çıkartma gemileri stroggos yörüngesine bir bir geliyor, gezegenden hala ağır ateş devam etmekte. rhino squad’ın (gergedan bölüğü, oeehh) çömez üyesiyiz. gerçi oyun içindeki bazı konuşmalardan daha önce bir uzay istasyonunda başımızdan olaylar geçtiğini, birliğimizin geri kalanının öldüğünü bir bizim kurtulduğumuzu falan anlıyoruz. diğer bölük arkadaşlarımız sağolsunlar hayatta kalıp kalamayacağımız üzerine bahislere falan giriyorlar. teğmenimiz voss (ki kendisine ancak suratını gibtiğimin ipnesi denilebilir, görünce öyle uyuz oldum pekekente, neyse sonradan strogg oluyor da biçiyoruz danayı) indirme gemimizde gelip de bize makronun öldüğünü, big gun’ın yok edildiğini, bunların hepisini de tek bir marine’in yaptığını söylüyor. tabi burada ben de “benim ulen o, benim, ibineler, değerimi bilmiyonuz, ama gösterecem size, köpeğim olcanız.” dedim ekran başında. bundan sonra savaşın istila şeklinde geçeceğinden bahsediyorken, bizim drop ship süper klişe olarak vuruluyor, ve evet tahmin edildiği üzere düşüyor. sonrasında ayılıyoruz, ve quake4ün ilk 2/3lük bölümünün nihai göreviyle karşılaşıyoruz: regroup. düşen gemiden çıkıp da çevremize bir bakınca, yine devasa yapılar ve üzerlerinde asılı parçalanmış strogg flamaları, binalardaki strogg armalı kutular hep bize quake 2yi hatırlatıyor.
bir iki giriş / alıştırma görevi tamamlayıp, kumanda gemisi hannibal’ın indiği yere gidip, stroggları yenmemizin tek yolunun nexus adlı bir iletişim ağı merkezini yok etmek olduğunu öğrenip işe koyuluyoruz. bu merkez sayesinde strogg kumandanları cephedeki strogglarla direk iletişim kurarak istediklerini yaptırıyorlar, strogglar yaptıkları şeylerin farkındalar ama yaptıklarının üzerinde tasarrufları yok, yani engelleyemiyorlar kendilerini, zaten strogg voss karşılaştığımızda bize "run kane, i can't hold it any longer" falan diyor. biri beceremezse biri halleder diye kurulan 4 takım olarak (ki bu dört takım süper bir şekilde mahşerin dört atlısına ithafen famine, pestilence, war ve bizim ekip olan death olarak adlandırılmış) gidip hiç bi gibim beceremeyip emp bombasını da kaybedince, bizim ekibin alman kırması tırsak ve uyuz technicianı strauss öyle kapatamadık bunu bari başka türlü kapatalım, hadi sen bi koşu git bişeyleri aç, bişeyleri kapat, bozulsun bu dıbına kodumun aleti diyor, ve bütün bunları yaptıktan sonra aha da gibtim nexusu diye sevinirken makron geliyor (sözde biz bunu 2. oyunun sonunda öldürmüştük) bizi tutsak alıyor.
bundan sonra quake 2de de ziyaret ettiğimiz mekanlara benzer yerlere giriyoruz. öncelikle kolumuzu bacağımızı kesip yerine mekaniklerini takıyorlar, beynimize bişeyler enjekte ediyorlar, tam aktive edip bizi strogg haline getireceklerken rhino squad mekanı basıp bizi kurtarıyor. bu değişim süreci oldukça eğlenceli, önümüzde giden askere neler olduğunu görüp sonra aynısının bize yapılacağını bilmek pek hoş olmuyor, insan hakkaten kötü hissediyor kendini. strogg olunca health ve armorımız 100den 125e çıkıyor, keşke bi de birazcık hızlansaymışız süper olurmuş ama o yok işte. hemen çıkışta aynaya bakıp, bi daha ömrüm billah karı yüzü göremem lan ben bu tiple diyerek, strogg üretim fabrikalarında geziniyoruz (quake 2de bunlardan birini kapatmıştık, şimdi daha da derinliklerine gidiyoruz), hapsedilmiş bir technician kurtarıyoruz (bu da quake2deki hapishane levellarını getirdi aklıma). sonra fabrikadan güç bela çıkıp hannibala geri dönüyoruz ve regroup görevimiz sonunda tamamlanmış oluyor.
oluyor da ne oluyor, brifinge gidiyoruz, nexusu kapatamadığımızı, bir değil bir düzine emp patlatsak bile bi gibe yaramayacağını, bunun tek yolunun core’u yok etmek olduğunu öğreniyoruz. core’a girmek için 3 tane kulenin tepesindeki güvenlik sistemlerini kapatmamız lazım. bunları ancak bir strogg kapatabilir, e tabi sen de stroggsun, hadi babacım ellerinden öper. bu arada hannibal’da gezerken marinelerin bazılarının bize dıbına kodumun stroggu, sigigit lan burdan gibi laflar etmesi, technicianların kaç mb bellek var lan sende?, saniyede kaç işlem yapabiliyon?, on board mu senin memory? soruları kendimizi tam bir kader kurbanı olarak hissetmemizi, kendi ırkımıza nefret duymamıza yol açıyor (en azından bende öyle oldu).
neyse gidiyoruz kulelerden birine orada bişeyler yaparken duvarda bişeyin içinde bi tane strogg hatun (bkz:
iron maiden) görüyoruz. almış olduğumuz şekil itibariyle insan dişilerinden ümidimizi kestiğimiz için buna yaklaşıp şöyle yavaşçana gül yüzünü okşarkene hatun uyanıp, vay sen benim namusuma göz mü diktin diye delleniyor, benden sana yar olmaz diyerek saldırıya geçiyor, böylelikle bir tokat da bu gönül işlerinden yiyoruz. zaten sonradan görüyoruz ki bu hatunlar suratımıza hohladıklarında nefes kokularından neredeyse bayılacak gibi oluyoruz (bkz: sevgilinin melek olmadığının anlaşıldığı an). kuleleri tek tek temizleyip her birinin tepesinde güzel kapışmalar yaşayıp, en sonunda nexusa gidiyor, makronu bir daha öldürüp, ortaya çıkan beyni amcıklatmak suretiyle nexusu devre dışı bırakıp oyunu bitiriyoruz.
edit:
hiç utanmamışım bu kadar uzun şeyi kopyalayıp yapıştırmaya. özet bile geçmemişim.
edit sonrası özet:
okumayın amk, deli mi gibti sizi.