/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +10
    Üst Not:Bu hikayeyi okumadan önce ilk önce (bkz: ejderha diyarı), sonra da (bkz: ork diyarı) okumanız lazım. Tüm hikayelerim için (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)

    Üst Not 2: Öncelikle herkese merhabalar. Normalde hikaye daha bitmemişti ve ileriki bir tarihte paylaşmayı düşünüyordum ama çok ısrar olunca sona biraz hızlı bağladım ve paylaşmaya başlıyorum. Umarım beğenirsiniz. Öyleyse başlayalım.

    b-“Huriye, bunu yapmak istediğine emin misin?”

    Huriye-“Evet, neden ki?”

    b-“Sence çok erken değil mi? Daha yeni iyileştim. iyileşir iyileşmez böyle bir şey yapmamız…”

    Huriye-“Amaan sende. 1 haftada 64 çatlak, 3 kırık kemiği iyileştiğine şaşırmıyorsun da bundan mı korkuyorsun? Hemen kıpkırmızı oldun. ilk kez mi yapacaksın ki?”

    b-“Yani. ilk kez böyle bir deneyim yaşayacağım.”

    Huriye-“Ben daha önce 2 kere yaptım.” Oha. Ne diyor lan bu.

    b-“Sen ciddi misin? 2 kere?”

    Huriye-“Evet. Neden bu kadar şaşırdın ki? iki kere lisedeki zamanlarımda yaşamıştım.”

    b-“Yani ben 3. mü olacağım ailen ile tanışan?”

    Huriye-“Evet. Tamam, eski zamanlarımla gurur duymuyorum ama sen istisnasın.” Demek kız benden başka 2 kişiyi daha sevgilim diye tanıştırmış. Lan benim hayatımda kaypak saolsun kadın eli değmedi. Gerçekten sevgilim olsa bayağı pis kızardım. Yok lan. Belki kıyamazdım mk. Tecrübem yok kızmaya. Kaç tane sevgilim oldu da kızabileceğim?

    Huriye-“Hem Süleyman abi de içeride.”

    b-“NEEE? O da mı öğrendi sevgili olduğumuzu?”

    Huriye-“Evet. Hastanedeyken ben söylemiştim. ilk baş kaşlarını çattı. Şaşırdığından dolayı herhalde. Sonra da ‘Öyle mi? Ne güzel. Demek artık bekaret kemerini çıkarmanın zamanı gelmiş ’ dedi.” Hasgibtir. Bekaret kemeri. Eve gidince beni gibecek. gibecek. Eskiden “Bekaret kemerimi çıkarttırdın bana” der köpek gibi kemerle döverdi. Daha önceki morluklar yeni geçti lan. Dayaktan sonra orkların yanına uğrasam çok iyi olacak.

    b-“Hah. Ne güzel. Süleyman abi de sevindiyse sorun yok.”

    Huriye-“Terlemeye başladın. iyi misin?”

    b-“Bu takım. Biraz sıcakladım sadece” züt korkum açıldı demiyorum da.

    Huriye-“Daha kapıda dikilecek miyiz? Girelim mi içeri?” Bir kere sıçtık zaten. Artık sonuçlarına katlacağız.

    b-“Hadi girelim.” dedi ve elime yapıştı. Kapıyı çaldı. Kapıyı bir hizmetçi açtı. Çok güzel bir kadındı amk. Tamam. 35 yaşlarında muhtemelen. Ama çok güzel.

    Hizmetçi-“Hoş geldiniz Huriye hanım. Siz de hoş geldiniz Bir Bine bey. Buyrun. içeri geçin. Halis Bey, Kadir Bey ve Süleyman Bey sizi salonda bekliyorlar.” KADiR BEY DE Mi ORADA? Resmen elim ayağım titredi şu anda. Hava soğuk da değil. Lan Berkecan. Başımıza ne dertler açtın?

    Salona doğru yürümeye başladık. Huriye’de sorun yok. Önceden 2 tane atlatmış, tecrübeli ne de olsa. Ben. Ben Rıfat oğlu Bir Bine. Aralarında en tecrübesiz insan benim. Ben. Keşke işe Kadir Bey karışmasaydı.

    Edit: Milleti çağırıp geliyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +6
    Salona vardık. Kaypak koltuğa kurulmuş, utanmasa bağdaş kuracak. Kadir Bey de tekli koltukta oturuyordu. Halis bey de ikili koltukta ev sahibi olmanın verdiği rahatlıkla hafif yayılmış bir şekilde oturuyordu.

    Halis-“Hoş geldin kızım. Sen de hoş geldin Bir Bine.”

    b-“Hoşbuldum efendim.”

    Huriye-“Hoşbulduk babacımm. Siz de hoş geldiniz Kadir Bey, Süleyman abi.” Süleyman beni görünce hafiften kemeriyle oynadı. Ağlamak istiyorum ya. Ne günahım vardı bir kızı kurtarmak istemekten başka?

    Kadir-“Hoşbulduk kızım. “

    Süleyman-“Hoşbulduk. Bir Bine. Unutturma da eve gidince seninle konuşacak bir şeyim var.” Tamam artık tescillenmiş oldu.

    b-“Pe peki abi.”

    Halis-“Ayakta kalmayın. Buyrun geçin.” iki kişilik koltuğa oturdum, Huriye de geldi yanıma oturdu. Lan babanın yanındayız. Niye yanıma oturuyon? Ayıp lan. Aralarında sohbete başlamışlardı bile.

    Halis-“Bir Bine oğlum. Sen ne işle uğraşıyorsun?” Lan bilmiyor musun sanki? Prosedür gereği mi soruyorsun? Hem kız istemeye mi geldik mk. Sadece tanışmaya geldik ki Kadir Bey ve kaypak nereden çıktı. Nasıl anlatsam ki? Kumarhanede çalışıyorum diye mi? Kumarhanede garsonluk yapıyorum mu? ikinci seçenek makul.

    b-“Süleyman Bey’in kumarhanesinde içki servisi yapıyorum.” Çok detaya girdim lan. Heyecanlandım. Hay amk.

    Halis-“Peki nereden mezun oldun?” Tamamdır. Zurnanın zırt dediği yere geldik. Şimdi gerçeği mi söylesem, yoksa yalan mı? Yok yalan hiçbir zaman işime yaramaz.

    b-“Ben lise mezunuyum efendim. Üniversite okumadım.” Kadir bey resmen şahlandı:

    Kadir-“ULAN DEYYUS. ULAN HAYVAN HERiF. NiYE ÜNiVERSiTEYE GÖNDERMEDiN LAN ÇOCUĞU?” hah. Kaypağa soru yöneldi. Şimdi cevapla bakalım.

    Süleyman-“Babacığım gitmek istemedi ki.” Ne? Ben mi istemedim? Sen demedin mi lan? “Lan üniversite okuyup tüm gün üniversiteli karıları mı gibecen? Bak ben de okumadım işimi kurdum. Sen de okumayıver sana bu kadar boş bilgi yeter.” diye?

    Kadir-“ÇOCUK LAN O TABi iSTEMEZ. BiZ DE SENiN BEKAR KALMANI iSTEMiYORUZ AMA SEN KAÇ YAŞINA GELDiN HALA EVLENMEDiN. DEMEK Ki iSTEMEYiNCE DE YAPILABiLiYORMUŞ.” Ahahaha. Konu döndü dolaştı yine kaypağın evliliğine geldi. “BiR BiNE. EN YAKIN ZAMANDA SINAVA GiRiYORSUN ÜNiVERSiTEYE GiDiYORSUN.”

    b-“Peki efendim.” Ama sınav tarihi çoktan geçmişti. Yani seneye olan sınava gireceğim.

    Halis-“Tatlı yiyelim tatlı konuşalım. Gaziantep’ten çok güzel baklava getirdim. Ağzımız tatlansın.” Hepimize birer tabak geldi bile zaten. Yanında da ince belli bardakta çay. Daha hayattan ne isteyebilirim ki? Bu ne lan? Bütün ağzımda dağıldı resmen. Süper lan. içini de boş bırakmamışlar. Ağzına kadar fıstık dolu. Bu devirde zengin olmak var amk. Resmen tadından sarhoş olduğumu düşünürken:

    Kadir-“Kızım, sen ne bölümü okuyorsun?”

    Huriye-“Mimarlık okuyorum.”

    Kadir-“Ama duyduğuma göre derslerine pek önem vermiyormuşsun.” Huriye kızardı ve cevap veremedi.

    Süleyman-“6 tane mi ne zayıf dersi var. Benim yanımda çalıştırıyorum ceza olarak.” Huriye daha da kızardı.

    Kadir-“Kızı fazla zorlama. Emanet o sana.”

    Halis-“Yoo yoo zorlasın. Hatta ben her gün gönderecektim ama Süleyman ısrar etti normal çalışma saatine göre çalışsın diye.” Huriye kesin kızarmaktan ölmüştür.

    Kadir-“Neyse. Hadi bakalım biz kalkalım. Hepimizin işi var zaten.”

    Süleyman-“Nasıl istersen babacım, kalkalım.” Lan kaypak. Babanın yanında ne korkak oluyon var ya. Kapıya kadar geçirdiler. Daha sonra iyi günler faslından sonra Kadir Bey bir arabaya, kaypak ve ben bir arabaya bindik. ikimiz de çıktık yola.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +5
    b-“Nereye gidiyoruz abi?”

    Süleyman-“Ebenin dıbına gidiyoruz. zütüreceğin bir şey var mı?” Ananı… Töbe töbe. Yemin ediyorum Nur Hanım iyi biri olmasa anana söverdim. Ama kadın iyi biri. Saygısızlık etmediğin sürece. Neyse. Rian’a gitmemin zamanı geldi bence. Çok bile bekledim. Şimdi boş vaktim de varken. Odaklanalım bakalım. Yalnızlığa. Ama nasıl yalnız hissedeceğim ki? Geçmişimi düşünürşem belki. Gözlerimi kapattım. Dayımın kendini astığı ve akrabalarımın beni dışladığı anı düşündüm. Yalnızdım. Boşluk hissettim. Sonra gözlerimi açtım ve kendimi Rian’da buldum. Sonunda Rian’dayım. Kitaba kaydedilecek bunlar. En azından şehirlerini falan bilirim. Bir ara sokakta buldum kendimi. Yerler hep çamur. Hmm. Evet. Yani asfalt yok, yol yok vs. Ama burada olmamam lazım. Ejderhalar muhtemelen şehirin dışındadır. Ama ilk baş bu dünya hakkında bilgi almam lazım. Ne var bu dünyada? Kaynaklar neler? Yemek yiyorlar mı? Her şeyi bilmem lazım. Ama bu kılıkta olmaz. insan olduğum belli olmamalı. Rian’lılar farklı gözüküyor. Evet. iyiki de akıl etmişim. Hırkamda kapşon vardı. Siyah bir hırkaydı. Kapşonu taktım ve sokağa çıktım. Araba yok, hiçbir şey yok. Ne güzel lan. Sadece insanlar yürüyor. Bir kalabalık farkettim. Kalabalık olan yer pazar yeriydi. Merakıma yenik düşüp pazar yerine girdim. Bir takıcı gördüm. Çok garip renkte ışıltılı takılar satıyordu. Rian’lı bir kadın omuzuma dokundu.

    “Dikkatinizi mi çekti? Bunlar tanrıça Miras Styla’nın kendi elleriyle hazırlanmış olduğu takılar. Hepsi onun tarafından kutsanmış. Size indirimli olarak 43 Por a verebilirim.” Por buranın para birimi demek.

    b-“Yalnız benim param yok. Ben sadece buraya gezmek amaçlı geldim.”

    “Gezmeye geldiniz ama dikkatinizi bunlar çekti. Gezgin kutsamasından anlıyorsunuz.”

    b-““Gezgin mi? O da nedir?” Buradakiler gezgini biliyorlar mı? Ben bilmiyormuş gibi yaparsam mantıklı davranırım. Sesi birden tatlı bir sesten ukala bir ses geçti.

    “Birinin kölesisin galiba. Bu kadar cahil olduğuna göre. Ben de seni müşteri sanmıştım. Çekil buradan, dükkanımın önünü kapatma.” Dedi ve beni itip yere düşürdü. Sonra tekrar tezgahına geçti. Oha lan. Ama seni not aldım. Ben sana yapacağımı biliyorum. Daha sonra toparlanıp ayağa kalktım. ilerlemeye devam ettim.
    ···
  4. 4.
    +4
    Garip garip bitkiler, kafeste hayvanlar, kılıç ve kalkanlar… Aklınıza gelebilecek her şey var. Ama cebimde tek kuruş para olmadığı için alamıyorum hiçbir şey. Hatta soru bile soramıyorum. Resmen özgüvenim çöktü. Ama kız Miras Styla’yı biliyordu. O zaman gezgin olduğundan haberleri var. Heykel satan biri dikkatimi çekti. Bir kızın heykelini yapıp koyuyordu kapısının önüne, sonra tekrar masasının başına geçip başka bir taşı yontup heykel yapmaya devam ediyordu. Böyle kişiler (en azından dünyada) konuşmak için bire bir adamlar. inşallah yanılmadığımı düşünerek:

    b-“Kolay gelsin usta.”

    U-“Ben usta değilim. Sadece bize sonsuz gücünden bir kısmını bağışlayan Miras Styla’nın kuluyum. (Yazarken çarpılacam amk. Allah affetsin.) Ama sen buralı değilsin galiba. Çünkü normalde burada benim gibi bedava çalışanlara selam vermezler.”

    b-“Bedava mı? Bu heykellerin hepsi bedava mı?”

    U-“Evet. istediğini alabilirsin. Kralım tarafından cezalandırıldım.”

    b-“Peki ceza ne için verildi ki?”

    U-“Bir anlık şehvetime yenik düşüp Miras Styla’nın heykelindeki göğüsü büyük yaptım. Onun için de 10 gün bedava heykel yapma ile cezalandırıldım. Umarım Miras Styla affeder.”

    b-“Bu heykellerin hepsi Miras Styla mı?”

    U-“Hangi yıldızda yaşıyorsun ki sen? Yoksa sen de mi ejderhalara tapanlardansın?” Ejderhalara tapmak mı?

    b-“Ben sadece bir yabancıyım. Çok uzaklardan geldim. Ejderhalara tapanlar demiştin. Neden tapıyorlar peki?”

    U-“Neden olacak. Korkuyorlar onlardan çünkü. Köylere veba yayıyorlar, kalelerimizi, evlerimizi yakıyorlar, çocuklarımızı canlı canlı yiyorlar, hatta yeğenim ejderha birini yerken görmüş. Kanı ağzının içinden dışarı akıyormuş, o kadar açlarmış ki yere dökülen kanı bile yalıyormuş.” Ejderhalar yemek yemezler ki. Onlar kendi kendilerini beslerler. Bence yeğeni dikkat çekmek için söylemiştir. Welcome to ortaçağ mk.

    b-“Peki Kim Styla kim?” Birden heykel yapmak için oturduğu yerden ayağa sinirle kalktı.

    U-“Çabuk çık dükkanımdan. Şimdi dükkanıma uğursuzluk çökecek. ÇABUK DEFOL.” Elinde sopayla beni kovaladı mk. Daha sonra dükkana dönüp diz çöktü ve “Miras Styla beni affet. Hastalıklardan ve lanetlerden beni kutsa.” diye dua etmeye başladı.

    Kim Styla o kadar kötü biri mi? Yani zaten isminin yanında kaçak, öncelikli ve lanetli yazmasından belli. Eğer Kim yerine geçmişse Miras kesin ölmüştür. Acaba buralarda lonca var mıdır? Orta çağdan az çok anlarım. Devlet meselelerini bilseler bilseler loncalar bilir. Şu an fazla dikkat çektim. Hatalı bir giriş yaptım. Önce sadece çevremi dolaşmalıydım, konuşma tarzlarını araştırıp ona göre konuşmalıydım. Geri dönsem iyi olacak. Gözlerimi kapattım, odaklandım ve geri döndüm.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +4
    Arabada kendimi buldum. Haa. Bir yere gidiyorduk. Gideceğimiz yere vardık ve arabadan indik. Kadir Bey de indi. Burası kumarhane. Niye geldik ki buraya? Yarın gelecektim. Yine mi erken çalışacağım mk. Yeter yav. içeri girdiğimizde yaşlı, Semih ve köye gitti diye bahsettiği oğlan çalışıyordu.

    Süleyman-“Baba siz odaya geçin. Ben Bir Bine ile özel konuşmam lazım.”

    Kadir-“Yine hangi kirli çamaşırlarını saklatacaksın ona?”

    Süleyman-“Yok baba olur mu öyle şey. Sadece azarlamam lazım ama sizin yanınızda olmaz.”

    Kadir-“Ne yaptıysa benim yanımda azarla.”

    Süleyman-“Peki babacığım. Lan gerizekalı.” Kadir Bey öküsürünce

    Süleyman-“Bir Bine. Semih’i görünce aklıma geldi. Neden Semih’e hiçbir kıza yüz verme dedin açıklar mısın? Adam kızlara servis yapmıyordu.” Hahaahaha. Semih malı. Tam bir mal. Yüz verme dedim ilişkiyi kesmiş mk. Kaypak da zaten konuşamıyor babasının yanında.

    b-“Usta olur mu öyle şey. Hani geçen ben bir kızla konuşuyordum hatırlıyorsunuzdur. Hatta çok konuştum diye kızmıştınız. O kız bana numarasını vermişti. Ben de Semih’e söyledim. O da nasıl aldın dedi ben de sadece konuştum öyle fazla yüz vermedim dedim. Hiç yüz vermedim diye anlamış demek ki. Hem benim ne suçum var usta. Kendi düşünemiyor mu ne kadar konuşup ne kadar konuşamayacağını?”

    Kadir-“Çocuk haklı. Adam 34 yaşında. Akıl edememiş mi nerede nasıl davranacağını? Zaten senden düşünebilen insanları işe almanı beklemiyorum, öyle bir yeteneğin yok bari düşünebilen insanlara biraz saygı göster.”

    Süleyman-“Babacığım, çocuğun yanında…”

    Kadir-“O senin çırağın. Yanlışlarını görsün ki ileride yapmasın.”

    Süleyman-“Peki baba. Odama geçelim isterseniz.” Dedi ve cevap vermeden odasına doğru yürümeye başladı. Ben de arkalarından yürüyordum. Kadir Bey ne soktu bee. Yaşlı bir selam verdi ben de selam verdim ve içeri girdim. Kadir Bey bana doğru döndü ve:

    Kadir-“Bak Bir Bine. Bu kızla ciddi değilsen şimdiden söyle. Çünkü şu an adımı kullanarak o kızla çıkabiliyorsun. Yoksa o kıza yaklaşamazdın bile.” Lan direk konuya böyle mi girilir amk. Şimdi ne desem ki. Kızı kurtarmak için onunla çıkıyormuş gibi yapıyorum desem giber atarlar beni. Desem ki seviyorum evlendirirler bunlar. Tamam. Bu sefer ilk kez sırtımı birine yaslayacağım. Buna mecburum çünkü bu kararı onun vermesi lazım. Zaten evlenmez benimle amk.

    b-“Ben kendisini gerçekten seviyorum. Eğer o da benim gibi ciddi düşünüyorsa evliliğe kadar gider bu yol. Zaten acele etmeyeceğim. Önce ayaklarımın üzerinde durmam lazım. Her seferinde sizin adınıza güvenemem.”

    Kadir-“O nasıl laf öyle? Sen zaten bu günlere kendi adınla geldin. Ben sadece aracı oldum.”Daha yeni ne diyodun lan. Benim adımı kullanarak çıkıyorsun falan. Bu ne dönekliktir üstad. “Üniversite okumaman sorun oldu ama. Söz bile kesemeyiz üniversiten bitene kadar. Üniversite sınavı ne zaman?”

    b-“Kayıtlar daha yeni bitti. Seneye olur.” Kaypağa döndü.

    Kadir-“Ah benim eşek oğlum. Bir Bine’den daha erken haberim olsa okuturduk. Çoktan bitirirdi belki üniversiteyi. Hiç mi düşünmedin ileride evlenir, başımıza bir şey gelir kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kalır diye. Bunların zamanı seninki kadar kolay değil ki. Senin zamanında biraz cesaret işe yarıyordu büyümek için. Şimdi her yer çakal dolu. Senin gibi cesaret edip girse işe direk avlarlar.”

    Süleyman-“Baba. Bu çocuk avlanmayacak kadar zeki de.”

    Kadir-“O zaman zekasını çakallardan kurtulmaya değil de derslerine kullansın. Bir Bine. Seneye kaydını yaptır üniversite sınavına. Yaz bitsin dershaneye de yazdıracağım seni, derslerine odaklanacaksın.” Yemekteyken ya bu mesleğe adapte olacak ya da aç kalacak diyordun ama. Erken düşünmüşüm. “Bu mesleği de öğreneceksin tabi ki. O üniversite sadece yedek işimiz bozulursa diye önlem amaçlı. Hem de böyle kız istemelerde okudum diyebilmen için.” Ne hale geldik be. Kızı almak için sevmek yetmiyor. Üniversite de okumak lazım. Çok saçma. Cebinden bir miktar para çıkardı ve:

    Kadir-“Şimdi git kızın yanına, gezdir onu. Alışveriş yapın, sinemaya zütür falan işte ne bileyim genç işi şeyler yapın.” ilk baş almada tereddüt ettim.

    b-“Kadir Bey gerek yok benim param…”

    Kadir-“Dediğime karşı mı geliyorsun?” Sesi soğuk gelmişti. Hemen yapıştım paraya mk.

    b-“Siz nasıl uygun görürseniz.” Dedim ve odadan kendimi dışarı attım. Kaypağa acıdım lan. Benim böyle babam olsa günde 8 kere tuvalete giderdim yanında altıma sıçmamak için.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +3
    Dışarıya çıkarken parayı saymak aklıma geldi. Cebimden çıkarttım ve saymaya başladım. Saydıkça ellerimin titremesinden kendimi alamıyordum. Sonunda bitti. 10 bin tl var. 10 BiN TL NE LAN? SiNEMAYA FALAN GiDiN DEDi SiNEMA EN BABASI 100 TL. 10 BiN TL NE? Kendimi sakinleştirirken buldum. Derin derin nefes alıp verdim ve sonunda sakinleştim. Bu neydi yav? Daha kaypağın verdiği 2 bin tl bitmedi. Hatta 1920 tlsi hala duruyor. Ne yapsam acaba lan? Araba alırım ben bu paraya. Bunu düşünürken

    Berkecan-“Bir Bine. Heyecanını hissedebiliyorum. 10 bin fazla para gibi geliyor sana değil mi?” Geldi yine tipini gibtiğim.

    b-“Ne istiyorsun? Hem 10 bin tl az para değil ki. Araba alırsın.”

    Berkecan-“Kadir Bey seni torunu gibi görüyor, Süleyman abinin çırağısın yani ikisi de ölünce benim aile kadar zengin olacaksın ve hala 10 bin tl nin az olduğunu anlamıyorsun.”

    b-“Kusura bakma. Senin gibi baba parasıyla büyümedim ben.”

    Berkecan-“Baba parasıyla büyümemen ilerde sosyetik ortamlara gireceğin gerçeğini değiştirmiyor. Mesela hatırlarsın yemeğe gittiğin zamanı. Sence Kadir Bey o yemekte herkesi susturacak gücü nereden buluyor sanıyorsun? Saygınlık ve güç Ejderha Diyarı’ndaki gibi sevgiden veya Ork Diyarı’ndaki gibi fiziksel güçten kazanılmıyor. Girdiğin yerde sadece para olacak. Ve sen de buna hazırlanmalısın.”

    b-“Benim için problem değil. Evlenmeyi planlamıyorum zaten. Tek başıma yaşarım, olmadı yanıma bizim kaypağın yaptığı gibi çırak alır ona gösteririm tüm bildiklerimi. Ölünce de her şey ona kalır veya batarsam da yaşayabilirim. Ama senin ailen batsa dayanamaz intihar bile edersin.”

    Berkecan-“Neyse, sana da her zamanki gibi iyilik yaramıyor. Ork arkadaşın yanıma geldi. Neden beni adres gösterdin ona?”

    b-“Benim etrafımda durmadan Süleyman abi veya Huriye oluyor. Adam akıllı yalnız mı kalabiliyorum? Sen biliyorsun.”

    Berkecan-“Sence ben Melisa Pelinsu ve Banu ile dolaşırken birden önümüze 3 metrelik ve ağır derecede alköllü kokan kokuşmuş bir orkun çıkması ve bütün kızların yanımdan korkup kaçması hoşuma mı gidiyor? Ben de yalnız kalamıyorum demek ki.”

    b-“Aman sende. Zaten sana kız mı yok. Geleni geçeni elden geçiriyorsun sen.”

    Berkecan-“Melisa ile yatacaktım ne güzel. Nereden sana sataştım da izleyicin oldum ki ben? Neyse. Ork gelsin yanıma diyor. Hem artık bana telefon numaranı versen de ben de seni sadece arayıp haber versem?”

    b-“Telefonum kırıldı. Ve sen benim yaşadıklarımı görmene rağmen hala bilmemezlikten geliyorsun.”

    Berkecan-“Lan ben her şeyi aklımda mı tutacam sokuk?”

    b-“Sokuk mu? Hahahahah. iyiden iyiye bana benziyon ha.”

    Berkecan-“Şakası bile kötü. Cidden. Senin iğrenç anıların beynimde yer kaplıyor. Karakterim bozulacak böyle giderse.”

    b-“Bence düzelir. Zaten şu an bozuk.”

    Berkecan-“Seninle daha fazla muhattap olmayacağım. Git şu Ork Diyarı’na da ne istiyorsa yap. Muhtemelen eğitimine devam edeceksin.” Off. Korkuyorum. “Bu kadar korkma. Dediğin gibi. Lazım olacak sana bunlar.”

    b-“Zihnimi okumandan nefret ediyorum.”

    Berkecan-“Ben de senin yaşadıklarının zihnime dolmasından nefret ediyorum. Ama çözümü yok. Şimdi git.” Dedi ve bana yumruk attı.

    b-“huurnun çocuğu. Neden yaptın lan?”

    Berkecan-“Sinirlenmen lazımdı ve fazla mutluydun.” Geri döndüğümde unutturma ağzına sıçacam. Gözlerimi kapattım ve Ork Diyarı’na gittim.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +3
    RReis-“Sonunda gelebildin Bir Bine. Seni ben eğiteceğim.”

    b-“Sen mi kazandın aranızdaki dövüşü?”

    RReis-“Tabiki. Ne sanıyorsun sen beni?”

    Koum-“Yalan söylemeniz pek hoş değil Moon Rolas. ikisi de eşit kaldılar.”

    b-“Eşit mi? Eşit nasıl kalınıyor ki?”

    Koum-“ikisi de yorgunluktan bayıldı. Aynı zamanda bayılmadılar ama ayakta kalan olmadı. ikisi de yerdeydi.”

    b-“O zaman Holas nerede?”

    HReis-“Buradayım tabiki. Ben seni eğiteceğim.”

    RReis-“Tüh uyandı. Ben kazandım savaşı. Sen kabul etsen de etmesen de. Benden önce bayıldın sen.”

    HReis-“Ben sadece bayılmış gibi yapmıştım. Sonra sen bayılınca gözlerimi açtım.”

    Koum-“Sizin de yalan söylemeniz hoş değil Maan Holas. Sizi bayağı kaldırmaya uğraştık ama kalkmadınız. 8 kişi taşımak zorunda kaldık sizi.” Bu ne lan? Çocuk mu bunlar? Ben kazandım kavgası nedir be.

    b-“O zaman ikiniz de eğitin beni?” Reisler birden gülümsedi ve ikisi de aynı anda topuzlarını dik bir şekilde yere vurdular. Ve ikisi de bana doğru eğildi (3 metreler mk. Boru değil.)

    HReis-“Dayanabilecek misin peki bu sıska vücudunla ikimize birden?”

    b-“Kardeşimi kurtarmak için ruhumu bile katar dayanırım.”

    RReis-“işte bu azminin kaybolmaması yararına olacak. Çünkü sizin ırkınızın bir deyimi vardı, Koum söylemişti. Neydi, neydi… Hah. Hatırladım. Hayattan soğuyacaksın.” Evet. Şu an gerçekten korkuyorum. Ama korkarak yaşayamam. Kardeşimi korkarak da kurtaramam. Ve bu güce sahip tek kişi ben olduğum için başka da çarem yok. Daha sonra reisler arkalarına döndüler ve aralarında konuşmaya başladılar. Sonunda bir karara vardılar.

    HReis-“Hem sana yararlı hem de bize yararlı olacak bir yol bulduk. Bizi takip et.”

    RReis-“Aslında direk seni dövüşerek eğitecektik ama o kadar cılızsın ki sadece topuzu sallamamızın rüzgarıyla ölürsün. Onun için önce vücudunu hazırlamalıyız.” Yürümeye başladık. Gittiğimiz yere doğru yaklaştıkça koku git gide kötüleşiyordu. tak gibi kokuyor mk. Ceset mi yıkıyonuz burada, ya da cesedi mi gibiyonuz mu ne yapıyonuz amk. Anca burası böyle bir şey yaparak bu kadar kötü kokabilir. Sonunda büyükçe bir yapı gözüktü. Ama cidden kokudan bayılacağım. içeriden “PRRRRRRRRR” “RRRPRRRRR” sesler geliyor. içeride ne var lan? Hayatımda böyle bir ses duymadım ben. Arada sanki içeride hayvan inliyor gibi sesler de geliyor.

    b-“Burası neresi?”

    RReis-“Süprizi kaçsın istemeyiz.”
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +3
    Sonunda vardık. Sizin yapacağınız süprizin dıbına koyayım. Bak amk yazmadım. Direk yazdım. Cidden bu manzarayı gördüğüm zaman keşke ceset olsaydı dedim. Keşke ceset olsaydı da bu manzarayla karşılaşmasaydım. Karşımda başka bir ork çatır çutur sıçıyor. Ama öyle böyle değil yani. Felaket sesler çıkartıyor sıçarken. Ben içeride birini gibiyorlar sanıyorken meğersem osuruyormuş oç.

    HReis-“Senin görevini açıklıyorum. Buraya geleceksin, buradaki takları şuradaki ımm. Sizin deyişinizle el arabasına koyacaksın. Daha sonra bunları şurada gördüğün ağaçların köklerine ellerinle sıvayacaksın. Böylece ağaçlar beslenmiş olacak, hem de senin vücudun gelişecek. Tuvaletin gelirse sen de buraya sıçabilirsin hahaahhaha” Şaka mısınız lan siz? Ork taku mu taşıyacam? Lan el arabası dediğinin tekerleği kare lan kare. Bir de ağacın altına elimle sıvayacağım öyle mi? giberler. Yapmayacağım.

    “Ama endişelenme. Ben iyiyim. Seni bekliyorum. Sen gelene kadar yakalanmaya veya ölmeye niyetim yok.” Bana bunları Gama söylemişti. Hatırlıyorum. Vazgeçemem. Her ne kadar kokudan bayılacak gibi olsam da vazgeçemem. Hala sıçıyor. Oça bak yav. Biraz utanır lan insan. Ha doğru. insan değilsin ki. Koduğumun orku.

    Reisler gitti bile. Sıçan Ork da zütünü suyla yıkadı çıktı. Kendi kendime bahse girmiştim. Bunlar zütlerini temizlemiyorlardır diye. Ama temizliyorlarmış. Boş yere günahlarını almışım. Şimdi bunu düşünmenin sırası mı? işe başlamalıyım. Elime neyse ki kürek verdiler. Ama kürek ork küreği yani. Bayağı ağır. Balta kadar değil ama ağır yani. Tek başına bu kadar ağırken bir de orkların tezekleriyle taşınamayacak halde. Zaten kokusundan bahsetmiyorum bile. Bir ork daha girdi. Ben bunları taşımaya çalışırken kenara oturdu ve sıçmaya başladı. iğrençsiniz lan siz. Cidden iğrençsiniz. Midem ağzıma geldi kustum. Bir de diyor “Sen de boşalt içini rahatlarsın.” diye. Sokuk. Hem pgibolojik hem de fiziksel eğitimden geçiyorum ben resmen.

    Doldurduk gübreyi arabaya. Tabi kollarım fena ağırıyor amk. Arabayı çekmeye başladım. Tekerler kare olduğu için çekmek tam bir işkence. Acaba bilerek mi kare yaptılar? Bence bilerek yapmışlardır canım yoksa orklar o kadar da salak olamaz. Değil mi? Sonunda bir ağacın altına vardım ama yerimden kımıldayacak halim yok. Neyse fiziksel olarak en kolay ve pgibolojik olarak en zor kısma geldim. Bari eldiven verseydiniz lan. Elimi sokmak ile sokmamak arasında 20 dakika kadar gidip geldim. Ondan sonra da dedim “Atın ölümü arpadan olsun lan” diyip elimi daldırdım. Kendimi gibeyim. Söylediğim söze bak. Atın ölümü arpadan olsun ne lan? Benim ölümüm niye ork takundan oluyor amk. Dedikleri gibi ağacın köklerine sıvadım. dıbını gibeyim. iğrenç lan. Bir posta da orada kustum. Ve bir ağaç bitti geriye 39 ağaç kaldı. Bir ağaç bütün arabadaki gübreyi yedi amk. idareli kullanabilirlerdi. Gösterdikleri gibi yapınca tüm arabadaki gübre bir ağaçta bitiyor. Bu da eğitimimin bir parçası olmalı.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +3
    2 gün geçti. Tek bir saniye bile dinlenmedim. Yani tam uyuyorum uyandırıyorlar. Dünyaya gidiyorum Koum geliyor ve eğer onunla gitmezsem soyunup insanlara saldıracağını söylüyor. ilk önce bana kaypağı öldürmekle tehdit etti. Ben de tamam öldür diyince sokağa çıplak çıkarım dedi. Keşke ilk dediğini yapsaydı. En sonunda son ağacı da tamamladım. Ama artık kılım kımıldamıyor. 2 gün aralıksız çalıştım. Sonunda yere düştüm.

    HReis-“Sonunda bitirebildin. Siz insanlar da amma cılızmışsınız.”

    RReis-“Şimdi diğer antremanımıza geçebiliriz.”

    b-“Lan heh durun da dinleneyim heh.”

    RReis-“Dinlenmek mi? Rian dediğin yerdeki kral dinleniyor mu? Belki şimdi kardeşini asıyorlardır.” Bir anda öfkelendim:

    b-“Bir daha sakın böyle bir şey söyleme.”

    RReis-“Düşünsene. Kanıyla kaç köy susuzluktan kurtulur. Belki de bırakmalısın asmalılar.”

    b-“KAPAT ÇENENii.”

    RReis-“Ne yapacaksın? Senin gibi zavallı biri bana mı saldıracak? Daha kardeşini bile kurtarmayı beceremeyen biri.” O an nasıl sinirlendiysem kalktım ve küreği aldığım gibi kafasına geçirdim. Ama tahmin edersiniz ki kürek parçalandı.

    RReis-“Ha kralı gıdıklayarak öldürmeyi planlıyorsun yani? Kardeşine elveda de bence.”

    b-“SUS ARTIK.” Yumruklarımı vuruyorum ama hiç tepki vermiyor.

    RReis-“Şimdi anladım. Masaj yaparak rahatlatıp öldüreceksin? Bence güzel fikir. Şuralarıma da vursana.” Neden güçsüzüm? Neden? Karşımda kardeşimi aşağılayan biri var. Neden ona dokunamıyorum? Neden zarar veremiyorum? Karşımda yüzüme doğru gülüyor.

    HReis-“Bırak onunla uğraşmayı. Biliyorsun ki sana zarar veremeyecek.”

    RReis-“Bana zarar veremezse kardeşini de öldürürler. Koum’un yerinde olsaydım Rian’a gider ejderhaları ben öldürürdüm. Güçsüzlerse yaşamalarının bir anlamı yo…” Son yumruğumla bir adım geriledi. Bu kadar güçlü vurmam onu biraz şaşırtmıştı. Birden gülümsemeye başladı.

    RReis-“Kuvvetin yerine gelmiş demek. Hmm. Seni biraz daha zorlarsak senin kuvvetin tamamlanır.” Hah. Bu da mı testti? Yumruk attığın kolumu hissetmiyorum. Koluma baktım. Gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Lan. Kolum ters bakıyor.

    HReis-“Demek sınırı bu. Şimdilik.” Holas beni belimden tutup kaldırdı. “Onu şifa odasına zütürelim. Orada gerekeni yaparlar.”

    RReis-“Siz gidin. Ben gelirim birazdan.” Ben zaten o sıra bayıldım.

    (Burayı bilmeyecek)

    Rolas Bir Bine’nin vurduğu noktaya baktı ve gülümsemeye başladı. Savaşmaktan nasır tutmuş olan yerdeki nasırı parçalamış ve derisi içine çökmüş. Birkaç saatlik savaş yarası olacaktı bu. Daha sonra yerinden kalktı ve vurduğu yerin sızlamasının verdiği acı ile gülmeye başladı. Bu çocukta iş vardı.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +3
    Uyandığımda bezden bir tavan gördüm. Neredeyim ben? Ha. Ork diyarındaydım. Kolum ağırıyor. Kaldırıp bakmak istesem de bakamadım. Fazla ağırıyor.

    Koum-“Fazla kımıldatmasan iyi olur. Kemiği anca yerine oturttum.” Kemiği yerine mi oturttu? Haa. Hatırladım. Ben Rolas’a attığım yumruktan sonra kolum ters dönmüştü. O zaman acımıyordu. Ama şimdi çok fena ağırıyor.

    b-“Ne zamandır baygınım?”

    Koum-“Uzun bir süredir baygınsın. Yaklaşık 16 saat kadar.” 2 gün durmadan çalıştım ve uyuya uyuya 16 saat mi uyudum? Keşke iyileşene kadar uyusaydım.

    b-“Bu diyarda çok fazla kaldım. Gitmem lazım.”

    Koum-“Kolun bu haldeyken dünyana gitmen pek akıllıca hareket olmaz.”

    b-“Şu an 2 gün gerideyim zaten. Eğitim için dahi olsa fazla durmamam lazım burada. Rian’da bilgi toplamam da önemli.”

    Koum-“Hislerini anlıyorum fakat kendini çok zorlama.”

    b-“Biliyorum ben dersimi aldım. Alfa, Beta ve Gama da zamanında beni uyardılar. Bir daha o hataya düşmem.” Ayağa kalktım. Sızlasa da yine de idare edebilirim.

    Koum-“Al. Şunu da iç.” Yine o içeceği uzattı mk. tak gibi tadı var. Ama kemiklere iyi geliyor yani. Sorun yok. Tek dikişte içtim. Bir an kusacakken bu yılki kusma kotamı doldurduğumu düşündüm ve kendimi tuttum.

    b-“Ben gidiyorum o zaman.”

    Koum-“Fazla uzun zaman kalma. Hemen geri gel. Dediğin gibi vakit az. Senin dünyada rahat geçirdiğin zaman senin aleyhine.”

    b-“Tamam tamam biliyorum. Öyleyse gidiyorum.” Dedim ve dünyaya geri döndüm.
    ···
  11. 11.
    +3
    Berkecan ile en son parktaydım. Evet. O da gitmişti. Şimdi ne yapsam diye düşünürken aklıma kolum geldi. Bu kolla dünyada durmamam mantıklı olur. Eğer kaypak görürse beni kesin evden atar bu sefer. Durmadan kurtarıyor zaten muallak. Yok tamam kurtarsın teşekkürler de her kahvaltıda, işe giderken, işteyken, işten gelirken, yatarken, uyandığı zaman… Her anımda “ben senin hayatını kaç kere kurtardım sen hala bir tak olamadın lan pekekent. Seni alacağıma eve huur alaydım en azından onu tek yaralayan ben olurdum.” diye söylenmesi zaten yetiyor. Aman bir daha kurtarmasın. O zaman ejder diyarına gideyim. Bakalım Alfa uyanmış mı? Açlığıma odaklandım ve Ejderha Diyarı’na gittim.

    Gittiğimde hala uyuyordu. Yumurtalar da hala kımıldamıyor. Keşke uyansan be. Biraz sohbet edebilsek, beni işten kaçtığım için azarlasan vs. Ne bileyim. Sanki uyuyordan çok ölü gibi. Beta’yı çağırabilsem bari. Hahaha. Aslında bir şey aklıma geldi. Uçuruma doğru gittim ve aşağı atladım. Tamam. Salaklık ettim. Tam düşerken odaklanıp dünyaya geri dönerim diyordum ama düşüş hızım yüzünden beynim çalışmıyor. Lan. LAN ÖLECEM. Odaklan. Odaklan. Hasgibtir. Odaklanamıyorum. Kolum da acıyor. Lan. LAAAANN. Son anda havada beni bir şey yakaladı. Zaten tahmin edersiniz kim olduğunu. Beta. Hemen aşağı katmana indirdi ve beni biraz yukarıdan aşağı yüzüstü bıraktıktan sonra karşıma geçip bana kızmaya başladı.

    Beta-“Bir Bine. Ne yaptığını sanıyorsun? Ya ben dikkat etmeseydim düştüğüne? Ya ölseydin ne olacaktı?”

    b-“Ben de seni gördüğüme sevindim. Yüzüstü bırakmasaydın iyiydi.” Yüzümdeki toprağı silerken:

    Beta-“Bu yaptığın çok pervasızcaydı. Ya ölseydin? O zaman nasıl Gama’yı kurtaracaktın?”

    b-“Niyetim ölmek değildi. Sadece bir şey denemek istedim.”

    Beta-“Bir daha hayatını tehlikeye atacak şeyleri denemeyi sana yasaklıyorum.”

    b-“Tamam anne.”

    Beta-“Senin annen değilim ben. Annen olsaydım seni ağaca bağlardım böyle bir şey yaptığın için.”

    b-“O zaman iyi ki kardeşiz.” Söylerken içimde bir boşluk hissettim. Bir an gerçekten kardeşim olmadıkları aklıma geldi. Ya bu yeteneğimi kaybettiğim zaman ne olacak? Bilmiyorum. Belki ejderhaları kurtarırken hayatımı feda edeceğim. Her şeye hazırlıklıyım.

    Beta-“Kardeşiz ama bir daha yaparsan seni gerçekten ağaca bağlarım. Kolunu uzat.”

    b-“Kolum ne alaka?”

    Beta-“Görmüyor muyum sanıyorsun? Kolundan acı hissi vücuduna yayılıyor. Hem kemiklerinde de sıkıntı var. Neden kendine zarar veriyorsun?”

    b-“Acı çekmeden öğrenemeyeceğim bir şey de o yüzden.”

    Beta-“Acı çekmeden de öğrenmenin yolları var…”

    b-“Ben bir ejderha değilim. Sizin gibi sadece kafamı tokuşturarak bilgiyi öğrenemem. Hem öğrensem bile bu cılız bedenle ne yapabilirim ki? Bedenimi güçlendirmem lazım. Zihnimi zaten güçlendiriyorum. Her gün biraz daha geliştiğini hissediyorum içgüdümün.”

    Beta-“Ejderha değilsin ama bizden daha güçlüsün Bir Bine. Sadece kendine güvenin yok. Biz konu savaş olduğunda bir şey yapamayız. Ama sen bizi savunabilirsin. Kendi bedenini bile yok sayarak.” Oysaki nasıl tanıtıyor ejderhaları efsanlerde. insan eti yiyen, hazine koruyan kişiler ve altın seven yaratıklar. Alakası bile yok. (Sen bir de Ti-an’ı görseydin böyle konuşmazdın.)

    b-“Ben mi sizden güçlüyüm? Hahaha. Güldürme beni. Siz o kadar kudretlisiniz ki kitapta bile notu var. Ejderhalar kudretli varlıklar olduğu için gezgin olamıyor.”

    Beta-“Sence kudretli olmanın anlamı nedir? Güç mü? Zeka mı? Barışçıl olmak mı?”

    b-“Kudretli dediğine göre güçtür.”

    Beta-“O zaman sana soru sence Alfa şu an güçlü mü? Şu an uyandırsan hiçbir şey yapamaz sana. Hem senin güç dediğim şey sonuç olarak ölümle sonuçlanıyor. Ölümü yenemiyorsan güçlü değilsin demektir.”

    b-“Ölüm doğal bir olaydır. Tabi ki kimse yenemez ölümü.”

    Beta-“O zaman sence ölüm kudretli bir şey mi? Kudret sadece güç için kullanılmaz. ilerde anlayacaksın.” Ne felsefe yaptık be.

    b-“Tamam neyse. Ben zaten Alfa uyandı mı diye uğramıştım.”

    Beta-“Neden beni de görmek için uğramadın?”

    b-“Kıskandın mı yoksa?”

    Beta-“Siz bu hisse kıskançlık mı diyorsunuz? Bence çok yanlış bir düşünce. Sadece üzüldüğümü hissettim. Sanki önemsiz biri olduğumu da hissettim.”

    b-“Yok yok. O yüzden değil. Senin için de gelirim ama Alfa uyuduğu için seni çağıramıyorum. Bağırırsam uyanabilir.”

    Beta-“Hahaha. Ben de diyorum neden her geldiğinde beni görmeden gidiyor. Beni çağırman için yapman gereken şey sadece beni düşünmek. Siz insanlar ne diyorsunuz bu duruma… Hah. Biri beni andı. Sadece biz kimin andığını anlıyoruz.”

    b-“iyi bari bundan sonra seni çağırmak için aşağı atlarım diye düşünüyordum.”

    Beta-“Şakasını bile yapma. Kolunu uzat.” Hay amk. Unutmadın mı onu? Kolumu uzattım ama fena yani ağırıyor. Kolumun tamdıbını ağzının içine aldı. Felaket bir acı dalgası geldi. Diliyle kolumla oynuyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +3
    b-“Aaahhh.”

    Beta-“Sakin ol. Kemiklerinin yerini düzeltiyorum. Hangi şifacı yerine oturttuysa yanlış oturtmuş çoğunu. Kolun çapraz bile olabilirdi.” Yuh. Ve böylece orkların çoğunun neden yamuk yumuk vücuda sahip olduklarını anlamış oldum. Ama çok acıyor mk. “Az kaldı. Birazdan bitecek.” Son birkaç tanesi de yerine oturduğunu hissettim. Sonradan bir rahatlama geldi. Daha sonra kolumu ağzından bıraktı. Normal bir şekilde kullanabiliyorum. Sanki sorun yokmuş gibi.

    b-“Teşekkür ederim. Şu an kolumu süper hissediyorum.”

    Beta-“Bana teşekkür etme. Orklara da teşekkür et. Kolun sadece düzelmedi, onlar sayesinde ayriyetten güçlendi de. Kemiklerini bağlarken fark ettim. Sertleşmişler. Kasların da genişlemiş” 2 gündür tak taşıyorum. Bir zahmet.

    b-“Bayağı sıkı antremandan geçtim.”

    Beta-“Diğer elini de uzat.”

    b-“Bu elim iyi.”

    Beta-“iyi değil. Sen uzat.” Uzattım ve sadece kollarımı yaladı bu sefer.

    b-“Neden böyle bir şey yaptın?”

    Beta-“Kollarından gelen kokudan rahatsız oluyordun. Ben de temizledim.” Lan. Bunu içimden dahi söyleyemeyeceğim. iğrenç. Cidden.

    b-“Sana bile bu kötülüğü yapmam. Bir daha sakın koku için yalama. Rica ediyorum”

    Beta-“Neden ki? Zehirli veya zararlı değildi. Hatta bazı bitkilerin bile beslenebileceği besinler vardı içinde.”

    b-“Olsun. Sen yine de yalama. Gerekirse o kokudan kurtulmak için ellerimi çamaşır suyuna sokarım.” Çamaşır suyunu anlamamış olabilir ama yine de bir daha böyle bir durumda iken buraya gelmem. “Ben geri dönüyorum. Yarıdımın için teşekkürler.”

    Beta-“Teşekkür etmesen? Biz kardeşiz sonuçta. Görevim bu.”

    b-“Ama ben size hiç yardım etmedim. Hep siz bana yardım ediyorsunuz.”

    Beta-“Bunda kendini borçlu hissedecek bir durum yok. Karşılık istemiyoruz ki hiçbir yardımımızda senden. Sen karşılıklı düşünürsen ileride yine kafana takmaya başlar, hasta olursun. Hem bak sen bize yardım edemiyorum diyorsun ama bize durmadan başka diyarlardan bilgi getiriyorsun, Gama’nın başı belaya girdi ama biz kanadımızı dahi kaldıramıyorken sen gidip ona ulaşabilirsin. Onu kurtarabilirsin. Dediğim gibi. Sadece özgüvenin ekgib.”

    b-“Neyse. Daha fazla oturup sohbet etmeyi isterdim ama dünyama dönmem lazım. Kendine iyi bak.”

    Beta-“Sen de kendine dikkat et.” dedi ve odaklanıp geri döndüm.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +3
    Dünyaya geri döndüğüme göre artık (sonunda) kızı dolaşmaya zütürebilirim. Telefon da yok. Mecbur yine evinde gideceğim. Off. O kadar yolu kim yürüyecek lan. Ama yapacak bir şey yok. Tabanvay yürümeye başladım metroya. Metrodan indim bindim otobüse, otobüsten indim bindim dolmuşa, oradan da indirdiler 2 km kadar yol yürüdüm ve sonunda vardım. Amk zenginleri. Metronun önündeki evde oturmazlar zaten. Allah’tan para var. Geldim eve bahçe kapısının önündeyim. Zillerini çaldım. Kapıdaki köpek zaten hemen üzerime doğru havlamaya başladı. içgüdüsel olarak beni düşman görüyor. Bir noktada şaşırdım. Kapıda sokak köpeği beklemiyordum. Hani genelde böyle evlerde doberman falan olur. Bu köpek bildiğin sokak köpeği ama boyu büyük. Kapıyı koruma açtıktan sonra direk köpeğe doğru yürümeye başladım.

    Koruma-“Dikkat et ısırır.” Yanına yürümem ile köpeğin sakinleşmesi bir oldu. Bu içgüdüye bayılıyorum ya. Eğer ki içgüdümle hissetmeden direk üzerine yürüseydim evet beni giberdi bile. Ama ona veya ailesi olarak gördükleri kişileri zarar vermeyeceğim yönde bir telkinle üzerine yürüyünce direk kabullendi hatta şu an köpeği seviyorum dahi. Koruma şaşırmış bir şekilde izlerken:

    Koruma-“Huriye hanım hazırlanana kadar siz de isterseniz kulübede bekleyin. Size çay ikram edeyim.”

    b-“Gerek yok teşekkürler. Ama köpek aç gibi. Yemek verseniz güzel olur.”

    Koruma-“Köpeklerden anlıyorsunuz galiba?”

    b-“Sizli bizli konuşmaya gerek yok. Sen bana Bir Bine desen de yeterli.”

    Koruma-“Peki Bir Bine bey.” Adam beni tamamen yanlış anladı ve sorusunu tekrar etti “Köpeklerden anlıyorsun galiba?”

    b-“Evet. Köpeklerle aram iyidir.” Yalan. Hiç de iyi değildir. Küçükken beni köpek kovaladığından beridir pgibolojik olarak korkardım köpeklerden. Ama bu içgüdüyü öğrendiğimden beridir içgüdülerim pgibolojimin önüne geçti. Mesela bir tarla fare görürseniz ne yaparsınız? Eğer ki şehirde yaşamış biriyseniz muhtemelen korkarsınız hatta belki de kaçarsınız. Ama ben bana zarar vermeyeceğini hissedersem yanında geçer giderim. Hatta izin verse dokunur severim bile. işte öyle bir şey. Ama her şeyde işe yaramıyor tabi. Mesela kaypak ne zaman dövecek hissedemiyorum amk. içgüdülerin ötesinde adam. Sevgi hissediyorum kemerle girişiyor.

    Koruma-“Mesela aç olduğunu nasıl anladınız?” Şimdi nasıl açıklayayım ki. Nefes alışverişinden, dilinin renginden, havlama sesinden, vücudunu yaladığında o sürtünmeden en az 14 saattir yemek yemediği anlaşılıyor. Şimdi bunu bi de açıklaması var.

    b-“Dilinin renginden anladım. Hani biz oruç tutarken dilimiz beyazlaşır ya. O köpeklerde de var ama fazla belli olmaz.” Bahaneyi bulduk bakalım. inanmış gibi de duruyor. Zaten yalan değil. “Hem bayağı bir süredir yemek yememiş.”

    Koruma-“Olur mu öyle şey. Nöbeti devraldığımda arkadaş yemeğini verdim demişti. Hatta hala vardır mama kabında yemek.”

    b-“Mama kabı şu mu?” diye gösterdim boş kabı. Adam şaşkın şaşkın baktı.

    Koruma-“Kusura bakmayın. Bizim arkadaş unutkandır. Verdim sanıp vermemiş demek ki yemeğini.” Hemen kulübeye gitti, yemeğini mama kabına döktü ve köpek iştahla yemeye başladı. “Valla iyi anladınız. Akşam verecektim yoksa yemeği. Akşama kadar aç kalacaktı Leydi.”

    b-“Köpeğin ismi Leydi mi?”

    Koruma-“Evet. Rahmetli Huriye hanım vermişti ismini.”

    b-“Rahmetli Huriye hanım derken?”

    Koruma-“Haberiniz yok muydu? Kusura bakmayın benim hatam. Huriye Hanım annesi ile aynı ismi taşıyor.” Lan bu ne resmiyet amk. TDK ya genel müdür ol bari. Ama annesi hakkında hiç konuşmamıştık Huriye ile. Benim ailem hakkında da pek bir fikri yoktu. Sadece kaypağı bana bakan kişi olarak biliyor. Yok lanetliymişim falan hiçbir şey bilmiyor. Onu da tek Gamze biliyor. O da detaylı değil. Sonunda Huriye kapıda gözüktü. Bir an o kadar güzel gözüktü ki gözüme içimden Huriye gerçekten huriye benziyor dedim. (Bu kelime oyununu yaptığım içim kulağımı çok çınlatacaksınız.)

    Huriye-“Hazırım. Gidebiliriz.” Lan hasgibtir. Ben üstümü değiştirmedim. 2 gündür aynı kıyafetle duruyorum. Üstüme baktım. Gerçekten de tak gibi şu anda yani. Git gide bana doğru yaklaşıyor. Lan duş almadım, tamam koku sorununu Beta çözdü de üstüm başım pis vs.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +5
    Ne yapsam diye düşünürken iş işten geçti.

    Huriye-“Bir Bine. Bu ne hal?” Tamam. Sıçtık yeteri kadar. Bahane ne bulacam lan ben şimdi? Düşün düşün…

    Koruma-“Leydi ile oynadı da Huriye hanım. O yüzden üstü kirlendi.” Aferin lan. Lan heykelin yapılsa taşşaklarına beton yetmez lan.

    b-“Evet. Leydi biraz yaramaz çıktı.”

    Huriye-“Çok şaşırdım. Normalde misafir geldiğinde direk saldırırdı. Sana hızlı kanı kaynadı.”

    b-“Öyle. Hayvanlarla aram iyidir.”

    Huriye-“O zaman ilk önce Defacto’ya falan gidelim. Yeni şeyler alalım sonra plan yaparız. Hem benim de bahanem olur alışveriş yapmaya.” Tamam anlaşıldı. Günümüz alışveriş ile geçecek demek ki. Kızlar alışveriş hastasıdır. Çoğu yani.

    b-“Tamam gidelim. Biletin var mı?”

    Huriye-“Ne bileti?” Hasgibtir. Araba ile geldiğimi düşünüyor herhalde. Lan aşırı salağa bağladım lan. Ciddi ciddi ork diyarı ejderha diyarı derken tamamen unuttum kaypaktan arabayı istemeyi. işte şimdi sıçtık.

    b-“Ben arabayla gelmedim. Biliyorum çok ümit etmişsindir ama…”

    Huriye-“Aman. Dert ettiğin şeye bak. Benim arabamla gideriz.” BENiM ARABAMLA. BENim ARAbamla… Zihnimde yankılanmaya devam ediyordu. Tamam zengin biliyorum ama kendi arabası olması niyeyse yine de zoruma gitti. Arkadaş. Kaypak bana 40 yılda bir kullandırıyor arabasını. Bir de kendi arabana sahip olmak… Müthiş bir şey olmalı. Kırmızı renkte, üzerinde de birkaç tane tatoo tarzı kalpli malpli şeyler yapıştırmış arabasına. Markası Mazda RX8. Araba pahalı ama manuel vites kullanması şaşırttı. Kızlar pek manuel vites kullanmaz. En azından Huriye’yi görene kadar böyle düşünmüştüm. Ama bu kalpler, saçma sapan şeyler nedir yav? Yemin ederim kızasım geldi. Arabadan indi ve:

    Huriye-“Nasıl arabam. Beğendin mi?” Dobra dobra anlatsam mı, kaputu açıp baktıktan sonra mı söylesem, yoksa yalan mı söylesem bilemedim. Kaçamak cevap en iyisi.

    b-“Kendince güzel dizayn etmişsin arabayı. Mazda RX8 iyi arabadır.”

    Huriye-“Ben markadan falan anlamam. Rengi hoşuma gitti bunu aldım.” Lanet zenginler. Tamam, Huriye iyi kız ama bazen böyle zenginlerin dilinde konuşuyor ya beni sinir ediyor.

    b-“Gidelim mi artık? Kapıda kaldık.”

    Huriye-“Sen sürmek ister misin?” işte ya. Bu kızı seviyorum. içimi okuyor resmen.

    b-“Tamam sürerim.” Dedim ve anahtarı aldım. Huriye de hemen yanıma oturdu. Kaçırır mıyım la bu araba sürme fırsatını. Koruma kapıyı açtı ve dışarı çıktık.

    Edit: Ben derse gidiyorum. iftarda eve gelirim, yemeği yer öyle devam ederim. Zaten uzun uzun partlar attım. Okursunuz ben gelene kadar.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +4
    GELDiM. DERS ERKEN BiTTi DEVAMMM

    Valla araba süper. Bir de kaypak laf söz der mi korkusu olmadan sürmek daha iyi.

    b-“Neden sen işe arabanla gelmiyorsun?”

    Huriye-“Babam pek bana güvenmiyor o konuda. Bir kere arabayı çaldırdım da.” Birden frene bastım. Kız birden ne yapacağını şaşırdı.

    b-“Arabayı mı çaldırdın? Çaldırdın derken yani haberin yoktu herhalde çalındığından? Bir mağazaydın bir baktın çalındı falan değil mi?”

    Huriye-“Yok hayır. Fakir bir arkadaşım vardı, arabamı ödünç aldı ve geri getiremedi.” Vay huur çocuğu. Kızın iyi niyetini suistimal etmiş. Geri gaza bastım ve yola devam ettik.

    b-“Üzüldüm. Böyle iyi niyeti suistimal eden insanları sevmiyorum. Bana da Süleyman abi ile tanışmadan önce çok iyi niyetimi kullandılar. Onun için artık pek kimseye güvenmiyorum.”

    Huriye-“Banada mı güvenmiyorsun?”

    b-“Ta Tabiki güveniyorum.” Huriye güldü.

    Huriye-“Şakasına sormuştum. Zaten güvenmesen benimle bu kadar yol ilerlemezdin.” Evet. Buraya kadar geldik. Peki bundan sonra ne olacak?

    Defacto’ya vardık. indik arabadan mağazaya girer girmez:

    Huriye-“Ben senin için kıyafet seçsem olur mu?”

    b-“Neden?”

    Huriye-“içimden geldi. Kırma beni.”

    b-“Tamam sen seç bakalım. Hoşuma giderse alırım.”

    Huriye-“Ayy. Teşekkürler.” Hemen vitrinlere doğru koştu. O nasıl sevinme türü lan. Gerçekten sevgili olsak demek ki sevinçten bayılır. Veya yine bana fazla tepki veriyormuş gibi geliyor. “Sen bir deneme kabinine gir ve bunları dene. Ben başka kıyafetler de getireceğim. 2. Kabin boştu oraya gir.” Ne ara kabinlere baktın, ölçtün biçtin, kıyafeti seçtin de deneyeceğim ve de daha getireceksin. Mahkum gibi kapattım kendimi oraya deniyorum kıyafetleri. Tamam. Aldığı kot üzerime tam oldu ama şu yırtıklar nedir be? Kaypak görse “Alttan gibini mi havalandırıyor pekekent. Utanmasan bir de dileneceksin meydanda. Git üstüne adam akıllı şeyler giyin.” der.

    Huriye-“Al bunları da dene” yukarıdan attı ama öyle böyle değil. Kız mağazayı boşaltmış.

    b-“Huriye. Senden ricam yırtık olanları getirme. Pek sevmiyorum öyle şeyleri.”

    Huriye-“Tamam.” Dedi ve gitti. Daha da mı getirecek? Lan bu kız çıldırmış. Daha ilk verdiklerini bitiremedim. Biraz ara vermem lazım ama. Lan ben zaten istediğim zaman ara verebilirim. Hatta şu an kıyafet denemekten daha önemli şeyler yapabilirim. Siyah ve kapşonlu kıyafeti aldım, altıma da siyah bir kot giyindim ve yalnızlığımı düşünüp Rian’a gittim.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +1
    Rian’a vardığımda yine bir ara sokakta geldim. Herhalde anlıyor beni. Ne bileyim Ejderha Diyarı’nda direk karşılarında beliriyordum, Ork Diyarı’nda da aynı mevzu. Ama burada kimsenin beni görmediği yerlerde ortaya çıkıyorum. inşallah şansa falan değildir de ayarlıdır bunlar. Yine meydana doğru ilerledim. Birinin elimi omuzumda hissettim. Arkamı döndüm ve karşımda gardiyanlar vardı:

    Gardiyan-“Sen buralardan değilsin. Giriş belgeni göster.” Hasgibtir. Daha maceram yeni başladı amk.

    b-“Ben Ourun köyünden geliyorum. (Kitap saolsun) Miras Styla için adak almaya geldim. Yoksa adağıma mı engel olacaksınız?” Biraz tedirgin oldular.

    Gardiyan-“Hayır tabiki. Engel olmak istemeyiz ama yine de belgenizi görmek zorundayız.” Belge konusunda ne ısrar ettiler amk. Bahane düşün düşün…

    b-“Bir dakika. Belgem burada bir yerde olmalı.” Elimi ceblerime attım ve arıyormuş gibi yapıyorum. O arada gözlerimi kapattım ve kaçış yolları düşünüyorum. Tam kaçmaya yeltenecekken birden herkes diz çökmeye başladı. Diz çökmek mi? içgüdüm yanılıyor galiba. Gözlerimi açtığımda herkes diz çöküyordu. Ben de mi çöksem acaba? Ama şimdi kıyafetler var üzerimde. Bana ait değil. Çöksem mi çökmesem mi? Sonunda çökmeye karar verdim. Kellemden olmayayım boşuna. Hani şu ortaçağlarda 4 kişinin sırtında taşıdığı arabalar olur ya. Ha işte ondan. Araba bize doğru yöneldi. Tam önümüzde durdu. Ben hala duruşumu bozmuyorum. Bozamam da. içgüdüm izin vermiyor. Veya çok gerginim. Arabadan biri indi. Ayaklarını görebiliyorum. Bir kadın ayağı bu. Kafamı kaldırmadım. Bana bir ses geldi:

    “Kalk diyar gezgini. Senin bu diyarda diz çökmene gerek yok.” Ne? Bana mı dedi? Sesi hani şu filmlerde rahibeler olur ya ince ama güzel sesleri olur. Hah. Tam o sesi çıkarıyor işte. Benim çenemin altına dokundu ve kendine doğru çekti. Ben de ayağa kalktım mecburen. Kapşonumu açtı.

    “Demek bir insansın. Sizin ırkınızı binlerce yıl önce bulmuştum. Güzel günlerdi.” Yüzünü görünce bir şeyler anımsadım ama aklıma kim olduğu gelmedi.

    b-“Siz kimsiniz?”Gardiyan ayağa fırladı ve bıçağı boğazıma dayadı:

    Gardiyan-“Bu ne saygısızlık. Demek bize yalan söylüyordun. Tanrıçam. Bu pisliğin sizi kirletmesine izin vermeyin. Bırakın onu idam edeyim.”

    “Ben size ne zaman tanımadığınız kişileri idam edin diye öğüt verdim? O bir gezgin. Benim gibi.”

    b-“Kim Styla mısın?” bıçağı boğazıma iyice yaklaştırınca gözlerimi kapadım ve zayıf noktasını bulup hafifçe vurdum. Zaten o da orada kıvranmaya başladı. Ama kimse yerinden kımıldamıyor. “Bağışlayın. Böyle bir şey yapmak istemezdim ama beni o zorladı.”

    “Her koyun kendi bacağından asılır Bir Bine. Seni sıkıştırdı. Sen de karşılık verdin. istersen içgüdünü kullanıp öldürebilirdin ama yapmadın. Ben Kim Styla değilim. O benim kız kardeşimdi. Uzun süredir bulamadım kendisini. Ben Miras Styla.” Miras mı? Ama nasıl?

    b-“Bir dakika bir dakika. Şimdi sizin ülkede 2 tane mi gezgin var?”

    Miras-“Bu bize verilmiş en büyük lütuftur. Kardeşim eğer yanlış yola düşmeseydi onunla bu evrendeki sorunları çözdüğümüz gibi diğer evrendeki sorunları da çözebilirdik. Şimdi bunu burada konuşmayalım. Tapınağıma gidelim. Orada konuşmamıza devam edelim.” Dedi ve arabaya (araba diyorum ona ne deniyor bilmiyorum. internetten de baktım lakin bulamadım.) bindik. Arabayı kaldırdılar ve yürümeye başladılar.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +2
    Arabayı taşıyan insanların gerginliklerini hissedebiliyorum. Benim binmemden pek hoşnut değil gibiler. Güneşin arabanın içine vurmasıyla daha önce hiç Miras Styla’nın yüzüne dikkatle bakmadığım aklıma geldi. Sadece heykelde görmüştüm. Yüzü gerçekten de heykeldeki gibi pürüzsüz. Gözlerimi kısarak bakmak zorundaydım. Çünkü saçları gümüş renginde olduğundan güneşin ışıklarını yansıtıyordu. Gözlerinin biri mavi diğeri ise pembe renkte. Pembe mi? Yok değilmiş. Güneş çekildikten sonra diğer gözü de mavi renk oldu. Gözünün renk değiştirmesi muhtemelen Rian’lıların genetik özelliği falandır. Ne bileyim yani. Zaten biyoloji dersinde bezelyeleri bile çiftleştiremezdim.

    Miras-“Dalgın görünüyorsun. Genelde böyle durumlarda sizin ırkınız biraz korkar.”

    b-“Senin kadar olmasa da bir çok tür gördüm. Alıştım artık.”

    Miras-“Kaç diyar dolaştın peki?”

    b-“Bunu size neden söyleyeyim?”

    Miras-“Bana güvenmiyorsun. Ama nedenini anlamıyorum. Bu diyara gelişinin bir şans eseri değil bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Tapınağıma vardık. Sohbetimizin kalanına tapınakta devam edelim.” Tapınak dediği bizdeki kiliseler gibi. Ama tek farkı bizim dünyada haç şekline iken onlarda iki göz şeklinde. Güneş vurunca anladım nedenini. Camlar mavi renkte ama güneş vurduğunda sanki binanın çevresini pembe bir ışık sarıyor. Ve camın rengi de pembe oluyor. Cam yapılırken muhtemelen Miras’ın gözlerinden esinlenmiş.

    Tapınağın önü bayağı kalabalıktı. 7 den 70 e herkes bir sırada bekliyordu. Miras’ı gördüklerinde bir çoğu yanına koştu ve isteklerini sıralamaya başladılar.

    “Çocuğum hasta. Ne olur yardım edin.”

    “Sevgilim beni terk etti. Aşk acısı çekiyorum. Lütfen bir yol gösterin.” (Senin gelme nedeninin amk.)

    “Ailemden 3 gündür haber alamıyorum. Guon köyüne gitmişlerdi. Biliyorsunuz Ejderhalar en fazla o yolda sivillere saldırıyor. Aileme de saldırmış olabilirler. Ne olur yardım edin ne yapmalıyım?” Gibi bir çok yardım isteyen kişi geliyordu. Ama bu sayede önemli bir bilgi öğrendim. Demek Guon köyünün yolunda ejderhalar sıklıkla çıkıyor. Bu bilgi işime yarayacak. Miras’ın sözü düşüncelerimi kesti:

    Miras-“Sakin olun ve sıraya geçin. Öğrencilerim ve ben sizinle ilgileneceğiz.” Hepsi koyun gibi tekrar sıraya geçtiler. Üzülüyorum açıkcası hallerine.

    Miras-“Biraz üzülmüş gibisin. Onlara burada yardım etmedim diye muhtmelen. Rian’lılar da tıpkı insanlar gibi. Kendi sorunlarını çözecek güce sahiplerken uğraşmıyorlar. Başkalarının kendi sorunlarını çözmesini bekliyorlar. Ne kadar acınası. Hem de sen anlatmana rağmen seni dinlemiyorlar.”

    b-“Buna yardımlaşma deniyor. Eğer ki birbirimizin derdine yardım etmezsek bu sefer de herkes kendini düşünen bencil insanlar olacak.” Bunları ben mi söyledim? içime ne kaçtı lan benim? Tamamdır. Bunu instagramda kesin paylaşacağım. Ama telefonum yok değil mi?

    Miras-“ileride beni anlayacaksın Bir Bine. Kendi çözemedikleri sorunlar da olacak elbette. O zaman başkalarından yardım alabilirler. Fakat buraya gelenlerin çoğu sorunlarının çözümünü bile biliyor fakat başkalarından duymak istiyorlar. Üzücü bir durum ama çözülemez değil. Her yeni gelen nesil yeni bir ümit anldıbına geliyor. Bir çok nesil gördüm. Git gide gelişiyorlar.” Tapınağın girişine doğru yürüdü ve ben de arkasından girdim.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +3
    Bayağı büyük bir yerdi. Saydım tamı tdıbına 50 oda var. Her odada muhtemelen öğrencileri halk ile ilgileniyor. Biz de büyük kapısı olan odaya girdik. Koridoru büyüktü tamam da oda da ferah ve geniş. Orada gördüğüm camdan gözler odayı pembe ve mavimsi bir ışıkla kaplıyordu. Ben pek böyle renklere alışkın olmadığım için biraz rahatsız ediyordu. Gitti ve bir koltuğa oturdu. Bana da diğer koltuğa oturmam için işaret verdi. Oturdum. Gözleri yine pembe halini almıştı. Ama bu sefer gümüş rengi saçları da ortama eşlik edecesine pembe renkli gözüküyordu. Miras fazla bekletmeden bana sorusunu yöneltti:

    Miras-“Bu diyara gelmendeki amacın nedir?”

    b-“Ejderhaları kurtarmak.” Korkmuyorum. Bu sefer olmaz. Her duruma hazırlıklıyım.

    Miras-“Bize zarar veren varlıkları neden koruyorsun ki?”

    b-“Size zarar verirken gördün mü ki zarar verdiğini söylüyorsun? Ben Ejderha Diyarı’na gittim. Orada kardeşlerim bile var.”

    Miras-“Ejderhaların bir diyarı mı var? Onlara beslediğin sevgi kardeş gibi görmeni sağlıyor sadece. Onlarla kan bağın yok.”

    b-“Kan bağım olması gerekmez. Ben onlara sevgi ile bağlıyım. Ve annem sayesinde kader ile de bağlıyım. Ve evet. Bir diyarları var. Onları oradan biri bu diyara getiriyor. Ve kardeşlerimin biri de bu diyara getirildi.”

    Miras-“Daha bulamadığım bir diyar var demek. Beni şüpheli biri olarak gördüğünü varsayıyorum.”

    b-“Evet. Buradaki gezginlerden biri sensin, diğeri de Kim Styla. Eğer sen getirmiyorsan o getiriyordur.”

    Miras-“Bir gezginin başka diyarlardan birilerini getirmesi nadir bir şey. Sadece bir kişide gördüm. O da 1620 yıl önce öldü.”

    b-“1620 yıl önce mi? Kaç yaşındasın ki sen?”

    Miras-“Ben ölümsüzüm. Ölüm ve Yaşam’ın diyarını bulan tek kız kardeşim ve ben olduk. Onlar da bize ölümsüzlüğü bahşettiler. Hem başka bir diyara gidersen yaşlanman durur. Sen kendi dünyanın zamanına göre yaşlanırsın. Bu dünyanın zamanı seni etkilemez.” Harbi mi lan? Tamam o zaman. Bu iş bittikten sonra Ejderha Diyarı’ndan çıkmam artık. Tabi arada şeflere ve Koum’a da uğrarım.

    b-“Çok iyiymiş bu.”

    Miras-“Ölümsüzlük iyi bir şey değil. Kaç tane dostumun elinden tuttum ve öldüğünü gördüm. Bütün dostlarım öldü. Onların torunlarının bile ölümüne şahit oldum. Elimde olsa ölmek isterdim.”

    b-“Ölemiyor musun ki?” Cebinden bıçak çıkardı ve kalbine sapladı. Tam “Manyak kadın ne yaptın sen” diye yanına koşacaktım ki bıçağı çıkarttı ve yarası büyük bir hızla kapandı. Kabuk bile bağlamadı. Direk deri haline döndü.

    Miras-“Ölümsüzüm derken gerçekten ölümsüzüm.” Konuyu kapatmak istedim.

    b-“Peki kardeşin ejderhaları getiriyor olabilir mi?”

    Miras-“Evet. Kardeşim ölümsüzlüğünün verdiği hisler ile kötü birine dönüşmüş olabilir ama o bunu yapamaz. Hem kardeşimin başka birisini yanında başka diyarlara zütürebilme gibi bir özelliği yok.”

    b-“Ya öğrenmişse?”

    Miras-“Öğrenilecek bir şey olsaydı ben öğrenirdim. Sana bahsettiğim portal açabilen gezgin benim yakın dostumdu. Ne kadar denesem de olmadı. Bana sadece ‘karşımda başka bir diyarı hayal ediyorum o diyar da önümde beliriyor’ derdi. Ben ne kadar denesem de işe yaramadı. Bu gezginlerin arasında şans olarak gelmesi gibi bir şey. “

    b-“O zaman ben sana inanıyorum. Sen de bana inanmalısın. Ejderhalar savaşan bir ırk değil. Büyük ve güçlü gözükebilirler ama kalplerinde biraz bile savaşma duygusu yok.”

    Miras-“Öylece dediklerini kabul edemem. Ama sana yardım edebilirim. Diyarlarına geri dönerlerse hem bizim savaşımız bitmiş olur hem de ejderhalar evine dönmüş olur.”

    b-“O zaman ejderhaları avlamayı bırakın. Ben çözüm yolunu bulana kadar en azından…”

    Miras-“Maalesef bunu yapamam.” Yumruğumu sıkarken buldum kendimi. Sakin bir şekilde ama sitemimi belli ederek:

    b-“Neden?”

    Miras-“Çünkü ben kralın işine karışamam.”

    b-“Seni bir tanrıça olarak görüyorlar. Nasıl karışamıyorsun?”

    Miras-“Sizin dünyada buna laiklik deniyor. Ben asla kralın emirlerine karışamam. O da bana karışamaz.” Tam laikliği tam olarak uygulayan diyara gelecek zamanı buldum amk. Kapı çaldı.

    “Tanrıçam. Kralım teşrif etti. içeri alalım mı?”

    Miras-“Tabi ki buyursun.” Bana döndü ve “Senin bu konuşmaları dinlememen gerekebilir. Ülke ile alakalı gizli konular. Yolunu belirle Bir Bine. Umarım amacına ulaşırsın.” Dedi ve baş parmağıyla anlımdan itti. Birden düşüyormuş gibi hissettim ve gözlerimi kapattım. Açtığımda deneme kabinine geri dönmüştüm. Oha. Ne güzel geri gönderdi. Ben de keşke Koum’u öyle geri göndersem.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +2
    Deneme kabininden çıktım ve seçtiğim kıyafetlerin yanında Huriye’nin de benim için ayrı seçtiği kıyafetleri alıp dışarı çıktık. Hava kararmaya başlamış. Elimde de bir yığın poşet amk. Kaypak gibecek beni şimdi. Ben eve geçerim diye düşünüyordum ama:

    Huriye-“Şimdi ne yapalım?” Ne mi yapalım? Gün batımına karşı domalalım amk. Çok yorgunum. Ama tabi bunu nasıl söyleyeyim? Daha yeni gezmeye başladık. Oysa ben Rian’a gittim, Miras ile tartıştım…

    b-“Bilmiyorum. Ne yapmak istersin?”

    Huriye-“Sahildeki bir cafeye oturalım mı? Hem acıktım biraz. Yemek de yeriz.”

    b-“Peki.” Neyse ki yemek yemeye gidiyoruz. Diskoya falan da zütürebilirdi.

    Kafeye geleceğimizi sanıyordum. Ama beni lokantaya getirdi. (Evet şimdi arabayı o sürüyor.) Arabadan indim ve içeri girdik. Lüks bir yer gibi duruyor amk. Takımı elimdeki kıyafetlerin 20 katı olan bir garson geldi ve bizi yerimize kadar ağırladı. Daha sonra me… Menü demeye dilim varmadı. Tepside geldi menü amk. Baktım bari ne alayım diye burada türk lirası kullanılmıyor. Türkçe de kullanılmıyor. Garip garip isimler. Fırına falan gideydik keşke lahmacun yiyeydik diye geçirdim içimden ama vazgeçtim. Bu kızla tamamiyle farklı dünyaların insanlarıyız.

    Huriye-“Ben … bir ıstakoz alayım. Yanına da …” Tek anladığım şey ıstakoz istediği.

    Garson-“Nasıl isterseniz hanımefendi. Peki siz ne alırsınız beyefendi?” Ahret sorusu gibi geldi bu. Resmen ter döküyorum. Ne yesem lan? Burada garip garip isimler yazıyor. Attım tuttu yapacağım.

    b-“Ben De lağım alacağım.” Huriye biraz gülmemek için kendini tuttu.

    Garson-“De laom demek istediniz herhalde.” Ebenin amı demek istedim.

    b-“Herneyse işte ondan getir.” Garson menüyü aldı ve gitti.

    Huriye-“Alem adamsın Bir Bine.”

    b-“Asıl sen alem kadınsın. Ben lahmacun yiyen, dürüm gömen biriyim. Ne işim olur böyle lüks yerlerde.”

    Huriye-“ilk kez mi geliyorsun böyle bir yere? Süleyman abi seni durmadan getiriyordur diye düşünüyordum.” Lan bu kaypak niye herkese cazip insan gibi gözüküyor? Lan gibiyor beni ruhunuz duymuyor amk.

    b-“Pek böyle yerleri sevmez Süleyman abi. Genellikle buraları para israfı olarak görür.” Sohbetimizin ortasında yemekler geldi. Ortaya yeşillikli ve adını tanımlayamadığım birkaç sebze ile dolu bir tabak, ıstakoz ve birkaç aparetif geldi. Bana da garip bir makarna geldi. Tabağın kenarında da siyah bir şey vardı. Makarnadan büyük bir kaşık aldım ve attım ağzıma. Bir anda içimde bir ejderha doğdu. dıbını gibeyim. Nasıl acı lan bu. Suya abandım.

    Huriye-“Bir Bine iyi misin? Keşke De Laom söylemeseydin. içinde Mekgiba biberi var.” dıbını gibeyim böyle işin. Yutarken yandım oç. Yemek borumdan geçişini hissettim. Ayıp olmasın diye dışarıya da çıkartamadım direk yuttum. Siyah şey söndürür diye ona abandım.

    Huriye-“Bir Bine dur o kadar…” yediğim anda midem ağzıma geldi. Tuvalete koştum. Bütün yediğim yutarken yaktığı gibi çıkarken de yaktı. Böyle restaurant olmaz olsun. gibti attı beni. Arkamda biri belirdi.

    b-“Ha. Bir sen ekgibtin.”

    Koum-“Yanlış bir zamanda mı geldim? Fazla oyalanma. Eğitime devam etmemiz lazım. Zaten işinin yarısında olsan da dünyanda zaman dur…”

    b-“Biliyorum Koum. Tamam. Biraz toparlanayım gelirim.” dedim ve Koum kayboldu. En azından şu anda oraya gideyim de sinirli gözükmeyeyim. Orada dinlenir buraya geri dönerim. Öfkeme odaklandım ve gittim.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +2
    Gözlerimi açtığımda reisler sarhoştu ve hala içiyorlardı. Yani ikisinde de kadehi kaldıracak kafa kalmamış.

    b-“Ne oluyor burada?”

    Koum-“Hangisinin bünyesi dayanıklı onun için yarışıyorlar. Kazanan asıl şef olacakmış.” Yine yani kardeş kavgasına bağladılar. Mükemmel yani. Zaten hiç derdim yok.

    b-“Ee. Peki beni neden çağırdın?”

    Koum-“Yine ağaçlara sen bakacaksın.”

    b-“Yav neden yine ağaçlar? Savaşa şu an çok yakınım. Ejderhaları bulmanın bile yolunu öğrendim. Ama ben hala ağaca tak mu sürecem?”

    Koum-“Bu sefer süre sınırın da var. 12 saat içinde ağaçların hepsini tekrar beslemen lazım. Ve bu eğitim ile gerçek gücüne kavuşacağına inanıyorum.” Rolas araya girdi:

    RReis-“Zavanında yavamazs hık aylesini öldüür Kojum (Zamanında yapmazsa ailesini öldür Koum)”

    Koum-“Nasıl isterseniz. Reisin emrini duydun. Eğer zamanında başaramazsan o kapının arkasındaki yemek yiyen herkesi katledeceğim. Süren başlamak üzere.” Hasgibtir. huur çocukları. Bir de ben bunlara güveniyorum. gibtirin gidin. Bu iş bittiğinde bir daha Ork Diyarı’na uğramayacağım. Hatta uzun bir süre Ejderha Diyarı’nda kalacağım. Kafamı dinlemek amaçlı. Yine birinin kanadının altında uyurum. Fazla daldım. Sonunda vardım. O iğrenç yere. Yine. Elimden geldiğince acele ile arabayı doldurmaya çalışıyorum.

    Kaç saat geçti bilmiyorum. Ama birkaç ağaç kaldı. Kollarım çok acıyor. Ama yapabilirim. Son kalan dermanımla gittim son arabayı doldurdum ve yolda zütürdüm. Yolda giderken bir ağaca takıldım ve düştüm. Orada bayıdım.
    ···