-1
Fransız 'Kara Roman'ının öncülerinden Boris Vian, 1920'de doğdu. 22 yaşında inşaat mühendisliği diploması aldı, kısa bir süre bu işte çalıştıktan sonra yaşdıbını müzisyenlik(trompetçilik), aktörlük, kabare şarkıcılığı, çevirmenlik gibi işlerle sürdürdü, oyunlar, romanlar, öykü ve senaryolar hatta kısa operalar bile yazdı. Sartre, Camus gibi yazarların çağdaşıydı Vian, ama sağlığında onlar kadar tanınmadı, etki yaratmadı. Her ne kadar bazı kitapları çok satmış, dahası okurların ve edebiyat çevrelerinin ilgisini çekmiş olsa da Vian, her zaman aykırı ve muhalif bir tavır içerisindeydi. ilk polisiye romanının aldığı tepkiler üzerine yazdığı cevap yazısında,
'ferregrafi Üzerine' adlı denemesindekine benzer bir üslupla edebiyat çevrelerine çok ağır bir dille saldıran Vian, tavırları ve aykırı düşünceleri nedeni ile belki Sartre ile kıyaslanabilirdi, ama o kendisini hiçbir zaman fazla ciddiye almadı. Eski arabalardan caz müziğine, oradan yazarlığa ve düzen karşıtlığına uzanan tutkuları ile gerçek anlamda 'farklı' bir kişiliği vardı. Elbette onun bir savaş karşıtı olduğunu, Fransızların
Cezayir'i işgaline tepki gösteren aydinlar arasına katıldığını söylemek bile fazla... En popüler şarkılarını bu muhalefet döneminde
yazmıştı Vian. Savaş için söylediği "bir gün,
hiç kimsenin sağ olarak geri dönmediği bir savaş, 'I. En iyi Düzenlenmiş Savaş Günü' olarak ilan edilebilir" sözü, onun alaycı, gerçekçi ve acılı üslubunu çok iyi yansıtır.
Düzen karşıtı kişilik
'Saygın' edebiyat çevrelerine şirin görünmeye çalışmadı hiç. Sistemle, sansürle, eleştirmenlerle uğraşmasının bedelini, dönemin edebiyat çevreleri tarafından göz ardı edilerek ödediğini söyleyebiliriz. Ne var ki, 1959`da kendi romanından uyarlanan 'Mezarlarınıza Tüküreceğim' filminin galasında kalp krizinden ölümünden üç beş yıl sonra, 68'in isyancı ruhlu gençleri hatırladılar onu. Vian, tepeden tırnağa toplum ve düzen karşıtı kişiliği ve şiddet yüklü romanları ile 68'in devrimci öğrencileri için bir mite dönüşürken, bu edebiyat dışı buluşma onun edebiyat dünyasındaki yerini -gecimeli de olsa tescil ettirdi.
Boris Vian'ın yazdıklarını anlamak için, onun yaşama bakışını anlamak gerekir: Küçük yaşta geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle kendisini erken yaşta yakalayan ölüm, hastalığının tedavisiz olduğunu bildiği için beklemediği bir şey değildi. Belki de bu nedenle her şeyle alay edebilecek bir rahatlığı, hoşlandığı şeyleri yapmak
için acelesi vardı. Ve bütün haksızlıklara yönelmiş bir öfke ile yazdı öykülerini, romanlarını, şarkılarını...
Vernon Sullivan'ın 'Kara'ları Boris Vian'ın kendi adını kullanarak yazdığı 'Günlerin Köpüğü', 'Pekinde Sonbahar', 'Yürek Söken' ve 'Kırmız Ot' romanları yüksek edebiyat içerisine kabul edilmişlerdir, ama doğrusunu söylemek gerekirse onun 1940'ların sonunda 'Amerikalı polisiye roman yazarı' Vernon Sullivan müstearını kullanarak yazdığı ve 'saygın' kesimlerce eleştirilip resmi kesimler tarafından yasaklanan diğer dört romanını daha çok severim, çünkü bu romanları Boris Vian'ın isyancı ruhunu neredeyse dolaysız biçimde yansıtırlar. Kendi adını da çevirmen olarak kullanmıştı bu kitaplarında ve işin gerçeğine bakılırsa eleştirmenleri alaya almak istiyordu Vian; bunu da başardı... Eleştirmenleri çaresiz bırakan aykırı metinler yaratmıştı. Kimisi onu yerden yere vuruyor, kimisi 'eh fena değil' gibi yuvarlak laflarla geçiştirmeye çalışıyor, ama hiç kimse yazarı ve romanlarını
inkâr edemiyordu.
Fransa'daki adıyla 'roman - noire' türünde yazılan romanlarına mekan olarak Amerika'yı seçen yazar, şiddete ve cinselliğe fazlasıyla
yer vermiştir. Önce yasaklanan sonra en çok satanlar listesine giren ve sinema uyarlanan ilk Vian 'kara'sı 'Mezarlarınıza Tüküreceğim', adıyla bile irkiltir okuyucuyu.
Ardından gelen 'Bütün Ölülerin Derisi Aynıdır', yine beyazlar arasındaki 'beyaz
derili zenci' kimliğini ve beyazlara yönelmiş şiddeti anlatır. Söz konusu romanlardan üçüncüsü olan 'Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek'i ise bilimkurgu ve polisiyenin ferregrafi ile harmanlandığı bir metin olarak özetlemek mümkün. Seri, aynı tarzdaki son romanı 'Kızlar Farkına Varmıyor' ile tamamlanmıştır.
'Mezarlarınıza Tüküreceğim', 1946 yılında yayınlandığında tepkiler toplamış, 1949 yılında ise 'ahlaki değerlere hakaret' ettiği gerekçesiyle yasaklanmıştı. Sansürcüler, erotizmin 'aşırı' gerçekçi bir biçimde tasvir edilmesini bahane ettiler, ama asıl mesele ırk ayrımcılığının yarattığı şiddettin teşhir edilmesi, 'kara' adamın intikdıbının bedelini 'beyaz' kadınlara ödetmesiydi. Farklı renkteki insanların ikinci ve hatta üçüncü sınıf muamelesi gördüğü Fransa için de uygun değildi Vian'ın romanları. Üstelik yalnızca ırksal değil sınıfsal bir göndermede söz konusuydu... Neyse ki yasak kısa sürdü, zaten Vian da baskılardan yılmamış, yazmayı sürdürmüştü!
ilk bakışta çok basit bir intikam hikayesi anlatılıyor 'Mezarlarınıza Tüküreceğim'de; melez bir ailenin çocuğu olan, hatta
'zenci'liği fiziksel görünümünden anlaşılamayacak kadar beyazlar benzeyen kahramanımız Lee, ailesinin geçmişte maruz kaldığı aşağılanmaların ve öldürüldüğü anlaşılan kardeşinin intikdıbını almak için zengin beyazların dünyasına karışır. Baştan çıkardığı ve hamile bıraktığı kızları öldürmeyi de planlayan Lee, kasabada bir dehşet duygusu yaratmayı başarmıştır...
"Kasaba insanları onu yine de astılar. Çünkü o bir zenciydi. Pantolonon altında kasıkları hala kabarıktı." cümlesiyle sonlanır roman.
Bastırılanın geri dönüşü
'Beyaz görünümlü zenci', ırkçılığın altındaki
irrasyonal düşüncenin ironisidir. Kahramanı Lee'nin kanındaki beyaz ve siyah ırk yüzdelerini vermesinde açık bir alay vardır; Vian, asıl meselenin kültür ve ideolojiyle ilişkisinin farkındadır ve Lee'nin uyanışını;
"aslımı bilmeyen insanlarla temas ede ede bize aşıladıkları aşağılık duygusundan kurtulmuştum, bir dürtü gibi bu çekilmez aşağılık duygusu 'Beyaz Adam'ın ayak seslerini işitir işitmez kardeşlerimizin beyaz böcekler gibi kaçacak delik aramalarına
yol açar; ama biliyorum, 'Beyaz Adam'ın derisine sahip olmakla onu ele geçirmek kolaylaşır" sözleri ile ifade eder.
Her ne kadar, o dönemin Amerikan polisiyeleriyle benzerlikler taşısalar da, Vian'ın romanlarının ele aldığı konular derinliklidir. Daha sonra italyan, ispanyol ve Latin polisiyelerinin yolunu açan Fransız Kara romanın toplumsal eleştirisi, Amerika'lı
türdeşlerinin aksine- yerel iktidarda sınırlı kalmaz; sorunun kaynağı sistemdedir ve sistemi teşhir edebilmek için okuyucu biraz kımıldatmak gerekir... işte bu amaçla, ırk ve renk ayrımcılığının akıl ve vicdan dışılığını ortaya çıkarmak için şiddetin uygulayıcısına yer değiştirtir Boris Vian, başkaldıran kara derili adama
'kirlettirir' beyaz kadını ve istediğini elde eder; sarsar okuyucuyu.
"Etkin yazar kimliği hak edilmek isteniyorsa,
hoşa gitsin ya da gitmesin türlü etkileri olan bir tarzı oluşturmak gerekir; okuru güldürmek, ağlatmak, meraklandırmak, uyarmak ama hep maddi anlamda, yani heyecanın denetlenebilecek sonuçları olmalı, eğer ağlanıyorsa gerçek gözyaşları dökülmeli" diyen Vian için sarsmak, etkilemek, huzursuzluk yaratmak önemlidir ve o, etki yaratmaya elverişli bir tür olan polisiyelerin üslubunu çok iyi kullanmış, bugünün terminolojisi ile, 'bastırılanın geri dönüşü'nü müjdelemiştir...
Tümünü Göster