacaktı. Onun için sadece kendini feda etmeyi bırak. Ben varım, belki arkadaşların vardır. Gerekirse onlardan yardım iste.” Babam yanlış konuşmuyor. Ama yapamam. Onları bu işini içine katamam.
b-“Hala yapamayacağını düşünüyorsun. Yapacaksın. YAPACAKSIN.” içgüdü başa bela.
Rıfat-“Ahh. Anladım anladım. Tam Süleyman abi gibi konuşuyorsun. Küfürleri ondan miras aldığın çok belli.” Arkamdaki ejderha ayağa kalktı. Bayılmıştı, sonunda kendine gelmiş.
Rıfat-“Sen iyi misin?”
-“Ben iyiyim. Bir daha sakın böyle bir şey yapma. Senin için çok endişelendim.”
Rıfat-“Daha birbirimizi ne kadardır tanıyoruz ki? Neden benim için endişeleniyorsun?”
-“Göstereyim istersen.” Dedi ve kafasını benim kafama değdi. O an düşüncelerinin içime aktığını hissettim. Beni nedensiz bir şekilde kardeşi gibi görüyordu. Herhangi bir nedeni yok. Sadece beni gördü, bana yardım etti ve o kısa süre içerisinde beni yavaş yavaş kardeşi olarak görmeye başladı. Görüşleri biraz garipti ama. Odaklandıkları şeyi direk görüyorlar, diğer şeyler bulanıklaşıyor. Şu anda da buradayız.
Rıfat-“Siz ejderhalar salaksınız galiba. Herkesi bu kadar hızlı kardeşin olarak görüyorsan sana çok kolay ihanet edebilirler.”
-“Ben seni bir tek vücut olarak görmedim. Kalbinin içini gördüm. Kardeşi için endişelenen, benim için endişelenen birini gördüm. Fla-en de benimle aynı. O da senin için endişeleniyor.”
Anka-“Sa sana soran oldu mu küçük beyinli? Kafan kocaman ama içinde beyin yerine kas dolu.” Gülümsedim. Nedense aklıma Halis ile kavga ettiğimiz zamanlar geldi. Halis de ejderha gibi sessiz kalırdı. Bana cevap vermezdi. Ben de anka gibi üzerine giderdim.
Rıfat-“Sana isim vermek istiyorum. Tabi sen de eğer istersen?” -
60.
+1NOT:SON PARTLARI HIZLI HIZLI ATIYORUM. HADi BAKALIM.
---
BiR BiNE
Bu sefer onları koruyabilirim. Başarabilirim.
Huriye-“Koruyabilirim değil. Koruyabiliriz. Başından beridir yalnız savaşmıyorsun Bir Bine.” Huriye’nin sesi. Aynı Kim Styla ile savaşırken yaşadığım şeyi yaşıyorum. Sanki Huriye elimi tutuyor ve savunma için yönlendiriyor gibi. Ne kadar seri yumruk ve tekme gelirse gelsin engelleyebiliyorum. Sanki vücut bana ait değil. Hayır, bana ait ama tek kullanan ben değilim. Huriye gitti ve yerine başka birinin sesi geldi:
Koum-“Ben sana hiç savunmayı öğrettim mi? SALDIR! Düşmanını bitir.” Dedi savaşın seyri değişti. Şimdi saldıran taraf benim ve savunan taraf o.
Kara-“Nasıl bu kadar güçlü olabilir. O sadece bir insan…”
Maan-“Rakibin senden korkuyor. Ona benim tarafımdan eğitilen birinin nasıl saldıracağını göster.”
Moon-“Sen mi eğittin? Asıl benim tarafımdan eğitilen birinin rakibini nasıl yerle bir edeceğini göster ona.” Onlar da ölmüş demek ki. Bir ara ork diyarına uğramam gerekiyor. Biri daha geldi, onu görmeyi pek istemiyorum ama:
Kim-“Sevgilim. Artık son aşamaya geldik. Şimdi onu öldür.” Elimi kavradı ve bir kişiyi daha arkamda hissettim.
Süleyman-“GEBERT O huur ÇOCUĞUNU!” Burada bile küfür ediyor. Son dakika sevabı diye bir şey duymadın mı sen? Ama haklı. O huur çocuğunu artık gebertebilirim. Baltamı salladım ve baltam tam onun zırhına dokunduğunda durdu. Babam arkamdaydı. Kolumu tutmuş. Kımıldayamıyorum. O kadar güçlü mü?
Rıfat(B)-“Size bunun için gidelim demiştim. Khean ile savaştığınızda kullandığınız enerji henüz yenilenmedi. Vücudunuz ve zırhınız hala çok zayıf. Bazen mantığınızı kullanamıyorsunuz.”
b-“Neden onun tarafındasın?”
Rıfat(B)-“Büyükler konuşurken küçüklere laf düşmez.”
Kara-“Tamam. Gidelim. Ne de olsa artık buraya gelmenin yolunu biliyoruz.” Dedi ve yanında portal açıldı. Kara zırhlı da tökezleye tökezleye portalden geçti. bin herif. Onu yenmek üzereydim. Daha sonra babam da o portalden geçti ve portal arkalarından kapandı. Baltamı bıraktım ve kayboldu. Pgibolojik olarak çok yoruldum. Kendimi yere bıraktım. -
59.
+1RIFATTümünü Göster
Ejderhanın yuvarlandığı yere doğru koştum.
Rıfat-“iyi misin?”
-“Sayılır. Hiç acı çekmeye alışık değilim.” Yüzünü okşamaya başladım.
Rıfat-“Sen elinden geleni yaptın. Şimdi dinlen. Geri kalanını bana bırak.”
-“Sen de korkuyorsun. Neden öleceğini bildiğin halde gidiyorsun?”
Rıfat-“Ama Halis öleceğimi bilmiyor.” Dedim ve yürümeye başladım.
-“DUR! BU BiR iNTiHAR.”
Anka-“Ona güven. içgüdünden öte güçler de var. Hissediyorsun değil mi? Kendisine olan güvenini?”
-“Evet, ama…”
Anka-“Sen o koca kafanla anlamazsın. Sadece izle ve olacakları gör. Dinlenmene bak sen. Geri kalanını biz hallederiz.”
-“O zaman ben de size güveniyorum.” Dedi ve bayıldı. Mantığım her ne kadar kaçmamı söylese de Halis’i bırakamam. Her zaman mantığımın üzerindeki bir kuvvetsin Halis. Kardeşim olmasa dünyayı fetih ederdim galiba. Şaka tabi ki. Belki de değil (emoji ekle)
Kara-“Büyük bir enerji hissetmiştim. Önce arkamdaydı ama tam olarak odaklanınca dağın arkasında olduğunu fark ettim. Bu kadar enerji salıp dolaşman iştahımı kabartıyor.”
Rıfat-“Sizinle savaşmak için gelmedim. Size katılmak için geldim.”
Kara-“Bana katılmak için mi? Hangi amaçla?”
Halis-“Ne saçmalıyor sun.” Halis ne konuştuğumuzu anlamıyor. içimdeki ankayı hissedememiş olmalı.
Rıfat-“Daha fazla konuşma. Kardeşimin canı karşılığında benim size hizmetim. Kardeşimi bırakmanızı rica ediyorum.”
Kara-“Evet, enerjin yüksek ama benim için hala yetersiz. Hem vücudun daha bu enerjiye alışmamış.”
Rıfat-“Zamanla alışır.”
Kara-“Benim zaman ile işim kalmadı. ikinizi de öldürüp Bir Bine’ye son mesajımı göndereceğim. Ejderha diyarının yerini geç söylediği için bir ceza olacak.”
Rıfat-“Ona kendin söylersin. Arkanda.” Dedi ve arkasını bile dönemeden vücudu iki parçaya ayrıldı. Babam ejderhanın üzerinden atlamıştı ve baltasını tam isabet ettirmişti. Ben geleceğini biliyordum ama Halis şaşırmıştı. Diz çöktüm. Çok yorulmuştum. Nasıl mı babamın geleceğini biliyordum? Ve neden mi yoruldum? Biraz geriye gitmemiz gerekiyor. Yumruktan önceye.
DAĞIN ARKASINDA SAKLANIRKEN
Anka-“Bir enerji hissettim. Bir gezgin, buraya geldi.”
Rıfat-“Bir gezgin mi?” Babam olabilir. Ama onun gezginliği elinden alınmıştı.
Anka-“Enerjisi büyük değil. Ama ben buradan hissettiysem o da hissetmiştir.” Zaten savaşta dikkatinin arkasına doğru dağıldığını gördüm.
Rıfat-“Onun enerjisini bastıracak bir enerji bir yaymanı istiyorum.”
Anka-“Ama bunu yapmamız ikimizi de yoracak.”
Rıfat-“Önemli değil. Babam olmayabilir ama bir kumar oynamam gerekiyor.” Babam bana çok kızacak ama halimden anlar herhalde. Zaten daha sonra enerjiyi saniyelik olarak yaymaya başlayıp saldırdık.
ŞiMDi
Babam bize doğru koşmaya başladı. Dikkat etmedim ama diyarda ne kadar ejderha varsa onunla beraber gelmiş. Halis’in planı geç oldu ama herkes burada. ikimizin de kımıldayacak hali yok.
b-“iyi misiniz?” dedi ve beni kaldırıp sarıldı.
Rıfat-“Şu an ben de sarılmak isterdim ama çok yorgunum. Beni biraz bırakabilir misin? Dinlenmem lazım.”
b-“Ha tamam.” Dedi ve bıraktı. Halis’in halini görünce muhtemelen o da benimle aynı duyguları hissetmiştir. Yanına yürüdü ve gözlerini kapattı. Bu Miras’ın bahsettiği babamın içgüdü kullanma şekli olmalı.
Alduin-“Ben onu iyileştiririm. Orada bir düşman daha var.” Dedem. Orada sadece bekliyor.
Rıfat(B)-“Efendim. Sanırım henüz yıldızı almak için erken. Hala Khean’a karşı kullandığınız enerjiyi toparlayamadınız.”
b-“Sıra sende. Tüm ailemi elimden aldın. Seni affetmeyeceğim.”
Rıfat(B)-“O hala ölmedi.” Kafasını cesedine doğru çevirdi ama çoktan cesedi toz haline gelmişti. Tozdan çok siyah bir enerji topları gibiydi. Ve geri birleşti.
Kara-“HEPiNiZi ÖLDÜRECEĞiiM!” Sinirlendirmemiz iyi olmadı. Etrafından enerji dalgaları yayılıyordu. Korku vücudumu ele geçirmeye başladı bile. Babama baktım. O da korkuyor mu acaba?
Halis-“Öfkeli olması bizim için bir avantaj.” Dedi ve ayağa kalktı. iyileşmişti bile. Ama yorgunluğunu görebiliyorum. Kendini zorluyor. Babam da görmüş olacak ki:
b-“Halis. Sen elinden geleni yaptın. Dinlenebilirsin. Onu ben hallederim.” Zaten tökezleyip yere düştü. Yaraları geçse de yorgunluğu duruyordu.
b-“Sen. Kara zırhlı. ismini bilmiyorum ama öğrenmeme de gerek yok. Seni yeneceğim. Ölümsüz olsan da seni yeneceğim.”
Rıfat(B)-“Gitmeliyiz. Şu an sayıca üstünler. Ayrıca burada yapacağınız büyük bir saldırı yıldızın yapısına zarar verebilir.”
Kara-“Gideceğiz. Ama boş gitmeyeceğim.” Dedi ve benim üzerime doğru atıldı. Babam birden önümde belirdi ve saldırısını durdurdu. Gözleri kapalıydı.
Rıfat-“Fla-en. Gözünü bana tekrar ödünç ver.”
Anka-“Tamam.” Dedi ve tekrar gözünü kullandım. Bana doğru saldırılar deniyordu ama babam her seferinde onu durduruyordu. Çok hızlı hareket ediyorlar. Babamı görünce garip bir şey hissettim. Sanki annem de babamın yanındaydı. Hatta daha fazla kişi. -
58.
+1HALiSTümünü Göster
Alduin’i yardım istemesi için göndermem iyi oldu. Diğer ejderhalar ile o durdurulabilir. Belki. Ne kadar saldırırsam saldırayım her seferinde kendini savunabiliyor. Bıçağımın kırılması da pek iyi olmadı.
Kara-“Artık pes et. Güçlü bir savaşçısın ama sadece bir savaşçısın. Bir tanrıya yaklaşamazsın.”
Halis-“Benim bildiğim hiçbir tanrı kara zırh giymiyor.”
Kara-“O zaman ben ilk olacağım.” Dedi ve savunmadan saldırıya geçti. Çok uzun süre limitimi aştım. Ne kadar süre daha dayanabilirim bilmiyorum. Buradaki güneş gözümü rahatsız ediyor ve rahat saldıramıyorum. Gözümün karanlığa alışmış olması pek iyi olmadı.
Rıfat(B)-“Hareketleri git gide yavaşlıyor. Limit aşmasının sınırında olmalı.”
Kara-“Bu bir limit aş bile değil. Ona ayak uydurmak için benim yavaşlamam gerekiyor. Ustasından tam öğrenememiş.”
Halis-“Ustamı nereden tanıyorsun?”
Kara-“Hemen sinirlenme. Sadece onunla bir kere dövüştüm. Ve onu öldürdüm.”Şimdi her şeyi anlıyorum.
Halis-“Oradaki karanlık bölge…”
Kara-“Alan sıfır. O alana giren herkes enerjiye dönüşür ve karanlık madde onları boşluğa gönderir. Yani benim evime.”
Halis-“Orada tapınak da vardı. Sakın bana…”
Kara-“Evet. Tapınağınız da beraberinde gitti. Artık ışığınız söndü.” içimden kızgınlık hissetsem de nedense derinlikte bir yerde sevindiğimi hissettim. Orada acıdan başka bir şey yaşamadım. Ustam bile yenildiyse benim kazanma şansım yok. Benimle oynuyor. Aklıma bana öğretilen şeyler sırayla gelmeye başladı.
Usta-“Eğer rakibin güçlüyse ve yanınızda destekle bile onu yenemeyeceğini düşünüyorsanız kaçacaksınız.”
Khean-“Rakibin eğer ki ölümsüzse ve onu yenebiliyorsan saldır. Ölmeyecektir ama iradesini kırabilirsin. Ama senden güçlüyse kaç. Kaçış rotanı belirle ve kaç. Eğer kaçamıyorsan kendini ölüme hazırla.” Hepsi kaçmam için tavsiye vermiş. Ama kaçamam. Desteği beklemem lazım. Destekle bile yenebileceğimizden şüpheliyim.
Rıfat(B)-“Bu kadar oynamanız yetmez mi? Terslik çıkmadan buradaki işimizi halletmeliyiz.”
Kara-“Haklısın. Artık bitiriyorum.” Elinde siyah bir enerji biriktirmeye başladı. O an bir mide bulantısı hissettim. Tapınağı yok ettiği enerji ile aynı. Bunu bana mı atacak?
Kara-“Görüyor musun? 48 diyarda toparladığımız enerjiyi karanlığa çevirince sadece bu kadar çıkıyor. Ama bu da onu öldürmek için yeter.”
Rıfat(B)-“Sadece fiziksel saldır ile de onu rahatça öldürebilirsiniz. Enerjiyi kolay bulamıyoruz. Tavsiyemi onu kullanmamanız.” Elindeki enerji küresi kayboldu.
Kara-“Haklısın. O bu şekilde ölmeyi hak etmiyor. Ne de olsa fare gibi kaçmaktan başka bir şey yapmadı. Fare gibi de ezilerek ölmeli.” Dedi ve gerildi. Yumruk atarak öldürecek. Limit aşmam çoktan kapandı. Kaçmalıyım. Ama hareket edemiyorum. Vücudumu çok zorladım. Imdan’da da bir kere limit aş kullandım. Bir de burada ikinci kez kullandım. Vücudumun şu an kaldırmayacağını bilmeme rağmen. Gözlerimi kapattım.
-“Son gördüğümden bu yana değişmeyen tek özelliğin bu olmuş. Hemen pes ediyorsun. Gözlerini aç.” Dedi ve ben de gözlerimi açtım. Açtığımda bir ejderhanın onun yumruğunu yediğini gördüm. Ve geriye doğru yuvarlandı. Önümde de biri vardı. Adını söylersem ağlayabilirdim. Ağlamak da şu an yapmak istediğim en son zayıflık. Bu Rıfat’tı. -
57.
+1Rıfat-“Biraz bekler misin?” Alçalmayı bıraktı ve beni dinlemeye başladı.Tümünü Göster
Rıfat-“Şu taraftan bir ses geliyor.” Sağ tarafı gösterdim. Ses tam da oradan geliyordu.
Anka-“Dur ben bir bakayım.” Dedi ve göğsümden kafasını çıkarıp sesin geldiği yöne doğru bakmaya başladı. Çok iğrenç bir şey bu. Düşünsenize göğsünüzden bir kuş kafası çıkıyor. Alev alev yanması da cabası.
Anka-“Evet. Orada bir savaş var. Seni sıkıştıran kara zırhlı ve portal açan insan orada. Bir de seninle kan bağına sahip olan bir insan daha var.”
Rıfat-“Babam mı?”
Anka-“Babanı daha önce görmediğim için bilmiyorum.”
Rıfat-“Oraya gidelim.” Korkuyorum. Dizlerimin titremesini durdurmaya çalıştım.
-“Buna izin veremem.”
Rıfat-“Neden? Beni oraya zütür.”
-“Zarar görmenizi istemiyorum. Ondan korktuğunu hissedebiliyorum. Benden korktuğundan daha çok korkuyorsun. Benden korkmanın nedeni benim türümü ilk kez görüyor olmandı. Ama ondan korkmanın nedeni ölüm korkusu.” Bu kadarını anladı mı yani? Bu içgüdü gerçekten de çok önemli. Düşünce okuma gibi.
Rıfat-“Evet. Korkuyorum. Ama orada olmam lazım.”
Anka-“Ne yapabileceksin peki? Şu ezik ile aynı fikirde olmaktan nefret ediyorum ama o haklı. Orada dövüşen kişinin hareketleri çok hızlı. O hıza yetişecek kadar güçlü değilsin.” Bunu biliyorum. Biliyorum ama… Orada olmalıyım.
Anka-“Sadece oradaki kişiye engel olursun. Mantığın yok mu… Neden bana sinirlendiğini hissediyorum?” Gerçekten bu söyledikleri beni sinirlendirmişti.
Rıfat-“Bana iki yanlış şey söyledin. Bir engel olacağımı. ikincisi ise mantıksız düşündüğümü. Sen kimsin ki mantığımı sorguluyorsun?”
Anka-“Ben kim miyim? Sen benden üstün değilsin ki. Ben de senden üstün değilim. Bu egon önünde bir duvar. O duvarı kırmalısın.”
Rıfat-“Daha fazla konuşmanı istemiyorum.” Diyince sessiz durdu. Mantıksız mı düşünüyorum? Kimse benimle bu şekilde konuşamaz.
-“Çok fazla stres altındasın. Seni oraya zütüreceğim. Ama oraya yaklaşmayacağız. Uzaktan izleyeceğiz.”
Rıfat-“Uzaktan izleyerek ona yardım edemem.”
-“Kendine yardım edebilirsin. Onları izle, onlardan bir şeyler öğren.”
Rıfat-“Seni hiçbir yolla ikna edemem değil mi?”
-“Edemezsin.”
Rıfat-“Peki. Uzaktan izleyelim. Ama bana söz ver. Eğer zor durumda kalırsa beni oraya zütüreceksin.”
-“Söz veriyorum.” Dedi ve oraya doğru uçmaya başladı.
Küçük bir tepeye kondu ve:
-“Bu mesafe yeterli. Burada görebiliyorsun değil mi?”
Rıfat-“Neredeler?”
Anka-“Üst düzey bir varlık olmana rağmen savaştıkları hızı göremiyor musun?” Sitem ediyor. Haklı da. Üzerine çok gittim. Damarıma basıldığında mantığım susup duygularım konuşuyor. Keşke bu huyumdan kurtulsam.
Rıfat-“Fla-en. Sana bir özür borcum var. Bazen sinirlerime hakim olamıyorum. Bilmeden incitecek sözler söyleyebilirim. Özür dilerim.”
Anka-“Senin kötülüğün için sana konuşmam. Seni her ne kadar tam olarak tanımıyor olsam da sana güveniyorum. Affediyorum. Gözlerini kapat.” Dedi ve kapattım.
Anka-“Açabilirsin.” Gözlerini açtığımda her tarafı kızıl bir şekilde görüyordum. Sanki her şey yavaş çekimde gibi.
Rıfat-“Neredeler?”
-“Aşağıya doğru bak.” Aşağı baktığımda kara zırhlıyı gördüm. Onunla dövüşen kişinin her tarafı yara bere içinde. Eski yaraları çok fazla var. Yüzü bana doğru dönük değil o yüzden kim olduğunu anlayamıyorum. Babama benzemiyor. Ama çok hızlı dövüşüyorlar. Bu gözlerle bile zor görüyorum. Ama anladığım kadarıyla kara zırhlı efor harcamıyor. Sadece savunma yapıyor. Ama karşısındaki kişi çok fazla saldırı yapıyor. ikisi de çok hızlılar. Dedemi orada gördüm. O da onları izliyor. Bir an kafasını bana doğru çevirdi. Göz göze geldik. Daha sonra tekrar savaşa baktı. Beni görmüş olamaz. Değil mi? Saldıran kişi bıçağı saplama hareketi yaptı lakin bıçağı zırhını delemeden kırıldı. Kaybediyor.
Rıfat-“Kaybediyor. Oraya gitmeliyiz.”
Anka-“Acele etme. Hala savaşabilir.” Geriye doğru çekildi ve diz çöktü. Yorulmuş gibiydi. O anda yüzünü görebildim. Ve yumruğumu sıktım.
Rıfat-“Oraya gidemem. Orada savaşan benim kardeşim. Halis.” Ağlamaya başladım. Vücudundaki yaraları görünce ne kadar acı çektiğini anlayabiliyorum. Ben Rian’da rahatıma bakarken o çok zorluklar çekmiş. Şimdi oraya gidersem beni tehdit unsuru olarak kullanabilir ve saldırısını durdurabilir. Kardeşime yardım edemiyorum. Zoruma gidiyor. -
56.
+1EJDERHA DiYARITümünü Göster
RIFAT
Karşımda bir ejderhayı görmek beni korkuttu. Saldırganlar mı? Aslında Miras’tan duyduğum kadarıyla değiller ama karşımda benden metrelerce büyük birini görmek beni korkutuyor. Gözleri ile beni süzüyor. Bir adım geri attım.
Anka-“Korkmana gerek yok. Bunların hepsi ‘biz mutlu ejdeyhalayız zayay veymek nediy bilmeyiz’ kafasındalar.”
-“Bir insan.” Dedi ve bana doğru başını eğdi. Zihnimin içine doğru konuşuyordu. Korktum. Kaçmak istiyorum. Çok korkuyorum. Korkudan kımıldayamıyorum bile. Kafasını eğip beni kokladı. Yiyecek mi yoksa? Nefes alış verişim arttı.
Anka-“Sakin ol Rıfat. Ejderhaları ben de sevmem ama korkulmayacak kadar aptallar.”
-“Sen bir insansın. Korkmana gerek yok insan. Sana zarar vermeyeceğim.” Aslında biraz rahatladım bunu söyleyince.
Rıfat-“Babamın ulaşmak istediği yer buraydı demek ki.”
-“Düşündüğüm gibi. Bir Bine’nin çocuğusun.”
Rıfat-“Babamı tanıyor musun?”
-“Ben tanımıyorum. Ama onu tanıyan kişileri tanıyorum. Onlara isimliler diyoruz.”
Rıfat-“Bildiğim kadarıyla babam onlara isim vermiş. O yüzden mi isimliler diyorsunuz?”
-“Evet. Peki burada ne arıyorsun insan?”
Rıfat-“Benim bir ismim var. Rıfat.”
-“Peki Rıfat. Burada ne arıyorsun?”
Rıfat-“Kendi isteğimle buraya gelmedim. Birinden kaçarken kendimi burada buldum.”
-“Bir gezgin misin?”
Rıfat-“Hayır. içimdeki anka sayesinde buraya geldim.”
-“Anka mı? Hahaha. Ankalar bizden nefret eder. Burada gerçekten bir anka olsaydı kesinlikle onu içgüdüm ile hissederdim veya çoktan bize kızmaya başlardı.”
Anka-“Senin o koca ama boş kafanla kullandığın içgüdün ile beni hissedebileceğini mi sanıyorsun? Ben doğanın kendisiyim. Siz ise doğayı sömüren canlılarsınız.” Etrafımda küçük bir alev çıktı ve sonra söndü. Sinirlendi galiba.
-“Çok garip. Gerçekten de bir anka var burada. Hiç hissedemedim.”
Anka-“Zihnimize zihnimize konuşup zihin kirliliği yapmayı bırak. Enerjimi geri toparlayıp buradan gideceğiz.”
Rıfat-“Bir sus artık! Hiçbir yere gitmiyoruz. ilk önce isimliler ile konuşmamız lazım. Ne taraftalar?” Anka sessiz ve sitemli bir şekilde:
Anka-“Aptal bir ejderha yüzünden kavga ediyoruz.” Duymamazlıktan geldim.
-“Sizi oraya ben zütürebilirim. Yürüme mesafesine sizin için çok uzak olabilir.”
Anka-“Gerek yok benim kanatlarım var.”
Rıfat-“Ama benim yok. Yardımın iyi olur.”
Anka-“Senin de var.” Dedi ve sırtımda bir yanma hissettim. Daha sonra yanma hissi geçti. Kafamı çevirdiğimde gerçekten de ateşli bir kanadım vardı. Ve birden kanadım kayboldu.
Anka-“Çok yorgunum. Hem zaten uçmak ve bu kanada alışman da gerekiyor. Onun için yürüyerek gidelim.”
Rıfat-“Ejderhalardan bu kadar mı nefret ediyorsun? Teklifini kabul ediyorum. Gidelim.” Kafasını eğdi ve:
-“Kafama tırman.” Tırmanma ile pek aram yok. 15 dakikada anca tırmanabildim. Sabırla bekledi. Ve daha sonra kafasını kaldırdı. Kafasını kaldırınca boyunun düşündüğümden daha büyük olduğunu anladım. Her şeyi görebiliyorum. Ağaçlar altımızda küçücük kaldı. Çok güzel bir manzara. Ama ileri tarafta üzerimizde de toprak var. Yer ile bağlı değil ve bayağı büyük bir alanı kaplıyor. Kanatlarını açtı ve uçmaya başladı. Rüzgarın tenimi resmen yalıyor gibi. Ayağa kalkmak istedim ama düşerim diye korktum. Kendimi fazla kaptırmasam iyi olur.
Rıfat-“Şu tepedeki kum ne?”
-“Onlar kum değil. Atalarımızın bedenleri. Biz ölünce bedenimiz toprak olur ve katmanı doldurur. Şu an 3. katman doluyor. Dolmasına da az kaldı.”
Rıfat-“Yani ben atalarınızın bedenine mi basıyordum?” Çok büyük saygısızlık ettim.
-“Hahaha. Endişe etmene gerek yok. Bizim için ölüm, görevini tamamlamış herkes için şereftir. Bedenleri zaten biz basabilelim, üzerinde uyuyabilelim, koşabilelim diye var.”
Rıfat-“Bir nevi kendi gezegininizi kendiniz oluşturuyorsunuz.”
-“Aynen öyle.”
Anka-“Ne pahasına? Yaşadığınız gezegenin neler feda edilerek oluşturulduğundan haberiniz bile yok. Sizin gibi salak olmayı isterdim.”
Rıfat-“Sen biliyorsan anlatmaya ne dersin? Ve onu aşağılamayı da bırak.”
-“Önemli değil istediği gibi konuşsun. Sözcükleri bana zarar vermiyor.”
Rıfat-“Öyle ama… Neyse. Ne biliyorsan anlat.”
Anka-“Bu bilgiyi ejderhalarla paylaşmam yasak. Yalnız kaldığımızda anlatırım.”
Rıfat-“Kim yasakladı?”
Anka-“Annem.”
Rıfat-“Senin annen mi var?”
Anka-“Yani diğer canlılar gibi bizi doğurup büyütmüyor ama bize rehberlik ediyor. Biz de ona sizin dilinizde anne diyoruz.”
Rıfat-“Biz mi? Sizden kaç tane var?”
-“O son yaşayan anka.”
Anka-“Sana mı sordu?”
-“Üzgünüm.”
Rıfat-“Diğerlerine ne oldu?”
Anka-“Hepsi yok edildi. Sadece ben kaçtım. Küllerinden doğamamaları içim küllerin üzerine su döküldü.”
Rıfat-“Peki bunu kim yaptı?”
Anka-“Şoran diye biriydi. Ama Kim Styla tarafından öldürdüldü. Ve beni o mahzene yerleştirdi. Yüzünü pek hatırlayamıyorum ama bir insan onu Kim Styla’nın gönderdiğini ve bana sıkılıyorum diye atariyi verdi. Ve daha sonra da onu görmedim.”
Rıfat-“El atarisi Rian’da kaldı.”
-“Atari nedir?”
Rıfat-“Hmm. Nasıl anlatsam ki. Bizim eskiden kullandığımız dijital bir oyuncak. Genelde içinde sadece tetris isminde bir oyun olur. Tetris nedir diye sorarsan da bir tür bulmaca oyunu.”
-“Pek anlamadım ama önemli bir şey gibi duruyor.”
Rıfat-“Pek önemli bir şey değil. Artık eskidi. Daha güzel oyunlar var.”
Anka-“Da da daha güzel oyunlar mı? Daha mı çok eğleniyorsun yani?”
Rıfat-“Evet de neden bu kadar heyecanlandın?”
Anka-“Onları da oynamak istiyorum!” Sanki içimde ismini efsanelerden duyduğum şanlı ve bilge bir anka yok da bilgisayar bağımlısı bir çocuk var.
Rıfat-“Şu iş bitsin oynarız. Sanki başka derdimiz yok.”
-“Atari eğlenceli bir şey gibi duruyor. Neredeyse geldik. Sıkı tutun. Alçalıyorum.” Sarıldım ve dediği gibi alçalmaya başladı.
Rıfat-“Kime gidiyoruz?”
-“ismi Luka. Onunla konuşurken dikkatli olun.”
Rıfat-“Neden?”
-“Uzun bir süredir Bir Bine’yi bekliyordu. Seni görünce heyecanlanabilir.” Çocuk musunuz siz? Uzaktan bir ses duydum. Sanki demir demire vuruyor gibi. Rian’da bunu çok sık duyardım. Demircinin önünden geçerkenki duyduğum demiri dövme sesi gibi. Hatta askerlerin talimlerinde duyduğum kılıç çarpıştırma sesi gibi. -
55.
+1GEÇMiŞ (BiR BiNE GEZGiNLiĞiNi KAYBETTiKTEN 1 SENE SONRA)Tümünü Göster
Ben üniversiteye başladım, Huriye de üniversiteyi bitirmeye çalışıyor tabi. Onunla aynı okulu kazanmak için çabaladım. Ama okulu özel okulmuş. Kadir Bey sağ olsun üniversitenin parasını ödedi. Üniversitede bulduğumuz bir ağacın altına beraber oturduk. Ben pek iyi bir puan alamadım sınavdan. Süleyman abinin puanımı görünce attığı dayak aklıma geldi. Yeminle tüylerim diken diken oldu. Güya ölümsüzüm.
Huriye-“Hayırdır Bir Bine, bir ürperdin. Burası soğuksa başka yere gidelim.”
b-“Ha yok yok. Öyle aklıma bir şey geldi de bir an içim ürperdi.”
Huriye-“Başka kızlar gelmiyordur aklına inşallah.” inşallahı bastıra bastıra söyledi.
b-“Asla. Senden başka evleneceğim bir insan dünyaya gelmez.”
Huriye-“Ha başka bir diyara gelebilir yani.”
b-“Bir sorun mu var Huriye? Neden bana triplisin bugün?” içgüdümden tripli olmadığını hatta keyif aldığını biliyorum ama yine de sordum.
Huriye-“Aslında tripli değilim. Sadece sinirlenmen hoşuma gidiyor.” Dedi ve gülümsedi. Bir tane normali de beni bulmaz. Güldüm. Ciddileştiğini hissettim.
Huriye-“Bir Bine. Sen ölümsüzsün ya. Ben yaşlanınca ne olacak?”
b-“Yanında kalmaya devam edeceğim.”
Huriye-“Biliyorum ama ya beni yaşlanınca sevmezsen? Ya ileride kavga edersek ve benden ayrılırsan?”
b-“Bizi anca ölüm ayırabilir Huriye.”
Huriye-“Bunlar klişe laflar. Çok kişi böyle diyip ondan sonra ayrılıyor.”
b-“Senin bana güvenin yok mu?”
Huriye-“Var ama…”
b-“O zaman bana güven. Ben her seferinde sana döndüm Huriye. Ve ne kadar zaman geçerse geçsin, isterse yüzyıllar yine sana döneceğim.”
Huriye-“Ben o zamana kadar ölmüş olurum.”
b-“Ölsen bile yanında olacağım.”
GÜNÜMÜZ
Bu anıyı nasıl unuttum? Hemen evden çıktım ve Huriye’nin mezarına gittim. Mezarlığa vardım. Mezartaşı karşımda duruyor.
b-“Huriye. Sana verdiğim sözü unuttuğumun farkındayım. Senden özür dilemek için geldim. Ölümün bende çok büyük bir yara açtı. Seni öyle çok seviyorum ki… Ejderha diyarındaki ailemi kaybetmek bana seni unutturdu. Her zaman yanımdaydın ama benim saçma sapan bir hedefim yüzünden seni yalnız bıraktım. Ejderha diyarına gitmeyi kendimde öyle takıntı haline getirdim ki içgüdümü bile kullanıp babamı kontrol etmedim. Ve sizin ölümünüze neden oldum. Kendimi asla affetmeyeceğim bu konuda. Sen affettin bile, biliyorum. Hatta bana kesin kendini affet derdin ama bunu yapamam. Ailem yanımdayken, siz yanımdayken diğer aileme daha çok önem verdim. Bu affedilecek bir şey değil. Sizi koruyamadım. Hepsi benim hatam. Umarım rahat uyuyorsundur. Ben artık çocuklarımızı arayıp bulabilirim. Ama ondan önce ejderha diyarına gidip diğer ailemi kurtarmam lazım. Sizi belki kurtaramadım ama onları kurtaracağım. Çok bencilce bir istek, değil mi?” dedim ve gözlerimi kapattım. Artık pişmanlık hissetmiyorum.
Huriye-“Tam senden beklenecek bir bencillikte istekti. Git ve onları kurtar.” Sesini duyar duymaz arkama döndüm. Kimse yoktu. Galiba kafamda onun sesini duydum.
b-“Merak etme. Gittiğimi anlamayacaksın bile.” Dedim ve gözlerimi kapatıp zihinsel yorgunluğuma odaklandım. işe yarar mı bilmiyorum ama denemeye değer. Ve oradan kayboldum. -
54.
+1Rıfat(B)-“Yine birinin ölümünü görmek istiyor musun yoksa ejderha diyarının yerini söyleyecek misin artık?” Derya soğukkanlılığını koruyordu. Herhalde şaka falan sanıyor. Tam arkasını dönecekken kolunu büktü ve onu önünde tuttu.Tümünü Göster
Derya-“A abi. Neler oluyor?” dedi ve ağlamaya başladı. Onu kurtarmak için atılacakken tetiğe dokundu. Sadece biraz dokundu ama o bile beni durdurmak için yetti. Yalan söylemiyor. Süleyman abiyi öldürdü, karımı öldürdü, çocuklarımı kaçırdı…
b-“SENi ÖLDÜRECEĞiM!”
Rıfat(B)-“Zamanında o kadar çok bu sözü duydum ki. Şimdi, formaliteleri geçelim. Söyle bana, ejderha diyarına nasıl gidiliyor?”
Kim-“Kızı feda et ve onu öldür. Hem sizin dünyanızda nefsi müdafadan hapse girmezsin.”
b-“Hapse girmek umurumda değil. Bir kişinin daha ölmesine izin vermem.”
Rıfat(B)-“Hmm. Anlıyorum. Fazla ileri gittim galiba. Delirmeye başlamışsın bile.”
b-“Neden baba? Neden? Ben seni beklerken. Neden?”
Rıfat(B)-“Formaliteleri geride bırakalım dedim.” Dedi ve tetiği biraz daha çekti.
b-“Tamam tamam. Söyleyeceğim.”
Kim-“Zayıflık mı göstereceksin? Öldür onu. Ve onlar kazanamasın.”
b-“Yapamam. Öldüremem. Bir kişinin daha gözümün önünde ölmesini istemiyorum.”
Kim-“işte bu yüzden hala zayıfsın.” Dedi ve gitti.
Rıfat(B)-“Doğru kararı verdin. Şimdi söyle, nasıl gidiliyor?”
b-“Herhangi bir şekilde bitkin düştüğünde. Acıktığında, yorgun olduğunda vs.”
Rıfat(B)-“Bu kadar basit mi? Ama yalan söylemiyorsun. Söyleyemezsin de. Çünkü seni öyle yetiştirmedim.”
b-“Beni sen yetiştirmedin. Süleyman abi yetiştirdi.”
Rıfat(B)-“Ve onu da ben yetiştirdim… sayılır.” Dedi ve arkasında açtığı portale girip kaçtı. Derya da o gidince korku dolu gözlerle arkasına baktı. Olanları aklı almıyordu. Ama yine kaybettim. Neden bu kadar zayıfım. Her seferinde zayıf noktamdan vuruyorlar. Lanet olsun. Zayıflığımdan nefret ediyorum. Ağlamaya başladım.
Derya-“Bir Bine. Doğru kararı verdin.”
b-“Derya. Beni yalnız bırak.”
Derya-“Şu anda bu bedende Derya yok. Grymin Shoum adına geliyorum.” Yumruğumu sıktım.
b-“Neden geldin? Bu halime ne kadar güldüğünü söylemesi için bir elçi mi yolladı?”
Derya-“Hayır. Son ana kadar inancından vazgeçmediğin için tebrik etmek istedi. Hiçbir şekilde kuralı bozmadın. Sana başka diyara gitmemen söylendi ve sen de arkadaşlarına güvenip diyarını terk etmedin. Miras ve Outanis’e. Bulamamış olsalar bile ümidini kaybetmedin. Onun için bu ödülü hak ediyorsun.” Dedi ve alnıma dokundu. Gücümün geri geldiğini hissediyorum. Sonunda. Ejderha diyarına gidebilirim.
Derya-“Sana artık güvenimiz sonsuz Bir Bine. ileride bizi hayal kırıklığına uğratma.” dedi ve Derya eski haline döndü.
Derya-“Ha? Ben ne ara buraya geldim? En son kapıdaydım ve sizden izin isteyecektim.” Hmm. Hala içgüdümü kullanamıyorum. Ama artık içimde bir ümit var.
b-“Bugün herkese izin veriyorum. Kumarhaneyi temizleyin ve erken kapatın. Ben de eve geçiyorum.”
Derya-“Hayırdır abi. Yüzün gülüyor. iyi bir haber mi aldın?”
b-“Hayatımda alabileceğim en güzel haberi aldım. Hemen eve gitmem gerekiyor. Siz kapatırsınız dükkanı.” Dedim ve dışarı çıktım. Arabaya bindim ve hemen evime doğru gaza bastım.
Evimden evsizleri çıkarmış olsam da hala evin toparlanması gerekiyor. Ama önemsiz. Zaten gittiğimde zaman duracak. Zaman duracaksa neden Derya’nın önünde ejderha diyarına gitmedim ki? Bilmiyorum. Heyecandan eve kadar geldim bir de. Ne aptalım. Gitmeyi denedim ama gidemiyorum. Ha? Neden gidemiyorum? Hahahaha. Bomboş odada kendi kendime kahkaha attım. inanamıyorum. Gitmem için yorgun veya aç olmam lazım. Ölümsüzüm. Yorulmuyorum veya acıkmıyorum. işte şimdi sağlam sıçtım.
Düşün düşün… Başka gidiş yolu yok mu? Peki ya aç olduğumu düşünsem? Deneyeyim. Şu an öyle açım ki… işe yaramıyor. Cep telefonumu çıkardım ve Berkecan’ı aradım. Çaldıktan yaklaşık 40 saniye sonra açtı.
Berkecan-“Alo.”
b-“Alo.”
Berkecan-“Daha 2 saat önce yanındaydım ne oldu?”
b-“Sana işim düştü.”
Berkecan-“Yine bir şeyi eline yüzüne bulaştırdın değil mi? Ben seninle ne yapacağım.”
b-“Süleyman abinin taklidini mi yapıyorsun sen?”
Berkecan-“Hayır.”
b-“Dur kafamı karıştırma. Ben ejderha diyarına gitmek için hangi duyguyu hissediyordum?”
Berkecan-“Neden sordun? Oraya mı gide… Bir dakika. Sen şu an evde ve salonda mısın?”
b-“Evet.”
Berkecan-“Ve bayağı heyecanlısın.”
b-“Evet.”
Berkecan-“Ve ben bunları hissediyorum.”
b-“Tam isabet.”
Berkecan-“Gezginliğini geri mi aldın?”
b-“Evet. Yıllar sonra sonunda…”
Berkecan-“Niye amk niye? Sen gezginliğini geri alınca niye ben izleyiciliğimi geri almak zorundayım? Sana başka izleyici tayin edemediler mi? Şu an ne yapsan zihnime doluyor. Lanet olsun.” Vay amk. Ben gezginliği alınca ona izleyiciliğin geri gideceğini düşünmemiştim.
b-“Ben o olayı tamamen unutmuştum.”
Berkecan-“Ne istediğini anlıyorum ama yardım edemem. Sen her ejderha diyarına gittiğinde ya açtın ya da çok yorgun. Başka da nasıl gidiliyor bilmiyorum.”
b-“Anladım. Kapatıyorum o zaman.” Dedim ve telefonu kapattım. Hiç yardımcı olamadı. içimden her ne kadar sövesim gelse de sövmesem daha iyi. Adam artık her hareketimi biliyor. içgüdüm olsaydı aslında tahmin edebilirdim. Belki de ilk önce kapalı olan içgüdümü açmalıyım. Gözlerimi kapattım ve zihnimi boşaltmaya çalıştım. Odaklanmalıyım. Tüm anılarım gözlerimin önünden geçiyorlar. Huriye’nin ölümünü görünce gözlerimi açtım. Odaklanamıyorum. Sanki önümde duvar gibi. Bir daha denemeliyim. Gözlerimi tekrar kapattım. -
53.
+1DÜNYATümünü Göster
BiR BiNE (HALiS EJDERHA DiYARINA GEÇMEDEN ÖNCE)
Berkecan-“Bir Bine iyi misin?”
b-“iyiyim diyorum ya kaç kere daha soracaksın?”
Berkecan-“iyi olmana imkan yok. Süleyman abinin ölümüne hiç mi üzülmedin?”
b-“Aylardır yas tutuyorum. Artık yas tutarak kimseyi koruyamam. Kendimi toparlamam lazım.”
Berkecan-“Bu kadar hızlı toparlanman… Neyse. Peki içgüdünü kullanabiliyor musun?”
b-“Hayır. Neden bilmiyorum ama henüz kullanamıyorum.”
Berkecan-“Hmm. Kullanmaya kullanmaya unutmuş olabilir misin?”
b-“içgüdü öyle bir şey değil ki.”
Berkecan-“Tamam tamam detaya girme. iyiysen bir sıkıntı yok. Ben de işime döneyim.” Dedi ve ayağa kalkıp odadan çıktı. Kumarhanedeyim. Koltuğuma yaslandım ve düşünmeye başladım. Neden içgüdümü kullanamıyorum?
Kim-“Çünkü hala güçsüzler gibi düşünüyorsun. Güçsüzler yaşamak için savaşmaya gerek duymazlar. Savaşanların artıklarıyla beslenirler.”
b-“Ben kimin artığıyla besleniyorum peki?”
Kim-“Kendi savaşından kalan eski artıklarla. O kadar gücün varken güçsüzler gibi davranıyorsun. Zamanında savaştın, beni yendin ve nam saldın. Sonra da bu kadar gücü kullanmayı bıraktın. Bu namın bir bedeli olacaktı. Kendini geliştirmediğin için de ailen güçsüzlüğünün bedelini ödedi.”
b-“Peki ne yapmamı öneriyorsun?”
Kim-“Ben sadece bir düşünceyim. Benim bildiğim şeyleri senin de biliyor olman lazım. Diyarları bir bir hakimiyet altına al. Dünyadan başla.” Böyle bir şeyi yapacak biri değilim. Ama yapabilirim de. Bilmiyorum. Kafam çok karışık.
b-“Peki sen neden Rian diyarını hakimiyetin altına almadın?”
Kim-“Cevapları bildiğin soruları sorma… Ama yine de cevap vereyim. Benim yanımda bir de Miras vardı. ikimiz de ölümsüz olduğumuz için ben ne kadar diyarı almaya çalışsam da her seferinde karşıma çıkacaktı.”
b-“Ve benim dünya hakimiyetimi alabileceğimi mi düşünüyorsun?”
Kim-“Sen ölümsüzsün. istersen dünyada kendini tanrı bile ilan edebilirsin.”
b-“Peki bundan kazancım ne olacak? Zaten sahip olabileceğim her şeye sahibim.”
Kim-“SahipTiN. Ailen artık yok ve onları getirecek gücün de yok. Grymin Shoum seni tanımalı ve sana gezgin gücünü geri vermeli. Hem baksana, tahtında oturmuş çocuklarına olanları izleyip gülüyordur belki şu anda.”
b-“Grymin Shoum öyle biri değil.”
Kim-“Nasıl biri peki? Dur tahmin edeyim, iyi, hoşgörülü, kendini sadece görevine adamış… Bunları mı diyecektin?”
b-“Sadece herkesin sorununu çözemeyeceğini söyleyecektim.”
Kim-“Senin sorununun tek çözümü sana geçici süreliğine gezginliğini vermesiydi. Onu bile yapmadı. Ve sen de onu mu savunuyorsun?”
b-“Savunmuyorum. Sadece aklımdan geçeni söyledim.” Kapı tıkladı ve ben de gir dedim. Derya içeri girdi.
Derya-“Bir Bine abi sizden bir ricam olacaktı.”
b-“Söyle, dinliyorum.”
Derya-“Abi bugün erken çıksam olur mu?”
b-“Neden erken çıkacaksın?”
Derya-“Annem için ilaç…” arkasında bir portal açıldı ve kızın arkasında babam belirdi. Elinde silahı kafasına tutuyordu. -
52.
+2GEÇMiŞTümünü Göster
Kunara-“Usta. Diyelim ki silahlarımız yok, bir görev esnasında silahlarımızdan olduk. O zaman ne yapacağız?” O zamanlar bana garip geliyordu bu tür sorular. Tek derdim uyumak istememdi. Tapınakta bir sınıftaydık. Demir dövmekten ellerim nasır tutmuştu. Çok fena sızlıyordu. Kendi silahımızı kendimiz yapıyorduk. Demircilik de öğreniyorduk yani. Zaten şoför her şeyi öğreteceğiz derken şaka yapmıyormuş. Gerçekten de her şeyi öğretiyorlardı.
Usta-“Çok basit. Çevrende silah olacak herhangi bir katı cisim ararsın. Veya vücudunu bir silah olarak kullanırsın.”
Kunara-“Vücudumuzu nasıl bir silah olarak kullanabiliriz ki?”
Usta-“Şu kafandakini kullanırsın. Yani gaganı. Gagan ile gereken hızda saldırı yaparsan her şeyi kesebilen bir kılıç haline getirebilirsin.”
Kunara-“Usta olduğumuzda gagamız kesilecek. Hem Halis’in öyle bir şansı yok. O zaman ne yapacağız?”
Usta-“Burada size ne anlatırsam anlatayım aklınızda hep bir soru işareti olacak. Onun için buna fazla kafayı yormayın. Zamanı gelince ne yapacağınıza kendiniz karar vereceksiniz.”
GÜNÜMÜZ
işte budur. Çevremdeki her şeyi bir silah olarak kullanabilirim. Sahte gagam var. Onu eğer yeterli bir hızda saplarsam kalbini deşebilirim. Ama başaramazsam beni yakalarlar ve görevim başarısız olur. Arkasını döndü ve gitmeye başladı. Hızlı karar ver. Hızlı hızlı… Eğer onu öldüremezsem cezalandırılacağım. Ölmek istemiyorum. Ölmek istemiyorum… Kalbim deli gibi atıyor. Harcadığım her saniye hedefim biraz daha uzaklaşıyor. Her şeyimi bu saldırıya koymaktan başka çarem yok. Sahte gagayı çıkardım ve gerilip saplama hareketi yaptım. Başardım mı? Hayır hayır hayır… Iskaladım. O kadar kişi beni izlerken ıskaladım. Tek şansımı kaybettim. Gözlerimi kapattım.
-“Çocuk, kendine gel. Tek şansını kaçırıyorsun.” Tek şansımı mı? Gözlerimi açtığımda herkes çok ağır hareket ediyordu. Limit mi aştım? Ama bir duyguda yoğun değilim. Yoksa korku mu? Orada öleceğimdem korkmuştum ve böylece limitimi aştım. Ama tekrar hızlanmaya başlıyorlar. Yani sürem doluyor. Gagayı tekrar geri çektim ve tekrar saplama hareketi yaptım. Bu sefer işe yaradı. Kalbini deşebildim. Gözlerinin bana kaydığını gördüm. Ve ağzından yavaş çekimde şu sözler döküldü:
Outanis-“Neden?”
Halis-“ Işığa kavuş Outanis. Bu dünyada göremediğin ışık diğer dünyada sana rehberlik etsin.” Dedim ve kaçmaya başladım. Limit aşmamın sınırındayım. Doğu kapısına ulaşabilirim. Limit aşın süresi doldu. Koşmaya devam ediyorum ama çok yoruldum. Kaçabilecek miyim? Doğu kapısının girişinde gardiyanlar var. Yan yana oturuyorlar. Önlerinden geçmem lazım. Daha yeni öldürdüm yani benden haberleri yoktur. Sadece çıkış yapsam yeterli. Gagam… Gagam yok. Şüphelenecekler. Başka çarem yok. Koşarak önlerinden geçeceğim. Ayağa kalkmalarından bir süre kazanabilirim. Önlerinden koşarak geçtim ve daha sonra arkama baktım. Doğu kapısındaki gardiyanların hepsi ölmüş. Bu o adamın işi mi?
-“iyi iş başardın Halis. Seni tebrik ediyorum. Yeni bir öğrenci olmana rağmen bu kadar ilerleyebilmek… Büyük bir başarı.”
Halis-“Seni daha önce tapınakta görmedim. Kimsin?”
-“Sadece bir senedir tapınakta eğitim alıyorsun. Daha yeterince güçlü değilsin.”
Halis-“Bunu zaten biliyorum. Ama sana ne kadar güçlü olduğumu sormadım. Kim olduğunu sordum. Ve benim limit aşta iken nasıl benimle konuşabildin?”
-“Sen ona limit aş mı diyorsun? O halin şu ana kadar geçirdiğin eğitimin sonuçlarıydı. Ve çok zayıf bir limit aştı. Bir ustayı öldürmeyi başarmış olabilirsin ama güçlü bir usta ile veya rakiple karşılaşırsan senin limit aşmadaki hızına çok kolay ayak uydurabilir.”
Halis-“Benim hakkımda çok şey biliyorsun. Kim olduğunu söylemezsen limit aşım hızlı mı yavaş mı kendin görürsün.”
-“Beni tehdit edecek seviyede değilsin. Ama kim olduğumu merak ediyorsan söyleyeyim. Bana eskiden Işık’ın Celladı derlerdi. Benim eski ismim Yun.”
Halis-“Eski ismin mi? Yun mu? Sen 3. limit aş kullanıcısısın. Ama nasıl olur? Senin ölmüş olman lazım. Hatta senden sonra gezginlik Outanis’e bile geçmiş.”
Yun-“Ben artık Denge’ye aidim.”
Halis-“Denge mi? O da ne?”
Yun-“Evrenler arası dengeyi sağlayan kişi. Ne zaman dengede bir bozulma olsa biz ortaya çıkarız.”
Halis-“Siz derken? Kaç kişisiniz?”
Yun-“Bu kadar bilgi yetmez mi sence? Hem acelemiz var. Seni daha ejderha diyarına zütürmem gerekiyor.” Ejderha diyarı mı?
Halis-“Ejderha diyarı mı? Neden beni zütüreceksin? zütüreceksen direk dünyaya zütür.”
Yun-“Yapamam. Dengeyi sağlamak için senin bugün içerisinde Ejderha diyarında bulunman gerekiyor.”
Halis-“Denge sağlanacaksa benim kendi dünyama dönmem daha mantıklı değil mi?”
Yun-“Diyarların dengesi çoktan bozuldu. 48 diyar katledildi bile. Ama o kara zırhlı işini biliyor. Dengenin ona karşı çıkmaması için katlettiği diyarda bir erkek bir de kadın bırakıyor ki denge tekrar sağlanabilsin.” Yumruğumu sıktım.
Halis-“Neden diyarları katlediyor?”
Yun-“Bir nevi hasatı topluyor. Her diyarın bir enerjisi vardır. Diyardaki yaşayan kişi sayısı arttıkça diyarın enerjisi de artıyor. Kara zırhlı da diyardakileri öldürüp enerjilerini alıyor.”
Halis-“Bir erkek bir kadın öldürmüyor ki tekrar üreyip enerji üretebilsinler.”
Yun-“Aynen öyle. Şimdi bir portal açacağım. Sen de o portalden geçip ejderha diyarına gideceksin.”
Halis-“Dedem de bizi portal ile göndermişti. Diyar değiştirmek bu kadar kolay mı?”
Yun-“Ejderha diyarına portal açan kişi ben olsam da seni zütürecek kişi Denge. Ejderha diyarına gidebilen iki gezgin oldu. Kim Styla ve Bir Bine.”
Halis-“Ve ben de oraya gideceğim.”
Yun-“Sen yine dördüncü olacaksın. Galiba senin kaderinde dördüncü olmak var.”
Halis-“Dördüncü mü? Üçüncü kim?”
Yun-“Hadi bay bay.” Dedi ve altıma bir portal açtı. Ben de portalden aşağı düştüm. Toprak bir zemine düştüm. Ahh. Başım. Biraz sert çakıldım galiba. Vücudum dayanaklı olana kadar sıkı eğitimden geçmiş olsam da cidden yüksek bir yerden bıraktı. Yanımdaki kaya hareket etti. Kaya olmadığını çok geç anladım.
Alduin-“Halis, sen misin?”
Halis-“Evet, benim. Buraya gelmemi söylemiştin ben de geldim.” Yüzünü bana doğru çevirdi. Ve gülümseyişinin içimi ısıttığını hissettim.
Alduin-“Hoş geldin.” Önümüzde birden bir portal açıldı ve içinden iki kişi çıktı.
Kara-“Pek hoş bulmadım. Burası düşündüğümden daha küçük bir yermiş.” Buraya bunun için mi geldim yani? Dedem ve kara zırhlı karşımda duruyordu. Lanet olsun. Henüz hazır değilim. -
51.
+1Her yerde baltalar var. Çocukların elinde, büyüklerde… Bu baltalar bana bir yerden tanıdık geldi. Evet, hatırlıyorum. Babam kara zırhlı kişi ile dövüşürken bu baltayı kullanmıştı. Birden elinde belirmişti. O zamanlar saf biriydim ve sadece uyumayı seviyordum. Zamanla geçen eğitimde kendimi dizginlemeyi, uyumadan da dinlenmeyi öğrenmiştim. Ama hala güçlü değilim. Biliyorum, çünkü kendi gücümle değil limit aşmanın gücü ile ustayı öldürebildim. Gezgini bu kalabalıkta nasıl öldüreceğimi de bilmiyorum. Sadece yanından normal biri olarak geçsem fark eder mi? Veya orada bir tiyatro sahnesi kuruluyor. Oraya çıkınca gizli bir köşeden iğne atarak mı öldürmeliyim? Birden çok yol var ama bir kez fark ederse kaçabilir. Gözcü kolaydı, çünkü tek başına yaşıyordu. Ve eğer fark edip kaçsaydı bile yardım isteyeceği bir kişi bile bulamazdı. Ama gezginde bir kere ıskalarsam bir daha fırsatım olmaz. Şehrin gardiyanlarından kaçarken onun izini kaybedebilirim. Kesin bir ölüm düşünmeliyim. Arkamdan biri omzuma dokundu. Refleks olarak hızla arkama döndüm ve elimi bıçağıma zütürdüm. Yanıma yaklaşırken hissetmedim bile. Çok sessiz geldi. Bıçağımı çekeceğim elimi tuttu ve sıktı. Bıçağımı kınında bırakmak zorunda kaldım. Kafamı kaldırdığımda genç bir imdan gördüm. Acaba bizden biri mi? Herhalde ışıktan biridir. Ama çok güçlü biri olmalı. Çünkü yapacağım her hareketi saniyesinde tahmin etti ve durdurdu.Tümünü Göster
-“Eğitimin daha ham. Sana erken görev vermiş.”
Halis-“Sen de kimsin?”
-“Benim kim olduğum önemli değil. Önemli olan senin bundan sonra ne olacağın.”
Halis-“Ne demek istiyorsun?”
-“Suikastte temel kuralları biliyor olmalısın. izini bul, öldür ve yakalanma.”
Halis-“Bunu neden bana anlatıyorsun ki?”
-“Gezgini öldürmek istiyorsan direk karşısına çık ve kalbine bir bıçak sapla. Ondan sonra da doğu kapısına kaç. Seni orada bekliyor olacağım.”
Halis-“Sen de kimsin söylesene?”
-“Bu görevi de başarırsan söyleyeceğim.” Dedi ve birden kayboldu. Görünmez mi oldu? Hızlı bir şekilde mi gitti? iyi ki rakibim değil. Eğer rakibim olsa çoktan ölmüştüm.
Eğitimimin hala yeni olduğunu söyledi. Bunu ben de biliyorum. Güçsüz olduğumu. Ama şu lanet limit aşı kullandığım için bu göreve erken gitmek zorunda kaldım. Dikkatimi tekrar toparlamalıyım. Derin derin nefes aldım. 3 saniye sonra zihnim toparlandı. Görevim gezgini öldürmek. Bir yer buldum ve gösteriyi izlemek için oturdum. Muhtemelen gezgin de orada konuşma yapacak. Sahneden indiğinde de onu öldüreceğim. Şimdilik gösterinin tadını çıkaracağım.
Gösteride ilk önce bu şehrin tarihini anlatan bir tiyatro yaptılar. Orada shishi kostümü giyen çocukları görünce eğer bunu Işık’taki kamuflaj hazırlayan ustalar görseydi ne yaparlardı diye düşünemeden edemedim. Herhalde tüm izleyicilerle beraber oyuncuları katlederlerdi. Böyle rol mü yapılır diye. Ondan sonra birinin hikayesine geçti sıra. Biraz sonra kimin hikayesi olduğunu anladım. Babamın. Babam Outanis’e yaşadıklarını anlatmış. Buradakiler de bu yaşanmalardan yola çıkarak rol yapıyorlar. Babamı oynayan çocuk ya rol yapamıyor, ya da babam geçmişte öyle saf biriydi. Ejderha diyarını bulduktan sonra bir nokta dikkatimi çekti. Orada 4 ejderha ile tanışmış ve onlara isim vermiş. Anne ejderha, Alfa, Beta ve Gama. Daha sonra Gama kaçırılıyor ve babam da onu kurtarmaya gidiyor. Ondan sonra geçen sahne çok garip. Ejderhaları kaçıran kişi Kim Styla çıkıyor. Kim Styla kralı öldürüyor ve Gama’yı geri ejderha diyarına yolluyor. Kız kardeşinin gözünü aldıktan sonra oradan gidiyor. Ama babam oradan ayrılamıyor. Askerler onu durdurmaya çalıştığında ise tüm askerleri katlediyor. Bu babamın gerçek yüzü. Onu durduran şey babaannemin ruhuymuş. Abartılmış bir hikaye gibi duruyor. Kim Styla onu Ejderha Diyarı’nda babamı kışkırtıyor ve onu Ölüm ve Yaşam’ın yanına zütürüyor. O zamanları Alduin, Luka, Linonia ve Charizard da görmüş. En son Kim Styla ile Ölüm ve Yaşam’ın önünde dövüşüyorlar ve Kim kaybediyor. Üstün olmasına rağmen. Bilerek mi yeniliyor? Gerçek dövüşü görmeden bir şey diyemeyeceğim. Kim Styla öldükten sonra anlatıcı “ve böylece dünyamız kurtuldu” diyor ve sahne kapanıyor.
Herkes alkışlamaya başladı. Kim Styla gezginlerin dolaşmasını engellediği için bu diyardaki hastalığa çözüm bulamıyorlardı. Büyük bir hastalık yayılmış ve gezegenin çoğu ölümün eşiğine gelmiş. Babam Kim Styla’yı öldürünce onun yasaları da onunla beraber öldü. Ve gezginler istedikleri gibi diyarlarda dolaşmaya başladılar. Onun düşüncelerini çok yanlış anladılar ve anlattılar. Bir diyarın gelişmesi için o diyarın kendi çözümlerini kendi bulması gerekir. Hazır beslenen diyarlar yok olmaya mahkumdur. Ardından gezgin sahneye çıktı. Outanis. Konuşması bitince sahneden inecek ve onu öldüreceğim.
-“Bence onu şimdi öldürmelisin.” Yanımda oturuyordu. Yine fark edemedim.
Halis-“Herkesin önünde öldürürsem kaçamayabilirim.”
-“Yeteneklerine güveniyorum. Aşağıya bak. Orada askerler bekliyor.” Hem de bayağı asker bekliyor. Neden? Yoksa…
Halis-“Yoksa öldüreceğimi haber mi verdin?” yanıma döndüğümde çoktan gitmişti. Gelmemi bekliyorlardı. Lanet olsun. işime karışıyor bir de. Sahneden başka öldürecek bir yer yok. Ayağa kalktım ve sahneye doğru yürümeye başladım. Askerler önümü kestiler. Rol yapmam lazım.
Halis-“Lütfen gezgin ile görüşmeme izin verin. Köyüm ınd hastalığının pençesinde.”
Asker-“Geçmene izin veremeyiz.” Oradan biri ayağa kalktı. O kişi benim konuştuğum kargaydı.
Karga-“Doğru söylüyor. Bugün bana gezginin yerini sordu.” O karganın ayağa kalkmasını beklemiyordu. Bu işime yarayabilir. Asker sorar gözle gezgine baktı. Gezgin de geçsin diye işaret yaptı. Bana tepeden bakıyordu. Tepeden bakılmaktan nefret ediyorum. Eski beni anımsatıyor. Üzerimi aradılar ve hançerimi aldılar. Hançerin burada garip karşılanmayacağını biliyordum. Çünkü uzaktan geldim diye biliyorlar ve kendini korumak için hançer taşımak bu diyarda garip bir şey değil. Sahneye çıktım ve yanına yürüdüm. Sonunda karşı karşıyaydım. Onu öldürmek için bıçağım yok, kesemi de gardiyanlar aldı. Nasıl öldüreceğim onu? Keşke dilimin altına küçük bir jilet saklasaydım. Aslında onu yanımda dışarı çıkarabilirsem…
Outanis-“Anlat bakalım. Köyün nerede?”
Halis-“Batı Hirenksi’den geliyorum.”
Outanis-“Çok uzun yoldan gelmişsin. Ind hastalığını çözmemiz için ben bir ilaç hazırlayacağım. ilacı sana gardiyanlardan biri ile gönderirim.” Lanet olsun.
Halis-“Siz gelmeyecek misiniz?”
Outanis-“Benim daha önemli işlerim var. Şimdi sahneden inebilirsin.” Bu kadar mı konuşabildik? Ama gözlerinde görebiliyorum. Tedirgin. Alduin’in bahsettiği içgüdüyü biliyor olabilir mi? Sanmıyorum. Bilse çoktan beni yakalatmıştı. Kendi içgüdüsü bu galiba. Sahneden inmeden önce onu öldürmem lazım. -
50.
+117 GÜN SONRATümünü Göster
Gezginin bulunduğu yere gitmem 17 günümü aldı. Bu pek iyi bir haber değil. Yerini değiştirmiş olabilir. Umarım değiştirmemiştir. Üstüme kamuflaj kıyafetimi geçirdim. Her tarafımda tüy ve bir de sahte gagam var. Ama çok gerçekçi yapılmış. Kendime sudaki yansımamdan bakınca anladım. Gerçekten o tapınakta işini bilen kişiler çok fazla var. Gagamla dudaklarım arasındaki yeri ayarlamam biraz sürdü. Normalde ustalarda dudak olmadığı için kolay ayarlanıyor ama bende dudak olduğu için sıkıntı çektim. Ve sonunda ayarladım. Şehre girebilirim.
Şehrin ismi Anuad 10921. Anuad’ın hikayesi burası eskiden shishi’lerin beslenme alanıymış. Yani shishiler burada imdanların doğmasını ve büyümesini bekler, yetişkinliğe ulaşıp çocukları olduğunda da yetişkinleri yerlermiş. Ve onlardan doğan çocukları da yedikleri yetişkin imdan etinin artığıyla besler, sonra kaybolup tekrar büyümelerini bekler ve bu şekilde devam edermiş. Bir gün bir çocuk doğmuş. ismi Anuad. Tabii ki onun ebeveynleri de yenmiş. Ama çocuk çok garipmiş. Shishiler ile konuşabiliyormuş. Gel zaman git zaman çocuk büyümüş, evlenmiş ve karısı hamileymiş. Çocuğu olunca Shishilerin köye saldıracaklarını biliyormuş ve onlara saldırmamaları için konuşmaya gitmiş. Shishiler de eğer onları besleyecek bir şey bulursa köyüne saldırmayacağını söylemiş. Ve Anuad da kabul etmiş. Düşünmüş düşünmüş ve bir çözüm bulmuş. Yavru shishilerden birini kaçırmış ve öldürmüş. Bir mağaraya da cesedini sürüklemiş ve mağaranın en sonuna koymuş. Etinin büyük bir kısmını kesmiş ve mağaradan çıkmış. Daha sonra shishilere bu eti vermiş ve bu et shishilerin hoşuna gitmiş. Yamyamlık yaptıklarını bilmiyorlarmış. Bu kadarı az bize daha fazla ver demişler. O da cesedi sürüklediği mağarayı işaret etmiş ve orada bol bol bu etten var demiş. Mağara zifiri karanlıkmış. Diyarın karanlığından gözleri karanlığa alışık olsa da o mağarada önlerini görmeleri imkansızmış. Etin kokusu da oradan geliyormuş. Shishiler kokuyu da alınca hepsi o mağaraya koşmuşlar. Anuad da planını gerçekleştirmiş ve dağın üstündeki taşı ayarladığı gibi mağaranın kapısının önüne düşürmüş. Tabi shishiler panik yapmış. Çıkmak için yol aramışlar, hatta yalvarmışlar ama nafile. Ve hepsi mağarada açlıktan ve susuzluktan ölmüş. Anuad da bir kahraman ilan edilmiş ve şehre onun adı verilmiş. 10921 de Anduan gelene kadar shishi tarafından öldürülen imdan sayısıymış.
Pek rahat değilim. içimde bir huzursuzluk var. Babamı orada gördüğümden beri kendimi toparlamaya çalışıyorum. Ama sürekli bir dikkat incinlığım var. Av olsam çoktan ölmüştüm. Şimdi geriye gezginin yerini bulmak kaldı. Bana verdiği kağıtta pek fazla bilgi yok. Sadece bu şehirde olduğunu biliyorum. Sora sora öğrenmem daha iyi olur. Herkes koşuşturuyor. Bir şeylere hazırlanıyor gibiler. Birinin yanına gittim ve:
Halis-“Merhaba yoldaş. Ben batı Hırenksi’den geliyorum.” Orası buraya en uzak yer. Bunu söyleyerek ona yorgun bir gezgin olduğumu belirtmek istedim. Sorumun cevabını daha hızlı verir.
Karga-“Merhaba yolcu. Yıllardır yürüyor olmalısın. Buraya ne için geldin?”
Halis-“Gezgin Outanis’i görmek için geldim. En son burada olduğunu duydum.”
Karga-“Evet. Burada kalır. Köyünde bir sorun mu var yolcu?”
Halis-“Köyüm ınd hastalığı ile boğuşuyor. Onu bulmam çok önemli.”
Karga-“Kendisinin yerini ben de bilmiyorum. Ama bu akşam meydanda olacak. Konuşmasından sonra ona derdini anlatabilirsin. Hem biraz dinlenmiş olursun.”
Halis-“Konuşma mı? Ne konuşması yapacak?”
Karga-“Yıllardır yürüdüğün için tarih bilgin şaşmış olmalı. Bugün Bir Bine günü.” Bir Bine günü mü?
Halis-“Bir Bine günü mü? Şu insan olan Bir Bine mi?” Lütfen başka bir Bir Bine olsun.
Karga-“Elbette ki o. Yorgunluk başına vurmuş olmalı. Şu tarafta bir han var. Ucuz bir handır ama kaliteli bir hizmet verir. Orada kalmanı ve akşama kadar kafanı dinlemeni tavsiye ederim.”
Halis-“Evet. Gerçekten de yorgunum. Bir Bine’nin gününü neden kutluyorduk? Sormamın nedeni kafama bir şey takılınca uyuyamıyorum.”
Karga-“Elbette ki Kim Styla denen mendeburu öldürdüğü için. Onun sayesinde…” Yumruğumu sıktım.
Halis-“Daha fazla konuşmayın. Verdiğiniz bilgi için teşekkürler. Dediğiniz hana gideceğim.”
Karga-“Haa tamam. Kendine iyi bak yolcu.” Dedi ve işinin başına döndü. En son yumruklarımı ne zaman bu kadar sıkmıştım? Babamın gerçek yüzünü bu şekilde göreceğimi düşünmemiştim. Bütün diyarı onun Kim Styla’yı öldürüşünü kutluyor. Anlamıyorum. Anlayamıyorum. Sırf bu diyarı koruyabilmesi için Khean’a dövüş eğitimi verdi. Bizim sayemizde bu kadar rahat yaşayabiliyorlar. Kim Styla sayesinde bu kadar rahat yaşayabiliyorlar. Ama onun ölümünü kutluyorlar. Onu öldürmeliyim.
Handa oda tuttum ve odama çıktım. Yatağa yattım ama rahat edemiyorum. Yani yatak çok rahat ama ben bu kadar rahat olmasından rahatsız oluyorum. En iyisi yere yatmak. Yataktan kalktım ve yere yattım.
Alduin-“Canın sıkkın gibi. Bir sorun mu var?”
Halis-“Babam nasıl biriydi hatırlıyor musun?”
Alduin-“Pek hatırlamıyorum. Sadece bize meyvenin suyunu verdiği zamanı hatırlıyorum.”
Halis-“iyi biri miydi yani?”
Alduin-“iyi veya kötü göreceli bir kavramdır.”
Halis-“Peki senin için nasıl biriydi? iyi mi, yoksa kötü mü?”
Alduin-“Saf desek daha doğru olur. Onda hatırladığım tek özellik saf biri olmasıydı.”
Halis-“Yani babam kolay manipule mi edilir sence?”
Alduin-“Saf olmak demek aptallıkla aynı anlama gelmez. Saf olmak yani düşüncelerine körü körüne bağlıydı. Tek bildiğim kendi sevdiklerini korumak için herkesi karşısına alabilirdi.”
Halis-“Yani kendi sevdiklerini korumak için başkalarının sevdiklerini öldürebilecek biriydi.” Sessiz kaldı.
Halis-“Duymak istediklerim bunlardı. Yardımın için teşekkür ederim.”
Alduin-“Rica ederim. istersen uyu, yorgun hissediyorsun.”
Halis-“Görevim bitene kadar uyumaya ihtiyacım yok.”
Alduin-“Işığa inanıyor musun?”
Halis-“Zihnimi karıştırırken izin alsaydın bari. Şu an ışık benim inanabileceğim tek şey. O bir tanrı değil, o bir insan değil, imdan değil veya bir ejderha… Işık herkesin içinde olan bir şeydir. Karanlığı yok sayar. Ben sadece yaşadıklarında ulaşamadıkları ışığa ölünce ulaşacaklarını umuyorum. Senin bana öldürmek kötüdür gibi bir şey söylemeni umuyordum.”
Alduin-“Bizim de inancımız seninki ile neredeyse aynı. Sadece bir görevimizi tamamladıktan sonra ölmeyi bekliyoruz. Ölünce de toprak olup gezegenimizdeki katmanı dolduruyoruz. Ölüm bizim için bir şeref. Sen de ölümün onları yüksek bir mertebeye ulaştıracağını düşünüyorsun. Ama senin onları öldürmen ne kadar doğrudur orasını bilmiyorum.”
Halis-“Akşam oldu. Gitmeliyim. Katılmam gereken bir kutlama var.” Dedi ve Alduin ile bağlantımın kesildiğini hissettim. Ben de yerimden kalktım ve dışarı çıktım. -
49.
+2HALiSTümünü Göster
Çok garip bir duygu hissettim. Bütün vücudum karıncalandı. Çok iğrenç bir duyguydu. Arkamı döndüm. Simsiyah. Diyar da karanlık ama bu bambaşka. Zifiri bir karanlık. Baktıkça midemi bulandırıyor. Tapınağı göremiyorum. Ormanın bu kısmından görebiliyor olmam lazım ama zifiri karanlıkta kaybolmuş sanki. içime bir şüphe düştü. Geri dönmeliyim. Tam geri dönüp koşuyorken ormanın derinliklerinden bir ses geldi:
-“Oraya gitmemeni tavsiye ederim. O alana girdiğin an tozun bile kalmaz. Görevini tamamla.”
Halis-“Sen de kimsin?” Ses çıkmadı. O konuşan kimdi bilmiyorum ama tapınaktan biri olabilir. Sesini iyi ayarladı. Yerini bulamamam için yankıyı kullandı. Sanki dört bir tarafımdan konuşuyormuş gibi hissettim. Hazırlıklı olsaydım yakalanmazdım. Bu da benim ekgiblerimden biri. Kendimi aşmalıyım. Acaba tapınaktakiler iyi mi? Khean bu dalgaya yakalandı mı? Ve acaba bu şey bu diyara özel bir şey mi? Bizdeki hortum, zelzele gibi. Bilmiyorum. Ama ne kadar bakarsam o kadar kötü hissettiriyor. Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Khean güçsüz biri değil. Kesin oradan kurtulmuştur.
Gözcünün yaşadığı yere geldim. Yıkık dökük bir kulübe. Bu adamın hiçbir şeyi yok. Gözcü bildiğim kadarıyla tüm diyarın bildiği biriydi. Ve saygı duyduğu biri. Böyle birinin böylesine hiçlikte yaşaması çok garip. Bizi de zamanında ormanda bırakıp 3 ay boyunca kendi kendimize bakmak zorunda kalmıştık. Komando eğitimi gibiydi. Kaç kere öleceğimi düşündüm, kaç kere korktum, yemek için böcek yedim, ateş yakamadığım zamanlar çiğ hayvan yedim, garip garip bitkiler yedim, birkaç kere zehirlendim hatta. Neyse ki antidot konusunda dersleri dinliyordum. Birkaç kere hayatımı kurtardı. Geçmişimi hatırlamama gerek yok. Şu an görevime odaklanmalıyım. ilk kez görev verildi ve görevimi ışığın bana emrettiği üzere yerine getireceğim.
Saklanacak bir yer buldum. Tek yapmam gereken kulübesinden çıkmasını beklemek. Çalıların arasında beklemeye başladım. Beni fark edebilir. Kalbimi susturdum sayılır. Hala pek iyi değilim bu konuda. Umarım Alduin beni bu görevde rahatsız etmez. Düşündüğüm gibi kulübesinden çıktı. Talimata göre acısız öldüreceğim. Ve sanki yaşlılıktan ölmüş gibi gözükecek. O zaman iğne kullanmalıyım. iğneyi fırlattım. Sırtına saplandı. Neyse ki hissetmedi. Sadece ölmesini bekleyip iğneyi geri almam lazım.
Gözcü-“Sonunda gelebildin Halis.” Beni nasıl görmüştü? Bana doğru dönüktü. Çalıların arasından çıktım. Ve sesi…
Halis-“ Seni bulmam gerektiği söylendi gözcü. Adımı nereden biliyorsun? Sesini de hatırlıyorum. O unutulmuşları kulağıma fısıldayan sendin. Yani Imdan’dan dünyaya kulağıma fısıldayabildin.”
Gözcü-“Kaderimiz başından beri kesişiyordu Halis. Sen uyarıldın. Ve uyarılara kulak asmadın.”
Halis-“Benim dedemin lanette olduğundan haberim yoktu. Babam da direk kendi babası geldi diye heyecanlandığından tehlikeyi önemsemedi bile. Artık o günler geride kaldı.”
Gözcü-“Yanılıyorsun Halis. Daha da kötü şeyler olacak. Kader değiştirilemez. Ama şansını deneyebilirsin.”
Halis-“Neden bahsediyorsun? Buraya ne için geldiğimden haberin var mı? Hem beni nasıl görebildin?”
Gözcü-“Hahaha. Aslında seni göremedim. Sadece senin gelme zamanının geldiğini hissettim. Ve sana seslendim. Sen de oraya çıktın. Benim kaderim son bulmak üzere. Bana 2 dakika önce sapladığın küçük iğneyi hiç hissetmedim bile. Beni acısız öldürdüğün için teşekkür ederim. Sana son bir kehanet göstermeme izin ver. U marım kader i de ğiştirirsin.” Dedi ve son nefesini verdi. Benim de zihnimden sesler gelmeye başladı.
“Temiz kalp kirleniyor. Diyarlar bir bir düşüyor. Kimse onu durduramaz, ölüm bile ona yaklaşamıyor.” Gözümde de bir an bir sahne belirdi.
“Yetmez. Daha fazla diyar benim olmalı. Ejderha diyarına gidebilmek için daha çok kişi ölmeli. O yıldız benim hakkım.” Yanında birinin cesedi vardı. Daha önce hiç görmediğim biri. Saçları gümüş renginde ve cildi kızıl renkteydi. Gözlerine güneş gelince mavi olan renk pembe bir renge dönmüştü. Diğer yanında da toprak vardı. Toprağın üzerinde ortadan ikiye bölünmüş hilal sembolü vardı ve her tarafta dal parçaları vardı. Ve konuşan adamı görünce dilim damağım kurudu. Nefes nefese kaldım. Diz çöktüm. Bu olamaz.
Halis-“Bu benim babam.” inanamıyorum. Babam diyarları yok mu ediyor? O yüzden mi gezgin arıyordu? Başım… Ağırıyor… Ağlamamam lazım. Ben bu kadar eğitimi ağlamak için geçmedim, babamın bu halini görünce üzülmek için geçmedim. Ben… Güçlenmeliyim. Ve babamı öldürmeliyim. Hedef listemde. Ve bunu da gördükten sonra bu sefer geleceği kurtaracağım. Cesedin yanına gittim ve:
Halis-“Işığa kavuş Near. Bu dünyada göremediğin ışık diğer dünyada sana rehberlik etsin.” Dedim ve gözlerini kapattım. Bu ışığın bir geleneği. Öldürdüğümüz kişiye bunları söyler ve ışığın ona ulaşmasını umarız.
-“Görevini başarıyla tamamladın Halis tebrikler. Şimdi diğer görevini tamamla.”
Halis-“Sen de kimsin? Kendini göster!”
-“Zamanı gelince göstereceğim.” Gerçekten yankıyı iyi kullanıyor. Bir usta bile olabilir. Odaklanmama rağmen yerini bulamadım. Önemsiz biri. Sadece görevimi yapmalıyım. Şimdiki görevim ise gezgin Ountanis’i öldürmek. -
-
1.
+2Bu kadar ismi nereden buluyorsun yahu?
-
-
1.
+1Valla atıyorum genelde. isim gibi gözükürse kullanıyorum.
-
1.
-
1.
-
48.
0Yaz dostum
başlık yok! burası bom boş!