1. 10.
    0
    bugün terörden, terörist gruplardan, marjinal grupların gezi direnişini tahrik etmesinden bahsediyorlar ama kimse çıkıp söylemiyor; “bugün istanbul terörle mücadele şube müdürü sedat selim ay 71.9.. (kesildi burası, devam ediyor konuşma) avrupa insan hakları mahkemesi’nde hüküm giymiştir. isteyene bunun belgesini yayınlamayı da söz veriyoruz, redhack olarak.

    - tekrar edelim de bunu, tekrar edelim mi bunu?
    + son söylediğimi mi?
    - evet, lütfen.
    + ısrarla söylüyoruz;

    istanbul terörle mücadele şube müdürü sedat selim ay 719.8/1 -diye hatırlıyorum, yanlış hatırlıyorsam düzeltirim medya hesaplarımızdan- avrupa insan hakları mahkemesi’nde diyarbakır’da yaptığı işkence ve tecavüzlerden ceza almıştır, ülkenin ceza almasına sebep olmuştur.

    ve bugünkü başbakan çıkıp demiştir ki, “ben adamımı yedirtmem” (- evet) çok tuhaf bir söylem bu. herkes çıkıp diyor ki, “başbakan iyidir”. “halkı yedirtmem”, “%50’yi yedirtmem”. “suçlanmıştır, münferittir”.

    • nasıl bir yasal süreç işletiliyor bu ülkede?
    • nasıl bir adalet anlayışı var?

    yani, bugün ismail cemaati üzerine gittiği için, sırf bunun için suçlanan ilhan cihaner, bu parlamentonun –bizim çok inanmadığımız bir işleyişi vardır parlamentonun, hatta hiç inanmadığımız. çünkü delege seçimleri tuhaftır, milletvekili seçimleri tuhaftır, parti mkyk’ları tuhaftır. salı günleri bir kayıkçı kavgasından öteye geçmeyen grup toplantıları vardır. bu meclisin içerisinde bu gözlemleri yapmış birileri olarak biz meclisin de sağlıklı işlediğini düşünmüyoruz zaten- yani, şöyle baktığınız zaman, biraz geriye çekilip baktığınız zaman; yargıya gereken talimatı verebiliyorlar -çağlayan adliyesi’nde, çağlayan adliyesi’ni avukatlardan korumaya çalışıyorlar!- (- evet)

    hoş, yani çok tuhaf şeyler oluyor bu ülkede.

    avukatlardan korunan adliye olarak tarihe geçti çağlayan adliyesi.

    - aslında türkiye birçok konuda tarihe geçti son bu son 10 yılda, bu da tabii düşündürücü. peki, hazır yargı demişken, birçok yeni dava başladı şu 4 yıl öncesinden, yine türkiye tarihine geçecek. ergenekon, balyoz davaları… onları aslında sosyal paylaşım sitelerinden biz, sizin paylaşımlarınızdan biliyoruz ne düşündüğünüzü biliyoruz ama şu anda bizi izleyenler için de; o davalar için ne düşünüyorsunuz?

    + çok özür dilerim, bir yudum su aldım çünkü bir yandan konuşuyorsunuz, bir yandan içten içe temennilerde bulunuyorsunuz, dilek ağacına dönüyor kafanız. inşallah bu söyledikleriniz halkımızın, o, sürekli ezilen, ötelenen, dışlanan halkın bir parça zihnini açacak sorulardır diye de dilek tutuyorsunuz.

    meseleye şöyle bakıyoruz:

    biz, adil yargılanmanın hak olduğunu düşünüyoruz.

    bir komünistin, bir sosyalistin bunun aksini iddia etmesi söz konusu olamaz.

    adalet = kanun demek değildir diye her fırsatta ama elimize geçen her fırsatta –biliyorsunuz, bizim çok özgür platformlarımız yok kendi söylemlerimizi istediğimiz an dile getirebileceğimiz- bulduğumuz her fırsatta, -özellikle sosyal medya hesapları üzerinden- “bu denklem yanlıştır” diyoruz. çünkü insanı hedefine almaz, insanı merkezine almaz.

    adil yargılanmayı bir balyoz davası tarafı –diyeyim, taraf oldu insanlar çünkü bu ülkede, hiç olmadığı kadar ayrışmış vaziyette- balyoz davası’na taraf olmuş kişi kck’daki adaletsizliği, kck’daki kişi devrimci karargah’taki adaletsizliği, onlar oda tv’deki adaletsizliği, biri bir diğerinin adaletsizliğini “ne oluyor yahu” diye yüksek sesle sorguladığı güne dek bu adaletsizlikler sürecek. bunarlın hiçbirinin tarafı değiliz. ne balyoz’un ne ergenekon’un ne diğerlerinin ama çok net gördüğümüz bir şey var; hacker marifetiyle bugün ülkede –gerçekten çok tuhaf şeylerden biridir, bizden farklı hacker grupları da söz konusu, biliyorsunuz- hacker marifetiyle oda tv davasında da balyoz’da da diğerlerinde de “üretilmiş deliller”e denk geldik. bunu ısrarla yüksek sesle söylemeye çalıştık.

    boğaziçi üniversitesi’nin delil incelemek için aldıkları bilgisayarlara el koydu polis. oda tv davasında söylemeye çalıştığız şeyleri biz balyoz için söyleyebilmek zorundayız. balyoz’da yargılananların biz tarafı olduğumuz için değil, ergenekon’da yargılananların biz tarafı olduğumuz için değil; sadece adalet telaşındayız çünkü adalet, sevgili efkan abi’nin (efkan bolaç’tan bahisle) söylediği şekilde “adalet göğün direğidir, o olmazsa göğ başımıza teper, gökyüzü başımıza çöker” der, kutadgu bilig’de… ama şimdi kutadgu bilig diyorum, herkes kutadgu bilig diyor, “mutluluklar” kitabı demiyorum diye kınayanlar olacak mıdır onu çok bilmem çünkü dersim çatışma alanıydı, dersim dedik diye vay efendim “siz niye oraya dersim diyorsunuz”, yani güroymak demediniz norşin dediniz, norşin demediniz güroymak dediniz, uluder’ydi, roboski’ydi. başbakan’ın doğduğu köy hâlâ podolya’yken bunlar nafile tartışmalardır. bunlar boş, lafügüzaf şeylerdir. söylediğim mekanı anlıyor musun(?), anlıyorsun; ondan ötesi lafügüzaftır çünkü dersim bin yıldır dersim’dir; onu değiştirmek zorunda kalmak da bir zulümdür.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 9.
    0
    reserved
    ···
  3. 8.
    0
    redhek ne lan... referans olarak bula bula bunu mu buldunuz, kılavuz olarak... ahahahah

    ulan ne zamandan beri sorgulanamaz tek otorite oldu ki bu neüdüğü belirsiz grup...

    ahahahaha
    ···
  4. 7.
    0
    türkçe olimpiyatları’nda kenyalı çocuğa ezberlettikleri “gülpembe” şarkısından mı bahsediyorlar? sanattan anladıkları, “gülpembe” şarkısıyla “beraber ıslandık yağan yağmurda” derken obama’yla şemsiye altına girmelerinden mi ölçü alınacak; bu mudur sanat?

    - aslında şimdi akp’nin sanata, özel hayata… biraz bunları da konuşalım istiyorum çünkü bunlar hep üst üste geldi belki bu taksim gezi parkı eylemi devamında olan olayların patlaması bundan kaynaklanıyor. alkolle ilgili geçtiğimiz haftalarda yeni bir düzenleme yapıldı. sizin az önce altını çizdiğiniz, sanata yapılan müdahaleler birçok salonun ülkede kapatılması girişimi var, hâlâ da bu girişimler sürüyor. yargıya müdahale var. o kadar çok yerde müdahale var ki, hepsi birleşti ve başlığı “taksim gezi parkı” oldu, diyebilir miyiz, bütün bu birikimlerin?

    + kesinlikle! orada bir birikim var. oradaki birikimi biz nasıl yorumluyoruz, orada aslında bir de sinerji var! yani birisi, türkiye’nin değişik yerlerinden, yurtdışından dinleyen dostlar için şöyle küçük bir not düşelim isterseniz;

    biz taksim’deydik, taksim’deki dostların arasına karıştık, illegal olmamızın, (g)izleniyor olmamızın, fikirlerimizin önüne geçmesin diye suretlerimizi afişe etmemiş olmamızın avantajıydı. bir köşedeyiz, onlar yoga yapıyorlar, diğer tarafta namaz kılıyorlar. birileri kitap okuyor, birileri gitar çalıyor. ama hiç kimse ne bir tacizde bulunuyor diğerine… ne bir baskıda, dayatmada bulunuyor diğerine… hatta bugün cuma namazı kılındı, cuma namazı esnasında devrimci müslümanlar namaz kılarlarken devrimciler “aman bir provokasyon olmasın, bir saldırı olmasın, bir taciz, bir rahatsızlık olmasın” diye etraflarında set oldular, saygıyla onların kendi ritüellerini gerçekleştirmelerine yardımcı oldular. ama aynı devrimci müslümanlar, polis gazından kaçarken, o tazyikli sudan kaçarken, can havliyle camiye ayakkabılarıyla girdiler diye başgünahkâr ilan edildiler.

    bakın, biz din eksenli bir grup değiliz. marksist-leninist bir örgütüz, bnu açıkça söylüyoruz, devirmci pratikten gelmeyiz, 16 yıllık geçmişimiz içerisinde biz bu kadar dezenformatif bilginin yayıldığı, insanların bu kadar aleni bir şekilde karalandığı bir dönem hatırlamıyoruz.

    aramızda yaş grubu itibarıyla 12 eylül dönemini hatırlayan militanlarımız da var. ama böyle bir gerçeklik yok, böyle bir baskı yok, böyle bir mağduriyet yok! yani, kalkıp “içki içtiler” deniliyor hatta işi abartıp “toplu ciks yaptılar” a getiren haber siteleri var. yani, bu nasıl bir vicdandır, bu nasıl bir insanlıktır, bu nasıl bir onur anlayışıdır, çok tartışılası bir noktada bugün? yani, aslında söylemeye kalktığınız zaman o kadar çok şey var ki, söyleyebileceğiniz.

    - peki, yani şu mudur, sizin bu söylediğiniz bilgi kirliliği, işte birçok haber sitesinde yapılan haberler, az önce anlattıklarınız, bunlarla kafalar mı karıştırılmaya çalışılıyor, bir noktaya ulaşmak için?

    + şimdi, çevrecilikten bahsediyorlar lale hanım. çevrecilik meselesini üç-beş ağaç meselesine indirgemek, meseleyi dezenformatif olarak basitleştirmek demek zaten. eğer mesele sadece üç-beş tane ağaç olsaydı, bugün amerikan büyükelçiliği… yanıtlayamadığı soru, “atatürk orman çiftliği’nin mülkiyeti size mi devredildi”nin bir cevabı olurdu. amerikalılar dönüp dediler ki, “bu sorunun muhatabı biz değiliz”. “almadık” demediler! şeyi de hatırlıyoruz, yani “atatürk orman çiftliği arazisinde 60 yıllık sedir ağaçları, oranın birinci dereceden sit alanı olmasını sağlıyor”. ama o ağaçları 20 yıllık göstererek orayı üçüncü dereceye indirgediler ve inşaata başladılar. başbakanlık konutu olarak yürütüldüğü söyleniyordu.

    çok net söyleyebiliriz; tpao’nun özelleştirilmesinin önündeki bütün engeller kaldırılmış vaziyettedir. biz “canbaza bak” numarasını kabullenemeyecek bir örgütüz. redhack bunun da altını çizdi. yani biz, gezi direnişi can havliyle insanlar kaçışırken, bu tepkileri verirken böyle bir hamle bekliyorduk. tpao’nun özelleştirilmesinin, yani yer altı zenginliklerinin ve doğal kaynakların rahatlıkla satılabilmesinin de önü açıldı bu esnada.

    üçüncü köprü için kesilecek milyon tane ağaç varken –bakın ısrarla söylüyorum- artvin cerattepe yağmalanırken, artvin cerattepe’de çok ciddi maden gerekçesiyle çok ciddi bir doğa katliamı vardır zaten.

    kaç yıldır söylüyoruz; kaz dağları, kaz dağları’nda çok ciddi bir yağma, talan kültürü vardır zaten işlemekte olan. bugün en son van erciş’te çekilmiş görüntüler var; otobüs durağında kendi kendine işe gitmek için bekleyen insanlara toma’ların saldırısı var. bunları görmezden mi geleceğiz? bütün dünya bunları görüyor, “onlar kendilerine baksın” diyorlar.

    occupy wall street eylemi, “wall steert’i işgal et” eylemi bütün dünyaya yayılmıştır, antarktika dışında bütün kıtalarda karşılık bulmuş bir eylemdir ama bütün occupy eylemlerinin kökeni neresidir, biliyor musunuz lale hanım? (- evet)

    tekel işçilerinin direnişidir, ankara’dır!

    - değil mi?

    + evet, bunu böyle değilmiş gibi yansıtmaya çalışıyorlar. bugün polis kasklarını kapattı, “kasklarla ilgili soruşturma açacağız” dedi içişleri bakanı. içişleri bakanı, 1 mayıs’ın hesabını verebilmiş değildir hâlâ! 1 mayıs’taki yaralanmaların, 1 mayıs’taki polis terörünün, şiddetin karşılığını verebilmiş değildir, cevabını verebilmiş değildir.

    kaskların kapatılmasıyla ilgili eğer yeterli gerekli delile ihtiyaçları varsa biz bugün “kıyamet projesi” ismi ile sosyal medya hesaplarımız üzerinden bize ulaştırılmış belgeleri yayınladık. “ulaştırılmış” diyorum çünkü insanlar artık redhack’i ana medyadan daha güvenilir buluyorsa herkesin oturup takkesini önüne koyup bir düşünmesi gerekir.

    bizim mail adreslerimize, bizim iletişim adreslerimize insanlar belge gönderiyorlar “bakın bunu görmelisiniz” diye. ulaştırılan belgelerin bir tanesinde şu vardı lale hanım:

    “polisin her tür eylemi her tür ortamda dijital kayıt altına -görsel araçlar vasıtasıyla kayıt altına- alması talimat var.”

    yani bugün çıkıp “biz bunu görmedik, duymadık, bilmiyoruz, orada deildik” deme lüksü yoktur polisin. ve herkes yasalardan hareketle bir şeyler söylüyor, bakın alkol yasağından biraz önce bahsettim, alkol yasağında çok farklı şeyler de yazıyor. hani bu halkın ihtiyaçlarını karşılayamayan yasalardı bunlar? 12 eylül artığı yasalardı bunlar? niye sırtınızı oraya dayıyorsunuz? sanki memlekette herkes alkolik dolaşıyormuş, madde bağımlısı dolaşıyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. e ayyaş söylemi de bunun bir uzantısıdır, diğerleri de bunun bir uzantısıdır. ama yani ülkede hem namaz kılanların hem içki içerim diyenlerin oranı %41!

    - peki şimdi hazır söz açılmışken bunu da sormak istiyorum ben; bir yandan bu yasalarla müdahaleler yapılıyor ama bir yandan da bununla ilgili söylemler var çok tahrikkâr buluyor musunuz bu söylemleri? örneğin, alkol yasasıyla ilgili, işte bir “ayyaş” söylemi var, kürtaj yasasıyla ilgili “her kürtaj bir uludere’dir” söylemi var… ve buna benzer aslında şu anda çoğaltabileceğimiz birçok söylem var. bu söylemleri ve bunların bu kadar cesaretle söylenmesini, bu kadar üstüne üstüne giderek söylenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

    ya bu fütursuzluklarının hepsini biz değerlendiriyoruz sosyal medya hesaplarımız üzerinden ama şunun altını çizmek lazım, yani, “bizim elimizde başka bilgi ve belgeler de var”. alkol yasağından bahseden insanlar, bugün bu ülkede “en fazla rakı çeşidini biz yayınladık/piyasaya sürdük”, “40’tan fazla rakı çeşidi var memlekette, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorsunuz zaten” söyleminin sahibidir aynı zamanda. (- evet)

    bakın şu soruyu biz daha önce sorduk, burada yeri geldi madem, tekrar soralım;

    “takiyye, yani inandığının aksini söyleme sözcüğünü bu ülke hangi iktidar döneminde öğrendi?”

    “biz takiyyeyi biliyor muyduk akp iktidarından önce?”

    “en fazla şans oyunu, lotarya, iddaa, endüstriyel futbol artığı ne kadar kepazelik var ise, bunlar hangi iktidar döneminde yaygınlaştı; sayısı kaç iken kaç oldu?”

    bunu söyleyecek insanların kalkıp 50 kilo esrarla yakalanmış bir yeğeninin olmaması lazım! 50 kilo esrarla yakalanmış bir yeğeni vardır başbakanın, bunu ciddi bir kitle bilmektedir, bilmeyenlere belgesiyle, tarihiyle biz ulaştırmayı taahhüt ediyoruz.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    0
    ilköğretim okullarına bizim hâlâ anlayamadığımız bir şekilde acun ılıcalı’nın ya da annesinin bu devlete nasıl bir hizmeti olmuştur, bilmiyoruz ama cumhuriyet ilköğretim’in adının da acun ılıcalı’nın annesinin adıyla değiştirilmiş olduğunu da biliyoruz.

    yani “hiç mi iyi bir şey olmadı” diye soruyorlar bize, yani (burada kesiliyor!)

    - sizin söylediklerinizden, aslında taksim gezi parkı eylemi’yle başladık ama siyasi iktidarın –şunu söylemek doğru olur mu- bazı kesimlere imtiyaz tanıdığını çok net görmek… doğru, doğru mudur? görebilir miyiz bunu yani?

    + şüphesiz, çok net görürsünüz. yani çok net görürsünüz ve yargı eliyle yürütülen birtakım operasyonlar vardır; bugün pennsylvania’ya selam gönderirken, temsilcisini gönderirken başbakan, “selam söyle, bir emri var mı” diye telkinlerde bulunurken bu ülkenin sorması gereken şudur:

    “hangi demokratik ülkede, hangi demokraside bir figür vardır ki, hiçbir siyasi sıfatı yoktur, bürokrat değildir ama bütün icazetler pennsylvania’dan alınmaktadır?”

    bunu birilerinin sorması lazım. bunu meclis’in sorması lazım. hatta ve hatta “üç ağacına beş ağacına sahip çıkıyor” diye eleştirilen gezi parkı direnişçilerinden daha fazla gürültü çıkartması lazım. (- evet) e biz görüyoruz, şimdi galataport ihalesinin altına baktığınızda başka bir şey bulursunuz… yani bizim bu doğuş grubu’na yönelteceğimiz çok ciddi miktarda eleştirimiz var: yani porsche’nin kar oranıyla yine aynı grubun sattığı volkswagen’in kar oranları üzerinden yapılacak araba satışlarına “tasarruf” denilerek, “tasarruflu yaşayın” telkinleriyle başbakanın nasıl insanların tüketim alışkanlıklarını volkswagen’e yönelttiğine varana kadar çok şey söyleyebiliriz. bizim söyleyebileceğimiz eleştiriler çok fazladır bu konuda.

    medya gruplarının açıktan desteklendiğini biz yakın dönemde 10 yıllık iktidar döneminde çok net gördük. yani insanlar gidip atv’nin önünde eylem yapmadılar mı? “çalık grubu’nun kalan taksidi neyse biz ödeyelim, insanca haber yapın” demediler mi? insanlar ntv’nin önüne geçip yani “parası neyse verelim, bizi de canlı yayına çıkartın” demediler mi?

    yalnız, şunun altını çizmek istiyoruz;

    ntv’de çalışan, atv’de çalışan veya bir başka medya grubunda çalışan basın emekçileri için söylemiyoruz bunu! (…) medya patronları, yani devletin, egemen sermayenin, yerli ve yabancı sermayenin birer ideolojik aygıtı haline gelmiş, dezenformatif bilgi pompalayan bu kurumların finans sahipleri için, patronları içindir bu söylediklerimiz çünkü biz çok net örnekler de gördük, yani mevcut koşullar içerisinde, bu grubun içerisinde devam etmemiz, gerçekten kalemimizi satmadan yürümemiz çok zor dedi. bu insanlara saygısızlık etmek istemiyoruz. bunarlın emeğini hiçe saymak istemiyoruz.

    - aslında bugün gelinen noktada sizin de dikkat çektiğiniz gibi, türkiye böyleyken yapılan yayınlar medyanın %90’ından fazlasında ortada. basın çalışanları hakikaten zor durumda. alanlarda zaman zaman birlikte çalıştığımız da oldu ancak o çalışmaları, o ürünleri ekranlardan yansıtamadılar. o ekranlardan insanlara gösteremediler; bu da çok zor bir şey, bir medya, bir basın çalışanı için.

    + aslında özgürlüklerin sınırlandırıldığı her yerde aynı şey söz konusu değil midir, lale hanım? (- evet) özgürlüklerin budandığı her bir yerde aynısı söz konusu değil midir? yani biz şeyi anlamıyoruz, bugün çıkmış başbakan açıklama yapıyor, o açıklamalar içerisinde birtakım telkinler var, işte topçu kışlası’yla ilgili, vesaireyle ilgili, e şimdi diyor ki, “tarihimize sahip çıkın” (- evet). tarihe sahip çıkmak, “gezi parkı’nın geçmişini biliyor musun da konuşuyorsun” diyor. önceden orası topçu kışlası’ydı. peki bugün ermeni halkı çıkıp hani “melkit kilisesi yağmalanan ermeni halkı”, “malatya’da mezarlığına dozerlerle girilen ermeni halkı” çıkıp da derse ki, “gezi parkı, e önceden topçu kışlası’ydı, evet, doğru ama daha evvelinde ermeni mezarlığıydı!” ne diyeceksiniz? tarihe bu kadar duyarlısınız, dünya kültür mirası listesi’nde aranan şartlardan, 10 şarttan 9’unu karşılayan hasankeyf sular altında kalırken siz nasıl bir tarihi duyarlılıktan bahsediyorsunuz? sanatçı tarkan tevetoğlu çıkıp “allianoi dozerlerle kumlarla toprak altında bırakılmaya çalışılıyor” dediğinde ona olmadık baskıyı uygulayan, onun kendi kişisel tercihlerini medya eliyle sorgulayan, onun cinsel yönelimini sorgulayan kimdi, biz bunların hepsini unutmuş değiliz, biz hepsini aklımızda tutuyoruz. çünkü devrimci kolay unutmaz, yapılan en küçük zulümde redhack kendi tavrını ortaya koyuyor. bize diyorlar ki “niye unutmuyorsunuz?” e canımız yanıyor! yani pozantı cezaevinde tecavüze uğrayan çocuğu da unutmuyoruz –yenileri eklendi ona da- onunla ilgili özellikle halkın bilmesini istediğimiz bir detaydır bu, yani antalya cezaevi’nde, şakran cezaevi’nde de aynı benzeri tutumlar var: e bunların cezalandırılmasını istiyoruz biz!
    tarihi abad etmenin telaşına düşüyorlar ama tarihi abad ederken ne yaptıklarından da emin olduklarını zannetmiyoruz biz. çıkmış diyor ki, “akm’nin barok mimarisi!” yani elitist bir tabir gelmesin ne olur ama şöyle kısa bir bilgi notu olarak geçelim, barok mimari de bir tarzın ismidir ve akm’nin –eğer yanlışsan her yerden düzeltmeye ve özür dilemeye de hazırım- akm’nin mimarisinin barok mimarisiyle en küçük bir alakası yoktur. ama bir adam çıkıp hem filozof hem jinekolog hem antropolog hem şehir planlamacısı -hem filozof (tekrar)- hem ekonomist olmaya kalkınca, kifayetsizliği bu kadar sırıtırken orta yerde, e neticesi de bu oluyor!

    yani ne gariptir, gezi eylemi başlar başlamaz limi hoca’yı, lemi bilgin’i görevden aldılar. e bir de çıkmış, sanat olarak adlandırmaya çalışıyorlar, “biz sanat daha doğru yerlerde yapılsın, ciddi bir opera binası elde edilsin diye bunu yapıyoruz” diyorlar, savları bu şekilde; e ben çıkıp sormaz mıyım, insanlar sormaz mı, bir parça aklı olan –yakın tarihten, 10 yıllık dönemden bahsediyoruz hepsi hepsi-:

    ankara büyük şehir belediye başkanı çıkıp mehmet aksoy’un heykeline “tükürürüm böyle sanatın içine” demişken, aynı heykeltıraşın bir barış abidesi olarak inşa ettiği kars’taki heykel, “harakani hazretleri’nin mezarına yakındır” denilerek yıkılmışken, tiyatrolar kapatılıyorken, emek sineması için halkın demokratik talepleri bu kadar ortadayken ve emek sineması bütün bu talepler hiçe sayılıp yıkılmışken hangi sanattan bahsediliyor?
    Tümünü Göster
    ···
  6. 5.
    +1
    bakın bugün, çıktı başbakan bir açıklama yaptı:

    yani “wall street’i işgal eylemleri genelinde 17 kişi öldü, 17” dedi, amerikan büyükelçiliği “tek bir ölüm yoktur” diye yalanladı! bu ülke başbakanı bu cümleleri kurarken, bu bilgileri aldığı danışmanlarını yeniden gözden geçirmelidir çünkü söyle deseniz söyleyemeyeceği cümleleri kuruyor insanlar. gerek başbakanın kendisi gerek yandaşları, taraftarları.

    karşılama töreninde bir ara gaza gelip yani “tayip şaşırma, sabrımızı taşırma” diye tezahüret ettiler dün yeşilköy’de; gülelim mi, ağlayalım mı, bilemedik biz * yani sokağa öıkmasını engellemeye çalıştığı o %50 ne tarz bir %50’yse… bu adamlar slogan dahi atamıyor. yani bugün başbakan çıkıp şey diyor, “hükümet olduğumuz günden beri demokratik talepleri dikkate aldık biz”, “istişareler yürüttük biz” diyor. peki, adama sormazlar mı, “gezi parkı’nın bileşenlerinden biri nasıl oluyor da mimarlar odası, kent planlamacıları oluyor o zaman?”

    biz vatandaşına ne kadar kulak verdiğini “ananı da al da git” cümlesinden, hopa eyleminden, cihan kırmızıgül’ün puşisiden, izmir il mitinginde öldüresiye dövdükleri o iki slogan atan kadından, çocukalrına iş isteyen babaya “senin çocuğun da işsiz kalıversin canım” demesinden gördük, bildik, tanıyoruz. yani bunlar bizim için çok yeni şeyler değil.

    ya ama başbakanla hemfikir olduğumuz bir konu var bizim:

    “temsilcilerniz var parlamentoda” diyor. (- evet) “o temsilcileriniz bir şey demezken siz niye böyle dikleniyorsunuz” diyor.

    doğru söylüyor! evet, bu temsilciler ne işe yarıyor?

    ama kafamızı karıştıran bir detay var bu temsilci meselesinde;

    “fezlekeyle sindirilen, cezaevlerinde ömür tükettirilenler, halkın iradesiyle seçilmiş olanlar da bu hesaplamalara dahil mi, değil mi?” bunu da sorarız biz.

    “çevreci olacaksanız benimle olun” diyor başbakan. hep söylediği, “van’ı istiyorum” cümlesini biz “belediye başkanı bekir kaya’ya kafayı taktı, depremde en çok o isyan etti, ondan herhalde” diye yorumluyorduk, her gün yeni bir gerekçesi çıkıyor ortaya. 200 bin ağaç kesiliyor şu anda erciş’te. ayşe teyze kendi ısrarla o ağaçların yetişmesi için bile bile teneke teneke, kova kova su taşıdığını söylüyor, o ağaçlar için.

    200 bin ağaç! van erciş’te.

    ama van’la ilgili çok fazla şey söyleyebiliriz, biz depremde de gördük bunları. yani deprem kesintileri yapıldı bu insanların faturalarının altından, yardımlar toplandı, fonlar oluşturuldu, deprem olduğunda fonun bomboş olduğunu gördük biz van’da!

    van erciş’te başka şeyler de gördük;
    Tümünü Göster
    ···
  7. 4.
    0
    Okurken uyuyakalmışım şimdi uyandım özet geç bin
    ···
  8. 3.
    +1
    ama şeyi görebiliyoruz hep birlikte; hatalarından ders çıkarırken bile özetini çıkaran bir hükümetle ancak bu kadar oluyor demek ki, yani, bizim hep söylediğimiz bir şey vardı, ısrarla da söylemeye devam ediyoruz çünkü aksini ortaya koyacak bir gerekçe de yok ortada; “halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği var, çok ciddi bir örgütlenme var” yani; sendikalar üzerindeki baskılar, öğrenciler üzerindeki baskılar, sanatçılar üzerinde, basın üzerinde, işçiler üzerinde –yani çok uzağa gitmemize gerek yok aslında- 1 mayıs’a dönüp baktığımızda, son derece net bir halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği örneği görebiliriz. yani bizim kaçınılmaz olarak hep söylediğimiz şeylerden biri de “sınırsız bir dünya” talebidir. (- evet) bülent arınç’ın dediği gibi “seçkinlerin düğünleri var” cümlesini kuramayız biz, kurulmasın istiyoruz. birileri seçkin birileri avam tabaka olmasın istiyoruz -gerçi devrimci mücadele eskiden beri bunu dile getirir- 141, 142’den yayınlanan –özür dilerim, yayınlanan dedim ama- “yargılanan” kitleler vardı. 1402’yle 12 eylül’de kovulmuş öğretmenler, akademisyenler vardı. biz bunları çok net görebiliyoruz, ayrımını.

    harun gibi gelip de bugün karun düğünü yapanların düğünlerinden bir tanesi de reyhanlı’ya denk gelmişti, hatırlarsınız. yani, çok gösterişli şatoları var, konutları var… hani başbakan diyordu ya “başbakanlık konutuna yürürlerse buna polis tabii ki müdahale edecek”; biz de soruyoruz,

    “çadırda uyuyanlara sivrisinekler bile tek tek saldırırken, sabahın dördünde gaz sıkıp, su sıkıp çadırlarını ateşe verenler nereye yürüyecekler?”

    yani bu yapılanlar yasal mıdır? biz adaletle yasanın farklı kavramlar olduklarının altını çizmeye çalışırken, bunlar mevcut yasal düzenlemeyi dahi ciddiye almıyorlar. yani işlerine geldiğinde “seçim var, sandık var, kanun var, nizam var” diyorlar; içki yasağına gelince anayasanın 58. maddesine sığınıyorlar ama anayasanın 138. maddesindeki “yargıya müdahale etmeme” maddesini hiçe sayıp “yargıya gereken talimatı verdik” diyebiliyorlar.

    zaten insanlara “12 eylül’le hesaplaşacağız”, “bu anayasa ihtiyaçları karşılayamamaktadır” diye (deyip) kandırmadınız mı, diye sorarlar adama. yani sadece ve sadece susma hakkını kullandığı için tutuklanan, hey tekstil işçilerini savunduğu için tutuklanan, “vaay, sen nasıl gönüllü avukatlık yaparsın direnişçilere” denerek tutuklanan avukatları da özellikle teşekkürle anmak istiyoruz, onları unutturmayacağımızın altını ısrarla ve kalın çizgilerle çizmek istiyoruz. devrimci avukatlar bizim onurumuzdur. tunalı hilmi caddesi “tomalı hilmi caddesi” olmuşken hâlâ demokrasi havarisi kesilip hamasi nutuklar atabiliyor bu insanlar.

    bunun sonsuz bir iktidar olmadığını halk hatırlatmıştır.

    gezi’deki profil çok farklı bir profil aslında. yani gerçekten son derece farklı sosyo-ekonomik gruplardan, son derece farklı geçmişlerden, farklı mekanlardan insanların bütünlüğünü barışla, sevgiyle, temizlikle, uyum içerisinde yaşadığını gösterdi bu eylem bize. ama sadece taksim’de değil bu! yani gazi mahallesi’nde de direndi insanlar, dersim’de de, ankara’da da, izmir’de de, adana’da, antalya’da, ülkenin pek çok şehrinde de. bu direnen insanlara biz devrimci selamlarımızı gönderiyoruz, hepsini ayakta alkışlıyoruz. halk için yapılan bu mücadeleyi “birtakım illegal örgütler, marjinal gruplar, vesaireler” üzerinden adlandırmaya çalışıyorlar. bunun mümkün olmadığını, bunun böyle olmadığını danışmanlarının başbakan’a anlatması lazım. bizim görüşümüz bu minvaldedir. yani biber gazı miber gazı… sürekli bir biber gazı var, eylem sırasında gözlerimize de bakıp soruyordu arkadaşlarımız “hayırdır, gazdan mı böyle oldu” diye, “yok” dedik, “gözlerimiz yaşarıyor, ilk kez verdiğimiz vergiler bize dönüyor” dedik. yani böyle bir ortamda başbakan’ın tüm açıklamalarına kulak verdi halk, hep bir umutla kulak verdi; “acaba bu nobran tutumdan, bu baskıcı tutumdan, bütün dünya medyasına konu olmuş bu faşizan tutumdan bir nebze geri adım atar mı” diye. yani başbakan’ın tüm açıklamalarına kulak veriyor insanlar, “bizi millet getirdi, zütürecekse de millet zütürür” diyor sayın başbakan; e millet bunu ciddiye almış gözüküyor! millet kimi nasıl zütüreceğini anlamış gözüküyor!
    Tümünü Göster
    ···
  9. 2.
    0
    okuyanı gibsinler
    ···
  10. 1.
    +1
    redhack sözcüsü konuşmacının verdiği tonlamalara uyarak kimi ifadeler ve noktalama işaretleri konuşmanın gidişatına göre yerleştirildi, bu sebeple okurken siz de buna göre değerlendiriniz)

    - eylem hakkında ne düşünüyorsunuz?

    + başlamadan önce sizin penguen belgeseli ne zaman olacak, onu bi soralım önce.

    merhaba dostlar, yoldaşlar, canlar, ağaçların bölünmez bütünlüğünü savunanlar; nasılsınız?

    biz, gezi parkı denilince, gezi direnişi bize medyanın nasıl sansüre maruz bırakıldığını, nasıl otosansür geliştirdiğini en net haliyle göstermişken bizim tüm bu döneme tanıklık eden halk tv’deki dostlarımıza sesleniyor olmamız sadece “sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım” medyasına da bir tepkidir aynı zamanda. bu sansür ve otosansüre son veren basın emekçilerine, direnişçilerin tepkilerine kulak veren medyaya da teşekkür ederiz.

    çünkü birkaç alternatif kanal üzerinden de bu direnişin gerçek yüzü yansıtılmaya çalışıldı; gerek kendi eylemlerimizi gerek direnişin gerçeklerini duyurmak için sipariş ettiğimiz penguen kostümlerimizin parasını bekleyememiştik, tam zamanında haber yapmaya başladılar.

    afili sloganları var, haberciliğe yetmediğini çok net bildiğimiz çünkü hepsinin söyledikleri şeydi, hatırlarsınız derya hanım, “ilk bilen siz olun”, “bizimle habersiz kalmayın”… gene beylik sloganları vardı ama gördük ne olduğunu. gerçi sadece biz de görmedik, tüm dünya basını da gördü. tahrir meydanı’ndan, libya’dan yayın yapsın diye harcırahla yani aslında bizim paramızla görevlendirilen muhabirler nedense(!) kayıptılar. aynı muhabir tahrir’den yayın yaparken şahane adamdı ama memleketinden olan biteni göstermeye kalktığında aforoz ettiler, en ağır baskılarla karşılaştı bu insanlar. gerçi biz redhack olarak şemdinli’deki çatışmaları agence france press’ten öğrenmeye alışık olduğumuz için şemdinli bize paris’in banliyösü gibi geliyor artık (- evet) yani mizah yapıyoruz, evet ama çünkü bu direniş acı olayları ve devlet terörüyle olduğu kadar mizahi yömüyle de hatırlanacak. öyle güzel şeyler öyle güzel, alternatif tepkiler koydu ki halk ortaya, bunlar da hatırlanacak çünkü halk, tüketimden gelen gücünün farkına varana değin bu medya saltanatı ve bu medyanın üzerindeki baskılar süreceğe benziyor.

    (ama) yaşam kendi alternatiflerini üretmede ustadır, biz çok kaygılı değiliz açıkçası. yani çok şeye şahit olduk biz bu eylemler esnasında;

    milli eğitim bakanı meselâ çıkıp “bunca yıldır muhalefetin yapamadığını yaptık, tüm ilgisiz, alakasız, birbiriyle teması olmayan grupları biz birleştirdik, bu bizim partimizin başarısıdır” diyor. yani bu çok ciddi bir örnek, ki o mizah olsun diye söylemiyor bunu ama son derece mizahi bir dil çıkıyor ortaya çünkü “herkesi çileden çıkardık” cümlesinin bir başka şekilde söylenişidir bu. bu aslında bir itiraf olarak alınmalıdır çünkü bu eylemler esnasında tersine dönmeyen bir şey olmadığını da gördük biz. ambulanslar genelde can kurtarmak içindir ama bu ülkede gaz bombası atan, gaz bombası taşıyan ambulanslara şahit olduk hep birlikte, siz de hatırlayacaksınız. (- evet) insanlar birbirine sorar oldu,

    “abi, o yol güvenli mi?”
    “aman sakın gelme, polis var”

    diye yanıt verdi insanlar. yani polis halk için, halkın güvenliği için olması gerekirken bambaşka bir yüzüyle halkın daha geniş bir kitlesiyle tanıştı. hani direnen, devrimci mücadelesi içerisinde bir pratiğe, bir geçmişe sahip olanlar bu yüzünü çok önceden beridir tanıyorlar polisin ama polis, bu kadar geniş bir kitleye bu yüzünü gösterme fırsatını bu direniş, gezi parkı eylemleri vasıtasıyla elde etti. (- yani)
    Tümünü Göster
    ···