1. 51.
    0
    ösym başkani ali̇ demi̇r neden i̇sti̇fa etmi̇yor



    göreve geldiği günden bu yana sürekli gündem de olan ösym başkanı ali demir yeni bir tartışma ile gündemde adından söz ettirmeye devam ediyor.

    prof. dr. ali demir’in istifaya yanaşmamasının ilginç bir nedeni olduğu iddia edildi. yök başkanı prof. dr. yusuf ziya özcan’ın, “ben yerinde olsam istifa ederdim” ve “lys sürecini bir bitirsin değerlendirecektir” sözleri üzerine de istifa etmeyen demir’in özlük haklarını kazanmayı beklediği ortaya atılan iddialar arasında.
    ···
  2. 52.
    0
    ösym kanunu’nun çıkmasının ardından başbakan ve başkan’nın imzası ile 29 mart 2011 tarihinde resmi gazetede atamaası yayımlanarak bu kurumun başına asaleten atanan demir, devlet memurları kanunu, emekli sandığı kanunu, yök personel kanunu ve ösym kanunu’na göre demir’in bu kurumun emeklilik haklarından yararlanmak için 6 ay görev yapması gerekiyor. bu sürede asaleten atandığı 29 mart 2011 tarihinde başlıyor ve 29 eylül 2011 tarihinde son buluyor. demir, ösym’nin başında 29 eylül tarihine kadar kalır ve 6 aylık süresini doldurursa ne zaman emekli olursa olsun, kurumun özlük haklarından yararlanacak. demir, üniversiteye geri dönüp, profesör olarak çalışsa bile emekliliği ösym başkanı ek göstergeleri üzerinden hesaplanacak. yani özcan bugün itibariyle hesaplandığından yaklaşık 3850-4100 tl arasında bir emekli maaşı alacak. ancak demir, 29 eylül tarihinden önce istifa eder ve üniversitedeki kadrosuna dönerse, sadece profesör unvanıyla emekli olacağından, yaklaşık 2300-2500 civarında bir emekli maaşı alabilecek.
    ···
  3. 53.
    0
    komutanlarin i̇sti̇fasiyla adnan medres'i̇n ne i̇lgi̇si̇ var



    tutuklu komutanlar ve istifaların gölgesinde bir yüksek askeri şura(yaş) gündemin en sıcak konusu.
    bu süreçte genelkurmay başkanı orgeneral işık koşaner’in istifası herkesin aklına necip toruntay’ı getirdi.
    doğru ya; genelkurmay başkanı orgeneral necip toruntay da abd saflarında irak savaşı’na katılmayı kabul etmediği için 3 aralık 1990’da istifa etmişti.
    peki, bugün koşaner’in ve üç kuvvet komutanının istifasına örnek sadece toruntay mıydı?
    olmuştu ama, medyada türkiye tarihini kendisiyle başlatmak olduğundan gündeme çok az getirildi.
    biz hatırlatalım…
    tarih 14 mayıs 1950.
    genel seçimler yapıldı. demokrat parti (dp) sandıktan birinci parti olarak çıktı.
    22 mayıs’ta ise celal bayar başkan oldu.
    tam o günlerde ankara’da bir dedikodu konuşulmaya başlandı:
    “askerler darbe yapacak!”
    “yüksek askeri şura üyeleri toplantı yapıyor!”
    “komutanlar i̇nönü’yle görüştüler!”
    ankara kaynıyordu. bir askeri darbe bekleniyordu. öyle ya, dedikodular ayyuka çıkmıştı. tam tersi oldu.
    ···
  4. 54.
    0
    tarih: 6 haziran 1950
    başkan celal bayar ve başbakan adnan menderes, ordu içinde büyük bir tasfiye başlattı.
    aralarında genelkurmay başkanı’nın da olduğu 15 general ve 150 albay emekliye sevk edildi.
    tasfiye edilmeyen tek kuvvet komutan kara kuvvetleri komutanı orgeneral nuri yamut’tu. yamut genelkurmay başkanlığı’na getirildi. yerine, yani kara kuvvetleri komutanlığı’na ise orgeneral kurcebe noyan getirildi. orgeneral noyan, aynı zamanda nakşibendi küçük hüseyin efendi’nin müridiydi!
    yaygın kanı; bu tasfiyenin nedeninin “askerlerin darbe planladığı iddiasının” olduğuydu.
    halbuki gerçek başkaydı. bayar ve menderes ordu içindeki “i̇nönücü paşalar”ı tasfiye etmişti.
    ne miydi i̇nönücülük?
    i̇kinci dünya savaşına katılmamaktı.
    dp’nin orduda yaptığı bu tasfiyenin ayrıntıları, soner yalçın “siz kimi kandırıyorsunuz” adlı kitabında geniş bir şekilde anlatılıyor. i̇lgilenenler bakabilir.
    ···
  5. 55.
    0
    şimdi…
    dün, askerler darbe yapacak iddiasıyla orduda tasfiye yapıldı.
    bugün, aynı iddiayla cezaevine gönderildi.
    dün, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları emekli edildi.
    bugün, emekli olmak zorunda kaldı.
    dün, askerler savaşa girmek istemiyorlardı ama tasfiye sonrası asker kore’ye gitti.
    bugün, libya’ya gönderildi; abd ordusunun boşalttığı irak’a taşeron olarak sokulmak isteniyor. yarın suriye’ye, i̇ran’a sokulacak.
    sözün özü…
    yaşanan hep aynı…
    aktörler değişiyor sadece.
    dünü bilmeden, bugünü anlayamazsınız.
    ···
  6. 56.
    0
    i̇şte emre komgar'ın tekrar tekrar okunacak yazısı:

    küreselleşme mikro milliyetçiliği ve mikro dinciliği destekledi…

    üstelik de ulusal devlet yapılarına karşı, bu tür devlet yapılarını güçsüzleştirme pahasına destekledi.

    huntington’un temellerini attığı “uygarlıklar savaşı” önce din ve mezhep üzerinden, sonra da ırk ve milliyet üzerinden ulusal devlet yapılarını zora soktu…

    ama markalar üzerinden, kapitalist piyasa ekonomisinde tüm insanlığı bütünleştirmeye yöneldi.

    böylece, uluslararası sermayenin ve dolayısıyla abd’nin dünyayı yönetmesinin kolaylaşacağı umut ediliyordu.

    huntington hızını alamadı ve dünyayı çözümlemesine ve biçimlendirmesine koşut olarak abd’yi uyarmak için de “biz kimiz” diye bir kitap daha yayımladı.

    böylece “küresel dönem” ve “yeni dünya düzeni” çerçevesinde abd’nin ne yapması gerektiğine ilişkin ipuçlarını da ortaya koydu.

    bu kuram, “küresel dönem”in birinci aşamasının son bulduğu 2001 yılında iflas etti:

    abd’ye el kaide tarafından yapılan saldırı, huntington’un (i̇slam uygarlığı karşıtlığı) kurdıbının hem doğruluğunu hem de diyalektik olarak sona erdiğini simgeledi.

    2001’de i̇kiz kuleler saldırısından sonra, küreselleşme’nin “olumlu ütopya” dönemi bitti, ikinci aşaması başladı:

    abd “önleyici üstünlük” kurdıbına göre dünyanın her yerine askeri müdahalelerde bulunmaya başladı…

    afganistan, irak ve libya savaşları gündeme düştü.

    fakat bu arada küresel dönem’in başlangıcını ilan eden francis fukuyama ulusal devletlere karşı başlatılan kampanyanın yanlışlığını fark etti ve “devlet i̇nşası” kitabıyla ulusal devletlerin güçlendirilmesi gerektiğine dikkati çekti.

    çünkü ulusal devletler olmadan, küresel dönem’in uluslararası güçleri 1) terörle, 2) i̇nsan ve uyuşturucu ticaretiyle, 3) yoksullukla mücadele etmeye uygun değildi.
    ···
  7. 57.
    0
    küreselleşmenin ilk aşamasında mikro milliyetçilik ve mikro dincilik, ulusal devletler içinde farklı kültürlere (dine, mezhebe, ırka, dile) sahip olanların siyasal özerklik isteklerini tüm dünyada öne çıkardı.

    çünkü zaten soğuk savaş döneminde abd ve batı, federatif yapıya sahip sovyetler’i çökertmek için milliyetçilik ve dincilik alanlarına çok yatırım yapmıştı.

    bunların ulusal devletler düzeyine, mikro aşamaya taşınması çok kolaydı.

    fakat işler beklendiği gibi gelişmedi.

    mikro milliyetçi ve mikro dinci akımlar, batı’da önce i̇slam üzerinden özel hukuk isteklerine kadar uzandı ve bunun diyalektiği, “yabancı düşmanlığı” ve daha da spesifik olarak “i̇slam düşmanlığı” biçiminde ortaya çıktı.

    avrupa’da ırkçı ve ayrımcı, aşırı milliyetçi partiler yükselişe geçti.

    i̇slam düşmanlığı yaygınlaştı. (breivik’in yaptığı katliam bu oluşumun sonuçlarından sadece biriydi.)

    küresel dönem’in veya yeni dünya düzeni’nin “demokrasi”, “insan hakları”, “temel hak ve özgürlükler”, “farklılıkları kabul etmek ve bir arada yaşamak” ilkeleri büyük ölçüde zedelenmeye başlandı.
    ···
  8. 58.
    0
    bu arada türkiye abd, ab, akp ve gülen cemaati ittifakıyla laik ulusal devletten “ilımlı i̇slam (federatif?) devleti”ne doğru yol almaya başladı.

    böylece abd ve ab açısından türkiye’nin i̇slam âlemi için “demokratik bir model” olması ve böylelikle i̇slamın terörde kullanılmasının önünde ideolojik bir seçenek oluşturması, akp ve cemaat açısından da, milliyetçi-ırkçı çizgide gelişen ayrılıkçı teröre karşı din ekseninde bir çözüm bulunması umut ediliyordu.

    ne var ki, küresel dönem’in egemen ideolojisi olan demokrasi ve insan haklarına koşut olarak, abd’nin ve batı’nın desteğiyle başlayan ve mikro milliyetçi, mikro dinci akımlarla (hatta aşiret farklılıklarıyla) beslenen “arap baharı” ayaklanmaları, süreci bambaşka bir yöne çekti.

    çünkü mikro milliyetçilik ve mikro dincilik sadece “efendiler” tarafından denetlenen değil, “çift taraflı kesen bir bıçak” niteliğinde, döndü, kendisini üreten küresel dönem’e ve yeni dünya düzeni çerçevesinde yeniden itibar kazanan ulusal devletlere karşı bir tehdit oluşturmaya başladı.
    ···
  9. 59.
    0
    bu arada gittikçe, sözde “muhafazakârlaşan” ama aslında “ilımlı i̇slam”a kayan türkiye, hem ab dışında kaldı, hem abd’nin isteklerini (kendi politikalarıyla ters düşmeden) karşılayamaz duruma düştü, hem de içerde demokratik hak ve özgürlükleri ihlal eden otoriter bir yapıya yöneldi.

    bu karmaşık ve karmakarışık oluşumları (yeniden ortaya çıkan dünya ekonomik krizini saymıyorum bile) akp’nin ve onun liderinin, tek başına, yönetebileceğini hiç sanmıyorum.
    ···
  10. 60.
    0
    emre kongar: akp'ni̇n mazereti̇ kalmadi




    cumhuriyet gazetesi yazarı emre kongar, akp'nin 9 yıllık iktidar sürecinde başarısızlıklarını hep kendi dışındaki kurumlara yüklediklerine vurgu yaparak, artık tüm devlet kurumlarına egemen olduklarını belirtti. durum böyle olunca kongar, "zaten temeli çürük olan bu mazeretlerin artık bütün geçerliliğini yitirdi" şeklinde yazdı.

    i̇şte emre kongar'ın yazısı

    akp ve yandaşları bugüne kadar, başarısızlıkları için hep bir mazeret uydurdu:

    “kürt sorununu çözeceğiz ama ordu izin vermiyor!”

    “yargı üstümüze geliyor, elimizi zayıflatıyor!”

    “derin devlet altımızı oyuyor!”

    “yargı kritik kararlarla önümüzü kesiyor!”

    “hükümet olduk ama iktidar olamadık"
    ···
  11. 61.
    0
    zaten temeli çürük olan bu mazeretler artık bütün geçerliliğini yitirdi:

    akp, tek parti iktidarını devletin bütün kesimlerinde kayıtsız koşulsuz egemen kıldı.

    bürokrasiye zaten hâkimdiler.

    cumhurbaşkanlığı bir akp’lide.

    güvenlik güçleri, istihbarat örgütleri tamamen denetim altına alındı.

    silivri davalarıyla tüm medyaya, yazarlara, politikacılara, muhaliflere göz dağı verdiler.

    üniversiteler bu kez siyasal iktidar önünde esas duruşa geçti.

    vergi cezalarıyla özel kesimi, medya patronlarını hizaya soktular.

    yine çeşitli davalarla ve medya aracılığıyla, ordunun tüm etkisini sıfırladılar.

    12 eylül 2010 referandumuyla da yargıyı da tümüyle ele geçirdiler.
    ···
  12. 62.
    0
    bütün bu oluşumlar açıkça gözlemlendiği ve başbakan erdoğan’ın sert ve cezalandırıcı tutumu bilindiği için herkes kendine çekidüzen verdi:

    patronlar yeni duruma uyum sağladı…

    medya sustu…

    haksızlıkları, hukuksuzlukları içlerine sindiremeyen komutanlar istifa etti.

    yargı, siyasal iktidarın emrine girdi.

    tüm ülke, akp iktidarı ve onun tartışılmaz lideri erdoğan için “dikensiz bir gül bahçesi” oldu.
    ···
  13. 63.
    0
    artık mazeret kalmadı…

    bir yandan mutlak hükmetme kudretine sahip olup, hükümet edip, öte yandan yetkisizlikten, güçsüzlükten yakınmak, sorumlulukları başkalarının üstüne atmak artık olanaklı değil.

    toplumda müzakere etme, danışma, uzlaşma kültürü zaten ekgibti…

    artık bütünüyle ortadan kalktı:

    akp’nin ve onun tartışılmaz lideri erdoğan ne derse oluyor, ne derse o olacak!
    ···
  14. 64.
    0
    bu kadar büyük bir sorumluluğu, dünyanın ve türkiye’nin bu değişim ve bunalım döneminde tek bir parti, tek bir lider kaldırabilir mi?

    kuşkularım var…

    hele hele kültürü, kökenleri, birikimi, bugüne kadarki tutum ve davranışları, uygulamaları dikkate alındığında bu kuşkularım korkuya dönüşüyor!
    ···
  15. 65.
    0
    pek doğal olarak toplumsal ve siyasal süreçler düz mantıkla değil, diyalektik etkileşimle gelişir.

    bütün bu olup bitenlerin önemli bir sonucu var:

    akp iktidarı ve başbakan erdoğan, artık iktidar olmanın tüm sorumluluklarını yüklenmek zorunda.

    hiç kuşkusuz her başarı onların hanesine yazılacak…

    ama her başarısızlığın sorumluluğunu yüklenmekten ve bedelini de kamuoyu nezdinde ödemekten kaçınmaları artık olanaksız.

    3 kasım 2002 seçimleriyle başlayan süreç, 12 haziran 2011 seçimleriyle ve bu seçimlerin hemen ardından yaşanan olaylarla artık doruğa ulaşmış durumda.

    bundan sonra yeni dönemin diyalektiğini yaşayacağız!
    ···
  16. 66.
    0
    up up up.
    ···
  17. 67.
    0
    up up up.
    ···
  18. 68.
    0
    up up up.
    ···
  19. 69.
    +1
    böyle huur çocuklarının anasını gözünün önünde gibeceksin ki; bak ananı gibiyorum ve sen hiçbişey yapamıyosun, gidip millete namus bekçiliği yapadur kahpenin dölü diyeceksin.

    ramazan geldiya, nerde ne kadar abaza huur çocuğu varsa bir anda muhafazakar kesilir, halbuki diğer 11ayda arkasına geçip gibini sıvazlamazsa o feriştahını gibtiğim, beni de tüm inci zütümden gibsin.

    lan böyle insanlarla aynı ırkı dili şunu bunu bunu paylaştığım için utanıyorum. ne desem boş.
    ···
  20. 70.
    0
    up up up.
    ···