1. 35.
    0
    "Ben aslında erkeklerle daha iyi anlaşıyorum" diyen kıza yaklaşıp usulca "Kaça anlaşıyorsun?" diye sorasım var. [R]

    Neymiş efendim, sevgili şöyle olmalıymış, böyle bakmalıymış, boyu X, sesi bilmem ne.. Sen bunların kaçını hakediyorsun ki sıfatını gibtiğim?

    twitterda formatı komiklik olan birinin duygusallık ya da aforizma kasması mahalle kahvesinin önünden elinde çiçek buketiyle geçmek gibi. :(

    "Orkid Platinum: Kokuyu hapseden eşsiz teknoloji"yi her seferinde "Kukuyu hapseden eşsiz teknoloji" olarak anlıyorum..

    Magnum reklamlarında dondurmayı neden hep kadınlar yiyor? Bişey mi ima etmeye çalışıyorsunuz? Hayır yani erkekler dondurma yiyemez mi?

    Un-follow + şeker-follow + yağ-follow = Helva-follow

    "Madem liseyi bitiriyorum, ciks yapabilirim" kafasında olup mezuniyet gecesini kana bulayacak kızlara günaydın. O iş öyle olmuyor, söyliyim.

    -Üzgünüz, böyle bir sayfa yok. +Ne kadar üzgünsünüz? -Aslında hiç üzülmedik, sayfanın derdi bizi mi gerdi. +Çok haklısınız. -Eyvallah.

    Bel Tutulması: Güneşin dünya ile belimiz arasına girmesi sonucu meydana gelen, haftaya kuzey yarımküreden gözlemlenebilecek doğa olayı.

    RIP Lady Gaga, RIP Maradona, RIP Justin Bieber, RIP Obama. Twitter kills more people than Lord Voldemort.

    Cumartesi sevişme planı yaptığı kız/erkek arkadaşının bu akşam kandilini kutlayıp kutlamamak arasında gidip gelen modern müslümanın dramı.

    Günaydın vücudu bakımlı, teni alımlı, saçları hacimli, gözleri rimelli, ince belli, güzel memeli, mis kokulu, dolgun dudaklı kadın. Naber?

    Un dos tres! Umpasdjdsfşjdsdlkfskdşdfsdğk Maria!

    Örümcek ısırması ile süper kahraman mı olunur amk. Peter Parker'ın annesi örümceğe vermiş, gizlemek için binbir türlü oyun, yalan dönüyor.

    gittiğim her mekanda cebimden hemen arabamın anahtarını, cüzdanımı, telefonu çıkarıp masaya koyayım. cebimde durursa zütüme kaçar çünkü.

    Bir erkege verebilecekleri tek sey bacaklarinin arasindaki zimbirti olan kadinlarin digerlerine gore daha kaprisli olmasi cok garip

    "gençliğine veriyorum" milf

    Bugüne kadar hep bıyıklı kızlarla çıktım ≈•.•≈

    Limon kadar memeleriyle dekolte verebilen kadını gördükten sonra bana kimse mucizeden bahsetmesin!

    oğlunuzda araba sonrası körlük dediğimiz tıpta olmasa da yeşilçamda sıkça gördüğümüz bi hastalıkla karşı karşıyayız... #leylailemecnunbaslar

    "Pisi Yedili" diye bir dizi yazmayı planlıyorum: Islak mamaları en büyük zenginlikleriydi... Bir de kağıt topları.

    -Hafız naber ya? +iyi be müdür senden? -Nolsun be katip bildiğin gibi. +Aman başkonsolos kendine dikkat et. -Eyvallah ajan. NESiNiZ LAN SiZ?

    Sadece derbilerde, şampiyonu belirleyen maçlarda taraftar kesilip forma giyen kızlar=One Match Stand

    Arkadaşlar silah atmayın demiyorum, ağır silahlar kullanmayın en azından. Tank sesi duydum az önce. Yapmayın.

    Sevgilinin lig tv'si olması çok acıklı, evde bir dolu adam var, soyunsam bakmazlar.

    Bazen tribünden futbolculara lazer tutuluyor ya, ben olsam topu falan bırakır lazerin peşinden koşarım. #SuperFinal

    Eğer sex diye bir şey olmasaydı erkeklerin kadın kaprisi çekmek için mantıklı bi nedenleri olmicaktı sanırım

    Komünizm kalmadı, nestea verelim.

    anneler gününde annesine ev aleti, tencere tava alan zihniyetin beyin loblarına tüküreyim. anneler günü lan bu, hizmetçiler günü değil öküz!

    Senin ağzından çıkanla kulağının duyduğunu tuttuğunun aynı yerde kesişmesine rağmen alğılamamakta çok isyankarsın.

    Bir edebiyat ödülü verilecekse eğer, iett'de ayakta kalan ve 80 kişi dayarken kitap okuyan kızın hakkıdır o ödül.

    Eger dun onemli bir sey yapmadiysam, bu gun de dun giydigim kiyafetleri giyebilirim

    1. ogrencidedigin Nihilist olur... Sınavlara "hiç" çalışmaz, cebinde "hiç" parası olmaz, evinde de "hiç" yemek yapmaz.

    Lütfen beyaz poşetleri boğaza atmayalım, denizanaları onları dişi sanıyor, çiftleşirken içinde kalıp ölüyorlar.

    -Abi dizinin sloganını buldum: "Yoksullukları en büyük zenginlikleriydi.." +Güzel de, buna aşk eklemek lazım.. "Bir de aşkları" yaz sonuna..

    bismillahirrahrammstein

    "kaşlarım o kadar bitişik ki geçen parkta yürürken kızlar simit attı" :D

    2. bloggerolmak işte çıplak kadın/erkek fotoğrafı paylaşıyon, macaron resmi paylaşıyon, filmlerden caps alıp altyazısıyla paylaşıyon öyle..

    Kağıtları uçak yapıp dışarı atmayın. Kuşlar onları yeni bir tür zannedip ilişkiye girmeye çalışıyorlar.

    Daha Fizik 1'i verememiş, gelmiş "ÖnYaRgıLaRı parçaLamaK aToMu ParÇaLamaKtan ZorDur!!!" yazıyor. Al parçala muallak, hadi bekliyorum.

    Babama iPhone aldım, almaz olaydım. beline takıyo koduğumun malı. 14'lü mü bu?? ne takıyon beline a.q

    Un dos tres'i zaten biliyodum da, 4-5-6 rakamlarını uzunca bi süre umpassi - domallatte - mariyya sandım Ricky Martin muallaktoru yüzünden.

    -Kim bakar ardına? +Sen mi? -Ben mi? -Adın ne senin? +Napçan? -Gül mü? +Değil. -Diken mi? +Üff ne diyon salak by.

    Oğmm, hissediyoruum eveet. Birileri şu anda Facebook'ta "Ordan burdan" isminde fotoğraf albümü yarattı... Şimdi bi tane daha... Bi tane d...

    Az önce elemanın teki çiğnediği sakızı yere attı.. twitter hesabın yok di mi dedim, yok dedi. tam tahmin ettiğim gibi.. cahil herif.

    Ajda Pekkan yazın şarkısını çıkaracakmış. Ben o yaşta olsam yazı çıkaramam diye oturur namaza başlarım yemin ediyorum.

    Amerika'da da 15 ay askerlik olsaydı da görseydim o Bill Gates'i, Sitiv Cobs'u bırakıyolar mıydı öyle okulu. Ne ayfonunuz vardı ne windows.

    pastanede baklava için fındık kıran amcaya SENi GiDi FINDIK KIRAAAAAN YILANI DELiĞiNDEN ÇIKARAAAAN :D:D:dddd:D:D:D

    Olm zütümüze bakıp durmayın lan

    Ve Tanrı kadını yarattı. Erkek de "Allah yarattı" demedi.

    Eğer başbakan seçilirsem Ayça_22'yi meclis başkanı yapıcam. Oturum açmak onun işi.

    şampuan reklamlarında neden hep uzun saçlı insanları oynatırlar anlamıyorum... kısa saçlı insanlar saçlarını ariel'le yıkıyor sanki...

    Mahalle maçlarında faul yoktur, 'adamın devam etti' vardır.

    Denyonun soruya bak: "Asansörü çagırdınız mı?" Yok dıbına koyim. Pişman olup kendi gelsin diye dikiliyorum burda

    ÖSYM sınav güvenliği için okullara sinyal kırıcı Jammer koyacakmış. Oldu olacak çatılara keskin nişancı koyun kopya çekeni indirsinler amk.

    Gel güzel kız, gel. Seninle de kanka olalım, gel.

    Penguen olmak ne zor lan. Ciddi bi şey konuşuyosun diyelim, bitince yine paytak paytak yürüyeceksin. Karizma yerlerde.

    bi yatırımcı olarak, bugün sola yatırmanızı tavsiye ediyorum.

    'Kanko bı RT yap da 400 olalim'-300 Sparta'lı

    Babam bir gece üçlü koltukta uyuyakalmasa, üçlü koltuk gelip babamın yanına kıvrılır yatar herhalde

    Adriana Lima'nın çocuğu olsam 20 yaşıma kadar anne sütünü bırakmazdım herhalde.

    insanların kusurlarıyla taşşak geçerken gülüyoruz eğleniyoruz da ilerde bi gün çocuğumuz amcık gibi doğarsa ben o zaman görücem bizi.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 34.
    0
    reserved
    ···
  3. 33.
    0
    rezerved dükkanım
    ···
  4. 32.
    0
    Şu anda bir yerlerde bir öğretmen bir öğrencisine "Sen evinde çöpleri yere mi atıyosun?" diye soruyodur.

    temel, ingiliz, fransız, ne dıbına koyim. temel ayrı bi ırk sanki ayrı bi ülke

    -mesut komserim, çin'de bi kuyumcu soygunu olmuş. +anlaşıldı aylin. olay yerine yakınız zaten, hemen intikal ediyoruz.

    Atalarımız biraz daha sağa göçse doğalgaz deposu, biraz aşağı göçse petrol zengini, biraz sola göçse AB üyesiydik. Tutturamamışlar işte.

    Sınavda ek kağıt isteyen öğrenciye kendi kağıdımı uzatıp buyur usta bu boş burdan devam et dediğim de oldu zamanında.

    Annem mutfaktan yemeğe çağırdığında ilk seferinde sofraya gittim. "Yavruuum" dedi. "Anaaam" dedim. Sarıldık. Ağlaştık.

    Adriana Lima kağıt makas

    Böyle. Yazılınca. Hakikaten. Yavaş. Yavaş. Okunuyo. Çok. Sinir. Bozucu. Ahaha. Off. Yazarken. Bile. Yoruldum. Halen. Okuyo. Bak. Bak. Ahaha.

    "Bugün ne giysem?" programı erkekler için olsa 10 dakika surmezdi program. -Kokmuyor hacı bu kazak. Giy gitsin amk.

    Son doğalgaz faturasından sonra küresel ısınmayı destekleme kararı aldım. Her gün pencereyi açıp gökyüzüne deodorant sıkıyorum.

    Karşıya geçerken önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa baktım ve önümdeki taşı göremeyip yere düştüm. Ezberci eğitime yazıklar olsun.

    Galiba Sabri'nin elinde Fatih Terim ve Galatasaray yöneticilerinin çok özel pozları var.. Başka bir açıklaması olamaz..

    hani verdiğin sözler, hani ellerin nerde? hani gözlerin? hani kulakların? hanimiş ayakların? hanimiş dişlerin? hani pipini de göster!

    ben doktor olsaydım abuk sabuk terimler yerine direk "senin böbrek cortlamış kanka, sıçışlardasın" şeklinde ifade ederdim kendimi.

    Erkek reglini düşünebiliyor musnuz? -Kanka naber ya? +Sanane olum sanane ya.Doktormusun naber diyosun. Zaten senin için her şey gırgır şamata

    -Bi' yeşil çay lütfen! -Yasemin'li mi olsun Melisa'lı mı? -Nefes alsın yeter!

    Değerli takipçilerim, zaman coşkun ırmaklar gibi akıp geçiyor.

    Kuran'a ölmeden 5 dakka önce baksam yeter ya. Ne var olum? Bütün sınavlarımı böyle geçtim ben.

    "ya ben yanlış kitaba çalışmışım" - bir hristiyan

    Pisuara işerken uygun açıyı vererek girdap oluşturmak çok hoşuma gidiyor

    Gelin ata binmiş, "YEAAH HADi KIZIM, HOOVV HOOOV, YEAAH BÜÜÜRRŞŞŞ!!!" demiş

    Bugün 8-10 arkadaş sigara zamlarını protesto için Taksim'e yürüyecektik, Kabataş'ta nefes nefese kalıp tıkandık.

    Bugün sucu geldi, bir damacanayı 7 lira yapmış. Ne iş dedim. Güncelleme dedi. Rahatladım. Zam olsaydı çok fena kızacaktım.

    ferre filmlere inanmayın. Hepsi tamamen düzmece.

    Simdi sen gidiyorsun ya... Masada ki tum erkekler gotune bakicak

    "Bu neyin kafası yhaa" -Bir Arkeolog

    ilkokul 5'te oyun hamurundan dev bir yannan yapip ogretmenime hediye etmistim. beni disipline gonderdi kevaşe. işte o gün aşka inancim kalmadi
    Tümünü Göster
    ···
  5. 31.
    0
    rezerved dıbına korum bu burda kalıcak
    ···
  6. 30.
    0
    reserved
    ···
  7. 29.
    0
    rözövıd
    ···
  8. 28.
    0
    rezervatif
    ···
  9. 27.
    0
    rezerved panpa şukular şelale
    ···
  10. 26.
    0
    reserved
    ···
  11. 25.
    0
    rezerved
    ···
  12. 24.
    0
    reserve
    ···
  13. 23.
    0
    4 parttan oluşan sokak dövüşü teknikleri

    http://kisalink.tk/8fa
    http://kisalink.tk/8fb
    http://kisalink.tk/8fc
    http://kisalink.tk/8fd
    ···
  14. 22.
    0
    reserved
    ···
  15. 21.
    0
    dört arkadaş bir akşam taks maçı izlemek üzere yola çıkarlar. ancak yoğun trafiğe takılmaları yüzünden maçı kaçırma ihtimalleri gündeme gelir. arabayı kullanan arkadaşlarının ise hiçbir şekilde bu maçı kaçırmak gibi bir niyeti yoktur ve ana caddeyi terk edip arka sokaklara dalar. kestirmeden gitme uğruna şehrin varoşlarında kaybolurlar. ardından bir adama çarparlar ve adamın bir çete tarafından infaz edilişine şahit olurlar. elbette çete arkasında şahit bırakmak istemez.

    gayet iyi bir film olmasına rağmen nedendir bilinmez pek tanınmayan bir film. oysa oldukça keyifli olan film orijinal bir fikre sahip. hafif aksiyon soslu ve gerilimli bir suç filmi izlemek istiyorsanız “judgment night” keşfedilmeyi bekliyor.

    imdb puanı: 6.3
    (sadace aq ?, 10.01.2012 21:32)
    --- (bkz: enter the void) (2009)---

    tokyo’da uyuşturucu satıcılığı yapan bir genç olan oscar günün birinde polisin yaptığı bir baskında vurulup ölür. bu noktadan sonra ruhu şehrin üzerinde dolaşmaya, arkadaşlarının ve kız kardeşinin yaşadıklarını izlemeye başlar.

    bir önceki filmi “irréversible” ile sinema dünyasını ayağa kaldıran ve adını tüm dünyaya duyuran gaspar noé’dan sıra dışı ve kışkırtıcı bir film daha. yönetmeni tarafından ‘pgibodelik bir melodram’ olarak tanımlanan film görsel yapısı, kullandığı renkler ve başkarakterin gözünden sunulan anlatımıyla izleyiciye bir tür uyuşturucu transı yaşatıyor. kesinlikle herkese göre bir film değil.

    imdb puanı: 7.2
    (sadace aq ?, 10.01.2012 21:32)
    güzel olmuş devam bin
    (ottomanboy ?, 10.01.2012 21:33)
    --- (bkz: contagion) (2011)---
    bir uzak doğu ülkesinden dönen bir kadın, dönüşünden birkaç gün sonra kendini iyi hissetmemeye başlar. kaldırıldığı hastanenin acil servisinde hayatını kaybeder. doktorlar kadının ölüm sebebini açıklayamazlar. kısa zamanda anlaşılır ki insanlığı tehdit eden yeni bir virüs söz konusudur ve solunum yoluyla son derece hızlı bir biçimde yayılmaktadır.

    “sex, lies and videotape” ile ilk çıkışını yapan, “traffic” ile en i·yi yönetmen oscarı kazanan, “ocean’s eleven” ile adını cümle âleme duyuran steven soderbergh’in bu son çalışması, salgın temalı felaket filmlerini sevenlerin beğeneceğini düşündüğüm bir film. matt damon, jude law, laurence fishburne, gwyneth paltrow, kate winslet gibi zengin bir oyuncu kadrosuna sahip olan film, bu kadrodan da anlaşılacağı üzere birkaç farklı karakter üzerinden birkaç hikâye anlatıyor. temposu yüksek bir film bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaklardır. “traffic”te olduğu gibi, neredeyse belgesel tadında, gerçekçi bir yapım. özellikle yaşanabilecek büyük çaplı bir felaket sonucu insanların neler yapabileceği gayet güzel yansıtılmış. benzeri bir durum için bkz. “blindness”

    imdb puanı: 6.9
    (sadace aq ?, 10.01.2012 21:33)
    --- (bkz: pitch black) (2000)---

    yolcu taşıyan bir uzay gemisi, geçirdiği bir kaza yüzünden en yakındaki gezegene zorunlu iniş yapar. yolculardan ve mürettebattan kurtulanlar kazayı sağ atlattıkları için şükrederlerken, son derece tehlikeli bir suçlunun kaçmış olduğunu fark ederler. fakat gezegene karanlık çökmesiyle birlikte gezegenin, riddick isimli bu suç makinesinden çok daha tehlikeli şeyler barındırdığını öğreneceklerdir.

    2000’lerin en iyi bilim kurgularından olan film; bilim kurguyu, aksiyonu ve gerilimi son derece başarılı bir biçimde harmanlamayı başarıyor. evet, vin diesel pek hazzettiğim bir oyuncu değildir ancak bu filmde rolüne cuk oturmuş. sonrasında çekilen “chronicles of riddick” isimli devamı, bu filmin tadını yakalamayı başaramadı. hâlâ seyretmemiş bir bilim kurgu meraklısı varsa ilgilensin derim.

    imdb puanı: 7.0
    (sadace aq ?, 10.01.2012 21:34)
    reserved
    (delioldum ?, 10.01.2012 21:34)
    --- (bkz: a dangerous method) (2011)---
    genç pgibiyatrist carl gustav jung’un hayatı sabina spielrein isimli genç bir kadın hastanın, çalıştığı kliniğe yatırılmasıyla değişecektir. aralarındaki doktor-hasta ilişkisi zamanla farklı bir boyuta taşınır. aynı dönemde jung, fikirlerinden son derece etkilendiği, pgibanalizin kurucusu sigmund freud ile de tanışma fırsatı bulur. onların arasındaki baba-oğul, usta-çırak ilişkisi de vakit geçtikçe değişime uğrayacaktır.

    sinema dünyasının en nevi şahsına münhasır yönetmenlerinden biri olan david cronenberg, takipçilerinin gayet iyi bildiği gibi 2000’lerin başından itibaren, ilgisini insan bedeninden insan zihnine kaydırmış durumda. filmleri eskisi kadar kışkırtıcı olmasa da derinlik bakımından eskilerden aşağı kalır yanları yok.

    film ‘yıldızlar geçidi’ tabirini hak eden bir yapım. freud rolünde izlediğimiz viggo mortensen, üçüncü kez bir cronenberg filminde yer alıyor. son yıllarda adından sıkça bahsettiren michael fassbender, jung rolüyle oldukça iyi bir oyunculuk sergiliyor. “karayip korsanları”yla tanınan keira knigtley de performansının doruğunda. ve filmin asıl sürprizi ise çok kısa bir süre görülmesine rağmen filmin gizli yıldızı olmayı başaran vincent cassel.

    film, christopher hampton’ın “the talking cure” isimli tiyatro oyunundan uyarlanmış ki oyun da john kerr’in “a most dangerous method” isimli kitabından uyarlama.

    cronenberg filmleri genellikle her sinema izleyicisine hitap eden yapımlar değildirler. bu film ise her cronenberg hayranına hitap edecek bir yapım değil.

    imdb puanı: 7.0
    (sadace aq ?, 10.01.2012 21:35)
    --- (bkz: ran)(1985)---
    derebeylik dönemi japonyası’nda bir savaş beyi artık yaşlandığını düşünerek topraklarını üç oğlu arasında paylaştırır. büyük ve ortanca oğullar bu kararı saygıyla ve memnuniyetle karşılarken küçük olan itiraz eder. babasının bu kararının sağduyusuz ve düşüncesizce alınmış olduğunu söyleyerek karşı çıkar. bunun karşılığında evlatlıktan reddedilir ve sürülür.

    film görsel açıdan da muhteşemdir. renk kullanımlarıyla izleyeni içine çeker. özellikle savaş sahnesindeki renk kullanımları oldukça çarpıcıdır. filmin hemen her sahnesi bir fotoğraf karesini andırır niteliktedir. yönetmenin, bulutlarla ilgili çekimlerde istediği görselliği sağlayabilmek için günlerce beklediği rivayet edilir.
    on iki milyon dolarlık bütçesiyle kurusowa’nın en pahalı filmidir. yüzlerce kostüm elle dikilmek suretiyle yaklaşık iki yılda hazırlanmıştır. çekimler için inşa edilen bir kale gerçekten de yakılmıştır.

    çekimler esnasında yönetmenin eşi ölür. kurusowa çekimlere bir gün ara verdikten sonra çalışmaya devam eder.

    dört dalda oscar’a aday gösterilmiş ancak akademi üyelerinin yabancı dildeki filmlere karşı duyduğu önyargı nedeniyle sadece en i·yi kostüm dizaynı dalında ödül alabilmiştir. (çoğu kaynakta bahsedildiği gibi dört dalda birden ödül almamıştır.) elbette bu, gönüllerimizin en i·yi yönetmen ve en i·yi film ödüllerini kazanmasına mani olamamışt

    imdb puanı: 8.3

    rezerved
    (jason newsted4627 ?, 10.01.2012 21:38)
    --- (bkz: carandiru)(2003)---
    latin amerika’nın en büyük hapishanesi olan brezilya’daki carandiru hapishanesi’nde şiddet, uyuşturucu ve aids kol gezmektedir. her mahkûmun kendince bir hikâyesi vardır. mahkûmlar arasında yaşanan bir olay giderek büyür ve isyana dönüşür. i·syan polis tarafından gayet sert bir şekilde bastırılır.

    1992’de yaşanan gerçek olayların anlatıldığı film, o dönemde hapishanede görev yapmış olan doktorlardan crauzio varella’nın yazdığı “carandiru station” isimli kitaptan uyarlanmış. karakter sayısı, dolayısıyla işlenen öykü miktarı fazla olduğundan dolayı biraz incin bir yapısı olsa da başarılı bir film olduğunu söyleyebilirim. özellikle mahkûmları canlandıran oyuncular son derece doğal oynamışlar. sepultura’nın 1993 tarihli “chaos a.d.” albümünde yer alan “manifest” isimli parça da, film de anlatılan isyandan bahsetmektedir. çoğunlukla “city of god”la kıyaslanan filmi, böylesi bir karşılaştırmaya girmeden izlediğiniz takdirde daha çok beğeneceğinizi düşünüyorum.

    imdb puanı: 7.5
    (sadace aq ?, 10.01.2012 21:38)
    --- (bkz: the crow)(1994)---
    eric draven ve nişanlısı, evlenmelerinden bir gece önce, evlerini basan bir grup sokak serserisi tarafından vahşice öldürülürler. katliamın bir yıl sonrasında eric, mezarına tüneyen bir karga vasıtasıyla ölümden geri döner. kendisinin ve nişanlısının intikdıbını almak için harekete geçer.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 20.
    0
    --- (bkz: hard candy) (2005)---
    14 yaşındaki bir kız ile 32 yaşındaki bir fotoğrafçı internet üzerinden tanışırlar ve sonunda bir kafede buluşup yüz yüze görüşmeye karar verirler. bu buluşmaları da gayet sıcak geçer ve adamın evine gitmeye karar verirler. evde genç kızla yakınlaşacağını düşünen adam büyük bir sürpriz yaşar. i·çkisinden birkaç yudum aldıktan sonra kendisinden geçer ve gözlerini açtığında eli kolu bağlanmıştır. kendisini bağlayan kız, adamın daha önce de evine küçük yaşta kızları getirip onlara zarar verdiğini düşünmektedir ve bunu ispatlamaya kararlıdır.

    her ne kadar ismi ferre film çağrışımı yapsa da, ilk bakışta vasat bir film gibi dursa da gayet sürükleyici ve gerilimli bir film. bu filmi beğenenler için olayı bir adım daha öteye taşıyan “audition” da tavsiye olunur.

    imdb puanı: 7.2
    (sadace aq ?, 10.01.2012 00:32 ~ 11.01.2012 14:12)
    reserved aq sevdim seni bin
    (teksevgilimsolelim ?, 10.01.2012 00:34)
    --- (bkz: el método) (2005)---

    büyük bir ispanyol şirketi üst düzey yöneticilik pozisyonu için iki kadın ve beş erkekten oluşan yedi kişilik bir grubu mülakata davet eder. bu esnada şehrin sokaklarında da büyük çaplı küreselleşme karşıtı gösteriler düzenlenmektedir. adaylara doldurdukları formda, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları grönholm metodu ile değerlendirilecekleri açıklanır. gerçekten de bu metot, hepsi de iş dünyasında tecrübeli adayların daha önce karşılaştığı bir uygulama değildir.

    büyük bir kısmı tek mekânda ve kısıtlı sayıda kişi arasında geçen film yapmak zordur. hele de bu film bir korku veya gerilim filmi değilse, gizemli bir yanı yoksa iş daha da güçleşir. bu filmde de bir iş görüşmesi üzerinden hem iş dünyası üzerine birkaç kelam ediliyor, hem de insan pgibolojisinin kimi karanlık yönleri sergileniyor. baskı altında, mücadele ortamında insan davranışlarının ne şekilde değişiklik gösterebileceği görülüyor. konusu ve oyunculuğu bakımından son derece başarılı buldum. böylesi insan pgibolojisini mercek altına alan yapımlara ilgi duyuyorsanız muhakkak bir göz atın.

    imdb puanı: 7.4

    (bkz: the king’s speech) (2010)

    1925 yılı ingilteresi’nde her ne kadar kral v. george hüküm sürse ve veliahdı büyük oğlu edward olsa da, york dükü olan küçük oğlu george’un da sık sık halk önüne çıkarak konuşma yapması gerekmektedir. ancak sorun şudur ki dük, özellikle kalabalık karşısında konuşurken kekelemektedir. bir lider olarak halkı tarafından ciddiye alınmak için bu sıkıntısından kurtulması gerekmektedir. konuşma uzmanlarından ve terapistlerden ümidi kesmiş olmasına rağmen eşi, tuhaf yöntemleri olan bir uzman bulur. önceleri uzak bir ihtimal gibi görünse de babasının ağır hastalığı ve veliaht olan ağabeyinin hodbince davranışları kendisinin kral olarak başa geçme olasılığını gündeme getirir. üstelik komünist rusya ve nazi almanyası’nın varlığı yaklaşan bir savaşın habercisidir ve bu kritik dönem güçlü bir lider gerektirmektedir.

    sesiniz var, ağzınız var, diliniz var ama konuşamıyorsunuz. nefes almak kadar doğal ve kolaylıkla gerçekleştirdiğimiz bir şey, bir başkası için çok büyük bir sıkıntı. bu insanın sıklıkla halka hitap etmesi gerekiyor ve meslek değiştirme imkânına da sahip değil. gerçekten çok sıkıntılı bir durum.

    işte film de bu bunaltıcı vaziyeti aktarıyor. malumunuz, bu yılki oscar ödüllerinin büyük bir kısmını silip süpürdü. eh, kendisine mazhar görülen bu itibarı büyük ölçüde hak eden bir film doğrusu. daha önce pek dişe dokunur bir yapıma imza atamamış yönetmeni tom hooper’ın ilk büyük çıkışı. başrollerde yer alan yılların tecrübeli isimleri colin firth ve geoffrey rush’a yan rollerde pek sevdiğimiz kişiler olan helena bonham carter ve guy pearce eşlik ediyor.

    imdb puanı: 8.3
    (sadace aq ?, 10.01.2012 00:35)
    reserved
    (clinkz eastwood ?, 10.01.2012 00:35)
    reserved, yarın bakıcam.
    (giberim bu gezegeni ?, 10.01.2012 00:37)
    reserved
    (geliyorum bekle ?, 10.01.2012 00:40)
    --- (bkz: once)2006---

    birçok kişinin başına gelmiştir.bir yerlerde birisiyle tanışırsın, o sihir vardır, o’dur. doğru kişidir ama yanlış zamandır bazen. aklında günlerce, haftalarca belki aylarca takılı kalarak, içinde sıkışmış bir şekilde unutursun sonra zamanla...

    filmin afişinde yazan “how often do you find the right person? ” sorusu filmin çıkış noktası aslında. “ne sıklıkla doğru insanı bulabilirsin ki ?” sorusuyla başlayıp cevabımızı da güzel bi şekilde alıyoruz ; “once”

    filmi 150.000 dolar gibi bi paraya 17 günde çekmişler. konu da yönetmenin otobiyografisi aslında. o da bir zamanlar dublin’de yaşamış ve londra’da bir kız arkadaşı varmış. hatta "lies" şarkısı altında izlediğimiz eski kız arkadaş görüntüleri de yönetmenin o kız arkadaşı..

    evet biraz romantik film, evet biraz klipleri birleştirip film yapmışlar hissi de var filmde ama yine de kesinlikle hikayesi ekgib ya da yarım değil. bir yol filmi aslında belki de. hayatları bir şekilde kesişen, bu yolun bir kısmını birlikte yüreyen iki insanın hikayesi..

    imdb puanı: 8.0

    --- (bkz: sympathy for lady vengeance)(2005)---

    i·şlemediği çocuk kaçırma ve öldürme suçu yüzünden 13,5 yıl hapis yatan geum-ja lee’yi bu kadar süre ayakta tutan tek şey, suçunu üstlenmek zorunda kaldığı kişiden alacağı intikamdır. 13,5 yıl boyunca planını en ince ayrıntısına dek şekillendirir ve bu planın gerçekleşmesinde rol oynayacak kişilerle yakınlık kurar. i·ntikamın soğuk yenen bir yemek olduğunu bilen geum-ja bencillik etmeyerek sofraya başkalarını da davet edecektir.

    2003 yılı yapımı “oldboy” ile adını dağa taşa duyuran güney koreli yönetmen chan-wook park’ın “intikam üçlemesi” adını verdiği intikam konulu filmlerin son halkası. daha açılış jeneriğinden itibaren muhteşem görselliği ve müzikleriyle izleyeni kucaklıyor. i·zlerken hem hüzünlendirmeyi, hem gülümsetmeyi, hem de öfkelendirmeyi başarıyor.

    izleyiciler üçlemenin en iyi filminin hangisi olduğu konusunda ikiye bölünmüş durumda. benim kanaatim “oldboy”un senaryo bakımından, “lady vengeance”ın ise görsellik bakımından bir adım öne çıktığı yönünde. karmaşık anlatımı ve uzakdoğuluları birbirinden ayırt etmede çektiğimiz güçlük sebebiyle biraz kafa karıştırıcı gelebilir. ancak intikam hikâyeleri seviyorsanız kesinlikle beğeneceğiniz bir film.

    imdb puanı: 7.7

    --- (bkz: casino)(1995)---

    kasa her zaman kazanır.

    sam ‘ace’ rothstein her ne kadar bir mafya ailesine mensup değilse de bahis camiasında elde ettiği başarılar sonucu mafyanın üst düzey kadrosunun ilgisini çeker. kendisine, işlerin pek de yolunda gitmediği las vegas’taki kumarhanelerden birinin yöneticiliği teklif edilir. i·lk başta bazı yasal sıkıntılar sebebiyle bu teklifi reddetse de yapılan bir takım düzenlemeler sonucu kabul eder. i·şin başına geçtikten sonra kumarhanenin getirisi ciddi bir biçimde artış gösterir. ace memnun, babalar memnun, herkes durumdan gayet memnun. ancak bu güllük gülistanlık ortam ace’in çocukluk arkadaşı nicky’nin çıkagelmesiyle bozuluverir. gözü yükseklerde olan nicky ilk başta ufak çaplı takılsa da bir süre sonra boyundan büyük işlere kalkışır. tüm bunların yanı sıra ace’in gönlünü zengin erkek avcısı ginger’a kaptırmasıyla işler iyice arap saçına döner.

    oscar komitesinin yıllarca haksızlık ettiği büyük yönetmen martin scorsese’nin mafya ve suç camiasının karanlık dünyasına göz attığı film, frank rosenthal’ın gerçek hayat hikayesinin anlatıldığı nicholas pileggi’nin aynı isimli kitabından uyarlanmış. başrollerde robert de niro, joe pesci ve sharon stone’u izliyoruz. beş yıl öncesinde çektiği, yine de niro ve pesci’nin rol aldığı “goodfellas”ınkine benzer bir şablon kullanarak ortaya keyifli bir film daha koymuş.

    film gösterime girdiği tarih itibarıyla 422 kullanımla, “fuck” kelimesinin en çok kullanıldığı film olmuş. (muhtemelen şu an başka bir filmdedir bu rekor.) aynı zamanda joe pesci ve sharon stone’un seviştiği sahne “gelmiş geçmiş en iğrenç sevişme sahnesi” seçilmişti bir zamanlar. (bu seçimin değiştiğini pek sanmıyorum doğrusu.

    imdb puanı: 8.2
    Tümünü Göster
    ···
  17. 19.
    0
    ‘tanrı’nın eli’ adı verilen bir seri katil uzunca süredir cinayetlerini sürdürmektedir. polis ve fbi henüz katille ilgili somut bir ipucu elde edememiştir. derken fbi’a, ‘tanrı’nın eli’ davasıyla ilgili yetkili ajanı görmek isteyen genç bir adam gelir. katilin kim olduğunu bildiğini, çünkü katilin kardeşi olduğunu açıklar. ajan, ilk başta adamın anlattıklarını şüpheyle karşılar. fakat dinledikçe, duyduklarının gerçek olduğuna ikna olmaya başlar.

    düşük bütçesine rağmen sürükleyici ve gerilimli bir film olmayı başarıyor. özellikle beklenti düşük tutularak izlendiğinde daha keyifli olan film, izleyiciyi şaşırtma potansiyeline sahip.

    imdb puanı: 7.3

    --- (bkz: eastern promises) (2007)---

    genç bir hemşire olan anna, küçük yaşta doğum yapan bir kızın doğum esnasında ölmesi üzerine, annesiz kalan yeni doğmuş bebeğin akrabalarını bulmaya karar verir. ölen kızın kişisel eşyaları arasından çıkan günlük elindeki en önemli ipucudur. ancak günlük rusça yazıldığı için bu dili bilen birisinin yardımına ihtiyacı vardır. araştırmalarını sürdürdükçe yolu lüks bir lokanta işleten köklü bir rus ailesiyle kesişir.

    imdb puanı: 7.8

    --- (bkz: taegukgi hwinalrimyeo) (brotherhood of war) (2004)---

    ayakkabı boyacılığı yaparak annesi, nişanlısı, erkek ve kız kardeşinden oluşan ailesini kıt kanaat geçindirmeye çalışan jin-tae lee’nin tek amacı lisede okumakta olan erkek kardeşini üniversiteye gönderebilmektir. bu esnada kuzey kore’nin güney kore’yi işgal etmesiyle savaş patlak verir. sınıra yakın bir bölgede yaşayan aile, daha güvenli olan ülkenin iç kesimlerinde yaşayan akrabalarının yanına gitmek üzere yola çıkarlar. ancak küçük kardeş yolda askere alınır. onu korumak isteyen ağabeyi de orduya katılır.

    güney kore sineması özellikle son 10-15 yılda, hemen her türden gayet başarılı filmler çıkartmakta. “brotherhood of war” da güney kore sineması dendiğinde aklıma gelen ilk filmlerden biri. i·lk bakışta savaş filmi gibi görülse de aynı zamanda dram, aşk ve aksiyonun da yer bulduğu, gerçekçi öyküsü ile son derece başarılı bir yapım. filmin -bence- tek kusuru iki saati aşan süresi. güney kore sinemasına ilgisi olanlara ısrarla tavsiye olunur.

    imdb puanı: 8.1
    (sadace aq ?, 10.01.2012 00:25)
    --- (bkz: source code) (2011)---

    jake gyllenhaal' ın canlandırdığı yüzbaşı stevens karakteri bir tren cdıbına kafasını yaslamış halde dalmışken uyanıyor. karşısında güzel bir çıtır, etrafında tren yolcusu sıradan insanlar. bulunduğu ortam hakkında en ufak fikri yokken zamanı doluyor ve bu seferde bir kapsülün içinde uyanıyor. i·lerleyen dakikalarda yüzbaşı stevens' in görevini tamamlamak için 8 dakikası olduğunu yüzbaşıyla beraber biz izleyiciler de öğreniyoruz. kendisi de bizler de ilk başlarda bunun bir simülasyon mu olduğu fikriyle boğuşurken taşlar yerine oturmaya başlıyor..

    imdb puanı: 7.5

    --- (bkz: green street hooligans) (2005)---

    “futbol asla sadece futbol değildir.”

    harvard’da gazetecilik okuyan matt, mezun olmasına kısa bir süre kala işlemediği bir suç yüzünden okuldan atılır. bir süre her şeyden uzaklaşmak isteyen genç, bir i·ngiliz’le evlenip i·ngiltere’ye yerleşen, son birkaç yıldır göremediği ablasının yanına gider. eniştesinin ateşli bir west ham taraftarı olan erkek kardeşiyle tanışır. i·lk başta istemeden girdiği ve yabancısı olduğu bu ortamda zamanla kendini bulduğunu hisseder. üniversitede asla görüp öğrenemeyeceği deneyimler yaşar.

    her ne kadar futbolla alakalı biri olmasam da filmin çok keyifli olduğunu söyleyebilirim. taraftarı olduğu takımı dünyadaki her şeyden daha önemli bulan; hayatlarındaki yegâne şeyler futbol, içki ve şiddet olan i·ngiliz holiganların dünyasına içeriden bir bakış. farklı bir şeyler izlemek isteyenlere tavsiye ediyorum. “i·yi ama ben futbol sevmem ki” diyenlerin bile beğeneceğini düşündüğüm bir film

    imdb puanı: 7.5

    --- (bkz: 13 assassins) (2010)---

    feodal japonya’da barış dönemi hüküm sürmektedir. ancak shogun doi’nin farklı bir anneden doğma kardeşi lord naritsugu anlamsız şiddet gösterileriyle halka zulmetmektedir. zalim kardeşinin ileride güçlenmesi durumunda ülkedeki huzur ve barış ortdıbının tehlikeye gireceğini fark eden doi, bu tehdidin ortadan kaldırılmasına karar verir. fakat bir lord olan kardeşini açıktan açığa öldürtemeyeceği için çok güvendiği birkaç samuraya bu işi sessiz sedasız halletme görevini verir. böylelikle bu intihar görevi için bir grup seçkin samuray bir araya toplanır. durumdan haberdar olan naritsugu’nun hizmetindeki samuraylar da efendilerini hayatları pahasına savunmak için tedbir alırlar.

    takeshi miike, japon sinemasının en üretken ve en nevi şahsına münhasır yönetmeni. her yıl birkaç film çekmeden duramıyor. kısa sürede film çekiyor oluşu sizi yanıltmasın, filmlerinin çoğu kalburüstü ve sıra dışı yapımlar. örnek vermek gerekirse quentin tarantino’nun da ufak bir rol aldığı, western ve samuray filmi kırması “sukiyaki western django”; zamanla külte dönüşen, sadizmin tavan yaptığı “ichi the killer”; david lynch filmlerini ‘normal’ gösterecek denli tuhaf ‘yakuza’ filmi “gozu”; bir müzikal olan “the happiness of katakuris”; görüp görebileceğiniz en garip filmlerden biri olan, hemen her türlü cinsel sapkınlığın yer aldığı “visitor q”; ürkütücü gerilim filmi “audition”… sanırım yönetmenin sinemasına yabancı olanlar genel bir fikir edinmişlerdir.

    “13 assassins” yönetmenin diğer filmlerine kıyasla ‘normal’ diye tabir olunabilecek bir film. abartıya kaçmayan, eli yüzü düzgün, gerçekçi bir samuray filmi izlemek isteyenlere öneriyorum.

    imdb puanı: 7.7

    --- (bkz: [rec]) (2007)---

    film başladığında 1 saat 15 dakika olduğunu görünce niye bu kadar kısa? diye düşünmüştüm. meğer gerçek zamanlı gittiği içinmiş. kurgusu harikalar yaratıyor olmasa da gerçek zamanlı akan bir konu için ortalamanın üzerinde.

    yerel bir tv kanalından büyük balığı yakalayıp kurtulma duygusunu kameraya her hareketiyle veren esas hatun angela, hem başlardaki sempatik hareketleriyle hem de ilerleyen dakikalardaki cinnet anlarıyla gayet iyi.

    filmin içerisinde müzik ya da gerilim efekti hiç duymadım diyebilirim. dayatma bir germe yok yani. avrupa yakası' ndan sırf kahkaha efekti yüzünden tiksinmiş tonla insan olduğunu düşünürsek, gereksiz efekt kullanımı kaka bir şeydir diyebilriiz.

    bu detayların dışındakilere pek değinemiyorum. zombi filmi olduğunu sırf merak edip imdb linkine tıklayanlar bile göreceklerdir zaten. zombie makyajları kıvamında.

    filmi izledikten sonra okuduklarıma göre bazı sahnelerdeki olan olaylarda oyuncuların bile haberi yokmuş. nasıl exorcist' de william friedkin, setin bir yerinde silahla ateş edip oyuncuların aklını alıyor - merdivenlerden yuvarlanan anne karakteri kemiklerini kırdığında yüzündeki gerçek acıyı kaydediyor - duman vermek yerine kızın odasını soğutucularla soğutup, milleti tir tir titretiyorsa
    burada da yönetmen benzer yöntemlere başvurmuş.

    saçma sapan filmlere korku - gerilim deyip, insanları pazarlamayla korkutmaya çalışan birçok yakın dönem filmine göre gayet iyi, izleyin derim...

    imdb puanı: 7.6
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    0
    i·ki genç ve yetenekli gösteri sihirbazı ortak olarak çalışmaktadırlar. ancak gösterilerinden birinde gerçekleşen bir kaza yüzünden birbirlerine düşman olup yollarını ayırırlar. bu noktadan sonra birbirlerinin en büyük rakibi olurlar ve karşı tarafı geçmek hatta yok etmek için bir mücadeleye girişirler. bu büyük rekabet kimi zaman sahnenin de ötesine taşınır.

    “memento” ile gönlümüzde taht kuran, batman filmlerine eski itibarını kazandıran, “inception” ile adını herkese duyuran, günümüzün en yetenekli yönetmenlerinden christopher nolan’ın dehasının ortaya çıktığı bir başka film. sahne sihirbazlarının bilinmeyen dünyasından yola çıkarak öyküyü çok daha enteresan noktalara taşıyor ve işin içine tesla gibi bir dâhiyi de katıyor. başrollerinde christian bale ve hugh jackman’ın yer aldığı, izlenmesi oldukça keyifli bir film

    imdb puanı: 8.4

    -- (bkz: infernal affairs) (bkz: mou gaan dou) (2002)---

    hong kong polis teşkilatı ile hong kong mafyası arasındaki mücadele uzun süredir devam etmektedir. sonunda genç bir polisin, gizli bir görevle mafya içine yerleştirilmesine karar verilir. aynı esnada mafya da polis teşkilatına kendi aralarından birini sokar. zamanla her iki taraf da içlerinde bir köstebek olduğundan şüphelenmeye başlar ve durum kedi-fare oyununa dönüşür.

    uzak doğu sinemasının en güzel ve en özgün filmlerinden biridir. özellikle polis-mafya arasındaki çatışmanın işlendiği filmleri seven izleyicilerin bayılacağı bir yapım. filmin başarısı üzerine iki de devam filmi çekildi. hatta film o kadar beğenildi ki 2006 yılında martin scorsese “the departed” ismiyle yeniden çevrimini gerçekleştirdi. scorsese versiyonu her ne kadar iyi bir film olsa da benim gözümde orijinalinin yerini tutmuyor. filmin tek rahatsız edici yönü uzak doğulular’ın yüzlerine alışık olmayan seyircinin, bir noktadan sonra ‘kim kimdi’ sıkıntısına düşebilecek olması.

    imdb puanı: 8.1

    --- (bkz: lola rennt) (bkz: run lola run) (1998)---

    her oyunun sonunda oyunun başına dönersin.” sepp herberger

    karanlık işler çeviren patronu için kuryelik yapan mani, taşıdığı yüz bin mark’ı kaybeder. yardım isteyebileceği kimse yoktur ve kız arkadaşı lola’yı arar. lola, 20 dakika içinde yüz bin mark bulmak zorundadır yoksa sevgilisi öldürülecektir.

    aynı hikâyenin, üç farklı şekilde anlatıldığı, tekrar tekar izlenebilecek, müthiş keyifli bir film. son derece farklı bir havası olan filmin müzikleri de çok hoş. henüz izlememiş olup da izleyecek orijinal bir şeyler arayanlara.

    imdb puanı: 7.9

    --- (bkz: la habitacon de fermat) (bkz: fermat’s room) (2007)---

    dört matematikçi, tanımadıkları birisi tarafından, karmaşık bir bulmacayı çözmeleri için şehir dışındaki bir eve davet edilirler. duydukları meraka karşı koyamayan matematikçilerin dördü de bu gizemli davete icabet ederler. buluşmaları güzel başlasa da bulundukları oda kilitlenip çözmeleri gereken sorular gelmeye başlayınca işin rengi değişir.

    ispanya’dan gizemli bir havaya sahip, hoş bir gerilim filmi. “saw” ekolünden filmlerle “cube”ün matematik soslu bir karışımı.

    imdb puanı: 6.7
    Tümünü Göster
    ···
  19. 17.
    0
    --- (bkz: the man from earth) ---

    hiçbir görsel efekt kullanmadan sadece diyaloglar ile çekilmiş bir bilim-kurgu filmi.. sadece bir oda, 10 kişi ve 2 kamera ve hikayeler anlatan bir adam var, birden bire filme bağlanıyorsunuz ve her geçen dakika, bir sonraki dakikada neler olacağını merak ediyorsunuz. i·nsanın bakış açısını değiştiren, bazı şeyleri sorgulamasını sağlayan, oldukça fazla bilimsel ve tarihsel bilgi içeren etkileyici bir film. benden iyi not aldı. senariste de hayran kaldım; jerome bixby'miş.

    konusu şöyledir ;

    üniversitede başarılı bir tarih profesörü olan john oldman ortada hiçbir neden yokken, aniden 10 yılını ayırdığı akademiden istifa etmiştir. şehirden gitmeye hazırlanırken veda etmek için evine gelen meslektaşları ondan neden istifa edip gitmesi gerektiği konusunda bir açıklama yapmasını isterler. arkadaşları john'un bu sessizliğine anlam verememektedirler. önceleri suskun kalan john da neden gitmesi gerektiğini biraz geçmişe dönerek anlatmaya başlar. filmde ortamdaki kişiler profesör ve uzmanlardan oluşan bir ekip olduğundan, john'un hayat hikayesini anlatmasıyla birlikte tartışma merak uyandırmaya ve içinden çıkılmaz bir hal almaya başlıyor. i·lk başlarda oyun ve hikayevari giden hayat hikayesi acaba gerçek mi ? yoksa bir uydurma mı ?

    imdb puanı : 8.0
    ···
  20. 16.
    0
    reserved
    ···