-
36.
+2Nefes alış verişim birden değişti. Korkuyorum. Neden? Korkacak bir şey yok ki. içimde kötü bir şey olacakmış gibi bir his var. Rian’a gitmeliyim. Bir terslik var. Gama mı gönderdi bana acaba bu korku hissini? Hemen yalnızlığıma odaklandım. Rian diyarına geldim.Tümünü Göster
Neredeyim? Ha. Miras’ın beni bıraktığı yerdeyim. Oda yine pespembe. Ama Miras odada yok. Hemen dışarı çıkmam lazım. Dışarıya koştum. Sonunda dışarıya çıktım. Bir haykırma sesi geliyor.
“Bırakın beni. Ben size bir şey yapmayacağım.” Bu ses. Lütfen gama olmasın. Lütfen. Sesin geldiği yere doğru koştum. Çok kalabalıklar. Herkes meydanın ortasına toplanmış. Kafesin içinde bir ejderha vardı. Net göremiyorum ki. Sarayın büyük kapılarından içeri alınıyordu. Salona zütürüyorlar. Halkı ite ite yolumu açmaya çalışıyorum. Kim o? Gama mı? Başka bir ejderha mı? Sonunda öne çıkabildim ve saraya girebildim. Nefes nefeseydim. Arkasından bakıyordum ejderhanın.
“Beni bırakın. Sadece sizinle anlaşma yapmak istiyorum. Miras. Beni duyuyorsun değil mi?” Miras mı? Miras da mı orada? Evet. Kralın yanında oturuyor. Ama ses çıkartmıyor. Neden ses çıkartmıyorsun? Önüne bir geçebilsem. Sıkış tıkış. ite ite devam ettim. Kral o arada konuşmaya başladı:
Kral-“Sevgili halkım. Görmüş olduğunuz gibi bir ejderhayı daha karşınıza getirdim. Çocuklarınızı öldüren, size hastalık bulaştıran bu iğrenç yaratıkların kökünü kazıyacağım. “ Rian’lılar savaş naraları atmaya başladılar bile. Ejderhanın üzerine ellerine geçeni fırlatıyorlar. Çekilin lan artık. Çekilin. Sonunda önüne ulaştım. Yüzünü görünce elim ayağım birbirine dolaştı. Bu Gama. Hayır hayır hayır. Gerekirse kimliğimi ortaya çıkarır yine de onu kurtarırım. Gama da beni gördü.
Gama-“Bir Bine. Sonunda geldin.” Miras bunu duyunca gözlerini bana doğru çevirdi. Ayağa kalktı ve
Miras-“Kralım. Sizden birini buraya çıkarmanızı isteyeceğim. Kendisi tam olarak şurada.” Beni işaret etti.
Kral-“Miras. Çok garip. Sen pek istekte bulunmazsın. Öne çıkmasını istediğine göre gerçekten önemli bir nedeni olmalı. Nöbetçiler. Getirin onu.” Birkaç gardiyan bana yaklaştı ve beni kralın önüne getirdiler. Ve tabiki zorla diz çöktürdüler.
Miras-“Kendisi bizim ırktan değil. Kendisi bir insan. O da benim gibi bir gezgin. Benim bulamadığım bir diyar bulduğunu iddia ediyor. ismi de Ejderha Diyarı. Onları buraya getiren biri varmış. Şimdi konuş Bir Bine. Bu ejderha senin adın ile sana seslendi. Yani seni tanıyor.”
b-“Evet. Beni tanıyor. Benim kardeşim gibi çünkü. Ejderhalar savaşan bir ırk değiller. Hastalık yayan da bir ırk değiller. Hatta çoğu hastalığınızı tedavi edebilirler. Sadece eve dönüş yollarını arıyorlar. Kralım. Sizden sadece tek bir ricam var. Ben onların dönüş yolunu bulana kadar öldürmeyin. Bana biraz süre verin. Bütün ejderhaları öldürmeden kurtarmamın bir yolu var.”
Kral-“Neden sana güveneyim? Sen başka ırktan gelen casus da olabilirsin. Şu an diğer ejderhalara bilgi aktarıyor da olabilirsin. Biz gardımızı indirdiğimizde bize saldırmayacaklarının garantisi var mı?”
b-“Şu an isterse üzerinize ateş püskürtebilir ama yapmıyor. Astığınız hiçbir ejderha da yapmadı. Bana inanmıyorsanız tanrıçanız Miras’a inanın.”
Kral-“Eğer her işimi Miras’ın dediğine göre yapsaydım ülkemi din ile böyle refah bir hale getiremezdim. Evet dindarımdır ama bu tahta oturduğum zaman dindarlığım biter, krallığım başlar. Miras’ın dediklerini de halkımın dedikleri ile bir tutmalıyım. Baksana arkana. Herkes ölmesini istiyor.” Birden “öldür, öldür…” diye bağırmaya başladılar. Arkamı döndüm ve:
b-“SiZ NASIL RAHAT UYUYACAKSINIZ GECE? SiZiN BAŞINIZA BÖYLE BiR ŞEY GELSE EJDERHALAR SiZE SAHiP ÇIKARLARDI. SiZE MEYVELERiNDEN VERiRLERDi. YAPMAYIN.O BUNU HAK ETMiYOR. ONLAR BUNU HAK ETMiYOR.” Desem sadece çok azı düşünmeye başladı. Hala diğerleri “öldür, öldür” demeye devam ediyor.
Gama-“Miras. Bizi buraya getiren sensin değil mi? Sadece nedenini sormak istiyorum. Neden bizi buraya getirdin?”
Miras-“Sizi getiren ben değilim. Benim öyle bir yeteneğim yok.”
Gama-“Lyaa’nın kanıtları var. Zaten söylemişti. Yalan söylese bile anlamamıza imkan yok demişti.” Miras gülümsedi.
Miras-“Sana ben doğruları söylüyorum. Bunu Arthon Diyarı’ndan görmüştüm. Ve sen de biliyorsun. Gülümsemesi samimi iken bir kişi yalan söyleyemez. Sana bunları söylerken samimiyetsiz bir gülümseme hissedersen o zaman yalan söylüyorum demektir. Ben sizi buraya getirmedim. Sizi getireni de tanımıyorum.”
Gama-“Doğru söylüyorsun. O zaman yalan söyleyen kişi Lyaa. Bana buraya gelmemi o söylemişti. Miras. Senin kitabının peşinde.” Bunu duyar duymaz hızlıca hareketlerle:
Miras-“Kralım. Sizden ricam bu idamı durdurmanız. Şu ana kadar sizden tanrıçalığımı kullanarak hiçbir şey istemedim. Ama bu sefer istiyorum. Bu idamı durdurun.”
Kral-“ Ben bir şey yapamam. Halkımın karar vermesi lazım.” Halktakiler de “idamı durdur.” Şeklinde bağırıyorlardı.
“Artık çok geç.” Yüzüm krala dönük iken arkama bir anda hışımla döndüm. Lyaa Gama’nın yanında duruyordu. Elinde ise bir kitap vardı. -
35.
+2GELDiM DEVAMMTümünü Göster
Sandığımdan daha hızlı bitti işim. Hatta Gamze’ye temizlikte bile yardım ettim. Her ne kadar istemesem de. Sonunda boş vakite geldik. Yani temizlik erken bittiği için boş vaktimiz var. Semih bir yere oturdu telefonuyla uğraşıyordu. Biz de Gamze ile oturduk sohbet ediyoruz.
b-“Huriye neden bugün gelmedi biliyor musun?”
Gamze-“Sevgilisi sensin. Sen bilmiyorsan ben nereden bileceğim?”
b-“Tamam da bana da söylemedi.” Gitsem mi ki yanına? Bilmiyorum. Ama normal karşılamıştı. Belki de içine attı. Ben de normal bir olaymış gibi anlattım ona. Böyle normal kişiler için absürt olayı. Gelmemesi içime kurt gibi oturdu.
Gamze-“Telefonu yok mu kızın arasana.”
b-“Onun var da benim yok.”
Gamze-“Bende var numarası. Arayım da sana vereyim istersen?”
b-“Valla süper olur.” Dedim. Gamze numarayı çevirdi ve aramaya başladı. Telefon belli bir süre çaldıktan sonra konuşmaya başladı.
Gamze-“Nasılsın Huriye?”… “Hasta mısın?”… “Eh be kızım sen de gece gece bu kadar dolaşırsan tabi hasta olursun.”… “Bir Bine de yanımda. Telefonu vereyim dur.”… “Neden konuşmak istemiyorsun. Yoksa kötü bir şey mi yaptı sana?” O arada kolumu sıkmaya başladı. “Ha. Tamam.” Kolumu gevşetti. “Tamam tamam.” …” Oldu hadi görüşürüz.” Dedi ve telefonu kapattı. Benimle konuşmak istememesi beni üzdü.
Gamze-“Ne yaptın kıza? Sesi iyi gelmiyordu.”
b-“Hasta değil miydi ki?”
Gamze-“Hasta birinin sesi ile üzgün birinin sesi arasındaki farkı anlayacak kadar insan sarrafıyımdır. Şimdi söyle bana. Aranızda ne oldu?”
b-“Sadece kendim hakkında gerçekleri anlattım.”
Gamze-“Neymiş hakkındaki gerçek kızı bu kadar üzen?”
b-“Söyleyecek olsam ilk tanıştığımızda söylerdim. Şimdi sana nasıl söyleyeyim? Anlatamayacağım bir şey. Anlatsam da inanmazsın zaten.”
Gamze-“Niye inanmayayım? Uçuyorum diyecek halin yok ya.”
b-“Uçsam daha inandırıcı olurdu sana o kadarını söyleyeyim.”
Gamze-“ister anlat ister anlatma önemli değil. Ama Huriye ile konuş, 2 gün sonra düzgün biçimde gelsin buraya. Zaten haftaya son iş günü. Babası buradan alacakmış onu.”
b-“Neden alacak?”
Gamze-“Sence neden? ivanlar’ın kızı kumarhanede mi çalışıyor desinler? Ceza olarak bir buçuk ay gönderdiler bitti. Haftaya da son kez gönderecekler.” Dişlerimi sıktım. Neden ki? Neden benimle konuşmak istemedi? Allah’ın çıldıracağım. Şimdi işten çıkıp direk kızın yanına gidesim geliyor. -
34.
+1Orks dünyasını bitirmedim daha amk
-
33.
+1Sonunda be
-
32.
+4Geldik yine dünyaya. Semih ile kavgalıyım, Gamze’yi de teselli etmem gerektiğini hissediyorum. (Ana karakteriz ya hıdıbına) Depoya Gamze’nin yanına doğru yürüdüm. Tam depodan çıkarken karşılaştık. Elinde 2 kasa taşıyordu.
b-“Sen bana şu kasaları ver bakayım” dedim ve ikisini de aldım. Kız taşırken büklüm büklüm kalmıştı. Ork eğitimi saolsun tüy kadar hafifler.
Gamze-“Saol.”
b-“Gamze. Sen iyi misin? Yani Semih’ten dinledim…”
Gamze-“O adi şerefsizin teki. Boşver. Konuşmaya değmez. Ben diğer kasaları alayım.”
b-“Sen benim tarafı da temizlesene. Ben hallederim kasaları taşımayı.”
Gamze-“Emin misin? En azıdan yardım edeyim. Bayağı kasa taşınacak.”
b-“Biliyorum. Dışarıda da kasalar vardı. Onlar da içeri taşınacak. Ben hallederim hepsini. Sen şu temizliği benden kurtar da.” Cidden yani. Binlerce kasayı tek elimle taşırım ama temizliği yapmam. Sevmiyorum. Temizliğ benim deneyamda yohh. Godum bozuk.
Gamze-“Tamam. Ben hallederim.”
b-“Sen iyisin değil mi?”
Gamze-“Semih’i görmeseydim daha iyi olacaktım. Ama şu an idare ederim.”
b-“Aranızda olanları Semih’ten duydum. Üzüldüm.”
Gamze-“Senlik bir şey yok niye üzülüyorsun ki? Hem ben iyiyim. Sadece o meymenetsiz suratını görünce sinirim bozuluyor. Neyse ben temizliğe başlayayım.” Dedi ve uzaklaştı. Ben de depoya indim ve kasaları 4 erli şekilde taşımaya başladım.
Edit: Ben iftara gidiyorum gelince devam ederim. -
31.
+2Nefes alış verişi gıdıklıyordu göğsümü. Şimdi şükür yani gidip pantolonumun içine de girebilirdi. O zaman oradaki ejderhayı görseydi daha toparlanamazdı yavru hahahahaah diye düşünürken yavru garip bir ses çıkarttı ve tırnağını batırdı. Anladı mı lan aklımdan geçeni?Tümünü Göster
Beta-“Zihninle rahatsız ediyorsun galiba onu. Onun hakkında bir şey düşünme. Bırak uyusun.” Vay amk. Şimdi nasıl geri döneceksem.
b-“Ne zamana uyanır? Geri dönmem gerek. Daha yapacak çok işim var. Gama’ya ulaşmaya çok yaklaştım.”
Beta-“Sana inanıyorum Bir Bine. Onu sağ salim getireceksin. Ama yine hüzünlü gibisin.” Aslında o kadar da hüzünlü değilim artık. Şu yavrudan sonra bütün olanları unuttum neredeyse.
b-“Sana bir şey soracağım. Biri diyor ki sana ben yaşam süremi doldurdum ve onurlu bir şekilde ölmek istiyorum. Ve senden onu öldürmeni istiyor. Öldürür müydün?”
Beta-“ Ben öldüremezdim. Çünkü daha önce hiç kimseyi öldürmedim. Ama yapabilsen yapar mıydın diye soruyorsan evet. O diyarın ölümü öyle bir ölüm gerektiriyorsa yapardım.” Vay aq. Herhalde bir ben bu kadar safım. Ama bu saflık değil ki be. Her insan benim gibi düşünürdü. Hatta öldürmeyi reddeden kısım daha büyük olurdu.Ya da dediğim gibi ben çok safım.
b-“Teşekkürler. Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.”
Beta-“Haa. Meyve getirmiştim. Uzun süredir yemiyordun. Burada vaktin varken ye. Belli ki bir daha gelişin uzun bir süre sonra olacak.” Kırmızı benekli mavi meyve. En sevdiğim. Lan. iyiki gelmişim. Gerçekten de uzun süredir yemiyordum. Şu an sinirim stresim her şeyim gitti.
Meyveyi elime aldım ve yavru ejderha gömleğin içinden kıvranmaya başladı. Sonra dışarı çıktı. Çimende yürümeye başladı. Biraz paytak yürüyor aslında hoşuma gitmedi değil. Kanadının altını falan yalıyor. Kedi gibi lan sanki. Burada benim yerime kız olsa yanaklarını falan sıkmaya çalışırdı herhalde. Yattığım yerden doğruldum. Aslında benden bu kadar kopmuşken geri dönmem lazımdı ama meyveleri yemeden dönmem. Meyvelerden birini aldım ve yemeye başladım. Yavru ejderha yine gözlerimin içine bakıyordu. Daha sonra elimdeki meyveye baktı. Meyvelere doğru yöneldi ve beni taklit ederek yemeye çalıştı. Ama onun kanadı benim ellerim gibi meyveyi almaya müsait değil. Alır almaz düşürüyor. En sonunda direk ısırarak yemeye karar verdi.
b-“Siz ejderhalar yemek yemiyordunuz. Bir zararı olur mu yemesinin?”
Beta-“Bizim sizin gibi sindirim sistemimiz yok. Onları sadece ısırıp yutar. Onlar da geri çıkar birazdan.” Gerçekten de dediği gibi. Yutmasına rağmen geri çıkıyordu yedikleri. Tekrar yiyor tükürdüğünü yutuyor tekrar çıkıyor. Sinirlendiğini anlamak için içgüdüye bile gerek yok. Kolumu uzattım.
b-“Gel bakalım buraya.” Dedim ve aklımda klas bir fikir var. Nereden aklıma geldi bilmiyorum. Yavru zaten hemen koluma sarıldı. Yüzü bana doğru dönüktü. Ben de onu kaldırdım. Bir parmağımı meyvenin suyuna batırdım. Daha sonra “Aç ağzını” dedim ve o da açtı. Diline sürdüm. Bunu tekrar tekrar yaptım. Sonunda tatmin olmuş olacak ki kolumu bıraktı ve öyle sağa sola koşmaya başladı. Koşarken arada salyası akıyordu. Böylece meyvenin suyunu da çıkaracak ama farkında bile olmayacak çıkardığının.
Beta-“içgüdünü çok geliştirmişsin. Bir de zekan eklenince gerçekten çok güzel bir fikirdi.” Meyvemi kemirmeye devam ederken:
b-“içgüdü ile ne alaksı var? Sadece yemek istediğini gördüm ve yardım ettim.”
Beta-“Peki bizim dilimizin tat aldığını nereden biliyordun? Biz sana hiç söylemedik dilimizin tat alabildiğini.” Hass. Harbiden lan. Bu içgüdü müydü ki? Şanslı tahmin gibi geliyor bana. Son meyvemi de yedikten sonra ayağa kalktım. Gitmek için hazırım artık. Derken yavru ejderha bana doğru bakıp garip sesler çıkarmaya başladı.
b-“Ne diyor?”
Beta-“Gitmek istediğini hissetti. Gitmeni istemiyor. Bu arada ismine karar verdin mi?” Normalde Rian olmasaydı Alfa uyanana kadar burada kalırdım. Hatta diğer yavrulara bile bakardım. Ha isim. Çoktan karar verdim.
b-“ismi Luka olsun.”
Beta-“Hmm demek Luka. Senin için anlamlıysa ismi Luka olsun.”
Luka biraz daha sesli bir şekilde kızmaya başladı. Alfayı uyandıracak. Yanına yürüdüm ve kafasını okşamaya başladım. Rahatladığı her halinden belli oluyordu.
b-“Luka. Benim şimdi gitmem lazım. Bak arkamdaki Beta ile tanıştın. Annen Alfa’yı da tanıyorsun. Bir tane daha kardeşim var. Onun başı biraz belada. Onu da getirmeye gidiyorum. Hem ben geldiğimde kardeşlerin de yumurtadan çıkmış olur.” Gitmemi istemiyor. Hissediyorum. Ama elimi çektim ve geri dönmek için odaklandım. Beta’nın gülümsemesi ve Luka’nın hüznü ardından kayboldum.
Edit: Luka ismi (bkz: islakterlikos1) panpamız tarafından verilmiştir. -
30.
+2Öyle güzel uyudum ki şu an gözlerimi açasım gelmiyor. Sağ elimle biri mi oynuyor? Kaypak mı acaba? Yok. O beni dövmüştü en son. O zaman bodrumdayım. Yok. Hatırlıyorum. Kalktım. Hatta kaypağa yemek hazırlayıp çıktım. Haa. Hatırlıyorum. Ejderha Diyarı’na geldim. O zaman burada uyuya mı kaldım? Gözlerimi açasım yok ama gerçekten sağ elimde her ne varsa koluma doğru ilerliyor. Hamam böceği falan mı lan? Yok. böcek için fazla büyük. Sağ elimi kaldırdım. (Sol elimi daldırdım. Dili kalbe indirdim. Döndüm Mevlana gibi. :D Her zaman sağ eli kaldırmıyoruz dimi. Yazalım bunu 3 hikayede anca kaldırdı.) Gözlerimi açtığımda elime bir şey yapıştığını gördüm. Gerçek anlamda sarılmış. Gördüğüm karşısında çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Yavru bir ejderha koluma sarılmış. Biri yumurtadan çıkmış. Hahaha. Bütün sinirim stresim gitti. Kahverengiydi. Gözleri altın sarısı gözbebeği siyahtı. Kedi gibi zaten gözbebeği. Bana doğru bakarken gözbebeği büyüdü.Tümünü Göster
b-“Beni anlıyor musun?”Öyle gözbebeğini bir büyültüp bir küçültüp bakmaya devam ediyordu. Sanırım anlamıyor Oturur pozisyona geçtim. Ama Alfa hala uyuyor. Uyanmamış. Ee. Bu ejderha ne olacak? Sağ elimi yere indirdim ve bırakmasını bekledim. Ama bırakmıyor. Yok. Yapıştı elime. En son çekmeye çalıştım ve garip bir ses çıkardı. Biraz da sesliydi. Hemen bıraktım çekmeyi. Şimdi Alfa’yı uyandıracak sonra kötü şeyler olmasın. En iyisi Beta’yı çağırmak. Dediği gibi Beta’yı düşünmeye başladım. Ormandan bir şey havalandı. Gerçekten de çok hızlı oldu yav. Bu kadar kolay olduğunu bilsem en başlarda yapardım. Hemen yanıma kondu.
Beta-“Hoş geldin Bir Bine.”
b-“Hoş buldum da sana göstermek istediğim bir şey var.” Kolumu uzattım. Yavru ejderha’yı koluma yapışık görünce biraz güldü.
Beta-“Muhtemelen seni annesi sandı. Yumurtadan çıktığında uyuyordun değil mi?”
b-“Evet uyuyakalmışım. Farkında bile değildim.”
Beta-“Seni bırakması için biraz zaman ver. O zaman yavru ejderha kolunu bırakana kadar burada konuşalım. “
b-“Aşağı inemez miyiz? Alfa uyuyor rahatsız etmeyelim diye.”
Beta-“Yavruların burada kalmaları daha iyi olur. Onların sağlığı açısından. Enerji burada çok yoğundur. Her yeni ölen ejderha enerjisini de toprakta taşır. O enerji de yeni nesile geçer. Bu sayede büyür ve gelişirler.” Pek olaydan anlamasam da aşağı inmemesi gerekiyor yani. Tamam.
b-“Tamam. Zaten boş vaktim vardı biraz. Hem biraz senden de yardım alırım.”
Beta-“Bu yavruya ne isim koymayı düşünüyorsun?” Hah. Hemen zor sorundan başladı yav. Tamam. Ne koysam ki ismini. Koum. Yok olmaz. Her ne kadar vicdan azabı duysam da Huriye’ye yaptıkları gibi ben de ismini ölmüş birinin özellikle kendi öldürdüğüm birinin ismini koymayacağım. O zaman ne koyayım?
b-“Buna sohbetin sonunda karar vermek istiyo ayy.” Vay manyak. Kolumu ısırdı. Dişleri yok ama kaşındırdı yani. Ve ısırmaya da devam ediyor.
Beta-“Senden hoşlanmış gibi görünüyor.”
b-“Annesi sanıyor dedin. Hoşlanması sence garip mi?”
Beta-“Bence çoktan anladı annesi olmadığını. Ejderhalar yavru da olsa sandığından daha akıllıdırlar.”
b-“O zaman neden bırakmıyor ki? Annesi orada.”
Beta-“Alfa uyuyor diye seninle duruyor olabilir. Yalnız kalmamak için.” Koluma yapışmış ejderhayı biraz sevdim. Kafasını sevdikten sonra biraz mırıltı çıkardı. Daha sonra kolumdan üzerime atladı ve gömleğimin içine girdi.
b-“Ne yapıyor?”
Beta-“Galiba uykusu geldi. Kıyafetinin içini bizim kanadımızın altı gibi düşünmüş olabilir.” Ayy. Anne oldum. Hahahha. Lan kendi kendime bile espri yapabiliyorum amk. O değil de tıslamalı sesler çıkarmaya başladı bu. Ama derdini anladım galiba. Yat aşağıya diyor. Ben de yattım. Gerçekten de sesi kesildi. Herhalde anlayım diye falan zihnime mesaj gönderdi. Kim bilir. -
29.
+1Alfa hala uyuyordu. Onun uyuması içimi rahatsız ediyor. Bu kadar uzun mu sürüyor yumurtadan çıkmaları? Ne bileyim hızlı büyüdüler. Birkaç güne çıkarlar diyordum. Ama haftalar geçti hala tık yok. Beta’yı çağıracaktım ama sinirliyim ona da yanlış bir şey söylersem ve kalbini kırarsam kendimi affetmem. Aslında tam kızgınken bu kadar Ork Diyarı’na hiç zorlanmadan giderdim. Hatta orada sinirimi atana kadar birkaç kişiyle dövüşürdüm. Ama daha dün orada Koum’u öldürdüm. Kendi kendime ne de normal söylüyorum öyle. Belki de Koum’un amacı buydu. Anne ejderhanın da. Ölümü kabullenmem. Ama bu farklı. Bu sefer öldüren kişi benim. Geçtim ve Alfa’nın karşısına oturdum. Hatta çimene doğru uzandım. Doğru şeyi mi yapıyorum? Onları kurtarmamın tek yolu savaşmak mı? Miras da yanımda diyemiyorum. Cevabını net vermedi. Sadece araştıracak. Savaşı durdurmayacak. Tamam. Laik ülke olmaları hoş. Krallıkla yönetilen laik ülke olmaları garip gelse de yine de hoş yani. Ama tam olarak engel olan da laik olmaları. Eğer laik olmasalardı Miras’ın çıkıp sadece “Ejderhalara bir süre saldırmayın.” Demesi yeterli olurdu. Off. Kafam çok karışık. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Neden uykum geldi ki? Uykumu da almıştım ne güz…
-
28.
+2Gözümü açtığımda siyah tavan beni yine karşıladı. Yerimden kalktım. Üstümü başımı çırptıktan sonra mutfağa gidip yemek hazırlamak geldi aklıma. Hem bizim kaypağın gönlünü de alırım. Yemeği hazırladıktan sonra saate baktım. Saat 7.20. Tamam. işe gidebilirim. Ağızlarını kapattım yemeklerin. Uyanınca gelir kahvaltısını yapar. Dışarı çıktım. Metroya bindim ve inip her zamanki yolu yürüdükten sonra işyerine vardım.Tümünü Göster
içeri girdiğimde her zamanki gibi çoktan Gamze gelmişti. Huriye’yi göremedim.
Gamze-“Hoş geldin. Nasılsın napıyon?”
b-“iyidir sen?”
Gamze-“Ben de eh işte. idare ediyorum. Huriye bugün gelmiyor. Kendini iyi hissetmiyormuş. Yerine Semih gelecek maalesef” iyi hissetmiyor mu? Daha dün hiçbir şeyi yoktu. Şimdi ne oldu buna? Acaba söylediklerimi kaldıramadı mı? Ben bunları düşünürken Semih girdi içeriye. Hiç de sevmiyorum bu çocuğu ya. Ne zaman aynı gruba denk düşsek kızlardan bahseden ama kız ayarlayamayan biri.
Semih-“Selam Gamze. Sana da selam Bir Bine.” Bakın. Gördünüz mü? Beni hemen 2. plana attı. Gamze hiç oralı bile olmadı.
b-“As.”
Semih-“Gamze hala küs müsün ya? Anlattım sana. Ben o mesajı arkadaşım attı telefonumdan.” Gamze soğuk bir şekilde cevabını verdi:
Gamze-“Cehennem ol Semih.” Dedi ve depoya doğru gitti. Vay amk. Gamze’yi ilk kez sinirli görüyorum.
b-“Hayırdır? Sorun nedir? Aranızda bir şey mi oldu?”
Semih-“Sorma. Gamze telefonumdaki mesajı görünce sinirlendi.”
b-“Gamze ile senin telefonun ne alaka? Onunla ilgili bir şey mi yazdın ki?”
Semih-“Gamze ile çıkıyorduk. Daha sonra benim telefonumu kurcalamış. Yani anlayacağın yakalandık.”
b-“Onu aldattın ve bir de pişkin pişkin bana mı anlatıyorsun?” Hani demiştim ya sevmiyorum diye. Artık nefret ediyorum.
Semih-“Bilirsin be Bir Bine. Biz erkekler aklımızla hareket etmeyiz ki. Kız bana yüz verince ben de üstüne gittim. Gamze olmasına rağmen.”
b-“Lan gerizkalı. Ben neden Huriye’yi aldatmıyorum o zaman? Senin aklın kızlarda değil sadece. Sende akıl kalmamış. Hepsi gibine gitmiş. Senin yerinde olsam ya pgibiyatri merkezine gider tedavi olurdum ya da kendimi öldürürdüm. ihanet ettin kıza. Bir de gelmiş bunu pişkin pişkin anlatıyorsun.”
Semih-“Eeh. Yeter be. Aldattım evet. Ne olacak? O da bana bir kere bile seni seviyorum demedi. Bana bir kere bile adam akıllı gülümsemedi. Hep ben onu teselli ettim. O beni bir kere teselli etmedi.” Ne konuşuyor bu. Yumruğumu sıktım. Elimi kaldırdım ve gerinip tam yumruğu ağzının üstüne atacakken kendimi durdurdum. Artık eskisi gibi değilim. Eski ben olsam vurabilirdim. Ama şimdi vuramam. Ciddi biçimde yaralayabilir.
b-“Sen bu yumruğuma bile değmezsin Semih. Umarım kendini düzeltirsin.” Dedim ve arkamı dönüp temizliğe devam ettim. Yok arkadaş. Çok sinirliyim. Bu gidişle Semih’e çakacağım bir tane. Öfkeme odaklanıp gitsem mi? Koum. Onu ben öldürdüm. Gidesim gelmiyor oraya. Aslında korkuyorum. Gidersem sanki aynı olayları tekrar yaşayacakmışım gibi. O zaman Rian veya Ejderha Diyarı’na gitmeliyim. Ejderha Diyarı’na gitsem daha iyi olacak. Şu an sinirli iken orada yanlış karar verebilirim. Açlığıma odaklandım ve Ejderha Diyarı’na gittim. -
27.
+2Kaypağın eve vardık ve kapının önünde durdu.Tümünü Göster
Huriye-“iyi olacak mısın?”
b-“Merak etme. Sadece biraz alışmam lazım. Ne de olsa birini öldürdüm. Ona iyilik yapmış olsam da öylece kabullenebileceğim bir şey değil. Neyse görüşürüz.” Dedim ve arabadan indim.
Huriye-“Poşetlerini unutma.” Dedi. Gerçekten de unutuyordum az daha. Onları da aldım ve el salladım. O da arkamdan el salladı.
Kapıyı açtım ve eve girdim. Ellerimde poşetlerle falan. Lambayı yaktığım anda korku filmi gibi karşımda duruyordu oç. Kim olacak? Kaypak.
Süleyman-“Neredeydin lan sen bu saate kadar?”
b-“Abi dediniz ya kızı gezdirin diye. Ben de gezdiriyordum.”
Süleyman-“Bu üzerinin hali ne peki?” Hasgibtir. Üstümü değiştirmeyi unuttum. Bahane düşün. Bahane bahane…
b-“Burnum kanadı da. Bayağı da aktı kan. O yüzden.” Belki yer lan. Ye lan. Ye.
Süleyman-“Çok mu kan aktı? Merak etme. Bu gece daha çoook kan akacak. Uzun süredir bekaret kemerimi çıkarmıyordum. Kısmet bugüneymiş.” Kemeri çekti ve bana girişmeye başladı. Acımıyor lan. Valla acımıyor. Bana vuruyor ama hiç tepki vermiyorum bilerek. Gıcığına gitsin.
Süleyman-“Acımıyor mu lan şerefsiz köpek?”
b-“O kadar çok dövdün ki abi hiç hissetmiyorum artık.” Cesaretini kırarsam beni dövmeyi bırakır belki artık. Keşke acıyor taklidi yapsaydım. Beni tuttu ve resmen kömürlüğe sürükledi.
Süleyman-“Burada bekle ağzına gibecem şimdi senin.” Dedi ve arkamdan kapıyı kilitledi. Hedefi ne lan bu oçun. Anlamam fazla uzun sürmedi. Kapıyı açtı ve üstüme bir kova suyu boca etti. Sonra da kemerle girişti. huur çocuğu. Islak ıslak dövüyor. Canım yanıyor lan.
b-“Abi vurma. Valla şaka yapmıştım abi.”
Süleyman-“Al sana şakanın en büyüğü. Bana adam kızını emanet ediyor. Ama benim çırak gidip kızı ayartıyor. Emanet kıza yavşanır mı lan bin”
b-“Abi biz birbirimizi…”
Süleyman-“gibtirme şimdi ikinizi.” Diye kafiye yaptıktan sonra dayağına devam etti. 15. dakikada tıkandı. Demek ki kondisyonsuz gelmiş bu sefer.
Süleyman-“Ben seni söğüt ağacının altına yatırmasını bilirdim de dua et bugün günüm iyi geçti. Şimdi yat zıbar. Hele o kızı biraz üz bak ben sana ne yapıyorum. Karım yaparım seni tüm günün evde gibilerek geçer.”
b-“Merak etme abi. Üzmem.”
Süleyman-“Zaten üzemezsin.” Dedi ve kömürlüğün kapısını kapattı. Fazla dayak yemedim ama suyu iyi akıl etti pekekent. Canım yanıyor gibi yapsaydım ya işte. Tam bir gerizekalıyım. Yine kenara kıvrıldım ve uyudum. -
26.
+2Benimle benzer olaylar yaşamış hep. Ben lanetli çocuktum o da anne katili. Gülümsedim. Huriye’ye döndüm.
b-“Yanımda olduğun için teşekkürler. iyiki de sana anlatmışım. Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.”
Berkecan-“Biraz daha devam ederseniz kusmayı planlıyorum. Eğer ki tartışmanız bittiyse artık gitsek mi? Hani yarın işiniz de var, erken uyanmanız lazım.”
Huriye-“Sen nereden biliyorsun işimizin olduğunu yarına? Yoksa Bir Bine’yi mi dikizliyorsun?”
Berkecan-“Sana ne anlatıyoruz 2 saattir. Zihnimiz bağlı. istemsiz bir şekilde ne yaparsa yapsın izliyorum. Banyodaki halini bile izlemek zorunda kalıyorum. Yani istemsiz. Onun iğrenç duygularını da hissediyorum.”
b-“Sen ben ne yaparsam yapayım görüyor musun?”
Berkecan-“Bamyanı bile gördüm.” huur çocuğu. 16 cm. Bamya diyor bine bak.
b-“Berkecan bir konuda haklı. işe gitmek için erken uyanmamız lazım. Ve saat 00.32 oldu bile. Hadi eve gidelim.”
Berkecan-“Sizin için hayat bitmiş olsa da benim için daha yeni başlıyor.” Dedi ve arabasına yöneldi. Biz de arabamıza bindik ve evin yolunu tuttuk. -
25.
+2Nefes nefese yanımıza vardı ve Berkecan’a buz gibi soğuk gözlerle baktı:Tümünü Göster
Huriye-“Sen mi bir şey yaptın Bir Bine’ye?” Berkecan hiç istifini bozmadan:
Berkecan-“Ben ne yapacağım bu tipsize. Sadece yanına geldim. Hem seni ilgilendirmez HU-Ri-YE”
Huriye-“O zaman neden ikiniz de ağlıyorsunuz?”
Berkecan-“Ağlıyorum?” Eliyle gözlerini sildi. “Lan senin zihin bağını gibecem ha. Ben ağlamıyorum. Sadece öyle gözüküyor oradan. Sana açıklayamayacağım…” Oturur pozisyona geçtim.
b-“Daha fazla içimde tutamayacağım zaten. Sana da anlatacağım.”
Huriye-“Neyi anlatacaksın? Korkutuyorsun beni.”
Berkecan-“Emin misin? Bak sonra ikimizi de deli muamelesi yaparlar elimden kurtulamazsın.”
b-“Emin değilim ama biriyle paylaşman lazım. Daha fazla içimde tutamıyorum.”
Huriye-“Neyi? Artık biriniz açıklasın şunu.”
b-“Tamam. Ben anlatıyorum. Umarım bana inanırsın.” Ve yanıma oturdu anlatmaya başladım.
Her şeyi anlattım. Diyarları gezdiğimi, 3 tane kardeşim olduğunu, birinin kaybolduğunu vs. Her şeyi. Koum’u öldürdüğümü dahi anlattım. Berkecan’ın izleyicim olduğunu da. Sadece sustu ve dinledi. Hiçbir tepki vermedi. Sonunda koluma yumruk attı.
Huriye-“Neden bunu daha önce söylemedin ki? Neden bu kadar olayla tek başına başa çıkmaya çalıştık ki? Gamze ve ben hep yanındaydık. Neden bizden sakladın ki?” ağlıyordu. Neden ki? Neden ağlıyor?
b-“Söyleyemezdim. Böyle bir şeye kim inanır…”
Huriye-“Ben inandım. Baksana. Tuvalete düzgün girdin ellerin ve üstün kanlı geri döndün. işte yorgun olduğunda günlerde de kaçıp uyuyordun. Ama bize hiç bahsetmedin. Bize o kadar mı az güveniyorsun?”
b-“Güvenmiyor değilim. Sadece size de anlatıp tehlikeye sokmak istemedim. Babam da gezgindi. Ve annem de babamın gezgin olduğunu biliyordu. Onun için annem ile beraber kayboldular.”
Huriye-“Ben senin için tüm tehlikelere göğüs germeye hazırım Bir Bine. Ama sende bana güven.”
b-“Neden NEDEN? Neden benim için bu kadarını yapıyorsun? Neden bana güveniyorsun bu kadar? Yalan söylediğimi hiç mi düşünmüyorsun?”
Huriye-“Hayır. Hiç yalan söylediğini düşünmüyorum.”
b-“NEDEN?”
Huriye-“Çünkü seni seviyorum.” Bir anda donakaldım. Böyle bir cevap beklemiyordum. Kalp atış hızım bile değişti.
b-“Ben sana ne yaptım ki beni seviyorsun?”
Huriye-“Beni hiçbir zaman yalnız bırakmadın. Kötü günümde olsun, iyi günümde olsun. Eskiden yalnızca ölsem de kurtulsam bu dünyadan diye düşünüyordum. Benim için önemsiz bir yerdi. Annem benim doğururken öldü. Babam da annemin adını miras almamı istedi. O yüzden adımı Huriye koydu. Annemi öldürerek dünyaya geldim. Küçükken arada çalışanlar benim hakkımda dedikodu yaparlardı. “Annesini öldürerek dünyaya gelen evlattan hayır mı gelir?” diye. Her zaman içime attım. Hep başarılı öğrenci olmaya başladım. Belki iyi bir evlat olursam hakkımda böyle konuşmazlardı. Hep iyi bir insan olmaya çalıştım. Lisede derslerim iyiydi, herkese yardım ediyordum… Ama hiç susmadılar. Hep aynı söz. Anneni öldürdün. En sonunda üniversitede kendimi bıraktım. Artık dünya umurumda değildi. Sadece kafamdaki seslerden kurtulmak istiyordum. Zaten daha sonra kumarhaneye gittim. Berkecan ile tanıştım ve sadece kafa dağıtacaktım. Biraz da para harcayacaktım. ismimi söylediğim anda benimle dalga geçmeye başladılar. Ondan sonra sen geldin. Benim sanki ruhumu boşluktan çekip çıkardın. Daha sonra babama ısrar ettim orada çalışmak için. Seni daha yakından tanımak istiyordum. Ve tanıdıkça sana bağlandım. Zorlandığımda yerimi aldın, bardakları taşımama yardım ettin, hem de hiçbir karşılık beklemedin. Hatta sana her şeyimi vermeye hazırken bile beni düşündün ve reddettin. Şimdi söyle bana. Sanı nasıl güvenmeyeyim? Seni nasıl sevmeyeyim?” -
24.
+3Döndüğümde tuvaletteydim. Evet. Huriye ile yemeğe çıkmıştım. Ama kendimi iyi hissetmiyorum. Sadece yalnız kalmak istiyorum. Tuvaletten çıktım ve Huriye’nin yanına doğru yürüdüm. O zaten beni görünce hemen yanıma koştu.Tümünü Göster
Huriye-“Bir Bine. iyi misin? Neden üstün başın böyle kötü durumda? Ne oldu?”
b-“Huriye. Ben gidiyorum. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Kendimi iyi hissetmiyorum.” Lokantadan öylece çıktım gittim. Arkamdan bakıyordu ama şu an hiçbir şey umurumda değil. Lokantadan çıktım ve öyle boş boş sokakta yürümeye başladım. Elimde Koum’un kanı var. Ben öldürdüm onu. Sahilde kayalıkların oraya gittim. Bir kayanın üzerine yattım. Yıldızları izlemeye başladım. Daha sonra yıldızlar bulanıklaşmaya başladı. Elimle gözümü sildim. Evet. Ağlıyorum. Anne Ejderha ölürken de gülerek ölmüştü. Koum da onun kafasını keserken gülümsüyordu. Neden bu kadar sinir bozucusunuz ki? Ölüm neden size bu kadar güzel geliyor ki? Baksanıza Miras’a. Ölümsüz. Aslında Miras’ın demek istediğini anlıyorum gibi. Bir çok dostunun ölümünü izledi. Ama öldürmek daha da acı veriyor.
“Acını anlıyorum. Ama ağlamak sorunlarını çözmez.” Kafamı çevirdim ve yanımda Berkecan vardı.
b-“Gider misin? Yalnız kalmak istiyorum.”
Berkecan-“Verdiğin karar yanlış değildi Bir Bine. Eğer onu öldürmeseydin hastalığı onu acı içimde öldürecekti.”
b-SEN NEREDEN BiLiYORSUN Ki?”
Berkecan-“Yanıma geldiğinde söylemişti. Zaten başından beridir acı içindeydi. Ama sana hiç göstermedi. Onu güçlü hatırlamanı istiyordu. Ve başardı da.”
b-“Ama onu ben öldürdüm. Kendi ellerimle bir can aldım.”
Berkecan-“Benim için bile izlerken zordu. Ama aynada hiç kendine baktım mı son zamanlarda? O kadar güçlendin ki artık amacını gerçekleştirebilirsin.”
b-“Amacımın böyle bir fedakarlık getirmesi gerekmiyordu. Başka bir yol bulabilirdim.”
Berkecan-“Sen bir gezginsin Bir Bine. Daha çok farklı dünyalar göreceksin. Belki de saniyeler içinde doğup ölenlerin olduğu bir diyara gideceksin. Bilmiyorum. Ejderhalar ve orklar da peri masalıydı. Ama sen ve ben hepsini gördük. Ve şunu unutma. Koum senin için bu fedakarlığı yaptı. Başka bir ork çocuğuna da yaptırabilirdi ama sen sırf ölümü görebilesin ve bir daha öldürmeye korkmayasın diye kendini feda etti. Onun bu fedakarlığını boşa çıkartma. Sayende ölümü ve öldürmeyi de normal bir şekilde konuştuğumuza göre bak. Biri daha seni merak etmiş geliyor.” Kalkmadan diğer yanıma döndüğümde Huriye koşturuyordu. Beni takip mi etmiş? Neden? -
23.
+3Kellesini aldım ve yürümeye başladım. Ama ruh gibiyim. Sanki hiçbir duygu hissetmiyorum. Daha önce de kötü olmuştum ama bu kadarını beklemiyordum. Normalde çığlık atar, diz çöker ağlardım fakat şu an sanki duyguların kilitlenmiş gibi. Cesedini bir ağaca yasladı.
HReis-“Kellesini koltuğunun altına koy. Öteki dünyada çok aramasın.” Normalde ne saçmalıyorsunuz vs. derdim ama sadece dediklerini yaptım. Rolas ağaçtan bir meyve kopardı ve çekirdeğini aldı. Daha sonra elime bir meşale verdi.
RReis-“Git ve cesedini yak. Bu son vazifen. Ondan sonra serbestsin. Artık sen de bizden birisin.” dedi. Meşaleyi zütürdüm ve Koum’un cesedinin üzerine attım. Ağaç ile beraber yanmaya başladı. Koum’un cesedinin kağıt gibi yanıp kül olmasını izledim. Ne kadar saçma değil mi? Keskin baltalar işlemeyen ork ateşe kağıt gibi kül oldu.
RReis-“Al bu tohumu ve şuraya göm. Artık bu senin ağacın. Öldüğün zaman ork cenazesi istersen seni bu ağaçla yakarız.” Sanki çok da umurumda. Tohumu dediği yere gömdüm. Sesim bile az çıkıyordu. Ve titrek.
b-“Ben geri dönüyorum.”
HReis-“istersen burada kalabilirsin. En azından şu beyaz suratın düzelene kadar.”
b-“Daha fazla duramam burada. Kendimi iyi hissetmiyorum.” dedim ve geri döndüm. -
22.
+3Uyandığımda ilk baş nerede olduğumu sorguladım. Hasgibtir. Ork Diyarı’ndayım. Evet düşmüştüm. Ve uyuya mı kaldım? Hasgibtir. Kaç saat geçti? Saat de yok ki burada. Hemen koştum ve son ağacı da tamamladım. Şeflerin çadırına doğru koştum. Ama öyle böyle koşmuyorum. Çok fena. Hayatım buna bağlıymışcasına koşuyorum. Sonunda çadıra vardım. Şefler sızmış uyuyorlardı. Koum nerede? Ortalıkta yok. Lan yoksa? Dünyaya mı gitti. Hemen geri dönmem lazım. Ama dönemiyorum. Sakinleşmeliyim. Sakinleş. Sakinleş… Nasıl sakin olabilirim ki? Huriye tehlikede ve ben nasıl SAKiN OLACAĞIM?Tümünü Göster
Koum-“Birini mi arıyorsun?” Arkamı döndüm. Koum. Burada. Gitmemiş. Yoksa gitti mi?
b-“Dünyaya gittin mi?”
Koum-“Hayır. Sana 12 saat vermiştim. Ve sen 10 saatte bitirdin. Hatta 2 saat uyumana rağmen.”Allahım. ALLAHIMM SANA ŞÜKÜRLER OLSUN. içim içimi yedi resmen. 2 saat uyumama ayrı şaşırdım. Normalde bu kadar yorgunluğa en az 10 saat uyurdum. Koum bana baltasını fırlattı ve havada yakaladım. Kolum hala biraz sızlıyor.
Koum-“iyi duruyorsun. En azından artık baltayı rahatlıkla yakalayabiliyorsun. Eski sen olsan ezilir altında ölürdün. Şimdi, seninle eğitiminin son aşamasına geldik. O elindeki balta ile beni öldüreceksin.”
b-“Saçmalama Koum. Neden seni öldüreyim.” Holas ayıldı ve
HReis-“Bizim orkların en büyük amacı savaşmaktır. Ve ölümümüzü de savaş getirsin isteriz. Genelde bunu çocuklarımız yapar ama Koum’un tek bir bini bile olmadı. Onun için senden istiyor.”
b-“Ama… Ben… Böyle bir şey…”
Koum-“Eğer ölümü isteyen beni dahi öldüremezsen savaşta kimseyi öldüremezsin. Bu ork çocuklarına ilk adım olarak öğretilir. Sevdiği ve ölümüne az kalmış birini kendi öldürür ki hem vicdanını kapatsın hem de ölen kişi kendi baltasıyla ölsün. Bu baltayı küçük bir ork iken yapmıştım. Demiri ellerimde sökmüş, yumruklarımla dövmüştüm. Kaç tane kelle aldım bununla. Diyar diyar benimle geldi. Beni hiç yalnız bırakmadı. Şimdi de seni bırakmayacak.” Diz çöktü. “Şimdi beni öldür. Ecelim beni gelip almadan önce.”
Artık baltam daha da ağırdı. Taşıyamıyorum. Onu öldürmek istemiyorum. iyi biri o. Baltayı kaldırdım.
RReis-“Senin onu öldürmen sizin dünyanızdaki gibi kötü sonuçlar doğurmayacak. Burada onuruyla ölmüş olacak.” Ellerim titriyor. Ne dedikleri umurumda bile değil. Öldüremem.
HReis-“Eğer öldürmezsen aileni…”
Koum-“Hayır. Kimseye zarar verilmeyecek. Bu onun seçimi olacak. Öldürürse son sınavını da geçmiş olacak. Ya beni onursuz bir ölüme terk edecek ya da onurumla ölmeme izin verecek.” Dişlerimi sıkarken buldum. Neden öldürmem gerekiyor ki? Koum’un yanına gittim. Sarıldım. O da sarılama eşlik etti. Ağlıyordum.
b-“Her şey için teşekkürler.” dedim ve ondan ayrıldım. Gözlerimi kapattım.
Koum-“Ölürken gözlerimin içine bakmanı istiyorum. Nedenini anlayacaksın.” dedi. Baltamı kaldırdım. Ve bir çırpıda salladım. Bu kadar keskin olmasını beklemiyordum. Gerçekten de tek hamlede kellesini aldım. Balta daha fazla elimde durmadı. Yere düşürdüm. Diz çöktüm. Baltamı sallamadan önce gülümsüyordu. Kellesinden ayrılan gövdesi yere düştü. Kellesi de önüme yanıma yuvarlandı. Bir an Rian’da gördüğüm ejderha aklıma geldi. Onun da kellesi önüme düşmüştü değil mi? Boşlukta gibiyim. Reisler ayağa kalktı ve cesedi Holas sırtına aldı. Kellesini de Rolas bana uzattı.
RReis-“işimiz daha bitmedi.” Daha ne olacak ki? -
21.
+2Gözlerimi açtığımda reisler sarhoştu ve hala içiyorlardı. Yani ikisinde de kadehi kaldıracak kafa kalmamış.
b-“Ne oluyor burada?”
Koum-“Hangisinin bünyesi dayanıklı onun için yarışıyorlar. Kazanan asıl şef olacakmış.” Yine yani kardeş kavgasına bağladılar. Mükemmel yani. Zaten hiç derdim yok.
b-“Ee. Peki beni neden çağırdın?”
Koum-“Yine ağaçlara sen bakacaksın.”
b-“Yav neden yine ağaçlar? Savaşa şu an çok yakınım. Ejderhaları bulmanın bile yolunu öğrendim. Ama ben hala ağaca tak mu sürecem?”
Koum-“Bu sefer süre sınırın da var. 12 saat içinde ağaçların hepsini tekrar beslemen lazım. Ve bu eğitim ile gerçek gücüne kavuşacağına inanıyorum.” Rolas araya girdi:
RReis-“Zavanında yavamazs hık aylesini öldüür Kojum (Zamanında yapmazsa ailesini öldür Koum)”
Koum-“Nasıl isterseniz. Reisin emrini duydun. Eğer zamanında başaramazsan o kapının arkasındaki yemek yiyen herkesi katledeceğim. Süren başlamak üzere.” Hasgibtir. huur çocukları. Bir de ben bunlara güveniyorum. gibtirin gidin. Bu iş bittiğinde bir daha Ork Diyarı’na uğramayacağım. Hatta uzun bir süre Ejderha Diyarı’nda kalacağım. Kafamı dinlemek amaçlı. Yine birinin kanadının altında uyurum. Fazla daldım. Sonunda vardım. O iğrenç yere. Yine. Elimden geldiğince acele ile arabayı doldurmaya çalışıyorum.
Kaç saat geçti bilmiyorum. Ama birkaç ağaç kaldı. Kollarım çok acıyor. Ama yapabilirim. Son kalan dermanımla gittim son arabayı doldurdum ve yolda zütürdüm. Yolda giderken bir ağaca takıldım ve düştüm. Orada bayıdım. -
20.
+2Deneme kabininden çıktım ve seçtiğim kıyafetlerin yanında Huriye’nin de benim için ayrı seçtiği kıyafetleri alıp dışarı çıktık. Hava kararmaya başlamış. Elimde de bir yığın poşet amk. Kaypak gibecek beni şimdi. Ben eve geçerim diye düşünüyordum ama:Tümünü Göster
Huriye-“Şimdi ne yapalım?” Ne mi yapalım? Gün batımına karşı domalalım amk. Çok yorgunum. Ama tabi bunu nasıl söyleyeyim? Daha yeni gezmeye başladık. Oysa ben Rian’a gittim, Miras ile tartıştım…
b-“Bilmiyorum. Ne yapmak istersin?”
Huriye-“Sahildeki bir cafeye oturalım mı? Hem acıktım biraz. Yemek de yeriz.”
b-“Peki.” Neyse ki yemek yemeye gidiyoruz. Diskoya falan da zütürebilirdi.
Kafeye geleceğimizi sanıyordum. Ama beni lokantaya getirdi. (Evet şimdi arabayı o sürüyor.) Arabadan indim ve içeri girdik. Lüks bir yer gibi duruyor amk. Takımı elimdeki kıyafetlerin 20 katı olan bir garson geldi ve bizi yerimize kadar ağırladı. Daha sonra me… Menü demeye dilim varmadı. Tepside geldi menü amk. Baktım bari ne alayım diye burada türk lirası kullanılmıyor. Türkçe de kullanılmıyor. Garip garip isimler. Fırına falan gideydik keşke lahmacun yiyeydik diye geçirdim içimden ama vazgeçtim. Bu kızla tamamiyle farklı dünyaların insanlarıyız.
Huriye-“Ben … bir ıstakoz alayım. Yanına da …” Tek anladığım şey ıstakoz istediği.
Garson-“Nasıl isterseniz hanımefendi. Peki siz ne alırsınız beyefendi?” Ahret sorusu gibi geldi bu. Resmen ter döküyorum. Ne yesem lan? Burada garip garip isimler yazıyor. Attım tuttu yapacağım.
b-“Ben De lağım alacağım.” Huriye biraz gülmemek için kendini tuttu.
Garson-“De laom demek istediniz herhalde.” Ebenin amı demek istedim.
b-“Herneyse işte ondan getir.” Garson menüyü aldı ve gitti.
Huriye-“Alem adamsın Bir Bine.”
b-“Asıl sen alem kadınsın. Ben lahmacun yiyen, dürüm gömen biriyim. Ne işim olur böyle lüks yerlerde.”
Huriye-“ilk kez mi geliyorsun böyle bir yere? Süleyman abi seni durmadan getiriyordur diye düşünüyordum.” Lan bu kaypak niye herkese cazip insan gibi gözüküyor? Lan gibiyor beni ruhunuz duymuyor amk.
b-“Pek böyle yerleri sevmez Süleyman abi. Genellikle buraları para israfı olarak görür.” Sohbetimizin ortasında yemekler geldi. Ortaya yeşillikli ve adını tanımlayamadığım birkaç sebze ile dolu bir tabak, ıstakoz ve birkaç aparetif geldi. Bana da garip bir makarna geldi. Tabağın kenarında da siyah bir şey vardı. Makarnadan büyük bir kaşık aldım ve attım ağzıma. Bir anda içimde bir ejderha doğdu. dıbını gibeyim. Nasıl acı lan bu. Suya abandım.
Huriye-“Bir Bine iyi misin? Keşke De Laom söylemeseydin. içinde Mekgiba biberi var.” dıbını gibeyim böyle işin. Yutarken yandım oç. Yemek borumdan geçişini hissettim. Ayıp olmasın diye dışarıya da çıkartamadım direk yuttum. Siyah şey söndürür diye ona abandım.
Huriye-“Bir Bine dur o kadar…” yediğim anda midem ağzıma geldi. Tuvalete koştum. Bütün yediğim yutarken yaktığı gibi çıkarken de yaktı. Böyle restaurant olmaz olsun. gibti attı beni. Arkamda biri belirdi.
b-“Ha. Bir sen ekgibtin.”
Koum-“Yanlış bir zamanda mı geldim? Fazla oyalanma. Eğitime devam etmemiz lazım. Zaten işinin yarısında olsan da dünyanda zaman dur…”
b-“Biliyorum Koum. Tamam. Biraz toparlanayım gelirim.” dedim ve Koum kayboldu. En azından şu anda oraya gideyim de sinirli gözükmeyeyim. Orada dinlenir buraya geri dönerim. Öfkeme odaklandım ve gittim. -
19.
+3Bayağı büyük bir yerdi. Saydım tamı tdıbına 50 oda var. Her odada muhtemelen öğrencileri halk ile ilgileniyor. Biz de büyük kapısı olan odaya girdik. Koridoru büyüktü tamam da oda da ferah ve geniş. Orada gördüğüm camdan gözler odayı pembe ve mavimsi bir ışıkla kaplıyordu. Ben pek böyle renklere alışkın olmadığım için biraz rahatsız ediyordu. Gitti ve bir koltuğa oturdu. Bana da diğer koltuğa oturmam için işaret verdi. Oturdum. Gözleri yine pembe halini almıştı. Ama bu sefer gümüş rengi saçları da ortama eşlik edecesine pembe renkli gözüküyordu. Miras fazla bekletmeden bana sorusunu yöneltti:Tümünü Göster
Miras-“Bu diyara gelmendeki amacın nedir?”
b-“Ejderhaları kurtarmak.” Korkmuyorum. Bu sefer olmaz. Her duruma hazırlıklıyım.
Miras-“Bize zarar veren varlıkları neden koruyorsun ki?”
b-“Size zarar verirken gördün mü ki zarar verdiğini söylüyorsun? Ben Ejderha Diyarı’na gittim. Orada kardeşlerim bile var.”
Miras-“Ejderhaların bir diyarı mı var? Onlara beslediğin sevgi kardeş gibi görmeni sağlıyor sadece. Onlarla kan bağın yok.”
b-“Kan bağım olması gerekmez. Ben onlara sevgi ile bağlıyım. Ve annem sayesinde kader ile de bağlıyım. Ve evet. Bir diyarları var. Onları oradan biri bu diyara getiriyor. Ve kardeşlerimin biri de bu diyara getirildi.”
Miras-“Daha bulamadığım bir diyar var demek. Beni şüpheli biri olarak gördüğünü varsayıyorum.”
b-“Evet. Buradaki gezginlerden biri sensin, diğeri de Kim Styla. Eğer sen getirmiyorsan o getiriyordur.”
Miras-“Bir gezginin başka diyarlardan birilerini getirmesi nadir bir şey. Sadece bir kişide gördüm. O da 1620 yıl önce öldü.”
b-“1620 yıl önce mi? Kaç yaşındasın ki sen?”
Miras-“Ben ölümsüzüm. Ölüm ve Yaşam’ın diyarını bulan tek kız kardeşim ve ben olduk. Onlar da bize ölümsüzlüğü bahşettiler. Hem başka bir diyara gidersen yaşlanman durur. Sen kendi dünyanın zamanına göre yaşlanırsın. Bu dünyanın zamanı seni etkilemez.” Harbi mi lan? Tamam o zaman. Bu iş bittikten sonra Ejderha Diyarı’ndan çıkmam artık. Tabi arada şeflere ve Koum’a da uğrarım.
b-“Çok iyiymiş bu.”
Miras-“Ölümsüzlük iyi bir şey değil. Kaç tane dostumun elinden tuttum ve öldüğünü gördüm. Bütün dostlarım öldü. Onların torunlarının bile ölümüne şahit oldum. Elimde olsa ölmek isterdim.”
b-“Ölemiyor musun ki?” Cebinden bıçak çıkardı ve kalbine sapladı. Tam “Manyak kadın ne yaptın sen” diye yanına koşacaktım ki bıçağı çıkarttı ve yarası büyük bir hızla kapandı. Kabuk bile bağlamadı. Direk deri haline döndü.
Miras-“Ölümsüzüm derken gerçekten ölümsüzüm.” Konuyu kapatmak istedim.
b-“Peki kardeşin ejderhaları getiriyor olabilir mi?”
Miras-“Evet. Kardeşim ölümsüzlüğünün verdiği hisler ile kötü birine dönüşmüş olabilir ama o bunu yapamaz. Hem kardeşimin başka birisini yanında başka diyarlara zütürebilme gibi bir özelliği yok.”
b-“Ya öğrenmişse?”
Miras-“Öğrenilecek bir şey olsaydı ben öğrenirdim. Sana bahsettiğim portal açabilen gezgin benim yakın dostumdu. Ne kadar denesem de olmadı. Bana sadece ‘karşımda başka bir diyarı hayal ediyorum o diyar da önümde beliriyor’ derdi. Ben ne kadar denesem de işe yaramadı. Bu gezginlerin arasında şans olarak gelmesi gibi bir şey. “
b-“O zaman ben sana inanıyorum. Sen de bana inanmalısın. Ejderhalar savaşan bir ırk değil. Büyük ve güçlü gözükebilirler ama kalplerinde biraz bile savaşma duygusu yok.”
Miras-“Öylece dediklerini kabul edemem. Ama sana yardım edebilirim. Diyarlarına geri dönerlerse hem bizim savaşımız bitmiş olur hem de ejderhalar evine dönmüş olur.”
b-“O zaman ejderhaları avlamayı bırakın. Ben çözüm yolunu bulana kadar en azından…”
Miras-“Maalesef bunu yapamam.” Yumruğumu sıkarken buldum kendimi. Sakin bir şekilde ama sitemimi belli ederek:
b-“Neden?”
Miras-“Çünkü ben kralın işine karışamam.”
b-“Seni bir tanrıça olarak görüyorlar. Nasıl karışamıyorsun?”
Miras-“Sizin dünyada buna laiklik deniyor. Ben asla kralın emirlerine karışamam. O da bana karışamaz.” Tam laikliği tam olarak uygulayan diyara gelecek zamanı buldum amk. Kapı çaldı.
“Tanrıçam. Kralım teşrif etti. içeri alalım mı?”
Miras-“Tabi ki buyursun.” Bana döndü ve “Senin bu konuşmaları dinlememen gerekebilir. Ülke ile alakalı gizli konular. Yolunu belirle Bir Bine. Umarım amacına ulaşırsın.” Dedi ve baş parmağıyla anlımdan itti. Birden düşüyormuş gibi hissettim ve gözlerimi kapattım. Açtığımda deneme kabinine geri dönmüştüm. Oha. Ne güzel geri gönderdi. Ben de keşke Koum’u öyle geri göndersem. -
18.
+2Arabayı taşıyan insanların gerginliklerini hissedebiliyorum. Benim binmemden pek hoşnut değil gibiler. Güneşin arabanın içine vurmasıyla daha önce hiç Miras Styla’nın yüzüne dikkatle bakmadığım aklıma geldi. Sadece heykelde görmüştüm. Yüzü gerçekten de heykeldeki gibi pürüzsüz. Gözlerimi kısarak bakmak zorundaydım. Çünkü saçları gümüş renginde olduğundan güneşin ışıklarını yansıtıyordu. Gözlerinin biri mavi diğeri ise pembe renkte. Pembe mi? Yok değilmiş. Güneş çekildikten sonra diğer gözü de mavi renk oldu. Gözünün renk değiştirmesi muhtemelen Rian’lıların genetik özelliği falandır. Ne bileyim yani. Zaten biyoloji dersinde bezelyeleri bile çiftleştiremezdim.Tümünü Göster
Miras-“Dalgın görünüyorsun. Genelde böyle durumlarda sizin ırkınız biraz korkar.”
b-“Senin kadar olmasa da bir çok tür gördüm. Alıştım artık.”
Miras-“Kaç diyar dolaştın peki?”
b-“Bunu size neden söyleyeyim?”
Miras-“Bana güvenmiyorsun. Ama nedenini anlamıyorum. Bu diyara gelişinin bir şans eseri değil bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Tapınağıma vardık. Sohbetimizin kalanına tapınakta devam edelim.” Tapınak dediği bizdeki kiliseler gibi. Ama tek farkı bizim dünyada haç şekline iken onlarda iki göz şeklinde. Güneş vurunca anladım nedenini. Camlar mavi renkte ama güneş vurduğunda sanki binanın çevresini pembe bir ışık sarıyor. Ve camın rengi de pembe oluyor. Cam yapılırken muhtemelen Miras’ın gözlerinden esinlenmiş.
Tapınağın önü bayağı kalabalıktı. 7 den 70 e herkes bir sırada bekliyordu. Miras’ı gördüklerinde bir çoğu yanına koştu ve isteklerini sıralamaya başladılar.
“Çocuğum hasta. Ne olur yardım edin.”
“Sevgilim beni terk etti. Aşk acısı çekiyorum. Lütfen bir yol gösterin.” (Senin gelme nedeninin amk.)
“Ailemden 3 gündür haber alamıyorum. Guon köyüne gitmişlerdi. Biliyorsunuz Ejderhalar en fazla o yolda sivillere saldırıyor. Aileme de saldırmış olabilirler. Ne olur yardım edin ne yapmalıyım?” Gibi bir çok yardım isteyen kişi geliyordu. Ama bu sayede önemli bir bilgi öğrendim. Demek Guon köyünün yolunda ejderhalar sıklıkla çıkıyor. Bu bilgi işime yarayacak. Miras’ın sözü düşüncelerimi kesti:
Miras-“Sakin olun ve sıraya geçin. Öğrencilerim ve ben sizinle ilgileneceğiz.” Hepsi koyun gibi tekrar sıraya geçtiler. Üzülüyorum açıkcası hallerine.
Miras-“Biraz üzülmüş gibisin. Onlara burada yardım etmedim diye muhtmelen. Rian’lılar da tıpkı insanlar gibi. Kendi sorunlarını çözecek güce sahiplerken uğraşmıyorlar. Başkalarının kendi sorunlarını çözmesini bekliyorlar. Ne kadar acınası. Hem de sen anlatmana rağmen seni dinlemiyorlar.”
b-“Buna yardımlaşma deniyor. Eğer ki birbirimizin derdine yardım etmezsek bu sefer de herkes kendini düşünen bencil insanlar olacak.” Bunları ben mi söyledim? içime ne kaçtı lan benim? Tamamdır. Bunu instagramda kesin paylaşacağım. Ama telefonum yok değil mi?
Miras-“ileride beni anlayacaksın Bir Bine. Kendi çözemedikleri sorunlar da olacak elbette. O zaman başkalarından yardım alabilirler. Fakat buraya gelenlerin çoğu sorunlarının çözümünü bile biliyor fakat başkalarından duymak istiyorlar. Üzücü bir durum ama çözülemez değil. Her yeni gelen nesil yeni bir ümit anldıbına geliyor. Bir çok nesil gördüm. Git gide gelişiyorlar.” Tapınağın girişine doğru yürüdü ve ben de arkasından girdim. -
17.
+1Rian’a vardığımda yine bir ara sokakta geldim. Herhalde anlıyor beni. Ne bileyim Ejderha Diyarı’nda direk karşılarında beliriyordum, Ork Diyarı’nda da aynı mevzu. Ama burada kimsenin beni görmediği yerlerde ortaya çıkıyorum. inşallah şansa falan değildir de ayarlıdır bunlar. Yine meydana doğru ilerledim. Birinin elimi omuzumda hissettim. Arkamı döndüm ve karşımda gardiyanlar vardı:Tümünü Göster
Gardiyan-“Sen buralardan değilsin. Giriş belgeni göster.” Hasgibtir. Daha maceram yeni başladı amk.
b-“Ben Ourun köyünden geliyorum. (Kitap saolsun) Miras Styla için adak almaya geldim. Yoksa adağıma mı engel olacaksınız?” Biraz tedirgin oldular.
Gardiyan-“Hayır tabiki. Engel olmak istemeyiz ama yine de belgenizi görmek zorundayız.” Belge konusunda ne ısrar ettiler amk. Bahane düşün düşün…
b-“Bir dakika. Belgem burada bir yerde olmalı.” Elimi ceblerime attım ve arıyormuş gibi yapıyorum. O arada gözlerimi kapattım ve kaçış yolları düşünüyorum. Tam kaçmaya yeltenecekken birden herkes diz çökmeye başladı. Diz çökmek mi? içgüdüm yanılıyor galiba. Gözlerimi açtığımda herkes diz çöküyordu. Ben de mi çöksem acaba? Ama şimdi kıyafetler var üzerimde. Bana ait değil. Çöksem mi çökmesem mi? Sonunda çökmeye karar verdim. Kellemden olmayayım boşuna. Hani şu ortaçağlarda 4 kişinin sırtında taşıdığı arabalar olur ya. Ha işte ondan. Araba bize doğru yöneldi. Tam önümüzde durdu. Ben hala duruşumu bozmuyorum. Bozamam da. içgüdüm izin vermiyor. Veya çok gerginim. Arabadan biri indi. Ayaklarını görebiliyorum. Bir kadın ayağı bu. Kafamı kaldırmadım. Bana bir ses geldi:
“Kalk diyar gezgini. Senin bu diyarda diz çökmene gerek yok.” Ne? Bana mı dedi? Sesi hani şu filmlerde rahibeler olur ya ince ama güzel sesleri olur. Hah. Tam o sesi çıkarıyor işte. Benim çenemin altına dokundu ve kendine doğru çekti. Ben de ayağa kalktım mecburen. Kapşonumu açtı.
“Demek bir insansın. Sizin ırkınızı binlerce yıl önce bulmuştum. Güzel günlerdi.” Yüzünü görünce bir şeyler anımsadım ama aklıma kim olduğu gelmedi.
b-“Siz kimsiniz?”Gardiyan ayağa fırladı ve bıçağı boğazıma dayadı:
Gardiyan-“Bu ne saygısızlık. Demek bize yalan söylüyordun. Tanrıçam. Bu pisliğin sizi kirletmesine izin vermeyin. Bırakın onu idam edeyim.”
“Ben size ne zaman tanımadığınız kişileri idam edin diye öğüt verdim? O bir gezgin. Benim gibi.”
b-“Kim Styla mısın?” bıçağı boğazıma iyice yaklaştırınca gözlerimi kapadım ve zayıf noktasını bulup hafifçe vurdum. Zaten o da orada kıvranmaya başladı. Ama kimse yerinden kımıldamıyor. “Bağışlayın. Böyle bir şey yapmak istemezdim ama beni o zorladı.”
“Her koyun kendi bacağından asılır Bir Bine. Seni sıkıştırdı. Sen de karşılık verdin. istersen içgüdünü kullanıp öldürebilirdin ama yapmadın. Ben Kim Styla değilim. O benim kız kardeşimdi. Uzun süredir bulamadım kendisini. Ben Miras Styla.” Miras mı? Ama nasıl?
b-“Bir dakika bir dakika. Şimdi sizin ülkede 2 tane mi gezgin var?”
Miras-“Bu bize verilmiş en büyük lütuftur. Kardeşim eğer yanlış yola düşmeseydi onunla bu evrendeki sorunları çözdüğümüz gibi diğer evrendeki sorunları da çözebilirdik. Şimdi bunu burada konuşmayalım. Tapınağıma gidelim. Orada konuşmamıza devam edelim.” Dedi ve arabaya (araba diyorum ona ne deniyor bilmiyorum. internetten de baktım lakin bulamadım.) bindik. Arabayı kaldırdılar ve yürümeye başladılar.